agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni8Beğeniler
  • 6 Gönderen
  • 1 Gönderen
  • 1 Gönderen

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 11-08-2009, 22:53   #1
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Yeni Kitle İmha Silahı: Gıdalar

http://www.ekolojistler.org/yeni-kit...i-gidalar.html adresinden alıntıdır:

Yeni Kitle İmha Silahı: Gıdalar


Pazar, 09 Ağustos 2009

Eskilerin dediği gibi, "Ne ekersek onu biçeriz..." Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yaygınlaştıkça, hastalıkların da arttığı gözleniyor.

İdeoloji olarak gıdanın yeni dünya düzeninde kilit rol üstlenmesinin çeşitli nedenleri var.

Öncelikle dünyanın kalabalık nüfusu ve küresel ısınma, ürün kalitesini düşürürken gelişmekte olan ülkelerin sanayi devrimleriyle çabuk sonuca ulaşmak istemesi ve bu nedenle tarıma sırt dönmeleri ya da dış etkenlerle buna mecbur bırakılmalı gıda üretimini düşürüyor.

Petrol devleriyle entegre bir şekilde çalışan hükümetler, bu öngörüyle hareket edip yeni gücün gıda olduğunu fark ettiler.

1970'lerin ortasında ABD'nin ulusal güvenlik danışmanı olarak çalışan Henry Kissinger'ın, "Petrolü kontrol et, ülkeyi kontrol edersin; gıdayı kontrol et, insanları kontrol edersin" sözü, ABD kontrolündeki genetik oyunları gözler önüne seriyor.

1970'lerde ABD hükümetinin oluşturduğu sonsuz fonlardan beslenerek bilim adamlarının gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar, genetik tohumların temelini oluşturdu. Bu konuda en çok emek veren isimlerden Dr. Pusztai, Berk lybar konuyla ilgili yazdığı makalelerle tanınan saygın bir bilim adamı.

Uzun araştırmalarının sonucunda 1997 yılında nihayet yaptığı deneylerin olumsuz sonuçlarını almaya başladı. Özellikle GDO ile beslenen farelerde uzun vadede ortaya çıkan rahatsızlıkların sonucunda Pusztai şu açıklamayı yaptı: "Bu yiyecekleri güvenle tüketebiliriz, tamamıyla sağlıklı ve zararsız maddeler. Ama bir bilim adamı olarak vatandaşlarımızın birer kobaya dönüşmesine asla onay veremeyiz. Denekler sadece laboratuvarlarda olmalıdır."

YEŞİL DEVRİM

80'ler bilim adamlarının genetik çalışmalar konusunda ülke liderlerine yenik düşmesine tanık oldu. Yeşil Devrim adıyla pazarlanan tohumlar, gelişmekte olan ülkelere rüyalar vaat ediyordu. Yeşil Devrim'e göre çiftçifer bayram edecek, tohumlardan çok daha fazla hasat alacak, bu tohumlarla beslenen hayvanlar çok daha çabuk büyüyecek, daha çok süt ve et verecekti.

İlk kobay Arjantin oldu. Petrol fiyatlarında Rockerfeller Ailesi'nin planları doğrultusunda oynanması sonucu Arjantin ciddi bir borç ve kredi batağına saplanmıştı.

Ardından tavizler vermeye başlayan ve liberalleşen Arjantin hükümeti yavaş yavaş kontrolü dış güçlere bırakmaya başlamıştı. Bu da GDO tohumlarının ülkeye girmesi için yeterli bir nedendi Çok ucuza yabancılara satılan tarım arazileri, ABD tarafından işlenmeye başladı. Bu alanlar GDO soya fasulyesi için biçilmiş kaftandı. GPS sistemiyle uydudan kontrol edilen tarım araçları, çiftçileri işsiz bıraktığı gibi Arjantin'i robotlarla kontrol edilen soya dikim alanına çevirmişti.

