![]() |
Kaz Dağları / Madencilerin orman talanı
sevgili üyeler
Dün gece fox tv'de kaz dağlarında altın arama için sontaj yaparken katledilen 200-300 yıllık ağaçları gördüm ve dehşete düştüm .Çünkü ida dağının güzelliklerini biliyorum.Habere göre bunu yapan global isimli bir maden arama firmasıymış.Sizlerden rica ediyorum.Bu doğa düşmanlarına tepkilerimizi hep beraber gösterelim.Bunun devamında izin alırlarsa bergama da yapılanlar yapılacak ve siyanür ormanı kaplıyacak büyük ihtimallede kazdıkları topraklarıda ağaçların üstlerine atacaklar dolayısıyla ne ağaç kalacak nede bitki. tabii bu arada oluşacak diğer zararlar konusunda sizin katkılarınızı bekliyorum.:mad: :( |
Kaz Dağları Milli Park sınırları içinde diye biliyorum. Bunu yapanlar ve izin verenler mutlaka hesap vermeli.
|
Oksijen Deposu Kaz Dağları'nda Siyanür Kabusu
1 Eklenti(ler)
Oksijen ve yeşil cenneti Kaz Dağları'nda 11 şirket 37 ayrı noktada altın arıyor. Halk madencileri istemiyor. 100 bin ton siyanür havaya karışacak.
Kendi ülkelerinde siyanürle altın çıkarması yasak olan firmalar "Maden bulduk" diye ruhsat alırlarsa, bölgede 300-400 bin ton siyanür kullanılacak. 100 bin ton siyanür havaya karışacak. Yörede buna karşı çevre hareketi hız kazanıyor. HAVA: Kullanılacak 400 bin ton siyanürün 100 bin tonu havaya karışacak TOPRAK: Bitki örtüsü ve tarım en büyük darbeyi yiyecek SU: Sondaj çalışması sırasında bile içme suları bulanmaya başladı DENİZ: Dere ve kaynakların aktığı deniz bu kirlilikten nasibini alacak Çanakkale ve Balıkesir arasında dünyada oksijenin en bol üç yerinden biri olarak bilinen Kaz Dağları'nda altın ve diğer değerli metalleri çıkarmak için ruhsat isteyen 11 firma, doğa harikası bölgeyi tehdit ediyor. Homeros'un İlyada adlı eserinde İda (Kaz) Dağı diye bahsettiği bölge; havası, suyu, toprağı ve deniziyle geçmişi MÖ 2000'li yıllara kadar dayanıyor. Truva Savaşları'na tanıklık eden, efsanelere konuk olan Kaz Dağları'nın eteklerinde ise Türkiye'nin en bereketli meyvesi ve sebzesi yetişiyor. Yüksek Jeoloji Mühendisi Tahir Öngür'e göre, Çanakkale, Etili, Bayramiç, Ezine, Ayvacık ve Küçükkuyu bölgelerinde çalışacak olan bu madenler, ömürleri boyunca toplam 300-400 bin ton arası siyanür kullanacak. Öngür, bu rakamın yaklaşık yüzde 30'unun yani 100 bin ton siyanürün havaya karışacağını söylüyor. Ayrıca bu madenler çalıştığı süre boyunca 1 trilyon ton kadar kayayı kazacak ve bütün Çanakkale ve ilçeleri kadar su tüketecek. Şimdiden kara delikler oluşmaya başlamış bile: Eklenti 22584 Sabah Gazetesi |
"Ne olacak ülkemizin hali?" demekten başka bir şey gelmiyor içimden...
|
Bu kanunla Kaz Dağları kurtulamaz
16 Ekim 2007Çilem KAYA / ANKARA http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/4263890.jpg Eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, çevrecilerin büyük tepki gösterdiği Kaz Dağları’ndaki altın arama çalışmalarına ilişkin, kendi bakanlığı döneminde çıkan maden arama kanununun acilen değiştirilmesi gerektiğini savundu. Kaz Dağları’nda yapılan altın arama çalışmaları çevrecilerin tepkisine neden olurken, eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, şunları söyledi: "Bu kanunla Türkiye’de doğayı tabiatı korumak mümkün değil. Anasına kızan evden çıkıp taş ocağı ruhsatı alıp şehrin ormanın en güzel yerinde arama yapıyor. Ben bu konuyu daha önce bakanlar kurulunda sayın Başbakan’a da iletmiştim. Kendi bakanlığım döneminde 150-200’e yakın taş ocağı ruhsatını beklettim. Bu kanunla yola devam edilirse arama yapan işletmeler mantar gibi biter. İş çığırından çıkmadan bu kanun değiştirilmeli." Kaynak |
Koltuğunu kaptırmamak için susan bu kişi, koltuğu kaptırınca kolayını bulup akıl veriyor. Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur misali.
Bir hafta önce ulusal kanalda, ağlayarak soruları cevaplandıran yaşlı bir köylü; " Ben ağaç dikmekten başka bir şey bilmemki, onların yanına giderim okşarım susadınmı yavrum derim" dedi ve hıçkırıklara boğuldu, yüzünü çevirdi ve "ben onlara şimdi ne derim" diyerek, başkalarını bilmem ama benide ağlattı. Peşkeş çekilmedik ne kaldı acaba, takip etmekte zorlanıyor insan saygılarımla. |
Tarihini hatırlayamadım, Küçükkuyu'da bir otelde yapılan panele katıldım arkadaşlarımla. O günlerde pek kimsenin haberi yoktu. Birkaç gündür ulusal kanallarda görüyorum haberi. Herkes karşı çıkıyor ama kimsenin gücü yetmeyecekmiş gibi geliyor bana. Onlara arama izni veren kim ise git kendi ülkende ara altınını diyemiyor. Herkes rant peşinde.
Körfezdeki tüm tatil beldelerinin sonu gelecek bu altın arama işiyle. O güzelim sular da zehirlenecek sayelerinde. |
Doğamız ölmesin.
Herkese selamlar. Dünyada sayılı yerlerden, iğne ada Subasan Ormanları'mız tehlike altında. İstanbul'a ancak 20 günlük su verebilmek için aynı zamanda koruma altında olan, bu doğa harikamız elden gitmek üzere. Peki Kaz Dağları'mıza ne demeli. Basını takip etmiyormuyuz? HERKESİ DUYARLI OLMAYA ÇAĞIRIYORUM. Doğa severlik sözde değil özde olmalı bir güç olamazmıyız.
|
Bugün haberlerde ne bakanı olduğunu ve adını da bilmediğim bir bakan (ama görmeyen), asabi bir şekilde tepki gösterenlere gözdağı veriyordu. Kim ne derse desin bu iş yapılacakmış. Sadece yol açmak için ağaçlar kesilmiş, yabancı şirketler kesilen ağaçların bulunduğu her dekar için bilmem kaç para ödüyorlarmış.
Ülkem bu kadar mı aç kaldı???? O Sayın Bakan, parasız kalınca elbiselerini en çok para verene satıp, çıplak gezebiliyor mu? Ülkemin o güzelim yeşil elbiselerini satıp, çıplak bırakınca, gece başını yastığına koyup uyuyabiliyor mu? |
Uyurlar sevgili limon.
Kendi çıkarları uğruna birçok hayvanı yuvasız, yüzlerce ağacı topraksız bırakıyorlar. Bunlar da insan ya, insan olmak ne utanç veriyor bana anlatamam. |
Büyük şehirler su sıkıntısı içinde. Burada ise suya para ödemiyoruz. Su öylesine bol ve temiz ki. Suyu böylesine bol olan bir yerin suyunu zehirleyecekler. Yemyeşil İda Dağını talan edecekler. Ekolojik dengeyi bozacaklar. Biz körfezde oturanlar ne yapmamız gerekiyorsa yapıyoruz ve yapacağız da. Gücümüz yeter mi işte onu bilemiyorum.
|
Yeraltı zenginliklerinin çıkarılması konusuna ben olumlu bakıyordum ama çıkan değerin sadece %2 sini vergi olarak devlet alıyormuş, gerisi yurt dışına gidiyormuş. Hakikaten böyle bir ticareti Kaz dağlarına adını veren hayvanlar bile kabul etmez.
|
Neyse ki yöre halkının uğraşları sayesinde basın konuya oldukça fazla değiniyor. İnşallah bıkıp ta peşini bırakmazlar.
|
Bana gelen e-postayı sizlerle paylaşmak istedim. Belki de aramızda bu gruba dahil olmak isteyen arkadaşlar vardır.
