PDA

View Full Version : Forumda Türkçenin doğru kullanımı hakkında




Sayfalar : 1 2 3 4 5 [6]

maki01
26-11-2013, 18:19
1. olcim'im mesajında siz bir noktalama işareti hatası bulabildiniz mi?

2. Varsayalım ki benim de bulamadığım bir yanlış kullanım var.

Sayın Olcim,

Noktalama işaretlerini kasten mi böyle yazıyorsunuz..

Böyle mi hatırlatılmalı?

3. Nasıl?
Ruhsal durumumuza göre Türkçe yazım kurallarını esnetebiliyor muyuz?

Ve sizin ısrarla sorduğunuz soruya yanıtım ise, "Evet, hoşgörebilirim". Elbette genel ahlak kurallarına aykırı ögeler içermiyor ve kasıtlı olarak Türkçe katledilmiyorsa . Kaldı ki (Başlığı okumak için zaman ayırabilirseniz, göreceksiniz) aynı başlıkta yazılmış Türkçe yazım kurallarına uygun olmayan onlarca mesaj arasından neredeyse en düzgün bir dille yazılmış bir mesaj cımbızla çekilmiş gibi hissettirmiyorsa...

Buna da itiraz edebilirsiniz, "Kasıt aramayın" diyebilirsiniz ancak mesleği eğitimle ilgili bir kişi bile noktalama işaretini yazım hatası nedeni ile yanlış yerde kullanabilir.

Yine de tartışmak istiyorsak yeri toplantı başlığı olmamalı ve üslup da daha az kırıcı olmalı diye düşünüyorum. malina, bu nedenle mesajları buraya taşıdı.




malina
26-11-2013, 18:27
Hay Türkçe kadar taş düşşün başınıza diyesim geliyor :)

Sokakta ayakkabınıza bir sakız, ona da bir naylon poşet yapışmış ama duruma uyanmadan yürürken ya da dişinize takılmış maydanozu fark etmeden konuşmaya devam ederken ya da arka taraftan fena halde kaçmış naylon çorabınızı gördüğü halde sizi uyarmayan arkadaşınıza gücenirsiniz değil mi? Çünkü derli toplu olmak istersiniz...

İnternette derli toplu görüneceğimiz alan yazılarımızdır.

Uyarılan yazının düzeltilmemiş halini göremediğimiz için, toplantı sonrası yazışmalarda böyle bir uyarı yapılır mı yapılmaz mı konusunda yorum yapamayacağım...

Üyelerin imla hataları konusunda birbirlerini uyarmaları böyle de sonuçlanabiliyor. Dişimizdeki maydanozu haber verenlere (söyleyiş biçimine bakmadan) teşekkür ediyoruz ama imla hatalarını haber verenlere kızıyoruz :)

maki01
26-11-2013, 18:30
Ayağıma yapışmış sakız için beni, başıma vurarak ya da azarlayarak uyaracaksa , uyarmasın lütfen :)

Güler
26-11-2013, 18:33
Sevgili drhegeli, sorunuz maki01'e, ve arkadaşımız size kendi düşüncesini yazacaktır.
Eğer bana sormuş olsaydınız; "Metnin duygusal yoğunluğu, onu Türkçe yazım kurallarına uymaktan muaf tutar mı?"

Cevabım, hayır olurdu, ancak mesajın ilk yazım hali nasıldır bilemiyorum.
Bizler burada yeni üyelerimizi karşılarken-onlara hoş geldiniz derken, lütfen güzel Türkçemizi doğru kullanmaya, imlâ kurallarına uymaya özen gösteriniz diyoruz.

Ufak tefek ihlâllerin üzerinde çok durmuyor ancak blok halinde yazılan yazıları okurken çektiğimiz zorlukları, hele bu blok yazılarda hiç noktalama işareti yoksa, anlamakta zorluk çektiğimizi söylüyoruz.

Pek çok kere " Forumunuzda Türkçeye gösterdiğiniz özen için üye oldum" diye yazan üyelere rastlamışımdır.

Eğitim düzeyi yüksek olan, meslekleri eğitmen olan bir çok arkadaşımız bile maalesef bu hususlara moderatör arkadaşımız Sakaki'nin oğlu 10 yaşındaki Karahan kadar özen göstermiyorlar.

Eminim ki bu bilmemekten değil, yazılan mesajın okunmadan gönderilmesinden kaynaklanıyor veya ehemmiyet verilmiyor.

(Pardon, ben yazana kadar çok mesaj yazılmış, son okuduğum drhegeli'nin mesajıydı)

drhegeli
26-11-2013, 19:27
1...
2...
3...

1) Alıntılanan metindeki noktalama işaretlerinin hemen hemen hepsinin önünde boşluk var. İmzanıza tıklayınca bu çıkıyor:

Noktalama işaretlerine dikkat etmeli misiniz?


Hepsine dikkat etseniz iyi olur ama özellikle dikkat etmenizi istediklerimiz şunlar:

Cümleye büyük harf ile başlayın, anlamına uygun noktalama işareti ile bitirin.
Nokta, virgül gibi işaretlerden sonra mutlaka boşluk bırakın.
Bu boşluğu işaretlerden önce bırakmamaya dikkat edin.
" (tırnak) ve ( (Parantez) kullanırken, boşluk bırakmayın.