10 sene içinde Arjantin'de Yeşil Devrim gerçekleşti ve ekili alanların % 48'i GDO soya fasulyesine dönüştü. Arjantin, süt ineği bile üretemeyen ve sütü Uruguay'dan ithal etmek zorunda kalan bir denekti.

GDO'lu bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin çeşitli sağlık sorunlarına neden olduğu zaman içinde anlaşılıyor.
Göze çarpan ilk belirti alerji.

Nitekim, 1996 yılında, Brezilya kestanesinden ve fındığından soya fasulyesine aktarılan geni içeren ürünler, alerji yapması nedeniyle marketlerden toplatılmıştır.

TERMİNATÖR GENLERİ

GDO'lu bitkilerde bulunan özellikle zararlı ot ve böcek öldürücü genler ile terminatör teknolojisi gereği aktarılmış olan genler de toksin üreterek çalıştıklarından, önemli riskler oluşturmaktadır.

Özellikle, GDO'lu pamuk, soya, mısır ve kolza çeşitlerinde kullanılan bazı kimyasal maddelerin doğrudan kanser yapıcı oldukları bilinmektedir. Öte yandan, sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığıyla normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur.

Dileğimiz bu gidişe dur diyebilecek bir politika üretebilmemiz. Eskilerin dediği gibi, "Ne ekersek onu biçeriz".

GDO'yu ekmek, ölümden başka bir şey getirmeyecek.

09.08.09 haberturk

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-08-2009, 22:59   #2
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Biyo-Güvenlik ve genetik çılgınlık

http://www.tumgazeteler.com/?a=5155657 adresinden alıntıdır:

Biyo-Güvenlik ve genetik çılgınlık

Önümüzdeki birkaç yıl içinde Asya`nın, Ukrayna`nın, Afrika`nın tarım arazileri çokuluslu şirketler tarafından kapatılacak, gıda üzerinde korkunç bir mücadele başlayacak...

İbrahim Karagül`ün köşe yazısı

Biyo-Güvenlik, genetik çılgınlık ve gıda savaşı

Biyo Güvenlik konusunda hangimiz ne kadar bilgiye sahibiz? Ulusal Biyo Güvenlik Kanunu ne demek ve Türkiye; bu kanunla düzenlenen, dünya genelinde şiddetli tartışmalara neden olan, gıda krizinden tarım politikalarına kadar, askeri-siyasi meselelerden belki daha kalıcı etkiler bırakacak gerçekler hakkında ne biliyor? Sadece `İsrail tohumları` olarak bilinenin, Türkiye`de tohumculuğu öldürdüğü söylenenin dışında hiçbir şey bilmeyen insanların bu konuda biraz aydınlatılması gerekmez miydi?

Birleşmiş Milletler Dünya Tarım Fonu, Norveç ve Global Crop Diversity Trust, Kuzey Kutbu`nda `Nuh`un Gemisi`ni hatırlatan bir hazırlığı girişti. Kıyamet Sığınağı adı verilen projeye göre, Kuzey Kutbu`nun tam ortasında Norveç`e ait Svalbard takımadasında küresel bir felaket durumunda insan ırkını kurtaracak, yeryüzünü yeniden yaşanılır hale getirecek bitki tohumlarını depolamak için sığınak inşa edildi. 19 Haziran 2006`da temeli atılan ve o yıl tamamlanan sığınakta, dünyanın her yerinden toplanacak iki milyon bitki tohumu, binlerce yıl kalacak şekilde depolanıyor. Buzla kaplı toprak tabakasının altında, dağın içinde inşa edilecek sığınak, zırhlı kapılar ve bir metre kalınlığındaki beton duvarlarla kuşatılacak. Bu haber hepimizin ilgisini çekti. Çünkü `Nuh`un Gemisi` ve `Kıyamet Sığınağı` gibi son derece sansasyonel ifadelerle sunuldu. Hepsi bu..

