![]() |
|
|
|
|
|
#1 |
|
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 17-08-2008
Şehir: Ankara
Mesajlar: 742
|
2B yasası anayasa mahkemesinden aynen geri dönecek |
|
|
|
|
|
#2 |
|
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 03-06-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 16
|
5831 sayılı “TAPU KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN”UN GÖTÜRÜLERİ ÜZERİNE… Siyasal iktidarın, her türlü kamusal varlığı satarak gelir elde edilmesine, ekonomik büyümenin bu yollarla sağlanmasına yönelik uygulamalarının ülkemizin bağımsızlığını tümüyle yok edecek boyutlar kazandığı bilinmektedir. Yine bilinmektedir ki, bu uygulamaların bağımsızlığın yanı sıra her türlü doğal varlığa da onarılmayacak zarar vermektedir. Öyle ki, siyasal iktidar, artık, kamuya çeşitli biçim ve düzeylerde zarar verebilecek her türlü uygulamasını hukuksal dayanaklara kavuşturmuştur. Tümüne yakın bir kısmı “devlet ormanı” sayılan alanlarla ile ilgili hukuksal düzenlemeler bu uygulamaların başında gelmektedir. En son olarak, TBMM’de 15 Ocak 2009 tarihinde benimsenen 5831 sayılı Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 6831 sayılı Orman ve 3402 sayılı Kadastro yasalarında yapılan değişiklikler de bu doğrultuda düzenlemelerdir. Siyasal iktidar bu son düzenlemeleriyle iki temel amacını gerçekleştirmiştir: 1. Orman kadastrosu çalışmaları kapsamında yürütülen iş ve işlemlerin uygulanmasını ve özellikle de “orman” sayılmayacak kararların alınması daha da kolaylaştırılmıştır: Herhangi bir yerin “orman” sayılıp sayılmamasına ormancılık biliminin kararları doğrultusunda karar verebilecek bilgilere sahip olmayanlardan oluşan kadastro ekiplerinin orman kadastrosu da yapabilme yetkileri sınırsızca genişletilmiştir. Bu, henüz kadastrosu yapılmamış “orman” arazileri ile orman kadastrosu çalışmaları yürütülen yerlerin yanı sıra daha önce orman kadastrosu yapılarak “orman” olduğu kesinleşmiş yerlerin daraltılmasına yol açabilecektir. 2. Kamuoyunda “2B arazileri” olarak anılan yerlerin satılabilmesi için hazırlananı yasanın uygulanması için gerekli alt yapı hazırlanmıştır: Siyasal iktidar “2B arazilerini” satmak için son derece kapsamlı bir yasa çıkarma hazırlığı içindedir ve bu doğrultudaki çalışmalarını tamamlamıştır. Önümüzdeki günlerde TBMM gündeme getirilecek bu yasa tasarısı, öngörüldüğü gibi yasalaştığında, uygulanabilmesi için sınırların ve kullanıcılarının belirlenmesi ile tapulama işlemlerinin olabildiğince kolaylaştırılması ve hızlandırılması gerekmektedir. Söz konusu yasayla bu gereğin yerine getirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmıştır. *** Siyasal iktidar, 5831 sayılı Tapu Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la i) “devlet ormanı” sayılacak arazilerin daraltılabilmesi, ii) “2B arazilerinin” satılabilmesi ve çok daha önemlisi iii) “2A” uygulamasının kolaylaştırılması için gerekli hukuksal alt yapıyı büyük ölçüde oluşturmuştur. Şimdi, bu alt yapının kullanılacağı hukuksal düzenlemelere sıra gelmiştir. Yakında “2B” ve “2A” arazilerinin “değerlendirilmesiyle” ilgili yasa tasarısı da gündeme getirilecek ve hukuksal süreç tamamlanmış olacaktır. En duyarlı kamuoyunun bile bilgilenme ve ilgilenme düzeyine ve biçimine bakılırsa, siyasal iktidar, bunu da kolaylıkla