agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni9Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 10-05-2011, 16:50   #151
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
"Yine konu dışı ama Kemalizmin 12 Eylül'le ne alakası var? Öncelikle Kemalist sözcüğünün nereden çıktığını araştırmanızı öneririm size. Kimseye inanmıyorsanız Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiliz arşivlerine bir bakın oralarda neler yazıyor okuyun bakalım. Her şeyi hallettik bir tek kavramlar kaldı tartışmadığımız..."
Ne ezbere konuşmayı severim ne altını sonradan dolduramayacağım şeyler yazmak isterim. Konu dışı olduğu için detaya girmeyelim. Bugünkü kemalizm ideolojisin MustafeKemal' le değil 12 Eylülde şekillendirilen ideoloji ile ilgisi var. İngiliz metinlere bakarsak göreceğimiz şey bugün savunulan ideoloji değil.


Diğer söylediklerinize de katılıyorum. Zaten benim sürekli olarak sözettiğim maden değil, madenin çıkarlmasıın çevreye zarar vermesinin engellenmesi biçiminde.
Siyanürü şahsen kullanmış neye benzediğini bilen birisi olarak söyledim her söylediğimi.
Altın kaçınılmaz. Bu ve diğer endüstriyel faaliyetlerde tehlikeli maddelerin çevreye zarar vermesine engel olmak çin uğraşılması gerekiyor.

Siyanürlü altına hayır biçiminde tepki veren grupların bu ciddi kazaya tepkilerini ne olacağını görmek ilginç olacak. Ben şu ana kadar bi rtepki görmedim, belki farketmedim.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-05-2011, 21:08   #152
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 533
Sülfür dediğniz şey kükürtün ingilizcesi tarlada bolca kullandığınız.

12 Eylülü yapanlar Kemalizmin yanına bile yaklaşamayacak olanlardır. Bunu herkes biliyor.

12 Eylül yavrularıda aldıkları nın karşılığında Devlet varlıklarını ve de Doğayı peşkeş çekiyor.

Bir KOZA destekçisi ZEYTİN ile ilgili bügüne kadar dünyada yazılmış olan en kapsamlı kitabı KOZA nın desteğiyle yayınlayıp kozanın nasılda çevreci olduğunu açıklamıştı ama aynı sorunla karşılaşılabilecek pozisyondaki siyanür barajının içerdiği zehirin nasıl bertaraf edileceği ile ilgili bilgiyi verememişti.

iNSAN BU BEŞER ELBET ŞAŞAR.

iŞİ TAŞ OLAN TAŞLA , METAL OLAN METALLE ,TARLA OLAN TARLAYLA , SATICILIk OLAN SATMAKLA GEÇİNİR GİDER.

sevgiyle kalın

ensar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-05-2011, 22:56   #153
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Zaten benim sürekli olarak sözettiğim maden değil, madenin çıkarılmasının çevreye zarar vermesinin engellenmesi biçiminde.
Bununla ilgili ayrıntılı yazıların vardır, linklerini yazarsan tekrarlamak zorunda kalmazsın, arkadaşlar bilgilenir...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 00:26   #154
Ağaç Dostu
 
Fatoş's Avatar
 
Giriş Tarihi: 19-12-2009
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,660
Galeri: 120
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Siyanürlü altına hayır biçiminde tepki veren grupların bu ciddi kazaya tepkilerini ne olacağını görmek ilginç olacak. Ben şu ana kadar bi rtepki görmedim, belki farketmedim.
Sevgili Memet arkadaşım, neden ilginç olacağını merak ettim, bu ciddi kazaların gelebileceğini, olabileceğini biliyoruz. Tehdit ve düzenlerimizin bozulma pahasına mücadele veriyoruz. Biz bunları göze alıyoruz, maddi ve manevi. Hala çalışmalarımıza devam ediyoruz . Yılmayacağız, ne pahasına olursa olsun.
Daha fazla yazamayacağım ama aşağıdaki yazı duygularımı daha iyi anlatıyor.

Siyanür bir hak sorunudur!
Devin Bahçeci • 10/05/2011

Dünden beri Kütahya Gümüşlü’de olanları hep beraber izliyoruz. Siyanürle madencilik yapılan sahada atık havuzunda meydana gelen kaza zehirli bir madde olan Hidrojen Siyanürün suya karışma riskini, hatta porsuk çayı ve devamında Karadeniz’e karışma riskini barındırıyor.
Siyanür ile madencilik aslında bu ülkenin 1989’dan beri gündeminde. Bergama’ya kıyarak başladı her şey. Siyanürle altın 30 yıldır hayatları zehirliyor.
Madenler sorunsuz işlerken bile havuzlarda buharlaşan bu Hidrojen Siyanür zaten hayatları tehdit ediyordu. Ama gözden uzak olan gönülden de ırak oluyor. Bölgede yaşananları, zehirlenen kanser olan hayatları, mutasyonlu hayvanları, ölen yok olan toprakları ancak o bölgede yaşayanlar biliyor. Biz ise, kaza gibi medyatik olaylarda gündemimize alıyoruz bu kıyımları.
Bu kıyımların çevre kıyımı olduğu, doğayı mahvettiği ortada, tekrar tekrar yazmanın anlamı yok, ancak atlanılan başka bir nokta var.
Siyanür ile madencilik ve getirdiği felaketler sadece güncel bir çevre sorunu değil, medyanın çevirdiği bir magazin haberi de değil.
Bu madencilik bir hak sorunu. Yaşam hakkı, temiz suya, çevreye erişim hakkı ihlali.
“Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.” Diyor İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi. Sizce siyanürle madencilik yapılan bölgelerde bireylerin bu hakkı korunuyor mu? Bile bile zehirleyenler halkı ve haklarını gözetiyor mu?
Bölgede yaşayan insanların hepsinin yaşamı pamuk ipliğinde. Siyanür basitçe DNA’ları mutasyona uğruyor. İnsan hayatı ciddi tehlike altında kalıyor. Kanser derseniz gırla, zeka geriliği başta olmak üzere diğer genetik hastalıklar derseniz gırla…
Kalkınmacılık ve istihdamla özdeş tutuluyor ya bu madencilik. “Kalkınma hakkı” diyorlar ya. O da büyük bir yalan. Bölgede kalkınan sadece şirketler. Şirketler de halkın üzerinden kalkınıyor. Kırsal bölge halkı ise geçim kaynaklarını yavaş yavaş kaybediyor. Tarım ve hayvancılık yapamıyorlar; çünkü zehirlenen toprakta, zehirlenen suda takat kalmıyor, üretim yapılamıyor oralarda.
Bu durum özgürce çalışma hakkını da ihlal ediyor. Zaten fakir olan, zaten “Köylü Milletin Efendisidir” diye diye köleleştirilen, tarım politikaları ile aç kalan köylülerin önünde iki seçenek kalıyor: Göç etmek veya maden şirketinde köle olarak çalışmak. Tabii elinde sadece şirkette çalışmak kalan bireyler de ekmeği gitmesin diye, akrabalarına, dostlarına saldırıyor, kraldan çok kralcılık yapmak zorunda kalıyor. bir nevi köylüyü köylüye kırdırmaya çalışıyorlar.
“Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.” Diyor Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi. Maden şirketlerinin -tabiri caiz ise- kucağına düşürülen köylülerin böyle bir hakkı devlet tarafından korunuyor mu acaba?
Haktan hukuktan konuşan Başbakan ve Çevre Bakanı bu hakların varlığından haberdar mı acaba? Yoksa para ve sözde kalkınma uğruna insan hayatı o kadar da önemli değil mi?
Burada siyanürle madenciliğin yerine, diğer çevre/ekoloji kıyımlarını da koyarsanız aynı hak ihlalleri devam ediyor. Nükleer enerji, konvansiyonel tarımı destekleyen politikalar, HES inşaatları vs. vs. Bunlar hepsi kalkınma gelişme adı altında yapılıyor ama kıyılan doğayı ve ihlal edilen hakları ne yapacağız? Yaşam hakkını, çalışma özgürlüğünü, temiz suya erişim hakkı, temiz bir doğada yaşama hakkı ve daha birçok hak ne olacak merak ediyorum.

-----------------------------------------------------------------------
Bizde bunları merak ediyoruz, Sevgili Memet.


Düzenleyen Fatoş : 11-05-2011 saat 01:22 Neden: Eksik harf
Fatoş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 02:42   #155
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
Bunların hangisi saçma.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi epsody Mesajı Göster
Siyanürle altın çıkarmanın çevre düşüncesine sahip bizlerin endişlerini haklı çıkaran bu olayların ağaçlar nette siyanürle altın çıkarma başlığında tartışılmış endişe ve kaygılarını dile getiren arkadaşlarıma bu öngörülerinden dolayı şükranlarımı sunarken.

Karşı duruşta bulunarak bu endişeleri yok sayarak siyanürle altın arayan kuruluşun temsilcisi edasıyla bütün ön görüleri ret eden kişi olarak memet'i de kınıyorum.

Altın üretiminde dünya birinciliğinin bedeli olacak tezlerle forumlardaki kişileri ikna çalışmalarının sunuçları işte orta görülüyor.

Belki çernobilden sonra ikinci bir çevre felaketinin yaşanmasında duyarsız kişilerin ve yöneticilerin sorumsuluğu bu güzel ülkemizin cehenneme dönüş vebalide bu kişilerin sırtında bir insanlık suçu olarak ömür boyu taşıyacaklardır.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Siz gene mi başladınız saçmalamaya.
Yazdıklarımın içinden siz bu kadarmı anlam çıkarıyorsunuz.

epsody Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 07:45   #156
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi epsody Mesajı Göster
Yazdıklarımın içinden siz bu kadarmı anlam çıkarıyorsunuz.

Yo hayır yazdıklarınız bir anlam çıkarmayı gerektirmiyor. Saçmalamışsınız ona işaret etmem yeterli.
Zaten konu içeriği ile ilginiz de bu kadar.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 07:48   #157
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi malina Mesajı Göster
Bununla ilgili ayrıntılı yazıların vardır, linklerini yazarsan tekrarlamak zorunda kalmazsın, arkadaşlar bilgilenir...
Linkleri vermem gerektiğini düşünmüyorum. Mesajlar konu başlığında duruyor bilgilenmek isteyenler başlığı okuyup bu konuyu öğrenebilirler.
Siz uğraşmayın ben size hazırdan yazdıklarımı kere daha sunayım demenin gerekli olduğunu sanmıyorum. Merak eden okuyabilir başlığı.

Ensar, konumuz milliyetçilik olmadığı için bu konuda daha fazla ayrıntıya girmeyi gerekli bulmuyorum. Sizin için sıkıntılı bir durum olabilir. Dediğim gibi arkasını dolduramayacağım cümleleri baştan söylemek istemem. Sözlerim geçerlidir.
Koza ne anlama bana yönelik söylenmiş bilmiyorum ama, şirketlerin ne yaptığı beni ilgilendirmiyor.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 16:06   #158
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi memet Mesajı Göster
Linkleri vermem gerektiğini düşünmüyorum. Mesajlar konu başlığında duruyor bilgilenmek isteyenler başlığı okuyup bu konuyu öğrenebilirler.
Baktığım için sordum. Benim gözden kaçırdığım birşey yazmış olabilir misin diye... Neredeyse aynı kelimelerle var olan uygulamayı savunmaktan başka bir şey yazmamışsın... Şu uygulama yerine bu yapılabilir, dünyadaki uygulamalar böyledir dediğin yok. Bunu yapamadığına göre, eleştirilere agresif cevaplar vermesen iyi olur. Duyan da senin altın ya da gümüş madenin var sanacak.

