agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni8Beğeniler
  • 6 Gönderen birnefestoprak
  • 1 Gönderen evandevan5
  • 1 Gönderen birnefestoprak

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 20-09-2016, 19:53   #1
Ağaç Dostu
 
birnefestoprak's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
Türkiye'de hemen her alanda görülen yaygın bir davranış biçimi var: Sürekli şikayet etmek ve bütün olumsuzluklardan hep başkalarını sorumlu tutmak, insanların kişisel sorumluluklarının bilincinde olmaması.

Burdaki konu başlığı hakkında sayfalar dolusu analiz yazan yazarların ve akademisyenlerin eline çapayı küreği alıp toprağı işlediği, ekim alanı daralan bir tohumun yayınlaşmasına katkıda bulunduğu gün gelmeden hakikaten boşa konuştuklarını söylemekten başka diyecek birşey bulamıyorum. Konferans önemlidir ama konferans bildirisi yayınlamak, herhangi bir konuyu çözmüyor.

Türkiye'de zayıf ve yetersiz olan bir başka konu ise STKler. Odaklanamıyorlar, bir işe girişiyorlar sonra "bu olmadı" ya da "bu bitti, şimdi de başka birşey yapalım" diyip bırakıyorlar ve başka bir konuyla uğraşmaya başlıyorlar. Her bir projenin üstünde zaman harcayacaksınız, oturup düşüneceksiniz, katılım sağlamak için uğraşacaksınız, sabırlı olacaksınız. Aynı anda birkaç projeyi de sürdürebilirsiniz ama üstünde 1-2 yıl çalıştıktan sonra bir projeyi başarıyla tamamlamış olmuyorsunuz*.

GDO konusunda kapsamlı literatür çalışmalarının yapılması, yabancı çalışmaların Türkçeye çevrilmesi, konunun gelişmelerle birlikte sürekli takip edilmesi, halkın bilinçlendirilmesi için aklı başında makalelerin yazılması tabii ki gerekiyor ama şunu kabul edelim ki, sadece analizle ne tohumları kurtarabilirsiniz ne de global GDO şirketlerini durdurabilirsiniz. Mücadele devam ederken, bir yandan da somut sonucu olan işler yapmalısınız.

Örneğin:
- Tohum bankaları ülkelerden tohumları topluyor sonra onların hepsini GDOlu tohum üreten global şirketlere veriyor. O şirketler de o tohumları, GDOlu tohum üretiminde kullanıyor.

Bu çok yaygın görülen bir iddia, komplo teorileriyle birlikte düzenli şekilde pişirilip pişirilip önümüze konuyor. Peki bu iddiada bulunanlar, o bankalardaki tohumları bulup buluşturup çoğaltmak için bir çaba sarfediyorlar mı ya da o tohumlar çok nadirse, o tohumları zamanında kaybedenlerin akılları nerdeymiş ve neden önlem almamışlar?

Atatürk, orman çiftliğini süs olsun diye kurmadı. O çiftlik kurulduktan sonra çok sayıda tohum üretim çalışması yapıldığı da muhakkak. İki anaç tohumu tozlayıp stabil yeni bir çeşidin üretiminde, herhangi bir yabancı gen transferi olmadan kullanmanın zararı nedir, bunu da anlayamıyorum.

Türkiye'de 2010 yılında kurulmuş bir tohum bankası var. Önemli olan, bu banka hakkında komplo teorileri peşinde koşmak değil, bankanın nasıl çalıştırıldığını sorgulamak. "Banka, tohumları yerli çiftçiyle paylaşıyor mu, tohumları çoğaltmak için işi bilen amatör üreticilerin, köylülerin, STKlerin, üniversitelerin, yerli tohum şirketlerinin tohumluk üretimine açmış mı; tohumlar çeşitli besin özellikleri bakımından incelenmiş mi, tohumlar toplum faydası için nasıl kullanılacak?" gibi soruları sormak daha uygun değil mi?

