![]() |
|
|
![]() |
#1 |
Ağaç Dostu
|
Merhaba, Sayın Malina, Sadece o cümlemi alıp değerlendirirseniz. Orada yazılanlara, ben de karşı çıkarım. Ama önceki cümlemi de lütfen yazınız. O zaman ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. " Eğer sahiden bu bir halk hareketi olsaydı.Öldürülen 10 ve daha sonra onların öcünü almak için sınır ötesi harekata hazırlanırken Dağlıca da katledilen diğer Mehmetçiklerimiz için de Mislisiyle benzer pankartlar ile Hepimiz Mehmetçiğiz diye sloganlar atarak İstanbul Ankara ve İzmir de de halk hareketleri olurdu ama olmadı. Birkaç yerel olay dışında hepimiz evde televizyon başında kahrolup, küfür etmekten başka bir eylem yapamadık. İşte "Ayrıca, Hepimiz Ermeniyiz diye bağırmadan önce, Bu sefer biraz daha düşünelim." lafını bunun anlaşılabilmesi için yazdım. Hemen her olayda ortalığa atlamadan biraz daha düşünelim. Bunda ne kötülük olabilir. Sadece düşünüp araştıralım diyorum. Bu fikire bile tahammülünüz yok ise, O zaman belki siz başka birilerinin adına konuşuyorsunuz diye de düşünülebilinir . " Özür dilerim ama ettiğim laf bu. Şimdi hepsini bir defa daha okuyun bakalım aynı tepkiyi verecek misiniz?. Buna rağmen yine yanlış anlaşıldıysam. Tam olarak istediğim ifade edemememden kaynaklanmıştır. O taktirde yine özür dilerim. Anlatmak istediğim ; Bilgisayarlarımızın başında değil, gidip yerinde görerek ve biraz daha araştırarak karar verelim. Bu söylediğimden de. Madencilerin haklı olabileceği varsayımı çıkartılmamalıdır. Saygılar. Düzenleyen Oğuz Karsan : 17-12-2007 saat 14:02 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#2 |
Ağaç Dostu
|
Arkadaşlar, Sayın Oğuz Karsan'ın profiline baktım. Mesleği öğretmen yazıyor.. Bu nedenle yazılarındaki dilbilgisi kurallarını kullanma biçimini, noktalama işaretlerini nasıl kulandığını, anlatım biçimindeki mantıksal kurguyu ve olaylara yaklaşımındaki tutarlılığı, kullandığı dili çok ama çok önemsiyorum... Başka bir meslekten biri olmuş olsaydı bu denli önemsemezdim. Malina'ya hitaben demiş ki: “Eğer sahiden bu bir halk hareketi olsaydı.Öldürülen 10 ve daha sonra onların öcünü almak için sınır ötesi harekata hazırlanırken Dağlıca da katledilen diğer Mehmetçiklerimiz için de Mislisiyle benzer pankartlar ile Hepimiz Mehmetçiğiz diye sloganlar atarak İstanbul Ankara ve İzmir de de halk hareketleri olurdu ama olmadı. Birkaç yerel olay dışında hepimiz evde televizyon başında kahrolup, küfür etmekten başka bir eylem yapamadık…” demiş. Anlaşılan gösteriler sırasında kendisi evde oturmuş olduğu için herkesi öyle sanıyor. Örneğin ben Ankara Tandoğan’daki mitinge katıldım ve gösteri hiç de yerel ve bireysel değildi. Ülkenin çeşitli bölgelerinden gelen bir çok dernek üyesi vardı. Ayrıca, yurdumuzun hemen hemen tüm il ve ilçelerindeki tepkiler kitlesel değil de neydi? Bu kitlesel tepkiler sayesinde yetkililer halkın baskısını çok iyi hissetmişlerdir. Bu gün terör olayında yol alınmışsa büyük oranda halkımızın duyarlılığı sayesinde olmuştur. Ve (deyimi mi lütfen mazur görün) olaya damardan girmiş: “İşte "Ayrıca, Hepimiz Ermeniyiz diye bağırmadan önce, Bu sefer biraz daha düşünelim." lafını bunun anlaşılabilmesi için yazdım...”demiş... İşte buna ‘ne alâka’ denmez de ne denir. Bir öğretmene, böylesi bir söylemin içi boş bir hamaset sloganından öteye gidemeyen sığ bir düşüncenin ürünü olduğunu,‘Hepimiz Ermeniyiz’ sözünden ne anlaşılması gerektiğini anlatmak gerçekten zordur. Ülkemizdeki 17 Ağustos debremi sonrası Yunanistan’ın en çok satan gazetesi Ta Nea ‘Hepimiz Türküz’ başlığıyla çıktığında eminim Yunanistan’daki Oğuz Bey gibi düşünen öğretmenler de benzer tepkilerini dile getirmişlerdir. Son olarak Oğuz Bey şöyle diyor: “Anlatmak istediğim ; Bilgisayarlarımızın başında değil, gidip yerinde görerek ve biraz daha araştırarak karar verelim…” Oraya kimin gidip gitmediğini nereden biliyor? Şantiyeye baklava börek yemeğe giderseniz evet sıcak karşılanır, hâttâ tadı damağınızda kalır bir daha gitmek istersiniz. Ama kamerayı omzunuza yükleyip sondaj mahallerine vardığınızda; 'buradan ötesi güvenlik nedeniyle yasak hemşerim’ diyenlerle tanışırsınız. Düzenleyen hassoman : 17-12-2007 saat 18:28 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#3 |
Ağaç Dostu
|
Merhaba, Sayın hassoman. Ben de sizin profilinize baktım. Mesleği bölümüne emekli yazdığıniza göre, belki bilinmesini istememişsiniz. Zaten beni ilgilendirmez. Benim anlatmak istediğim, toplumsal olaylarda insanımızın ya çok zor harekete geçtiği ya da basının da yardımıyla bazen dış servisler tarafından yönetilebildiğiydi. Hepimiz zaman zaman buna tanık olduk sanırım. Ama siz bu gerçeği alıp nerelere götürdünüz. Ne olduğu tam anlaşılmadan, medya'nın da etkisı ile, Hemen tepki verilip yola çıkılan her toplumsal olayda durup düşünmeli ve süphelenmeliyiz. Tam anlamıyla araştırıp olayı kavradıktan sonra, eğer doğru yaptığımızdan emin olduğumuzda tabi ki yolumuza devam etmeliyiz. Ayrıca toplumsal olaylar her zaman doğru neticeleri göstermeye yetmeyebilir. demokrasi yürüyüşlerinde sadece Çağlayandaki sayımızı da basın yaklaşık bir milyon dan fazla veriyordu ama seçimi kimin, hangi farkla kazandığı malum. Ben her hafta veya onbeş günde bir Çanakkale, Bayramiç'e veya Balıkesir Altınoluğa gidiyorum. Ve her gidiş gelişimde de birşeyler görüp, araştırıyorum.Sizin gidip araştırıp araştırmadığınızı anlayamadım. Ama benim birşey görmeme gerek yok. Adamlar zaten bizi sondaj bölgelerine sokmaz diye düşünüyorsanız. Onu da sorar, öyle gideriz. Herkese önerim araştırın, görün öyle karar verin. Sakın önyargılı olmayınız. Bu ülkeye sevdiğini ve doğrusunu yaptığını zannederken ne çok zarar verenler oldu. Yazılarımı çoğunlukla aklımı kullanarak değil, kalbimle yazarım.Dilbilgisi dersim de hep zayıftı. Ayrıca baklava, börek vermediler sadece kahve içtik. Saygılar. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#4 | |||||
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Gizli sevislerin en kolay yönettiği kimseler, aklı yerine, duygularını ikame edip; gerçekler ile masalları karıştıranlardır. Gizli servisler, toplumları bu kıvama getirmek için toplumun önem verdiği kavram ve kişileri bol bol kullanırlar. Sanatlarını bu kavram ve kişilerin arkasına saklanarak icra ederken, bir yandan da bir sahte hedef (öteki) yaratmak zaruretleri vardır. Bu arada, kelimeleri ve kavramları bilerek karıştırdıklarına da sıkça tanık olunur. Farkedilirse, bunu masum yanlışlıklar gibi, göstermeye çalışırlar. Aslı olmayan, mahiyeti anlaşılmayan şeyleri, ya da ilgisiz bir şeyi anlaşılmaz hale getirerek, belge gibi sunmaları, da işlerinin bir parçasıdır. Lütfen, -bir mani yoksa- şu aklınızı, kullanmakatan korkmayınız. Akıl kullanmakla aşınan bir nesne değildir. ![]() Yanlışından dönmek bir erdemdir! Sonra da taa başından, bu başlıkta yazılanları tekrar ve dikkatle okuyunuz. Lütfen... |
|||||
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#5 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