Alıntı:
|
|
Tepkiler çığ gibi büyüyor. Yazar Nihat Genç Skytürk televizyonunda Kaz Dağlarında yaşanan bu afet hakkında sert konuştu.
http://www.youtube.com/watch?v=-yLQ7dUqkjA |
Alıntı:
|
ArkadaşLar bir durun hele...
Hemen adamLarı vatan haini iLan Ettiniz... Hiç oLayı başka TarafLardan YorumLamayı akıL edebiLdinizmi... Bir zamanLar unuttunuzmu Bergama köyLüLeri vardı... eLLem ettiLer kuLLem ettiLer bergamada fabrika açıLmasını önLedirLer... Aradan biraz zaman geçtikten sonra ne oLdu... ArkaLarından Propaganda AmaçLı aLmanLar Çıktı... Biraz Gözümüzü açaLım ne oLur... Şimdide Aynı oyun oynanmakta... Kazdağında adım başı her yere sonda vuruLmuyor ! + Siyanür Oranı Avrupa araştırmaLarında minimum %12 iken Türkiyede Bu %0,2 oranLarında... BibirLeri Türkiyenin YeraLtı kaynakLArının Alalade ortaya çıkmasından rahatsız... oLtaya yem oLmayaLım... |
Yazınızı sadece cümle başları büyük harf olacak biçimde düzeltmezseniz, sileceğim.
Düzelteceğinizi varsayarak soruyorum: Alıntı:
Alıntı:
|
Kaz dağlarında ağaç ve doğa katliamı
Kaz dağlarında maden şirketlerinin yapmış oldukları ağaç, doğa ve su katliamlarına dur diyelim
|
1 Eklenti(ler)
Alıntı:
formun devamın da Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ), Balıkesir Üniversitesi, Çanakkale Belediyesi, TÜBİTAK ve ÇABİSAK tarafından 22-25 Nisan tarihlerinde düzenlenen, "Kaz Dağları 2. Ulusal Sempozyumu"nun sonuç bildirgesi açıklanmış. Bir yıldır yöre halkı ve duyarlı kurumlar kendi başlarına yapayalnız mücadele ettiler. Ulusal basında Cumhuriyet gazetesi ve özellikle Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya dışında bir tek haber,bir tek kelime okumadım. Bu gün okuyup gördüklerimiz ise; iş işten geçince,Kaz Dağı delik deşik edilmeye başlanınca ''haber yapmamış olmak'' için görün benilikten başka bir şey değil. Yukarıdaki habere göre Devlet birimi MTA 8 yıldır o yörede altın bulmak için çalışma yapıyormuş. Devlet altın avcıları adına yıllardır çalışıyormuş.... Yine hükümet sözcüleri,ilgilileri şirketleri babasının oğlu gibi koruyor, Hükümet adına zeytincilikten kimse bahsetmiyor. Basında kısa bir haber geçiyor, sayın Unakıtan,zeytin ithalatı için yasa çıkarma hazırlığındaymış. 2005 yılında bu yasayı çıkarmak istediğinde Tariş şiddetle karşı çıkınca geri çekmek zorunda kalmış... Kaz Dağları ve Türkiye zeytinleri gözden çıkarılmış-çıkartılmış... Aşağıda Kaz Dağları'nın kıyılmak istenen ormanlarından bir kaç fertin fotoğrafı: |
Çevreciler Güçleniyor
Kaz Dağları ve Artvin Cerattepe yörelerinde yapılan altın arama çalışmalarına karşı bölge halkının gösterdiği mücadele ve tepkiye,Doğu Akdeniz'deki çevre dernekelrinden(DAÇE) destek geldi.Marmara Çever Platformu'nun (MARÇEP) Çanekkale'de düzenlediği 28.bölge toplantısının sonuç bildirgesinde de ''artık sözün bittiği'' vurgulanarak Kaz Dağları'yla ilgili eylem sürecinin başlayacağı bildirildi. DAÇE Ortak Sekreteri Oktay Demirkan,''Tüm yerküreyi arsa,tüm ağaçları kereste,Kuzey Ege'nin oksijen ve su kayanağı güzelim Kaz Dağı'nı maden ocağı olarak gören çokuluslu altın şirketleri ve yerli işbirlikçilerini şiddetle kınıyoruz'' dedi. Demirkan,Kaz Dağı'nda altın çıkarılırsa 1 trilyon ton toprağın işleneceğini ve 400 bin ton siyanürün kullanılacağını ,2 milyon 580 bin dönüm ormanla 10 milyon zeytin ağacının etkileneceğini,su kaynaklarının azalıp kirleneceğini,orman köylülerinin geçim kaynağı azalıp göçe zorlanacağını;20 bin zeytin üreticisi,80 bin zeytin işçisi ile 30 bin ailenin etkileneceğini ve ürünlerini satamayacağı gibi,bölgeye de turist gelmeyeceğini vurguladı...... Çok kısa bir zaman içinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nden 560 altın madeni arama ruhsatı alındığını vurgulayan Demirkan bu alanların her birinin ortalama 100 km2 büyüklükte olduğunu söyledi. ''Çok basit bir hesapla 58 bin km2 toprağımız istimlak yetkisine sahip bir ruhsat çerçevesinde çok uluslu yabancı altın tekellerine bir anlamda terk edilmiş buluyor.Ülkemiz yüzölçümünün 780 bin km2 olduğu düşünülürse,en azı 10 yıllığına olmak üzere,rezerv devam ettikçe sınırsısz şekilde uzatmak üzere Türkiye topraklarının %7.5 lik bölümü bu şirketlerin insafına ter edilmiştir'' dedi........ 6 Kasım 2007 Salı Cumhuriyet Gazetesi |
Kazdağlari Için Acil S.o.s.
Merhaba,
Kazdağı 'nı kurtarabilirmiyiz bilemiyorum ama,hepinizi yardıma çağırıyorum. Bu hafta oralardaydım,Altın aramak için sondaja başlayan firmalar heryeri delmiş ve işaretler koymuşlar.Aralık ta sondaja başlayacakları söyleniyor 36 yerde sondaj deliği açmışlar.Ben sadece Bayramiç,Hacıbekirler,Söğütgediği ve Muratlar bölgesindekileri gezebildim.Durum galiba ciddi. Şimdilik Ba-çev adlı bir oluşum meydana getirdik.Bu hafta Çanakkalede de Marçev'in toplantıları olacak.Ama gördüklerim ve köylülerden duyduklarımdan sonra korkmaya başladım.Bu kadar çabuk harekete geçeceklerini ummuyordum. Kirazlı bölgesinde iki adet hayvan sondaj çukurunda biriken suıyu içince ölmüşler deniliyor.Herkesin olumlu katkılarını bekliyoruz.Malum yine Bergamadaki Kanadalı firma yanında İngiliz yardımcıları da var.. Uzun ve zor bir savaş vermeye hazıtrlanıyoruz. Bayramiç den Çana giden yol üzerinde 20,Km de (Yanıklar Köyü girişi) ayrıca Orman İşletmesi bütün ağaçları kesiyor. kesilen ağaçlar 70-100 cm çapında büyük ağaçlar. Sorduğumda kesilme izninin Ankaradan verildiğini söylediler. Sesimi bu sefer Tema da duyar ve Altınolukta yaşanan Zeytin katliamına benzer olaylar olmaz umarım. Şimdilik acele bunları yazabildim.İstanbula döndüm ama haber aldıkça yazacağım. Hepinize Selam ve Saygılar. |
Sevgili kardeşim,
Sesinizi, ben ve benim gibi yüreği yananlar duyuyor ama, imdat çığlıklarınızı TEMA'ya duyuramazsınız, çünkü onlar bu yasaları çıkartan politikacılara ve sistemden nemalananlara çırağan sarayında kokteyl vermekle meşguller. Onlar artık bu sistemin bir parçası, geçmiş olsun. Bizi savaşlarla yıkamayanlar böyle yıkmaya çalışıyorlar ama yanılıyorlar bir ölüp bin dirileceğiz, pes etmek yok kimseden medet ummakta yok, büyük ATATÜRK; "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diyerek başka bir güç aramaya gerek olmadığını işaret etmiştir. Sizleri kutluyorum, bu uğurda yolumuz zorlu ve uzun, sonuna kadar destekliyor hepinizi selamlıyorum. |
Kazdağlarına Dokunmasınlar!