*Bence yerli tohum konusunda en istikrarlı ve ilginç çalışmaları yapan kurum Can Yücel Tohum Merkezi.

birnefestoprak Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-09-2016, 22:27   #2
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 11-02-2007
Şehir: İzmir
Mesajlar: 1,144
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi birnefestoprak Mesajı Göster
Türkiye'de hemen her alanda görülen yaygın bir davranış biçimi var: Sürekli şikayet etmek ve bütün olumsuzluklardan hep başkalarını sorumlu tutmak, insanların kişisel sorumluluklarının bilincinde olmaması.

Burdaki konu başlığı hakkında sayfalar dolusu analiz yazan yazarların ve akademisyenlerin eline çapayı küreği alıp toprağı işlediği, ekim alanı daralan bir tohumun yayınlaşmasına katkıda bulunduğu gün gelmeden hakikaten boşa konuştuklarını söylemekten başka diyecek birşey bulamıyorum. Konferans önemlidir ama konferans bildirisi yayınlamak, herhangi bir konuyu çözmüyor.

Türkiye'de zayıf ve yetersiz olan bir başka konu ise STKler. Odaklanamıyorlar, bir işe girişiyorlar sonra "bu olmadı" ya da "bu bitti, şimdi de başka birşey yapalım" diyip bırakıyorlar ve başka bir konuyla uğraşmaya başlıyorlar. Her bir projenin üstünde zaman harcayacaksınız, oturup düşüneceksiniz, katılım sağlamak için uğraşacaksınız, sabırlı olacaksınız. Aynı anda birkaç projeyi de sürdürebilirsiniz ama üstünde 1-2 yıl çalıştıktan sonra bir projeyi başarıyla tamamlamış olmuyorsunuz*.

GDO konusunda kapsamlı literatür çalışmalarının yapılması, yabancı çalışmaların Türkçeye çevrilmesi, konunun gelişmelerle birlikte sürekli takip edilmesi, halkın bilinçlendirilmesi için aklı başında makalelerin yazılması tabii ki gerekiyor ama şunu kabul edelim ki, sadece analizle ne tohumları kurtarabilirsiniz ne de global GDO şirketlerini durdurabilirsiniz. Mücadele devam ederken, bir yandan da somut sonucu olan işler yapmalısınız.

Örneğin:
- Tohum bankaları ülkelerden tohumları topluyor sonra onların hepsini GDOlu tohum üreten global şirketlere veriyor. O şirketler de o tohumları, GDOlu tohum üretiminde kullanıyor.

Bu çok yaygın görülen bir iddia, komplo teorileriyle birlikte düzenli şekilde pişirilip pişirilip önümüze konuyor. Peki bu iddiada bulunanlar, o bankalardaki tohumları bulup buluşturup çoğaltmak için bir çaba sarfediyorlar mı ya da o tohumlar çok nadirse, o tohumları zamanında kaybedenlerin akılları nerdeymiş ve neden önlem almamışlar?

Atatürk, orman çiftliğini süs olsun diye kurmadı. O çiftlik kurulduktan sonra çok sayıda tohum üretim çalışması yapıldığı da muhakkak. İki anaç tohumu tozlayıp stabil yeni bir çeşidin üretiminde, herhangi bir yabancı gen transferi olmadan kullanmanın zararı nedir, bunu da anlayamıyorum.

Türkiye'de 2010 yılında kurulmuş bir tohum bankası var. Önemli olan, bu banka hakkında komplo teorileri peşinde koşmak değil, bankanın nasıl çalıştırıldığını sorgulamak. "Banka, tohumları yerli çiftçiyle paylaşıyor mu, tohumları çoğaltmak için işi bilen amatör üreticilerin, köylülerin, STKlerin, üniversitelerin, yerli tohum şirketlerinin tohumluk üretimine açmış mı; tohumlar çeşitli besin özellikleri bakımından incelenmiş mi, tohumlar toplum faydası için nasıl kullanılacak?" gibi soruları sormak daha uygun değil mi?