Ama sizinki biraz farklı... Çok kişi "bu adamın yoğurdu iyi değil " diye bağırırken, siz "ben gidip yoğurtçuya sordum, beni çok güzel karşıladı, yoğurdunda sorun olmadığını düşünüyorum" diyorsunuz. Ne yani, yoğurdum ekşi mi diyecekti? Daha dışarıdan, daha tarafsız fikirlere ihtiyaç yok mu sizce? |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#6 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Tarafsız olmaya çalışırken galiba anlaşılamıyorum. Herkes yazdığımın altında başka birşeyler arıyor. Ama beni suçlayanlar ise hala bilgisayarının başında konuşuyor. Gidip görmek ve araştırmak istemiyoruz. Peşinen hüküm verilmiş sanki. Ben kimsenin yoğurdunda sorun yok demiyorum. Sadece yoğurdu tatmadan karar vermememiz gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Ayrıca sadece tatmakla da yetinmemeliyiz gidip imalathanesine de bir bakalım diyorum. Malesef bazı arkadaşlara anlatamıyorum. Özellikle de, Sayın Hassoman'a. Birçok kişi yoğurdu görmeden, tatmadan " Biz eminiz bu adamın yoğurdu kötüdür " diye bağırıyor, Ben ise gidip tadalım, eğer yoğurdu ekşi ise zaten almamalıyız. Ama mahallede bir sürü yoğurtçu zaten yıllardan beri yoğurt satabiliyorsa, ayrıca daha önce başka yoğurtçuların, yoğurtçu diye bağırmaları bizi rahatsız etmemiş ise, bu yoğurtçudan neden rahatsız olacağız ? Bu yoğurtçunun nesi var ?. Acaba yeni yoğurtçuyu diğer yoğurtçular istemiyor olamaz mı?. Bazı arkadaşlar her yoğurtçuya karşıysa tamam onu anlarım. Ama bir tek yoğurtçuyu hedef alacaksak, yoğurtçunun hem kendini hem de imalathanesini görmekte fayda olabilir. Yoksa her yoğurtçudan korkar dururuz. Bence önemli olan yoğurtçuya karşı olmak değil, temiz ve sağlıklı yoğurt yaptırabilmek için sürekli denetleyebilmektir. Yoksa temiz ve sağlıklı yoğurt yiyemeyiz. Ama biz zaten her yoğurda ve yoğurtçuya karşıyız diyecekseniz. O da tamam. Ama o zaman da hiç yoğurt yemememiz lazım. Selamlar. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#7 |
agaclar.net
|
Medya anayoldan madeni görüyor, arka tarafta kazın Çevre bürokratı, madenciye ‘medyaya yakalanmama’ yolunu gösterdi. Madenciye yönelik davaları düşürecek yönetmelik hazırladıklarını anlattı. Maden bürokratı, yeterince denetlemeden 2007’de 12 bin ruhsat verdiklerini belirtti Maden Türkiye 2008 Fuarı kapsamında düzenlenen ‘Madencilik Sektörü Orman İlişkileri’ paneli, bürokratların ilginç konuşmalarına sahne oldu. Çevre Bakanlığı Orman Genel Müdür Yardımcısı Kemal Kara, medyadan yakınarak, “Medya anayolda devam ederken hemen fotoğrafı çekiyor, fırsat bu diyor. Medyayı tepenin arkasına götürseniz gitmez” dedi. Kara, imkân varsa madenciliği ‘o taraflarda’ yapmayı önerdi. Mevcut düzenlemede bazı yasadışı madencilik faaliyetleri için hapis cezası öngörülmesinden rahatsız olduklarını belirten Kara, “Arkadaşımıza hep diyoruz ki, yeni düzenleme olacak, sakın yasal işlem yapmayın” şeklinde konuştu. Kara yeni düzenlemeyle ilgili olarak ise “Şöyle bir şeye karar verdik. Şu davalar biraz devam etsin de topluca hepsini karşılayacak bir yönetmelik değişikliği yapalım” dedi. ‘Medyayı boğalım’ Madencilere beraber hareket edelim diyen Kara, salondan yükselen ‘Medyayı boğalım’ sesleri üzerine, “Boğalım da, bu biraz da imkân meselesidir” dedi. Maden İşleri Genel Müdürlüğü Koordinasyon Daire Başkanı Mehmet Tombul da eleman sıkıntısını dile getirdikten sonra, “2007’de 12 bin arama ruhsatı düzenlenmiş. Bu kadar ruhsat veren bir kurumun 250 tane teknik elemanla Türkiye çapında denetleme imkânsızlığını takdir edersiniz. Sahalar yeterince denetlenemeden ruhsatlar verildi” dedi. Kemerburgaz’da maden işletmesi olan Milten Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Ökten de medyanın fotoğrafları gökyüzünden çektiğine işaret ederek, “Eskiden top atış sahasıydı, uçuş yasaktı, rahattık” dedi. Ökten’in bu sözleri salondakiler tarafından alkışlandı. Arkadaşlara ‘Düzenleme olacak, sakın işlem yapmayın’ diyoruz Çevre Bakanlığı Orman Genel Müdür Yardımcısı Kemal Kara: “Bize şu söyleniyor: ‘Genel Müdürlük ormanları korumakla görevli değil midir?’ Evet. (...) Birinci görevimiz korumak. Ama biz aynı zamanda şuna inanırız. Cenab–ı Allah insanoğlunu yarattığı zaman onu merkeze koymuştur ve bütün diğer yaratıkları onun emrine vermiştir. Ve insanoğlu da akıllı bir şekilde koruma kullanma dengesine mutlaka dikkat ederek bu kaynaklardan istifade edecektir. (...) Altın aranıyor. Medya gidiyor orada kesilen 3-5 tane ağaca zoom yapıyor. (...) Dolayısıyla bizim de sıkıntımız var. Kendimizi anlatma konusunda işbirliği yapmalıyız. (Salondan sesler: ‘Veya medyayı boğalım’) Boğalım da bu biraz da imkân meselesidir. ‘Dernek çalıştırmıyor’ (...) Bu ülkede çevre bilincinin arttığını kabul edeceksiniz. Artmalı da. Bugün aldığınız izinlerin bir çoğunu 1-2 sene sonra alamayacaksınız. İzin verdiğimiz yerler de var. İzin veriyoruz orada çevre derneği şu bu sizi orada çalıştırmıyor. (...) Bir rehabilitasyon projesi meselesi çıkarttık. İstanbul’da maden sektörü tıkanmıştı. Sayın bakanımız izin vermiyor. Onda da bir hassasiyet var. Baskılar var. İstanbul’u iyi tanıyor. İstanbul’a havadan bakanlar bazı ormanların tahrip edilmiş olduğunu göreceklerdir. Sadece siz mi hatalısınız. Hayır biz de hatalıyız. (...) Hapis cezası konusunda tabi biz de rahatsızız. (...) Bir taraftan meslektaşlarımız zabıt tutsalar madenci hapse girecek. Zabıt tutmasalar görevi ihmal suçuyla karşı karşıyalar. Büyük sıkıntıdayız. Arkadaşımıza hep diyoruz ki, yeni düzenleme olacak, sakın yasal işlem yapmayın. Yönetmelik değişikliği (...) Açılan davalar konusunda yönetmelik değişikliği hazırladık. Şöyle bir şeye karar verdik. Şu davalar biraz devam etsin de topluca, hepsini karşılayacak bir yönetmelik değişikliği yapalım. (...) Şehirlerin, kasabaların arka görünümlerinde bu işi yapmak varken.. İmkân varsa gelin bunu önde yapmayalım, o taraflarda yapalım, insanlar rahatsız olmasın diye düzenleme yapılması daha mâkul olmaz mıydı? İnsanların sinir ucu bu işte. Medyaya düşen de bu işte. Medya gidiyor, anayolda devam ederken hemen fotoğrafı çekiyor, fırsat bu diyor. Medyayı bir tepenin arkasına götürmek isteseniz gitmez. Antalya’da yangın oldu, 5 meslektaşımız yandı, incelemesine gittik, basın mensupları 500 metre dereye inmediler, geldiler çelenk fotoğrafı çektiler. Şöyle bir manşet attılar: Yangının içersine iplerle insanları attılar. Fırsat vermeyelim.” ‘Ruhsatlar, denetlenemeden verildi’ Maden İşleri Genel Müdürlüğü Koordinasyon ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Mehmet Tombul: “(...) 2007’de, yaklaşık 12 bin arama ruhsatı düzenlenmiş. Yasa gereği her boş olan yere ruhsat düzenliyorsunuz. (...) Bu kadar ruhsat veren bir kurumun 300 tane hatta 250 tane teknik elemanla Türkiye çapında denetleme imkansızlığını da sizler herhalde takdir edersiniz. Bu kapsamda bu sahalar yeterince denetlenemeden ruhsatlar verildi. Bunların faturası da madenciliğe mal edildi. (...) Ankara’dan 81 ildeki maden ocaklarını denetlememiz mümkün değil. Yerel yönetimler bu tür kaçak sevkiyatları önlemek zorundalar.” Tuğba Tekerek Milliyet |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#8 |
Ağaç Dostu
|
Kazdağlarımın altın uğruna altının oyulmasını sulandırma gayretleri boşa çıkacaktır
