agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni6Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 24-09-2008, 00:22   #1
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Rainbow Warrior Ziyarete Açılıyor

Dünyadaki çevre hareketini simgesi olan Greenpeace gemisi Rainbow Warrior “Kömürden Kurtul, İklimi Kurtar” turu kapsamında İstanbul’da.

Herkesi gemiyi ziyaret etmeye bekliyorlar.

Yer: Bahçeşehir Üniversitesi Önü
(Beşiktaş İDO İskelesi)

Tarih: 24 Eylül 2008, Çarşamba 12:00 - 19:00

İstanbul'da olan arkadaşlar ziyaret edebilirler.

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-03-2007, 00:53   #2
syngnathidae
 
syngnathidae's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-02-2007
Şehir: balikesir ,kahramanmaras
Mesajlar: 8
Galeri: 1
küresel ısınma ve sera etkisi

KÜRESEL ISINMA

“Küresel ısınma” denince, bütün dünyada sıcaklığın sistematik bir şekilde artması süreci anlaşılmaktadır. Bu yolla bir iklim değişikliği meydana gelmektedir. Çünkü sıcaklık artınca buharlaşma artar, yağışlar ve hava hareketleri değişir. Küresel iklim değişikliğini; belirli olmayan zamanlarda meydana gelen hava halleri değişikliği ile karıştırmamak gerekir. Örneğin belirsiz zamanlarda veya herhangi bir mevsimde meydana gelen kuraklık (örneğin bizde kış kuraklığı) veya yaz kuraklığı olan bölgelerde yağışlı yazlar olayı “hava değişikliği” olarak nitelenir yani iklim değişikliği değildir. O nedenle son 10-15 yıl içinde, sıcaklığın bütün dünyada sistematik olarak artışı, 1983 yılından itibaren ölçmelerle belirlenmiştir. Son yüzyılın en sıcak ve en kurak yazları son 8 – 10 yıl içinde yaşanmıştır. Sıcaklık ölçümleri ile elde edilen bu sonuçları, bazı buzul erime olayları da desteklemektedir. Örneğin, güney kutbundan şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte buzul parçalarının koparak ayrılması, İzlanda Buzul’larının son 30 yılda şimdiye kadar görülmeyen bir hızla erimeleri, Himalaya ve Alpler’de cereyan eden buzul erimesi süreçleri gibi dünya üzerinde yaygın olarak görülen süreçler “Küresel Isınma” gerçeğinin yadsınamaz kanıtlarıdır.

İnsanlığın yerleşik yaşama geçişinden bu yana, dünya iklimi neredeyse değişmeyen bir gidiş izliyor; sıcaklıklarda herhangi bir ciddi değişim olmuyor. Bu nedenle bizler de gerek hava sıcaklıklarının gerekse iklim desenlerinin dünya tarihi boyunca hep aynı kaldığını, değişmediğini düşünüyoruz. Ne var ki iklimbilimcilerin bulguları hiç de böyle olmadığını gösteriyor. Gerçekte dünya iklim sistemi, durgun bir yapıda olmaktan çok uzak. Yüzlerce milyon yıllık sıcak dönemler, bunların ardından gelen onlarca milyon yıllık soğuk dönemler; soğuk dönemlerin içinde yüz bin yıllık periyodlarda ve yaklaşık on bin yıl süren ılık vahalar ve bunların içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren görece hafif, soğuklu sıcaklı birçok dönem var. Kısacası dünya zaman zaman değişen sürelerle hem ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor.

Örneğin son bir milyar yıl içinde yaklaşık 250 milyon yıl süren sıcak dönemlerin ardından gelen dört büyük soğuk dönem oldu. Sıcak dönemlerde, dünyanın ortalama sıcaklığının 22°C kadar olduğu sanılıyor; bugünkünden 7°C daha fazla! Bu dönemlerde kıtalar bugünkü yerlerine oturmamıştır. Karaların iç bölgelerinde ılık ve sığ denizlerle bataklıklar vardır; deniz düzeyleri yüksektir, kutuplarda buz bulunmaz; oraları da bitkiler ve ormanlarla kaplıdır. Bu sıcak dönemler, bir süre sonra soğuk ama daha kısa süren dönemlerle kesiliyorlar. Bu köklü iklim değişimi de birkaç yüz yıl gibi kısa bir sürede oluyor.

Gezegenimiz, son olarak, yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme girdi. Aslında su anda hala onun içindeyiz. Bu dönemde hava sıcaklıkları düştü, kutuplardan başlayarak orta enlemlere değin uzanan buz tabakaları kapladı dünyayı. Canlıların doğal yaşam alanları değişti. Yeni koşullara uyum sağlayamayan türler yok oldu; yeni türler ortaya çıktı. Bu soğuk çağda, yüz bin yıl arayla görülen ve yaklaşık on bin yıl süren kısa dönemlerin dışında dünya sürekli soğuk oldu.

Peki bu periyodik ısınma ve soğumaların nedeni nedir? 250 milyon yıllık sıcak ya da yüz bin yıllık soğuk dönemlere yol açan güçlü etkiler nelerdir? iklimbilimciler de çok uzun zamandır bu sorulara yanıt arıyorlar, ilk soruya daha yanıt bulabilmiş değiller. Ancak ikincisi için bazı ipuçları var.

1930'lu yıllarda Sırp bilim adamı Milutin Milankoviç, Dünya'nın Güneş çevresindeki elips biçimli yörüngesinin, 95 000 yılda bir basıklaştığını gösterdi. Bu periyod akla hemen, yüz bin yıllık buz çağlarını getiriyor. Yörüngedeki bu değişimin yanı sıra Milankoviç, Dünya'nın ekseninde de 41 000 yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma ile 23 000 yıllık periyodu olan dairesel bir sapma daha olduğunu buldu. Günümüz bilim adamları Dünya'nın bu hareketlerim bilmekle birlikte, bunların Dünya'nın değişken iklimiyle olan ilişkisini daha tam olarak kuramadılar.

Kimi iklimbilimciler, kıta kayma hareketlerinin ve dağ oluşumlarmın iklim değişimlerinde bir etkisi olabileceğini düşünüyor. Çünkü bu tür hareketler okyanuslardaki akıntı sistemlerini ve atmosferdeki rüzgarları etkiler. Kimi bilim adamları da yanardağ etkinliklerindeki periyodik bir aşırılığın iklim sistemini etkileyebileceğini savunuyorlar. Yanardağ patlamalarıyla atmosfere çok büyük miktarlarda toz yükselir. Bu tozlar, güneş ışınlarının geçişini engelleyen bir tabaka oluşturur ve böylece dünyanın sıcaklığı da düşer. 1991'de Filipinler'deki Pinatubo yanardağının patlaması yüzünden bir yıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığı 1°C kadar düşmüştü. Bunlardan başka Güneş lekeleriyle iklim olayları arasında bir ilişki arayan bilim adamları da var. Gerçekten de Güneş'in manyetik alanındaki değişimler ve Güneş lekeleri, yayılan enerji miktarını etkiler. Bu da doğal olarak Dünya'nın aldığı enerji miktannın değişmesine yol açar.

Soğuma ve ısınmaların nedenleri daha anlaşılabilmiş değil; ama son bir milyon yılda dünyayı en azından dokuz kez buz tabakalarının kapladığı biliniyor. Bugün aslında, bundan elli milyon yıl önce başlamış olan soğuk dönemin içindeki kısa süreli sıcak vahalardan birindeyiz: Büyük bir olasılıkla da vahanın sonu görünmeye başladı. Amerika ve Avrupa'nın ortalarına değin gelen buz tabakaları, bundan 18 000 ile 14 000 yıl önce çekilmeye başladılar. Buzların çekilmesi ısınmanın ilk belirtileriydi. Bu kısa ılık dönemin en yüksek sıcaklıklarına 8000 yıl kadar önce ulaşıldı; hava bugünkünden yalnızca 1-2°C daha sıcakti. Dört bin yıl kadar önce sıcaklık düşüşleri başladı. Tabii ki arada kısa süreli görece ılık dönemler oldu. Örneğin bin yıllarındaki böyle bir ısınma sırasında, Vikingler Izlanda'ya ve o zamanlar yeşil olan Grönland'a gidip koloniler kurdular; hatta Amerika'ya bile gittiler. Ama sonra soğukların geri gelmesiyle Grönland buzla kaplandı ve koloniler de çöktü.

Bilim adamlarına göre dünya şu anda artık soğuma eğiliminde olmalı. Ancak son yüz elli yıllık gözlemler, bir şeylerin sanki ters gittiğini gösteriyor. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından 1940'a değin, dünyanın özellikle kuzey yarım küresinde belirgin bir ısınma gözlenmişti. Sonra, 1940'tan başlayıp 1960'lı yılların sonuna değin süren yaklaşık 0,25°C'lik bir soğuma yaşandı. Bu dönemde Alaska ve İskandinavya'daki buzulların geri çekilmesi durdu. Hatta isviçre'dekiler ilerlemeye bile başladılar. Ne var ki 1970'li yıllarda dünya yeniden ısınmaya başladı. Kasım 1976'da iklimbilimci Dr. Wallace S. Broecker "Yirmi-otuz yıl sürecek, hızlı bir ısınma döneminin başında olabiliriz. Eğer doğal soğuma eğilimi sona erdiyse, küresel sıcaklık büyük bir artış gösterecektir... bu ısınma 2000 yılında, dünyanın ortalama sıcaklığını son bin yılın en üst düzeyine çıkartabilir" demişti. Bugünkü durum ortada: Ağaç halkaları, buz örnekleri, mercanlar ve okyanus tabanlarından alınan örnekler üzerinde yapılan incelemeler, 1997 yılının son 1200 yıllık dönem içindeki en sıcak yıl olduğunu ortaya koydu. 1998 ise 1997'den bile daha sıcak geçti.

