![]() |
Alıntı:
Ben, depremin ne olduğunu biliyorum, ama binalarımızın nasıl yapıldığını da bildiğim için korkuyorum. Radyoaktiviteyi biliyorum, nükleer santrallerimizin nerelere yapılmasının planlandığını bildiğim için de korkuyorum. Glikoz,früktoz,sakkaroz'un ne olduğunu da biliyorum.Fruktoz'u sakkaroz niyetine yedirdiklerini bildiğim için de korkuyorum. ... GDO, çok kötüdür demek kadar ,mükemmeldir demenin de bilimsel olmadığıı biliyorum. Bilim tarihinde, ilk bulunduklarında doğru yerde, doğru şekilde kullanılan bir örnek varsa bile, şu an aklıma hep aksi yöndeki örnekler geliyor. Bilim yanlışlarını düzelterek ilerler. Eğer GDO konusu da yanlışları araştırılıp düzeltilmeden tüm canlılara dayatılıyorsa fatura hepimize çıkacaktır. İsteyenler kobay olarak deneyebilir. Ben kobay olmak istemiyorum ve ne yediğimi bilmek istiyorum. Not: ABD yurttaşları arasında ''Ordinary John'' denilen azımsanmayacak kadar çok dünyadan habersiz insanların bulunduğunu eklemek istiyorum. |
Alıntı:
Verdiğiniz diğer örnek; nişasta bazlı şekerlerin ise bu konuyla ne ilgisi var anlayamadım? Evet, şeker kullanımının çok çeşitli sakıncaları söz konusu ama bunun için GDO'lu olması gerekmiyor. Her neyden üretirseniz üretin şekerin pek çok sakıncası vardır. Konuları birbirine karıştırmamak lazım. |
Alıntı:
Yanıtınız evet ise gönüllü kobay oldunuz bile... Hadi geçmiş olsun. ;) |
Alıntı:
Alıntı:
(Bu iki paragraftaki cümlelerinizden birşeyler seziyorum ya, daha sonra açıklayacağım) Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Felsefî değerlendirmelerle gıda gibi bir konudaki tehlikeler örtülemez. Hele de ne olduğu bilinmeyen GDO'lar sözkonusu ise. |
Sayın MeTePe,
Ben bu konuya kazara bulaştım ve bilgi seviyemi sorgulayan mesaj olamasaydı hiç devam etmeye niyetim yoktu. Buradaki arkadaşların kendi aralarında hem çalıp hem de oynamalarına çomak sokmakla büyük hata etmişim. Siz niçin bulaştınız? Arkadaşlar "GMO'ya hayır" önyargısıyla donanmış durumdalar. Muhakkak biliyorsunuzdur, bir önyargıyı kırmak atomu parçalamaktan zordur. Arkadaşlar sürekli olarak GMO'ların zararsız olduğunu ispatla diyorlar. Bunun ispatının olmayacağını anlatmak mümkün değil. Örneğe bakar mısınız? Bardağın boş olduğunu ispatlamak mümkünmüş. Halbuki kastettiğinizin bir kavramın veya bir maddenin yok olduğunu ispatlamak olduğunu ben tahmin edebiliyorum. Yukarıdaki gibi onlarca ortaya konan muhakeme hatalarına ne demeli? Sadece bir örnek vereceğim. Ancak bu muhakeme hatalarından onlarcası yapılarak mantık katlediliyor. Aşağıdaki muhakeme sizce doğru mu? - Son günlerde dondurma tüketimi çok artmış. - Son günlerde plajlarda boğulmalar da artmış. - Demek ki dondurma tüketimi boğulmaları artırıyor. Doğru olmadığı besbelli. Çünkü her ikisinin sebebi sıcakların artması. Dolayısıyla bir kısım insanın daha çok dondurma yemesi ve yine sıcaklar yüzünden daha çok insanın yüzmeye gitmesi bunun da boğulma kazalarını artırmasıdır. Peki aşağıdaki muhakeme doğru mu? - Hindistan’da BT pamuk tarımı yapılıyormuş. - Hindistan’da çok sayıda çiftçi intihar ediyormuş. - Demek ki BT pamuk tarımı çiftçilerin intiharına sebep oluyor. Bu da doğru değil. Hindistandaki çiftçi intiharlarının çoğunun BT pamuk tarımının öncesinde olduğu biliniyor. Muhtemelen, bu intiharların arkasında yoksulluğa dayalı çok daha derin sosyolojik olaylar var. Dediğim gibi bu tür muhakeme hataları burada gırla gidiyor da kimse umursamıyor. Hatta daha kötüleri var. Şimdi diyecekler ki "bunları tek tek göster". Ben de "gidin biraz mantık felsefe okuyun" diyeceğim. Şöyle bir tane tutarlı sağlam bir muhakemeye dayalı bir görüş gelse dişimi kıracağım. Buradaki arkadaşlar üstünde hiç bir etkisi olmayacağını düşündüğüm üç araştırmayı vereceğim. Bunlardan birisi İngiltere, biri Avrupa birliği ve birisi de ABD kaynaklı (Gerçi, ABD kendi insanlarını kobay yaptığı için hükümsüzdür diyeceklerini de biliyorum.) 2008 tarihli "Royal Society of Medicine", İngiltere kaynaklı rapor: Genetically modified plants and human health 2010 tarihli "Europian Commision, Research Area, Food, Agriculture, Fisheries, Biotechnolgy"nin raporu http://ec.europa.eu/research/biosoci...o_research.pdf 2004 tarihli "US National Academies of Sciences" raporu Safety of Genetically Engineered Foods: Approaches to Assessing Unintended Health Effects Bu sonuncusu ABD kökenli olduğu için ve onlar bizim insanımızdan cahil olduğu için kandırıldıklarının farkında değiller. Bu üç rapor GDO'lu ürünlerin kayda değer bir zararının olmadığını gösteriyor. Ama onlar ille de ispat isteriz diyecekler. Siz kendinizi yırtsanız da zararının olmadığını ispat edemeyeceksiniz. Çünkü mümkün değil. Ama yine de sizden ispat isteyecekler. ******************* GDO karşıtlarının buna kendi adlarına karşı çıkmalarını anlayabiliyorum da bizim bunları kullanma hakkımızı engellemelerini anlayamıyorum. Kaldı ki biz onların GDO'lu ürün kullanmama veya içeriğini bilme hakkını teslim etmiş durumdayız. Bizim kullanma hakkımız ne olacak? Bu durum, "sen bilmezsin, biz çok biliyoruz ve senin adına da karar veriyoruz" mantığı değil mi? Daha hibrit ürünlerle GDO'lu ürün arasındaki farkı bilmeyen ve de dahası doğru muhakeme zafiyeti içinde olanlara ben bu hakkı niye bırakayım. Son söz:Siz istemiyorsanız GDO'lu ürün kullanmayın. Ama benim kullanma hakkıma da karşı çıkmayın lütfen. |
Alıntı:
Kavram, boşluk. Madde su. Bilmem anlayabildiniz mi? Hata muhakemede değil, "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" diyen, bunda da sözde bilim felsefesine âtıf yapıp, tuhaf önermelere dayandırmaya çalışılıp yanlış muhakemelerin doğru olduğu iddiasıyla ısrarla gözümüze sokulmasıdır. Sizin kullanmanıza ben itiraz etmiyorum açıkçası. Ama gıdalarımız karışmasın, mesele de bu, konu başlığı da bu. Bir de neden bu kadar güçlü bir istek duyuyorsunuz ki GDO'lu gıdalara karşı, ilginç... |
Özetle; "GDO'lu ise Bilmek Hakkımızdır", değil mi!