Özetle üslubuna dikkat etsen iyi olur.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 16:23   #159
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Altın konusunda bir sürü şey yazdım, "varolanı savunmakla" ne kastettiğini anlamış değilim.
Altını siyanürden başka işleme yolu olmadığını birden çok kere yazdım.
"Bu uygulama yerine" diye de bir şey yok. Sadece altın işlerken siyanürün çevreye zarar vermesine engel olmak diye bir şey var. Bilmem kaç kere yazmışımdır bunu da. Hatta sadece altın ya da siyanür değil, bütün madenlerin çevreye zararının sözkonusu olduğunu ya ciddi bir tavrı alınıp bütün madenlerin çevre sorunu yaratmasına karşı çıkılması gerektiğini, sadece altına itiraz ediliyorsa bunun ciddiye alamayacağım bir şey olduğunu söyledim. Kaza olan maden konusuna da defalarca işaret etmiştim.


Elşetiriler böyleyse;

"Ama işin kötüsü siz aynı ilahlaştırdığınız politikacılar gibi ." ( külli yalan oluyor bu, eleştiri değil. Gösterin nerede dediğimi dediğimde bir cevap , işte şurada yaptın gibi bir alıntı da olamadı.)



Veya böyleyse;

"Karşı duruşta bulunarak bu endişeleri yok sayarak siyanürle altın arayan kuruluşun temsilcisi edasıyla bütün ön görüleri ret eden kişi olarak memet'i de kınıyorum."

Bunlar agresif bir tavır değilse, benim de pek bir agresif tavrım yok.

Özetle bana karşı kullanılan bu cümlelere karşı, "agresif tavırlarınızdan vazgeçin" demeni beklerdim.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 17:18   #160
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
KÜTAHYA GÜMÜŞKÖY İŞLETMESİ ATIK BARAJI YAŞAMSAL BİR RİSK TAŞIYOR.

Eti Gümüş AŞ'nin, Kütahya gümüş madeni işletmesindeki atık depolama barajının iki numaralı havuzuyla üç numaralı havuzu arasındaki setin bir kısmı yıkılmış ve siyanürlü atık iki numaralı havuza ve buradaki setten de taşarak bir numaralı havuza akmıştır. Atıkların tamamının son sete yüklenmiş olması nedeniyle tehlikeli bir durum ortaya çıkmış olup, bu son setin de yıkılması halinde civarındaki tüm canlı yaşamı tehdit edecek boyutta bir çevre felaketi yaşanma riski söz konusu olmuştur.

1987 yılında işletmeye açılan bu tesiste gümüş elde etmek için, altın işletmeciliğinde de kullanılan siyanür liç yöntemi uygulanmaktadır. Siyanürleme sırasında, gümüş elde edildikten sonra arta kalan, siyanür ve ağır metal içeren çamur atık barajında depolanmaktadır. İşletmede siyanür oranının düşürülmesi için arıtma kullanılmamakta ve siyanür doğal bozunma yoluyla yokedilmeye bırakılmaktadır.

Depolanan siyanür bileşikleri ekolojik ortamı olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir ve depolanma alanındaki siyanür atığının sızma ve yeraltı suyuna karışma riski bulunmaktadır Sızıntıyı önlemek amacıyla kullanılan geçirimsiz sentetik örtülerin sızıntıyı tamamen önleyeceği ileri sürülse de, yapılan labaratuvar deneylerinde sabit basınç altında belli oranlarda sızdırma olabileceği ve olası uygulama hataları nedeniyle de sızma oranının artabileceği belirtilmektedir.

Nitekim atık barajının yakınındaki Dulkadir Köyü`nde yeraltısuyunda arsenik zenginleşmesi sonucunda kanserden ölenlerin sayısı hızla artmış ve köy boşılmıştır.

Bugün sızmanın yarattığı tehlikenin kat be kat ötesinde çok riskli bir durum söz konusudur. Dünyada yaşanmış ölümcül çevre felaketleri göstermektedir ki atık barajının yıkılması halinde ortaya çıkabilecek tehlike ciddi boyutlarda olabilecektir.

Diğer taraftan, atık barajı kapasitesinin daha başlangıçta, işletmeden çıkacak atıkların depolanmasının yanında, yağışlardan kaynaklanacak su miktarı da dikkate alınacak şekilde tasarlanıp tasarlanmadığı konusu da cevaplanması gereken önemli bir sorudur. Öte yandan işletmenin kapasitesinin yaklaşık iki kat arttırılarak ortalama 650 ton/saat`e göre çalıştığı şirketin web sayfasında ifade edilmektedir. Bu durum, daha fazla siyanür kullanıldığı ve daha fazla siyanürlü atığın, atık barajlarında depolandığı anlamını taşımaktadır. Büyük bir olasılıkla fazla miktarda atığın barajlarda depolanması nedeniyle atık barajının iki numaralı havuzuyla üç numaralı havuzu arasındaki setin bir kısmının yıkılmış olması söz konusudur. Nitekim Şirketin web sayfasında da arttırılan üretim kapasitesini karşılayacak ilave atık barajı inşaatına başlanacağı bilgisi yer almış olmasına rağmen ilave havuzun inşaası tamamlanmamıştır. Eti Gümüş AŞ tarafından atık barajında mevcut dört adet atık havuzunun yeterli olmadığı ve yeni havuzu inşa etme yoluna gidildiği görülmektedir.

Gelinen durumda havuzdaki su seviyesinin yükselmesi, hem son sete gelen atık yükünün artmasına, hem de son seti oluşturan malzeme içindeki su seviyesinin de yükselmesine neden olmaktadır. Her iki durum da şevin stabilitesini (duraylılığını) bozabilecek ve setin/setlerin yıkılmasına etken olabilecek faktörlerdir.

Bu setlerin projelendirilmesi sırasında setlerin stabilite analizlerinde su yüksekliklerinin dikkate alınmış olması ve havuzlardaki maksimum su seviyesinin ne kadar olması gerektiği belirlenmiş olmalıdır. Yıkılma öncesindeki su seviyesinin ne kadar olduğu/yükseldiği de araştırılması gereken bir husustur.

Setlerin projelendirilmesi sırasında sette kullanılan ve geçirimsizliği sağlayan kil çekirdeğin kalınlığının ve set yüksekliklerinin ne kadar belirlendiği ve uygulamadaki kil çekirdeğin kalınlığının ve set yüksekliklerinin ne kadar olduğu araştırılmalıdır?

Setin/setlerin yıkılmasında sadece su seviyesinin yükselmesinin etkin olmasının yanı sıra, bu setlerin inşası sırasında kilden başka, geçirgenlikleri farklı olan malzemelerin kullanılıp kullanılmadığı da önem taşımaktadır. Bu durumda set içerisinden olabilecek muhtemel sızmalar nedeniyle setler zayıflayacak ve yıkılma söz konusu olabilecektir. Setlerdeki bu yıkılmanın nedenleri bu yönleriyle de ortaya konulmalı, bu konulara cevap aranmalıdır.
Bir felaketin yaşanmaması için, geçici ama acil olarak son sete gelen su yükünün azaltılması gerekmektedir. Bu nedenle bu kesimdeki atıkların başka bir tarafa başka bir çevre felaketine yol açmayacak şekilde taşınması ve havuzun kısmen de olsa boşaltılması gerekmektedir.

Son setin güçlendirilme çalışmalarına hız verilmelidir. Halen inşası devam eden beşinci havuzun gerekli setlerin oluşturulup ve geçirgenliği önlemek için havuz tabanı ve kenarlarına jeomembran ve kil dolgu yapılarak devreye alınması ve birinci havuzdaki suyun bir kısmının buraya aktarılması imkanları araştırılmalıdır.
Setin yıkılma olasılığına karşı atığın yayılma yönlerine tabana jeomembran serilerek yeni set/setler oluşturulmalıdır.

Tüm bu geçici önlemlerin alınmasını ve sadece işletme çevresindeki yaşamı, suyu, toprağı ve havayı tehdit etmekle kalmayıp, Porsuk çayını, Sakarya nehrini ve Karadenizi de etkileyecek boyutta bir çevre felaketinin yaşanmamasını umuyoruz.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, öteden beri siyanür liç işlemi yapılan maden işletmeciliğinin yaratacağı olumsuzlukları ortaya koyduk, uyarı görevimizi yerine getirdik. Ülkemizin dört bir yanını kuşatan siyanürlü altın işletmelerinde de aynı tehlikelerin her an söz konusu olabileceğini bir kez daha hatırlatıyor ve uyarıyoruz. Yaşanan son olay da göstermektedir ki sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkımız ciddi risk altındadır. Siyanürleme yöntemi uygulanan maden işletmelerinin faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.

TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI

YÖNETİM KURULU

10.11.2011
jmo.org.tr

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 17:24   #161
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
Alıntı:
Sadece altın işlerken siyanürün çevreye zarar vermesine engel olmak diye bir şey var. Bilmem kaç kere yazmışımdır bunu da. Hatta sadece altın ya da siyanür değil, bütün madenlerin çevreye zararının sözkonusu olduğunu ya ciddi bir tavrı alınıp bütün madenlerin çevre sorunu yaratmasına karşı çıkılması gerektiğini, sadece altına itiraz ediliyorsa bunun ciddiye alamayacağım bir şey olduğunu söyledim. Kaza olan maden konusuna da defalarca işaret etmiştim.
Gündemde olan ilgi çekiyor. diğerlerine itiraz etmiyorsanız, altına, gümüşe de itiraz etmeyin demek mantıklı mı? "siyanürün çevreye zarar vermesine engel olmak diye bir şey var" bunun yolu budur, dediğin yazıların linkini vermeni rica etmiştim. Anlaşılan sadece bu kadar söylemişsin. Doğal olarak savunucu durumunda görünüyorsun.

Alıntı:
Özetle bana karşı kullanılan bu cümlelere karşı, "agresif tavırlarınızdan vazgeçin" demeni beklerdim.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla diye bir atasözümüz var

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2011, 18:24   #162
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Siyanürün çevreye zarar vermesine engel olmanın bir yolu var dediğim bir cümlemi bulabileceğimizi sanmıyorum.
Bunun gibi klor ve sülfür gazının da çevreye zararını engellemenin bir yolu yok.

Siyanürün çevreye yayılmasına engel olmanın yolu var. O da zaten bilinip uygulanan yollar.
Önemli olan bütün madenlerin işlenmesinde çevreye zararıyla, karlılık arasında tercih yapanlara karşı çıkılması. İşte çöken havuzda karlılık seçilmiş.


"diğerlerine itiraz etmiyorsanız, altına, gümüşe de itiraz etmeyin demek mantıklı mı? "

Bu cümle bir kaç bakımdan benim için hatalı. Altına ve gümüşe de mi itiraz ediyorsunuz diye sordum. Altının bu ekrana bakmak dahil anlamına da işaret etim. İtiraz edilecek şey, altın ya da gümüş çıkarılması ne şekilde çıkarılması değil. Bu sırada çevreye olası zararlarına karşı çıkılmalı. Bu yüzden kömüre petrole karşı mısınız sorusunu sordum. Diyelim cümle içeriği benim dediğim gibi değil maden çıkarımının çevreye zararına işaret ediyor. Bu durumda bir madenin zararına karşı çıkıp diğerine karşı çıkmamak bana mantıklı gelmiyor. Çünkü bu sefer hangi madene karşı çıkılmış diyorum. Tungsten değil bakır değil( bakırı saymasak iyi olabilir içinde altın içeriyor, siyanür kullanılıyor)
Benim mantığımla geriye altının stratejik önemi kalıyor.