Isınıyoruz

Bugün dünyanın en soğuk bölgesi neresidir sorusuna verilecek yanıt, kuşkusuz Antarktika'dır. Avustralya'nın iki katı büyüklüğündeki bu kıtanın hemen hemen tümü (% 98) buzla kaplıdır. Yaklaşık yüz milyon yıl önce süper kıta Gondwana'dan kopan kıta yavaş yavaş bugünkü yerine oturdu. Oluşumundan sonra çok uzun bir süre üzerinde buz bulunmayan Antarktika'da yaklaşık on beş milyon yıldır değişmeyen bir buz takkesi bulunuyor.
Kıtayı kaplayan buz tabakası, gelen güneş ışınlarının %80-85'ini geri yansıtır. Antarktika'nın günümüzde bu denli soğuk olmasının temel nedeni budur. Buz tabakasının ortalama kalınlığı 1,5 km'dir ama bu kalınlığın 4,5 km'yi aştığı yerler de vardır. Dünyadaki buzların % 90'ı (yaklaşık 30 milyon kilometreküp), Antarktika'da bulunur ve bu buzlar, dünyadaki temiz suların % 70'ini içerir.
Bu yapısıyla, Antarktika'nın dünya iklimi içinde önemli bir yeri vardır. Her şeyden önce kıta, dünya iklim sisteminin soğutucu birimidir. Soğutma etkisinin dünya rüzgar desenlerinin oluşumunda önemli bir yeri vardır. Bu etkinin yanı sıra Antarktika'nın okyanusla olan ilişkisi de çok önemlidir.

Dünyadaki iklimin en önemli öğelerinden biri de bilim adamlarının taşıyıcı bant adını verdikleri okyanus akıntı sistemidir. Mobius şeridine benzer biçimdeki akıntı, kimi zaman dipten kimi zaman da yüzeyden gider. Dünyadaki tüm ırmaklarda akan suların yirmi katı kadar su taşıyan bu akıntı sistemi izlanda yakınlarında soğur ve yoğunlaşarak dibe batar. Yön değiştiren akıntı dipten, güneye, Afrika'ya, doğru ilerler.
Afrika'nın güneyinde, Antarktika yakınlarında, akıntı iki kola ayrılır. Kollardan biri Avustralya'nın .doğusundan geçerek Pasifik Okyanusu'nun kuzeyine yönelir. Yol boyunca ısınır ve yüzeye çıkar; sonra ABD'nin batı kıyılarını izleyerek güneye iner ve Avustralya'nın kuzeyinden geçer. Öteki kol Hint Okyanusu'nda bir çember çizer; ısınan ve yüzeyden akan sular Avustralya'nın batisında birinci kolla birleşir. Ondan sonra taşıyıcı bant tek bir büyük kol biçirninde Afrika'nın batisından geçerek kuzeye yönelir. Yol boyunca buharlaşma nedeniyle suları azalan akıntının tuz oranı yükselmiştir; kuzeye yaklaştıkça da. soğur, izlanda yakınlarında bu soğuk ve yoğun sular dibe batar. Böylece döngü tamamlanır.


Taşıyıcı bant, okyanuslar arasında su ve ısı alışverişini sağlar. Bu sistem sayesinde Pasifik ve Hint Okyanuslarının sıcak suları Atlantik'e taşınır. Bu sırada yüzeyden giden akıntının üzerindeki hava da ısınır ve akıntının yakınından geçtiği karaların iklimi yumuşar. Örneğin Kuzeybatı Avrupa, taşıyıcı bant sayesinde yaklaşık 10°C daha sıcak olur.
Güney yarımkürede yaz mevsimi geldiğinde, Antarktika'da eriyen buzların soğuk suları da dibe çöker ve taşıyıcı banta katılır; sonra da kuzeye yönelir. Bu nedenle Antarktika, hem soğukluğu hem de taşıyıcı banta aktardığı soğuk suları nedeniyle dünya iklim sisteminin dengesi açısından çok önemlidir.
Son yıllarda bilim adamları kıtanın iç bölgelerinin aldığı yağış miktarında bir artış, bunun yanında kıyılarındaki buz hacminde de bir azalış gözlüyorlar. Buz hacmindeki benzer bir azalma Arktik Denizi'yle dünyanın orta ve alçak enlemlerindeki buzullarda da kendini gösteriyor. Örneğin Afrika'da Kilimanjaro Dağı'ndaki buzul, 20. yüzyılda kütlesinin yaklaşık dörtte üçünü yitirdi. Aynı dönemde Kafkaslardaki buzulların kütlesi yarıya indi. Çin-Rusya sınırında, Tiyen Şan Dağları'ndaki buzullarsa son kırk yılda yaklaşık % 20 küçüldüler.
Yirminci yüzyılda denizlerin düzeyi 10-25 cm kadar yükseldi ve günümüzde de her yıl yaklaşık 2 mm yükseliyor. Bunun 0,2-0,6 mm kadarı okyanusların ısıl genleşmesinden (tıpkı yazın ısınan elektrik hatlarının sarkması gibi) kaynaklanıyor. Yükselmenin geri kalan bölümünün, buzların ve buzulların erimesi yüzünden olduğu sanılıyor. Bilim adamları bu durumu kaygıyla izliyorlar. Ama onları daha da kaygılandıran olay, buzulların erime hızının son yıllarda giderek artıyor olması. Örneğin Yeni Zelanda'daki buzullar yalnızca yirmi yılda kütlelerinin dörtte birini yitirdiler, İspanya'da 1980'de yirmi yedi olan buzul sayısı bugün on üçe düşmüş durumda. Peru Andları'ndaki Qori Kalis buzulu, 1963-78 yılları arasında, yılda dört metre kadar geri çekilirken, 1995'te buzulun yıllık geri çekilme hızı otuz metreye ulaştı. Bilim adamlarına göre buzullardaki bu erime, bir tek şeyi gösteriyor; küresel bir sıcaklık artışını.

Sıcaklık artişının tek göstergesi buzulların erimesi değil kuşkusuz. Göllerin su sıcaklıklarındaki artışlar ya da atmosferde sıcaklığın 0°C'ye düştüğü yüksekliğin, 1970'ten bu vana her yıl, 4,5 m kadar artması da birer gösterge. Ancak dünya sıcaklığındaki artışı, en belirgin olarak gözler önüne seren kanıt, yaklaşık 140 yıldır dünyanın birçok yerinde tutulan sıcaklık kayıtları. Bu kayıtlar incelendiğinde, 1860-2000 yılları arasında küresel sıcaklığın yaklaşık 0,5-0,7°C yükselmiş olduğu görülüyor. Sıcaklığın en hızlı arttığı dönem de son yirmi yıllık dönem.

Bir dereceden bile küçük bu artışın aslında pek de önemli bir artış olmadığı düşünülebilir. Ancak 1500'lü yıllarda başlayıp 1800'lü yıllara değin süren ve Avrupa'da Küçük Buz Çağı olarak anılan soğuk dönemde, ortalama küresel sıcaklık, bugünkü değerinin yalnızca 1°C altındaydı. Günümüzden 12 000 yıl kadar önce sona eren son buzul çağındaysa dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyinden yalnızca 5°C daha düşüktü. Bize sayı olarak pek küçük gelen bu sıcaklık değişimlerinin, iklim kuşakları, canlıların doğal yaşam alanları ve insanların toplumsal yaşamları üzerinde gerçekte büyük etkileri olur.


Atmosfer

Güneş sisteminde, Merkür dışındaki tüm gezegenlerde, hatta kimi gezegenlerin uydularında bile atmosfer bulunur. Bu atmosferlerin kalınlığı, içerdiği gazlar ve yapısı gezegenden gezegene değişir. Örneğin Mars'ta, karbon dioksitten (CO2) oluşan ince ve soğuk bir atmosfer vardır. Öte yandan Venüs'te başta yine CO2 olmak üzere, azot, kükürt dioksit ve su buharından oluşan çok yoğun ve sıcak bir atmosfer bulunur. Mars'ın yüzey sıcaklığı -130°C'ye kadar düşerken Venüs'te sıcaklık 500°C kadardır. Mars'ın atmosferi çok incedir ve Güneş'ten gelen yüksek enerjili morötesi ışınları engelleyecek bir yapıda değildir. Öte yandan Venüs'ün atmosferindeki bulut tabakası öylesine kalındır ki yüzeyden Güneş'i görmek olanaksızdır. Her iki gezegenin atmosferi de bugün için hem insanlar hem de Dünya'daki başka canlılar açısından -kimi mikroorganizmalar dışında- bu gezegenleri yaşanamaz kılıyor. Yeryüzünde yaşam, atmosferimizin oluşturduğu uygun koşullar sayesinde başlamış ve onun değişimleriyle birlikte evrim geçirerek biçimlenmiştir.

Bilim adamları, oluşumunun ilk aşamalarında Dünya'nın bir atmosferi bulunmadığını düşünüyorlar. Tektonik hareketlerin sonucunda Dünya'nın iç kısımlarından gelen gazların zamanla bir atmosfer oluşturduğu var sayılıyor. Bu ilk atmosferin içeriği ve yapısı bugünkünden çok farklıydı. Örneğin oksijen yok denecek kadar azdı; bir ozon tabakası da yoktu.

Günümüzde dünya atmosferim oluşturan temel gazlar azot (N2) ve oksijendir (O2). Bu iki gazın yanı sıra argon (Ar), karbon dioksit (CO2), metan (CH4), su buharı (H2O), eser miktarda başka gazlar ve havada asılı küçük parçacıklar, ayresoller, bulunur. Atmosferimiz, birbirinen farklı özellikler gösteren katmanlardan oluşur. Gazların, her katmandaki oranları değişiktir. Ama ilk yüz kilometre boyunca azotun (% 78) ve oksijenin (%20,5) oranları pek değişmez. Yükseklik arttıkça katmanlardaki gazların yoğunluğu (metreküpteki atom ya da molekül sayışı) da düşer.

Atmosferin ilk ve en yoğun tabakası troposferdir. Troposferin kalınlığı yalnızca 10-15 km'dir ama atmosferdeki gaz kütlesinin % 85'i de bu katmanda bulunur. Burada yükseklik arttıkça sıcaklık azalır; en üst kısımları -60°C kadardır. Atmosferdeki su buharının hemen hemen tümü buradadır. Troposferin üzerinde yaklaşık 50 km kalınlığındaki, kuru ve daha az yoğun stratosfer yer alır. Stratosferin ilginç bir özelliği vardır; troposferin tersine, sıcaklık yükseklikle birlikte artar. Güneş'ten gelen morötesi ışınlar, stratosferin üst kısımlarındaki (35-48 km arası) iki atomlu oksijen moleküllerini parçalar. Ama oksijen atomları, bu kez ozon (03) oluşturacak biçimde yeniden birleşirler. Oluşan ozon tabakası, Güneş'ten gelen ve Dünya'daki yaşam için tehlikeli olan morötesi ışınların geçişini engeller. Stratosferden sonra sırasıyla mezosfer, termosfer ve iyonosferyer alır.