|
Alıntı:
İşin doğrusu bu pek bilimsel olmasa da bu iddianızı dahi kanıtlayamazsınız. ;) Çünkü bardağın içerisinde tek bir adet dahi H2O molekülü varsa sizin ispat boşa gider. Bunu anlayabilmek için bardaktaki tüm molekülleri tek tek incelemelisiniz. Tabi bardağın içinde gaz halinde bir hava olduğunu ve hava moleküllerinin sürekli hareket ettiğini düşünürsek bu yaptığınız bir sivrisinek bulutundaki sinekleri saymaya benzer. Kaldı ki kasdettiğimin bu olmadığını sayın Serpent anlamış ve açıklamasını yapmış. Ayrıca bu önerme bana ait değildir! Bilim felsefesinin temel ilkelerindendir. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Tamam... Nişasta bazlı şekerin zararlı olduğunu kabul edelim. Ama bunun GDO'nun zararlı olmasıyla ne alakası var? Siz nedensellik ilişkisini yanlış kuruyorsunuz. GDO yokken de nişasta bazlı şeker vardı. Yine mısırdan üretiliyordu. GDO olmasa yine üretilecek! Bu ikisini ilişkilendirmeniz doğru bir yöntem değil! Deri giyim için hayvan besliyoruz demek gibi bir şey! Deri ceket giymesek besi hayvancılığı yapmayacak mıyız? :cool: Alıntı:
Son olarak; GDO'nun "bilinmeyen" olduğu da nereden çıktı? GDO'nun aşağı yukarı tüm prensipleri, uygulamaları, sonuçları vs. bilinmektedir. Zor olan şey teknolojisidir. Sizler bu genetiği değiştirilmiş "bitkilerden" bu kadar korkarken, genetiği değiştirilmiş canlı virüs aşılarını gözünüz kırpmadan yaptırmıyor musunuz? :cool: Riski neden göze alıyorsunuz? Bırakın çocuklarınız kızamık, çocuk felci falan olsun... belki kazasız belasız iyileşirler! Demek ki, bazı büyük riskler için daha küçük riskler göze alınabiliyor! Yaşam böyle bir şey işte... Trafik kazasından endişe ediyorsanız arabaya binmezsiniz.. Eh! O zaman yürüyerek gidersiniz. Bu kadar basit. :cool: |
Alıntı:
Söylediklerimden "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" sonucunu çıkartan birinin muhakeme hatası yapmadığını söylemek yanlış olur. :p Alıntı:
Sadece önyargı ile yapılan yaklaşıma itiraz ediyoruz. Ben de dahil, bu konuda mesaj yazanların neredeyse tamamı rekombinant gen teknolojisinin ne olduğundan bihaber. Buna rağmen herkes en doğruyu bilirmiş gibi yorum yapıyor. Mesleğim gereği buradakilerin pek çoğundan fazla bildiğim bir konudur. Yine de zararlı veya zararsız olduğu konusunda yorum yaparken tereddütle hareket ediyorum. Söylediğim şey bunun bir referandum konusu olmadığı, bilimsel bir konu olduğu ve bilimsel kriterlere göre tartışılması gerektiğidir. Bilimde demokrasi olmaz! Doğrular ve yanlışlar olur. |
Ciddiyetsiz tavrınızın bir yanıtı var ama şimdi değil.
"Bir ürünün (...) zararsız olduğunu ispat edemeyiz." diye yazan siz değil misiniz? Bu ifade ve savunduğunuz tez ile GDO'lu gıdaların tüketilmesinde sakınca olmadığına işaret etmiyor musunuz? Bardaktaki molekülleri avlamamı önerecek kadar titiz olan muhakeme gücünüzün, GDO'ların tüketilmesiyle birlikte zaman içinde öngörülemeyecek sonuçlarını muhakeme etmekte kullanılmamasının bir nedeni var mıdır? Şekerler konusunda sürekli karıştırmamamı öğütlüyorsunuz, dikkatimi çekiyor. konu nişasta bazlı şeker değil. GDO'lu ürünlerden elde edilecek Nişasta Bazlı Şekerlerdir. Bu tartışmanın belki de ilk sırasında olmalıdır. Deriymiş falan, bunlar ilkokul çocuklarını eğlerken kullanılabilecek sözler. Siz sorulara yanıt verin, verilerle, temennilerle değil. GDO konusundaki tavır da önyargı değil TEMKİN'dir. Malum, ABD'li değiliz. (Her cümlenize yanıt vermek diyaloğa girecek, bu da konuyu perdeleyecek, siz veri ile aydınlatın şu garibi...) |
Yarın daha acik ve uzun yazarım açıklamasını... GDO denince ilk aklıma gelen şey -benim yaşımdakiler iyi bilir- DDT'dir.