2) Üslubu tartışmadığım için bu sorunuzu pas geçiyorum.
3) İsminizin altında moderatör ve imzanızda Türkçenin doğru kullanımı hakkında yazdığı için size sordum. Yanıtladınız, teşekkür ederim.

maki01
26-11-2013, 20:21
Önünde boşluk bırakmamıştım aslında alıntılayarak baktım, yine de göremedim.

Moderasyonda görev almış olmam hata yapmamam anlamına gelmiyor. Elbette bilgi eksikliğinden ya da yazım (typing) sırasında yanlış tuşa basmamdan kaynaklanan hatalarım vardır. Elimden geldiğince özen göstermeye çalışıyorum, hatalarımı nedense mesajı gönderdikten sonra fark ediyorum. Bu bazen anlam bozukluğu da olabiliyor, gönderdikten sonra üçüncü kez okurken farkına varıyorum ve dönüp düzeltiyorum.

Evet, ben de Türkçemizin doğru kullanılmasını istiyor ve kendime de hatırlatmak üzere imzama ekliyorum.

Farklı bir şey anlatmaya çalıştım, başaramadım sanırım :)

pamuktopu
26-11-2013, 20:43
Kalabalık bir meydandayken, dişimde domates olduğu ahaliye ilan edilse ve tüm dikkatler üzerime çevrilse çok utanırım :)

malina
27-11-2013, 17:05
Kalabalık bir meydandayken, dişimde domates olduğu ahaliye ilan edilse ve tüm dikkatler üzerime çevrilse çok utanırım :)

Kulağına söylediklerimiz de oluyor ama bazen aldığımız cevapları buraya yazmaya ben utanırım...

Adalet Yağcı
27-11-2013, 19:28
Bu konuya fazla yakın olmak istemiyorum aslında, özelden veya açıktan uyardığımız arkadaşlarımız alınıp kırılabiliyorlar çünkü.
Ne var ki, basit yazım kurallarına uymak bu kadar da zor değil, özellikle eğitimli arkadaşlarımız için.

Üyeliğimin ilk zamanlarında bir kaç kelimeyi yanlış kullanıyormuşum, "çünkü" yerine "çünki" gibi meselâ.
Sayın Yücel Özlem bana yanlış kullandığım kelimelerin doğru yazılışlarını örnekleyerek bir mesaj gönderdi.

Bir hayli "çünki"li mesaj yazmışım, mesajlarımdaki yanlış kullandığım kelimeleri bir bir tarayıp düzelttim.
Sayın Özlem'in bu uyarısından da çok mutlu oldum, hiç mi hiç alınmadım.
Bu vesile ile kendisine tekrar teşekkür ederim.

Yanlış bilip yanlış yazmak hepimizin yapabileceği bir şey, ancak doğruyu görüp yanlışta ısrar etmek ve de savunmak gereksiz alınganlık gibi geliyor bana :)
Saygı ve sevgilerimle.

MeyveliTepe
27-11-2013, 20:18
Adalet hanım, sizin "çünki"leriniz güzeldi, size has bir uslûp oluşturuyordu ve bana göre Türkçe yanlışı da değildi :)

Forumda, yan yana gelen sözcüklerin anlamlı, düzgün cümleler oluşturması, bunların temel noktalama işaretleri ve basit imla kurallarının uygulanmasıyla okunur olması, paragraflara dikkat edilmesi asgari olarak beklenmesi gereken bir şey. Fazladan anlatılan şey her ne ise, daha da kolay okunabilmesini sağlamak mümkün tabii.

pamuktopu
28-11-2013, 16:51
Kulağına söylediklerimiz de oluyor ama bazen aldığımız cevapları buraya yazmaya ben utanırım...

Sayın malina,
Bu mesajı sizi kastederek yazmadım. Dişteki domates örneği size ait olduğu için gerçekten de öyle anlaşılmış. Hoşuma gittiği için o örneği kullandım.

Bu sayfayı en başından inceleyince de, özellikle de kişiselleşmiş tartışmalara katılmanın, konuyu uzatmak dışında bir yararı olmadığını yine sizden öğrendim.

Saygı ve sevgilerimle..

pamuktopu
28-11-2013, 16:56
Zaten domates değil maydanozmuş. Çok güldüm kendime.

s.serdar
29-11-2013, 04:21
Bu siteden cok sikayetciyim. Bahceye ne agaci diksem diye ararken buldum. Bir de baktim ki uc gunumu sebze yatagi hazirlamaya vermisim. Sonra gunlerce solucan, kompost, enzim diye tutturmusum. Yetmemis; cicekti, saksiydi, bonsaidi... Omrumu yedi.



En az bende en az sizin kadar şikayetçiyim. Örneğin bitki zararlılarına karşı arap sabunu, sirke, acı biber suyu, karbonat, okunmuş tuz gibi öneri getirenlere çok kızıyor ama pek belli etmiyorum.

En iğrendiğim yaratık olan solucandan gübre yapmaya çalışanları görüyor ama yine de tenkit etmiyorum.

Neden mi ?

Burası bir sanal ortam. Sözler, laflar, yazılanlar hiç ama hiç düşünemediğiniz noktalara çekilebiliyor. Karşınızdakinden hiç beklemediğiniz son derece gereksiz tepkiler, alınganlıklar, hırçınlıklar alabiliyorsunuz. Bir zayıf anınıza gelip siz de bu yola girebiliyorsunuz. Ben sırf böyle bir nedenle Geziler, Gezilecek Yerler, Türkiye'de önemli doğa alanları başlığı altında açtığım Nemrut dağı (http://www.agaclar.net/forum/geziler-gezilecek-yerler-turkiyede-onemli-doga-alanlari/26957.htm) sayfasına yüklediğim bilgi, gözlem, izlenim ve deneyimlerim ile yüklediğim tüm resimleri sildiğimi biliyorum.