Evet Oğuz Bey, yöreden alacağınız haberleri merak ve endişeyle bekliyoruz...
Kazdağlarının ve çevre insanlarının yaşam huzurunun altın uğruna bırakın risk altına sokulması, rahatsız edilmeleri bile buradaki sondaj çalışmalarının durdurulması için tek başına yeterli bir neden olmalı. Orada insan eliyle olup biten çevre felaketinin duyduklarımızın, gördüklerimizin çok ötesinde olduğu bir gerçek... Kazdağlarında, körfez köylerinde (zeytin) kaç bin ağacın kesildiğini tam olarak bilen yok, ama binin üzerinde olduğu bir gerçek.. Kazdağları'nda sırf çıra çıkarmak için karnı deşilen çam ağaçlarına yanarken şimdi başımıza besbeteri çıktı.. Bu yaz İzmir'den gelirken Bergama Ayvalık kavşağına (yol ayırımına) geldiğimde karşıma koca bir kurşuni renginde tepe çıktı. Ortada insanı içini karartan bir şey vardı ama neydi? Önceleri anlayamadığımdan kendi kendime 'Ne iç karartıcı bir düzenleme yapmışlar' diye söylenmiştim. Meğer o devasa kurşuni tepe Bergama'nın altın ayırımından arta kalan topraklarıymış. Bergama'yı karış karış kazın o renkte toprağa rastlayamazsınız. Üzerinde tek bir ot bile yoktu. Bilseydim, yanaşır bir saksılık toprak alır, bir bitkinin yeşerip yeşermediğini test ederdim. Yolunuz Balya'ya düştü mü bilmem. 80 yıl önce terk edilen siyanürlü kurşun madeni aradan geçen onca zamana karşın halen çevre ve canlı yaşamı üzerindeki olumsuz etkisini çıplak gözle görebilirsiniz. Kendinizi alacakaranlık kuşağındaymışcasına içiniz ürperir.... Hekimlerden ve ziraat mühendislerinden oluşan bir heyet 1925 yılında yaptıkları inceleme sonucunda, “bülbül ve kanaryanın bir günden fazla yaşayamayacağı yer”, diye nitelmişler Balya'yı. Denebilir ki o zaman teknoloji geriydi. İyi ya hadı bugün kü teknolijiyle eski haline koyun Balya'yı?.. İTÜ raporunda Onca yıl sonra bile Balya'da var olan atıkların çevre sulak alanları ve barajları olumsuz etkileyeceğini yazıyor... Kazdağları bilime mi teslim edilecek, yoksa para gelsin de nasıl gelirse gelsin diyen kör bir siyasi anlayışa mı? Doğrusu Kendi ülkelerinde (kanada'da, İngiltere'de) çalışmalarına izin verilmeyen altın şirketlerin kendi ülkemde altın aramaları kanıma dokunuyor. Bu yoksul halimle varolan mutluluğumu, bu yolla gelecek olan zenginliğe her zaman tercih ederim. |
'Zeytinliği sattık, ağacı da yaktık'
'Zeytinliği sattık, ağacı da yaktık'
Bölgede 2 bin kadar asırlık zeytin ağacı altın madeni için kesilmiş. Üç kilometre sınırından kurtulmak da çok kolay olmuş: Zeytin arazilerini satın alıp ağaçları da köylüye kestirmek. Babasına ait dokuz dönümlük zeytinliği dönümü 7 bin YTL'den satan Metin Demir halinden memnun: "Normalde o tepelerde zeytincilik çok zor. Satmaya kalksanız dönümüne 1000 YTL vermezler. İyi teklif olunca biz de sattık. Zeytinleri de kesip odun yaptık." Havran Ziraat Odası Meclis Başkanı Edip Savaş da şu örneği veriyor: "Evinize bir un çuvalı götürüyorsunuz, çocuklarınız aç olduğu halde çuvala dokundurmuyorsunuz, sadece bakıyorsunuz. Bizim durumumuz da budur. Burada altın var ve çıkarılmalı." Küçükdere Köyü'nden 50'yi aşkın kişi madende çalışıyor. Küçükdere Köyü'nde bir nakliye şirketi ve bir de kooperatif kurulmuş. Nakliyeciler ton başna 10.5 YTL alıyor. Küçükdere ve Büyükderelilerin çalıştığı nakliyecilik işinde, günde üç sefer yapan 15 kamyon çalışıyor. İda-Troya Platformu'nun kurucusu ve zeytinci Metin Nadir ise gelişmeleri endişeyle izliyor: "Edremit Körfezi'nde 20 milyon zeytin ağacı var. Dünyanın en kaliteli zeytinyağı burada üretiliyor. Halkın yüzde 70'i zeytincilik, geri kalanı diğer tarım ürünleri ve turizmden geçiniyor. Burada altın madenleri işletilirse zeytincilik biter." Ayrıntı haber için bkz: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=237935 |
Arkadaşlar,
Kazdağları'nda olup bitenler pek çok kişide olduğu gibi inanın benim de kanıma dokunuyor. Bu konuda her gün konuyla ilgili ne varsa buraya taşımayı amaçladım. Bu nasıl iştir? Kazdağlarının altın uğruna altının oyulmasına ne kadar sanatçı, bilimadamı, sporcu, meslek odaları, hukukçu, genç, yaşlı insan varsa hepsi bu işe karşı olmasına rağmen denetimsiz, gözetimsiz olarak pervasızca içimizi oymayı sürdürüyorlar... Yahu yemin ederim, bu şirketler kendi ülkelerinde bu kadar arsız ve başıboş olamazlar. İ z i n v e r m e z l e r !... Allahım, Yarabbim!.. Ya nedir bu hırs anlamıyorum... İnanın empati gücüm iflas etti... Kendimi bu şirketlerin, bu işe göz yuman, haklı çıkartmaya çalışan siyasetçinin, kerametleri kendinden menkul bir-iki bilimadamının yerine koymaya çalışıyorum; olmuyor, başaramıyorum... İşte size bugünkü Radikal Gazetesi'nden bir haber daha sunuyorum; belki beni daha iyi anlarsınız: Alıntı:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=239367 |
1 Eklenti(ler)
Evet arkadaşlar,
İnatla Kazdağları'nın altın uğruna altının oyulmasıyla ilgili bilgileri size iletmeye devam ediyorum. Küçücük bir çocuğu bile, bir ağacın bir dalını kırarken gördüğünüzde tepkiniz ne olur? Uyarırsınız değil mi? Sizi dinlemese ne yaparsınız?.. Çevrede ailesi varsa onlara durumu anlatırsınız? Peki Ailesi sizi dinlemez çocuğu kendi haline bırakırsa ne yaparsınız? Park bekçisine, Zabıtaya sair kolluk güçlerine başvurursunuz. Onlar da ilgilenmezse ne yaparsınız peki?... Zor soru değil mi? Oysa Kazdağları'nda, Havran'da çocuk değil koca koca adamlar, bir dalı kırmak değil başta zeytinağacı olmak üzere binlerce, binlerce ağacı kestiler, kesmeye devam ediyorlar!.. Eklenti 25157 Peki başka neler olacak? Buyrun, birlikte okuyalım. NTVMSNBC 17 Ekim 2007 Yasemin Arpa ................... Kaz Dağı’ndan altın çıkarılmasına izin verilmesi halinde neler olabileceğini uzmanlar şöyle sıralıyor: KAZDAĞI’NDA ALTIN ÇIKARILIRSA NELER OLACAK?
|
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi toplulukları ile birlikte 25.11.2007 pazar günü saat 13:00 te Çanakkale Cumhuriyet Meydanı'nda miting yapılacaktır.Bu mitingte bütün sivil toplum örgütlerini aramızda görmekten büyük bir kıvanç duyarız.