Küresel ekonomik kriz çerçevesinde en önemli tartışma konularından biri gıda kriziydi. Önce enerji kaynakları üzerinde spekülasyon yapıldı. Petrol fiyatları hızla tırmandı. Yüzde 60`ı spekülasyon olarak kasalarına girdi. `Paper oil` sistemini tanıdık. Ardından altın, gümüş, metal ve diğer madenler tartışma konusu oldu. Dünya genelinde kaynaklara yönelik müthiş bir saldırı başladı. Finans baronları daha sonra gıdayı keşfetti. Buğday, mısır ve pirinç üzerinde spekülasyon başladı. Fiyatlar arttı, yoksullar sokaklara döküldü. Wall Street bankaları Afrika`da, Latin Amerika`da, eski Sovyet cumhuriyetlerinde binlerce dönüm arazi kapatma yarışına girdi. Haiti`den Mısır`a yükselen gıda fiyatlarına karşı insanlar sokaklara döküldü. Dünya Bankası, IMF yetkilileri yoksulluğun artmasından, iç insanların isyanından, gıda krizinin derinleşmesinden söz etti. Ve bu durum, küresel istikrarı bozacak muhtemel tehditler olarak görüldü.

Ve biz, `Paper Food` sistemini öğrendik. Çokuluslu şirketlerin, insanlığın üç temel besin kaynağı olan buğday, mısır ve pirinç üzerindeki fiyat oyunları gerçekten ürkütücüydü. Bazı gıda şirketlerinin, milyonları açlığa mahkum etme pahasına, sadece üç ayda, kârları olağanüstü arttı. Mc Donald`s, Pizza Hut, Burger King gibi bir çok şirketi besleyen Cargill`in net kârı 553 milyon dolardan 1.030 milyar dolara yükselirken, dünyanın en büyüklerinden Archer Daniels Midland`ın kârı yüzde 42 arttı. Bir başka büyük şirket olan Mosaic Company`nin kârı ise 12 kat artarak, 42.2 milyon dolardan 620.8 milyon dolara yükseldi. 66 ülkede 158 bin çalışanı olan dünyanın en büyük gıda şirketi Cargill bu soygunda başrolü oynuyordu. Son birkaç yıl içinde yeryüzünün tarım bölgelerini kimlerin kiraladığına, hangi şirketin ya da devletin ne kadar büyük arazi kiraladığına dikkatle bakalım. Tarım ve gıda şirketleri hızla tekelleşirken, birkaç şirket küresel sistemi kontrol altına alırken, yerel tarımı yok ederken, ülkelerin tarım politikaları da bu şirketlere göre şekilleniyor.

Tarıma elverişli arazilerin sadece yüzde dokuzuna sahip olan Çin, Afrika ve Güney Amerika`da tarım arazilerine yöneldi. Bu eğilim hem gıda sıkıntısını gidermeyi hem de kârlı bir yatırımı amaçlıyor. Ancak bunun ötesinde, devletler için; tarım üzerinden güvenlik yatırımı anlamına geliyor, stratejik önem kazanıyor. Çünkü insanoğlunun üç besin kaynağı olan buğday, mısır ve pirinç, gelecekte barışın ve savaşın habercisi olacağı varsayılıyor. Artık tarım ve gıda silaha dönüşüyor, ülkeler önlemler almaya çalışıyor, gelişmekte olan ülkeler üzerine büyük oylunlar tezgahlanıyor, tohumculuk stratejik güvenlik çerçevesinde değerlendiriliyor.

Bu aşamada genetiği ile oynanmış tohumlar en önemli konu haline geliyor. Hazırlanan Ulusal Biyo Güvenlik Yasası, işte bu genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimini düzenliyor. Türkiye`nin, bu kritik dönemde köklü bir tarım stratejisi geliştirmesinin ne kadar hayati bir konu olduğunda ısrar ettim hep. Ancak genetiği değiştirilmiş tohum ve tarım konusunun küresel düzeyde şiddetli tartışmalara konu olduğunu bilmeli ve bu tartışmaları kamuoyuyla paylaşmalıyız. Gerçekten endişe verici gelişmeler söz konusu.