ABD, GDO, DDT... Yarın birleştiririm. |
Alıntı:
Alıntı:
Siz ise elinizde veri olmadan çok zararlıdır iddiasını savunuyorsunuz. Bilimsellikte bir şeyin doğruluğu araştırılırken çok çeşitli yöntem ve yollar izlenerek çeşitli tezlerin doğruluğu araştırılır. Eğer bunlardan bir tanesi "GDO'lu mısır % 100 kansere yol açıyor" sonucunu verirse zararlı olduğunu göstermiş olursunuz. Ama 1000 tane deney yapıp 1 tanesinde bile kanser vakası göremezseniz kansere yol açmadığını söyleyemezsiniz. Sadece eldeki verilerin kanser iddiasını doğrulamaya yeterli olmadığını söylersiniz. Bu durumda eldeki sonuç "kanser yapmadığını ispatlayamadık... demek ki kanser yapar" OLMAZ! Sizin düştüğünüz yanılgı da budur. Alıntı:
Atıyorum; "GDO'lı besinler zaman içerisinde uçmamıza neden olabilir!" dersem aksini ispat edebilir misiniz? Yine aynı yere geldik! :cool: Size göre ispat edemeyeceğimize göre böyle bir sonuçla karşılaşabiliriz. Alıntı:
Sizin itirazınız şekere mi, GDO'ya mı? Karar verin. Alıntı:
Veri derken sayın Serpent 3 tane link vermiş... Oradaki verileri okudunuz mu? Ayrıca ben herhangi bir temennide de bulunmadım. Sorulara da yanıt vermiş durumdayım. Acaba siz iyi okumamış olabilir misiniz? Alıntı:
Ama emniyet kemeri ölüm veya yaralanma riskimizin sıfır olduğunu garanti etmez! Veri istiyorsanız: WHO | 20 questions on genetically modified foods buyrun burada yanıtları var... Dünya Sağlık Teşkilatının GDO hakkındaki görüşleridir. İtibar etmeyebilirsiniz... Benzer görüşler Avruba Gıda Güvenliği, FDA ve benzer pek çok resmi kuruluşca da ortaya konulmuştur. Pek çok üniversite ve bilim adamı tarafından da yapılan çalışmalar var. Bunları tek tek bulup burada yayınlamak söz konusu değil. Önemli olan bu çalışmaların sonuçlarının derlenip yetkili otoriteler tarafından güvenlik kriterlerine uygunluğun teyid edilmesidir. Bu da zaten yapılmaktadır. Tüm kullanılan GDO'lu ürünler The Codex Alimentarius Commission (Gıda kodeksine) ve The Cartagena Protocol on Biosafety uygun olmak zorundadır. Bunların dışında tüm pazarlanan GDO'lu ürünlerin sürekli takip ve kontrolü (after market) zorunludur. Tüm bunlara rağmen GDO'lu gıda tüketmek istemeyenin böyle bir hakkı olmalıdır. İsteyen organik gıda tüketir, isteyen GDO'lu, isteyen hormonlu... Bu ayrı bir konudur ve bu tercihi kullanmak "gdo kötüdür" anlamına gelmez. Alıntı:
Ayrıca bilginiz olsun; DDT kullanımının yasaklanmasının 20 milyondan fazla kişinin Sıtma'dan ölmesine neden olduğunu ve sivrisinek mücadelesinde kullanılması gerektiğini söyleyen bilim adamları vardır. DDT'yi savunduğum anlaşılmasın. Sadece herkesin aynı görüşte olmadığını söylemek istiyorum. Kötü örnek vermek gerekirse; eroin de başağrısı ilacı olarak geliştirilmiş, hatta ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devlet eliyle üretilmiştir. Bu tür örnekler çoktur. Ama bugün bilim 150 yıl önceki gibi el yordamıyla değil, neden sonuç ilişkisini önceden kurarak ilerliyor. Herşey bir yana, DDT bir kimyasaldır... herhangi bir kimya laboratuarında üretilebilir. Rekombinan DNA teknolojisi ise NASA teknolojisi kadar hassas bir teknolojidir. İkisini kıyaslamak at arabasıyla Ferrari'yi kıyaslamak gibi bir şey. |
Alıntı:
Konunun tartışılması bilimsellikten uzaklaşıyor. At arabası ve ferrarinin karşılaştırılamayacağı bile yazılmış.Ne tuhaftır ki ben Beygir gücü olarak bir güç birimi var zannediyordum. Neyse, ben ne yediğimi, ne kullandığımı bilmek istiyorum. GDO'lu ise bilmek hakkım ve tercih benim olmalı... |
Bu da başka bir pencereden bakış:
Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda 115 bin kişi çalışıyor. 70 tane üniversitemiz, 30 tane ziraat fakültemiz, 50 tane tarım araştırma enstitümüz, 10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var. Buna rağmen Türkiyetohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail. İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi'nin internet sayfasından biraz araştırıp okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli... Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru. Gelelim başka doğrulara. Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok. Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu. Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum o toprağ a da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izinverilmemesidir. Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava.... Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımınıda garanti altına almış oluyor. Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye'de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor. Ne korkunç. Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak! Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak'tır. İkincisi de biz olacağız. EY VATANDAŞ AKLINI BAŞINA DEVŞİR !!! SOR SORUŞTUR, BOŞ DURMA... Bu yazıyı okudunsa ister paylaş ister paylaşma umrumda değil ama bilip de susmak ortak olmaktır bunu bari hatırla... Güliz ÇELİKVeteriner HekimPendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlü'ğüFarmakoloji BölümüPendik/İSTANBUL34890 |
İsrail tohumlarına karşı duyulan endişeleri paylaşıyorum. Yanılmıyorsam israilden resmen GDO tohum almasak da kaçak yollardan giriş oluyor.