*Bence yerli tohum konusunda en istikrarlı ve ilginç çalışmaları yapan kurum Can Yücel Tohum Merkezi.
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü, gen kaynakları açısından unutulmaması gereken bir kurumdur. Biyoçeşitlilik ve Genetik Kaynakları

Doku_Kültürcü Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-09-2016, 11:24   #3
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-06-2007
Şehir: İSTANBUL
Mesajlar: 493
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi birnefestoprak Mesajı Göster
Türkiye'de hemen her alanda görülen yaygın bir davranış biçimi var: Sürekli şikayet etmek ve bütün olumsuzluklardan hep başkalarını sorumlu tutmak, insanların kişisel sorumluluklarının bilincinde olmaması.

Burdaki konu başlığı hakkında sayfalar dolusu analiz yazan yazarların ve akademisyenlerin eline çapayı küreği alıp toprağı işlediği, ekim alanı daralan bir tohumun yayınlaşmasına katkıda bulunduğu gün gelmeden hakikaten boşa konuştuklarını söylemekten başka diyecek birşey bulamıyorum. Konferans önemlidir ama konferans bildirisi yayınlamak, herhangi bir konuyu çözmüyor.

Türkiye'de zayıf ve yetersiz olan bir başka konu ise STKler. Odaklanamıyorlar, bir işe girişiyorlar sonra "bu olmadı" ya da "bu bitti, şimdi de başka birşey yapalım" diyip bırakıyorlar ve başka bir konuyla uğraşmaya başlıyorlar. Her bir projenin üstünde zaman harcayacaksınız, oturup düşüneceksiniz, katılım sağlamak için uğraşacaksınız, sabırlı olacaksınız. Aynı anda birkaç projeyi de sürdürebilirsiniz ama üstünde 1-2 yıl çalıştıktan sonra bir projeyi başarıyla tamamlamış olmuyorsunuz*.

GDO konusunda kapsamlı literatür çalışmalarının yapılması, yabancı çalışmaların Türkçeye çevrilmesi, konunun gelişmelerle birlikte sürekli takip edilmesi, halkın bilinçlendirilmesi için aklı başında makalelerin yazılması tabii ki gerekiyor ama şunu kabul edelim ki, sadece analizle ne tohumları kurtarabilirsiniz ne de global GDO şirketlerini durdurabilirsiniz. Mücadele devam ederken, bir yandan da somut sonucu olan işler yapmalısınız.

Örneğin:
- Tohum bankaları ülkelerden tohumları topluyor sonra onların hepsini GDOlu tohum üreten global şirketlere veriyor. O şirketler de o tohumları, GDOlu tohum üretiminde kullanıyor.

Bu çok yaygın görülen bir iddia, komplo teorileriyle birlikte düzenli şekilde pişirilip pişirilip önümüze konuyor. Peki bu iddiada bulunanlar, o bankalardaki tohumları bulup buluşturup çoğaltmak için bir çaba sarfediyorlar mı ya da o tohumlar çok nadirse, o tohumları zamanında kaybedenlerin akılları nerdeymiş ve neden önlem almamışlar?

Atatürk, orman çiftliğini süs olsun diye kurmadı. O çiftlik kurulduktan sonra çok sayıda tohum üretim çalışması yapıldığı da muhakkak. İki anaç tohumu tozlayıp stabil yeni bir çeşidin üretiminde, herhangi bir yabancı gen transferi olmadan kullanmanın zararı nedir, bunu da anlayamıyorum.

Türkiye'de 2010 yılında kurulmuş bir tohum bankası var. Önemli olan, bu banka hakkında komplo teorileri peşinde koşmak değil, bankanın nasıl çalıştırıldığını sorgulamak. "Banka, tohumları yerli çiftçiyle paylaşıyor mu, tohumları çoğaltmak için işi bilen amatör üreticilerin, köylülerin, STKlerin, üniversitelerin, yerli tohum şirketlerinin tohumluk üretimine açmış mı; tohumlar çeşitli besin özellikleri bakımından incelenmiş mi, tohumlar toplum faydası için nasıl kullanılacak?" gibi soruları sormak daha uygun değil mi?