Mitingteki konuşmacılar : Doc. Dr Talat KOÇ ,Yrd. Doc Dr Ferah Özkök Öğretim görevlisi Selahattin BOZKURT İLETİŞİM: Suat ATEŞ : 0545 733 81 81 Turizm Topluluğu Bşk. Yard. Volkan BAŞELLİ : 0554 438 34 29 Turizm Topluluğu Bşk. Yard. |
Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası
1 Eklenti(ler)
Sevgili Malina'nın da bildirdiği gibi Çanakkale 18 Mart Üniversitesi toplulukları ile birlikte diğer sivil toplum örgütlerinin düzenlediği 25.11.2007 pazar günü saat 13:00 te Çanakkale Cumhuriyet Meydanı'nda yapılacak olan mitinge katılmaları için yöre Belediye ve dostlarıma haber saldım...
Altın için Kazdağlarının altının oyulmasına sağduyulu ve duyarlı ne kadar insan varsa hepsi karşı... Çünkü:(http://www.ntvmsnbc.com/news/423169.asp) Homeros İlyada’sında İda Dağı’dan (Kazdağı) ‘Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası’ diye sözeder.………. Kazdağlarının bilinen tarihi MÖ 2000 yıllarında başlar. Bu tarihlerde Thebe şehri, Lyrnessos şehri, Khrysa şehri, Killa Şehri, Anderia şehri, Antandros şehri, Adramytteion şehri, Astrya şehri, Gargara şehri gibi şehirler kurulmuş bunlardan bir çoğuda Truva savaşları sırasında yok edilmişlerdir. BOL PINARLI VAHŞİ HAYVANLAR ANASI Kazdağı’nın her yerinden kaynaklar çıkmaktadır. 1500 mt rakımda dahi yaz kış suyu olan kaynaklar mevcuttur. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un buz gibi soğuk ve bol içme ve kullanma suyu Kazdağı’nın eriyen kar sularıdır. Kazdağları’ndan gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen miktarı yüksek havası birleşince Altınoluk Şahinderesi boğazı civarı oksijen çadırı şeklinde ifade edilmektedir. Dünyanın oksijen bolluğu yönünden ilk üç yerinden biri olduğu tespit edilmiştir. EFSANELER DAĞI İda Dağı (Kazdağı), dünyada mitoloji ve efsaneler dağı olarak bilmektedir. Kazdağlarındaki üç efsaneden biri Yunan efsanesi (İlyada) diğerleri Sarıkız ve Hasan ile Emine’ nin aşk öyküleri olan iki Türk efsanesidir.Yunan Mitolojisinde Paris’in Altın Elmayı Afrodit’e vermesi sonucu, dünyada ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yerdir. Bu güzellik yarışması getirdiği sonuçları itibarıyla, tarihte meşhur Troia savaşlarının çıkmasına neden olmuştur. Kazdağı, Biga yarımadasının en yüksek kütlesidir. Kazdağı’nın üzerine yerleşmiş, kuzey-güney istikametine uzanan derin vadi ve kanyonları, flora ve fauna açısından zengin bir potansiyel arzetmekte, özellikle de bitki örtüsünün taşıdığı biyolojik çeşitlilik ana kaynak değerini oluşturmaktadır. Hayvan Türleri: Ayı, Karaca, Yaban Kedisi, Su Samuru, Sincap,Yarasa, Kirpi, Tavşan, Porsuk, sansar, Tilki, Yaban Domuzu, Kartal, Doğan, Atmaca,Şahin, Keklik, Tahtalı, Çulluk ve Balık cinsleri, Alabalık ve sazan türleri bulunmaktadır. Bitki Örtüsü: Üst tabakada 600-700 rakımlar arasında Kızılçam hakimdir. Üst rakımlarda Karaçam, Kayın, Göknar asli ağaç türleridir. Kestane Meşe, Kızılağaç, Çınar ağaçları bulunmaktadır. Alt tabakada Sistus(Laden), Erika, Karaçalı, Böğürtlen, Sarmaşık bitkileri ile Kekik, Adaçayı, Sumak gibi tıbbi bitkiler ”KAZDAĞI’NIN ÖZELLİKLERİ” Dünyanın 2. oksijen cenneti. 3 milyon dönüm ormanı var. 43 endemik (yalnız bu yöreye ait) bitki türü var. Kazdağı göknarı ile dünyada meşhur. Yeşil altın (zeytin) cenneti-12 milyon zeytin ağacı var. Önemli bir turizm- ekoturizm bölgesi. Ayrıca kaplıcaları ile sağlık turizmi bölgesi Antik dönem yerleşimlerinden pek çok antik kent var.Truva, Antandros, Gargara… Önemli bir su kaynağı. Değişik kültürlere ev sahipliği yapıyor: Türkmen, Yörük, Midilli göçmeni… Foto:http://wowturkey.com/t.php?p=/tr31/A..._panaromik.jpg |
Tüm Çevre Dostları ve Sivil Toplum Örgütleri Davetlidir
Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) tarafından tüm Türkiye’de düzenlenen “Maden Yasasına Karşı Yürüyüş” 27 Kasım 2007 Salı günü Ankara’da Çevre ve Orman Bakanlığı Önünde Yapılacak Basın Açıklamasıyla Son Bulacaktır Buluşma Saati : 27 Kasım 2007 Salı Saat 09.00 Buluşma Yeri : Ankara Söğütözü Varan Otobüsleri Terminali yanında ARMADA alış veriş merkezi oto parkı Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) İletişim : Caner Gökbayrak Dönem Sekreteri canergokbayrak@gmail.com Tel : 533.8151654 |
Bugün Almanya dünya altın pazarının % 70 ini elinde tutuyor.bu oranın % 50 si TÜRKİYE .Böyle bir tepkiyi Türkiyeden neden veriyoruz.hiç düşündünüzmü.Almanya böyle bir pazarı kaybetmek istemediği için Tarihi ağaçları ön plana çıkarıyoruz.Genelde o dağlarda bahsedildiği gibi tarihi ağaçlar yok.Almanyanın bu oyununa gelmenizi düşünmek istemiyorum.saygılar
|
Benzer Oyun Neyazikki Bergamada Oynandi.artik At Gözlüklerimizi çikarmak Zamani Gelmedimi.bunuda Hemen Belirteyim 1 Gr.altinada Sahip Değilim
|
Tema Vakvi Koç Grubunun Yankuruluşu Sayabilirsiniz.çünkü Araçlarin Temini Sağliyorlar.kusura Bakmayin
|
Almanya Ülkemizde Altın İşletilmesini Neden İstemesin?