Sayın Karsan demiş ki: Ben de sizin profilinize baktım. Mesleği bölümüne emekli yazdığıniza göre, belki bilinmesini istememişsiniz. Zaten beni ilgilendirmez." Ben de diyorum ki: Emekli bir adamın mesleğiyle ilgili bilinmemesi gereken nesi olabilir. ![]() ![]() ![]() ![]() Sayın Karsan demiş ki: Ne olduğu tam anlaşılmadan, medya'nın da etkisı ile, Hemen tepki verilip yola çıkılan her toplumsal olayda durup düşünmeli ve süphelenmeliyiz. Ben de diyorum ki: Altın uğruna Kazdağlarımın altının oyulmasına karşı olarak basın-yayından önce o yöre insanları, yöre belediyeleri, sivil toplum örgütleri, bilimadamları ayağa kalktı. Basın-yayından ancak CnnTurk- NTV gibi haber kanalları konuyu yeteri kadar olmasa da ciddi biçimde ele aldı. Zaten bu kanalların da izlenme oranları sıfıra yakın. Yazılı basında ise bir-iki köşe yazarı olayın üzerinde duruyor. Geri kalan çoğunluğun umurunda bile değil. Ha bu arada ünlü altın şirketimiz Bergama'da şarkılı, türkülü yerel radyo yayını yapmakta iyi mi? Ve şarkı türkü aralarında da üzerlerine atılan yalan ve iftiralara karşı halkı bilinçlendirmekteler... Sayın Karsan demiş ki: Ayrıca toplumsal olaylar her zaman doğru neticeleri göstermeye yetmeyebilir. demokrasi yürüyüşlerinde sadece Çağlayandaki sayımızı da basın yaklaşık bir milyon dan fazla veriyordu ama seçimi kimin, hangi farkla kazandığı malum. Ben de diyorum ki: Haydaaa!.. Daha önce kimse sesini çıkarmıyor diyordu, şimdi de ne diyor sayın öğretmenimiz? (Neyse -Hepimiz Ermeniyiz- olayını pas geçmiş bu defa. Bu da bir aşamadır sonuçta...) Yani diyor ki sevgili öğretmenimiz demokrasi denilen şeyde azınlığın ve zayıf olanların dediği olmaz, çoğunluğun olur! Azınlıkta kalan ve güçsüz olan, çoğunluğun ve güçlünün tahakkümüne boyun eğmek zorundadır. Ya sesini kesecek ya da çekip gidecek!.. Çünkü çoğunlukta olup gücü elinde bulunduranlar daima haklıdır. Bu nedenle ne yaparlarsa yeridir... Bazıları bu çarpık durumun adına demokrasi diyebilir ama benden böyle bir anlayışa saygı duymamı kimse beklemesin.. Ancak, toplum bilimin babası olan İbn-i Haldun şöyle der: Tarih, toplumsal olayları meydana geldiği sırada değil, çok sonra değerlendirmesini yapar ve adını koyar... Yani diyeceğim bu seçim sonucunun hayır mı şer mi olduğunu tarih daha sonra belirleyecektir. Eh tarih sayfalarını karıştırdığımızda İbn-i Haldun'un pek de haksız olmadığı anlaşılıyor. işte sözün burasında ne ilgisi varsa Nazım Hikmet'in dizeleri aklıma geldi: Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır. Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile, Kendi kendilerin redd ü inkâr edile ve duyuldu kabuguna tık ettigi civcivin. Duyuldu uykusundan uyandıgı zıncirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin. Sayın Karsan demiş ki: Herkese önerim araştırın, görün öyle karar verin. Ben de diyorum ki: Tek araştırması şantiyede kendisine ikram edilen sade kahve (yoksa orta şekerli miydi?) içerken şirketin maaşlı elemanının sözlerini dinlemek olan ve elinde tutuşturulan şirket teksini buraya kopyalayıp yapıştırmakla kalan (o da okunaklı değildi) birinin böyle bir öneriyle karşımıza çıkması çok hoş doğrusu. Çünkü daha önce yazılanların hiç birini okumadığı bir kez daha anlaşılıyor. Hadi beni bırakın, sayın malina'nın, Yücel Özlem'in, eskimo'nun yazılarıda mı araştırmalara ve araştırma sonuçlarına dayanmıyor? Bu nasıl mantıktır?.. Hayret ki hayret!.. Sayın Karsan demiş ki: Bu ülkeye sevdiğini ve doğrusunu yaptığını zannederken ne çok zarar verenler oldu. Ben de diyorum ki: İşte tek doğru sözü bu sayın öğretmenimizin. Altın uğruna Kazdağlarımın altını oyanların işlerini karasevdaya varan ülke aşkıyla yaptıklarından kuşkum yok. Ne yani, Ferhat değil miydi aşkı için dağları delen? Öğretmenimiz "Daha önce kimse sesini çıkarmıyordu ama..." derken de haklı çıktı işte? Ferhat Şirin'in aşkı için dağları delerken bu kadar sivil toplum örgütü, bu kadar bilimadamı nerelerdeydiler, uyuyorlar mıydı? Dün Ferhat dağları aşkla delerken gıkını çıkarmayan bu köylü şimdi kalkmış, aynı kara sevdayla dağları delen altın şirketlerine karşı çıkıyor iyi mi?... Var bunda bir bit yeniği?.. Bu işte uluslararası servislerin parmağı var diyenlere hak vermeyip de ne yapacaksınız şimdi? SONUÇ Sayın Karsan siz benim ve diğer arkadaşların yazılarındaki soruların hiç birine yanıt vermediğiniz için yazdıklarınız ne yazık afaki olmaktan daha çok fena halde kuşkulu duruyor. Son defa söylüyorum, daha önce sorduğumuz sorularımızı yanıtlamanızı, tereddütlerimizi gidermenizi rica ediyorum. Aynı benim yöntemimle cevap vermenizi rica ediyorum. Yok, yine aynı şeyleri yazıp duracaksanız vaz geçin e mi? Ha bir de son soru: - Siz kaç yılında hangi öğretmen okulundan mezun oldunuz? Gerçekten merak ettim... Kazdağlarımın altın uğruna altının oyulmasını sulandırma gayretleri boşa çıkacaktır. Düzenleyen hassoman : 25-12-2007 saat 13:01 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#9 |
Ağaç Dostu
|
Sn. Oğuz Karsan Bu yazışmaları büyük bir sabırla okurken, sizden gelmesini umduğum bilimsel yaklaşımları bir türlü göremiyorum. Bu işin sonunda ülke için, yöre insanı için ve doğa için zararlı olmayacak sizin bildiğiniz ama bizim anlayamadığımız bilgi, bulgu, araştırma (her ne ise) onları ortaya koyabilseniz, belki de bu ikna isteğiniz gerçek amacına ulaşacak. Yazışmalara katılan arkadaşlar mesleki ve bilimsel araştırmalardan yola çıkarak zararları belirtiyorlar, öyle ise; siz de, size doğru gelen kaynakları bize bilimsel olarak gösterin ki, anlayabilelim. Doğruları görmeyi hepimiz çok istiyoruz ama gerçeklere dayanan bilgi ve belgelerle. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#10 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Merhaba, Sn Nevsune, Yazınızda " Bu yazışmaları büyük bir sabırla okurken, sizden gelmesini umduğum bilimsel yaklaşımları bir türlü göremiyorum. Bu işin sonunda ülke için, yöre insanı için ve doğa için zararlı olmayacak sizin bildiğiniz ama bizim anlayamadığımız bilgi, bulgu, araştırma (her ne ise) onları ortaya koyabilseniz, belki de bu ikna isteğiniz gerçek amacına ulaşacak." demişsiniz. Ben bu konuda yazmaya başladığım ilk günden beri jeolog, maden mühendisi, metalurji mühendisi veya bu dalla uğraşan bilim adamı olmadığımı ve bu konuda fazla bir şey bilmediğimi söyledim. Yazı yazan arkadaşların birçoğunun benim gibi doğasever olmalarının dışında bu konuyla ilgili bilim adamı olmadığı da ortada. Sadece olayların başlama noktasına en yakın kişi olduğumu zannediyorum. Sondaj bölgelerine yakın bir yerde tarlam olduğundan, ayrıca bölgeye devamlı gidip geldiğimden, yaptığım gözlemlerimi anlatmaya çalıştım. Bu gözlemlerimde de, aslında durumun abartılı ve bölgede dağıtılan alelacele hazırlandığı belli olan broşür veya afişlerde anlatıldığı kadar vahim olmadığınını da gözlerimle gördüm. Evet bazı bölgelerde ağaçlar sahiden katledilmişti ama bu yörede bunun normal sayılan işlerden olduğunu anladım. Bölgede yaşayan köylerin ve yerel yönetim daha önce yapılan çevre facialarının hiçbirisini bu kadar önemsememiş ve tepki göstermemişti. Esas anlaşılması zor olan hadise de buydu. Hala bu konuda ilk başta gelen ve esas meselenin ağaç katliamı ve çevre konularının olduğuna emin olamıyorum. Beni suçlayan arkadaşların da şu konulara dikkat etmesini öneriyorum. Firmanın yıllarca bölgede olmasına rağmen, bu konuda şimdiye kadar birkaç gerçek duyarlı vatandaş dışında hiç ses çıkarılmamış olması, Bölgede bir sürü sondaj ve işlem yapan firma olmasına ve gördüğüm kadarıyla binlerce ağaç katledilmiş olmasına rağmen orman yönetimi başta olmak üzere bu güne kadar kimsenin duyarlılık göstermemiş olması. Birden ayrı sayılar ile aynı sondaj makinası resminin değişik yörelerde dağıtılmış olması, daha önce kendilerinin sorumlu oldukları çevre ve ağaç katliamına göz yuman ve hatta rant sağlamış bazı kişilerin de birden bölgeye gelip icraatlarının tersi söylemler ile ortaya çıkmış olmaları hep aklımı kurcalayan sorular. Önyargısız bir biçimde bu sorulara cevap bulduğumda gerçekleri daha iyi kavrayacağım. İlk başta altın arayan firma nın kestiğini sandığım ağaçları da aslında ilk görevleri ağaçları korumak olan orman idaresinin kestiğini gözlerimle gördüm, olay yerinde orman mühendisleriyle görüştüm. Bunu önceki yazılarımda belirtmiştim. Ayrıca bilimsellik gözlem ve araştırmaya dayanmaz mı? Daha nasıl bir bilimsellik göstermemi bekliyorsunuz? Ağaçların kesilmesi karşısında gidip, kim, kaç ağacı kesmiş bakalım, usulsüz kesildiğini tespit ettiklerimizi ve eğer sahiden yeraltı suları kirletilmişse orman yönetimine ve cumhuriyet savcılığı na bildirelim. Araştırılması gereken konuları araştıralım demek bilimsel olmamak mı ? Birilerinin yaptığı gibi gidip görmek ve araştırıp gerçekleri anlamak