başarabilecektir (!). AÇIKLAMALAR A) 5831 Sayılı Yasanın 2. Maddesiyle 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 7. maddesinin 1986 yılından 3302 sayılı yasayla; “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, hükmî şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti ile 2 nci madde uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tespit edilen fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” biçiminde düzenlenen 1. fıkrasına “Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır.” yaptırımı eklenmiştir. Bu düzenlemeyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 4. maddesinde 1987 ve 2005 yıllarında yapılan değişiklikler ile 6831 sayılı Orman Kanunu arasında koşutluk sağlanmıştır: Anımsanacağı gibi, 3402 sayılı yasanın 4. maddesinde 1987 tarihinde yapılan değişiklikle kadastro ekiplerine de orman kadastrosu yapması olanağı sağlanmış; 2005 yılında yapılan düzenlemeyle de kadastro ekiplerinin orman kadastrosu yaparken çalışmalara “en az bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak ettirilmesi” de zorunlu kılınmıştı. Böylece, 5831 sayılı yasayla yapılan son düzenlemeyle; herhangi bir yerin 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1 ve 2. maddelerine göre orman sayılacak ve sayılmayacak yerlerin belirlenmesine yönelik çalışmaların ormancılık biliminin gereklerini yerine getirebilecek üye bileşimine sahip olmayan KADASTRO EKİPLERİ tarafından da yapılmasının dayanakları pekiştirilmiştir. Öte yandan, ülkemizde “orman kadastrosu” çalışmalarının aynı önemde bir başka boyutu daha vardır: 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesinin Anayasanın 169. maddesinde yer verilen yaptırımlardan hareketle düzenlenen “A” ve “B” bendleri uyarınca, daha önce “orman” sayılan yerlerden iken artık orman sayılmaması ile ilgili iş ve işlemler de “orman kadastrosu” çalışmaları kapsamında yapılmaktadır. Bu durum da, söz konusu iş ve işlemlerin orman ve ormancılık bilgisine sahip meslekten kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğunu pekiştirmektedir. Oysa, tüm bu iş ve işlemlerin ancak orman ve ormancılık bilgisine sahip meslekten kişilerce yerine getirilmesi “olmazsa olmaz” bir koşuldur. Çünkü, “orman” sayılabilecek ve sayılmayabilecek yerlerin belirlenmesi, yalnızca mülkiyet durumları temel alınarak yapılan sınır belirleme çalışmalar değildir. Bu çalışmalar sırasında herhangi bir yerin ekolojik yönden “orman ekosistemi” özelliklerine sahip olup olmadığının belirlenmesi yaşamsal önemde, öncelikle ve ağırlıkla yerine getirilmesi gereken bir aşamadır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesi, bu çalışmalar sırasında temel alınacak hukuksal çerçeveyi oluşturmaktadır. Kısacası, siyasal iktidar, son düzenlemesiyle, söz konusu iş ve işlemleri KADASTRO EKİPLERİNE de yaptırarak ekolojik nedenlerle “orman” sayılması gereken yerlerin, “orman kadastrosu” çalışmalarıyla daraltılabilmesine yol açabilecek uygulamaları hem kolaylaştırmış hem de bu uygulamaların hukuksal dayanaklarını pekiştirmiştir. B) 5831 sayılı Yasayla 6831 sayılı Kanunun 9. maddesinin yedinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki yaptırımlar eklenmiştir: “3402 sayılı Kadastro Kanununa göre kadastrosuna başlanan çalışma alanlarında evvelce kesinleşmiş