Bu durumda şöyle soruyorum altın çıkarılamasına mı karşısınız. Neden başka madenlere değil de altına? Kimsenin bunun karşılığı siyanürle çıkarılmış altın olarak bankada duruyor deyip, maaşını çekmekten vazgeçeceğini sanmıyorum.
Yok maaşımı isterim ama bunu karşılığı olan madeni istemiyorum, gibi bir mantık çıkıyor gibi karşıma anlaması kolay olmuyor bunu.

Ülke zaten çevre koruma bakından sonunculuğa yarışıyor. Bu ne bu hükümetin ne bundan öncekini ne başka bir hükümetin de değil, topluca ülkenin ihmalkarlığı bir durum.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-05-2011, 08:39   #163
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
“Madenler sorunsuz işlerken bile havuzlarda buharlaşan bu Hidrojen Siyanür zaten hayatları tehdit ediyordu. Ama gözden uzak olan gönülden de ırak oluyor. Bölgede yaşananları, zehirlenen kanser olan hayatları, mutasyonlu hayvanları, ölen yok olan toprakları ancak o bölgede yaşayanlar biliyor. Biz ise, kaza gibi medyatik olaylarda gündemimize alıyoruz bu kıyımları.”

Konunun bir de böyle bir boyutu var.


“Depolanan siyanür bileşikleri ekolojik ortamı olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir ve depolanma alanındaki siyanür atığının sızma ve yeraltı suyuna karışma riski bulunmaktadır Sızıntıyı önlemek amacıyla kullanılan geçirimsiz sentetik örtülerin sızıntıyı tamamen önleyeceği ileri sürülse de, yapılan labaratuvar deneylerinde sabit basınç altında belli oranlarda sızdırma olabileceği ve olası uygulama hataları nedeniyle de sızma oranının artabileceği belirtilmektedir.

Nitekim atık barajının yakınındaki Dulkadir Köyü`nde yeraltısuyunda arsenik zenginleşmesi sonucunda kanserden ölenlerin sayısı hızla artmış ve köy boşılmıştır.”


Ve yine böyle bir boyutu var konunun.


“Siyanürleme yöntemi uygulanan maden işletmelerinin faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.”

Bence tek seçenek bu. Yukarıdaki ve benzer başka örnekler de verilebilecek gerçeklerin farkında olup, siyanürün çevreye yayılmasına engel olunabileceğini düşünen arkadaşlar; bunu bize (daha doğrusu söz konusu bölgelerde yaşayanlara) kim garanti edecek? Yaşanabilecek olası olumsuz durumlarda oluşabilecek çok daha vahim gelişmeler kabul edilebilir ölçüde mi? Gerçi yeni kentler yoldaymış haberlere göre. Sanırsam ülke olarak hep beraber büyük kentlerde yaşayacağız (daha doğrusu imkanı olanlar) bu gidişle. Tabii yaşayacak mıyız orası da tartışılır o vakit.

Ülke gerçekten de çevre koruma konusunda iyi yerlerde olmayabilir. Belki şu bilinen hikayedeki gibi deniz yıldızlarının hepsini de kurtaramayabiliriz. Fakat denize attıklarımız için çok şey değişir. Bence hep beraber onları denize atmalım.

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-05-2011, 19:09   #164
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: Tekirdağ
Mesajlar: 533
Birbaşka Platformda yayınlanan bilgiyi geçiyorum.

Aşağıdaki raporu yazan Prof.Dr.Necla Özdemir bu rapordan kısa bir süre sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetti!!!!
Rastlantı olma olasılığı olabilir mi?
Rastlantı denilen şey yasasız,kuralsız,tarihin akışına hoyratça müdahale değildir.
Rastlantı, zorunluluğun bilinçli ifadesidir.
Tarih kendiliğinden oluşmaz, insanlar ve toplumların iradesi ile ortaya çıkar.
Necla hoca raporu yazdıktan sonra ölmesinin (!) adı belli değil mi?

Kolay gelsin
Murat Narin


BİR BELGE
OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ’NİN KÜTAHYA DULKADİR KÖYÜ’NE İLİŞKİN
RAPORU
T.C.
OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ DEKANLIĞI

Sayı: B. 30. 2. OGÜ 0. 01. 00. 00/Pers. 242- 4419
Konu:
12 Eylül 1995

Fakültemiz Göğüs Hastalıkları Anabilimdalı Başkanlığı’nca hazırlanmış olan Kütahya ili, Dulkadir Köyü’nde yapılan araştırma raporunun bir sureti ilişikte gönderilmiştir.
Bilgilerinizi rica ederim.
DEKAN ADINA Prof. Dr. Zafer GÜLBAŞ
Dekan Yardımcısı
Ek: 5 sayfa rapor

T.C.
Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
Meşelik- Eskişehir
Telefon: (222) 239 3750/192, 191, 195,
(Başkan: 219) Telefaks: 2394714
Sayı :
Konu: İl Sağlık Müdürlüğü 5210/4167 sayı. 23.06.1993 tarihli yazı için Dulkadir KÖYÜ sağlık taraması sonuçları.
KÜTAHYA İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ’NE
KÜTAHYA
15.09.1993
İliniz Tavşanlı İlçesi’ne bağlı Dulkadir Köyü Muhtarlığının 5 Şubat 1992 tarihinde üniversitemiz Rektörlüğüne yaptığı “Köylerinde kansere bağlı ölümlerin yüksek olduğu; bunların da daha çok akciğer kanseri nedeniyle ortaya çıktığını” belirten ve köylerinde araştırma yapılmasını talep eden yazılı müracaatı sonucu, fakültemiz dekanlığınca anabilim dalımız konunun incelenmesi için görevlendirilmişti.
İlgi ilk görüşmeler ve bölgenin etüd edilmesini takiben 13 Mayıs 1992’de aktif olarak başlatılan inceleme ve araştırma çalışmamızın sonucu aşağıdaki maddeler halinde belirtilmiştir.
1. Köyde yaz aylarında ortalama 200, kış aylarında 100-130 arası kişinin ikamet ettiği ve sosyo-ekonomik seviyesinin nisbeten düşük olduğu gözlenmiştir. Köy içme-kullanma suyu doğal kaynak olup, kaynak merkezine yaklaşık 10 km’lik bir yolculukla erişilmiştir.
Köy’de yaygın olarak çevreden temin edilen bir toprak, sıva ve badana işleri için kullanılmaktadır.
Köy’e yaklaşık 100 metre mesafede gümüş işleme tesisleri olup, biraz daha uzakta bu tesisin açık siyanür havuzları vardır.

Tavşanlı ilçesi Kaymakamlığı’ndan alınan yazılı bilgiye göre, köy nüfusu 1980 yılında 190, 1985 yılında 209 ve 1990 yılında 189 kişidir. Son on yılda, köy nüfusuna kayıtlı ve muhtarlık tarafından köyde yaşadığı belirtilen 56 kişinin öldüğü tespit edilmiştir.
İİ. Ülkemizde ölüm kayıtlarında ölüm neden bilgileri yeterli olmadığı için, ölenlerin yakınların sözlü beyanları; ellerinde mevcut hastane belgeleri veya temin edilen hastane belgelerinin incelenmesi sonucu belirlenen ölüm nedeni hastalıkların dökümü şöyledir:
1. 22 kişi çeşitli kanser türleri,
2. 12 kişi kanser, dışı diğer hastalıklar
3. 22 kişide ise ölüm sebebi belirlenememiştir.
Yukarıda kanser nedenli ölümler olarak belirlenen 22 kişiden 18’i erkek, 4’ü kadın olup; nedenler ayrıntılı olarak aşağıda belirtilmiştir:
10 kişi akciğer kanseri,
4 kişi cilt kanseri,
1 kişi yemek borusu kanseri,
2 kişi mesane kanseri,
1 kişi beyin tümörü,
1 kişi prostat kanseri,
1 kişi troid kanseri,
2 kişide kanserin yerleşimi öğrenilememiştir
Kanser dışı nedenlere bağlı 12 ölüm için, 1’inde kafa içi kanama, 2’sinde kronik akciğer hastalığı, 5’inde kalp enfarktüsü ve yetmezlik, 4’ünde pnomonj neden olarak belirlenmiştir.
Akciğer kanseri olduğu öğrenilen l0’kişinin tamamı erk k olup, bunlardan 5’inin hastalığı hastane belgelerinden tespit edilmiş, bir olgu ise tarafımızdan tanı konulmuş ve tedaviye alınmıştır Bu hasta tedavisini yarım bırakmış, daha sonra da hastalığın ilerlemesi sonucu ölmüştür, 10 akciğer kanserli hastanın 9tunun kronik sigara içici Olduğu öğrenilmiştir. Yine bu şahıs1arda bir kısmının bölgedeki maden arama faaliyetleri sırasında galerilerde değişik süreler çalıştığı öğrenilmiş, fakat ayrıntılı bilgi temin edilmesi mümkün olmamıştır.
111. Köy için söz konusu olabilecek kanserojen içerikli çevre maddeleri değerlendirilmiş; içme ve kullanma suyu ile evlerinin sıva-badan işlerinde kullanılan toprağın analiz edilmesine karar verilmiştir.
Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nce yapılan ayrıntılı su ve toprak analizleri sonucu; içme ve kullanma suyunda 0.67 mg/l inorganik arsenik tespit edilmiştir. Söz konusu miktardaki arsenik Dünya Sağlık Örgütü (WHO ve diğer kanserojen-toksik maddeler araştırma ajansları tarafından belirlenen güvenli eşikten yüksek; yine bu kurumların belirlediğine göre “kronik arsenik toksikasyonu” yapabilecek düzeydedir. Kronik arsenik toksikasyonun daha çok cilt kanseri, ciltte hipo/hiperpigmentasyon ve keratoz, gastrointestinal sistem distress bulguları, yüksek düşük oranı, koroner arter hastalıkları yaptığı ya da oluşumunu kolaylaştırdığı bugün bütün ilgili kurum ve bilimsel merkezlerce kabul edilmektedir. Konu bu merkezlerce yapılan yazışmalarla da teyid ettirilmiştir. Bunun dışında bir takım bulgu ve hastalıklara da sebep olabileceği çeşitli bilimsel periyodiklerde rapor edilmiştir. Arsenik buharının yüksek yoğunlukta uzun süre solunduğu maden işletmelerinde, arsenik’in akciğer kanseri etkeni olarak rol oynadığı kesin bir bilgidir. Dulkadir Köyü halkı için, kantitatif ölçüm yapılmamış olmakla birlikte; gözlemlerimize göre bu yoğunlukta arsenik buhar soluması köy içi hayatta söz konusu değildir.
Evlerin sıva-badana işlerinde kullanılan toprak örneklerinde ise kristalin kuarts saptanmıştır. Söz konusu bu mineral uzun süre solunduğu takdirde, kişi sigara da işiyorsa akciğer kanseri oluşma riskinin arttığı bilinmektedir.
Mevcut bu iki madde dışında (kişisel istekte kullanılan sigara hariç) başkaca bir kanserojen madde tespit edilmemiştir.
IV. Ocak’1993 tarihinde 4 gün ardışık köye gidilerek, mevcut köy sakinleri genel muayeneye tabi tutulmuş, ileri tetkik görülenler fakültemize davet edilmiştir. Bu değerlendirmeler sonucu elde edilen bilgiler aşağıdadır.
Toplam 130 kişi muayene ve tetkike tabi tutuldu. 71 kişinin akciğer mikrofilmleri değerlendirildi. Gerek görülen 21 kişi fakültemize davet edildi (ili icabet etti).
1. 26 kişide cilt bozukluğu, ciltte hiperkeratoz hipohıpergmentasyon
2. 67 kişide ya tam ya da tama ‘akın diş kabı-diş çürüğü,
3. 23 kişide gastrointestj distress bulguları,
4. 12 kişide hipertansjyopj arterjoskletorik kalp hastalığı,
5. 13 kişide normalden büyük troid bezi,
6. 8 kişide KOAH,
7. 9 kişide periferik damar hastalığı,
8. 3 kişide kalp kapak hastalığı,
9. 5 kadında adet bozukluğu,
10. 1 kişide akciğer kanseri,
11. 1 kişide cilt kanseri kaygısı (doku tetkiki için davet edildi, gelmedi),
12. 1 kişide romatoid artrit,
13. 8 kişide üst veya alt solunum yolu enfeksiyonu,
14. 2 kişide idrar yolu enfeksiyonu.
Bu kişilerden uygun olanlara ayaktan tedavi (ilaç ya da reçete ile) verildi. Bir kısmının fakültem ize yatarak tedavisi için destek olundu. Diğerlerine ise gerekli tavsiye ve yol göstericilikte bulunuldu
Yapılan çevre analizlere, ‘aka bilgi derlemese, muayene ve tetkiklerin toplu-genel değerlendirme sonucu oluşan kanaat şöyledir:
1. Köyün (şimdi değiştirildiği belirtilen) içme-kullanma suyu içerdiği inorganik arsenik miktarı nedeniyle kullanıma uygun değildir. Nitekim taranan olgularda ilgili kronik toksikasyonu bulguları gözlenmiştir.
2. Akciğer kanseri olarak bilgi alınan ya da tespit yapılan olgular incelendiğinde, burada etken olarak kristalin kuarts Solunması ve sigaranın ortak etkisi ön planda düşünülmüştür.
3. Yüksek oranda saptanan diş kaybı ve troid bez büyüklüğü nedeniyle yeni içme suyunun ilgili mineraller yönünden incelenmesi, ayrıca yapılan taramada saptanan özellikle çocukluk yaş grubundaki üst ve alt solunum yolu enfeksiyon olgularının sıklığı nedeniyle köy’e kurumunuzca da bu yönde tarama ve gerekirse tedavi hizmeti gönderilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Bu bölgede suya arsenik karışımının nedeninin belirlenmesi için MTA’dan destek istenmiş ancak gerekli ilgi gösterilmemiştir.
Anabilim dalımızın elde ettiği bulgu ve değerlendirmeleri bilginize saygıyla sunarım. İhtiyaç olduğu takdirde anabilim dalımız ilgili konularda yardımcı olmaya hazırdır.