*Bence yerli tohum konusunda en istikrarlı ve ilginç çalışmaları yapan kurum Can Yücel Tohum Merkezi.
kutuplardaki swalbard tohum ambarı tohumların genetiğinin değiştirilmesi amacıyla mı kuruldu?

evandevan5 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-09-2016, 16:51   #4
Ağaç Dostu
 
birnefestoprak's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-07-2012
Şehir: Ankara/Morgantown
Mesajlar: 2,797
Verimli, hastalık toleransı yüksek, belli besin madde değerleri açısından zengin ve stabil (yani hibrit olmayan, tohumu hasat edilip her sene yeniden dikilebilen) yeni bir biber elde edebilmek için A ve B biberlerini çaprazladığımızda A ve B biberlerinin genetiğini değiştirmiş olmuyoruz. A ve B biberinin tohumlarını da ayrı ayrı koruyoruz ve bir de yeni bir C biberi elde etmiş oluyoruz.

Yukardakini beğenmiyorsanız şöyle de olur ki bu, binlerce yıldır köylülerin, çiftçilerin kullandığı yöntemdir:

C ve D gibi iki balkabağını bahçenizde yan yana ektiniz. Meyveler olgunlaştıktan sonra tohumlarını hasat ettiniz. Ertesi sene o tohumları ektiniz ve önceki sene ektiğiniz meyvelere benzemeyen meyveler elde ettiniz çünkü doğada arılar çalışmış ve insan eli değmeden iki kabağı önceki sene çapraz tozlamışlar. Beğendiğiniz meyveleri seçerek onların tohumlarını her sene hasat etmeye devam ettiniz. Seneler sonra, tam da istediğiniz gibi, stabil yeni bir balkabağınız oldu. Artık yeni bir çeşit bu. C ve D balkabağının tohumlarını da tabii ki korumalısınız. Anadolu, bu şekilde seleksiyon gerçekleştirilerek elde edilmiş binlerce zirai tohum çeşidiyle dolu.

Bu yukarda bahsettiğim iki örneğin hiç birinin A, B, C ya da D tohumlarının genetiğinin değiştirilmesiyle bir ilgisi yok. Ambarlar tohumların ana çeşitlerini korumak için vardır. Eğer bir çaprazlama çalışması yapılsa bile ana tohumlar korunur. GDOlu tohum üretimi konusu başka bir konu, orda gen transferi söz konusu. Ayrıca Swalbard'la GDOlu şirketler arasında özel bir anlaşma mı var?

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nden bahsetmişsiniz. Bu enstitüler ve üretme çiftlikleri değerlidir. Genetik çeşitliliği incelerler ve arşivlerler. Sadece bu işi de yapmazlar. Buralarda geçmişte üretilen ve tarıma kazandırılan birçok çeşit bulunuyor (hala bu çalışmaları yapıyorlar mı bilmiyorum). Örneğin Vaşington karpuz, Yalova Devlet Üretme Çiftliği'nin ürettiği bir çeşittir.

Siz foruma İstanbul'dan katılıyor gözüküyorsunuz. Bayrampaşa Enginarı'nın üreticiler tarafından köklendirme yoluyla çoğaltıldığını, tohum hasadının yapılmadığını ve tohum hasadı yapılmadığı için de tohumunun tehlike altında olduğunu biliyor musunuz? Swalbard'la ilgilendiğiniz kadar Bayrampaşa Enginarı'nı yetiştirerek tohumunu hasat etmekle ilgilenseniz, bu nadir çeşidin tohum devamlılığına çok önemli bir katkıda bulunmuş olursunuz.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi evandevan5 Mesajı Göster
kutuplardaki swalbard tohum ambarı tohumların genetiğinin değiştirilmesi amacıyla mı kuruldu?