Kısa süre önce ABD`deki mesleki kuruluşlar, genetiği değiştirilmiş gıdalarla ilgili moratoryum çağrısı yaptı. Çevreye ciddi zarar verdiği, daha önemlisi insan sağlığı üzerinde telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açtığı, insanın genetik yapısını bozduğu, genetik manipulasyonun kamuoyundan gizlenen gündemi olduğu, 1990`lardan bu yana konunun tartışıldığı, yeterli araştırmaların yapılmamış olduğu duyuruldu. Birleşmiş Milletler de, genetiği değiştirilmiş tohum ve gıdaların ticareti konusunu tartışmaya açtı.

Bugün, söz konusu alanı kontrol eden birkaç şirket, devletlerin politikalarını da yönlendiriyor. Asya`nın pirincini ele geçirirken Afrika`nın biyolojik zenginliği özelleştiriliyor. Her yerde, her ülkede, gıda ile ilgili her alanda aynı şirketleri görüyoruz. Archer Daniels Midland, Cargill, Bunge, Monsanto, Dupont Agriculture and Nutrition, Potash, Mosaic gibi şirketler, milyarlarca dolar kazanmanın ötesinde, gıda ticareti, tohum ve gübre konusunda dünyayı yönetiyor, ülkeleri bölüyor. Bu şirketler şimdi de başta ABD olmak üzere bir çok ülkede kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla ülkelerin biyolojik zenginliklerini özelleştirip ele geçiriyor. Monsanto ile ABD yönetimi arasındaki pazarlıklara, genetiği değiştirilmiş tohum sektörüyle Rockefeller arasındaki bağlara, bu şirketleri Afrika`da neler yaptıklarına kısaca bakmak yeterli. Genetiği bozulmuş tohum konusu, biyo güvenlik konusu hep bunların kontrolünde.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde Asya`nın, Ukrayna`nın, Afrika`nın tarım arazileri çokuluslu şirketler tarafından kapatılacak, gıda üzerinde korkunç bir mücadele başlayacak, ülkelerin tarım politikaları bunlar tarafından belirlenecek. Büyük şirketler, onlarca ülkenin bitki çeşitliliğini özelleştirme adı altında kontrol edecek.

Bu konu detaylı, derinlikli bir tartışma istiyor.

İbrahim Karagül- Yeni Şafak

ibrahimkaragul@gmail.com

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-08-2009, 23:11   #3
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Tarımda tekel tuzağı

http://www.milligazete.com.tr/makale...agi-125268.htm adresinden alıntıdır:

Tarımda tekel tuzağı


Reşat Nuri Erol
08 MAYIS 2009

Tarımdaki "Hibrid Tohumlar" uygulaması ile tekel oluşturma niyetleri arasında tam bir paralellik var. Rockefeller'in gelişmekte olan ülkelerde yürüttüğü sözde "Yeşil Devrim" çalışmalarına bu açıdan bakınca, korkunç niyetler apaçık görünüyor...

Rockefeller Vakfı 1946'da sadece adı yeşil olan "Yeşil Devrim"i başlattı.

Bu sözde "Yeşil Devrim" aslında neydi?

1960'larda Rockefeller'in çalıştığı Meksika, Hindistan gibi ülkelerde daha çok ürün veren ıslah edilmiş tohum çeşitleriyle açlık sorununu büyük ölçüde çözmeyi vaat ediyordu. Yıllar sonra Yeşil Devrim'in aslında Rockefeller ailesinin ileride tekelleştirebilecekleri yeni bir alanın geliştirme planı olduğu ortaya çıktı; aynen yarım yüzyıl önce petrol endüstrisi işinde tekelleşme yolunda yaptıkları operasyonlar gibi bir şey.

***

Nasıl tekelleşiyorlar?

Yeşil Devrim, gelişmekte olan piyasalarda yeni hibrid tohumların üretilmesi çalışmalarına dayanıyordu. Hibrid tohumlar üreyemedikleri için çiftçilerin her sene tohum alması gerekiyordu. Hibrid tohum patentlerinin DuPont/Pioneer Hi-Bred'in ve Monsanto'nun başını çektiği bir avuç dev tohum şirketinin elinde toplanması, daha sonra GDO'lu tohum darbesi için yolu açtı.