Prof. Dr. Necla ÖZDEMİR
Anabilim Dalı Başkanı
Not: Ek olarak MTA su ve mineral analiz raporu.


--


Sevgiyle kalın

ensar Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-05-2011, 12:31   #165
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
Kütahya’dan Sonra Sırada Neresi Var?


“TEMA Vakfı, Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’deki maden işletmesinde atık havuzunun çökmesinin altındaki nedenlerin 2005 yılından bu yana Maden Yasası ve ilgili yönetmeliklerde yapılan değişikliklerde aranması gerektiğine dikkat çekti. Bu değişikliklerin doğa korumanın aleyhinde ve sadece fayda sağlamaya odaklı olduğunu ifade eden TEMA Vakfı, 2005 yılı itibariyle maden arama talepleri ve işletme ruhsatı verilmesinde adeta patlama yaşandığını, 2004’te 3.984 olan başvuru sayısının sadece bir yılda 15.149’a fırlayarak, sürecin artış yönünde devam ettiğini belirtti.”

Bütün dünya ile birlikte ülkemizin son yıllardaki en büyük sorunlarından biri düşük tenörlü metalik cevherlere yönelik büyük ölçekli madencilik faaliyetleridir. Ülke topraklarımızda maden ruhsatı verilmemiş yer, hemen hemen yok gibidir. Oysa, Dünyada ham maden ihraç ederek zengin olmuş bir ülke yoktur. Dışsatım için ham maden kaynağı, cevher ya da işlenmemiş metal işletilmesi özendirilmemelidir. Şu anda ülkemizde yapılan madencilik faaliyetlerinin büyük çoğunluğu milli servetimizi transfer etmekten başka birşey değildir.

2005 yılı itibariyle Maden Yasası ve ilgili yönetmelikte yapılan çeşitli değişiklikler maden arama ve işletmedeki hassas dengenin gözetilmesini imkansız kılmaktadır. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; bu yasal düzenlemelerin başladığı dönem olan 2005 itibariyle maden arama talepleri ve işletme ruhsatı verilişinde adeta patlama yaşanmıştır. 2004 yılında 3.984 olan müracaat sayısı 2005’te 15.149, 2006’da 18.208, 2007’de 17.669, 2008’de 17.297 ve 2009’da 10.377’dir.

Ne maden ne de başka bir sektör faaliyetini sürdürürken çevre faktörünü gözardı etme hakkına sahip değildir. Maden Yasası ve ilgili yönetmelikler yeniden düzenlenmelidir. Çevrenin ve insanın yaşam hakkını elinden alacak nitelikte madencilik faaliyetlerine izin veren maddeler kaldırılmalıdır. Bu şekilde verilmiş arama ve işletme izinlerinin iptali için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır. İzin verilen madencilik faaliyetleri sıkı şekilde denetlenmeli, yanlış uygulamalar için ağır cezalar konulmalıdır. Açık havada asit, baz veya siyanürlü çözeltilerle yapılan metal kazanım işlemlerine ruhsat verilmemelidir, verilenler de iptal edilmelidir.

TEMA Vakfı, Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’deki gümüş maden işletmesinin atık havuzunda meydana gelen kazayı, ülkemizin pek çok yerindeki benzer işletmelerde yaşanabilecek olası felaketlerin habercisi olarak değerlendirmektedir. 30 yıl önce faaliyete geçen ve 2004 yılında özelleştirilen işletmenin siyanür ve ağır metaller içeren katı ve sıvı atık depoları, atık havuzu çökmeden de insana, doğaya zarar verecek niteliktedir.

Madencilik faaliyetini kimya-metalurji sanayisinden ayırt etmeyen çalışma tarzı, çok sayıda kazaya gebedir. Kaza diye nitelenen tehditkar ve ölümcül olaylar aslında ısmarlanmış birer felakettir. Çıkarılan cevherin kimyasal olarak açık havada işlenmesi ve zehirli işlem atıklarının yine açık havada depolanıyor olması başlıbaşına bir sağlık ve çevre tehditidir. İşletmede kullanılan siyanürün tetiklediği arsenik yayılımına ve hafriyatlar sonucu yüzeye çıkan asbestin solunmasına bağlı olarak Dulkadir köyünde kanser vakaları olağanüstü düzeyde artmıştır. Özetle, Kütahya Gümüşköy’deki “çözelti madenciliği” adı altında ucuza getirilmiş sınai faaliyetlerin bedelini çevre ve insan ödemektedir.

Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’de yaşanmakta olan çevresel tahribat, yeraltı ve yerüstü doğal varlık ve kaynaklarımızdan doğru, güvenli ve sürdürülebilir yaşamı hedefleyen anlayışla yararlanmamız gerektiğinin altını çizmektedir. TEMA Vakfı, Maden Yasası ve ilgili yönetmeliğin sadece insanı değil, insanı parçası olduğu ekosistemle birlikte koruyacak, yönetecek anlayışla yeniden düzenlenmesi çağrısında bulunmaktadır.

Saygılarımızla;
TEMA Vakfı
Toprağına Sahip Çık !

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-05-2011, 09:35   #166
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
Doğa İçin El Ele'nin Paylaştığı Videolar.

Bu olayın ntv de yayınlanışı paylaşmak

epsody Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-05-2011, 16:39   #167
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
"fakat ayrıntılı bilgi temin edilmesi mümkün olmamıştır."

İnsan sosyoloji okuyunca ayrıntılar hep dikkatini çekiyor.

"burada etken olarak kristalin kuarts Solunması ve sigaranın ortak etkisi ön planda düşünülmüştür."
Bu türden cümleler.
Araştırma arseniğe işaret ederken element ne zaman siyanürün yerine geçti diye düşündürüyor.


"Bu bölgede suya arsenik karışımının nedeninin belirlenmesi için MTA’dan destek istenmiş ancak gerekli ilgi gösterilmemiştir."

Arseniğin de nerden kaynaklandığı bilinmiyor.

Ben şöyle düşünüyorum bunları okuyunca, siyanürle ilgili veri yok, bununla da idare edebiliriz. Peki bu mantıklı mı olur. Farketmez.

Peki, siyanürlü altına hayır diyen gruplardan bir tepki alabildik mi bugüne kadar, hayır. Demek sorun siyanürün çevre üzerindeki tehlikeli etkisi değil.


Burada bir doğru şey var;

"TEMA Vakfı, Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’deki gümüş maden işletmesinin atık havuzunda meydana gelen kazayı, ülkemizin pek çok yerindeki benzer işletmelerde yaşanabilecek olası felaketlerin habercisi olarak değerlendirmektedir. 30 yıl önce faaliyete geçen ve 2004 yılında özelleştirilen işletmenin siyanür ve ağır metaller içeren katı ve sıvı atık depoları, atık havuzu çökmeden de insana, doğaya zarar verecek niteliktedir."

Zaten o da çevreye duyarlılığa siyaseten bakmayan Tema'ya ait.

Sorun sanayinin kar marjını arttırmak için çevreyi hiçe saymasının ancak böyle olaylar olunca ve unutulana kadar itiraz ediliyor olmasıdır.

Elbistandaki bedenler daha toprak altındalar ama onları çoktan unuttuk. O da bir çevre felaketi ama kimin umrunda.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2011, 11:35   #168
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
memet;
İnsan sosyoloji okuyunca ayrıntılar hep dikkatini çekiyor.” dedikten sonra daha önceki “Ulusalcılık denen şey milliyetçiliktir” söylemin benim açımdan oldukça ilginç bir hal aldı.

Kısaca belirtmeden geçemeyeceğim. Ulus kavramı belirli bir bölgede yaşayan farklı grupların bir araya getirdiği toplum demektir. Mustafa Kemal'in ulusalcılığı ya da Kemalizm ideolojisine göre ulusalcılık insanların hangi kökenden geldikleriyle uğraşmaz. Misak-ı Milli sınırları içindeki farklı etnik ve dinsel kökenden gelenlerin hepsini ortak bir gelecek için bir araya getirir.

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2011, 16:44   #169
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Çok konu dışı oluyor ama bu durum. Siyanür başlığında arsenik konuşmak gibi;
Sosyoloji okumuş biri olarak ulus kavramınızın doğru olmadığını söyleyebilirim.
Bildiğiniz üzere ülkemizin resmi söyleminde herkesin etnik kökeni ve nereden geldiği ile uğraşılıyor.
Mİsak-ı milli sınırlarında yaşayanların da etnik ve dini kökenleryile fena halde uğraşılıyor.
Benim Kemalizm olarak gördüğüm 12 eylül sonrası yeniden yazılmış ideoloji de durumu şöyle açıklıyor tek devlet tek millet tek vs tek vs..
Yani kökenin falan yok hemşerim, Türksün biçiminde özetleniyor olay. Milliyetçiliğin en büyük sıkıntısı da bu konudaki açmazı zaten.
Başka bir ayrıntıya da girelim nasılsa konu dışına çıkılacağı kadar çıktık.