Uzaydan bakıldığında, dünyamızın yaydığı enerjinin dalgaboyuyla, -18°C'deki bir cisimden yayılan enerjinin dalgaboyunun aynı olduğu görülür. Ne var ki Dünya'da ortalama yüzey sıcaklığı 15°C'dir. Bu durum, ısının yer yüzüyle atmosferin alt katmanları arasında tutulduğunu gösterir. Gerçekten de Güneş'ten Dünya'ya gelen enerji, troposferde tutulur. Atmosfer olayları diye adlandırdığımız rüzgar, yağmur, dolu, fırtına vb. olaylar hep bu en alt ve en yoğun tabakada olur.

Sera Etkisi

Güneş'in iç bölgelerinde oluşan füzyon tepkimeleri sırasında, çok büyük miktarlarda enerji açığa çıkar. Bu enerji yavaş yavaş Güneş'in yüzeyine doğru iletilir ve oradan da bütün dalgaboylarındaki elektromanyetik dalgalar biçiminde uzaya yayılır. Güneş sistemindeki gezegenler, büyüklüklerine ve Güneş'e olan uzaklıklarına göre, bu enerjinin küçük bir bölümünü paylaşırlar geri kalanı, uzayda yayılmayı sürdürür.

Dünya'ya gelen ışınların yaklaşık dörtte biri, bulutlardan yansıyarak uzaya döner. Geri kalan enerjinin yaklaşık dörtte birini (% 28) stratosferdeki ozon tabakasıyla troposferdeki bulutlar ve su buharı soğurur. Atmosferin soğurduğu ışınların % 90'ı bizim göremediğimiz kızılötesi ve morötesi ışınlar, % 10'u da görünür ışındır. Bir başka deyişle atmosfer, Güneş'ten gelen görünür ışınların onda dokuzunun yeryüzüne geçişini engellemez. Yeryüzüne ulaşan bu ışınlar da onu ısıtır. Tropikal kuşaktan yükselen sıcak hava kutuplara doğru, soğuk kutup havası da yüzeye inip ekvatora doğru yönelir. Böylece atmosfer olayları, su çevrimi, karbon çevrimi vb. süreçler isteyerek dünyada yaşamın sürmesi sağlanır.

Gelen ışınlarla ısınan Dünya, tıpkı dev bir radyatör gibi davranmaya başlar. Ancak bu ısıyı Güneş gibi tüm dalgaboylarında yayamaz; yalnızca kızılötesi ışınlar biçiminde yayabilir. Ne ki yüzeyden yayılan bu ışınların yalnızca küçük bir bölümü uzaya gidebilir. Çünkü atmosferdeki su buharı, karbondioksit ve metan molekülleri bu ışınları soğurur; sonra da yüzeye doğru yansıtır. Böylece Dünya'nın yüzeyi ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır ve bu nedenle de doğal sera etkisi olarak bilinir.

Bu sürecin başlıca aktörleri olan, su buharı, karbon dioksit ve metan da sera etkisi yapan gazlar ya da kısaca sera gazları olarak anılırlar. Bunların yanı sıra azot oksit (N2O) ve kloroflorokarbonlar (CFC) da sera etkisi yapar. Ancak bunların atmosferdeki oranları çok küçüktür.

Dengeli bir sera etkisinin Dünya'daki yaşam için büyük bir önemi vardır. Çünkü dünyayı sıcak ve yaşanabilir kılar. Eğer bu etki olmasaydı yeryüzünde ortalama sıcaklık -18°C dolayında olurdu. Tıpkı Mars'takine benzer bir durum. Öte yandan şiddetli bir sera etkisi de Dünya'yı çok sıcak bir gezegen yapabilir; tıpkı Venüs gibi. Sera etkisinin, Dünya'yı olduğundan daha sıcak yapmasının yalnızca insan için değil tüm canlı türleri için yaşamsal bir önemi vardır. Hatta Dünya'da yaşamın başlamasının bile sera etkisiyle belki bir ilişkisi olabilir.
1970'li yılların başında ABD'deki Corneli Üniversitesi'nden iki bilim adamı, Cari Sagan ve George H. Mullen, ilginç bir düşünce ortaya attılar. Dünya'da okyanusların yaklaşık 3,8 milyar yıldır var olduğu ve en basit yaşam biçimlerinin de bu okyanuslarda yaklaşık 3,5 milyar yıl önce ortaya çıktığı tahmin ediliyor. Ayrıca aynı dönemde oluşumunun ilk aşamalarındaki Güneş'in, bugünkünden % 30 daha sönük olduğu ve çevresine daha az enerji yaydığı da biliniyor. Sagan ve Mullen'in düşüncesine göre, o dönemde Güneş'ten gelen enerji miktarı, Dünya'yı bugünkü gibi ısitamayacak ve okyanuslardaki suların da sıvı olarak bulunmasına olanak vermeyecek denli azdı. Bu durumda okyanusların donması ve yaşamın da ortaya hiç çıkamaması gerekirdi. Ama hiç de öyle olmadı. Çünkü o dönemde atmosferin yapısı ve içeriği bugünkünden çok farklıydı. Güneş'ten gelen yetersiz enerjiye karşın Dünya'nın yüzeyi, suların sıvı kalmasını sağlayacak denli sıcakti. Bunun nedeni de günümüzdekinden çok daha şiddetli bir sera etkisinin yaşanıyor olmasıydı. O dönemde atmosferdeki CO2 oranı bugünkü düzeyinin 100-1000 katiydı. Zamanla oksijen üreten alglerin ve fotosentez yapan kara bitkilerinin ortaya çıkmasıyla bu oran giderek düştü. Atmosferin içeriği değişmeye başladı; canlılar sayesinde atmosferdeki karbon dioksit sürekli azalırken oksijen miktarı artti.

Bu düşüncenin kanitlanması olanaklı değil. Kuşkusuz başka bilim adamları sera etkisini dışlayan değişik senaryolar üretebilir. Ama Sagan'la Mullen'in senaryosunda aksayan bir yan da yok. Atmosferimizin içeriğinin, milyarlarca yıllık dünya tarihi boyunca zaman zaman değişmiş olduğu artık herkesçe biliniyor. Hatta bunun somut bir örneğine, bugün bizler tanıklık ediyoruz; 20. yüzyıl boyunca sera gazlarının atmosferdeki oranları sürekli artti ve hala da artıyor. Bunlardaki artış da atmosferin ısı tutma kapasitesini arttırıyor ve böylece küresel sıcaklığın yükselmesine yol açıyor. Bu gazlar arasında en çekilişi su buharı. Dünyadaki sera etkisinin % 75'inin su buharından kaynaklandığı düşünülüyor. Bu durum, ilginç ve tehlikeli olabilecek bir kısır döngü oluşturuyor. Çünkü dünya ısındıkça okyanuslardan, deniz, göl ve ırmaklardan daha büyük miktarlarda su, buharlaşıp atmosfere karışır.

Atmosferdeki daha çok su buharı da sera etkisinin artması yani dünyanın biraz daha ısınması demektir. Ne ki insanların su çevrimi üzerinde yapabilecekleri doğrudan bir etki yok. Ama sera etkisini arttıran öteki gazların büyük bir bölümünü, insanlar üretiyor. Bunların başında da karbon dioksit geliyor.
On yedinci yüzyılın başlarında keşfedilen karbon dioksit, renksiz bir gaz. Atmosferde % 0,03 (on binde üç) oranında bulunuyor ve temel olarak, karbon içeren maddelerin (kömür, petrol, doğalgaz vb) yakılmasıyla, fermantasyonla, hayvan ve bitkilerin solumalarıyla üretiliyor.

Günümüzde bilim adamları, 1860'tan bu yana görülen yaklaşık 0,7°C'lik küresel ısınmanın % 60'lık bölümünden, karbon dioksitin sorumlu olduğu kanısındalar. Çünkü atmosferdeki karbon dioksit miktarı son 200 000 yılın en üst düzeyinde. Bu kadar fazla karbon dioksitin atmosfere karışmasından da kuşkusuz, otomobillerde, fabrikalarda, elektrik santrallarında vb. fosil yakıtları yakan insanlar sorumlu.

Gerçekte bu düşünce hiç de yeni değil. Daha 19. yüzyılın ortalarında, atmosferin bileşimindeki küçük değişimlerin bile büyük iklimsel değişikliklere yol açabileceği tahmin ediliyordu. Bu konu üzerinde çalışan ve atmosferdeki karbon dioksitin dünya iklim sistemine olan etkisini ilk fark eden, Nobel Ödüllü isveçli kimyacı Svante A. Arrhenius oldu. Arrhenius 19. yüzyılın sonlarında, karbon dioksit oranındaki değişimin, dünyanın yüzey sıcaklığım nasıl etkileyeceğini hesapladı. Onun hesaplarına göre karbon dioksit oranı iki katma çıkarsa, yaklaşık 6°C'lik bir küresel ısınma olacaktı! Arrhenius'un bulduğu değer, bugün iklimbilimcilerin öngörülerine oldukça yakın.

Bu konuya yönelik ilk pratik uygulamalar ancak 20. yüzyılın ortalarında gerçekleştirildi. Atmosferdeki karbon dioksit miktarının sistematik olarak gözlenmesine 1958'de başlandı. O yıllarda yapılan gözlemler, yaklaşık yüz yıllık bir dönemde atmosferdeki karbon dioksit miktarının % 25 oranında artmış olduğunu ortaya koydu. Bilim adamları, bu artışın temel nedenini fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinlikleri olduğunu düşünüyor. Çünkü buz örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar atmosferdeki karbon dioksit oranının binlerce yıldır değişmediğini ortaya koyuyor; ta ki Endüstri Devrimi başlayana dek.