Tahir Öngür, Jeoloji Yüksek Mühendisi Son aylarda, Almanya’nın ülkemizde altın madeni işletilmesini istemediği için bu yöndeki girişimleri baltalamaya çalıştığı ve bunun için de ülkemizde etkinliklerini sürdüren bazı vakıfları kullanarak, altın işletmelerine karşı çıkanları beslediği ve yönlendirdiği savları aldı yürüdü. Bu savlarla, önce emperyalizmin ulusal devleti yıpratmaya, zayıf düşürmeye yönelik eylemlerine karşı duran, ya da hiç değilse bu savlarla öne çıkan bazı yazar ve örgütlenmeler tarafından, Almanya’nın Türkiye’yi zayıf düşürme, parçalama, Orta Doğu’da nüfuzunu güçlendirme çalışmalarının ülkemizdeki beşinci kolunun, bazı siyasal ve sosyal vakıflarının, çalışmaları eleştirildi. Bu vakıfların yasaların sağladığı olanakları zorlayan varlık ve çalışmaları; giderek ve özellikle etnik ayrım ve çatışmalara yönelik ilgi ve etkinlikleri bu eleştirilerin ağırlıklı konusu oldu. Hele Almanya’nın ülkemizdeki ayrılıkçı etnik ve dinsel gerici örgütlerin merkezi durumuna gelmiş olması da bu eleştirilere büyük ölçüde inandırıcılık kazandırdı. Ancak, bu antiemperyalist eleştiri ve sergilemelere sahip çıkanların arasına, bundan kendi çıkarlarına pay çıkarmak isteyen bazı çevreler de karışınca iyi niyet/kötü niyet ayırt edilemez oldu. Alman vakıflarının ülklemizdeki çalışmalarının altında yatan niyete ilişkin eleştiriler nerede ise 2 yıldır değişik ortamlarda yayılırken hiç te medya desteği alamamıştı. Ancak, bu vakıflara, devlet desteği almayan ve yalnızca az gelişmiş ülke halklarının beslenme ve çevre sorunlarını savunma yönünde çaba gösteren bir dernek, FIAN’ın da adı karıştırılıp bu derneğin ülkemizdeki altın işletme girişimlerinin ilk yıllarında buna karşı çıkanlara vermiş olduğu destek Alman emperyalizminin ülkemizdeki çabalarının en önemli örneği olarak dillendirilir olunca medyada ilgi gördü. Artık, yazılı ve görsel iletişim ortamlarında buna sahip görünüp dillerine dolayan ve geçmişlerinde hiç bir antiemperyalist bir çaba olmayan bir çok kişi, PKK terörü ya da Kaplancıların Almanya tarafından nasıl kollandığını değil ama, ülkemizdeki altın zenginliklerinin işletilmesinin Almanya tarafından engellendiği varsayımını yayar oldu. İlginç olanı, bu propaganda kampanyasının, ülkemizin altın rezervinin 6500 ton ve dünyada ikinci olduğu, işletilirse 400 milyar dolar kazanacağımız ve IMF'e el açmak için bir nedenimizin kalmayacağı yalanının güçlü bir kampanya ile kamuoyuna iletilmeye çalışıldığı, ancak beklendiği kadar başarılı olunamadığı dönemden 5-6 ay kadar sonra ortaya çıkması idi. Ülkemizin böyle bir zenginliğe sahip olmadığı, olsa idi bile söylenen sayıların hayali olduğu ve gerçek olsaydı bile bu işletmelerden ülkemize pek bir şey kalmayacak olduğu başka yazılarda açıkça ortaya kondu ve hiç değilse kamuoyuna ulaşılabildiği kadarı ile bu yanıltıcı kampanya boşa çıkarıldı. Ancak, bunun anılarından da yararlanarak kamuoyunu altın işletmelerine ısındırabilme yolunda şimdi de Alman emperyalizmine karşı yurtseverlik gösterisi ile altın işletmeciliği savunulur oldu. Onlara göre, Almanya ülkemize yılda 2 milyar dolarlık altın satıyordu ve bu pazarı yitirmemek için Türkiye’de altın işletmelerini engelleyici çabalara girişmişti. Bunu da, vakıfları eli ile yapmakta idi. Ülkemizdeki altın işletmeciliğine karşı çıkışlar da yurtseverlikten yoksun ve Alman emperyalizminin dümen suyunda casusluk çalışmaları olarak algılanmalı idi. Çok kolay yayılabilecek, güncel sorunlarımızı dış düşmanlarla açıkladığı için çekici olacağı umulan ve emperyalizmi Almanya’ya indirgediği için küreselleşme ve yeni emperyalizmin önünde psikolojik bir engel bile çıkarmayacak bir propaganda idi bu. Yurtseverliğini Almanya’ya karşı olmakla sınırlayanlar için yeni bir kanıt ve örnek bulmanın ne denli sevindirici olduğunu anlayışla karşılamak gerekli. Kısa bir süre önce, kamuoyunu altın işletmeciliğine karşı ve yargı kararları konusunda kuşkular doğuracak şekilde bir kampanya deneyip bunda umdukları kadar başarılı olamayan, altın işletmesi girişimcileri ve onların değirmenine su taşıyan ödüllülerin de, böyle bir bilinç bulandırma kampanyasına sahip çıkmalarını da anlayışla karşılamak yerinde olur. Ancak, dünyanın böylesine yalın olmadığının açıkça görüldüğü, emperyalizmin ne zamandan beri ulusal sınırların çok ötesine nasıl taştığını sayısız örneklerle yaşadığımız bu çağda kendilerine yöneltilen her saçmalığın, her yalanın, her propagandanın gönüllü ve safdil tüketicisi olan okumuş yazmış sayısız insanın böyle kaba bir propagandaya hemen kapılması karşısında, ülkemiz adına umutsuzluğa kapılmamak elde değil. En küçük bir sorgulama, bilgi edinme çabası ya da bir mantık tartımı bile insanda bu propaganda konusunda nasıl olur da kuşku duyurmaz, anlaşılır gibi değil. Ülkemizde altın işletme girişiminde bulunan ve ısrar edenler yabancı şirketler değil mi? Bunların başı çekeni bir Avustralya şirketi. Ülkemizdeki ilk günlerinde ortakları arasında bir Alman şirketi de vardı. Bergama Ovacık’taki girişimi yıllar boyu yürütüp bugüne getiren şirket olan Eurogold, Avustralya kökenli Normandy Poseidon ve Kanada Kökenli Metal Mining Corporation’a bağlı olarak 29 ağustos 1989 da kurulmuş ve ortaklıkları yıllara göre değişiklik göstermişti. 1989’dan 1994’e kadar şirketin paylarının %66.67’si AAC (Anglo American Corp) Avustralya kökenli Normandy-Poseidon Grup şirketlerinden Poseidon Gold Limited ve %33.33’ü de Alman ve Kanada kökenli Metallgeselschaft Grup Şirketlerinden Metal Mining Corporation (Mineral Geselschaf-Degussa-Dresdner Bank) tarafından paylaşılmakta idi. İşletmeyi şimdi, başlangıçtaki ortaklarından ayrılmış olan Normandy Ltd’in bütününe sahip olduğu ülkemizde kurulu Normandy AŞ yürütmek istiyor. Normandy Ltd Avustralya’nın en büyük, dünyanın da yedinci büyük altın üretici şirketi. Yine de, bugünlerde bütün hisselerini ya Güney Afrikalı dünyanın en büyük şirketi olan Anglogold; ya da ABD’nden dünyanın ikinci büyük Newmont şirketine satarak onlarla birleşecek. Tipik bir çokuluslu şirket; ve bir emperyalizmden söz edilecekse, onun küreselleşme görünümünde yeniden örgütlenen son aşamasının çok somut bir ögesi. Bir çok yatırımında da Alman bankalarının, en çok ta Dresdner Bank ve Commerz Bank’ın kredilerini kullanıyor. Türkiye’de en hırsla ve yaygın altın işletme girişimi olan ikinci bir şirket, Eldorado ise Kanada’da kurulu küçükçe bir şirket. Uşak, İzmir, Eskişehir ve Havran’da altın işletmek istiyor. Finansını kısmen Toronto Borsası’ndan topladığı paralarla, kısmen banka kredileri ile ve kısmen de tefecilerden gelecekte üreteceği altına karşılık borçlanarak sağlıyor. Bu tefecilerden