Rejimimiz layik de değil mesela. Mezhebi e var. Sünni/hanefi mezhebinden. Yani rejim insanların inancıyla uğraşıyor kimini kolluyor kimini yok sayıyor.
Söz gelimi Yezidiler etnik ve dini olarak ayrı bir halktır ama resmen yok sayılıyorlar.
Konu dışına en son nokta koyayım. Kimse milliyetçi/ulusalcı olmak zorunda değildir. Belirli bir ideolojiyi de savunmak zorunda değildir. Hatta Kemalist de olmak zorunda değildir.
Politika kahvesine uygun bir yazışmaya döndük.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2011, 20:18   #170
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
Alıntı:
Çok konu dışı oluyor ama bu durum.
Gülecek halim yoktu
Sadece fikirlerine genelde katılmadığımı belirtmekle yetineyim o zaman. Daha geniş bir zamanda ilgili kahveye bakmaya çalışırım...

Sudaki arsenik miktarındaki artış siyanürden dolayı olamaz mı? İzmirde de benzer bir durum yok mu?

Bu rapor 1993'te hazırlanmışsa ve hala arseniğin yüksek olmasının nedenini saptamak için bir çaba gösterilmemişse (belki başka araştırma yapılmıştır) bu durumu neye yormak gerekir?

Şu tepkisiz kalan gruplar kimlerdir bilmiyorum. Siyanürün çevreye olan etksi önemli. Bu gruplar bu gerçeği değiştirmez.

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2011, 20:36   #171
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
Alıntı:
"fakat ayrıntılı bilgi temin edilmesi mümkün olmamıştır."

"burada etken olarak kristalin kuarts Solunması ve sigaranın ortak etkisi ön planda düşünülmüştür."
Bu türden cümleler.
Araştırma arseniğe işaret ederken element ne zaman siyanürün yerine geçti diye düşündürüyor.
Köy’de yaygın olarak çevreden temin edilen bir toprak, sıva ve badana işleri için kullanılmaktadır.
Köy’e yaklaşık 100 metre mesafede gümüş işleme tesisleri olup, biraz daha uzakta bu tesisin açık siyanür havuzları vardır.


(...)

Evlerin sıva-badana işlerinde kullanılan toprak örneklerinde ise kristalin kuarts saptanmıştır. Söz konusu bu mineral uzun süre solunduğu takdirde, kişi sigara da işiyorsa akciğer kanseri oluşma riskinin arttığı bilinmektedir.


Sigara tetikliyormuş sanırım... Arsenikten ayrı bu. Ben öyle anlıyorum.

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2011, 20:56   #172
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Bende gülünecek hale düşmenizi istemem. milliyetçliğin her konuda yıldızlı ilmuhaber gibi sunulması bence konu dışı oluyor.

Hayır siyanür arseniğe falan dönüşmez. Siyanür olduğu için arsenik artar diyorsanız bilime yeni bir katkınız olur.

Başka yerlerde, dip sularında sağlığa zarar verecek kadar ciddi oranda arsenik bulunduğuna dair başka eski araştırmalar okuduğumu hatırlıyorum. Bu tehlikeli arsenik oranı siyanürle ilgili değil. Orada ayrıca bir de Arsenik sorunu olduğunu gösterir.

Ülkemizde insan sağlığının hiçe sayıldığına ilk kez bu olayla tanık olmuyorsunuzdur umarım.

Sağlık konusunda dünyanın en kötü ülkeleri listesinde liste başına oynuyor ülkemiz, belki farkındasınızdır bunun. Çevreye önem vermeme listesinde de liste başını zorluyoruz.

İnsan sağlığının hiçe sayıldığı bir ülkedeyiz.

Fikirlerime katılmanızı beklemiyorum. Sadece sizin fikirlerinizin herksece benimsenmesi gerekmediğini söylüyorum.

Siyanürlü altına hayıır diye gösteri yapan hiç bir grup şu ana kadar baraj çökmesine bir tepki göstermiş değil. En azından ben daha duymadım. Aslında ovacık dışında başka madenlerde siyanür kullanılıyor olmasına da çok ilgi göstermemişti gruplar.
Bildiğim kadarıyla çöken barajın olduğu maden dışında başka madenlerde de siyanür hangi şartlarda kullanıldığı belli olmadan kullanılıyor.

Elbistandaki çökmede ölümlere neden olan ve toprak altındaki bedenlere bugünde ulaşılmamış olan bir çevre felaketi ama, çok ilgi çekici olamadı.

Önemli olan "siyanürün çevreye etkisi" değildir. Önemli olan siyanürün kullanımı sırasında çevreye sızıntı olmasıdır. Bu sızıntı sonucu olacak ölümlerdir önemli olan. Kavramlar sanki aynıymış gibi görünebilir. Kullanımı bizi farkına varmadığımız hatalara götürür.
Altını işlemenin tek yolu olan bu elementin, işlenmiş altınla katma değer yaratması da bir çevre etkisi yaratır sonuçta.
Ya da siyanür kullanımı ( olacak şey değil ama)ülkede madenlerin işlenmesinde çevrenin korunmasına sıkı kurallar getrilmesine neden olacak büyük bir tepkiye yol açar bu da çevreye etki olur.
Söz gelimi bir grup kentin ortasında siyanür kullanımı konusunda bir mücadele başlatır bu da çevreye etki yaratır....Belki çıraklar ellerinde siyanür tabletleri ortalıkta dolaşmazlar sonuçta. Ya da kalfalar önce siyanürlü altın suyunu sonra çaylarını karıştırmazlar aynı elle. Hepsi çevreye etki durumu.

Kavacıkta bir altın madeni var. Bazı gruplar Kavacıkta siyanürlü altına hayır diye gösteri yapıyorlardı. İyi de orası maden. Yani siyanür kullanılmıyor. Atın başka yerde işleniyor. Nerede işlendiğini de öğrenmiştim şimdi aklımda kalmamış. Sanırım Ovacık değildi. Orada sorun siyanür değil. Maden açılması sırasında ormana verilen zarar. "Neye itiraz ettiklerini sanırım bilmiyorlar" demiştim ben katıldığım toplantıda.

Güzel yurdumda kavramlara vermeyi unuttuğumuz için herhangi bir tatışmayı sürdürmenin kolay yolları olmuyor.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-05-2011, 21:00   #173
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
Ben araştımadan şunu anladım. Hoca "nereyi tutsam elimde kalıyor. Her yerden bir felaket akıyor burada demiş" araştırmada. Suda arsenik, badanada kuarts yakın da ne kadar sağlıklı işlem yapıdığı belirsiz bir siyanür havuzu. Bir de sitemin konuya duyarsızlığı.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 08:43   #174
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
Her insanın gülünecek hali olur...

Yazdığım cümlelerin anlaşılmadığını fark edersem daha açıklayıcı bir şekilde anlatmaya çalışırım...

Sanırım bu bilimsel verileri doktor veya kimyacılar bizden daha iyi değerlendirecektir.

"Hayır siyanür arseniğe falan dönüşmez. Siyanür olduğu için arsenik artar diyorsanız bilime yeni bir katkınız olur."

Daha önceki mesajlarda alıntıladığım bir kaynakta arsen bileşiklerinin hangi ortamda çözünürlüklerinin ciddi oranda arttığını gösteren veriler vardı. Yine arsen bileşiklerinin katı olarak bulunabildiği bir pH aralığında başka arsen bileşiklerinin sıvı olarak bulunabildiği anlatılıyordu. Yine aynı kaynakta arsen-klor bileşiklerinin buharlaşma yoluyla kilometrelerce uzağa taşınabileceğinden de bahsediliyordu.

Alıntı:
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/gost...px?id=17783140
Siyanürlü atık barajından sızan su arseniğe dönüşür
Yıllardır anlatıyorlar.


Çevre sorunlarına dikkat çekiyorlar.

“Sağlığımızla oynamayın” diye tüm yetkililere adeta yalvarıyorlar.
Etkili ve yetkililer bazen duymuyorlar onları, bazen de dinliyorlarmış gibi yapıyorlar.
Oysa tek dertleri var onların.
Yaşam Hakları’nın, Hakkı’nın hakkı ile karıştırılmaması.
* * *
Ege Üniversitesi (EÜ) Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem, EÜ Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Emür Henden, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fethi Doğan donkişot gibi.
Siyanürlü suları, arsenikleri, havadaki kükürt dioksitleri velhasılı çevremizi kirletenleri dikkat çekiyorlar.
Adı gibi Erdem’li, Ümit hocamız, “İbrahim bey, ne olur, şu madencilerin siyanürlü atık su barajlarını yaz, belki seni duyan biri olur” dedi ve iki örnek verdi:
GEMİ KONAĞI’NDA DENİZ KAN AĞLIYOR
Birinci örnek Kıbrıs’tan; “Kıbrıs’a 1880’li yıllarda gelen Amerikalı bir şirket, Gemi Konağı’nda maden işletmesi açıyor ve bakır, altın, demir, sülfürik asit üretimine girişiyor. O bölgede 6 tane atık barajı kuruluyor. Dikkat edin bu barajlarda iddialara göre sızdırma yok. Ama, şimdi yağmur yağınca o bölgedeki deniz kıpkırmızı oluyor. Bu kıpkırmızı suların içinde bakır oksit, demir oksit, siyanür ve bakır sülfat var, çevre felaketi yaratıyor.
KÜTAHYA’NIN DULKADİR KÖYÜ
İkinci örnek Kütahya’dan; Türkiye’de daha önce Kütahya Dulkadir Köyü’ndeki Etibank’ın gümüş madeni işletmesi için defalarca uyarıda bulunduk ve ölüm olaylarını da dikkat çekerek ‘Buradaki işletmeyi durdurun’ dedik. Devlet burada işletmeyi durdurdu ama bir süre sonra orası özelleştirildi. Alanlar da burada hiçbir şekilde düzeltme yapmadan, atık barajlarında önlemler almadan üretmeye devam ettiler.
Atık Barajları sızıntı yapar. Havuz altına mebran da koysak kapasiteyi aşınca çevreyi yıkmaya başlar. Orada da şimdi öyle oldu.
Sağanak yağışlarla birlikte o atık barajlarından sızan siyanürlü bileşikler arseniğe (fare zehirine) dönüşür. O da buluştuğu suyla her yere akar ve facialara çanak tutar. İşin uzmanı olmayanların, bakanların olay hakkında konuşması çok yanlış.
O bölgenin acilen toprak su analizi yapılmalıdır. Siyanür miktarı tespit edilmelidir. Jeofizik ve hidrojeologlar ve Ziraat Fakülleri’nin toprak bilimcileri o bölgeye giderek araştırma yapmalıdır. Orada tehlike var. Tekrar uyarıyoruz”
* * *
EÜ Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem’in söylediklerinden ders çıkaran olur mu bilemiyorum. Ama izin verirseniz ben birkaç söz söylemek istiyorum.
İzmir’in etrafı maalesef madenciler tarafından kuşatılmaya başlandı.
Bergama’daki durumu altıncıların siyanürlü atık barajını biliyorsunuz. Efem Çukuru’ndaki altın işletmesinin de farkındasınız. Şimdi de bunlara Yamanlar dağı eteklerindeki altın arama çıkarma çalışmaları ekleniyor. İzmir’i kuşatmak için geriye bir tek Buca, Kaynaklar bölgesi kaldı.
Ben de diyorum ki oraya da açın bir maden ocağı, yapın bir siyanürlü atıksu barajı tamam olsun!
Malum Türkiye, İzmir deprem kuşağında şiddetli bir sallantıda nasıl olsa patlar çatlar o barajlar. Patlamasa bile şiddetli yağmurlarda dolup taşarlar.
Taşan siyanürlü suların kaynaklarımızı ve topraklarımızı kirleteceği ve bizi yavaş yavaş öldüreceğini herkes biliyor.
* * *
İnsan soramadan edemiyor.
Acaba bu Gavur İzmir’den Kurtulma Projesi olabilir mi?
Şakası bile insanı ürpertiyor değil mi?
Buradan tüm madencilere ve oradan nemalanan bademcilere sesleniyorum. Siyanürlü maden arama çıkarma sistemini lütfen terkedin. Suları, toprakları, havayı kirletmeyen işletmeler açın. “Siyanürlü su kullanmadan maden çıkarılmaz” mı diyorsunuz? Ben de, “Hadi oradan” diyorum...