Dünyanın kabuğu denince akla hemen, dünyanın iç kısmında sıvı durumundaki mantonun üzerinde bulunan ve kalınlığı yer yer 6 km ile 70 km arasında değişen katı bölüm, litosfer, gelir. Ne var ki bilim adamlarının Dünya'nın kabuğundan anladıkları daha farklıdır. Onlara göre kabuk, o katı bölüm, litosfer, ile birlikte hidrosferi (okyanuslar, denizler, göl ve ırmaklar), atmosferi ve buralarda yaşayan canlıları (biyosfer) da kapsar. Kabuğu oluşturan bu katı, sıvı ve gaz bölümler ve biyosfer birbirleriyle sürekli ve yoğun bir etkileşim içindedir. Bunlardan herhangi birindeki bir değişiklik ötekilerde de değişimlere yol açar. Karbon çevrimi, bu karşılıklı ilişkiyi ortaya koyan güzel ve somut bir örnektir.
Yaşam, havadaki karbon dioksitin, canlı organizmalardaki karbon temelli organik bileşiklere dönüşmesi üzerine kuruludur. Dünyadaki karbonun büyük bölümü kayalardadır. Ancak bun¬lardaki karbonun çevrime katılması çok uzun sürer. Öte yandan atmosferle hidrosfer arasında çok daha hızlı bir karbon alışverişi vardır. Atmosferdeki karbon dioksit suda çözünerek karbonik asit oluşturur; son¬ra sırasıyla bikarbonat ve karbo¬nat iyonlarına dönüşür. Suyun içinde yaşayan bitkiler fotosentez için suda çözünmüş olarak bulunan karbonatlardan ve karbon dioksitten yararlanırlar. Okyanuslar her yıl atmosferden yaklaşık 104 milyar ton karbon dioksit çeker ve 100 milyar ton kadar da karbon dioksit salar. Okyanusların karbon çevrimindeki etkisi bilinmekle birlikte bu çevrimde yer alırken hangi iç süreçlerin işlediği hala açıklığa kavuşmuş değil.
Karadaki bitkiler de fotosentez sırasında atmosferdeki karbon dioksiti alır ve karbon temelli bileşiklere çevirirler. Bunların bir bölümü metabolizmalarında kullanılır; geri kalan bölümü de depolanır. Bitkilerin depoladığı karbon, bitki yiyen hayvanlara geçer. Kara bitkileri fotosentez yoluyla her yıl yaklaşık 100 milyar ton karbon dioksiti atmosferden çeker. Bitkiler, hayvanlar ve toprak her yıl soluma yoluyla 100 milyar ton karbon dioksit salar.

Karbon, ağaç dokularında da depolanır. Kayalardan sonra karalardaki en büyük karbon deposu ormanlardır. Yaşayan ormanlar yeryüzündeki; geçmiş dönemlerde yaşamış ormanlar da yer altmdaki (kömür, petrol ve doğalgaz biçiminde) karbon depolarıdır. Dünyadaki doğal süreçlerin on milyonlarca yıldır depoladığı bu karbon stokları, yirminci yüzyıl boyunca insanlar tarafından çok hızlı bir biçimde atmosfere (karbon dioksit olarak) geri verilmiştir; hala da veriliyor. Öte yandan atmosferdeki karbon dioksit oranım düşürecek ormanlar da hızla yok ediliyor. Fosil yakıtların tüketimi ve ormansızlaştirma yüzünden her yıl atmosfere yaklaşık 7 milyar ton karbon dioksit salınıyor.

Şu anda atmosferde 750 milyar ton dolayında karbon dioksit bulunuyor. Bitkilerin, hayvanların ve toprağın soluması, fosil yakıtların kullanılması, ormansızlaştirma ve okyanus-atmosfer etkileşimi yüzünden her yıl yaklaşık 207 milyar ton karbon dioksit atmosfere salınıyor. Bu miktar her yıl artıyor. Öte yandan, kara bitkilerinin fotosentezi ve yine okyanus-atmosfer etkileşimi nedeniyle de yaklaşık 204 milyar ton karbon dioksit her yıl atmosferden çekiliyor. Bu durumda yılda 3 milyar ton dolayında karbon dioksit atmosfere ekleniyor. Bu da aslında insanların fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosfere salınan karbon dioksit miktarına eşit. Ne var ki dünyadaki fosil yakıt rezervleri, atmosferdeki karbon dioksit düzeyini 5-10 katına çıkaracak denli fazla. Bilim adamlarının tahminlerine göre insanlar, yer altmdaki bu karbon stoklarını yavaş yavaş atmosfere aktaracak. 2050 yılında atmosferdeki karbon dioksit oranının 1850'deki düzeyin iki katına, 2100'de de üç katına çıkması bekleniyor.

Su buharı ve karbon dioksitle birlikte, dünyanın ısınmasına yol açan bir başka gaz da metan. Havadan hafif olan metan, renksiz ve kokusuz bir gaz ve atmosferde, karbon dioksit miktarının iki yüzde birinden daha az bulunuyor. Ama metan moleküllerinin ısı tutma yeteneği, karbon dioksit molekül¬lerinin 20 katıdır. Atmosferde kalış süresi de 10 yıl kadardır. Bilim adamları yaşadığımız küresel ısınmanın % 10-15'lik bölümünden atmosferdeki metanın sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Atmosferdeki metan miktarı tıpkı karbon dioksit miktarı gibi biyolojik süreçlerden etkileniyor. Ölen bitki ve hayvanların anaerobik çözünmesi sırasında topraktaki bakterilerce ortaya çıkartılıyor. Bu nedenle de nemli topraklarda, pirinç tarlalarında, bataklık bölgelerde ve çöplüklerde bolca bulunur. Ayrıca doğal gazın % 50-90'ı metandır. Petrol, doğal gaz ve maden çıkarma çalışmaları sırasında da atmosfere metan karışır. Günümüzde atmosferdeki metan oranı 18. yüzyıldakinin 2,5 katıdır. Yapılan araştırmalar metan miktarının her yıl % l oranında arttığını gösteriyor. Küresel ısınma organik madde çözünümünü hızlandırdığı için bilim adamları metan miktarındaki bu artışın daha da hızlanacağını tahmin ediyorlar.

Kaynak: http://www.haberbilgi.com/bilim/cevr..._isinma01.html

syngnathidae Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-03-2007, 05:47   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 30-07-2006
Şehir: Yalova
Mesajlar: 6,884
Galeri: 29
Küresel ısınmada insanlığın rolünü sorgulayan bilim adamlarının ölüm tehditleri aldığı ve bilim çevrelerinden dışlandığı öne sürüldü


DIŞ HABERLER SERVİSİ

İngİlİz The Daily Telegraph gazetesinde yer alan bir iddiayı öne süren uzmanlar, politikacı, çevreci ve bilim adamlarından oluşan güçlü bir ittifakın küresel ısınmanın çevreye gerçek etkilerini hasır altı ettiğini söyledi. Devletlerin bilim adamlarını susturarak ortak bir tavır almaya çalıştığını belirten uzmanlar, "Einstein bu şartlar altında çalışmalarına fon bulamazdı" dedi.

Kanada'dakİ Winnipeg Üniversitesi'nin eski iklimbilimcilerinden Timothy Ball, iklim değişikliğinin insanların eseri olduğu konusundaki endişelerini açıklamasının ardından e-posta yoluyla 5 ölüm tehdidi aldığını iddia etti. Ball, "konuşmaya devam ederse, küresel ısınmayı görebilecek kadar yaşayamayacağı" tehdidinin yer aldığını açıkladı.

Kaynak: milliyet.com.tr

Todor Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-03-2007, 17:56   #4
Yeni Üye
 
pyroxevil's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-03-2007
Şehir: istanbul
Mesajlar: 10
selamlar..
ben de bir internet sitesinde yöneticiyim..biz de elimizden geldiğince doğaya olan borcumuzu ödemeye ve küresel ısınma konusuna dikkat çekmeye çalışıyoruz..
bu konuda videolar yapmaya başladık..bikaç örnekle paylaşmak ve bizim girişimlerimizden bahsetmiş olmak istedim...

http://www.youtube.com/watch?v=c1Wqp5M5teY
http://www.youtube.com/watch?v=DrLQRNLeEQE

pyroxevil Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 27-03-2007, 23:37   #5
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Ürperten ''küresel ısınma'' açıklamaları



Ürperten ''küresel ısınma'' açıklamaları



Küresel ısınmanın, Türkiye’yi yakın yıllarda ciddi oranda bitki ve hayvan türünün yok olması, gelecek 50 yılda ise çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağı bildirildi.
Şehirleşme, yanlış arazi kullanımı ve doğal habitatlar üzerindeki baskıların, son 20 yıl içinde 13 bitki türünü tamamen yok ettiği, baskıların devam etmesi durumunda ise önümüzdeki 10 yıl içinde bin 500’e yakın bitki türünün tehdit altına gireceği kaydedildi. Hayvan türlerinin de aynı tehlike ile karşı karşıya bulunduğu, Anadolu parsı, çizgili sırtlan ve Akdeniz fokunun yok olma tehlikesi bulunan türlerden bazıları olduğu bildirildi.
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Ekoloji ve Çevre Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Latif Kurt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğada her canlının yaşam zincirinin bir halkası olduğunu kaydetti. Kurt, "Türlerin ve genetik çeşitliliklerin yok edilmesi, doğanın kısır ve kırılgan bir yapıya bürünmesi, insan dahil diğer canlı türlerinin yaşamlarının tehlikeye girmesi anlamına geliyor" dedi. Kurt, "Dünya nüfusunun katlanacağını hepimiz biliyoruz.
Bunu durdurmanın ilk ve en etkin yolu, nüfus artışını kontrol altına almak olmalı. Asıl olan, sürdürülebilir kalkınma yerine, sürdürülebilir yaşam ilkesidir" dedi.
Her ülkenin ekonomik, kültürel ve biyolojik olmak üzere üç tür zenginliği olduğunu ifade eden Kurt, "Biyolojik zenginlik açısından dünyanın en önemli bölgesinde bulunuyoruz. Ancak biz bu zenginliğimizin farkında değiliz" diye konuştu.

"CANLILAR ISINMAYA AYAK UYDURAMAZ"

Kurt, yaşam kuşaklarının kaymasının, canlı türlerini zora sokacağını, bunun sonucunda meydana gelecek değişikliklere, birçok canlı türünün ayak uyduramayacağını ve yok olacağını söyledi. Kurt, şunları kaydetti:
"Zira canlılar için elli, yüz yıllık periyotlar çok kısadır. Canlılar ancak yüzbinlerle, milyonlarla ifade edilen süreçlerdeki değişikliklere uyum sağlayabilirler. Asırlarla ifade edilen ani değişimler, bitki ve hayvan türlerini tehdit etmekte ve canlılık, küresel bir yok oluşla karşı karşıya kalmaktadır.
Nitekim, birçok canlı türü yok olmuş ve birçoğu da yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Özellikle biz insanlarla benzer ekolojik isteklere sahip olan memeli türlerindeki yok oluş, insan nesli için de tehlike çanlarını gündeme getirmektedir."