1995 yılı başında henüz internet hizmeti Türkiye'de kamuya açılmamış iken, ben bu hizmeti sağlayan ve o tarihte çalıştığım kuruluşun network'ünden bağlanıp internet kullanıyordum. Daha internet Türkiye'de yok iken 1991 yılında evime bilgisayar alıp kullanmaya başlamıştım. 1998 de henüz türkçe portallar oluşup kurulmadan önce; de ve au uzantılı yabancı sitelerde moderatörlük ve hatta ownerlik, outlook exspress üzerinden hizmet veren news guruplarda yöneticilik yapmıştım. Dolayısı ile sanal alemin Türkiye'de ki ilklerinden biriyimdir dersem pek yanlış olmaz. Bu ortamı ve ve bu ortamın yarattığı ilişki ve değer yargılarını çok iyi tanıyıp bilen bilen bir forum üyesi olarak, özellikle ve dikkatle ve de sıklıkla kullandığım SAYIN kelimesi bana hiç itici gelmiyor. Hatta bu forumda sayın kelimesi sıklıkla kullanılıyor ise, buna yol açanların başında da değilse bile destekleyenlerin başında kendimi görüyorum.

Ben ve benim gibi düşünen yaşı artık kemale ermiş üyelerimiz bu hitap tarzını bu forumda benimsemiş olduklarını hissediyorum. Karşımdaki kişiyi önemseyip değer verdiğimde ve o kişiye bir cevap yazdığımda Sayın kelimesinin kullanmamanın bir nezaketsizlik olduğunu düşünüyorum. Siz her hangi bir davet, düğün, nişan davetiyenizi katılmasını arzuladığınız kişilere, zarfın üzerine sayın ibaresi yazmadan gönderirseniz, bana göre en hafif tabirle nezaketsizlik etmiş olursunuz gibime geliyor.

Foruma; kavga etmeye, birikmiş olumsuz enerjilerimizi boşaltmaya, ortalığı karıştırmaya gelmediğimizin, bir takım ortak ideallerin çatısı altında, sevginin, saygının, hoşgörü ve anlayışın ön planda tutulduğunun da bir göstergesi olarak; sayın, saygı değer, değerli, kıymetli gibi hitaplarla başlayan ve başlayacak olan olası yazışmalar umarım sizi eskisi kadar rahatsız etmez diye düşünüyorum.

Belki konusulmustur ama benim de dikkatimi ceken konu hitaplarda Sayin/Sn. unvanlarinin kullanimi. O kadar SIK kullaniliyor ki acaba bir kural mi var diye dusundum. Ama boyle bir kurala da rastlamadim.

Kisi kullanici adi kullaniyorsa "Sayin" diye hitap etmek uygun olmuyor bence. Ne dusunuyorsunuz? Bir samimiyet yoksa Beyazit Ozturk isimli kullaniciya Beyazit Bey ya da Sn. Ozturk denmesi gerekir ama Beyaz adli kullanijciya Sayin Beyaz denmemeli sanki.

Bu forumda cevaba sayınla başlanacak diye bir kural yok tabi. Olamaz da. Olsaydı da zaten ben bu forumda olmazdım. Belirttiğim gibi bizler (yani form üyelerinin belirli bir kısmı kendimizi belirli bir olgunluğa ve tekamüle ermiş sayıyor, dolayısı ile ) kendimize gösterilmesini beklediğimiz saygıyı da karşımızdakine de göstermeye gayret ediyoruz.

Ben ve benim gibi Dinazorların Hey kanka, caniko, tertip, hemşo, canısı, kurban, eleman gibi hitap tarzlarından özellikle kaçındığımızı düşünüyorum.

Ben kamu görevinde iken odacıma Ahmet efendi değil, Ahmet bey diye hitap etmeyi benimsemiş ve çevreme de bunu kabul ettirmeye çalışan bir forum üyesi olarak, SAYIN kelimesinden hiç ama hiç rahatsız olmadığımı bir kere daha vurgulamak isterim.

Saygılarımla.

Güler
29-11-2013, 09:45
Çalışma hayatında pekçok kişiye, makamlara yazı yazdığımdan ben de sayın kelimesini hiç yadırgamadan çok kullanırım.

agaclar.net'e üye olduktan bir müddet sonra buradaki çoğu arkadaşın benden yaşça küçük olduğunu gördüğümden yerine göre sevgili, yerine göre sayın ibaresini kullanırım.

Burada kimseye abla, veya abi gibi hitaplarda bulunmam ama bana abla demelerinden, hele küçük üyelerin teyze demelerinden de rahatsızlık duymam.

Sayın kelimesi hem nazik bir hitap tarzıdır hem de aradaki mesafeyi korur, sen tabirinden de rahatsızlık duyarım. Burada yazıştığım ve çok samimi olduğum bir iki kişiden başkasına sen diye hitap etmemişimdir. Belki de bu bir alışkanlık da olabilir.

(Oğlum da aynen sizin gibi çok erken yaşlarda internetle tanıştı, daha Türkiye'de internet başlamamıştı, sanırım yurt dışı kanalları üzerinden bu işi yürütüyordu, ama sizin gibi moderatörlük filan yaptığı yoktu tabii. Onun o zamanki bağımlılığı beni bilgisayardan adeta nefret ettirmişti, işte bu yüzden şimdi bana hiç yardımcı olmaz " sen treni kaçırdın" der.)