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 08:50   #175
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
http://www.ttb.org.tr/eweb/bergama/5.html

İNSAN SAĞLIĞINI ETKİLEYEBİLECEK UNSURLAR KONUSUNDA TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ GÖRÜŞÜ

RİSK KAVRAMINA HALK SAĞLIĞI ALANINDA ÇALIŞANLAR NASIL BAKMAKTA

Risk, zarar görme olasılığı olarak tanımlanabilir. Çevresel kirleticilere bağlı olarak ortaya çıkan riskler, kirletici maddenin insan sağlığı ve doğa üzerinde yarattığı potansiyel tehlike ile insanın ve toplumun bu maddeyle karşılaşma olasılığının birlikte göz önünde bulundurulmasıyla değerlendirilebilir. Risk kavramı tehlike kavramıyla karıştırılmamalıdır. Risk, bir tehlikenin gerçekleşme olasılığının toplumsal düzeyde niceliksel olarak ifade edilmesidir.

Sıfır risk diye bir şey söz konusu değildir. Yani tehlike yaratan bir etken, toplumla karşılaşma şansı olduğu sürece risk oluşturur ve ancak riskin (etkenin yarattığı tehlike düzeyine ve bu karşılaşma şansının az ya da çok olmasına bağlı olarak) az ya da çok olmasından söz edilebilir. Buradan yola çıkılarak da toplumda kabul edilebilecek risk düzeyinden söz edilebilir. Bu düzey Batı ülkelerinde genellikle milyonda bir düzeyinin altıdır.

Sıfır riskin söz konusu olmadığı göz önünde bulundurularak her zaman koruma ilkesi (önlem ilkesi) işletilmelidir. Yani toplum üzerinde sağlık yönünden tehlike yaratan bir etkenin yaratacağı risk, etkene maruziyet olasılığı mümkün olan en düşük düzeye dek azaltılarak (olası ise maruziyet tümüyle ortadan kaldırılarak) en düşük düzeye çekilmelidir.

Öte yandan tehlikesiz olarak bilinen bir çok maddenin sağlık üzerinde zararlı etkisi olabileceği de unutulmamalıdır. Toksisitesi zayıf ve maruziyet olasılığı düşük bir maddenin zararlı etkilerini ortaya koymak son derece zordur. Bir etkenin zararlı etkisi esas olarak epidemiyolojik araştırmalarla ortaya konur. Ancak risk değerlendirmesinin birinci aşaması olan tehlikeli etkenin saptanması çok uzun zaman alabilir. Örneğin kanserojen olduğundan şüphe edilen bir maddenin etkisini görmek için 5-15 yıl beklemek gerekir.

Riski yüksek maddelerin sağlık üzerine zararlı etkileri gerek mesleki maruziyetler nedeniyle, gerekse kazalardan sonra yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Günümüzde çevresel risklerin ortaya konulmasında zaman seri analizleri ve ekolojik araştırma yöntemleri de kullanılmaktadır. Hayvan deneyleri de zararlı etkiyi ortaya koymak için kullanılan bir diğer yöntemdir.

Çevreye bağlı risklerin değerlendirilmesinde düşük dozlara bağlı risklerin saptanması da güçlükler gösterir. Ayrıca maruziyetin tanımlanmasında kişisel faktörler de çevresel faktörler kadar önem taşır. Aynı dozda maruziyetin oluşturacağı sonuç yaş ve cinsiyete göre büyük farklar gösterebilir. Çocuklar, yaşlılar, hamileler gibi özel risk grupları tanımlanır.

Bu arada maruziyetin birikici olması, yani kümülatif maruziyet de önem taşır. Çok düşük bir düzeyde kirleticiye çok uzun yıllar boyunca maruz kalmak, bazen daha yüksek dozda ama çok kısa süreli maruziyetlere göre çok daha ciddi bir risk oluşturabilir. Maruziyetin kaynağından insanda toksik etki oluşmasına kadar geçilen ve incelenmesi gereken çok sayıda etap vardır. Bunlar arasında kaynağın kendisi, ortamda taşınması, başka maddelere dönüşümü, çevrede birikimi, vücut tarafından alınabilecek doz miktarı, temas şekli, alınan doz miktarı, biyolojik olarak etkili doz miktarı, hastalığın erken belirtileri ve hastalığın ortaya çıkması sayılabilir.

Çevresel kirleticilerin oluşturduğu sağlık riskleri, bu tanım ve ölçütlerden de anlaşılabildiği gibi, son derece fazla sayıda faktörle ilişkili ve karmaşık bir konudur. Kirletici maddeler için tanımlanan eşik değerler, riskin varlığı ya da yokluğunun ortaya konması için tek başlarına hiç bir anlam taşımazlar.

Eşik değer genellikle herhangi bir işlem sonucu ortaya çıkan, ya da doğada kendiliğinden bulunan kirleticilerin ortamda bulunan ve toplum için (ya da çeşitli insan toplulukları için) zararlı olmayacağı varsayılan miktarını gösterir. Eşik değerler toplum için ya da işyeri ortamı için değişiklikler gösterir. Genellikle zaman içinde maruziyetin yarattığı sağlık sorunlarının daha iyi tanımlanması ve maruziyeti azaltıcı önlemlerin gelişmesiyle de eşik değerler düşürülür. Çeşitli ülkelerde çeşitli kirleticiler için çok farklı eşik değerler verilmesi de bu değerlerin bilimsel olarak saptanmış ve risk oluşturmayan bir düzey olmaktan çok, ekonomik ve benzeri nedenlerle saptanan ve değiştirilen, yani çevre sağlığından çok çevre yönetimi disiplinini ilgilendiren bir düzey olduğunu düşündürür.

Ayrıca günümüzde insan sağlığı ve çevre için ileri derecede risk oluşturan pek çok maddenin, özellikle de kanserojen, mutajen ve teratojen etkilere sahip maddelerin eşik değeri "0" olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Radyasyon bunların içinde en iyi bilinen örnektir.

Kısaca bir kirleticinin eşik değeri, yani ortamda izin verilen en yüksek bulunma miktarı o düzeyin bütünüyle güvenli olduğunu ve hiç bir risk oluşturmadığını değil, sadece bu düzeyin hiç bir şekilde aşılmaması gerektiğini gösterir. Kaldı ki yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi maruz kalınan düzey maruziyetin yaratacağı riskin saptanmasında göz önünde bulundurulacak faktörlerden sadece bir tanesidir. Risk değerlendirilmesinde bu bilimsel ilkelerden hareket edilmesi zorunludur.

SİYANÜR VE DİĞER KİMYASAL ATIKLARIN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ:

Bergama-Ovacık altın madeni cevher içeriğinde altın ve gümüş dışında şu elementler bulunmaktadır: Arsenik, Antimon, Bakır, Cıva, Çinko, Kadmiyum, Krom, Kurşun, Kükürt. Atık bileşimi de bu maddeler ve bunlara ek olarak demir ve siyanürden oluşmaktadır.Halk sağlığı uzmanları, kamuoyunda çok konuşulan siyanürün yanı sıra ağır metallerin oluşturacağı riskler üzerinde de durmaktadır

1. SİYANÜR: Siyanür, hidrojen siyanür (HCN), sodyum siyanür (NaCN) ve potasyum siyanür (KCN) gibi bileşikler halinde ya da serbest olarak bulunur. HCN, renksiz bir gazdır, keskin ve bayıltıcı, bademe benzer bir kokusu vardır. Beyaz katı maddeler olan sodyum ve potasyum siyanür ise nemli havada aynı keskin kokuyu yayar. Havada daha çok gaz formunda hidrojen siyanür olarak bulunan siyanür küçük miktarda ince toz partikülleri olarak da bulunabilir. HCN havada 1-3 yılda yarılanır. Su yüzeyinde bulunan siyanür de HCN formuna dönüşür ve buharlaşır. Siyanür yüksek konsantrasyonlarda toprak mikroorganizmaları içim toksiktir ve toprak yoluyla yeraltı sularına geçebilir. Siyanür havadan, içme sularından, toprağa değen cilt yoluyla ve siyanür bulaşmış yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda alınabilir. Solunum yoluyla alınan siyanür kaynakları arasında sigara içimi, yangın dumanının solunması ve siyanür içeren atıkların depolandığı atık depolanma alanların yakınındaki havanın solunması sayılabilir. Siyanür kullanılan işyerlerinde çalışan işçiler de siyanüre maruz kalma yönünden risk altındadırlar.

Solunum yoluyla alınan yüksek miktarda siyanür insan için son derece zararlıdır, kısa sürede beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olur.

Düşük düzeyde siyanüre uzun süre maruz kalma sonunda solunum güçlükleri, kalp ağrısı, kusma, kan değişiklikleri, baş ağrısı ve tiroid bezinde büyüme ortaya çıkabilir. Besinlerle alınan yüksek miktarlardaki siyanür de yine solunum darlığı ve derin nefes alıp verme, konvülsiyon, bilinç kaybı ve ölümle sonuçlanır. Kanda siyanür düzeyi yüksek olan kişilerde ayrıca el ve ayak parmaklarında zayıflama, yürüme güçlüğü, görmede bozukluk, sağırlık, tiroid bezi fonksiyonlarında azalma görülebilir. Cilde siyanür teması irritasyon ve yaralar açılmasına neden olur. İnsanda gösterilememekle birlikte hayvan deneylerinde siyanürün doğumsal bozukluklara neden olabildiği ve üreme sisteminin etkilendiği gösterilmiştir.

Siyanürün insan ya da hayvanlar için kanserojen olduğuna dair bir bulgu yoktur.

Siyanür kan ve idrarda bazı tahlil yöntemleriyle saptanabilir. Ancak kısa sürede vücuttan uzaklaştırılabilmesi nedeniyle bu tahlillerin maruziyetten kısa bir süre sonra yapılması gerekir.

EPA'ya göre içme suyunda litrede 0,2 mg'ın (0,2 mg/l) üzerinde siyanür bulunamaz.

2. ARSENİK: Doğada çok az miktarda bulunan arsenik genellikle oksijen, klor ve kükürtle bileşik halde bulunur. Bitki ve hayvanlarda ise karbon ve hidrojenle bileşik yapar. Çoğu arsenik bileşiğinin özel bir tadı ve kokusu yoktur. Çevrede bulunan arsenik buharlaşmaz, çoğu arsenik bileşiği suda çözünür, arsenik bulaşmış maddelerin yanmasıyla havaya karışabilir, havadan yere inerek birikebilir, parçalanmaz, ancak bir türden diğerine dönüşebilir. Solunum ve sindirim yollarıyla vücuda alınabilir.