yerine internetten bolca yazı indirip, sunabilirim. Şimdi bu dediğimi de kesin başka tarafa çekerler. Bilimsel yazılara karşı değilim. Mesela Malina nın yazısına eklediği makalede çok güzel yönler var. Ben daha çok başkalarının yazılarını okurken, bir yandan da kendi gözümle görmek isterim. Başka türlü bir davranış objektif olmamı engeller. Altın arayan firmalar doğaya zarar vermiyor demiyorum ki. Sadece araştırıp, görelim ve ne kadar zarar verdiklerini araştırıp biraz bilgi sahibi olalım derken, olayı farklı boyuta çekmek isteyen arkadaşlar, yazdıklarımdan farlı anlamlar çıkarmak için gayret gösteriyorlar. Birkaçı eleştirirken bazıları beni firma temsilcisiymişim gibi algılamakta. Araştırıp yerinde görmeye de malesef karşılar. Gördüklerimi naklettiğim ve ortaya dökülmek istenen olayı önyargısız anlamaya çalıştığımdan, bilgisayarı kullanabilme becerim ve ifade kabiliyetimin de eksikliğinden de olsa gerek, istediğimi tam anlatamıyor olabilirim. Ama her yazımda gidip yerinde görelim ve araştırıp öyle karar verelim dememe rağmen, bazı arkadaşların hala ne dediğimi anlamamak istememeleri karşısında da bir önyargının bulunduğunu kabul etmem gerektiği sonucuna varıyorum. Araştıralım, Bakalım, Gözümüzle Görelim, Siyasileri ve bu durumdan rant elde etmek isteyenleri değil, önyargısız olduğundan emin olduğumuz bilimadamlarını bölgeye davet edelim veya götürelim eğer sahiden kanunların izin verdiğinden farklı bir durum varsa, 1- Derhal devletin bu işlerle ilgili birimlerini harekete geçirelim. 2- Daha fazla kişiye bu bulguları güncel resimleri de eklenmiş broşürler vasıtasıyla bildirelim. 3-Eğer firma kanunların izin verdiğinden fazla ağaç kesmişse, orman idaresine bildirip, bu işi kontrol etmekle görevli kişilerin de hesap vermesini sağlayalım. 4-Eğer Bağımsızlığına güvenebileceğimiz medya kuruluşu varsa, davet edelim. 5- 6- Kanun koyucular, ülkelerinin menfaatini gözetmek yerine eğer aksine yurtdışı firmaların ülkemiz zenginliklerini kolayca çıkarılıp yurtdışına götürülmelerine olanak sağlamasına ve sömürülmemizi kolaylaştıran kanunlar koymuş ise, Bu tip kanunların ilgili bölümlerinin iptali için uğraşmamız gerekir. Ama ne olduğunu tam kavramadan, benim de ilk başta yapmış olduğum gibi hemen saldırmayalım. Saygılar. Düzenleyen Oğuz Karsan : 29-12-2007 saat 17:41 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#11 | ||||
Ağaç Dostu
|
Sayın Oğuz Karsan, Önce, yazılarınızla ilgili genel düşüncemi söyleyeyim. Çok uzun yazılar yazıyorsunuz. Yazdığınız yazılarda birbiri ile çelişen ifadeler yer alıyor. Gerçekten sizi anlamakta zorluk çekiyorum. Çelişki farklı yazılar arasında olduğu gibi bazan aynı yazının cümleleri arasında da görülüyor. Ben diğer başlıkta yazıştığımız örnek olay yüzünden (olayı önemli bulduğum ve gelişmeleri paylaşmanızın başkalarına da faydalı olacağını düşündüğüm için) sizinle diyaloğu koparmamaya gayret ediyorum. Şimdi son yazınız hakkında bazı şeyler söylemek istiyorum. Nevsune Hanıma hitaben yazdığınız yazının başında zaten alıntıyı koyduğunuz halde tekrar tırnak içinde alıntı yapıyorsunuz. Oysa burada okuyup yazan insanlar, okuduklarını anlayabilecek düzeydedir. Bir kerede anlıyamıyanlar da anlamadığını fark ederse döner tekrar okur. Hiç zaruret olmadığı halde, aynı cümlelerin tekrarlanması, okuyacak insanlara karşı bir tavır olarak algılanabilir. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Suriye'yi karış karış bilen bir dostum var bir tarihte Şam'da başına gelen bir sevimsiz olay yüzünden Suriye denilince dengesi bozulur. Bu yüzden makul ve objektif olamaz. Siz, sanıyorum, size karşı ve düşman olan ötekiler bulup, yoksa da yaratıp, onlarla savaşmayı, alışkanlık haline getirmişsiniz. ![]() Burada sizi yazdıklarınızla tanıyoruz. Kim, size neden, yazmadığınız şeyleri izafe etsin. Mesela ben sizi önceden tanıyor mu idim? Ya da başkaları tanıyor mu? Yanlış anlaşıldığınızı söylediniz güzel. Doğrusunu da ifade etmeye çalışmışsınız bu da anlaşılabiliyor. Kendinizin doğru ifade etmemiş olabileceğinizi de kabul etme erdemini de gösteriyorsunuz. Halen, ötekilerle uğraşmak niye? Gelin biz şu önemli işimize bakalım. |
||||
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#12 |
Ağaç Dostu
|
Merhaba, Sayın Yücel Özlem Heyecanlanıp yine yazımı yanlış yere yazmışım. Silmek için aradım ama bulamadım. Herhalde site yöneticisi tarafından silinmiştir. Bu oturuma ayak uyduramayacağıma karar verdim. Bundan böyle yazı yazmayacağım. Zaten yazdıklarım da farklı anlaşılıyor. Yazıştığım veya bana cevap yazma nezaketinde bulunan tüm arkadaşlara teşekkür ederim. Saygılar. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#13 |
agaclar.net
|
DOĞAL, TARİHİ VE KÜLTÜREL VARLIKLAR YOK EDİLİYOR. KAZDAĞLARI BUNUN SADECE GÖRÜNEN KISMIDIR... makale / TMMOB ve Oda Etkinlikleri Tarih: 25 Aralık 2007 TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 25 Aralık 2007 tarihinde Kazdağları'nda altın arama faaliyetleri ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. DOĞAL, TARİHİ VE KÜLTÜREL VARLIKLAR YOK EDİLİYOR. KAZDAĞLARI BUNUN SADECE GÖRÜNEN KISMIDIR... AKP Hükümeti iktidara geldiği günden bugüne; yasa ve yönetmeliklerde yapılan değişikliklerde "madenciliğin önündeki engelleri kaldırma" ifadesiyle; tarihi ve kültürel mirası, ormanları, tarım alanlarını, kıyıları, sulak alanları, meraları yok etme yönünde "önemli" adımlar atmaktadır. Siyasi iktidarın bu yöndeki girişimlerinin sonucunda doğal, tarihi ve kültürel varlıklar yok edilmektedir. Bunun görünen yüzü şimdi de Balıkesir ve Çanakkale illerimiz içerisinde yer alan Biga Yarımadası ve özelde de Kazdağları'dır. İçinde yaşadığımız dönemde kapitalist küreselleşmeye eklemlenme doğrultusunda Petrol, Doğalgaz, Enerji Piyasaları, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Serbest Bölgeler, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, İhale, Maden, Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler ile Personel Rejimi Yasası gibi birçok yeni yasa çıkarıldı ya da çıkarılıyor. Doğal zenginliklerimizle ilgili yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi, özelleştirme ve serbest piyasa yöntemleri ile elden çıkarılması, devletin planlama, yönlendirme ve denetleme işlevlerinden ve sosyal devletten uzaklaştırılmasını hedefleyen bu yasalar, halkın sağlığı, güvenliği ve refahını doğrudan ve olumsuz etkileyecek hükümler içermektedir. Bu yeni yapılanmadan madencilik sektörü de etkilenmektedir. Madencilik; sanayi başta olmak üzere, ekonominin diğer sektörlerinin temel hammadde gereksinimlerini sağlayan bir sektördür. Ekonomik kalkınmanın sanayileşmeyle sağlandığı toplumlarda enerji ve hammadde kaynağının sağlayıcısıdır. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, ülke sanayisine düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Gerçekte, madencilik sektörünün planlanmasında ülke sanayi sektörleri ile entegrasyon ön planda tutulur. Tüm bu bilinen gerçekliklere rağmen, 1978 yılında çıkarılan Devlet Eliyle İşletilecek Madenler Hakkındaki 2172 Sayılı Yasa gereği belirlenen demir, kömür sahalarının bir kısmının daha sonra 1983 ve 1984 yıllarında çıkarılan yeni yasalarla özel sektöre devredilmesinin yolu açılmıştır. 