Forumda bir aile ortamı içinde olmuş da olsak, ben de birbirimize karşı saygılı hitaplar kullanmaktan yanayım.

loveforlife
29-11-2013, 10:08
Üyeliğimin ilk zamanlarında bir kaç kelimeyi yanlış kullanıyormuşum, "çünkü" yerine "çünki" gibi meselâ.
Sayın Yücel Özlem bana yanlış kullandığım kelimelerin doğru yazılışlarını örnekleyerek bir mesaj gönderdi.

Bir hayli "çünki"li mesaj yazmışım, mesajlarımdaki yanlış kullandığım kelimeleri bir bir tarayıp düzelttim.
Sayın Özlem'in bu uyarısından da çok mutlu oldum, hiç mi hiç alınmadım.
Bu vesile ile kendisine tekrar teşekkür ederim.

Yanlış bilip yanlış yazmak hepimizin yapabileceği bir şey, ancak doğruyu görüp yanlışta ısrar etmek ve de savunmak gereksiz alınganlık gibi geliyor bana :)
Saygı ve sevgilerimle.

"Çünkü" kelimesi dilimize Farsça'dan geçmiştir. Bu bağlacın aslı "içün ki" ye dayanır. Eskilerde bu şekilde kullananları da çoğumuz biliriz. Dilimizde ünlü uyumuna uyarak "çünkü" halini almış olsa da, diksiyon kurallarında "çünki" olarak telaffuz edilmesini öneririz. Yani yazarken değil ama söylerken "çünki" demek doğru olandır. Çünkü bilinenin aksine Türkçe, yazıldığı gibi okunan bir dil değildir. Dünyada kullanılan tüm diller gibi yazılış ve söylenişleri farklıdır.

Bu da bir diksiyon eğitmeninin dipnotu olsun...;)

Saygılar, selamlar...

Adalet Yağcı
29-11-2013, 22:11
Sevgili loveforlife;

Öğrenmenin yaşı olmadığını savunanlardanım, bu gün sizden "yeni bir şey" öğrendim ve bu çok değerli bir "şey".
Doğru yazım kuralları ne kadar önemli ise doğru "diksiyon" da o denli önemli benim için.

Dilerim ki "Diksiyon" konusunda bizlere yardımcı olabileceğiniz bir başlık açarsınız, sizden öğreneceğimiz pek çok şey vardır.
Vaktiniz olduğunda bunu bir düşünün :)

Bir de soru; "Bazen" - "Bazan" doğru yazılışı ve söylenişi, bu konuya da bir açıklama yazarsanız çok sevinirim.

s.serdar
01-12-2013, 01:43
Türkçeyi doğru kullanabilmenin ve yazabilmenin olmasa olmaz şartlarından birisinin de, kitap okumak olduğuna inanırım. Gençleri hep az kitap okudukları için eleştirmişliğim çoktur. Kitap pahalı diyenlere de kütüphaneler ne güne duruyor! Kütüphaneye öğretmen ödev verdi diye gidilmez. Boş kaldıkça kafanızı lütfen kütüphanelerin birinde içeri sokunuz dedim.

Türkiyenin en büyük kütüphanelerinin den biri olan Milli Kütüphane'nin internet sitesindeki bu sayfayı ve Yöneticilerin resimlerini ve mail adreslerini görünce (http://www.mk.gov.tr/menu/16) bu söylediklerimin tümünü geri alıyorum. Aman artık önünden bile geçmeyin diyorum.

biyosistemci
02-12-2013, 08:51
''Diline sahip çıkmayan millet yok olmaya mahkumdur.'' (Allah korusun)

birnefestoprak
07-12-2013, 22:28
Siklikla gordugum bir yazim yanlisi turu var. C harfi ç yapilarak kelime yaziliyor. Yoresel agizdan kaynaklanan birsey gibi de durmuyor. Nedenini bilen varsa bilgilendirebilir mi?

Ornek:

cevap yerine çevap
geciktim yerine geçiktim

loveforlife
08-12-2013, 00:17
Sıklıkla gördüğüm bir yazım yanlışı türü var. C harfi ç yapılarak kelime yazılıyor. Yöresel ağızdan kaynaklanan bir şey gibi de durmuyor. Nedenini bilen varsa bilgilendirebilir mi?

Örnek:

cevap yerine çevap
geciktim yerine geçiktim

Dilin doğru kullanılması konusunda çok hassas olduğumdan mıdır bilmiyorum ama aynı konu beni de çok rahatsız ediyor. Bu işin eğitimini de veriyor olmama rağmen bir açıklama bulamıyorum. Özellikle bazı üyelerin ısrarla bu hatayı yaptığını üzülerek ve hayretler içinde görmekteyim. Sıçak, çümle, inçi, vb... Bunlar ne ola ki?

Güler
08-12-2013, 13:19
Sevgili loveforlife, diksiyon hocası olduğunuz için size danışmakta fayda görüyorum.

TV.de izlediğim dizilerde sık sık rastladığım bir cümle oluyor.

-Tabii ki hayır.

Örneğin: Sen ona aşıksın galiba
- Tabii ki hayır.