biri şirketin iplerini eline almış : Almanya’da çalışan Rotschild’ler. Sermayesi’nin de %26’sını Güney Afrikalı Anglogold almış. Onun pay sahipleri arasında yine Alman sermayesinin ağırlıklı olduğu biliniyor. Zaten, işletmek istediği Havran Küçükdere sahasını da, buradaki işlerini üzerinden yürüttüğü Tüprag şirketi ile birlikte Almanlardan almış. Tüprag yeni kurulduğunda Alman Preussag firmasının malı idi. Ülkemizdeki ilk altın girişimi bu şirketin eli ile Almanlar tarafından yapıldı. Bölgede gelişen yaygın direniş ve ÇED Raporu’nu onaylatamamasının yanında, Avrupa Parlamentosu’nun yaratılacak çevre sorunlarına karşı bu girişimin desteklenmemesini isteyen kararı ve banka desteklerini de yitirmesi sonucunda Almanlar Türkiye’de doğrudan altın arama girişimini bırakmak zorunda kaldı. Ülkemizde altın işletmeye ilgisini sürdüren bir başka şirket te yine Kanadalı, dünyanın en büyük çinko işleticisi Cominco. Onun da, birçok yatırımında Alman Bankalarının finansmanı var. Bunlar ulusal şirketler mi? Ülkemizde kendi çıkarları, dünya finans kapitalinin çıkarları ve yönetimlerinde etkili oldukları gelişmiş kapitalist ülkelerin çıkarlarını değil de ülkemizin çıkarlarını korumak için mi dolaşıyorlar? Ürettiklerini olduğu gibi ya da olabildiğince bize bırakıp mı geri dönecekler? Kazandıkları ile ülkemizde başka yatırımlar mı yapacak, yatırımlarında bizim endüstrimizin ürünlerini mi kullanacaklar? Ellerinden geldiği kadar çok mu vergi verecekler? Yoksa, Dünya Ticaret Örgütü’nün, IMF’in ve Dünya Bankası’nın baskıları ile art arda çıkardığımız ve bu tür çokuluslu şirketlerin ülkemizde istediklerini yapmak ve kazandıklarını istedikleri gibi dışarı çıkarmak olanağını bulmalarını sağlayan yasaların tadını çıkarıp bize yalnızca çevre kirliliği ve insan sağlığı risklerini mi armağan bırakacaklar? Bunları düşünmeden emperyalizme de, Alman emperyalizmine de karşı olunabilir mi? Bu soruları akıl edip biraz kuşkuya düşen birisinin ilk sorması gereken şey, gerçekten Almanya altın üretiyor; üretiyor da Türkiye’ye satıyor; ve bu pazarı yitirmemek için uğraşıyor mu? Bakalım! ABD İçişleri Bakanlığı’na bağlı USGS (ABD Jeoloji Surveyi) bütün dünya ülkelerinin maden üretim ve ticaretinin istatistiklerini, ciddi ve ayrıntılı bir veri demeti biçiminde yayınlıyor. Kaynakları, genellikle kamu kaynakları. Yıldan yıla da yenileniyor. USGS’in “spatial data of mineral resources” verilerine göre, Almanya’da da 1995’te varlığı bilinen bazı altın yatakları var. Bunlar şöyle sıralanabilir : Friedensgrube’de Oberjrenken (kesikli ve küçük ölçekli üretim yapılıyormuş 90’ların başında) Sachsen’te Freiberg (üretim yok) Westervald (üretim yok) Sachsen’de Sadisdorf (üretim yok) Landeskrone’de Siegerland (kesikli ve küçük üretim yapılıyormuş 90’ların başında) Westphalia’da Sieger (üretim yok) Sachsen’de Michelis-Fundgrube (kesikli üretim yapılmışmış 90’ların başında) Harzmountains’de Tilkerode (kesikli üretim yapılmışmış 90’ların başında) Hessen’de Dachsberg (üretim yok) Harzmountains’de Andreasberg (kesikli üretim yapılmışmış 90’ların başında) Yine aynı kaynağa göre 1990’da Doğu Almanya’da 1750 kg altın üretilmiş. Batı’daki üretimin ise, 18 kg kadar olduğu tahmin ediliyor. 1991’de tahminen 10 kg altın üretilmiş. İzleyen yıllarda ise altın üretimi hiç yok. Yani bilinmesi gereken ilk şey Almanya’nın bilinen altın yatakları olmasına karşın, altın madeni işletmediği; 1991’den önce Doğu Almanya’da yapılmakta olan üretimden ise daha sonra vaz geçildiği. Ama, Almanya’nın altına karşı ilgisiz olduğunu söylemek güç. Dünya’da merkez bankasında en çok altın bulunduran ikinci ülke Almanya. Dünyada Merkez Bankalarının yüksek altın stoklarında kalmaları yönünde bir baskı olduğu ve 1999 Eylül’ünde ABD’nde 7 büyük ülke merkez bankası yöneticilerinin yaptığı toplantı sonucu açıklanan “Washington Round Anlaşması” ile merkez bankalarının altın stoklarını korumaları ve satışlarının engellenmesi kararı alındığı bilinmektedir. Bu toplantının yapılmak zorunda kalışı, merkez bankalarının elinde büyük miktarlarda, değeri sürekli düşen bir malın, altının tutulmasından ötürü devletlerin önemli kayıplara uğradığının ortaya çıkması üzerine toplu satış eğilimlerinin başlamasıdır. Giderek, IMF ve İsviçre merkez bankasının elindeki altınların bir bölümü satılarak çok borçlu yoksul ülkelere yardım yapılmasında kullanılması için başarılı kampanyalar açılmış ve yandaş bulunmuştur. Bu kampanyalar Clinton'’an da destek görünce sözü edilen toplantı yapılmış ve altın fiyatlarının daha da düşmesine neden olacak bu girişimler zor yolu ile önlenmiştir. Bu arada, daha önceden merkez bankalarını altından temizlemiş olan Türkiye gibi (ki aralarında Japonya, İngiltere, Tayvan, Çin, Hindistan, İsveç, Yunanistan, Avustralya, Danimarka, Brezilya, Kanada, Norveç, kore, vb gibi çok değişik ülkeler de var) ülkeler bundan kazançlı çıkmış, stoklarını artan değerlerde tutabilmiştir. Dünyada resmi devlet kurumlarının elinde Ocak 2001’de toplam 28,824 ton altın bulunmakta ve bu, tutulan toplam değerlerin %12’sini oluşturmakta idi. Bunun yanında IMF ve ECB gibi uluslararası düzenleyici kuruluşlarda da 4,167 ton altın tutulmaktadır. ABD bu konuda başı çekmektedir ve merkez bankası depolarında, stoklarının %56.4’ünü oluşturan 8,137 ton altın tutmaktadır. Almanya ikincidir ve merkez bankası dönüştürülebilir stoklarının %35.2’sini oluşturan 3,469 ton altın tutmaktadır. Üstelik, birkaç yıl önce 2700 ton dolayında olan stoklarını önceki yıl 3469 ton’a çıkarmıştır. Altınını satmamış, tersine altın alarak merkez bankasında daha çok altın saklar olmuş. Bu sayılar, kampanyada dile getirilen sayıların yanında ne denli küçük kalıyor. Gerçekten de, Hablemitoğlu bu konudaki savlarını derlediği kitabında, televizyonlarda bir Alman Yeşil Parlamenterinin ülkesinde 100 bin ton altın bulunduğunu söylediğini veri olarak kullanıyor; ama kendine istihbarat tarihçisi sıfatını yakıştırmasına karşın aslını araştırmak için kendini yormaksızın. Oysa, bu konuya ilgi duyacak olanlar ilk önce, dünyada insanlık tarihi boyunca yeraltından çıkarılan, altının 140 bin ton dolayında olduğunu; bunun kayıp 20 bin ton kadarı dışında halen 120 bin ton kadarının adresinin belli olduğunu; 30 bin tondan çoğunun merkez bankaları ve uluslararası finans örgütlerinin kasasında, 20 bin ton kadarının altın borsalarının düzenlediği yatırımcılık pazarında ve kalanının da başını (Almanya’daki değil) güney ve güneydoğu Asya ülkelerindeki kadınların kol ve boyunlarında asılı olduğunu öğrenecektir. Açıkçası, Almanya altın üretmeyen, dünyadaki altın varlığından sözü edilemeyecek kadar azını ülkesinde bulunduran ve merkez bankasında sakladığı altın miktarını satarak azaltan değil satın alarak arttıran bir ülke. Ancak, dünyadaki altın sektörü içinde de güçlü bir yeri var. Alıp satıyor. 