1985 yılında çıkarılan 3123 sayılı Maden Yasası ve daha sonra yapılan değişiklikle devletin madenlerin aranmasındaki işlevi ortadan kaldırılmıştır. Sümerbank'ın özelleştirilmesi ile başlayan süreçte; Etibank'ın, Etimaden'e dönüştürülerek küçültülmesi gerçekleştirilmiş; bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyumda özelleştirmeler yaşanmıştır. Demir çelik sektörü özelleştirilmiştir. Yaşadığımız bu süreçte demir ve kömür ithal edilirken, krom ihracatçısı olan ülkemizde ithal kroma dayalı tesisler geliştirilmektedir. Birçok maden türü de işlenmemiş ya da basit zenginleştirme işlemleri sonrası serbestleşmenin oluşturduğu piyasa koşullarında düşük fiyatlarla pazarlanmaktadır. Bu süreçte, yabancı sermayenin ülkemiz madenciliğine yönelik ilgi alanının altın olması da bir rastlantı değildir. Bunun nedeni; rafinasyonun yurtdışında yapılıyor oluşu, kamunun bu alanda yatırım yapmaması ve altın fiyatlarında yükselme ile birlikte düşük tenörlü altın yataklarının ekonomik olarak işletilebilirlik değerlerine ulaşmasıdır. Uluslararası sermayenin bu türden ülkemizi açık pazar olarak hızlıca kullanması, başka bir deyişle yapılan düzenlemelerle bu yağmanın önünün açılması, ülke gündeminde yoğun olarak altın madeni aranması ve üretilmesinin; ya işletme teknolojisi ve çevre ya da ekonomik boyutuyla gündeme gelmesine neden olmuştur. Altın arama ve üretilme işlemlerinin olduğu bölgelerde de insanımızın yoğun ve haklı direnişleri Türkiye mücadeleler tarihinde yerini almıştır. Öte yandan bu durum, bir bütünsellik içinde Türkiye madenciliğimizin temel tercihleri ve politikalarının neler olması gerektiği açısından yeterince değerlendirilmemiştir. Ülkemizde resmi bilgilere göre ekonomik olarak işletilebilirliği belirlenmiş 600 ton altın vardır. Bu miktarda altının elde edilmesi için kabaca 400.000.000 m3 kazı yapılarak, kırma, öğütme, eleme, kimyasal işlem ve yıkama yapılması ve bozulan alanların düzenlenerek doğaya yeniden kazandırılması gerekir. Ülkemizde 200 ton altının süs ve takı sektöründe işlendiği bilinmektedir. Ülkemizde işletilebilir altın rezervleri süs ve takı sektörünün üç yıllık ihtiyacı olan değerli metaldir. Bu açıdan da bakıldığında yarattığı toplumsal fayda nedeniyle altın işletmeciliğinin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Ülkemizde altın işletmeciliğine başlanması ile gelişen süreçte yaşananlar, toplumda Devlet'e ve Devletin bazı organlarına olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Ulusal çıkarın gözetildiğine dair şüpheleri arttırmıştır. Bergama ve Eşme'de yargı kararlarına uyulmaması, arama ve işletme sürecinde çevre, ekonomi ve toplum arasında denge kurulmaması ve/veya bunun gereklerinin sağlanmaması bilinen nedenlerdir. Her şeyden önce Bergama'da ve Eşme'de altın işletmeciliği ile ilgili yargı kararları derhal uygulanmalıdır. Kazdağları'nda veya ülkenin herhangi bir yerinde ortaya çıkan toplumsal tepkiler işin çevre ve toplum boyutunun yok sayılmasının sonucudur. Madenlerin aranması ve bulunmasına yönelik çalışmalar bilim ve tekniğin gerekleri yerine getirilerek, toprağın, suyun ve havanın kirlenmesine neden olmadan yapılmalıdır. Arama sürecinde doğal yapıyı bozmamaya özen gösterilmelidir. Orman alanlarında ağaç kesimine son verilmelidir. Bu çalışmalarda MTA ve Maden İşleri Genel Müdürlükleri gibi madencilik kurum kuruluşları ile Orman Genel Müdürlüğü sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Flora ve faunanın korunması için Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı gereken duyarlılığı göstermeli, sorumluluklarını yerine getirmelidir. DSİ Genel Müdürlüğü, altın işletmeciliği yapılan sahalardaki yeraltı suyu gözlem kuyuları verilerini, su seviyesi, su kalitesi değişimlerini periyodik olarak yayınlamalı, akredite olmuş laboratuarların örnekler üzerinde tahlil yapmalarına olanak sağlanmalıdır. 5177 sayılı yasa ile değişik 3213 sayılı Maden Yasası ve ilgili yasal mevzuat, ülke madenciliğinin yöre halkının istemlerini de gözetecek şekilde yürütülebilmesi yönünde yeniden düzenlenmelidir. Madencilik faaliyetleri, teknolojik gelişmelere bağlı olarak açık işletme yöntemlerinin daha çok uygulandığı bir şekle dönüşmüştür. Bu süreçte açık işletme yöntemi ile doğanın görünen yüzü, topografik yapı büyük boyutlarda değişikliğe uğramaktadır. Bu değişimin olumsuz sonuçlarını ortadan kaldıracak önlemler bilinmektedir ve birçok ülkede uygulanmaktadır. Madencilikle bozulan arazilerin doğaya yeniden kazandırılması ekonomik ve ekolojik bir zorunluluktur. ÇED süreci ve bilimsel öngörülerin sağlanmasının yaratacağı caydırıcılık endişeleriyle eksik ve yetersiz yasa ve mevzuat düzenlemeleri ilerde oluşacak sorunların ana kaynağıdır. Maden arama ruhsatlı alanlarda arama sürecinde ÇED zorunluluğu olmamasına karşın ÇED'in ölçütleri göz önünde bulundurularak çalışma yapılmalıdır. Kazı gerektiren işlerle sondajlı aramalarda bitki örtüsüne en az zarar verecek biçimde çalışılmalı, yeraltı suyunu kirletebilecek kimyasallar kullanılmamalıdır. Orman alanlarında belirlenmiş çalışma kurallarına uyulması sağlanmalı, yapılan çalışmalar raporlarla belgelendirilmelidir. İşletme projelerine uygunluk ve yasaların gereklerinin yerine getirilmesi konusunda kamusal denetim işletilmelidir. TMMOB, "Doğal kaynaklarımızın toplumsal faydaya dönüşümü içermeyen, salt parayı ön planda tutan her türlü faaliyet derhal durdurulmalıdır" diyor. TMMOB, "Ülke sanayinin temel gereksinimi olan hammaddenin temini yerine madenciliği sadece kazı ve kırma işi olarak algılayan düzenlemeler derhal ortadan kaldırılmalıdır" diyor. TMMOB, "Toprağı, suyu ve havayı temiz kullanmak insan hakkıdır. Tüm bunları temiz tutmak için mesleki bilgilerimizi kullanmakta kararlıyız. Ülkemizin kimyasallarla kirletilmesinin önüne geçilmelidir" diyor. TMMOB, "Yargı kararlarına uymamak anayasal suçtur. Maden arama ve işletmeciliğinde yargı kararlarına derhal uyulmalıdır" diyor. TMMOB, "Başta Kazdağları olmak üzere Türkiye'yi hafriyat alanına ve kimyasal çöplüğe dönüştürecek uygulamalardan vazgeçilmelidir. Doğal, tarihi ve kültürel varlıklarımız yok edilmemelidir" diyor. TMMOB, "Yaşam alanlarımızın talanına DUR" diyor. Siyasal karar vericiler ülkemizin aydınlık geleceği için bu uyarılarımızı dikkate almak ve gereğini yapmak zorundadır. Mehmet Soğancı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı tmmob.org.tr |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#14 |
Ağaç Dostu
|
Katılımda bulunmak isteyen arkadaşlar için; ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU TOPLANTIYA DAVET SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAMA HAKKI İÇİN, KAZDAĞLARI’NA VE MADRA DAĞI’NA DOKUNULMAMASI VE GELECEK KUŞAKLARA MİRAS BIRAKILMASI İÇİN HEP BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM. Kazdağları’ nda altın madeni/kimya işletmeciliğine karşı bir araya gelen belediyeler ve kitle örgütleri tarafından oluşturulan KAZDAĞLARI VE MADRA DAĞI ÇEVRE PLATFORMU tarafından imzaya açılan deklerasyon Çanakkale ve Balıkesir illerindeki belediyeler ve kitle örgütleri tarafından imzalanıyor. 05 Ocak 2008 günü kamuoyuna deklere edilecek. 05 Ocak Cumartesi günü Burhaniye’de yapılacak KAZDAĞLARI VE MADRA DAĞI ÇEVRE PLATFORMU toplantısına otobüslerle gidiyoruz, ve gitmek isteyen arkadaşlarımızın başvurularını bekliyoruz. 19 Ocak Cumartesi günü Balıkesir ve Çanakkale başta olmak üzere bulunduğumuz tüm illerde, ilçe ve beldelerde alanlardayız. BİZ KARŞI ÇIKARSAK YAPAMAZLAR! SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAMA HAKKI İÇİN, KAZDAĞLARI’NA VE MADRA DAĞI’NA DOKUNULMAMASI VE GELECEK KUŞAKLARA MİRAS BIRAKILMASI İÇİN HEP BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM. Toplantı Zamanı : 05 Ocak 2008 Cumartesi Saat: 14:00 Toplantı Yeri : Burhaniye Belediyesi Çok Amaçlı Salonu Bilgi Tel: 0 286 212 05 60 E posta: canakkalecep@gmail.com Düzenleyen hfz : 02-01-2008 saat 17:46 Neden: İzmir'deki toplantıya katılacağım. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#15 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Sayın hfz Orada olmaya çalışacağım. Orada olamasam bile gönlüm ve yüreğim sizlerle olacak... Sizler gibi sağduyulu, duyarlı ve sorumluluklarını kişisel çıkarı için kullanmayan insanların varlığı gelecek için karamsar olmamızın gerek olmadığını gösteriyor sağolun varolun ![]() Kazdağlarımın altın uğruna altının oyulmasını sulandırma gayretleri boşa çıkacaktır |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#16 |