Buradan ona aşık olmadığı çıkıyor ama tabii ki olumluluk belirten bir kelime olarak kullanılmaz mı daha ziyade?
Burada katiyyen kelimesinin kullanılması daha doğru olmaz mı?

s.serdar
09-12-2013, 05:39
Siklikla gordugum bir yazim yanlisi turu var. C harfi ç yapilarak kelime yaziliyor. Yoresel agizdan kaynaklanan birsey gibi de durmuyor. Nedenini bilen varsa bilgilendirebilir mi?

Ornek:

cevap yerine çevap
geciktim yerine geçiktim

Sanırım Türkçe'nin yazıldığı gibi okunan bir dil olarak algılanmasından kaynaklanıyor olabilir. Diğer bir ifade ile ağzımızdan çıkan kelimeyi, gramerini bilmeden yazıya dönüştürmeye kalkmanın bir sonucu da olabilir diye düşünüyorum.

Sakaki
09-12-2013, 10:17
Sanırım Türkçe'nin yazıldığı gibi okunan bir dil olarak algılanmasından kaynaklanıyor olabilir. Diğer bir ifade ile ağzımızdan çıkan kelimeyi, gramerini bilmeden yazıya dönüştürmeye kalkmanın bir sonucu da olabilir diye düşünüyorum.

Yöresel şivenin yazıya dökülmesi gibi birşey sanırım :)

s.serdar
09-12-2013, 21:18
Bir farklı yaklaşım getireyim...

459621

Buna ne diyorsunuz ?

loveforlife
09-12-2013, 22:47
Bir farklı yaklaşım getireyim...

459621

Buna ne diyorsunuz ?

Bizim konumuzun sizin yazdığınızla alakası olmadığı görüşündeyim. Sonuç olarak bu görüntü de beni rahatsız ediyor. Benim için önemli olan dilimizi elimden geldiğince korumak. Siz bu şekilde karıştırabilirsiniz harfleri, sizin tercihinize de saygı duyarım. Ancak kelimelerin yanlış kullanılmasına benim isyanım.

MeyveliTepe
09-12-2013, 23:20
Örneğin: Sen ona aşıksın galiba
Yanıt 1: - Tabii ki hayır.
Yanıt 2: - Katiyyen.

İki yanıt arasında anlam farkı yok mudur?

MeyveliTepe
09-12-2013, 23:32
"şiddetle tavsiye ediyorum!" söylemi Türkçeye "strongly recommended" söyleminden gelen bir anlam. Aslında tam karşılığı "kuvvetle tavsiye edilen" şeklinde. Bu anlama gelen bir deyim sanırım Türkçede yok, ifade gereksinimi sebebiyle söylenir olmuş. "Şiddet" sözcüğünün "kuvvet" yerine kullanılması tartışılır tabii, çünkü "şiddet", "kuvvet"in kapsadığı biçimlerden sadece birisi.

MeyveliTepe
09-12-2013, 23:41
Bir soru da ben sorayım. Son yıllarda Türkçeye yeni bir zaman ilave edildi ve kulağımı fena halde tırmalıyor. İngilizcede normalde çok az kullanılan "future continous" diye bir zaman var. Özetle, gelecekte devam ediyor (süreklilik anlamında) olan fiiller için kullanılır. Şimdi sanki bir moda gibi olur olmaz her şey için "yapıyor olacağım", "ediyor olacağım" kalıbıyla cümleler kuruluyor (çokça pazarlama ağzı gibi). Ne dersiniz?

birnefestoprak
10-12-2013, 02:08
Dediginiz gibi bu zamanin kullanildigini hic gormedim (esimden de duymam-duymam demeyeyim de cok cok az kullanir). Soyle olabilir:

Ogrenci: Onumuzdeki hafta Sali gunu musait misiniz?
Hoca: I'll be traveling between Monday and Wednesday (Pazartesi-Carsamba arasi yolda olacagim)

Ama Turkce edebiyata iyi giderdi (simdi aklima gelmiyor ama ornekleri vardir herhalde). Ornegin Ahmet Hasim'den ozur dileyerek soyle yapabiliriz:

Agir agir cikacaksin bu merdivenlerden,
Eteklerinde gunes rengi bir yigin yaprak
Ve bir zaman bakiyor olacaksin semaya aglayarak...

Bir soru da ben sorayım. Son yıllarda Türkçeye yeni bir zaman ilave edildi ve kulağımı fena halde tırmalıyor. İngilizcede normalde çok az kullanılan "future continous" diye bir zaman var. Özetle, gelecekte devam ediyor (süreklilik anlamında) olan fiiller için kullanılır. Şimdi sanki bir moda gibi olur olmaz her şey için "yapıyor olacağım", "ediyor olacağım" kalıbıyla cümleler kuruluyor (çokça pazarlama ağzı gibi). Ne dersiniz?

Güler
10-12-2013, 08:26
Cevaplar çok güzel, teşekkür ederim. (Bilgileniyorum)

Zamanımızda gençlerin çok kullandığı bir cümle var (gerçi bunu C.Sıtkı Tarancı da bir şiirinde kullanmış); korkunç güzel.

Ben kullanmam, ama düşünceleriniz nedir?

Sakaki
10-12-2013, 09:58
Dilimizin doğru kullanılmasının kesinlikle arkasındayım ama sn birnefestoprak'ın dediği gibi, bunlar edebiyatta kullanıldığında güzel şeyler ortaya çıkabildiği gibi dilin zenginliğini de artırır diye düşünüyorum.