Böylece tarımda tekelleşme yolunda ilk önemli adım atılmıştı.

Daha sonraki ikinci adımda, hibrid tohumlar ve bu tohumların ihtiyaç duyduğu kimyasal gübreler, çiftçileri "tekel" oluşturan tarım ve petro-kimya şirketlerine bağımlı hâle getiriyordu. Bu gübreler Rockefeller kontrolündeki büyük petrol şirketlerinin ürünüydü. Ot ve böcek ilaçları da petrol ve kimya devleri için ek pazarlar oluşturuyordu.

Yeşil Devrim aslında tarım sektöründe tekelleşme yolunda bir "kimyasal darbe" idi. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek miktardaki gübre ve ilaç girdisini finanse etmeleri mümkün değildi. Bu nedenle Dünya Bankası'ndan kredi notu alarak ve ABD hükümetinin garantisi altındaki Chase Bank ve diğer New York bankaları aracılığıyla özel borçlar aldılar. Borçlanan ülkelerin sonunun ne olduğu herkesin malumu. Sonuç olarak bankalara ve tefecilere borçlanan çiftçiler genellikle topraklarını kaybettiler, iş aramak için şehirlere göç ettiler; böylece fabrikaların ucuz işçi açığı da kapanmış oldu.

Tarımda tekelleşme yolunda geçmişte bunlar yapıldı.

***

Dünya tarımda tekelleşme tehdidiyle karşı karşıya...

Günümüzde de Gates ve Rockefeller Afrika'da "Yeşil Devrim" adı altında bir projeye daha milyonlarca doları yatırıyor. Amaç yine GDO tohumların ve kimyasalların yaygınlaştırılması. Bunun için pek çok teşvik ve kampanyalara başvuruyorlar.

Plan onların istediği gibi işler, tarımdaki tekelleşme gerçekleşirse, tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacak. Ondan sonrası kolay; Washington'dan gelen emirler doğrultusunda Washington'un siyasetlerine karşı olan üçüncü dünya ülkelerine tohum vermeme uygulamasına geçilmesi planlanıyor...

İnsanlı düşmanları, ayrıca başka bir şeyler de yapılabilirler.

Pirinç, mısır, buğday ve soya gibi dünyanın temel gıda üretimi için patentli tohumların üretimi korkunç bir biyolojik silah olarak da kullanılabilirler...

Genetik müdahalelerle bu tohumları öldürücü gıdalara da çevrilebilirler...

***

Sonuç olarak diyebiliriz ki: "Onlar yetkiyi ele geçirince ekini ve nesli bozarlar." âyeti, işte bu gerçeği dile getirmektedir.

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-08-2009, 23:15   #4
Ağaç Dostu
 
karinca70's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-04-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,235
Tohum savaşları

http://www.netpano.com/makale/?makale=1163 adresinden alıntıdır:

Erol DERMAN
buulkem@gmail.com

TOHUM SAVAŞLARI


Bilindiği gibi İsviçre'de gerçekleştirilen CERN Deneyi için Türk Bilim adamlarından oluşan bir ekip kurulmuş ve bu ekip oradaki çalışmalarda yer almıştı.Basında isimleri çıkan bu bilim adamlarımızdan Prof.Dr.Engin Arık Isparta yakınlarında 30.Kasım 2007 tarihinde düşen yolcu uçağında hayatını kaybetmişti.

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Arık'ın ve ekibi İsviçre'nin Fransa sınırı yakınlarında kurulu, "European Organization for Nuclear Research" (CERN)deki Atlas Deneyi'nde çalışıyorlardı.