olan orman haritalarının kontrolü sonucunda tespit edilecek hesaplamalardan kaynaklanan yüzölçümü hataları 3402 sayılı Kanunun 4 üncü maddesine göre oluşan KADASTRO EKİBİNCE düzeltilir. Diğer vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında kalan aplikasyon, ölçü ve çizimden kaynaklanan yüzölçümü ve fenni hatalar ise kadastro müdürlüğünce mahalli orman kuruluşuna bildirilir. Bildirim tarihinden itibaren onbeş günlük süre içerisinde orman kadastro komisyonu görevlendirilir.” Oysa, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 9. maddesinin 7. fıkrasına, 2003 yılında çıkarılan 4999 sayılı yasayla “Orman tahdidi veya kadastrosu yapılıp ilân edilerek kesinleşmiş yerlerde, vasıf ve mülkiyet değişikliği dışında aplikasyon, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan yüzölçümü ve fennî hatalar tespit edildiğinde, bu hatalar Orman Genel Müdürlüğünün bilgisi ve denetimi altında orman kadastro komisyonlarınca düzeltilir.” fıkrası eklenmişti. 5831 sayılı yasayla yapılan düzenlemeyle, “…evvelce kesinleşmiş olan orman haritalarının kontrolü sonucunda tespit edilecek hesaplamalardan kaynaklanan yüzölçümü hataları…”nın da yine KADASTRO EKİPLERİ tarafından “düzeltilmesini” olanaklı kılınmıştır. Böylece, daha önce “orman” sayılmış yerlerin bile söz konusu “düzeltme” işlemleriyle daraltılmasına yol açabilecek uygulamalar da kolaylaştırılmış olmaktadır. C) 5831 sayılı yasanın 5. maddesiyle 6831 sayılı Orman Kanunu’na aşağıdaki madde eklenmiştir: “Bu Kanunun; 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı Kanun ve 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi uygulamaları ile orman sınırları dışına çıkarılan yerler, çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.” 6831 sayılı Orman Kanunu’nun “2. maddesi”, * 20 Haziran 1973- 23 Eylül 1983 * 23 Eylül 1983-5 Haziran 1986 ve * 5 Haziran 1986’ndan günümüze farklı içeriklerde yürürlükte olmuştur. Ancak, bu farklılaşma sürecinde; 1. herhangi bir yerin “orman” sayılmaması ile ilgili amaçlar, “orman köylüsü” sayılan yurttaşlarımızın yararlanma olanaklarını daraltacak biçimde değiştirilmiştir; 2. herhangi bir yerin “orman” sayılmaması için gerekli koşullar neredeyse tümüyle ortadan kaldırılmış, ormansızlaştırılarak yerleşme yerine ve/veya tarım arazisine dönüştürülmüş olma ile ekonomik yarar sağlama durumları ile sınırlandırılmıştır. Böylece, özellikle, 1986’dan sonra, “orman” saymama, başka bir söyleyişle de “orman “sınırları dışına çıkarma iş ve işlemleri büyük ölçüde kolaylaştırılmış ve hızlandırılmıştır. 5831 sayılı yasayla yapılan düzenlemeyle; “kazandırıcı zaman yolu ile iktisap edilememe” durumunun yalnızca “çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten” sonrası için geçerli olması, başka bir söyleyişle de “çıkarma durumunun henüz kesinleşmediği” yerlerin “kazandırıcı zaman yolu ile iktisap edilebilmesi” sağlanmıştır. Oysa, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2005/14311 Esas ve 14.2.2006 tarih ve 2006/1616 sayılı kararında, özetle; “6831 sayılı Yasanın değişik 2. maddesi gereğince 31.12.1981 tarihinden önce nitelik yitiren yerlerin tümünün devlet tarafından değerlendirilip kullanılması zorunludur.2924 sayılı yasanın 3/1. maddesine göre orman sınırları dışına çıkarılan yerler bu Kanun hükümleri