Ağaç Dostu
|
Sn. Oğuz Karsan Size bir haksızlık yapmış olmama adına, başından bu yana tüm yazıları tekrar tekrar taradım ve cansiperane bir mücadele verdiğinizi gördüm. Önce mücadeleniz Kaz dağlarındaki katliamı durdurmak üzerine kuruluyken, birdenbire karar değiştirdiğinizi gördüm. Buna dayanak olarak da yazdığınız hep aynı şey; bilgisayar başındaki bilgilere rağbet etmeyin, gidin yerinde görün. Bilgiyi, bilgisayar başında edinmenin kötülüğünü anlayamadığım gibi zaten bu konuda sevgili Yücel Özlem'in düşüncelerine katılıyorum. Dünyanın tüm bilgileri ne iyi ki teknoloji sayesinde elimizin altında. Bu yaşta hala bir şeyler öğrenme fırsatı tanıdığı için ben kendi adıma bu teknolojiden çok memnunum. Diğer arkadaşların da bilgisayardan indirip bize sundukları bilgiler; meslek kuruluşları, ciddi sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları araştırma ve sonuçları ile ciddi haber değeri olan kaynaklar. Dizi film senaryolarını görüş olarak sunmuyorlar en azından. Siz de kendi görüşlerinizi aynı şekilde bir yerlerden indirme olanağına sahipsiniz, ama gerçekleri gösteren bilgi, belge şeklinde lütfen: ben yalnızca buna işaret etmiştim. Sevgili Yücel Özlem bu konuda, benim de fikirlerimin örtüştüğü şeyler yazdığı için fazla yer işgal etmeyeceğim. Peki ama cümlenizin ikinci yarısında bize anlatmak istediğiniz "oturduğun yerden ahkam kesme, git yerinde gör" ün yanıtı konusunda nasıl emin olabiliyorsunuz? Belki bu yazıları yazan kişilerin arasında o yörede yakınları veya evleri olanlar da vardır, belki o kişiler yerinde görmüşlerdir yanlışları. Sizin gördüklerinizle neden yetinsinler ki? Onlar da gördükleri vehameti anlatmak için cansiperane bir mücadele veriyor olabilirler. Sn. Karsan burası bir forum. Elbette fikirlerimizi düzeyli bir şekilde çarpıştıracağız. Hepimiz aynı görüşte olsak zaten tartışmanın anlamı kalmazdı. Yalnız kötü olan şu ki, söylenecek söz tükendiğinde iş biraz laf kalabalığına dönüşmeye başlıyor. Konunun da ciddiyetinden uzaklaşılıyor. Durum vahim, çok vahim, hiç öyle laf karmaşası ile örtülecek gibi değil. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#18 | |
Ağaç Dostu
|
03.01.2008 Egeçep Özel Haberleşme Alıntı:
Hükümetin Eldorado Kararı Siyanürle altın çıkaran Eldorado Gold'a topraklarını satmayan İzmir Efemçukuru köylüleri şokta. İşte hükümetin aldığı karar: İzmir Efemçukuru köylüleri, siyanürle altın çıkaran Eldorado Gold'a topraklarını satmaya yanaşmamıştı. Dün Bakanlar Kurulu "milli müdafaa ve yurt savunması" hallerinde kullanılan özel maddeyi işletip toprakları acele kamulaştırma kararı aldı. Parseller 7 gün içinde kamulaştırılacak. Yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekmeye çalışan hükümet, son kıyağını Eldorado Gold Altın Madeni Şirketi'ne yaptı. İzmir Efemçukuru köyünde yaşayan yaklaşık 800 köylünün yabancı altın madenine satmadığı toprakları, kamulaştırma yasasının "Milli müdafaa ve yurt savunması" maddesine dayanılarak şirkete verilmek üzere kamulaştırdı. hükümetin bu kararı dünkü Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Böylece, Kanadalı Eldorado Gold Altın Madeni Şirketi'nin Türkiye ayağı olan TÜPRAG A.Ş, altın çıkartırken kuracağı tesisler için istediği ve alamadığı toprakları, Hükümet sayesinde köylülerin ellerinden alacak. Bakanlar Kurulu'nun kararı "acele kamulaştırma" kararı olduğu için, kamulaştırma işlemleri 7 gün içinde tamamlanacak. Satmak istememişlerdi İzmir'in 20 kilometre uzağında bulunan Efemçukuru yöresinde Kanadalı Eldorado Gold Altın Madeni Şirketi'nin Türkiye ayağı olan TÜPRAG A.Ş'nin bölgedeki altın madeni işletme ruhsatı, İzmir'in içme suyunu karşılayan Çamlı Barajı'nın su havzasında bulunması nedeniyle 2005 yılında iptal edildi. Mahkeme kararı nedeniyle şirketten Bakanlığın verdiği ruhsat ve iznin iadesi 18.02.2005 tarihinde istendi. Ancak şirket İR:5419 sayılı işletme ruhsatı ve iznini iade etmedi. Ardından şirket temyize başvurdu. Temyiz süreci devam ederken şirket, bu sırada maden için gereken tesisleri kurmak amacıyla bölgedeki arazileri almak istedi. Ancak söz konusu topraklar 200 haneli ve yaklaşık 800 kişinin yaşadığı Efemçukuru köylülerine aitti. Köylülerin topraklarını satmaya yanaşmadığı gibi, şirkete karşı protesto eylemlerine başlamasıyla durum şirket açısından kritik bir hal aldı. Mahkeme kararıyla iptal edilen ve hukuken hiçbir geçerliliği bulunmayan izin ve ruhsatları iade etmeyen şirket ve ruhsatı veren Enerji Bakanlığı, iptal kararının yürütmesini durdurması için Danıştay 8. Dairesi'ne başvurdu. Ancak mahkeme, 26 Nisan 2005 tarihinde iptal kararının yürütmesini durdurmayı da reddetti. Siyanür kullanıyor diye faaliyeti durdurulmuştu Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, yüzde 100 yabancı sermayeli bir şirket olarak Ankara'da kuruldu. Merkezi Kanada'da bulunan Eldorado Gold Corporation adlı madencilik şirketinin bir alt kuruluşu olarak Türkiye'de faaliyetlerini sürdüren şirketin, 2006 yılında açılan Uşak Kışladağ'daki altın madeni işletmesinin faaliyeti, üretimde "siyanür" kullanıldığı gerekçesiyle Danıştay 6. Daire tarafından geçen yıl Temmuz ayında durdurulmuştu. Kaynak:http://w9.gazetevatan.com/haberdetay...1&Categoryid=2 |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#19 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 28-11-2007
Şehir: Balıkesir / Altınoluk
Mesajlar: 212
|
Alıntı:
ÖLÜLER ALTIN TAKMAZ ! |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#20 |
Ağaç Dostu
|
Sondaj sırasında kullanılan kimyasallar
Sevgili Özcan 2007, Altın arama sırasında sadece siyanür kullanılmıyor. Bir çok kimyasal da işin içinde. Haklı olarak siyanür tartışılırken bu kimyasallar ihmal ediliyor. Kullandıkları maddelerden biri Bentonit Kilidir. Sondaj sırasında kullanılan suyun çatlaklardan sızmasını engellemek için kullanılıyor. Çevre ve orman Bakanlığı ve şirket yetkililerine göre bu kimyasal maddenin çevreye zararı yokmuş iyi mi?!.. Kullanılan diğer bir kimyasal madde ise Polimer. Toprağın aşırı nemlenmesine yol açan bu kimyasalın kullanılmasındaki amaç kuyulardaki toprak parçalarının sondaj aletine zarar vermesini engellemek.. Madde toprakta jölemsi, yapışkan bir tabaka oluşturuyor. Artık o topraktan hayır beklemeyin, ama şirket yetkililerine göre bunun da çevreye hiç zararı yokmuş. ( Bu açıklamaları duyunca insanın bu kimyasalları ekmeğini sürüp sürüp yiyesi geliyor...) Çevre köylerde toprağın ölümüne neden olan, işte bu kimyasaldan başkası değil. ![]() Yetti mi? Yetmedi!.. Kullanmak zorunda kaldıkları bir kimyasal daha var hazretlerin.. Sondaj sırasında ısınan makinelerin soğutulması için kullanlına soda kostik… Şirket yetkilileri bu maddenin zehirli olduğunu kabul ediyor ama yer altı sularına karışmayacağını garanti ediyorlar… Gel de bunu köylülere anlat. Rastlantıya bakın ki sondaj çalışmaları sırasında köylerin suları bulanıklaşıverdi; tadı, kokusu değişiverdi… Ama Allah var, bu sudan içen ölmüyor; sadece mide bulantısı ve kusma yapıyor… Bakanlık ve şirket yetkililerine inanmayacağızda bu köylülere mi inanacağız? Suların bulanıklaşması da tadının bozulması da, köylülerin mide ve bağırsak sorunları da hepsi psikolojik… ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#21 |
Ağaç Dostu
|
Kaz Dağları'nın bin pınarından göz yaşı akmasın!