Ama yukarıdaki yazıyla ilgili bana ters gelen şeyler var. Ben şimdi biraz daha şüphecilik yapacağım. İnternette dolaşan efsana epostalardan 1 tanesi bu. Güniz Çelik diye biri gerçekten var. Ama bu yazıyı kendi yayınladığı bir yer bulamadım. Orada, burada KOPYALA-YAPIŞTIR yapılmış, altına da adı yazılmış. Bu tür pek çok epostanın adı geçen kişiyle ilgisi olmadığı pek çok kez yaşandı. Yine de yazıyı kendisinin yazdığını var sayıyorum. O zaman şu soru işareti çıkıyor: Pendik'te yaşayan bir Veteriner Hekimin Nevşehir'in patatesiyle ne ilgisi var? Bu konuda bir çalışma mı yapmış? Yapmışsa niye yapmış? Kendisi farmakoloji bölümünde çalışıyormuş! Patates kanseri Ziraatçilerin alanı... Ayrıca hastalık 2004 yılında başlamış! GDO ile falan YAKINDAN UZAKTAN İLGİSİ YOK! Çünkü o tarihlerde GDO'lu patates yok. :eek: Patateste kanser hastalığına yol açan ise bir MANTAR! :p :p :p (Kaynak: Patates kanseri hastal ************Veli AKZ ************Ziraat Mhendisi - Tarm Ktphanesi) ***************************** Şimdi bazı konularda sapı samanı birbirine karıştırmamak lazım. Yanlış referans noktalarından yola çıkıp doğru sonuçlara ulaşılmaz! İsrail'den tohum alınıp alınmaması zirai bir politikadır. Yanlıştır, doğrudur... tartışılabilir. Ben de alınmasına karşıyım. İyi de, patates kanseriyle İsrail tohumunun ne alakası var? :cool: |
Sn.MeTePe,
Yazılanlardan anladığım kadarıyla Ankaralı bir doktor olarak Ankara Tabip Odasının yayınladığı GDO kitapçığında belirtilenlerle derin bir görüş farklılığınız var, ki gayet tabii olabilir. Belki bir noktayı da açığa kavuşturmak gerekir. Burada konuşulanlar, 1996'lı yıllardan bu yana belli bazı şirketlerin ticari olarak patentleyip satışını yaptıkları, halihazırda oldukça büyük ekim alanlarında yetiştiriciliği yapılan BT (mısır, soya, kanola, pamuk, patates) ve ağırlıklı olarak RR (Round Up Ready), genel tanımıyla HT (Herbicide Resistant) mısır, soya, kanola, pamuk bitkileriyle ilgilidir. BT olanlar, BT bakterisine ait toksik bir genin tohum DNA'sına aktarılması suretiyle, bitkinin tamamının, bitkinin tüm yaşam döngüsünde ve hasattan sonra, her bir hücresinin daimi olarak BT toksinini içermesi, zararlının bitkinin herhangi bir yerinden yemesi sonununda toksinden etkilenip ölmesini amaçlar. Genel olarak HT, özel olarak da RR olanlar, bitkilerin DNA'larına yerleştirilen bir bakteri geni vasıtasıyla ekildiği tarlada Round UP isimli yine Monsanto şirketine ait bitki öldürücü uygulandığında bu kimyasaldan etkilenmeyip, diğer bitkiler öldüğü halde GDO tohumdan ekilmiş olanın zehir sistemik olarak bitkiye nüfuz etmiş olmasına rağmen ölmemesini sağlama amacı taşır. Alıntı:
Kendi adıma, söz konusu yararların GDO ile değil GDO olmayan türlerle elde edilmesini tercih ederim. Bahsedilen "yararlılığın" ne olduğunu, gerçekte var olup olmadığını da tekrar tekrar düşünmek gerekir kanımca. Halihazırda var GDO'ların bir sihirli değnek gibi dünyadaki açlığı bitireceği, pestisit kullanımını azaltacağı, ürünlerden yüksek verim alınacağı gibi 5-6 şirketin GDO kabulünü sağlamak üzere sloganlaştırdıklarından başka bir şey ortada yok. Dünyada açlık hala var ve aslında açlığın yiyecek dağılımı ile ilgili olduğuna dair de pek çok iddia mevcut. Pestisit kullanımı azalmadı, aksine arttı. Toplam üretimin artıp artmadığı, bunun GDO ile ilişkisi de son derece muğlak. Öte yandan, patentli GDO'lar ve bunlar üzerine bina edilmiş besin endüstrisi yoluyla patent sahibi şirketlerin gıdaya ve ülkelere hakim olma çabası gösterdiklerini, eskiden top tüfek ile yapılan savaşların gıdayı ele geçirerek ülkelere hakim olma ile yer değiştirdiğini söylemenin fazlasıyla maddi dayanağı mevcut. Alıntı:
Bu durumda salt sağlık açısından düşünecek olsak bile, bahsettiğiniz klinik allerji bulgularının sizce bir önemi yok. GDO'lar üzerindeki araştırma kısıtlamalarına rağmen dolaylı etkiler için yapılmış araştırmalarda rastlanılan sonuçların ise hiç bir anlamı yok, ya da bunlarda ortaya çıkan sonuçlar GDO'lar hakkında herhangi bir tereddütü dahi gerektirmiyor. Alıntı:
ABD, pek çok negatif, pek çok da pozitif şeyin ortaya çıktığı belki de tek ülkedir. Amerikan toplumuna karşı yıllardır uygulanan duyarsızlaştırma politikalarına karşın çok duyarlı bir kesimin de varlığı kuşku götürmez. Fakat başka bir kuşku götürmeyecek bir şey de bu kesimin hep marjinal kalmış olmasıdır. Buna rağmen bu kesimden örnek alınacak modeller çıkmıştır. Konumuzla ilgili olarak onlarca oluşum GDO'ların etiketlenmesi için çabalamakta, "community supported agriculture" (Toplum Destekli Tarım) gibi modellerin ortaya çıkması ve başarıyla uygulanmasını sağlamıştır. Bu konuda bir çok anket de yapılmış. Ortalama vatandaşların durumunu ortaya koyan bir kaç soruyu yayınlayacağım. |
Alıntı:
|
Soru:
"Ordinary tomatoes do not contain genes, while genetically modified tomatoes do. Is that true or false?" Genetiği değiştirilmiş domates gen içerirken alalade domates gen içermez. Bu doğru mu, yanlış mı? Yanıt: Doğru ----- %48 Bilmiyorum --%13 Yanlış ------ %39 Soru: "How much have you seen, read, or heard recently regarding genetically modified food that is sold in grocery stores?" Son zamanlarda, genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin marketlerde satılmakta olduğunu ne kadar gördünüz, okudunuz veya duydunuz? Yanıt: Çok ------------- %17 Biraz ------------ %38 Pek duymadım --- %28 Haberim yok ----- %17 Soru: "To the best of your knowledge, how much of the food in a typical American grocery store is genetically modified --that is, food modified through biotechnology--or contains genetically modified ingredients?" Bildiğinize göre, tipik bir amerikan yiyecek marketindeki yiyeceklerin ne kadarı genetiği değiştirilmiş --ki, biyoteknoloji yoluyla değiştirilmiş yiyecek- veya genetiği değiştirilmiş katkı maddesi içerir? %75'den fazlası ---------- %4 %25'den az ------------- %38 %25 ile %50 arası ------- %22 %50 ile %75 arası ------- %10 Bilmiyorum -------------- %25 (toplamı %99 ediyor ama survey böyle) Soru: "Scientists can change the genes in some food crops and farm animals to make them grow faster or bigger and be more resistant to bugs, weeds, and disease. Do you think this genetically modified food, also known as bio-engineered food, is or is not safe to eat?" Bilim adamları daha hızlı büyüsünler, daha büyük olsunlar, böceklere, yabani otlara ve hastalıklara daha dirençli olsunlar diye bazı yiyecek bitkilerinin ve çiftlik hayvanlarının genlerini değiştirebiliyorlar, ki bu aynı zamanda biyo-mühendislik yiyeceği olarak biliniyor. Bunları yemek güvenli midir, değil midir? Yanıt: Güvenli --------- %35 Güvenli değil ---- %52 Bilmiyorum ------ %13 Soru: "How likely is it that you would buy food that is labeled as having been genetically modified?" Etiketinde genetiği değiştirilmiştir yazan bir yiyeceği satın almayı ne kadar uygun bulurdunuz ? Yanıt: Çok uygun bulurdum ------ %12 Kısmen uygun bulurdum --- %31 Pek uygun bulmazdım ----- %24 Kesinlikle uygun bulmazdım -%29 Bilmiyorum ---------------- %4 |
Alıntı:
Alıntı:
Siz olası zararları göz önüne alır ver bunları tek tek analiz edersiniz. Bir risk şablonu çıkartırsınız. Eğer bu şablon ciddi bir risk ortaya koymuyorsa bunu "güvenli" kabul edersiniz. Çünkü bunun başka bir yolu veya yöntemi yoktur. Hiç bir gıda, ilaç, kimyasal veya cihazın % 100 güvenli olduğunu ispat etmenin yolu yoktur. Her zaman varsayım ve eldeki sonuçlara göre hareket edilir. Bir şeyin "güvenli olup olmadığının sınırı" nedir? Buna dair bir checklist'imiz olmalı değil mi? Peki böyle bir checklist mevcut mu? Evet, mevcut! Tüm gelişmiş ülkelerin kullandığı güvenlik kriterleri var! Peki bunun dışında kullanabileceğimiz ne var? Siz söyleyin, ona göre bakalım! Alıntı:
Alıntı:
O yüzden hızla kendi teknolojimizi geliştirmemiz gerektiğini söylüyorum zaten. Alıntı:
Burada risk ve güvenlik kriterlerini belirleyecek bir dayanak noktası lazım. Bu dayanak noktası mevcut mudur? Evet, mevcuttur. Uluslararası çeşitli kurumlarca tehditler, riskler ve bunlarla başa çıkma, izleme yöntemleri belirlenmiştir. Bunların tamamen güvenli veya fail-safe olduğu söylenebilir mi? Elbette hayır! Ama eldeki verileri bir şekilde değerlendirmek gerektiğinde bu standartlara sığınırız. Cani ruhlu bir insan olmadığımı düşündüğüm için ben de kitlesel ölümler veya doğa felaketleriyle karşılaşmayı istemem. Mevcut sağlık risklerini de görmezden gelmem. Ama benim dile getirdiğim alerjik reaksiyonların Fıstık genine bağlı olduğunu ve bu alerjik reaksiyonun hayvan yemi olarak kullanılan mahsülde görüldüğünü, bunun da çok ciddi bir sağlık sorunu arz etmediğini sanırım eklemem gerekirdi. GDO'lar hakkında elbette temkinle, özenle yaklaşılmalıdır. Bunun aksini savunmak çılgınlık olur. Ama GDO öcüymüş gibi hareket etmek rasyonel olmayan bir düşünce şeklidir. Dünyada son yıllarda en hızlı gelişen ve büyüyen bilim dallarından biri Genetik Mühendisliğidir. Bunun önemli bir bilim dalı olduğunu göz ardı etmemeli ve sanki el yordamıyla doğayı kurcalıyormuşuz izlenimini kapılmamalıyız. NOT: Yazdıklarımdan dolayı merak edenler olabilir... Ne tohum, ne GDO, ne genetik mühendisliği, ne ithalat, ne hayvancılık vs. gibi bir sektörle yakından uzaktan bir ilgim bulunmamaktadır. Yani kimsenin çıkarları için falan hareket etmediğimi peşinen belirtmek isterim. |
Alıntı:
Öncelikle ABD vatandaşının biyoteknoloji konusunda avrupalılara göre çok daha bilinçli olduğu anlaşılıyor. Public Knowledge of Biotechnology and Food Production Standart sapmaya falan gerek yok.. Her itemde 10-15 puan öndeler... Bizde bu anket yapılsa çıkacak sonuçları düşünmek bile istemiyorum. Kıbrıs'ı Van'da zanneden vatandaşlarımız var. ;) Diğer taraftan, bir başka kaynakta ABD vatandaşlarının kendilerine yararlı olduğunu düşündüklerinde biyoteknoloji ürünlerine daha sıcak baktıklarını ortaya koymuş. (Daha besleyici veya daha lezzetli sebzeler gibi...) Ayrıca FDA'a çok ciddi bir güven duyulduğu da bu anket sonuçlarında var. Oldukça ilginç bir e-kitap... ilgilenenler için: The media, the public and agricultural biotechnology - Dominique Brossard, James Shanahan, T. Clint Nesbitt - Google Kitaplar |
Alıntı:
1. %45'i marketlerde satılan yiyeceklerin GDO içerdiğini bilmediğini, 2. Sadece %4'ünün bu yiyeceklerin %75 ve üstü GDO içerdiğini bildiği, 3. %52'nin GDO yiyecekleri güvenli bulmadığını 4. %53'ü ise bu yiyecekler etiketli olsaydı GDO'luları almayı tercih etmeyeceğini söylüyor. Anket sonuçlarına dahil etmemiştim ama %87 de GDO'lu yiyeceklerin etiketli olması gerektiğini söylüyor. Buradan çıkarılacak sonuç, dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesinin vatandaşından tüketmesini istediği gıda hakkında sistematik olarak bilgi sakladığıdır. |
Alıntı:
Alıntı:
|
2 Eklenti(ler)
ISAAA'nın verdiği bilgiye göre 2010 itibarıyla Genetiği Değiştirilmiş bitkilerin ekildiği alan 148 milyon hektara ulaşmış. Bu büyüklük ülkemiz yüzey alanının hemen hemen iki katı. Net tarım alanı olarak düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır.