"BİN 500’E YAKIN TÜR TEHDİT ALTINDA"


Eski SSCB Devlet Başkanı Michael Gorbaçov’un "21. yüzyılda ulusları bekleyen en önemli tehdit, askeri olmaktan çok ekolojik felaketler olacaktır" sözünü hatırlatan Kurt, Gorbaçov’un bu görüşünde yanılmadığını söyledi. Kurt, şunları kaydetti:
"13 bitki türünün nesilleri tükenmiştir ve bin 500’e yakın tür, 10 yıl içinde yok olma tehdidi altındadır. 843 tür çok yüksek risk, 181 tür ise doğada çok kısa bir sürede yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Aynı yok oluş hayvanlarda da görülüyor. Herkesin bildiği gibi Anadolu Parsımız vardı. En son 1970’lerde gözlendi. Maalesef, parsı bugün Anadolu’da gören yok. Tamamen yok
olduğu düşünülüyor. Bunun gibi, çizgili sırtlan, Akdeniz foku, Karakulak gibi bazı hayvan türleri üzerinde de yakın gelecekte bir yok oluş bekleniyor."

KONYA’DAKİ KUM FIRTINALARI

Türkiye’yi çölleşmenin beklediğini savunan Kurt, "Bizim güneyimizde bir çöl kuşağı var. Küresel ısınmayla dünyadaki yaşam kuşakları yer değiştirecek ve Türkiye, güneydeki çöl kuşağının etkisine girerek tamamen çölleşecek. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde bu durum bekleniyor" dedi.
Konya’da geçen hafta yaşanan kum fırtınasının, bunun bir göstergesi olduğunu vurgulayan Kurt, şunları söyledi:
"Aynı şekilde bizim güneyimizdeki Irak ve Suriye çöllerinden kalkan kum fırtınalarının Gaziantep, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa gibi güneydeki illerimizi zaman zaman etkisi altına aldığını görüyoruz. Bütün bunlar çöllerin kuzeye doğru ilerlemekte olduğunun ve bizim çölleşmeye doğru gittiğimizin bir göstergesidir.
Zira, Anadolu çölleşmeye çok müsait olup, bu durum geçmişte de Konya Karapınar çevresinde yaşanmıştır. Konya Karapınar’da yaşayan insanlar sabah kalktıklarında kapı önlerinin kum yığınlarıyla kaplandığını görmüşler ve bu nedenle yöreden büyük bir göç yaşanmıştır."

KÜRESEL ISINMA DOĞAL PERİYOT DEĞİL

Dünyanın 4,5 milyar yaşında olduğunu belirten Kurt, dünya iklimleri üzerinde etkileri olan bir takım doğal süreçlerin bulunduğunu belirtti. Kurt, "Örneğin, dünyanın 93 bin yılda bir kutuplardan basıklaşması, 23 bin yılda bir güneş yörüngesinden sapması ve bin yılda bir de kuraklaşması söz konusudur. Bunlar doğal süreçler iken günümüzde yaşanan küresel ısınma ve kuraklık ise bu doğal periyotlardan tamamen bağımsız ve insan kaynaklıdır" diye konuştu.
Kurt, değişik jeolojik dönemlerde, dünyada gözlenen volkanik faaliyetlerin dünya iklimleri üzerinde etkisinin bulunduğunu ancak günümüzde aşırı volkanik herhangi bir faaliyet olmamasına rağmen dünyanın ısınmaya devam ettiğini söyledi.

"TÜKETİM ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞMELİ"

Küresel ısınmanın nedenlerinden birisinin de tüketim alışkanlıkları olduğuna işaret eden Kurt, "Çılgınca, fütursuzca tüketiyoruz. ’Ne kadar tüketirsen o kadar insansın ya da yaşam kaliten o kadar yüksek’ diye insanlar aldatıldı.
Kalkınma çabaları veya bir takım uluslararası şirketler, kar amaçlı olarak toplumları tüketime yönlendirdi. Bu gidişata dur demek için hepimiz bir takım alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz. Bir takım şeylerden taviz vereceğiz" dedi.
Tüketicinin yönelişlerinin, uluslararası tröstleri çevreye dost olan ürünleri üretmeye zorlayacağını belirten Doç. Dr. Latif Kurt, "Fosil yakıtların kullanımını düşürmek gerekiyor. Toplu taşımaya yönelmek, yürüme alışkanlığını geliştirmek ya da bisiklete binmeye insanları alıştırmak gerekiyor. Bunların sağlık açısından yararları da vurgulanmalı" dedi.




Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2007/03/27/son/sontur12.asp

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-03-2007, 16:15   #6
Ağaç Dostu
 
Mehmet Ali Aşık's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-09-2006
Şehir: Metropolis
Mesajlar: 161
Galeri: 19
internethaber sitesi bu haberi Turkiyenin son elli yili kaldi basligi altinda vermis.Doç. Dr. Latif Kurt'un soyledikleri alakasiz seyler anadolu parsinin ve bazi turlerin yok oldugundan soz ediyor bunun kuresel isinma ne tur bir ilgisi var anadolu parsinin yetmislerde yok oldugu tahmin ediliyor kuresel isinma o zamandan berimi var? Konyadaki çollesmede yanlis tarim ve havyancilik usullerinin uygulanmasinin buyuk payi vardir.
Kurt'un verdigi diger mesajlarida dusundurucu , nufus artisini kontrol altina alin,tuketimi azaltin,bir takim seylerden taviz verin,petrol kullanimina son verin!
Makalede "KÜRESEL ISINMA DOĞAL PERİYOT DEĞİL" bolumu tamamen bilimsellige aykiridir prof. bazi periyodik degisim orneklerini verdikten sonra bu degisim dogal degil insan sonucu diyerek kestirip atmis nerdeyse samanyolundaki milyarlarca yildiz ve galaksilerin degisimleri ve dunyaya etkileri hakkinda nasil bu kadar emin olabilir.

Mehmet Ali Aşık Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-04-2007, 12:12   #7
Otçu
 
Volkan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2007
Şehir: İzmir Bornova Evka-3
Mesajlar: 90
Galeri: 7
Küresel ısınma engellenebilir mi?

alg: Basitçe sulardaki tek hücreli ve çok hücreli fotosentez yapabilen canlılardır. (dünyadaki karbondioksitin oksijene dönüşümünde karadaki bitkilerden daha fazla (yakaşık olarak 3 kat) katkı sağlarlar.)

Kaliforniya'daki Deniz yosunu Araştırma Laboratuvarları'ndan John Martin, demirin, besin maddelerince zengin denizlerdeki fitoplankton (alg) üretimini arttırdığı hipotezini ileri sürmektedir. Güney okyanusunu demir ile gübrelemenin fitoplankton fotosentezini ve atmosferden 60 kat fazla CO2 içeren derin okyanusa atmosferden Co2 nin uzaklaştırılmasının mümkün olabileceğini de idda etmektedir.

1988 yılı Temmuz ayında Chisholm ve Morel (1991) Woods Hole Deniz Bilimleri Enstitüsü'ndeki Jonural Club kongresinde bunu ilk olarak şakayla söylediğini belirmiş ve tahminen 300000 ton demir ile Güney Okyanusunda yaşayan fitoplanktonun ani alg çoğalması yaparak milyonlarca ton karbondioksiti atmosferden uzaklaştıracağını ve böylece küresel ısınmayı ortadan kaldırabileceğini söylemiştir. Dr. Stranglove'un vurguladığı gibi, demir yüklü bir geminin yarısıyla bize buz çağını verebileceğini iddia etmiştir.

Yüzyıllar boyunca, atmosferdeki CO2 konsantrasyonunda değişmeler oluşmaktadır. İnsanoğlunun aktiviteleri sonucunda günümüzde CO2 konsantrasyonu yaklaşık 350ppm( parst per million)'e kadar yükselmiştir. Son buzul çağından beri (18.000 yıl önce) bu değer yaklaşık 200ppm artmıştır. Buz devri sonunda CO2 1900 yılıyla benzer olarak 280ppm'lik atmosferik konsantrasyona sahipti. son buzul çağı boyunca CO2 konsantrasyonundaki düşüş şu şekilde açıklanmaktadır: Rüzgar oranı 1.5 katlık bir artışla beraber, dünyanın kurak bölgelerinde beş kat yükselme görülmüştür. Bu iki faktör havadaki toz partiküllerinin 50 kat artmasını sağlamıştır. Demir, dünyada en fazla bulunan dördüncü element olduğu için havadan gelen tozlar önemli miktarda demir içerirken, büyük bir kısmı da denizlerde birikmiştir. böylece fotosentezde 3 kat artış ve CO2 saviyesinde 200 ppm'e kadar düşüş ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda da sera etkisindeki düşüşle beraber dünya giderek soğumuştur (Martin, 1990).

Güney okyanusunda demir birikiminin atmosferik CO2'i azalttığı fikri, dünyanın doğal biyokimyasal döngüsüne dünya çapında büyük bir müdahale edip etmememiz hakkındaki tartışmalara yol açmaktadır. Martin aşşağıdaki fikirleri ileri sürer.

Bunun gerçekten de o kadar yeni ya da önemli bir konu olmadığı söylenebilir. Her şeyden öte biz karasal ekosistemin yapısını değiştirdik, ormanları tarlalara, tarlaları çöllere, nehirleri göllere ve çölleri yeşil alanlara dönüştürdük.

Denizlerde demir birikiminin görülmesi hakkında niçin bu kadar bu kadar büyük bir yaygara koparılıyor? Fosil yakıtları kullanarak atmosferin kimyasını istemeden fakat bilerek değiştiriyorsak, demir birikimi ya da diğer bazı olaylar sayesinde atmosferi niçin değiştirmemeliyiz?
Chisholm ve Morel (1991).

Sonuçta hipotez denenmeye karar verildi. John Martin açık denizde büyük çaplı bir demir zenginleştirme deneyi için bilimsel ve lojistik plan geliştirildi ancak 1993 yılında kanser nedeniyle zamansız ölümü, denemenin sonucunu görmesini engelledi. 1993 yılı Kasım ayı ortalarında 480 kg demir taşıyan RV Columbus Iselin Galapagos adalarının 500 mil güneyine ulaştı. Demir konsantrasyonu yaklaşık 0.05 mM'dan 4 mM'a yükseltilerek, 24 saatte 8x8 km'lik bir alana kılcal borularla pompalandı. Su örnekleri alınmış ve fitoplankton ile besleyici maddeler incelenmiş, bu arada P-3 Orion uçağı fitoplankton pigmentlerindeki değişmeler için suyu optik olarak taramıştır. Sonuçlar fitoplankton da artış görülmesine karşın, artış laboratuvarkültürleri için beklenenden daha az olmuştur. Bu olay olasılıkla bu süre içinde %50 oranında artış gösteren zooplanktonların (Hayvansal küçük canlılar) fitoplanktonları tüketmesinden kaynaklanmaktadır. (Wells, 1994). Deney 1955 yılında tekrarlanmış (Coale ve ark., 1996) ve yine fitoplankton artışı gözlenmiştir.