KAZ DAĞLARI İÇİN DEV MİTİNG 5 Nisan 2008 Çanakkale Cumhuriyet Meydanı 34 belediyeden oluşan Belediyeler Birliği’nin, Çanakkale ile Balıkesir Üniversitelerinin, bu iki ilin barolarının desteklediği ve 300’e yakın sivil toplum örgütünü kapsayan Çanakkale-Edremit Körfezi Çevre platformları temsilcilerinin oluşturduğu Kaz Dağları ve Madra Dağı Çevre Platformu’nun düzenlediği “KAZ DAĞLARI VE MADRA DAĞI’NIN ÜSTÜ ALTIN’DAN DEĞERLİDİR” Mitingi 5 Nisan’da Çanakkale’de Cumhuriyet Meydanı’nda yapılacak… Bu güne kadar yapılmış en büyük çevre mitingi, olacağı belirtiliyor… KAZ DAĞLARI ve MADRA DAĞI ÇEVRE PLATFORMU’nun "KAZDAĞLARI VE MADRA DAĞINDA SİYANÜRLÜ ALTINA HAYIR" deklarasyonu Bizler, Güzel yurdumuzun Çanakkale – Balıkesir illeri içinde yer alan ,’’Biga Yarımadası ve Edremit Körfezi’’ diye anılan eşsiz güzelliklere sahip bölgesinde yaşıyoruz. Biga yarımadasının büyük kısmını kaplayan Kaz Dağları’nın güneyinde, Ege Denizinin kıyısında yer alan, kutsal zeytin ağaçları ile kaplı, dünyanın ikinci en bol oksijenini İnsanlığa sunan yeryüzü cenneti Edremit Körfezi yer alır. Körfezin doğusunda bulunan Madra Dağı yöre ekolojisini tamamlar. Kaz Dağları’nın kuzeyinde yer alan, Bayramiç-Çan-Çanakkale ve çevre yerleşimleri meyve ve sebze yetiştiriciliğinde dünyaca ünlüdür. Biga – Gönen Türkiye’nin süt gereksiniminin %25’ini karşılar. Bin Pınarlı Kaz Dağları, efsanevi adı ile İDA Dağı;2002 dünya dağlar yılında “ Eko-Kültür Turizmi” için dünyanın en iyi 2 dağından biri seçilmiştir. 21450 hektarı Milli Park olan Kaz Dağlarında 78 i endemik olan 1000 civarında bitki çeşidi vardır. 32 endemik tür, dünyada sadece kaz dağlarında mevcuttur. Mitolojik ve arkeolojik bulgularıyla eşsiz güzellikteki bin pınarlı Kaz Dağları’mız, aynı zamanda Edremit Körfezi ve Çanakkale yöresinin ‘’içme suyu’’ kaynağıdır. Eko – Kültür turizmi planlaması yapılarak, tümü ile koruma altına alınması gereken dünya mirası kaz dağlarımızda; “Siyanürlü Altın-Gümüş madenciliği” ve diğer Kimyasal Madencilik faaliyetleri tümü ile yasaklanmalıdır. Kaz dağları ve Madra Dağında bu güne kadar verilen 100 civarında ruhsat iptal edilmeli ve yeni ruhsat başvuruları kabul edilmemelidir. Edremit Körfezi’nin doğusunda yer alan, verimli ovaların arkasında Kozak Yaylasına uzanan Madra Dağı eşsiz su kaynaklarına ve bitki çeşitliliğine sahip olup, ekolojik dengenin tamamlayıcısıdır. Ayrıca doğanın armağanı “Atatürk Kayaları” nı Gömeç’te insanlığa sunan Madra Dağı’nda madencilik faaliyetlerine derhal son verilmelidir. Yaşadığımız yörenin yer üstü zenginlikleri ve “sürdürülebilir-doğayı gözeten ekonomik faaliyetlerimiz” madenlerin getirdiğinden çok fazlasını ülkemize kazandırmaktadır. Edremit körfezinde, dünyanın en iyi zeytinyağını üretiyoruz. Bayramiç’in elması – kirazı ve yörenin tümünde ürettiğimiz diğer meyve, sebze ve süt ürünleri üst düzeydedir. Çanakkale ve Edremit körfezi turizmde ülkemizin geleceğidir. Deniz Turizminin yanı sıra, Eko-Kültür Turizmi, Termal Turizm ve Sağlık Turizmi olanakları ile “Dünya Kültür Mirası” olan yöremizin; madencilik faaliyetleri ile özelliklerini yitirmesine izin vermeyeceğiz. Siyanürlü altın-gümüş madenciliğinde aşırı su tüketilmektedir. Küresel ısınma ile kuraklık ve çölleşme tehlikesi yaşayan dünyamızda en önemli değer artık “su”dur. Sularımızın madencilik faaliyetlerine feda edilmesine izin vermeyeceğiz. Yüz milyonlarca ton toprak ve kayaların un ufak edilmesiyle oluşacak toz bulutlarının, başta zeytinlikler, tüm meyve ağaçlarımıza ve diğer tarım alanlarına – bitki örtümüze zarar vermesini kabul etmiyoruz. Madencilik faaliyetleri ile açılacak olan 1 km çapında, 400 m derinlikte dev” cehennem çukurları” yerin altını üstüne getirecek, arsenik başta olmak üzere ağır metaller harekete geçerek tehlike oluşturacaktır. Milyonlarca ton cevhere siyanür püskürtülerek ayrıştırma yapılacak, siyanürlü çamurlar dev atık havuzlarında depolanacaktır. Siyanür en tehlikeli zehirdir ve buharlaşma yolu ile havaya karışıp, yağmurlar ile bitki-hayvan zincirine ve insana ulaşacaktır. Yöremiz 1. Derece Deprem Bölgesi olup, siyanürlü atık havuzlarının deprem nedeni ile çökmesi önemli ve korkutucu bir risktir. Yeraltı ve yer üstü su kaynaklarımıza; siyanür bulaşması ve toz etkisiyle büyük tehlike altında kalacaktır. Cehennem çukurları ve siyanürlü atık havuzlarına, maden çöplüklerine izin vermeyeceğiz. Yüz binlerce ağacın kesilmesiyle , “Ekolojik Denge” onarılmaz şekilde bozulacak, çevrenin olumsuz etkilenmesiyle “astım ve kalp hastaları” için doğal tedavi merkezi olan yöremiz bu özelliğini yitirecektir. Dünyanın en güzel havasının madencilik faaliyetleriyle bozulmasını kabul etmiyoruz. Başta Kaz Dağları, tüm yöremizi böylesine tehdit eden altın madenciliğinden devletimize, net karın sadece %2 si kalacak – çok uluslu tekeller yeraltı zenginliklerimizi götürecektir. Bizlere ise yok edilmiş doğa ve maden çöplükleri kalacaktır. Yer altı zenginliklerimizin acımasızca sömürülmesine, peşkeş çekilmesine asla izin vermeyeceğiz. Tüm bu olumsuzlukları yaşamamızın nedeni; 5 Haziran (dünya çevre günü) 2004’te çıkarılan 5177 sayılı maden yasasıdır. Madencilik lobilerinin doymak bilmez hırsı için; ülkemizin yer üstü zenginliklerini ve tüm değerlerini yok sayarak, madencilik faaliyetlerinin önünü sınırsız açan bu yasa hemen değiştirilmelidir. Yerine , “ülkemiz çıkarlarına uygun, yer üstü- yeraltı dengesini gözeten, çevreyi ve doğal zenginliklerimizi koruyacak bir madenciliğe izin veren, çağdaş ve ulusal bir maden yasası” yapılmalıdır. Yaşadığımız yüz yıl; çevrenin mutlak korunmasını, su kaynaklarının çok önemsenmesini gerektiren bir süreçtir. Yaşayabileceğimiz başka bir dünya yoktur. Kaz dağlarında – Madra Dağında, Biga yarımadası ve Edremit Körfezi’yle birlikte tüm güzel yurdumuzda ; “Hayat-Altın’dan Daha Değerlidir”. Hayatımızın karartılmasına izin vermeyeceğiz. Bizler;”Vatan toprağı kutsaldır kaderine terk edilemez” diyen büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün yol göstericiliğinde, toprağımıza sahip çıkma bilinciyle çabalayan yurttaşlar olarak; insanların-hayvanların-bitkilerin, tüm doğamızın yaşamını son derece olumsuz etkileyecek, siyanürlü altın-gümüş madenciliğine karşı “örgütlü olarak” sonuna kadar mücadele etmeye kararlı olduğumuzu, ülkemiz ve dünya kamu oyuna duyuruyoruz. Bu doğrultuda örgütlülüğümüzü; tüm yöremizi kapsayacak şekilde, ‘’KAZ DAĞLARI ve MADRA DAĞI ÇEVRE PLATFORMU’’ adı ile ve tüm Belediyeleri, Üniversitelerimizi, Barolarımızı, Sivil Toplum Örgütü ve Meslek Kuruluşlarını içine alacak, Muhtarlarımıza, Siyasi Partilerimize, Köylüsü-Kentlisi ile tüm yurttaşlarımıza ulaşacak anlayışta yaşama geçirdik. Yaşam alanlarımızı hep birlikte savunacağız. Yaşam alanlarımız Vatanımızdır, Vatanımızı savunacağız. Unutmayalım ki yaşam hakkımıza, haksız saldırıya karşı koymak, ‘’anayasal ve evrensel’’ bir haktır. KARARLIYIZ. HAKLIYIZ. KORKMUYORUZ. KAZANACAĞIZ. BU CENNET TOPRAKLARIN GÜNLERİ SAYILI DEĞİLDİR… BİZ İSTEMİYORSAK OLMAZ… KAZ DAĞLARI ve MADRA DAĞI’NDA SİYANÜRLÜ ALTIN’a HAYIR!.. KAZDAĞLARI ve MADRA DAĞI ÇEVRE PLATFORMU Düzenleyen hassoman : 16-03-2008 saat 22:10 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#22 |
Ağaç Dostu
|
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır. 1854 yılında bir kızıldere kabile reisinin, topraklarına el koymaya çalışan beyazlara yazdığı bu mektuptaki sözler; kehanet miydi, yoksa zorbaların insanoğluna neler yapabileceğini gören ve gösteren bilgelik miydi? O günden buyana dünyanın ne hale geldiği ortada. Orada Amazon ormanlarının katliamını yapanlar, uzantılarıyla da ülkemizi maden sömürgeciliği yoluyla talan etmekteler. Kaz dağları'nda olduğu gibi, Marmaris'te olduğu gibi 1216 maden arama çalışmaları yapılan yerde olduğu gibi. Yazının bütününü merak edenler alttaki sayfayı okusunlar lütfen. http://www.agaclar.net/forum/showthr...512#post215512 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#23 |
Ağaç Dostu
|
Altın ve su!