Bu kadar büyük bir alanda ağırlıklı olara BT toksin genine sahip mısır, soya, kanola, pamuk ve HT (ot ilacına dayanıklı) mısır, soya, kanola ve pamuk yetiştiriliyor. GDO'lu diğer çeşitler henüz az. Ortalama bir coğrafi alanın kabaca %25'inin tarıma elverişli olduğunu varsayalım. Bu durumda GDO ların ekildiği brüt alanın 8 Türkiye büyüklüğü gibi olduğunu düşünebiliriz. Bu kadar büyük bir alanda doğal olarak bitki örtüsü, toprak, muhtelif su kaynakları, dereler, göller, yerleşim yerleri, yabani hayvan popülasyonu, her çeşit kuş, sürüngen, böcek vs. var. Yani böyle bir alanın sera gibi, fabrika gibi, kapalı, izole edilebilen, diğer yaşam unsurları ile irtibatsız bir alan olamayacağını düşünebiliriz. Bu alanda şirketler eliyle genetik yapısı değiştirilen, kılcal köklerinden en tepedeki yaprak ucuna kadar her bir hücresi BT Toksini içeren ve bu toksini çimlenen tohumdan meyvesi ve diğer aksamı tamamen tüketilinceye kadar (ki büyük kısmı tüketilmiyor, kalıntı olarak aynı alanda kalıyor) taşıyan bitkiler. HT olanlar ise, genetik değişikliğe uğratılma amacının bir sonucu olarak dayanıklılık kazandıkları yine bu şirketlere ait zehirli ot öldürücülerle defalarca kere yıkanan bitkiler. Bir grup da hem BT toksini hem de HT içeren GDO'lardan oluşuyor. Böyle bir alanda yaşayan bu genetiği değiştirilmiş bitkilerin varlığını, başlıbaşına doğaya ve ekolojiye geri dönüşü olmayan ve 15 yıl içinde gerçekleşmiş bir müdahale olarak düşünebiliriz. Böyle bir durumun öncelikle ekim alanları ve hemen etrafına ve takiben daha geniş bir alana etkileriyle ilgili pek çok söylem mevcut. Eklenti 273692 Bunlardan başlıcaları, tepeden tırnağa BT toksini içeren bitkiler sebebiyle artık bu toksinden etkilenmeyen yeni böcek türlerinin bu kadar kısa bir sürede ortaya çıkıp son 1-2 yıl içinde hakim duruma gelmesi. Pestisit kullanımı azalacak, daha az ilaçlama olacağı için ucuz olacak, traktör yakıtı bile azalacak şeklindeki kandırma söylemlerine rağmen çok artan ve iyice yaygınlaşan pestisit kullanımı (ki, hem GDO'lu hem de sistemik zehirli yiyecekler söz konusu) sebebiyle yine çok kısa süre içinde direnç gösterip başlangıçta sadece RR tohum ekilen bölgeleri, takiben tüm Amerika kıtasını kaplayıp işgal eden yabani otlar (ki "perfect weed" olarak adlandırılıyor, bilek kalınlığında gövde yapıyor) (en yaygın ve işgalcisi pigweed denilen bir tür yabani horozibiği). Eklenti 273693 Artan zehirli pestisit kullanımı sebebiyle daha fazla kirlenen toprak ve su kaynakları (Bu herbicit'in kullanımı yeraltı suyunu zehirlediği için bazı Avrupa ülkeleri tarfından yasaklanmıştı). Ekimi yapılan GDO bitkilerle akraba yabani türlerin ve GDO'lu olmayan ekim alanlarında yetişen bitkilerin tozlaşma ile kirletilmesi. |
Bu konuya yazdığım ilk kapsamlı mesajımın en başında ne demişim?
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Şimdi benim bu sorum nasıl ele alınmalı? ABD kendi insanlarını büyük risklere mi sokuyor diye ele alınmalı. Değil mi? Sorunun yanıtı ne olmalıydı? ‘Evet riske sokuyor, hem de büyük risklere, şu şu sebeplerden dolayı’ veya ‘riske sokmuyor’ olmalıydı. Mantık bunu gerektiriyor. Ama iş döndü dolaştı; Amerika’lının derdi bizi gerdi noktasına ve yurdum insanı güzellemesine kadar geldi. Ben de saf saf Amerika’daki durum konusunda bir yanıt yazma durumunda kaldım. Dikkat edilirse, Amerikalının derdi konusunda değil, gerçek dışı ifade konusunda yazmıştım. Ne bileyim benim yazdıklarımız bambaşka bir taraftan ele alınacağını. Buradaki geçmiş mesajları tekrar okudum. Mesaj sahiplerinin büyük bir kısmının GDO’lu ürünlerle ilgili bizim yönetmeliğimizi okumadığı sonucuna vardım. Ama en azından bir kısmı kendi ülkesinden habersiz olmasına rağmen Hindistan’lı çiftçileri ve inek konumuna indirgenen Amerika’lı tüketiciyi öğrendi (Sizi kastetmiyorum Sn. MeyveliTepe, mesajlarınızı okuyanları kastediyorum. Kendi ülkemden haberim var da, Hindistanlı çiftçiler konusuna kendimi de katmam lazım). Ülkemizde sizlere ve bizlere GDO’lu ürün bulunduran gıdaların etiketinde bunu görme hakkı verilmiş. Ama mesajlar GDO’lu üretiminin tümden yasaklanmasını istiyor gibi. Öyle ya, Hindistan’lı çiftçileri intihar ettiren BT pamuk bizim çiftçimizi de intihar ettirirse, kim yetiştirecek onca ürünü? Sayın MeTePe yazmış “bilimde demokrasi olmaz.” Ben anladım da herkes anlasın diye bir örnek vereyim: Yarın elime bir anket alır çıkarım ve %99 oranında ‘hayır’ yanıtla geri gelirim. Soruyu da şöyle koyarım. ‘dihidromonoksit maddesini biliyor musunuz?’ ve ‘Sizi boğabilen, buhar formunda çok ciddi yanıklar oluşturabilen bu maddenin serbestçe kullanımını kabul ediyor musunuz?’ Bu maddenin ne olduğunu bulmayı size bırakıyorum. Araştırmak iyidir. Ne güzel bir ifade: ‘İnsan bilmediğinden korkar’. Tuttum bu deyişi. Bununla bağlantılı olarak inek vasıflarına indirgenmiş (Bu indirgemeyi ben yapmadım) Amerikalının anketlere vereceği yanıtın ne kıymeti olur, o da ayrı konu ya, daha fazla girmeyeyim buna. Ben yanlış bir şey yazsam özür dilemesini bilirim. Özür dilemenin de bir erdem olduğuna inanırım. Demişim ki bazı firmalar “non-gdo” ibaresini kullanmaya başlamışlar. Neye dayanarak. Şuna: BriarPatch starts non-GMO labeling | TheUnion.com Olabilir ya, bu haber birinin asparagas bir haberi olabilir. Eğer öyleyse ben de ‘beni de yanılttılar, kusura bakmayın’ der, özür dilerim. Öyleyse gerçekten özür dileyeceğim. Ama siz ne yapıyorsunuz? Araştırmadan ‘yasak’ yazıyorsunuz. Sonra düzeltiyorsunuz, ama ne bir özür, ne de başka bir şey. Şu kahrolası ‘yasak’ ibaresini kaç saat aradınız Internette? |
Alıntı:
|
Alıntı:
Ben espri yapmadım. Bir olgudan söz ettim. Sizin biliyor olmanız benim öne sürdüğüm olguyu değiştirir mi. Siz yakın çevrenizde bu anketi bir yapın ne çıkıyor bir görün. Keşke bunun su olduğunu öğrenmenizin yanı sıra GDO lu ürünlerin de ne olduğunu öğrenseydiniz. Gün gelecek bir zamanlar GDO'ya karşı çıkanlar vardı dendiğinde, bu espri bayatladı diyecek insanlar.:p Mesla GDO yönetmeliğini okudunuz mu? Hiç zannetmiyorum. Saygılarımla.. |
Alıntı:
Bu yazdıklarınızın neresini düzelteyim? GDO bir teknoloji ürünüdür! Bir ürün olarak her hangi bir teknolojik üründen farklı değerlendirilemez! Cep telefonlarını, televizyonları tarlalara ormanlara atmanızla etkilenecek "EKOLOJİ" dediğiniz şey, bildiğimiz canlıların döngüsünden farklı bir şey midir? Teknoloji doğa yararına değil, insan yararına kullanılan bir araçtır. Her zaman çevresel etkileri olur! Bugün "doğa yararına" kullanmaya çalıştığımız güneş enerjisi panellerinin üretiminde kullanılan kimyasalların doğaya verdiği zarar belki de yararından daha fazladır. Atık elektronik maddelerin geri dönüşümü ve imhasının ciddi bir çevre sorunu haline geldiğinden haberiniz var mı? Kullanılmış bataryalar sadece çevre kirliliği mi yapıyor? Kullandığımız naylon poşetleri yiyen bir bakteri türünün evrimleştiğini biliyor musunuz? Alıntı:
Ayrıca sizin "zarar eşiğinin yüksek olmasını" algılamanız zaten içinde bulunduğunuz normal durum. Çünkü "varsayımsal" riskleri bile olmuş, gerçekleşmiş gibi kabul ediyorsunuz. "Henüz ilişkilendirilmemiş kanserleri" ifadenizden ise bu konuyu gerçekten çok iyi irdelemediğiniz, sadece bir kaç olumsuz değerlendirmenin tezleriyle hareket ettiğiniz düşüncesine kapılıyorum. Şimdi okuyucular için işin biraz başına dönmek gerekecek; GDO'lar 2 tür tehdit içerir. 1. Doğrudan insana yönelik tehditler: Bunların başına toksisite, alerji, genetik anomaliler, kanser, ülser vs. gibi temel şeyleri koyabiliriz. 2. Dolaylı çevresel tehditler: Bunlar ise temel olarak ekolojik tehditler, gen havuzunun bozulması, ekonomik tehditler vs. diye ayrılabilir. Bu her iki tür tehdit her teknolojik ürün için söz konusudur! Bugün aklı başında GDO karşıtlarının temel itirazı "doğrudan insana yönelik tehditler" değil, çevresel tehditlerdir. Çünkü doğrudan insana yönelik tehditleri haklı çıkaracak miktarda veri yoktur. Dolaylı tehditler ise herhangi bir çevresel tehdit gibi ele alınmalıdır. Yani televizyon veya cep telefonu atıklarını, kullanılmasının yarattığı tehditler gibi. Bu tehditlerin varlığı, bu teknolojilerden tümüyle vazgeçmemiz anlamına gelmiyor. Aksi halde, teknolojiyi boş verip, ormanlara dönmemiz lazım. O zaman da daha büyük tehditlerle karşılaşacağımızı, insan ömrünün 25-35 yılla sınırlanacağını söylememe gerek yok sanırım. |
Ankara Tabipler Odası'nın Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar adında yayınladığı (Mart 2010) bir kitapta akademisyenlerin ve hukukçuların görüş ve bilgilerine ulaşılabilir.