uygulanmak kaydıyla Orman Bakanlığı emrine geçer. Anayasa Mahkemesinin Kararıyla da yalnızca orman köyleri halkının nakli ve yerleştirilmesi amacıyla değerlendirileceği belirtilmiş olduğundan imar ihya ve kazandırıcı zaman aşımı zilyetliği ile kazanılmasına olanak yoktur. Orman sınırları dışına çıkarılmış yerleri Anayasa ve yasalar Devlete ait diğer hali yerlerden farklı düşünmüştür. Hangi yasa döneminde olursa olsun orman rejimi dışına çıkarılan yerler tapuda kayıtlı olsun olmasın zilyetlik kazanamaz.” denilmektedir. D) 5831 sayılı yasanın 8. maddesiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na aşağıdaki madde eklenmiştir: Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin kadastrosu ve tescili EK MADDE 4 - 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 20/6/1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2 nci maddesi ile 23/9/1983 tarihli ve 2896 sayılı, 5/6/1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, FİİLİ KULLANIM DURUMLARI DİKKATE ALINMAK ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanunun 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak HAZİNE ADINA TESCİL EDİLİR. Bu maddeye göre yapılacak kadastro çalışmaları ikinci kadastro sayılmaz. Bu maddeye göre yapılacak kadastro sırasında orman ve Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin sınır nokta ve hatları; orman kadastro tutanakları esas alınmak suretiyle orman işletme müdürlüğünce görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi ya da orman mühendisinin iştirak ettirildiği kadastro ekibince zemine aplike edilir. Bu çalışmalar sırasında kadastro veya orman haritalarında düzeltmeyi gerektiren tutanak, pafta ve zemin uyumsuzluğunun tespiti halinde, yukarıda oluşturulan KADASTRO EKİBİNCE teknik mevzuata uygun hale getirilir. Bu çalışmalara kadastro kontrol mühendisi de iştirak ettirilir. Çalışma sonucunda bir zabıt düzenlenir ve bu zabıt ekip görevlileri ile kontrol mühendisi tarafından birlikte imzalanır. Düzeltme işlemleri, orman mevzuatı ile tapu ve kadastro mevzuatına göre yapılmış ve bu Kanuna göre yapılacak askı ilanı ile de ilan ve tebliğ edilmiş sayılır. Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler, daha öncesi tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın Maliye Bakanlığı’nın talebi üzerine, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce fiili kullanım durumları dikkate alınmak suretiyle ifraz ve/veya tevhit de yapılabilir. Bu işlemler sırasında, orman ve kadastro haritalarında tespit edilen fenni hatalar, yukarıdaki üçüncü fıkrada belirtilen usul ve esaslara göre düzeltilir. Bu madde kapsamındaki kadastro, ifraz ve tescil işlemleri, 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunundaki kısıtlamalara tabi olmaksızın yapılır. Kadastro çalışmalarına başlanılmadan önce, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin içerisinde özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gereken alanlar bulunup bulunmadığı kadastro müdürlüğünce ilgili kurum ve kuruluşlarına yazı ile sorulur. İlgili idarelerce 15 gün içerisinde kadastro müdürlüğüne bilgi verilir. Bu süre içinde cevap verilmediği takdirde, söz konusu alanların bulunmadığı yönünde cevap verilmiş sayılır. Bu bilgilere veya ilgili idarelerce zeminde gösterilen