MeyveliTepe beğendi.
birnefestoprak Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 26-09-2016, 17:15   #5
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 15-06-2007
Şehir: İSTANBUL
Mesajlar: 493
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi birnefestoprak Mesajı Göster
Verimli, hastalık toleransı yüksek, belli besin madde değerleri açısından zengin ve stabil (yani hibrit olmayan, tohumu hasat edilip her sene yeniden dikilebilen) yeni bir biber elde edebilmek için A ve B biberlerini çaprazladığımızda A ve B biberlerinin genetiğini değiştirmiş olmuyoruz. A ve B biberinin tohumlarını da ayrı ayrı koruyoruz ve bir de yeni bir C biberi elde etmiş oluyoruz.

Yukardakini beğenmiyorsanız şöyle de olur ki bu, binlerce yıldır köylülerin, çiftçilerin kullandığı yöntemdir:

C ve D gibi iki balkabağını bahçenizde yan yana ektiniz. Meyveler olgunlaştıktan sonra tohumlarını hasat ettiniz. Ertesi sene o tohumları ektiniz ve önceki sene ektiğiniz meyvelere benzemeyen meyveler elde ettiniz çünkü doğada arılar çalışmış ve insan eli değmeden iki kabağı önceki sene çapraz tozlamışlar. Beğendiğiniz meyveleri seçerek onların tohumlarını her sene hasat etmeye devam ettiniz. Seneler sonra, tam da istediğiniz gibi, stabil yeni bir balkabağınız oldu. Artık yeni bir çeşit bu. C ve D balkabağının tohumlarını da tabii ki korumalısınız. Anadolu, bu şekilde seleksiyon gerçekleştirilerek elde edilmiş binlerce zirai tohum çeşidiyle dolu.

Bu yukarda bahsettiğim iki örneğin hiç birinin A, B, C ya da D tohumlarının genetiğinin değiştirilmesiyle bir ilgisi yok. Ambarlar tohumların ana çeşitlerini korumak için vardır. Eğer bir çaprazlama çalışması yapılsa bile ana tohumlar korunur. GDOlu tohum üretimi konusu başka bir konu, orda gen transferi söz konusu. Ayrıca Swalbard'la GDOlu şirketler arasında özel bir anlaşma mı var?

Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nden bahsetmişsiniz. Bu enstitüler ve üretme çiftlikleri değerlidir. Genetik çeşitliliği incelerler ve arşivlerler. Sadece bu işi de yapmazlar. Buralarda geçmişte üretilen ve tarıma kazandırılan birçok çeşit bulunuyor (hala bu çalışmaları yapıyorlar mı bilmiyorum). Örneğin Vaşington karpuz, Yalova Devlet Üretme Çiftliği'nin ürettiği bir çeşittir.

Siz foruma İstanbul'dan katılıyor gözüküyorsunuz. Bayrampaşa Enginarı'nın üreticiler tarafından köklendirme yoluyla çoğaltıldığını, tohum hasadının yapılmadığını ve tohum hasadı yapılmadığı için de tohumunun tehlike altında olduğunu biliyor musunuz? Swalbard'la ilgilendiğiniz kadar Bayrampaşa Enginarı'nı yetiştirerek tohumunu hasat etmekle ilgilenseniz, bu nadir çeşidin tohum devamlılığına çok önemli bir katkıda bulunmuş olursunuz.
bayrampaşa enginarı için üzülüyorum sadece heykeli kalmış .
ben eyüp te oturuyorum.bayrampaşa yolundan geçerken bakıyorum tarım yapılacak kadar alan orada malesef yok.
vaşington karpuz mu? portakal değil miydi?pazarda vaşington portakal diye satılıyor diye biliyorum.
youtobe daki tohum ambarı videosunda gdo lu şirketlerle anlaşma yapıp yapmadıklarına dair birşey söylemiyor ..

evandevan5 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 03:52.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025