İnorganik arsenik insanlar için çok zehirli olup organik arsenik daha az zararlıdır. Besinlerde ve sudaki yüksek miktarda (60 ppm) arsenik öldürücü olabilir. Arsenik sinir sistemi, mide-barsak ve cilt dokularına zarar verir. Yüksek miktarlarda solunması akciğer ve solunum yollarında yaralara neden olabilir.

Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalmak bulantı, kusma ve ishale, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapımında düşmeye, kalp ritminde bozulmaya, kan damarlarında patolojilere, el ve ayaklarda iğnelenme ve karıncalanma hissedilmesine neden olabilir. Uzun süre maruziyet durumunda ciltte kararmaya, el ve ayaklarda ve gövdede siğil ve kabarmaların olmasına neden olabilir. Doğrudan cilt teması kızarma ve şişmelere neden olabilir.

Arsenik bilinen bir kanserojendir. İnorganik arseniğin solunması akciğer kanserine, besin yoluyla alınması ise cilt, mesane, böbrek, karaciğer ve akciğer kanserine neden olabilir.

Yüksek düzeyde maruziyet durumunda idrarda saptanabilir, ancak maruziyetten kısa bir süre sonra tahlil yapılması gerekir. Ancak maruziyetten sonraki 6-12 ay boyunca saç ve tırnakta saptanabilir. Ancak bu testler düşük düzeyde maruziyetlerde anlamlı değildir ve olası bir sağlık etkisi konusunda fikir vermez. EPA'nın içme suyu için verdiği en üst sınır 0,05 ppm'dir, ancak bu düzey ileride düşürülebilir.

3. KADMİYUM: Kadmiyum oksit, kadmiyum klorid, kadmiyum sülfat ve sülfit şekillerinde bulunabilen ve özel bir tad ve kokusu olmayan bir maddedir.

Havaya karışan kadmiyum partikülleri yere ya da sulara düşmeden önce çok uzun mesafeler kat edebilir. Zehirli atık depo alanlarından gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa karışabilir. Toprak partiküllerine güçlü bir şekilde bağlanır, bazı kadmiyum bileşikleri suda çözünebilir, ancak doğada parçalanmaz. Vücutta çok uzun süre kalabilir ve düşük düzeyde maruz kalınsa bile yıllar içinde birikebilir.

Kadmiyum havadan solunarak, kadmiyum bulaşmış yiyeceklerin yenmesiyle, sigara dumanından, kadmiyumla kirlenmiş suların içilmesiyle vücuda alınabilir.

Yüksek düzeyde kadmiyumun solunması akciğer hasarına bağlı olarak ölüme neden olabilir. Çok yüksek düzeyde kadmiyumun yiyeceklerle alınması kusma ve ishale neden olur. Hava, su ya da besinler yoluyla düşük düzeyde kadmiyuma uzun süre maruziyet sonucunda kadmiyum böbreklerde birikir ve böbrek hastalıklarına neden olabilir. Akciğerde hasar ve kemiklerin kırılganlığının artması diğer etkileridir. Hayvan deneylerinde kadmiyumun tansiyon yükselmesine, kandaki demir düzeyinin düşmesine, karaciğer hastalıklarına, sinir sistemi ve beyinde hastalıklara neden olduğu gösterilmiştir. Cilt temasının neden olduğu bir hastalık bilinmemektedir.

Kadmiyum bileşikleri kanserojen olması beklenen maddeler grubundadır. Hayvan deneylerinde kadmiyumun akciğer kanserine neden olduğu saptanmış, insanda bu konuda daha zayıf kanıtlar elde edilmiştir. Kadmiyumun sindirim sistemi yoluyla ya da cilt temasıyla kansere neden olup olmadığı bilinmemektedir.

Kadmiyum kan, idrar, saç ve tırnakta saptanabilir. Kan düzeyleri yakın zamandaki maruziyeti, idrar düzeyleri ise hem yakın zamandaki, hem de daha önceki bir maruziyeti ortaya koyabilir.

EPA içme sularında 5 ppb (milyarda 5)'in aşılmaması gerektiğini bildirmektedir. FDA'ya göre yiyecekler için bu düzey 15 ppb'dir.

4. KROM: 3 ana şekilde(Krom 0, Krom III, Krom IV) bulunabilen krom bileşikleri tatsız ve kokusuzdur. Sadece Krom III bileşikleri vücut için diyetle eser miktarlarda alınması gerekli elementlerdir. Diğer formlardaki kroma vücudun ihtiyacı yoktur.

Krom partikülleri havaya karıştığında 10 gün kadar kalabilir. Toprak partiküllerine sıkıca yapışır. Suda dibe çöker, topraktan küçük miktarlarda sulara karışabilir.

Havadan solunarak, suyla ve besinlerle vücuda alınabilir.

Krom bileşiklerinin tümü yüksek miktarlarda alındığında toksik olabilir, ancak Krom IV, Krom III'e göre daha toksiktir. Yüksek miktarlarda solunması burun, akciğer, mide ve barsaklara zarar verebilir. Kroma allerjisi olan kişilerde astım krizlerine neden olabilir. Uzun süre yüksek ve orta düzeylerde maruziyet burun kanaması, yaraları, akciğer hasarı ve kanser dışındaki akciğer hastalıklarında artışa neden olabilir. Sindirim yoluyla yüksek düzeylerde alınırsa mide şikayetleri ve ülsere, konvülsiyonlara, böbrek ve karaciğer hastalıklarına, hatta ölüme neden olabilir. Cilde temas durumunda cilt ülserleri oluşabilir. Ayrıca ciltte allerjik reaksiyonlara yol açabilir.

Bazı Krom IV bileşikleri kanserojendir. Akciğer kanserine neden olduğu bilinmektedir,

Krom saç, idrar, serum, kırmızı kan hücreleri ve kanda tespit edilebilir.

EPA'ya göre içme suyundaki krom miktarı (III ve IV) litrede 100 mikrogramı geçemez. (100 mg/l)

5. KURŞUN: Özel bir tadı ve kokusu olmayan mavimsi gri renkli bir metaldir.

Çevreye yayılmış bulunan kurşun kendiliğinden parçalanmaz, havada 10 gün asılı kalabilir, topraktaki kurşunun çoğu havadan kaynaklanır. Kurşun toprak partiküllerine yapışır ve topraktaki kurşun asidik ve yumuşak olmadıkça yeraltı ve içme sularına karışmaz. Toprak ve suda uzun süre kalabilir.

Vücuda havadan solunarak, içme suları ve besinlerle, ayrıca sigara dumanından alınabilir.

Kurşun vücuttaki hemen hemen tüm organ ve dokuları etkilemektedir. En duyarlı sistem, özellikle de çocuklar için, merkezi sinir sistemidir. Kurşun ayrıca böbreklerde ve bağışıklık sisteminde de hasara neden olur. Etkiler kurşunun solunum ya da sindirim yoluyla alınmış olmasına göre değişiklik göstermez. Özellikle çok küçük ve doğmamış çocuklar üzerinde çok tehlikeli etkileri vardır. Erken doğum, düşük doğum ağırlığı, yeni doğanda mental gerilik, öğrenme güçlükleri ve küçük çocuklarda gelişme geriliğine neden olabilir. Yetişkinlerde ise bellekte zayıflama, reaksiyon zamanında düşme, parmaklarda ve el ve ayak bileklerinde zayıflama, kansızlık, kan hastalıkları, düşükler ve erkeklerde üreme sisteminde bozukluklara neden olabilir.

Hayvan deneyleri kurşun asetat ve kurşun fosfatın kanserojen olduğunu düşündürmektedir. İnsanda yeterli kanıt yoktur.

Kurşun kanda ölçülebilir.

EPA'ya göre havada kurşun miktarının 1,5 µg/m3'ü, içme suyunda ise 15 µg/m3'ü geçmemesi gerekir.

6.CIVA: Parlak, gümüş beyazı renkte, kokusuz bir sıvıdır. Isıtıldığında kokusuz bir gaz halini alır. İnorganik tuzları oluşturmak üzere klor, sülfür ve oksijenle bileşik oluşturabilir.

Çevreye yayılan cıva hava, toprak ve suda bulunabilir. Solunum ve sindirim yoluyla vücuda alınabilir.

Sinir sistemi cıvanın tüm formlarına karşı çok duyarlıdır. Yüksek miktarlarda maruziyet beyinde, böbreklerde ve fetus gelişiminde kalıcı zararlara neden olabilir. Beyin fonksiyonlarına yapacağı etkiyle irritabilite, ürkeklik, titreme, görme ve duyma kusurları ve bellekte zayıflama ortaya çıkabilir. Kısa süreli ve yüksek düzeyde maruziyet durumunda akciğer hasarı, bulantı, kusma, ishal, tansiyon yüksekliği, deri döküntüleri ve gözde irritasyon meydana gelebilir.

Cıvanın hayvan deneylerinde kansere neden olduğu gösterilmiştir. İnsanda olası kanserojenler arasında sınıflandırılmaktadır.

Yeni doğan ve fetusta, cıva, beyin gelişiminde gerilik, zeka geriliği, körlük, ve konuşamamaya neden olabilir. Çocukta sinir ve sindirim sistemleriyle böbrekler etkilenir.

Cıva kan ve idrarda ölçülebilir. Saçta da saptanabilir.

EPA'ya göre içme suyunda 2 ppb'yi geçmemesi gereklidir. FDA'ya göre maksimum sınır 1 ppm'dir.
KAZA RİSKİ

TÜBİTAK raporu başta olmak üzere siyanürlü altın madenciliğini aklamak üzere yazılmış tüm yazılar siyanür kullanılan bu tür işletmelerde yaşanan kazaları görmezden gelmekte, hatta inkar etmektedir. Ne acıdır ki, TÜBİTAK raporunun yayınının üzerinden henüz 4 ay geçmeden bu alanda yaşanan en ağır kazalardan biri Romanya'da meydana gelmiştir.

Bu kaza Romanya'nın Baia Mare bölgesinde yer alan ve eski bir altın madeninin atık depo alanında yıllar önce işletilen eski bir madenin bırakmış olduğu atıkları yeniden işleyen ve altın ve gümüş elde eden bir tesiste 30 Ocak 2000 tarihinde meydana gelmiştir. Baraj göletinde birikmiş kar nedeniyle gövdede açılan bir gedikten 100.000 m3 atık su taşmış ve çevredeki alanlara ve Lapus nehrine ulaşmıştır. Bu nehir Tuna nehrinin bir kolu olan Tisza nehrine karışmaktadır ve atıklar Tuna nehrine kadar sınır ötesi bir kirlilik yaratmıştır. Tuna'nın su toplama havzasında 2000 km.'lik bir bölüm etkilenmiştir. Nehir ortamına 50-100 ton arasında siyanür karıştığı hesaplanmaktadır. Yöredeki içme sularının da etkilenebileceği, nehirlerdeki canlı yaşamın büyük ölçüde zarar gördüğü bildirilmektedir.

Daha önceki yıllarda yaşanan bazı kazaları hatırlatmak gerekirse:

1986-89 yılları arasında 7915; 1990 yılında 1645; 1991 yılında 794 vahşi hayvanın siyanürlü madenlerden zehirlenerek öldüğü, Nevada vahşi Yaşamı Koruma Kurumu'nun iç dönem içinde yaptığı araştırmalarda bildirilmiştir.

1965'de Güney ABD ve Şili'de 14 atık barajının 10'unda deprem sonucunda çatlak tespit edildiği, bunun sonucunda 200 kişinin öldüğü bildirilmektedir.

1972'de ABD'de Batı Virginia Buffalo Creek'te yoğun yağmurlar sonucunda atık barajı çökmüş ve 155 kişi ölmüştür.