Deney Kuzey Okyanusuna demir eklenmesiyle atmosferden CO2'in uzaklaşmasının mümkün olabileceğini göstermektedir. Atmosferik CO2 konsantrasyonunu önemli derecede etkileyecek kadar yüksek miktarlarda Demir zenginleştirilmesinin yapılmasının, atmosferdeki CO2 yi denetimsiz olarak fazla azaltması ve dolayısıyla başka bir global bir tehlikenin artacağı konusundaki tartışmaların çıkmasına neden olmaktadır.

Bu verilere göre sizce;
1) Küresel ısınmayı engellemek için bu deney uygulanabilir mi?
2) Uygulanabilirse nasıl yapılmalıdır?
3) Uygulanamazsa neden?


Düzenleyen Volkan : 07-04-2007 saat 14:36 Neden: Yazıyı dikkat çekecek hale getirmek.
Volkan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-04-2007, 13:12   #8
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,245
Galeri: 88
Alıntı:
Deney Kuzey Okyanusuna demir eklenmesiyle atmosferden CO2'in uzaklaşmasının mümkün olabileceğini göstermektedir. Atmosferik CO2 konsantrasyonunu önemli derecede etkileyecek kadar yüksek miktarlarda Demir zenginleştirilmesinin yapılması atmosferdeki CO2 ve global bir tehlikenin artacağı konusundaki tartışmaların çıkmasına neden olmaktadır.
Bir yazım yanlışı mı var? Ben mi anlamadım...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-04-2007, 13:51   #9
Otçu
 
Volkan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2007
Şehir: İzmir Bornova Evka-3
Mesajlar: 90
Galeri: 7
Anlatılmak istenen şu: Eğer denize demir eklenmesiyle azaltılacak CO2 miktarı beklenenden fazla olursa, bitkilerin kullanacağı CO2 de azalacağından Birçok bitki (Dolayısıyla diğer canlılar da) yok olacak.

Eklenecek demir miktarının belirlenmesi de zor. Çünkü Bu konuda yapılan denemeler hep laboratuvar koşullarında gerçekleştiriliyor. Laboratuvar koşulları asla doğa koşullarına benzemez. çünkü doğa değişkendir. Örneğin laboratuvarda fitoplanktonları (algleri) yiyecek zooplanktonlar yok. hadi koyuldu diyelim bunların miktarı ve türü ne olacak. hadi bunlar da bilindi diyelim dünyanın her yerinde bu oran farklı. hadi onu da ayarladılar diyelim. ışık, sıcaklık, rüzgar vb etmenler var. Yani laboratuvarda doğal koşulları sağlamak neredeyse imkansız.

Yanlışlıkla gözden kaçırılacak bir durum olursa doğanın dengesi belkide dönüşümsüz olarak yok olabir. Bu yüzden risk alma konusunda kararsızlıklar yaşanıyor olabilir diye düşünüyorum.


Düzenleyen Volkan : 07-04-2007 saat 17:31 Neden: Okunabilirliğini arttırmak.
Volkan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-04-2007, 15:33   #10
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,245
Galeri: 88
Teşekkür ederim İlk metni şöyle değiştirdim: ...yüksek miktarlarda Demir zenginleştirilmesinin yapılmasının, atmosferdeki CO2 yi denetimsiz olarak fazla azaltması ve dolayısıyla başka bir global bir tehlikenin artacağı...

Aradaki konuşmalarımız kalsın mı yoksa silelim mi, diyecektim vazgeçtim. Açıklamanız fazladan bilgi sağlıyor...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-10-2011, 15:20   #11
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 22-10-2011
Şehir: trabzon
Mesajlar: 1
kuresel ısınmayı ancak kuresel devletler bititir

gunduz_yuruyen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-07-2016, 23:50   #12
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 12-07-2016
Şehir: ankara
Mesajlar: 4
ben yaptım ama düsman cok

her ev kendi enerjisi kendisi üretecek sistem hazır ve tüm ARGİ çalışmaları yapıldı ama ülkeler anlaşma yapmaya çekiniyor neden acaba?

orhan06 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-04-2007, 15:42   #13
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,245
Galeri: 88
Alıntı:
fitoplanktonları (algları) yiyecek zooplanktonlar yok. hadi koyuldu diyelim bunların miktarı ve türü ne olacak. hadi bunlar da bilindi diyelim dünyanın her yerinde bu oran farklı. hadi onu da ayarladılar diyelim. ışık, sıcaklık, rüzgar vb etmenler var.
Üstelik bu bilinmeyenler sadece alglerin denetimli çoğalması konusunda değil mi?... Demirin, alglerden bağımsız diğer canlılar üzerine etkisi de olabilir...

Bu iş giderek kırk katır mı kırk satır mı biçimine dönüşüyor

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-04-2007, 17:15   #14
Otçu
 
Volkan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2007
Şehir: İzmir Bornova Evka-3
Mesajlar: 90
Galeri: 7
Evet aynen öyle. Ama bu konu şu ana kadar ortaya atılmış en elle tutulur konu. Belkide bu konu hakkında sorunu ortadan kaldıracak çözümler çıkabilir. İnsanların küresel ısınmayı engellemek için taviz vermesi artık çok zor. taviz verseler bile yeterli olmayacak çünkü nüfus artışı ve teknolojik gelişmeler sayesinde kirlilik daha çok artıyor. Şu an biz bile bilgisayar kullanarak doğaya CO2 salınımına katkıda bulunuyoruz değil mi? Bence Demir verilerek küresel ısınmaya engel olma çabaları insanları terbiye etmeden daha kolay.

Volkan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-09-2007, 20:37   #15
Ağaç Dostu
 
heDera's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-02-2007
Şehir: BURSA
Mesajlar: 268
Eti Azaltin Küresel Isinma Yavaşlasin

Dünya genelinde bir kişi günde ortalama 100 gram et tüketiyor.

Gelişmiş ülkelerde et tüketiminin sınırlandırılması küresel ısınmayı yavaşlatabilir.

İngiliz The Lancet dergisinde yayımlanan araştırma, dünya nüfusunun 2050'ye kadar yüzde 40 artması ve hayvanların neden olduğu sera gazı emisyonunun azalmaması göz önüne alındığında, günlük kırmızı et tüketiminin 90 grama düşürülmesinin küresel ısınmayla mücadeleye katkıda bulunacağını gösterdi.

Canberra Üniversitesi Ulusal Epidemioloji ve Halk Sağlığı Merkezi'nden Anthony McMichael başkanlığındaki araştırmacılar, metan gazı üreten dana, koyun ve keçilerin etlerinin tüketiminin sınırlandırılması gerektiğini vurguladı.

Dünyadaki sera gazı salımının yüzde 22'sinin tarımdan kaynaklandığını söyleyen araştırmacılar, bu oranın sanayi sektöründen gelen sera gazı emisyonu oranıyla neredeyse aynı, ulaşım sektöründen geleninkindense yüksek olduğunu bildirdi.

Çiftlik hayvanlarının özellikle nakliyesi ve beslenmesinin, tarımdan gelen sera gazı emisyonunun (çoğu metan gaz şeklinde) yaklaşık yüzde 80'inin nedeni olduğunu belirten araştırmacılar, zengin ülkelerde et tüketiminin belli oranda azaltılmasının kalp-damar hastalıklarına, obeziteye, kolorektal kanser ya da başka kanser türlerine yakalanma riskini azaltacağından sağlık açısından da yararlı olduğunu söyledi.

Dünya genelinde bir kişi günde ortalama 100 gram et tüketiyor. Tüketim miktarı gelişmiş ülkelerde 200-250 gram, fakir ülkelerdeyse 20-25 gram.

Japon bilimadamlarının yaptığı, Temmuz 2007'de yayımlanan bir araştırma da bir kilogram sığır eti tüketiminin 36.4 kilogram karbondioksidin neden olduğu ısınmaya eşdeğer sera gazı salımına yol açtığını, yani bir kilogram et yemenin üç saat araba kullanıp bu arada evdeki bütün ışıkları açık bırakmakla verilen zararla eşdeğer olduğunu ortaya koymuştu.

heDera Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-11-2007, 17:52   #16
Ağaç Dostu
 
Penelophe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-04-2007
Şehir: İzmir
Mesajlar: 5,468
Galeri: 373
Lütfen duyarlı olalım..

Name:  Afiş.jpg
Views: 14630
Size:  32.9 KB

Name:  açıklama.jpg
Views: 5071
Size:  7.6 KB

Penelophe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-12-2007, 12:12   #17
Ağaç Dostu
 
Filiz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-04-2007
Şehir: burdur
Mesajlar: 1,212
Galeri: 1
8 aralık'ta mitingteyiz!

buluşma noktası. kadıköy tepe natilius önü

buluşma saati: 11.00, cumartesi günü

yürüyüş başlangıcı. 12.00'da.

küresel ısınmaya hayır diyebilmek için, ba$ka bir enerjinin mümkün olduğunu insanlara anlatabilmek için, nükleer enerjiyi istemiyoruz diyebilmek için.. geliyoruz..

8 aralıkta tüm dünya çevrecileri ile birlikte.. kadıköy'deyiz..

Alıntı:

Filiz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-12-2007, 13:02   #18
Ağaç Dostu
 
Vildan Sönmez's Avatar
 
Giriş Tarihi: 01-08-2005
Şehir: K.çekmece
Mesajlar: 5,186
Galeri: 1126
Aşağıdaki linkte detaylar var.

http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=6714

Vildan Sönmez Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 25-12-2007, 20:54   #19
Ağaç Dostu
 
Mehmet Ali Aşık's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-09-2006
Şehir: Metropolis
Mesajlar: 161
Galeri: 19
ilkim degisikligini durduracaklarmis arkadaslar kolay gelsin bakalim! Eylemcilerin surekli Turkiyenin nukleer santal kurmasina karsi çikmasi dusundurucu! Nukleer Enerji ile ilgili bir proje uzerende çalisan bilim adamlarimizin uçaginin hain bir sabotaj veya teknolojik bir silahla dusurulmesi ,aselsan muhendislerinin intihar susu ile oldurulmesi kimse tarafindan protesto edilmez! Bilim adamlarini bir çok ulkede boyle esrarengiz yontemlerle yok ediliyor. Iraktada yuzlerce bilim adami katledildi.Turkiyenin gelismesini istemeyenler var bu yuzden "iklim degisikligi" uzerinden bir oyun oynaniyor.Kyoto protokolu teknolojik gelismesini tamamlamayan ulkeleri kontrol altinda almak için duzenlenmis bir anlasmaya benziyor.
Bundan yuz sene evvel internet benzeri bir teknolojiden soz eden NIKOLA TESLA o zamanlar tum dunyaya kablosuz ve BEDAVA gonderilecek elektirik kulesi insaa etmis
fakat Teslaya bilimsel calismalari için maddi destek çikan borsacilar insanlarin bedava enerji kullabilme dusuncesine karsi çikarak kuleyi yiktirmistir!