1996’da 90 ton altın satmış (çoğu İsviçre, İtalya ve İngiltere’ye) ve 95 ton kadar da (çoğu İngiltere, Kanada ve İsviçre’den olmak üzere) altın almış. Ayrıca 160 milyon dolar eşdeğerinde hurda altın ya da takıyı (İsveç, Habeşistan ve Norveç’ten) da satın almışlar. 1998’de sattığı hurda altın 4,4 milyon dolarcık (çoğu İsviçre (2,45 milyon dolar), Belçika-Lüksemburg (1,55 milyon dolar), ABD(306 bin dolar) ve Türkiye’ye(84 bin dolar) ve 569,2 milyon dolarlık metal altın (İsviçre’ye 143 milyon dolar, Tayland’a 51,5 milyon dolar, İngiltere’ye 48 milyon dolar, ABD’ne 4,5 milyon dolar). Aynı yıl 117 milyon dolarlık hurda ve 1,3657 milyar dolarlık ta metal altın satın almış Almanya, dışarıdan. İngiltere’den 540 milyon dolar, İsviçre’den 267 milyon dolar, Kırgızistan’dan 190 bin dolarlık, ABD’nden 42 milyon dolar ve İsveç’ten 19 milyon dolarlık alımları olmuş. Neden alıp sattığı ise, bu sektörün zayıf bir yanında yatıyor. Altın madeni işlettiğinizde ürettiğiniz şey bildiğiniz altın değil. Dore dedikleri ve altın, gümüş ve biraz da başka metallerin (alaşımından değil) karışımından oluşan bir külçe. Bunun yeniden rafine edilmesi ve bu metallerin ayrılarak saflaştırılması gerekli. Bu rafinerilerin ise her yerde bulunmadığı ve her yerde kurulmasına da fırsat verilmediği görülüyor. Örneğin, ülkemizde yok. Ancak, Avrupa’da, özellikle İsviçre ve Almanya’da var. O yüzden üretilen dore, ham altın bir çok yerden Almanya’ya satın alınıyor ve arıtıldıktan sonra başka ülkelere satılıyor; en çok ta takı yapacak ülkelere. Yukarıda sergilenen ve güvenilirliği tartışma götürmeyecek verilerden Almanya’nın altın sattığı ülkelerin içinde ülkemizin önemli bir yerinin olmadığı görülüyor. Ayrıca, Türkiye’nin dünya altın sektörü içinde önemli ve dikkat çekici bir yeri var. Öncelikle, ülkemizin dünyanın en çok altın satın alan ülkelerinden biri olduğu bilinmektedir. Bu satın alım her yıl biraz daha artıyor. İstanbul Altın Borsası Başkanı Serdar Çıtak’a göre, 2000 yılında 204 ton altın dışalımı ile rekor kırılmış. Çıtak, İAB’nın, yabancılara yapılan yurtiçi satışlar ve yurtdışına yapılan dışsatımın da etkisi ile bu yıl 204 ton altın ithal ettiğini söylüyor. Bu dış alım 1999’a göre %100 artış göstermiş. Turizm sektöründeki olumlu gelişmelerin de bunda katkısı olduğu belirtiliyor. Çıtak’a göre, Türkiye’nin dünya altın ticaretindeki payı %10’a ulaşmıştır. Borsa’nın kuruluşundan bu yana işlem hacmi düzenli ve hızlı artmış, 1996’da 173; 1997’de 291; 1998’de 439; ve 1999’da 491 ton’a ulaşmıştır. Kuşkusuz, Dünya Altın Konseyi’nin özendirme çalışmalarının da bu gelişmede önemli bir katkısı var. Konsey (WGC) Türkiye Genel Müdürü Murat Akman, dünyada altın takı ihracatına izin verilen her ülkeye ihracat yapıldığını; böylece 40 ülkeye takı satıldığını; dünya altın takı üretim ve ihracatının devi İtalya’ya bile bitmiş takı satılabildiğini belirtmektedir. Türkiye’de hem altın takı işleme için gereken teknolojinin gelişmiş ve hem de işgücünün ucuz olmasının bunda etkili olduğu düşünülmektedir. Akman, Türkiye’nin 1990’lardan önce 80 ton altın alıp bunun tamamını iç pazarda tüketir iken, şimdi çok daha fazla altın ithal edip tümünü takı olarak işlediği ve takı dışsatımında dünya önderliğine oynadığını belirtmektedir. WGC Türkiye Müdürü Murat Akman, bunalım dönemlerinde kuyumcuların hurda altını işleyerek yurt dışına sattıklarını ve çok iyi bir döviz girdisi sağladığını söylüyor. Akman’a göre 2000 yılında yurtdışındaki alıcılara 58 ton, ülkeye gelen turistlere 39-40 ton ve Laleli’de de yaklaşık 15 ton satış yapılmıştır. 2001 yılı ilk yarısında dışalımın geçen yılın beşte biri, onda biri düzeyinde kalmasına karşın takı endüstrisinin tam gün çalışıyor olmasına dikkat çeken Akman, 2000 yılında 1 milyar 250 milyon dolarlık dışsatım geliri sağlandığını ve bu yıl dışsatım gelirinin, üçte ikisi hurda altının işlenmesinden gelen 2 milyar dolar ya da üzerinde gerçekleşmesinin beklendiğini belirtiyor. Kuyumculuk sektörünün beş yıl içinde istihdamını 250 binden 500 binlere çıkarabileceği ve 2-3 milyar dolar net döviz girdisi sağlanabilmesi umuluyor. Ülkemizde altın yatırım aracı olarak ta önemini değilse de, varlığını sürdürüyor. Körfezbank Genel Müdürü Hüsnü Akhan’ın Londra Külçe Piyasası Birliği LBMA’nın İstanbul’da düzenlediği Değerli Metaller Konferansı’na verdiği bildiriye göre, Türkiye’de yüzlerce yılda biriktirilmiş 6 bin ton kadar altın stoku var. Türkiye’nin altın dendiğinde oldukça akılcı bir konumda yer aldığını bu resim ortaya koymakta. Bu açıdan bir başka akılcı konum da Merkez Bankası’nda altın stokunun azlığı ve toplam rezervler içindeki düşük oranı. TC Merkez Bankası’nın 1998 Yıllık Raporu’na göre, Merkez Bankası’nın stoklarında uluslararası standartta olan 116.59 ton ve olmayan 3.25 ton’dan toplam 119.84 ton altın tuttuğu anlaşılmaktadır. Yine Merkez Bankası verilerine göre 33 milyar dolar toplam uluslararası rezervin yalnızca 1 milyar dolarlık bölümü altın şeklinde saklanmaktadır : %3,06. Almanya’nın altın işletmeciliği ile bağları yalnız ticaret ile sınırlı değil. Almanya kendi ülkesinde altın üretmekten kaçınsa da, dünyanın her yerindeki altın işletmelerini banka ve tefeci kredileri ile ve altın işletmelerinin yaygın bir borçlanma aracı olarak kullandıkları “Hedging” uygulamalarına finans sağlayarak destekliyor ve bundan önemli bir kazanç elde ediyor. Yine dünyanın her yerindeki altın işletmelerinin kullandığı ve çevre sorunlarına yol açtığı ve zehirli atıklar ürettiği tartışılan kimyasalların dünyadaki en büyük üretici ve satıcısı da Almanya. Yine yukarıda değinildiği gibi, dorenin arıtıldığı altın rafinerilerinden de para kazanıyor, Almanya. Kendi ülkesindeki tesislerle yetinmeyip yayıldığını, 1999 yılında İsviçre’deki bir rafinerinin önemli payını Dresdner Bank’ın satın aldığını bildiren USGS kayıtlarından anlıyoruz. Uzatmaya gerek yok. Almanya, kendi topraklarını altın işletmeciliğinin atıkları ile kirletmekten uzak duruyor; ama, başka ülkeler umurunda değil. Daha doğrusu umurunda ve başka ülkelerde altın işletmelerinin çoğalmasında çıkarı var. Oralarda işletme girişimlerini finansal olarak destekliyor, gelecekteki üretimlerine karşılık borç veriyor, tefecileri bu işten para kazanıyor, kimyasal satıyor, ara ürünlerini alıp rafine ediyor, altın alıp altın satıyor. Dünyanın neresinde altın çıkarılırsa, bu bir yanı ile Almanya’ya yarıyor. Ülkemizde altın çıkarılmasını da istememesi