sınırlara göre bu yerler içindeki bu alanların sınırları ölçülerek krokisinde gösterilir ve beyanlar hanesinde belirtilir.” Bu düzenleme, söz konusu arazilerin satılmasına yönelik iş ve işlemlerin alt yapısının hazırlanmasına yöneliktir. Oysa, böyle bir uygulamanın daha önce de gündeme getirildiğinin, ancak, uygulamanın hukuksal dayanağının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinin bu bağlamda anımsanması gerekmektedir* E) 5831 sayılı yasanın 9. maddesiyle 3402 sayılı yasanın 2005 yılında çıkarılan 5304 sayılı yasayla “Bu Kanuna göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosu, orman kadastro komisyonlarınca sonuçlandırılır.” biçiminde düzenlenen Geçici 7. maddesi, “Bu Kanuna göre yapılacak çalışmalardan önce 6831 sayılı Orman Kanununa göre başlanan orman kadastrosu, bu Kanunun 4 üncü maddesine göre sonuçlandırılır.” biçiminde değiştirilmiştir. Böylece, daha öce orman kadastro komisyonları tarafından yürütülen çalışmaların durdurulması ve durdurulan (yahut “herhangi” bir nedenle (!) sonuçlandırılamayan orman kadastrosu çalışmalarının da yine KADASTRO EKİPLERİ tarafından yapılması olanaklı kılınmıştır. Yücel ÇAĞLAR |
|
|
|
|
|
#3 |
|
agaclar.net
|
Tapu yasasından sonra Türkiye’de olacaklar Hukukçulara göre yeni tapu yasayıyla 2-B arazilerinin satılabilmesi için altyapı hazırlandı, ikinci adım arazi sahiplerine tapularının verilmesi olacak. Çevrecilere göre ise Türkiye ciğerlerini satışa çıkardı, almak için sıraya giren girene... Kamuoyunda 2-B olarak bilinen ve anayasaya aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği orman özelliğini yitirmiş alanların satışı ile imara açılmasını öngören yasa, Tapu Yasası’na eklenerek kabul edildi. Ancak yeni yasaya büyük tepki geldi. Mimar Mücella Yapıcı, “Biz doğal, kültürel, kentsel değerlerimizi kısa süreli çıkarlar uğruna menkulleştirmeye, paraya dönüştürmeye çalışıyoruz. Bu mirasyedi bir toplumun yapacağı bir şey” derken, Orman Mühendisi Besim Sertok, “Asıl sorun Orman Kanunu’nun 2-B maddesi, bu madde kaldırılmadan sorun çözülmez” diyor. Avukat Ali Yaşar Özkan’da “Burada 2-B arazilerinin hazineye devredilmesi söz konusu. Hazineye devredilmesinden bir adım sonra da kişisel mülkiyete devredilme durumu söz konusu olacaktır ki bu yasasızlığın, hukuksuzluğun önünü açmış olmak demektir” dedi. Tapu Kanunu’nda yapılan değişiklikle 2-B olarak da bilinen orman özelliğini yitirmiş alanlar, kadastro işlemleri yapılarak, hazine adına tescil edilecek. Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce, daha önce tescil edilmiş olduğuna bakılmaksızın, Maliye Bakanlığı’nın talebiyle kullanım durumları dikkate alınarak, ifraz (bölme) veya tevhit (birleştirme) de yapılabilecek. Bunlar İmar Kanunu ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndaki kısıtlamalara tabi olmayacak. Tapu Kanunu’nda yapılan değişikliği İstanbul Barosu’ndan Ali Yaşar Özkan, Mimarlar Odası’ndan Mücella Yapıcı ve Orman Mühendisleri Odası’ndan Besim Sertok NTVMSNBC’ye değerlendirdi: Ali Yaşar Özkan (İstanbul Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı) 2-B ARAZİLERİNİN SATILABİLMESİNİN ALTYAPISI HAZIRLANDI Ormanlar ve orman arazilerinin hiçbir şekilde mülkiyete konu olması mümkün değildir. Türkiye’de de, dünyada da hukuk mantığı budur. Dolayısıyla bunların mülkiyete konu olması mümkün olmadığı halde ve daha önce 2-B konusundaki yerlerin satılmasına dair çıkarılan yasaların Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen gündemin yoğunluğu arasında çıkan bu yasa öncelikle orman sayılamayacak yerlerin belirlenmesini kolaylaştırıcı bir durum oluşturulmaya çalışılmıştır. 