Mehmet Ali Aşık Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-11-2008, 15:06   #20
Ağaç Dostu
 
myndos's Avatar
 
Giriş Tarihi: 08-11-2008
Şehir: Bodrum
Mesajlar: 359
Galeri: 58
Doğamızı kirleterek, yaşam alanlarımıza ve çocuklarımıza ne kadar zarar verdiğimizin ve önümüzdeki birkaç yıl içinde hepimizi bekleyen tehlikelerin büyüklüğünün farkında mıyız?

Küresel Isınma grubuna merhaba.
Gruptaki mesajları başından sonuna okudum. Son mesajın üzerinden 1 yıl geçmiş. Konu hala aktif mi? bilemiyorum ama Gümüşlük Çevre Koruma Derneği aktif üyesi olarak çok önemsediğim bu konuda bir iki cümle de ben yazmak istedim.

Sayın Malina ve Mine Pakkaner konu ile ilgili bilgileri çok güzel derlemişler, emeklerine sağlık. Syngnathidae ve Volkan değerli katkılarda bulunmuşlar. deHera’nın gündeme getirdiği ‘eti azaltın küresel ısınma yavaşlasın’ görüşü de doğru. Oğuz Sağlam değişik bir bakış açısı ile yazdığı mesajının sonunda ‘panikten uzak duralım’ demiş ama bence insanoğlu’nun tehlikenin farkına vararak işi ciddiye alması ve acilen yapması gerekenler var. Küresel ısınmayı geri döndürmek veya durdurmak mümkün değil ama acilen alınacak önlemlerle hızını kesmek mümkün.

Küresel ısınmanın bir hayal ürünü olmadığı, hayatımızı tehlikeli bir şekilde etkilemeye başlamasıyla anlaşıldı. İklimdeki değişimleri şu anda dünyada gözlemleyebiliyoruz. Mevsimler kayıyor, ciddi boyuttaki fırtınaların ve kuraklıkların sayısı artıyor.

Name:  kuresel1.jpg
Views: 4896
Size:  14.0 KB
(Endonezya 2004- Tsunami'den önce ve sonra - satelite görüntüsü)

Buzullar eriyor, deniz yaşamı ölüyor, türler yok oluyor, birçok hayvan ve bitki yaşam alanlarının dışına çıkmak zorunda kalıyor. Susuzluk, toprakta verim kaybı, açlık, salgın hastalıklar, orman yangınları, altından kalkılamıyacak ekonomik kayıplar kapıda. Yerkürenin ve insanoğlunun bu olumsuz gidişata ne kadar dayanabileceğini hiçbirimiz bilemiyoruz.

Isınma belirtilerinin bazıları iklimin doğal ritmiyle açıklanabilir.
Ancak gezegen genelinde ateşi yükselten önemli bir etken daha var, İnsan eli

Biliminsanlarına göre, bu tehlikeli küresel ısınma ile gündeme gelen,
insanlar ve ekosistemler üzerinde büyük etkiler yaratması beklenen iklim değişikliği; doğal süreçler kapsamında bir iklim değişikliğinden ziyade, çağımızın açgözlü tüketim ve üretim döngüsüne şartlanmış bilinçsiz insan davranışlarından oluşmakta.

Name:  kuresel5.jpg
Views: 5991
Size:  44.1 KB

Sanayi devrimi, seri üretim, çılgınca tüketim derken, mega kentlere, arabalara, uçaklara, roketlere, çukulatalara, parfümlere, modaya dönüşerek herşeyi hızla silip süpüren – gelişim - olarak adlandırdığımız bu yolda;

Name:  kuresel2.jpg
Views: 5025
Size:  12.6 KB

kömür, gaz, petrol gibi fosil yakıtları aşırı tüketerek ve ağaçları kesip ormanları yakarak dünyanın atmosferindeki karbon dioksit oranını yükseltmiş durumdayız ki, bu da sıcaklıkların sürekli yükselmesine neden oluyor.

Name:  kuresel3.jpg
Views: 4885
Size:  12.6 KB Name:  kuresel4.jpg
Views: 4875
Size:  16.6 KB

İzlenen yolun nihayetinde; insanlığın “ilerlerken” kendisiyle birlikte Dünya’daki yaşamın büyük bölümünü de yok ediyor olabileceği ve kendi sonunu fütursuzca izlemekte olduğu gerçeği hepimizi ürkütüyor.

Paniğe gerek yok ama kaybedecek vakit kalmadığı da çok açık. Çevrenize bir bakın.., kontrolsüz ve gereksiz tüketim çılgınlığı dünyayı felâkete sürüklerken, insanlık geleceği ile mi oynuyor?

İnsanlık olarak içinde yaşadığımız üretim/satış ve kârı temel derdi olarak gören düzenimize rağmen, açgözlü ve çıkarcı anlayışdan vazgeçmemiz, hükümetlerin üretimi azaltması için gereken baskıyı yaratmamız, küresel felakete karşı tüm dünyayı kapsayacak radikal ve akıllı çözümler üretmemiz gerekiyor. Politikaların hemen değişmeye başlamasını sağlamakta tereddüt edersek, yaşanan doğa felaketlerinin daha sert hissedilecek bir sürecin başlangıcı olduğunu çok acı bir şekilde anlayacağız.

Çağımızın felaketi, küresel ısınmaya karşı; insanoğlu'nun tek çözüm yolu olduğuna inanıyoruz:
"Yaşam anlayışımızı ve tarzımızı değiştirip, bireyler, kurumlar, devletler bazında gereken önlemleri almaya -ısının yükselmesine sebep olan sera gazlarını arttıran; kömür, petrol gibi fosil yakıta dayalı üretim, tüketim ve yatırımlara HAYIR diyerek güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının kullanımına- ve bilinçli tüketim'e yönelmeliyiz."

Bunu yapmak için insan olarak ahlaki bir zorunluluğumuz da var.
Yaşantımızda alacağımız küçük önlemler bile küresel ısınmayı durdurmak için büyük farklar yaratabilir. Kendine, ailesine ve yaşam ortamına saygılı herkesin, sorumlu bir dünya vatandaşı olarak; küresel kirliliğin büyüklüğünün farkına vaması, ‘çevre dostu’ anlayışını benimsemesi ve yönetimler tarafından gerekli önlemlerin acilen alınması ile, tehlike altında olan yaşam alanımızı koruyabilir, sürdürülebilir kalkınma ile çocuklarımıza yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz.

Mesaj, 2007 yılı Çevre Haftasında, Gümüş Çevre Derneği adına çıkardığım broşürden derlenmiştir. Broşür kaynakça: cevreorman.gov.tr, iklimlerdegisiyor.info, iklimkrizi.net, ekolojistler.org, kuresel-isinma.org, Greenpeace, Yeşiller Küresel Isınma eylem grupları, Ömer Madra.

su teresi beğendi.

Düzenleyen myndos : 16-11-2008 saat 15:10 Neden: Kaynakça ekleme
myndos Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-04-2009, 14:27   #21
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 02-10-2007
Şehir: Istanbul/Syndey
Mesajlar: 1,003
Bu konuya uzun zamandır rağbet olmamış. Oysa dünya ısınmaya devam etmekte. Atmosferin ısı artışı 1C leri buldu ve 2C'ları bulduğu zaman artık Dünya kendini soğutamayacak. Bir buhar tabakası aynen bir sera gibi iyice dünyayı saracak ve kaçınılmaz son...

Bu kaçınılmaz son uzakta görünmüyor... Artık filmlerde bile dünyanın sonu konu edilmeye başladı. Kendi elimizle felaketleri çağırıyoruz.

Kyoto'dan bahsedilmiş. Kyoto'da hiç kimse sizi birşeylere zorunlu tutmuyor. Gönüllülük ilkesine bağlı bir proje aslında. Saptırıldığı doğru. Türkiye katıldığı toplantıda "Ben gelişmiş ülkeyim, Kyoto'yu kabul ediyorum" demiştir. Ha bu doğru mudur tartışılır. Bunun nedenleri içinde katılımcıların yeterince bilinçli olup olmadığı, konu hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları, gelişmiş-gelişmekte olan ülke kavramlarının yarattığı gururdu, altında yatan başka nedenlerdi öyleydi böyledi... Öte yandan Amerika ve Çin, ki karbon pastasında en büyük pay bunlara ait, bunu kabul etmemişlerdir. Henüz parlementolarından geçmemiştir ve 2012 yılına dek hiçbir şey yapmak zorunda değiller.

Kyoto bir para sızdırma aracı olarak düşünülmemeli. Eğer bir firma milyon dolarlık yatırımlar yaparak karbondioksit miktarını azaltırsa ve kendisine düşen kotanın altına indirgeyebilirse karbondioksit miktarını, o halde fazladan kotası kadarını satabilmeli. Bu da uygulama için teşvik edicidir. Biz çevrecilerin meşhur lafı vardır: "Kirleten öder". Mantık buna dayalı.

Her faaliyetimizde karbondioksit üretiyoruz. Google'a yaptığımız her tıklamada bile. Ama google ne yapıyor? Yıllık kullanılma miktarı ve faaliyetlerinin karbon miktarlarını hesaplayarak, o karbonu absorbe edebilecek faaliyetlerde bulunuyor. Örneğin şu kadar karbonu şu kadar ağaç dengeler denilerek ağaç dikimleri yapıyor. Enerji tasarrufu sağlayan ampüller, su tasarrufu sağlayan çamaşır bulaşık makineleri belki aynı işi yapan diğerlerine göre daha pahalı satılıyor olabilir, kendi tasarruf ettikleri karbonu satarak para da kazanıyor olabilir. Ama zamanında bunun için yatırım yapmışlardır, çevreleri için bir adım atmışlardır. Buna değmez mi?