için bir neden yok. Nitekim, bunu ilk kez bir Alman şirketi denedi. Edremit Körfezi çevresinde yaşayan yöre halkı, yerel yönetimler ve Ege’nin aydın insanlarının tepkileri karşısında girişimini yarı bırakıp perde arkasına çekildi. Dünyada emperyalizm varsa, Almanya’da bunun güçlü bir aktörü. Emperyalizmin değirmenine gizli açık su taşıyanlar varsa, bu yalanlar ve yanıltmalarla açığa çıkarılamaz. Bunu açığa çıkarmanın tek yolu, Türkiye’de altın çıkarılmasından kimin ne kazanıp, kimin ne yitireceğine bakmak. Kimin tarlasının yukarısında zehirli atıklarla dolu bir atık barajı olacak; kimin arıları ölüyor; kimin büyükbaş hayvanları sakat doğurmaya başladı; kimin ülkesinde siyanürle maden işlenen bir tesisin yanındaki köydeki insanların yarısı 10 yıl içinde kanserden ölerek tükendi; kimin en seçkin turistik yöresinin ortasına bir maden çukuru yerleşecek; kim, evinde otururken birden bire patlayıcı atımlarının sarsıntılarıyla yerinden sıçrayacak; kim, iş buldum diye sevinirken 5-6 yıl sonra işsiz kalacak; kimin ülkesi üretilen değerin onda birine bile sahip olamazken, yarın öbür gün terkedilmiş zehirli atıkları temizlemek için milyonlarca dolar harcamak zorunda kalacak, buna bakmalı. Ya da hangi ödüllü, yukarıda bazılarına değinilen yalanları raporlarda toplayıp önderlerini yanıltmaya ve Maden Yasası’nı değiştirmeye uğraşıyor; kim bu yalanlara dayanıp emperyalizmi Alman siyasetine hapsetmeye çalışıyor ve küreselleşmeyi ve Toronto, Melbourn, New York borsalarında toplanan paralarla vurgun vurmaya çalışan bir avuç çokuluslu şirket yöneticisini göz ardı ediyor; kim villasına havuz yaptırabilmeye ancak yetecek düzeyde bir gönenç umudu ile bilimsel gerçekleri yerlerde süründüren bilimsel raporlar yazıyor; kim, bu girişimcilerden iş kapabilmek için Üniversite koridorlarını kavga alanına dönüştürüyor, buna bakmalı. Yurtseverliği, ulusal devleti küreselleşme urbasına bürünen yeni emperyalizme karşı savunmayı, insan sağlığını doğayı ve sürdürülebilir kalkınmayı giderilemeyecek kirlenmeye karşı koruma kararlılığını sınamak için, sınanacak olanın altın işletmeciliğine karşı tavrına bakmak yeter. Kaynak |
Alıntı:
|
1 Eklenti(ler)
Alıntı:
Bakın durum ne kadar vahim!.. Başka nasıl anlatılırdı bilmem artık!.. Alıntı:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=237107 Foto:http://www.ntvmsnbc.com/news/424445.asp |
TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU ETKİNLİĞİNE DAVETLİSİNİZ
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR YAŞAM İÇİN, YAŞAM HAKKIMIZA SAHİP ÇIKMAK İÇİN ÇEVRE DOSTU, DOĞAL DEĞERLERİ KORUYAN BİR MADEN YASASI İÇİN YÜRÜYORUZ. Güzergahlar; DOKÇEP-Artvin, Rize, Trabzon, Ordu, Samsun, Ankara BAKÇEP-Akçakoca, Ereğli, Zonguldak, Bartın, Ankara 2. hat; Gebze, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu, Ankara MARÇEP-Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Ankara 2. hat; Edirne, Havsa, Babaeski, Lüleburgaz, Çorlu, Silivri, İstanbul, Gebze DAÇE - Antakya, İskenderun, Adana, Tarsus 2. hat; Silifke, Erdemli, Mersin, Tarsus, Pozantı, Ulukışla İÇAÇEP- Konya, Ulukışla, Bor, Niğde, Nevşehir, Avanos, Hacıbektaş, Kırşehir, Ankara olarak belirlenmiştir. 23 Kasım 2007 Cuma günü belirlenen başlama noktalarından başlayacak yürüyüşler, güzergah boyunca yerleşim yerlerinde yerel halkla, çevre dostları ile buluşarak; 27 Kasım 2007 Salı günü saat 09.00'da Ankara Söğütözü'ndeki ARMADA alış veriş merkezi oto parkı buluşulacak ve ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI' nda yapılacak bir basın toplantısı ile somut taleplerimiz ve yasa önerilerimizi içeren dosya Bakanlığa sunulacaktır. TÜRÇEP Bileşeni sivil toplum kuruluşlarımızı, meslek odalarımızı ve sendikalarımızı bu yürüyüşü en etkin biçimde organize etmek üzere Bölge Platformları sekretaryaları ile hızla iletişime geçerek tüm güç ve olanaklarını seferber etmeye, Yürüyüş güzergahında bulunan tüm çevre dostlarını, -Yaşanılabilir bir çevre ve yaşam hakkı için, -Doğaya, topraklarımıza, ormanlarımıza, yaşamımıza sahip çıkmak için yürüyecek çevre dostu, çevre gönüllüsü TÜRÇEP bileşenleri ile buluşmaya, yürüyüşlere katılmaya, seyirci olmaya son vermeye çağırıyoruz. TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU (TÜRÇEP) Dönem Sekretaryası: Caner Gökbayrak canergokbayrak@gmail.com Tel:533 815 16 54 Koordinatör: Tanay Sıdkı Uyar tanayuyar@gmail.com Tel: 0533 395 58 39 |
Sarıkız
1 Eklenti(ler)
Biliyorsunuz Anadolu efsaneler yurdudur.
Sarıkız Efsanesi onlardan biridir. Her efsane gibi o da türlü çeşit anlatılır. İşte onlardan biri. Eklenti 25538 Alıntı:
Kazdağlarının Sarıkızı'nı Unutmayın, unutturmayın!.. 27 Kasım 2007 Salı günü saat 09.00'da Ankara Söğütözü'ndeki ARMADA alış veriş merkezi oto parkı |
Merhaba,
Kazdağlarını korumak ve kurtarmak isteyen arkadaşlar. Dört gündür Bayramiç teyim.Ba çev yani Bayramiç ve köyleri çevre platformu adlı oluşum un toplantılarına üye sıfatı ile katıldım. Bu arada Teck Cominco adlı Kanadalı maden devi olan firmanın Etili köyünde bulunan şantiyesine gidip baktım.Pek bir faaliyet yok gibi. Araçlar olduğu yerde duruyor.Köylülerden aldığım bilgiye göre Sögüt alan Köyünde uğraşıyor larmış. Şantiyedeki metalurji mühendisi olan bir kaç kişiden konu ile ilgili bilgi almak istediğimi söyleyince,Sevindiler ve çok yakın davrandılar. Hatta kimsenin gelip kendilerine birşey sormadığını ve yargısız infaz yapıldığını protesto işinin altında yatan amacın esasında Kazdağlarını korumak olmadığını gerçeğin farklı olduğunu da anlattılar. Altı Yedi yıldır bölgede olduklarını Ve hala araştırma safhasında olduklarını sadece sondaj yaptıklarını ve hiç bir yere zarar vermediklerini, iki yıldır ara vermiş olduklarını ve yeni yeni faaliyete geçtiklerini,ağaç kesmediklerini,yeraltı sularını da kirletmediklerini ama bu kirlenmeye sebep olan zaten yirmiye yakın taşocağının ve iki fayans hammadesi firmasının ve Türkiye Kömür İşletmeleri nin bölgede on yıldır faaliyette olduklarını ama kendilerinin bölgeye gelince harkesin ayaklandığını anlattılar. Sağa solu gezip,biraz da araştırınca, söylediklerinden bazılarının doğru olduğunu anladım tabi her konuştukları ve her anlattıkları mevzuyu henüz araştıramadım. Ama birkaç taşocağını gezince esas felaketin yıllar önce zaten başlatılmış olduğunu anladım. Ayrıca Orman İşletme Müdürlüğü, Yanıklar Köyü girişinde en az 5.000 adet ağacı kesmiş durumda.Sağ sol heryer koca koca kutukler ile dolu ve kesmeye devam ediyorlar. Yarın istanbul'a döneceğim. Geri kalan ayrıntıları eklerim. Selamlar. |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 22:44. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025