Güler hanımın verdiği "korkunç güzel" örneği günlük kullanımda kulağı tırmalayabilir ama bu ve benzer hatalar yerinde ve bilinçli ve/veya edebi yapıldığında bence dilimize birşey kaybettirmez, kazandırır. Bu yine iyisi, ben daha kötü örnekler de biliyorum gençlerce kullanılan, örneğin "Manyak güzel", ne demekse... :)

Belki bu örnekler yüzünden dilimizin günlük kullanımı deforme olmaya başlar tezini savunan çıkacaktır, fakat dilimizi doğru kullanmaya çalışmak ile dilimizin zenginleşmesine karşı olmak arasında bazen ince bir çizgi olduğunu da unutmamak gerekiyor.

MeyveliTepe
10-12-2013, 10:48
Ogrenci: Onumuzdeki hafta Sali gunu musait misiniz?
Hoca: I'll be traveling between Monday and Wednesday (Pazartesi-Carsamba arasi yolda olacagim)


Bu örnek gayet makul. İki farklı zaman (Pazartesi - Çarşamba) belirtilerek aralarındaki yapılacak eylem, anlam olarak süreklilik ifade eden (yolda) sözcüğü kullanılmış.

Kulaklarımı tırmalayanlar aşağıdaki gibi kullanımlar.

Soru: Geçen senenin satış rakamlarını ne zaman vereceksiniz?
Yanıt: Geçen senenin satış rakamlarını gelecek ay veriyor olacağım.

loveforlife
10-12-2013, 19:53
Dilimizin doğru kullanılmasının kesinlikle arkasındayım ama sn birnefestoprak'ın dediği gibi, bunlar edebiyatta kullanıldığında güzel şeyler ortaya çıkabildiği gibi dilin zenginliğini de artırır diye düşünüyorum.

Güler hanımın verdiği "korkunç güzel" örneği günlük kullanımda kulağı tırmalayabilir ama bu ve benzer hatalar yerinde ve bilinçli ve/veya edebi yapıldığında bence dilimize bir şey kaybettirmez, kazandırır. Bu yine iyisi, ben daha kötü örnekler de biliyorum gençlerce kullanılan, örneğin "Manyak güzel", ne demekse... :)

Belki bu örnekler yüzünden dilimizin günlük kullanımı deforme olmaya başlar tezini savunan çıkacaktır, fakat dilimizi doğru kullanmaya çalışmak ile dilimizin zenginleşmesine karşı olmak arasında bazen ince bir çizgi olduğunu da unutmamak gerekiyor.


Dilimiz kazanmıyor, ne acıdır ki kaybediyor!

Bir dilin zenginliği;
1. Söz sayısına,
2. Çağdaş bilim, teknik ve sanat kavramlarını eksiksiz olarak anlatabilmesine,
3. Gelecekte yaşanacak bilimsel gelişmeleri, icatları, yenilik ve aygıtların anlam ve kavramlarını adlandırıp anlatmak için gereken sözcükleri kolayca üretebilmesine bağlıdır.

Türkçe; köke ek alan, sondan eklemeli köklü bir dildir. Sondan ekleme yaparak tek bir kökten 60-70 kelime türetilebilir. (Bir deneyelim bakalım kaç kelimede takılıp kalıyoruz:o) Dilimiz bu özelliğiyle bir zamanlar 600 bin civarında kelime hazinesine sahip zengin bir dildi. Zamanla bu sayı 50 bin dolayına indi. Bunların yaklaşık yarısının da yabancı kökenli olduğunu düşünürsek, geriye yaklaşık 25 bin kelime kalmıştı. TDK son yıllarda yaptığı çalışmalarla bu sayıyı mesleki kelimelerle birlikte 100 binin üzerine çıkardı. Üstelik böylesine güzel(!) kullandığımız Türkçemizde yaklaşık 6400 Arapça, 5400 Farsça, binden fazla İngilizce ve yüzlerce başka dillerden alınmış kelimelerle bu rakama ulaşılabiliyor ne yazık ki!

Peki kaç kelimeyi kullanıyoruz günlük hayatta? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kültür seviyesi en yüksek seviyede olanlar dahi ortalama 300-400 kelimenin üzerine çıkamıyor!:eek: Ne kadar az sayıda Türkçe kelime kullandığımız rakamsal verilerle ortada...

Şimdi böyle uydurma ve doğru olmayan kelimelerle mi kurtaracağız dilimizi?

loveforlife
10-12-2013, 20:00
Kutular vardır iç içe; büyükten küçüğe,
Her büyük, bir küçüğünü barındırır içinde,
Açtıkça sıradaki kutuyu daha küçüğü çıkar içinde…
Ve sonunda ulaşırsın en küçüğüne.
Dilimizi de böyle küçülttük işte,
Yüz binlerce kelimeyi eleyip,
Üç yüz, beş yüz kelimelik dil haline getirdik böyle.
Üstelik tüm bu katliamı izleyip,
Yere dökülen un sesi kadar tepki vermedik bile…

Vay benim çilekeş dilim, seni kullanmaya kullanmaya
Ne hale gelmişsin meğerse!...

Cumhur Tonba
10-12-2013, 21:08
300-400 kelime. Vah bize, vahlar bize.

Sakaki
11-12-2013, 14:08
Dilimiz kazanmıyor, ne acıdır ki kaybediyor!

Bir dilin zenginliği;
1. Söz sayısına,
2. Çağdaş bilim, teknik ve sanat kavramlarını eksiksiz olarak anlatabilmesine,
3. Gelecekte yaşanacak bilimsel gelişmeleri, icatları, yenilik ve aygıtların anlam ve kavramlarını adlandırıp anlatmak için gereken sözcükleri kolayca üretebilmesine bağlıdır.