2-B arazileri olan yerlerin satılabilmesinin hukuksal altyapı hazırlanmıştır. Burada 2-B arazilerinin hazineye devredilmesi söz konusu... Hazineye devredilmesinden bir adım sonra ise kişisel mülkiyete devredilme durumu söz konusu olacaktır ki bu yasasızlığın, hukuksuzluğun önünü açmış olmak demektir. Ormanlar insanlığın malıdır, bir özel mülkiyete konu olamaz. Üzerinde mülkiyet kurulamaz. Yurtdışında ormanların çoğu sağlıklı yapılar oluşturulması için kullanılırken biz de çok önemli bir bölümü yakacak olarak kullanılıyor. Orman rejimi dışına çıkarılan yerlerle ilgili hiçbir şekilde mülkiyet kurulamaz. Bu nedenle biz bu yasanın hukuka uygun olmadığı kanaatindeyiz. Bu kanun önce hazine adına tescili öngörüyor. Hazine adına tescil edildikten bir adım sonrasının işgalcilere satılması olacaktır. Dolayısıyla hazine arazisi yapıp ardından bir yasal düzenlemeyle satılma durumu gerçekleştirilecek. Mücella Yapıcı (Mimarlar Odası İstanbul Şubesi-Çevre Etki Değerlendirme(ÇED) Kurulu Sekreteri) KRİTİK VE TEHLİKELİ İRADE Son zamanlarda hukuku dolandırma yöntemleri geçerli. Ülkenin bütün doğal, kültürel varlıklarını elden çıkarma yolunda mirasyedi mantığıyla satıp, buralardan kısa vadeli ekonomik sorunları çözme yolunda bir irade var. Kritik ve tehlikeli bir irade bu. Bir şeylere karar veriliyor ve o konuyla ilgili, onun ait olduğu kanunla o konu çözülemezse başka kanunlarla çözüm aranıyor. Mesela, bu konu Orman Kanunu ile çözülemiyor çünkü anayasa engeli var. Anayasayı değiştirmesi lazım. Anayasa değiştirilemiyorsa dönülüyor bir başka ilgili kanunda Tapu ve Kadastro Kanunu’nda bu çözülmeye çalışılıyor. Zaten orman kadastroları yapılıyordu. Orman kadastrolarında daha önce tescilli ormanlarda ifraz ve tevhit işlemleri yapılamıyordu. Şimdi bütün bu kısıtlara tabi olmadan İmar Kanunu ile toprak koruma ya da arazi kullanımındaki kısıtlamalarla ilgili kanunlardaki kısıtlamalara tabi olmadan Tapu Kadastro Müdürlükleri’ne bir yetki veriliyor. Bu gerçekten inanılmaz bir durum bir kanun çıkartıyorsunuz ve bu kanunla kadastroya bir yetki veriyorsunuz. Burada “ifraz ve tevhitleri imar kanunlarına ya da ilgili diğer kanunlara uymayacak ya da oradaki kısıtlar burada uygulanmayacak” diyorsunuz. Bu kanun yapma tekniği açısından yanlış, ilke olarak esastan Orman Kanunu’na aykırı. YAPILACAK İŞE GÖRE HUKUK YAPILIYOR Burada bir acelecilik var. 2-B yasası defalarca gündeme geldi, Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Türkiye’de 2-B arazileri gerçekten çok büyük bir alan ve bu arazilerin en yoğun olduğu bölgeler Antalya ve İstanbul. İstanbul’da bir zamanlar kaçak yapılaşmayla ama şimdi özel kaçak gettolarla, kaçak projelerle, kentsel dönüşüm projeleriyle bütün orman alanlarımız gidiyor. Yine daha önce yapılan değişiklikle TOKİ’ye 2-B alanlarında da kentsel proje yapma yetkisi verildi. Türkiye’de yasama bütüncüllüğü, kamu idarelerinin kendi yetkilerini yasama bütünlüğü çerçevesinde kullanma terbiyeleri