1984'te Papua Yeni Gine'de Ok Tedi altın madeni için 2100 metrelik dağ traşlanmış, yoğun yağışlar nedeniyle siyanürlü toprak akmış ve yöre halkı başka yere taşınmış, siyanür taşıyan bir gemi batmıştır.

1985'te Guyana'da Omai altın madeni zehirli atık havuzu patlamış, iki gün içinde ülkenin iki büyük nehrine 4 milyar ton atık çamur karışmış, 18 bin yerli çiftçi balık ve su ürünleri yememeleri, hayvanlarına su içirmemeleri konusunda uyarılmıştır.

1990'da Güney Caroline'de yağmurlar sonucu Brever altın madeninde süzme altın rezervi çökmüş, onbinlerce balık ve canlı ölmüştür.

1992'de ABD New Mexico'da tehlikeli atık alanında yapılan tetkikler sonucunda bunların 800'den fazlasında sızıntı saptanmıştır.

1993'de Ekvator'un Azvay bölgesindeki madende meydana gelen heyelan sonucu 300 kişi, Nobnibya'da 100 kişi ölmüştür.

1993'te Bolivya'daki bir kasabada maden artığının aşağı kayması sonucu yüzlerce insan ölmüştür.

1993'te ABD'de Idoha'da Silver madeninde tonlarca atığın madendeki, hav8uzdan çevre sularına karıştığı tespit edilmiş, 1200 yerli başka yerlere taşınmıştır.

1994'te Güney Afrika'de siyanürlü atık içeren bir havuz yağmurlarla taşarak 150 kişinin ölümüne neden olmuştur.

1995'te Guyana'daki Omai altın madeninde yine siyanür barajında taşma meydana gelmiştir.

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 08:52   #176
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
http://www.ttb.org.tr/eweb/bergama/6.html

SONUÇ

Türk Tabipleri Birliği “siyanür liç” yöntemiyle Bergama’da ve Türkiye’nin dört bir yanında yapılacak olan altın madenciliğine karşıdır, çünkü;

1-Hekimler insan sağlığını doğrudan ilgilendiren konuların yanı sıra çevreyi etkileyebilecek her türlü risk ve olası sonuçlarıyla da ilgilenirler.Doğanın dengesinin bozulması insan sağlığını da etkileyen sonuçlar doğurur. Bu yöntemde kullanılan siyanür, çevre ve insan sağlığı için ileri derecede toksiktir.

2-Cevherde altın ve gümüşün yanı sıra bulunan arsenik ve ağır metallerin atık bileşiminde büyük miktarlarda bulunması çevrede yaşayan insanların sağlığını doğrudan tehdit edebilecektir.

3-Tesis atık havuzunun, toksik maddelerle dolu bir atık depolama alanı olarak tesis kapandıktan sonra da kalacak olması, kaza ya da deprem olasılığında bütün yöre için büyük bir tehlike oluşturacaktır.

4-Daha önce Danıştay tarafından işletme ruhsatının iptali yönünde verilen karara rağmen, Başbakanlık Müsteşarlığının talimatı üzerine TÜBİTAK tarafından hazırlanan rapor herhangi bir uygulamaya dayanak oluşturmamaktadır. Çünkü;

a)Birçok yerinde insan sağlığına bir zarar gelmeyeceğinin vurgulanmasına karşın, raporu yazan kurul içinde bırakınız bir halk sağlığı ya da çevre sağlığı uzmanının bulunmasını, sağlık alanında çalışan hiç kimse yoktur.

b)Raporda uzman hekim görüşüne yer verilmemiştir,

c)Birçok çelişki içermekte ve üslup açısından da bilimsel bir çerçeveye oturmamıştır,

d)Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı öğretim üyelerinin yanı sıra, Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği öğretim üyelerinin de raporun bilimsel olmadığını ve eksiklikleri bulunduğunu belirtmektedirler.

5-Bir insan hakkı olan çevre hakkı, gelecekte olabilecekleri de içerir.Uluslararası çevre hukuku metinlerinde de “risk” ve “olasılık” kavramları ele alınmaktadır. Çağdaş halk sağlığı anlayışında insanların hasta olmalarını beklemek yerine önlem almak ve olası riskleri ortadan kaldırmak geçerlidir. Kullanılacak bir yöntemin ya da maddenin insan sağlığı açısından risk oluşturması ve hastalık yapabilme olasılığının bulunması o yöntem veya maddenin kullanılmamasını gerektirir.

6-Yörede yaşayan insanların sık sık sağlık kontrolünden geçeceği ve her türlü önlemin alınacağı söylenmektedir.Ancak kaza ve deprem riski dışında, insan sağlığını tehdit etme olasılığı bulunan ağır metallerle zehirlenme, uzun yıllar boyu yavaş bir süreçte gerçekleşebilir. Bu tür çevre sağlığı sorunlarına yol açan ağır metal vb. etkenlere bağlı kanser gibi hastalıkların oluşması bir anda olmaz ve ne tür etkiler oluştuğunu ölçmek çok zordur. Bu nedenle insan sağlığına zararı önceden bilinen madde veya yöntemlerin daha ilk başta ortamda olmaması koruyucu hekimlik açısından en doğru olanıdır.

7-Bergama Ovacık dışında onlarca yerde altın aranmasına başlanmak istenmektedir. Sadece Bergama halkı değil, bir çok yerleşim yerinde yaşayan onbinlerce kişi risk altına girecektir. Duyarlı kesimleri bu konuda uyarmak istiyoruz. Bu durumda başta içme suları olmak üzere çevre olumsuz etkilenecek; madenlerin işletilmesi süreli olduğundan kapatıldıkları zaman ülkenin pek çok yerinde içi tehlikeli atıklarla dolu depolama alanları kalacaktır.

İnsanların yaşam hakkı, sağlık hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ve ekosistemin sürdürülebilirliği göz önüne alınarak Bergama Ovacık Altın madeni işletilmemelidir ve en kısa zamanda, daha yolun başında kapatılmalıdır.

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 09:04   #177
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 04-02-2008
Şehir: istanbul-Gelibolu
Mesajlar: 1,829
Siyanürle altın aramanın geçmişteki izleri.

Siyanür için 4 yıl önce dava
Atık havuzunda meydana gelen kazayla gündeme gelen Kütahya'daki siyanür tehlikesi için köylülerin 4 yıl önce dava açtığı ortaya çıktı.



Kaynak

Zeytinciler ayakta, madencilerin taarruzundan korkuyor.

Kaynak

MADEN KANUNU TASARISI

Kaynak

Kaynak

epsody Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 19:27   #178
Ağaçsever
 
warrior's Avatar
 
Giriş Tarihi: 23-02-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 63
http://www.cmo.org.tr/
KÜTAHYA'DAKİ ANALİZ SONUÇLARI AÇIKLANDI!

Kütahya'da Eti Gümüş A.Ş.'ye ait gümüş işletmesinde 07.05.2011 tarihinde siyanürlü çamur barajında meydana gelen kaza sonrasında siyanürün yer altı suyuna karışıp karışmadığını tespit etmek amacıyla bölgedeki içme suyundan 12.05.2011 tarihinde numune alınmıştır. Numune alma işlemi Greenpeace yetkilileri tarafından yapılmıştır. Odamıza gönderilen numune, akredite olmuş bir laboratuarda analiz ettirilmiştir. Analiz sonucuna göre kazanın 5. gününde siyanür sızıntısı 4,5 km ötedeki Köprüören Köyü su kaynaklarına ulaşmıştır. İçme suyunda normalde hiç bulunmaması gereken ancak en fazla 0,050 ppm düzeyinde olmasına müsaade edilen siyanür miktarının Köprüören Köy Çeşmesi'nden alınan su numunesinin analizi sonucunda 0,071 ppm olduğu görülmüştür. Müsaade edilen limit değerlerin % 40 daha üzerinde çıkan siyanürün halk sağlığı üzerinde etkisinin yadsınamaz ölçüde fazla olduğu düşünülmektedir. Daha önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere kazanın 10. gününde siyanür miktarının yer altı suyunda belireceği ve ilerleyen her günde de yer altı suyundaki siyanür miktarının artacağı öngörülmektedir.

Türk gıda kodeksine göre bölgedeki yeraltı suyu içilemez durumdadır. Konu ile ilgili bölge halkı muhtarlıklar aracılığı ile uyarılmıştır. Kütahya Valiliği'nin bölgeye bir an evvel içme ve kullanma suyu göndermesi gerekmektedir. Bu noktada Kütahya Valiliği'nin bölgede yaptırdığı analizlerin sonuçlarını kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir. Bölgede yaşayan halkın yanlış bilgilendirilmesi ve bu suyu kullanması durumunda yaşanacaklardan Kütahya Valiliği sorumlu tutulacaktır.

Kütahya Valiliği'nin yeraltı suyu analizlerini yaptırdığı Kütahya İl Halk Sağlık Laboratuarı siyanür ölçme ile ilgili akredite olmadığı için Kütahya'da yapılan ölçümlerin güvenilir olmadığı düşünülmektedir.

İlerleyen günlerde odamız tarafından numune alma işlemine devam edilecektir. Alınacak numunelerde sadece siyanür miktarı değil ağır metal konsantrasyonları da ölçülerek değerlendirmeler bu yönde yapılacaktır. Bir an evvel tesisin çevresinde yaşayan halkın ve tesiste çalışanların kanlarındaki siyanür ve ağır metal miktarlarının da ölçülerek kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir.

Bu durumda "siyanür barajından bir gram bile sızıntı yoktur" gibi halkı yanıltıcı açıklamaların yapılmaması gerekmektedir. Bölgede yaşayan halkın büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğu ortadır. Konu ile ilgili gelişmeler kamuoyu ile paylaşılacaktır.

Saygılarımızla,
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu

warrior Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 20:01   #179
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
"atık barajlarından sızan siyanürlü bileşikler arseniğe (fare zehirine) dönüşür."
Bir elementin başka elemante nasıl dönüştüğü( fare zehiri de değildir kendisi) bilimsel olarak gerçekten açıklamalısınız.
Böylece bakırı çinkoya kalayı altına falan da çevirirz işlerimiz kolaylaşır.
Hocanın trafik kazası olayı gibi, öyle komplo teorileriyle gavur izmir muhabetleriyle de değil de bilimsel verilerle olsun mümkünse.


"“Siyanürlü su kullanmadan maden çıkarılmaz” mı diyorsunuz? Ben de, “Hadi oradan” diyorum... "
böyle bilimsel içerikli olmasın mümkünse hadi oradansa neyle ayrıştırılacak. Dikkat çıkarılma değil. Zaten maden çıkarılırken değil işlenirken kullanılıyor siyanür. Önceden de dediğim gibi kavramlar yanlış kullanılınca sonuçlar doğru olmaz.

Sonraki veriniz söz gelimi biimsel bir içerik taşıyor ve siyanürün arseniğe döndüğü gibi bir durum yok orada. Maden çıkarımı sırasında ortaya çıkan maddelerin riskleri ciddi bçimde sergilenmiş.

Buradan şu sonuç çıkar. Oda halk sağlığının hiçe sayıldığına işaret etmiş.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-05-2011, 20:54   #180
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
 
memet's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-02-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 13,948
Galeri: 11
İnsan bazen kendi dikkat çektiği hatalara kendisi düşüyor.Yazının hocaya ait olduğunu sandım dikaktle bakmamışım. Meğer Ümit Erdem değil, "İbrahim beymiş" siyanürü arseniğe çeviren.
Ben de bir hoca böyle bir şey söylemez deyip, googlede arayıp durdum.

memet Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 12:33.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024