Türkçe; köke ek alan, sondan eklemeli köklü bir dildir. Sondan ekleme yaparak tek bir kökten 60-70 kelime türetilebilir. (Bir deneyelim bakalım kaç kelimede takılıp kalıyoruz:o) Dilimiz bu özelliğiyle bir zamanlar 600 bin civarında kelime hazinesine sahip zengin bir dildi. Zamanla bu sayı 50 bin dolayına indi. Bunların yaklaşık yarısının da yabancı kökenli olduğunu düşünürsek, geriye yaklaşık 25 bin kelime kalmıştı. TDK son yıllarda yaptığı çalışmalarla bu sayıyı mesleki kelimelerle birlikte 100 binin üzerine çıkardı. Üstelik böylesine güzel(!) kullandığımız Türkçemizde yaklaşık 6400 Arapça, 5400 Farsça, binden fazla İngilizce ve yüzlerce başka dillerden alınmış kelimelerle bu rakama ulaşılabiliyor ne yazık ki!

Peki kaç kelimeyi kullanıyoruz günlük hayatta? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kültür seviyesi en yüksek seviyede olanlar dahi ortalama 300-400 kelimenin üzerine çıkamıyor!:eek: Ne kadar az sayıda Türkçe kelime kullandığımız rakamsal verilerle ortada...

Şimdi böyle uydurma ve doğru olmayan kelimelerle mi kurtaracağız dilimizi?

Haklısınız ama farklı şeylerden bahsediyoruz :)

siirtermal
17-12-2013, 16:13
ben yıllarca köyde kalmışim vergimi vermişi,m istediğim gbi konuşurum aksan düşmanı olmayın

malina
17-12-2013, 16:40
ben yıllarca köyde kalmışim vergimi vermişi,m istediğim gbi konuşurum aksan düşmanı olmayın

Konuşulana laf edildiğini nerede okudunuz?

Eser İlhan
17-12-2013, 19:40
ben yıllarca köyde kalmışim vergimi vermişi,m istediğim gbi konuşurum aksan düşmanı olmayın

Özellikle Türkçenin doğru kullanımının konuşulduğu bir başlıkta olduğu için çok dikkatimi çekti, mesajınızdaki yazım hatalarının farkında mısınız ?

nkutsay
17-12-2013, 20:59
Bir soru da ben sorayım. Son yıllarda Türkçeye yeni bir zaman ilave edildi ve kulağımı fena halde tırmalıyor. İngilizcede normalde çok az kullanılan "future continous" diye bir zaman var. Özetle, gelecekte devam ediyor (süreklilik anlamında) olan fiiller için kullanılır. Şimdi sanki bir moda gibi olur olmaz her şey için "yapıyor olacağım", "ediyor olacağım" kalıbıyla cümleler kuruluyor (çokça pazarlama ağzı gibi). Ne dersiniz?

Biz 2005 te yurtdisina gittik 2009 da donduk. O 4 yilda ne olmussa olmus bize gore herkes dediginiz gibi konusmaya baslamisti. Ilk aylarda esimle hayrete dusmustuk. Hala da kulagimi tirmaliyor bu kullanim.

Ingilizceden ceviriler yuzunden garip kaliplar ve kullanimlar giriyor hayatimiza. Biz "ama bu haksizlik" derdik simdiki cocuklar "ama bu hic adil degil" diyorlar.

Ağaçkakan
06-01-2014, 10:04
Türkçe'mizdeki yazım ve anlatım hatalarını düzeltirken şöyle bir hatâya yönelmemeliyiz: dil yaşayan ve sürekli değişen bir organizmadır. Dilde daha önce olmayan ve yeni ortaya çıkan biçimler olabilir. Bunları "dilimizde yok" diye reddetmek yanlış olur.

Dilimizde daha önce olmayan ve artık olan pek çok örnek bulunabilir. Dilin doğasının gereğidir bu. Önemli olan, yeni olanın dilimizin yapısına, doğasına, kurallarına uygun olup olmadığıdır.

Örnek verecek olursam, "hayret bir şey" sözü moda olmuştu bir ara ve bu hatalı bir kullanımdı. Doğrusu "hayret verici bir şey" olmalı. Hayret kelimesine farklı bir görev verilmiş oluyordu.

Ama mesela "tabii ki hayır" böyle değil. "Korkunç güzel" de değil. Nazım Hikmet, şiirlerinde sıkça "dehşetli" derdi. Bir dizesinde "dehşetli seviyorum" demiş mesela. "Yapıyor olacağım" da gayet güzel bir ifade biçimi.

Dilin kullanıla kullanıla değişip gelişmesi, kelimelere yeni anlam incelikleri yüklenmesi doğru ve güzel olanıdır. Buna müdahale ve dil zabıtalığı yanlış olur. Müdahale, dilin kurallarına ve doğasına uygunluk açısından olabilir. Aşırı müdahale dili bozup özünden uzaklaştırabilir. Bizdeki öztürkçeleştirme akımı böyle bir olumsuz sonuç doğurmuştur.

Aslında dil öyle bir sistem ki, içinde bolca hatalı kullanım da bulunuyor. Ama dilimize yerleşmiş ve bunu değiştirmek hem mümkün değil hem de şart değil. Özellikle başka dillerden dilimize geçen kelimelerin hatalı kullanımı olmuş. Mesela "seyretmek" sadece bizde bir filmi vb. izlemek anlamında kullanılıyor. Orjinalinde daha çok belli bir istikamette seyir eden bir nesnenin eylemini anlatıyor. "Mezarlık" da ziyaret edilen yer demek aslında.