maalesef çok ciddi bir şekilde bozuluyor. Bu hukukun yapılacak işlere alet edilmesidir. Yani yapılacak işler hukuka göre yapılmıyor. Yapılacak işe göre hukuk yapılıyor. Bu gerçekten çok kritik bir durum. GAYRİMENKUL ŞİRKETLERİNE YATIRIM ALANI AÇILIYOR 2-B arazilerine baktığınız zaman çok ciddi mülkiyet değişiklikleri var. İstanbul’da özellikle kuzeye doğru yeni alınmış kararlar var. Mesela üçüncü köprü gibi projelerle, Karadeniz maden ocakları alanında, Riva’da önerilen alanlarda çok yüksek rant değeri var. Buradan elde edilecek rantla şu anda ekonominin açığını kapama gibi bir düşünce var. Kamunun açığını kapatmak için elindeki mallarını ki elindeki malda dünyanın insanlığın değerleri satma girişimi var. Bu resmen oralarda bir takım yabancı ya da yerli gayrimenkul şirketlerine bir anlamda yatırım alanı açmakla ilgili ne yazık ki. Bir anlamda kamu eliyle orman alanlarında spekülasyon yapılıyor. BU MİRASYEDİLERİN YAPACAĞI İŞ Bunun sonunda her yaktığınız alan orman alanından çıkmış olur. Bizim asli sorunumuz şudur. Biz gerçekten doğal, kültürel, kentsel değerlerimizi kısa süreli çıkarlar uğruna menkulleştirmeye, paraya dönüştürmeye çalışıyoruz. Bu mirasyedi bir toplumun yapacağı bir şey. Ormanlar, doğal alanlar, kıyılar gibi alanlarda bu yapılanların maalesef geri dönüşü yok. Her türlü toplumsal sorununuzu, demokrasi meselenizi, insan hakları sorunlarınızı çözebilirsiniz ama bu alanlar gittiği zaman bunları geri döndüremezsiniz. Bu bizim imza attığımız uluslararası sözleşmelere de aykırı. Bugün dünya eğer küresel ısınmayla gelecek tehdidi altındaysa bugün sizin en ahlaki sorununuz bu konuda duyarlı olmaktır. ÇOK ZAVALLI BİR DURUM Gerçekten çok kritik biz bindiğimiz dalı hep beraber kesiyoruz. Bu kriz artık kentin krizi. Gayrimenkullerin menkulleştirilmesi sürecinin yarattığı ekonomik travmayı bütün dünya yaşıyor. Dünya bundan nasıl vazgeçeriz diye düşünürken biz hala kısa vadede cebimize para girmesini, ciğerlerimizi satmayla bir tutuyoruz. Şöyle zavallı bir durum var. Hani insanlar hiçbir şey yapamıyor da böbreklerini satıyor ama ben daha ciğerini satanı görmedim. Böbrek iki tane birini satıyor. Siz karaciğerini, akciğerini satanı gördünüz mü? Biz şimdi akciğerlerimizi satıyoruz. Besim Sertok (İstanbul Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi) ORMAN OLUP OLMADIĞINA KARAR VERENLER UZMAN BİLE DEĞİL Arazilerin orman olup olmadığını şimdiye kadar Orman Bakanlığı bünyesinde bir kurul karar veriyordu. Bu kurulun yarısı orman mühendisiydi. Bu kanunda yapılan değişiklikle şimdi orman mühendisi olmayan insanlar “burası ormandır ya da değildir” diye karar verecek orman dışına çıkarabilecek bazı yerleri. Ama asıl olarak yapılmak istenen şu anayasada “orman sınırları daraltılamaz” şeklinde 169. madde var. 2003 yılında anayasa değişikliği yapıldı o zaman ki Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’den döndü. Buna rağmen hükümet bir değişiklikle 2-B alanlarını satılabilir hale dönüştürmeye çalışıyor. Kadastro planlarında yapılan düzenlemeyle yapmaya çalışıyorlar ama buna rağmen anayasaya aykırı. Muhalefet partilerinin konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürecekleri açıklamaları var. Ben kazanacaklarından yüzde yüz eminim. Bir yer orman vasfını kaybetmez, kaybettirilir. Bütün