Şu ülke bu ülke kirletti bedelini biz ödüyoruz mantığı olamaz. Dünya bir gemi, içinde kocaman bir deliği var. Eğer bana ne deliği açan kapatsın dersek hep beraber batarız.

Yapılabilecek pek çok şey var. Günlük yaşamımızdan tutun da alternatif projelere kadar. (Örneğin arıtma tesislerimizi bile değiştirebiliriz.. BAKINIZ

Bunu, bugüne kadar bize katlanan Dünya'ya borçluyuz. Bugün uluslarararası kabul edilmiş Yeryüzü günü. Hepinizin Yeryüzü günü kutlu olsun.

kaktüs Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 29-03-2010, 12:58   #22
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
TÜBİTAK Bilim ve Teknik, Temmuz 2000 (Sayı 392):

Yaşayan ormanlar yeryüzündeki; geçmiş dönemlerde yaşamış ormanlar da yer altındaki (kömür, petrol ve doğalgaz biçiminde) karbon depolarıdır. Dünyadaki doğal süreçlerin on milyonlarca yıldır depoladığı bu karbon stokları, yirminci yüzyıl boyunca insanlar tarafından çok hızlı bir biçimde atmosfere (karbondioksit olarak) geri verilmiştir; hala da veriliyor. Öte yandan atmosferdeki karbondioksit oranını düşürecek ormanlar da hızla yok ediliyor. Fosil yakıtların tüketimi ve ormansızlaştırma yüzünden her yıl atmosfere yaklaşık 7 milyar ton karbondioksit salınıyor.



Yukarıdaki aynı sayılı derginin ekinde verilen bir grafik:
Name:  seragazları.jpg
Views: 17380
Size:  21.2 KB



Karbondioksitin atmosferdeki artışını gösteren bir başka grafik:
Name:  Carbon_Dioxide_400kyr.jpg
Views: 6873
Size:  53.5 KB

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-08-2010, 18:18   #23
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 07-08-2010
Şehir: Balıkesir
Mesajlar: 75
Galeri: 5
Arkadaşlar benim merak ettiğim bişey var.Dünyamız daha öncede defalarca kuraklık ve buzul çağları yaşadı.Örneğin erken ve geç proterozoyik te (2500 milyonyıl-570 milyon yıl önce) buzul çökellerine rastlanıyo.Fakat orta proterozoyikte buzul çökellerinden bahsedilmiyo.yani bu ara bölümde ani bi erime ( küresel ısınma) olmuş olabilir.Fakat bu dönemde sera gazları vs yok.Söylemek istediğim bu ısınmanın bi diğer sebebi de dünyanın 4.6 milyar yıldır sürdürdüğü düzeni de olabilir mi? Sonuçta bazı türler gider bazı türler gelir.Bu kadercilik gibi görünmesini istemem ama dünyanın oluşumundan bu zamana kadar olmuş.Bi süredir aklıma takılıyo lütfen biri yardım etsin

Pera Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-08-2010, 20:58   #24
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Bir küresel ısınma eğilimi olabileceği söyleniyor bilim adamlarınca, ama olmayabileceğini de düşünüyorlar. Sera gazlarının olumsuz etkisi olabileceğini düşünüyorlar ama, belki de yoktur diyorlar. Ozon deliğinden sözediliyor ama, önceden ozon deliği yoktu da şimdi olmuş diyemiyorlar. Çünkü ilk ölçüldüğünde delik varmış. Önceden yokmuş gibi bir bilgmiz yokmuş. Belki de delik büyüyüp küçülüyor olabilirmiş.

Karbondioksit salınımının fazlalaşmasını olumsuz etkisi olabilir deniyor ama, bu konular fazlasıyla spekülatif.

Daha önceki ısınma ve buzul dönemelerini açıklamıyor hiç birisi.

Vikinkler Grönland adını vermişler adaya yeşil ada. Buzla kaplı bir ada için ironik bir tanım değilse, yakın geçmişte yeşil bir ada olmalı. Adanın buzları erirse suların iki metre kadar yükselebileceği düşünülüyor oysa.

Denizlerin seksen metre daha sığ olduğu dönemler yaşanmış.

Dünyanın ısınma ve soğuma dönemleri geçirdiği zaten biliniyor. Endüsriyel sanayinin gereğinden fazla bir zarar vermesinin söz konusu olduğu tartışılıyor.
Şehir efsaneleri dışında evet tam da bu nedenle oldu diyecek kesin bilimsel veriler yeterli değil.
Endüstriyel sanayi doğaya zara mı vermiyor yani. Hayır açıkça tahrip ediyor. Kar için milyonlarca yıl gezegenin başına bela olacak nükleer santraller kurulmaya çalışılıyor. üstelik elli yıl kadar işe yarıyorlar.

Bu küresel ısınma olmadığı anlamına mı gelir? Sadece elimizde yeterli veri olmadığı anlamına gelir.

Dinzorlar vardı şimdi yok. O zaman dünyada oksijen oranı şimdikinin iki katıydı. yani dinozorlar yaşasa nefes alacak hava bile yok diyecekler.

Bilimsel süreçler ezberle kanılarla yanılgılarla ilerlemez. Bilimsel bilginin üretilmesinin çok ciddiye alınan kuralları vardır. Birisi bir teori ürettiğinde bu birikime danayanılarak gözden geçirilir.

Şehir efsaneleri biçiminde küresel ısınma var demek yerine bilimsel bilgiye değer vermeye başlamamız gerekir.

Yaşanan sıcaklıklar ölüçülen değerlerle kıyaslandığında şimdilik anormallik göstermiyor.
olmadığı anlamına da geliyor mu . Hayır.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-11-2015, 16:35   #25
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,245
Galeri: 88
En son 2011'de mi yazılmış

Kim takar küresel ısınmayı

A_NOMAD ve defender77 beğendi.
malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-11-2015, 17:50   #26
Ağaç Dostu
 
Turunçgil's Avatar
 
Giriş Tarihi: 20-09-2011
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 185
Bilakis ısınma soğumayı tetikleyecek deniyo, bazı bilim adamlarınca. Teorileri şu ;Eriyen kutup suları Gulf stream sıcak su akıntısına karışacak ve soğumasına sebeb olacak bu da dünya'da şiddetli fırtına ve kar yağışlarına sebep olacak. Ne kadar doğru bilemem.

A_NOMAD beğendi.

Düzenleyen Turunçgil : 30-11-2015 saat 17:51 Neden: Noktalama işaretleri
Turunçgil Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-11-2016, 12:48   #27
Ağaç Dostu
 
defender77's Avatar
 
Giriş Tarihi: 25-05-2015
Şehir: Yalova - Balıkesir
Mesajlar: 118
1978 - 2016 yılları dünya buzul alanları grafiği. Biz birbirimizi öldürmeye çalışırken doğa bunu bizden önce yapacak sanırım. Hayırlısı diyelim...

Eklenen Resimler
 
defender77 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-02-2019, 15:59   #28
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 28-11-2018
Şehir: BURSA
Mesajlar: 111
haber daha önce forumda paylaşıldı mı bilmiyorum.

15 yaşındaki Greta Thunberg'den tarihi iklim değişikliği konuşması Birleşmiş Milletler.
(Türkçe alt yazılı)


İklim değişikliği konusunda hareketsizliği protesto etmek için okulu kırıyorum
http://acikradyo.com.tr/acik-gazete/...kulu-kiriyorum

röportajından kısa bir alıntı

Bazıları benim okulda olmam gerektiğini söylüyor. Ama, geleceği kurtarmak için kimse yeterli gayret göstermiyorsa, genç bir insan neden gelecek konusunda ders çalışsın ki? En parlak bilimcilerin ortaya koyduğu en önemli olguları politikacılarımız hiçe sayıyorsa olguları öğrenmenin ne anlamı var?

Zamanımız kalmadı. Başarısızlık, felaket demek. Yapılması gereken değişiklikler muazzam boyutta ve çözümler için hepimiz elimizi taşın altına sokmalıyız – özellikle Avustralya gibi zengin ülkelerdeki bizler.

Erişkinler bizi yaya bıraktı. Üstelik, basın ve politikacılar da dahil olmak üzere erişkinlerin çoğu durumu görmezden gelmeye devam ediyor; o halde biz harekete geçmek zorundayız – hem de şu andan itibaren.
Greta Thunberg, 15 yaşında ve İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşıyor)


https://twitter.com/GretaThunberg
değişik bölgelerden eyleme destek veren gösteriler kendi sayfasından izlenebilir.

bahcedenn beğendi.
su teresi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-02-2019, 11:59   #29
Ağaç Dostu
 
tarku's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-05-2010
Şehir: konya
Mesajlar: 963
Küresel ısınmayı dert etmeyin. Dünya her şeyi kökünden çözecek. İnsan ırkı yok olursa dünya kendini yeniler.


Dünyanın manyetik alanı neden değişiyor ve bunun etkileri neler olabilir? - Teknoloji Haberleri

tarku Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-04-2022, 18:30   #30
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 11-04-2022
Şehir: ELBiSTAN
Mesajlar: 10
İklimlerin bozulduğu bir gerçek, inkar edilemez bir durum, tarım ve bitki florası tüm endemik türler ve popülasyon tehlike altında; bitkiler gece gündüz sıcaklık farkı ile stres altında. Uzun süren don hadiseleri, ıslak yaz mevsimleri, kasırgalar, dolu, kuraklık ve buna benzer bir çok olumsuzluk ölçü dışına taştı.

İklimi düzeltmek ayrı bir unsur, ancak bu süreçte tarım için ne gibi önlemler alınabilir; damlama sulama çalışmaları yaygınlaştı bunu pek dile getirmeye lüzum yok.

Ancak pek bilinmeyen tanınmayan toprak düzenleyiciler ile fermente yahut maya bazlı bitki ekstraktları içeren probiyotik yaprak ve toprak aktivatörleri yaygınlaştırmalıdır.

Bazalt, zeolit, kömür, karbon, leonardit, hümik fulvik asit, k humat gibi toprağı onaran düzelten nadasa bırakmadan ıslah eden nimetlerden doğru şekilde yararlamak gerekli.

Sadece N P K tarzı gübreler ile tarım yürümez, iklimlerdeki inişli çıkışlı bozulma ülke tarımını kısır döngüye sürükler:

https://www.youtube.com/watch?v=Uu47...neSoral%C4%B1m

ELBiSDANLI Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla

Konu Araçları
Mod Seç

Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 13:32.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025