Sevgili nevsune'nin duyarlı yorumunu okuyunca anımsadım. Çanakkale’nin Ayvacık İlçesinde Behramkale yakınlarında Assos’u bilen bilir. Küçük, ama etkileyici doğal güzelliğiyle tarihsel dokusunu 2700 yıldır korumuş olan saklı antik bir şehirdir. Burada tuvalet bekçiliği yapan yaşlı bilge bir adamdan dinledim. Eğer yolunuz düşerse ve bu bilge yaşlı hala orada ise size de anlatsın…. Çocukluğumda, dedi. Yaşlı kadınların çevresine topladığı genç kızlara anlatırlarken duymuştum. Gün gelecek insanlar yüzünden sular kuruyacakmış. Bir gün Kazdağları’nın tepelerinde bir parıltı göreceklermiş. Su diye testisini, kabını kapan o yana koşacakmış. Varıp bakacaklarmış, altın yığılı. O zaman insanlar dertlenerek, ne yapalım biz altını, bize su lazım diyerek acı içinde geri döneceklermiş… |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#24 |
agaclar.net
|
Danıştay altın madenine 'dur' dedi Danıştay 6'ncı Dairesi, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği'nde değişiklik yaptığı, ÇED Yönetmeliği'ni by-pass ederek, süreci tamamlamayan işletmelere izin veren 'Geçici 6'ncı Madde'yi iptal etti. İzmir'in Bergama İlçesi'ne bağlı Ovacık Köyü'nde bulunan altın madenine karşı mücadele veren avukatlar Noyan Özkan, Ömer Erlat ve Arif Ali Cangı tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı'nın 2004 yılında ÇED Yönetmeliği'nde yaptığı değişiklik aleyhine açılan dava sonuçlandı. Davaya bakan Danıştay 6'ncı Dairesi, Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, 2004 yılında ÇED Yönetmeliği'nde değişiklik yaparak, bu yönetmelik hükümlerine tabii olarak çalışması gerektiği halde, gerekli işlemleri tamamlamadan faaliyete geçen işletmelere, yer seçiminin uygun olması halinde 'ÇED olumlu' raporu vererek yasal hale gelmesini sağlayan 'Geçici 6'ncı Madde'sini iptal etti. İKİ MADDEYE DAVA AÇILDI Çevreci avukatlar, ÇED Yönetmeliği'nde değişiklik yaparak, 7 Şubat 1993 tarihinden önce tüm gerekli süreci tamamlayarak faaliyete başladığını belgeleyen işletmelere ÇED Yönetmeliği'nin hükümlerinin uygulanmasını mümkün kılan 'Geçici 3'üncü Madde' ile ÇED Yönetmeliği'ne tabii olduğu halde süreci tamamlamayan ancak uygun yer seçimini yapmış olan işletmelerin Bakanlık'a rapor vererek yasal hale getirilmesine olanak sağlayan 'Geçici 6'ncı Maddesi'ne karşı iptal davası açtı. Davaya bakan Danıştay 6'ncı Dairesi, Geçici 3'üncü Madde'de düzenlenen hükümeleri kazanılmış hak olarak değerlendirdi ve bu maddeyle ilgili iptal istemini reddetti. Ancak Geçici 6'ncı madde için ÇED sürecinin sadece yer seçiminden ibaret olmadığı ifade edilen kararda, "Gerçekleştirilmesi halinde çevre sorunlarına yol açma ihtimali olan bir yatırımın, belirlenen usul ve esaslar izlenilmeden planlama aşamasını geçmemesi ve henüz faaliyette bulunmaması gerekirken, mevzuatta öngörülene rağmen faaliyete geçilmesi durumunun idarece kabul edilmesi suretiyle Çevresel Durum Değerlendirme Raporu hazırlanmasıyla yetinilmesi amacı ve önemi vurgulanan süreçten muafiyet sonucuna yol açmaktadır. Bu itibarla Yönetmeliğin dava konusu geçici 6'ncı maddesinde Çevre Kanunu'nun ve anılan yönetmeliğin amacına uyarlık görülmemiştir" denildi. HUKUKİ DAYANAK KALMADI Danıştay'ın verdiği kararın Ovacık Altın Madeni'nin çalışmasına esas temel eden hukuki dayanağı ortadan kaldırdığını öne süren Avukat Arif Ali Cangı, "Bergama Ovacık Altın Madeni için verilen 27 Ağustos 2004 tarihli ruhsatın dayanağı ÇED Yönetmeliği'nin Geçici 6'ncı maddesidir. İzmir 3'üncü İdare Mahkemesi, bizim bu tarihli ruhsatın iptali için açtığımız davayı reddetmişti. Danıştay 6'ncı Dairesi'nin ÇED Yönetmeliği'nin 6'ncı Maddesi için verdiği kararın ardından başka bir incelemeye gerek kalmadan, yürütmenin durdurulmasına, yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir" dedi. BİZİ ENGELLEMEZ Öte yandan Koza Altın İşletmeleri A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Hayri Öğüt, Danıştay 6'ncı Dairesi'nin aldığı kararın şirketin faaliyetlerini hiçbir şekilde etkilemeyeceğini, avukatlar tarafından yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığını ileri sürdü. Öğüt, "Koza Altın İşletmeleri A.Ş.'nin söz konusu hususlarla ilgisi olmadığı gibi, Danıştay 6'ncı Dairesi'nde görülen davada da hiçbir şekilde taraf değiliz. Bu davanın sonucunda verilen veya verilecek herhangi bir karar şirketimizin faaliyetlerini hiçbir şekilde etkilemeyecektir. Belirtilen karar, ÇED Yönetmeliği'nin geçici 6'ncı maddesinin iptaline ilişkin bir karar olup, Koza Altın İşletmeleri A.Ş.'nin sahibi olduğu herhangi bir izin, ruhsat veya başkaca bir idari işlemin iptali sonucunu doğurmamaktadır. Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından Ovacık Altın Madeni'nin Mart 2005 tarihinde devralınmasından sonra, madenin faaliyetlerine ilişkin tüm izinler ve ruhsatların tamamı ilgili mevzuat çerçevesinde yenilenmiştir. Şu anda Ovacık Altın Madeni'nin çalışmasına engel hiçbir yargı kararı mevcut değildir" dedi. (DHA) Hürriyet |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#25 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
İlle o altınları çıkarıp, arkalarında kirletilmiş kaynak sular; perişan olmuş, bir daha iflah olmaz bir doğayla yöre halkını baş başa bırakıp çekip gidecekler… Artık altın namına hiç bir şey almıyorum, almayacağım… Düğünlerde altın takmak koşul değil ya... |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#26 |
Ağaç Dostu
|
Kaz Dağları için 100 bin imza Meclis'te 26 Mart, 2008 Dilekçe Güldal Mumcu'ya iletildi Kaz Dağları ile Madra Dağı'nda yürütülen altın madeni arama çalışmalarının durdurulması için sivil toplum kuruluşlarınca toplanan 100 bin imza, TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu'ya sunuldu. Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği (GÜMÇED) Edremit Körfezi Şubesi Başkanı Mehmet Akif Öznal ve beraberindeki heyet, Mumcu'yu makamında ziyaret etti. Öznal, Kaz Dağları ile Madra Dağı'ndaki başta altın olmak üzere maden arama faaliyetlerinin durdurulması amacıyla topladıkları imzaları, TBMM Başkanlığı'na ulaştırılması için Güldal Mumcu'ya sundu. Öznal, burada yaptığı konuşmada, maden arama çalışmaları dolayısıyla bölgenin tehdit altında olduğunu savunarak, "Hayatımızı ve vatanımızı savunma mücadelesi yapıyoruz" dedi. "Dilekçeleri dikkate alın" Öznal, bölge halkının görüşlerini yansıtan dilekçelerin dikkate alınmasını istedi. TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu da dilekçeleri TBMM Başkanlığı'na ileteceğini belirtti. İnsan olmazsa, yapılan işlerin hiçbir şeye yaramayacağını ifade eden Mumcu, bu nedenle yapılan işlerin insanın hayatını sağlıklı şekilde devam ettirmesine olanak sağlaması gerektiğini söyledi. Kaz Dağları'nda altın madeni arandığına işaret eden Mumcu, "Ama en önemli şey insanın altın olduğunun unutulmaması. Çevreyi kirleterek hiçbir sonuca ulaşamayacağız" dedi. Mumcu, Kaz Dağları'nın bölge için oksijen deposu olduğuna işaret ederek, "Nefes almamızı zorlaştıracak, gelişmemizi ve sağlığımızı etkileyecek, çevreye zarar verecek bir çalışmanın önlenmesi gerekir" diye konuştu. Bakanlık önünde eylem Bu arada Kaz Dağları ve Madra Dağı'nda yürütülen altın arama çalışmalarının durdurulmasını isteyen çevre sakinleri ve çevrecilerin oluşturduğu "Kaz Dağları ve Madra Dağı Çevre Platformu", Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı önünde eylem yaptı. Otobüslerle Bakanlık önüne gelen Platform üyeleri, burada "Ölüler altın takamaz", "Kaz Dağları ağlar, Bakan Güler", "Ferman sizinse dağlar bizimdir", "Susma, sustukça dağlar elden gidecek", "Kaz Dağı yolları, madenciye kapalı", "Maden yasası değiştirilsin" sloganları attı. Yöresel kıyafetli kadınların da yer aldığı eylemde grup üyeleri,ellerinde "Ölüler altın takmaz", "Altınsız yaşanır, oksijensiz yaşanmaz", "Kaz Dağı'nın altını zeytindir" yazılı dövizler ve Kaz Dağları'nın fotoğraflarını taşıdı. Bu arada, Kaz Dağları ve Madra Dağı Çevre Platformu'nca Çanakkale'de 5 Nisan Cumartesi günü "Kaz Dağları ve Madra Dağı'nda Altına Hayır" mitingi yapılacak. http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber...haberID=441735 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#27 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 09-08-2007
Şehir: istanbul/ısparta
Mesajlar: 68
|
Danıştay'dan siyanüre vize yok Danıştay 8. Dairesi, Kaz dağlarının altın için kazılamayacağına karar verdi. Danıştay, Balıkesir’in Havran ilçesi Küçükdere köyü sınırları içerisinde bulunan bölgede siyanürlü altın aranmasına izin veren Bursa 3. İdare Mahkemesi’nin kararının bozulmasına hükmetti. Danıştay, İdare Mahkemesi’nin kararının eksik incelemeye dayandığını belirtti. ANKA http://www.gercekgundem.com/?p=123477 |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
|
|