sorun buradan kaynaklanıyor. Bir yerin orman vasfını kaybetmesi ancak yanardağ patlar, toprağın üzerini lav kaplar o zaman orman vasfını kaybedebilir. Orman yangını olduğunda dahi yasal olarak da yanan alanlar tekrar ağaçlandırılır. Bunu yapmasanız bile 15-20 yıl içinde bu alan tekrar kendiliğinden ormana dönüşür. Siz müdahale etmeseniz bile çok hızlı bir biçimde kendi tohumlarından ormana dönüşür. Mevcut yasalarda da bu konuda hükümler var. 2-B KALDIRILMALIDIR 2-B ile ilgili çözüm aranıyorsa eğer Orman Kanunu’nun ikinci maddesinin B bendi diyor ki, “1981’den önce orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerler”... Bu tarih daha önce 60’lardı 81’e çekildi. Geçen sene yapılan seçimden sonra anayasa maddesi tartışılmıştı, orada da bu tarih 2007’ye çekilmek istendi. Tehlike burada 2B tartışıldığı sürece Orman Kanunu’nda bu madde olduğu sürece orman alanlarını işgal edenler teşvik ediliyor. Öncelikle bu 2B kaldırılmalıdır. “Bu nasıl olsa 2007’ye 2012’ye uzatılacak ormanı işgal edelim, yanıma kâr kalır” düşüncesini akıllardan kaldıracak yasal düzenleme yapılmadan yapılacak her türlü işlem ormanı tahrip edecektir. Orman vasfını kaybettirenler tespit edilip bu suçun yasal yaptırımı neyse cezaları verilmeli sonra ne yapacağımızı tartışmalıyız. Ama bütün bu tartışılan yasal düzenlemelerle işgal ettiği yerin sahibi olma hakkı verilecek. ORMANIN DEĞERİ ARSA DEĞERİYLE ÖLÇÜLMEZ Bu arsaların parasal değeri bizi ilgilendirmiyor. Bu emlak komisyoncularının işi. Ormanın değeri arsa değeri ile ölçülmüyor. Dolayısıyla tartışılan düzlem yanlış. Bu kanunun çıkartılmasındaki ısrarla ilgili sorunun cevabını 2003 yılında o zaman Orman Bakanı olan Osman Pepe vermişti. Pepe, “Beni birçok insan arıyor cebinde paraları hazır. Yastık altında duran paraları var. Buraları satın almak istiyor” demişti. Aslında Osman Pepe orada kara parayı tarif ediyor. Kara para sahibi insanlara rant sağlamayı kast ediyor. CHP ve MHP de Tapu Kanunu’nda yapılan değişikliği anayasaya aykırı bulduklarını açıkladı ve Anayasa Mahkemesi’ne gitmeye hazırlandıklarını belirtti. Muhalefet partileri NTV’ye şunları söyledi: Hakkı Süha Okay (CHP Grup Başkan Vekili) Sonradan orman vasfını kaybetmiş ise bunlar artık orman alanı dışına çıkarılacak, hazineye devredilecek ve bunlar hakkında milli emlak hak sahibi olacak. Milli emlak da hak sahibi olduğuna göre artık bu alanların geçmişte orman alanı olan yerlerin satış imkanı sağlanmış olacak. Çok doğal ki anayasanın 169. maddesinde orman alanları ve daraltılmaları, 170. madde de orman köylülerinin korunması ile ilgili hükümler olduğuna göre bunlara aykırı bir düzenleme olduğu düşüncesindeyiz. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi’ne taşımamız gerekir. Mehmet Şandır (MHP Grup Başkan Vekili) İfrazı niye yaparsınız? Parselasyonu niye yaparsınız? Satmak için yaparsınız. Anayasanın 170. maddesini değiştirmeden orman rejimi, orman hudutları dışına çıkartılan bir karış bir metrekare araziyi satamazsın. Satamayacağınızı bile bile satışa hazırlık yapmak Anayasa Mahkemesi’nin iptal tarihine kadar ne kaçırabilirsen o kadar kaçırmış olur. Bu bir hırsızlamadır. Bu yangından mal kaçırmadır. Kanuna, anayasaya aykırıdır. GöKSEL DURUTUNA NTV-MSNBC |
|
|
|
![]() |
| Etiketler |
| 2b orman arazileri |
|
|