CERN ekibinin öldürülme sebeplerini biliyoruz…

Türkiye'de Tohumculuk Bankası için de bir ekip kuruldu. Ancak bu ekip, CERN Deneyi'ndeki gibi isimleri deşifre edilmedi. Kurulan bu ekipte yer alanların isimleri hiçbir şekilde basında yer almadı. Tohumculuk ve gıda güvenliği alanında faaliyette bulunan bu ekip, Türkiye'deki orijinal tohumları topluyor, çoğaltıyor ve bilinmeyen yerlerde depoluyor. Türkiye için hayati öneme sahip tohumlar, gıda güvenliğimiz için güvenli yerlerde depolanmış durumdadır. Kurulan bu ekip, çalışmalarını çok gizili bir şekilde sürdürmektedir. Bu konuda çalışmaların olduğunu 'sezenler' ekibe ulaşamadıkları için ilginç yöntemlerle bu ekibe ulaşmaya çalışmaktadırlar…Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar çabaları beyhudedir.

Son zamanlarda bazı kişilerin bitkilerle ilgili –asıl branşları olmamasına rağmen- televizyonlarda ve basında oldukça sık yer aldığını ve hatta kitaplarının çok sattığını görmekteyiz. Yazılı ve görsel basında öne çıkan bu kişiler, bir nevi çığırtkanlık (1) yapmaktadırlar. Yapılan bu çığırtkanlık elbette boşa gidecektir. Ancak o çığırtkanlara da buradan sesleniyoruz: "Tuzak kurmayın, hile yapmayın. Bu ekibi deşifre edemezsiniz."

Bizim burada kurulan bu ekipten söz etmemizin sebebine gelince; milletimizin içi rahat olsun. Zannedilmesin ki Devletimiz hiçbir çalışma yapmıyor, gıda savaşlarına hazırlıklı değil, tohumculuk konusunda bir hazırlığı yok. Sanılmasın ki tohumculuk konusunda piyasayı başıboş bıraktı? Türkiye için çok önemli bir konuda duyarsız davranılıyor sanılmasın diye bu küçük açıklamaları yapıyoruz. Davulla zurnayla yapılmaz bazı işler. Hayran olduğunuz ülkelerin çalışmalarına karşı, en âlâ çalışmalar bizde de yapılıyor. İçiniz rahat olsun. Bu ekip dışında da, tohumla ilgili çalışmaların yapıldığını basından öğrendik. Hatta bu konuyu yazılı ve görsel basın her ne kadar gündeme getirmese de Netpano bu haberi manşetine taşımıştı. (2)

Ülkemizin geleceğini yakından ilgilendiren gıda güvenliği konusunda bu önemli çalışmayı yapanlar, Anadolu'nun bir köşesinde bir bahçıvan da olabilir, şehrin göbeğinde başka bir meslek erbabı da…

Tohumculuğumuzu yok etmek isteyenlerin önemli adımlar attıklarını, belli aşamaya kadar planlarını uyguladıklarını söyleyebiliriz. Ancak İsrail'in ve şeytanilerin bir planları varsa bizimde onlara karşı planlarımız var.

Gıdaların genleriyle oynayarak öyle tohumlar yapıyorlar ki, böcekler sadece o tohumları yemiyor, onların ürettikleri tohumlar dışındakileri yiyor. Kendi tohumları dışındaki hububatı yok eden virüsler geliştirdiklerini biliyoruz…

Varsın onlar başardıklarını sansınlar. Anadolu'nun tokatı onların yüzlerine her zaman inecek kuvvete ve etkiye sahiptir. O tokat bir kez inince de artık bir daha ortalığa çıkamazlar. Türk Devleti büyük bir devlettir, bu millet büyük bir millettir.