|
Alıntı:
Bir bilimsel yayın değil (olması da gerekmiyor zaten) fakat nedense üç kişi adını koymuş. 2008'de yayınlanmış görünüyor. Çok detayına girmeyeceğim. Sağlıkla ilgili, 15 senedir GDO yeniyor, henüz bu sebepten hasta olduğu kayda geçmiş kimseye rastlanmadı diyor. Devamında başkalarının yaptığı deneyler ve raporlara atıfta bulunarak bunların eksik, şüpheli vb. olduğunu yazıyor. GDO'ların çevre etkileri ile de yazmışlar. 2001 senesinde Quist D, Chapela IH.'nın GDO'lu mısırların GDO'suz mısırları tozlaşma ile kirlettiklerine dair yapılmış çalışma ve makaleden söz etmişler. Bu çalışmaya atfen söyledikleri de aynen şu; "The validity of this work was disputed at the time of publication and later studies have also failed to detect any evidence of transgene spread to Mexican maize growing in the wild" "Bu çalışmanın geçerliliği yayınlandığı zamanda tartışmalıydı ve sonraki çalışmalarda transgenlerin meksika mısırına geçtiğine dair herhangi bir kanıt bulunamadı." diyor. Böylece atıfta bulundukları çalışmayı kredisizleştirme çabasına girmişler. Devamında Oregon'da yayılım gösterdiği bildirilen bentgrass (bir tür çayır) için de benzeri şeyler yazmışlar. Bentgrass ile de ilave bir şeyler olsa da ne de olsa biraz tarımcılığımız var. Mısır olayına biraz yaklaşayım dedim. Atıfta bulunup değersizleştirmeye çalıştıkları Meksika mısırı olayı hayli ilginç. Berkeley üniversitesinde Associate profesör olan Dr.Ignacio Chapela ve yüksek lisans öğrencisi David Quist'in bu çalışması Monsanto'nun hışmına uğramış. Müşterisi olduğu bir PR şirketi olan Bivings Group aracılığı ile yayının yayınlanacağı dergiye baskı yapmış, telefon ve e-mail kampanyaları düzenletmiş ve yayının yapılacağı dergi Nature'dan yazının geri çekilmesini sağlamış. Prestijli bir dergi olan Nature 133 yıllık yayın hayatında ilk kez bir yazıyı geri çekmiş. Dr.Chapela'ya yapılan saldırılar çok organize bir şekilde o dönemin tüm forumlarında, list serverlarında, e-mail listelerinde devam etmiş. "Andura Smetacek" sahte adı bol bol kullanılmış. Internetin en yoğun kullanıldığı, çok organize bir şekilde, bir bilimsel çalışmanın gizlenip, kredisizleştirilmeye çalışıldığı, çalışmayı yapan kişlere ve kişilklerine doğrudan saldırıldığı bir olay olarak da tarihe geçmiş. Bu saldırıların ucu hep Bivings Group'a çıkmış. Bivings Group'un müşterisini çok memnun etmiş olmaktan dolayı aferin aldığı da kayıtlara geçmiş. Hikaye ilgilinç. Internet yoluyla neler yapılabileceğini de göstermesi bakımından okunmalı. Linki verilen makale de bu olayı Bivings Group'un dümen suyunda anlatmış Oysa üzerinden 7 sene geçmiş ve doğru bilgiye ulaşamamış olmaları pek olası değil. Neden diye geldi aklıma. Peki, Meksika'da GDO'lu mısırlar Meksikanın yerel mısırlarını kirletmiş mi kirletmemiş mi? Gayet tabii kirletmiş. Bu konuda yapılmış bir çalışma ve başka bir yayın daha var. Bu yeni çalışmanın yayınlanması da kolay olmamış. Çalışmamızın sonuçların yayınlanması için iki yıl boyunca savaş verdik, meslek hayatım boyunca böyle başka güçlükler görmemiştim diyor Alvarez Buylla. Bu bilimsel yayını durdurmak için çok gayret sarfettiler diyor José Sarukhan. Bu hikayenin bir kısmı da buradan okunabilir. Alıntı:
"Bunu yapsa bile doğaldır" derken pek anlamadım? Mısır doğaldır, bakteri doğaldır, bakterinin geni mısıra sokulursa ikisi de doğal olduğu için sonuç da doğaldır gibi bir şey mi? Hani doğal yapısını kaybediyordu? Her neyse, GDO'ları daha iyi öğrenmemiz için verilen bir linkteki makaleden hareketle yazmış olduk bunları. Aslında çok daha fazlası var. |
Öğretmenin görevi.
Bir öğretmeni eleştirmiştim. Öğrencilerini GDO’lu ürünlere karşı aktivist olarak yetiştiriyormuş. Bu öğretmeni alkışlayanlar çıktı. Bütün samimiyetimle söyleyeyim, eğer bu öğretmen öğrencilerini GDO’lu ürün taraftarı aktivist olarak yetiştirdiğini söyleseydi ona da karşı çıkardım. İki sebepten. Öğretmenin biri o yana, öteki beri yana aktivist yetiştirmeye kalkmasının bu öğrencilerin körpecik beyinlerini yıkayıp (Hangi amaç için olduğu önemli değil) ileride birbirine düşürmesi kabul edilebilir bir şey mi? Halbuki öğretmenlerin görevi kendi konusunu ve bunun yanı sıra sorgulayıcı düşünmeyi öğretmek olmalı. Beyin yıkamak değil. “Muallimler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister”. |
Alıntı:
|
|
Alıntı:
'Temiz gıda isterim, GDO'lu ise bilmek hakkımdır' dan 'ben sana da yedirtmem, üretimine de izin vermem' noktasına doğru gidiyor. Yani 'sen bilmezsin. Ben çok bilirim, senin yerine de karar veririm' mantığı. |
Konu tekrardan kelime avına dönüyor sanki, kopuk kopuk yazışmalar oluyor.
Sn. MeTepe ve Sn. Serpent sizlere iki sorum olacak, Sn. MeyveliTepe'nin 188 nolu mesajının içeriğine bir itirazınız var mı? O mesajda açık olarak belirtilen olayları kabul ediyor musunuz? |
Alıntı:
|
Video'yu izleyenler varsa düşüncelerini alabilir miyiz?
|
Alıntı:
Oturdum hüngür hüngür ağladım. :D Alıntı:
Anlaşılıyor ki, siz de GDO yönetmeliğini okumamışsınız. Bu hak zaten size verilmiş durumda. Yönetmeliğin uygulanmadığını düşünüyorsanız, onun argümanları başka türlü olması lazım. Yine de büyük aşama kaydettiniz. BT pamuk nedeniyle intihar eden çiftçiler asparagasından, acındırma moduna geçtiniz. GDO'suz günler dilerim. |
Yukarıda belirttiğim kitaptaki görüşlerin başlıkları aşağıdaki gibi sıralanabilir. (GDO'ların ekonomik boyutlarıyla ele alındığı görüşler bunların dışındadır.)
Doç. Dr. Emine OLHAN, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Alptekin KARAGÖZ, Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü
Prof. Dr. Ahmet SALTIK, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Avukat Onur TATAR, Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
Doç. Dr. Dilek ASLAN, Dr. Bayazıt İLHAN, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyeleri (2008-2010)
Prof. Dr. Timur TUNCALI Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Tıbbi Genetik Derneği adına görüşü
|
Alıntı:
Bunu doğrulamam veya yanlışlamam mümkün değil. Öncelikle elimde yeterli veri yok. Ayrıca öngörülen senaryonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de sadece tahmin edebiliriz. Ben somut bilgilerden hareket etmeyi tercih ederim. Yani, ne itiraz ediyorum, ne de kabul ediyorum. |
Alıntı:
Buradan nereye varmaya çalışıyoruz? Bu tür şeylerle sadece ajitasyon yapılabilir. Aha ben de yapayım o zaman. :p http://img33.imageshack.us/img33/3994/sasiw3.png |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 05:48. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025