Anadolu köylüsüne, çiftçilerimize de buradan bir uyarı yapmak lazım: Tanımadığınız insanlar, özelliklede yabancılar, köyünüzde kasabanızda sizlerin önem vermediğiniz bitkileri topluyorlarsa bunları hemen güvenlik güçlerine ihbar edin. Güvenlik güçlerine bu şahısların çalışmalar yaptıklarını acilen bildirin. Çünkü bunlar tohumlarımızı, bitkilerimizi toplayarak bir nevi karşı silah yapıyorlar…

Türkiye'de bazı sivil toplum kuruluşları tohum savaşlarına karşı kendileri de bazı yöntemler geliştirmişlerdir. İşte bunlardan biri olan Pembe Domates Ağı (PDA) hakkında bir yazarımız şunları söylemektedir3)

"PDA'nın pembe domatese sahip çıkması, Anadolu'da yetişen 3 binden fazla endemik/kendine has tarımsal bitki türünün korunması açısından da çok önemli. Çünkü binlerce yıldır bu topraklarda yetişen ve henüz lezzeti bozulmamış türler, 2011'de yürürlüğe girecek 'Tohumculuk Yasası' ile yok olma tehdidi altına girecek.

Bu tehlikeyi gören Ziraat Odaları, Anadolu çiftçisine kurulan tuzak konusunda sivil toplumu harekete geçirmeye çalışıyor.

Pembe domatesin yok olmasına karşı örgütlenen PDA, 'Tohumculuk Yasası'na karşı da etkin bir kampanya yürütüyor.

2006 yılında çıkan 5553(4) sayılı yasa, 2011'den itibaren ancak 'kayıt altına alınmış tohumların' ekimine olanak tanıyacak. Tohumuna patent alamayan çiftçiler ise, tekel durumundaki uluslararası şirketlerin insafına terk edilecek. Dünya tohumculuğu 6 büyük tekelin elinde bulunuyor, Türkiye'de tohum ıslahı yapan şirketlerin yüzde 90'ını ise bu tekeller oluşturuyor.

2011'den itibaren kayıt altına alınmamış tohumlukları satan köylüler, ağır para cezasına çarptırılacak ve el konulan ürünler imha edilecek. Böylece Anadolu'nun zengin türleri doğallığını yitirecek.

Gözlem Gazetesi'nin Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Kamil Okyay Sındır'la görüşerek yayımladığı haber, Türkiye'nin 2007'de üye olduğu Uluslararası Yeni Çeşitleri Koruma Birliği'nin (UPOV) dayatmasıyla buğday başta olmak üzere biyoçeşitliliğin yok olma tehlikesine dikkat çekiyor.

Oysa Anadolu'da yetişen 11 bin farklı bitki türü, Avrupa'nın toplamı kadar.

Ziraatçiler,UPOV üyeliği ile Türkiye'nin genetik çeşitliliğinin yağmalanacağını, tarım ilacı ve gübre kullanımının yaygınlaşmasıyla toprakların, ürünlerin, suların kirleneceğini, sağlıksız kuşaklar yetişeceğini savunuyorlar.

Tohumculuk Yasası'na 'dur' denilmeli.

'Biyogüvenlik Yasası'da süratle Meclis'ten geçmeli.

Yaşasın PDA hareketi, pembe domateslerin özgürlüğü."

Bütün bunlara hak vermemek elde değil. Tohumculuk Kanunu'nun sakıncaları ile ilgili geniş tartışmalar yapılmış (5) hatta Kanun'un Meclis Genel Kurulu'nda kabulü sırasında da bu tartışmalar devam etmişti.(6)

Tohum savaşları devam ediyor…

Dipnotlar:

(1) Çığırtkan denen kuşlar, uzaktan yaklaşan sürüyü işitince öterek hemcinslerine cevap vermeye başlarlar. Bunu duyan sürü de güvenli bir yer olduğunu zannederek dikseye inerek, tuzağa yakalanmış olurlar. Başka bir ifadeyle çığırtkan; bir kafes içinde av yerine bırakılan ve kuşları yakalamada çığırtkan olarak kullanılan kuş.

(2) http://www.netpano.com/haber/3303/Kendi/Tohumumuzu/Kendimiz/Üreteceğiz

(3) http://www.milliyet.com.tr/Yazar.asp...ate=12.04.2009

(4) http://rega.basbakanlik.gov.tr/eskil...20061108-1.htm

(5) http://www.tarimsal.com/tohumculukya...rtismalari.htm

(6) http://www.agaclar.net/forum/showthr...?t=1955&page=2

karinca70 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 09:59.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025