Ama hiç önemli değil. Bizim dilimizde bu anlamı kazanmışlar ve bunda bir sorun yok.

Güler
06-01-2014, 11:04
Eski üyelerimizi yeniden aramızda görmek hele bilgilendirici mesajlarını okumak bana zevk veriyor.

Sevgili Ağaçkakan, bizler burada aramıza yeni katılan üyelere hoş geldiniz diye yazarken " Türkçemizi doğru kullanmaya özen göstermelisiniz" diye de bir hatırlatma yapıyoruz.

Görüyoruz ve şahit oluyoruz ki pek çok Forumlarda yazılanları okuyup da anlamak pek mümkün olmuyor.
O kadar çok kısaltmalar yapılıyor ve chat dili kullanılıyor ki bu Forumun sadeliğini, güzelliğini bozuyor.

İstediğimiz yazılan mesajları anlamakta zorlandığımız blok yazımlardan kaçınılması, anlamayı kolaylaştıran nokta ve virgüllerin kullanılmasını sağlamak. Bizler bunları daha ilkokul sıralarında öğrendik, bunları yapabilmek o kadar da zor olmamalı diye düşünüyoruz.

Kimsenin konuşma şekline karışmıyoruz ama burada yazarken biraz daha özenli ve dikkatli yazmasını rica ediyoruz.
Bu talebimize eşlik eden yeni üyelerin olması da sevindirici.
Okuyorum ki pek çok yeni üye olan " sitenize üye olmamın bir sebebi de Türkçeye gösterdiğiniz özen yüzündendir" diye yazıyor.

malina
14-01-2014, 17:42
Türkçe yüzünden kavgamız eksik kalmıştı... :)

Son yazılan mesajları sildim.

Atum
16-01-2014, 13:49
Türkçe yüzünden kavgamız eksik kalmıştı... :)

Son yazılan mesajları sildim.

Öyle demeyin! bence çok önemli. Olduğu gibi bırakırsanız, sonra toparlayamazsınız. :)

Gerçi sürekli bir gözün üzerinizde olması da pek hoş bir şey değil ama! :dilli:

Yazdım ama, muhtemelen bu da silinir. :)

Cumhur Tonba
26-01-2014, 22:49
Merhabalar,
Siteye ilk girdiğimde yazılarımda bir çok hata vardı. Bir çok uyarı aldım. Noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmazdım. De ve da eklerini doğru kullanmazdım. Herkez yazardım. Vs. vs.
Uyarılar benim için kötü mü oldu? Hayır. Gayet iyi oldu. Ben de artık uyarmaya başladım dostlarımı. Örnek. Facebook da Köksal Gündoğdu diye Şair bir arkadaşımız var. Şiirleri harika ötesi.Şiirleri besteciler tarafından kapış kapış kapılıyor. Hep yazardım . Noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakın. De, da eklerini doğru kullanın. Büyük harflere dikkat edin. İnanın çok üstüne düştüm.
Netice; Son yazışmalarımız..

O ; İLESAMA ÜYEYİM,KİTABIM DA ZATEN HEPSİ VAR VE ÇOĞUDA BESTELENMİŞ DEMLENİYOR O BAKIMDAN RAHAT OLUN VE TEŞEKKÜR EDERİM.

O; ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM İLGİNEZE VE UYARINIZA ÇOK ASİL BİR YÜREĞİNİZ VAR DEĞERLİ DOSTUM.

Ben; Son okuduğum tüm şiirlerinizde yazım kuralları gayet güzel. İnanın şiirleriniz bu sayede çok daha vurucu, anlamlı olmuş.

O;teşekkür ederim siz bu konuda rehberim oldunuz inanın.

Ben; Mini minicik bir faydam oldu ise ne mutlu bana

O; ne demek çok faydanız oldu uyarılarınızı dikkate aldım ve bu neticeye vardık.
O;Merhaba değerli dostum gerçekten size çok teşekkür ederim virgülü noktayı bile takip ediyor ve beni uyarıyorsunuz sağ olun var olun.ŞEVKAT sehven yanlış yazılmış,ŞEFKAT OLACAK DOĞRUDUR VE HAKLISINIZ DÜZELTECEĞİM,HASILDI KELİMESİ HASILIDAN GELİYOR AMA UYMAMIŞSA ONU DA DEĞİŞTİRİRİM VE YERİNE AÇILDI DERİM.her zaman uyarılarınızı beklerim sağ olun var olun.teşekkür ederim.

Hala ufak tefek yazım hataları var. Fakat ilk yazılarına göre bir şey sayılmaz bunlar.

Bu alışkanlığı bana agaçlar.net kazandırdı.

Cumhur Tonba
26-01-2014, 23:03
Yazdım, örnek verdim. Bir de şiirini paylaşayım.
Bel ki sizlerde burada yanlış bir yazılım, imla kuralı bulursanız uyarırsınız.

RUHUM SABA DÜŞLER

Yağmur günlerini, seninle sevdim,
Ipıslak olduysam, oldum, daha ne.
Masal gibi rüya, gördüm de geldim.
Ruhum saba düşler, gecem şahane.

Ne suçum olur ki, rüya gördüysem,
Dünya herkes için, misafirhane.
Kalan ömrümü de, ben sana verdim,
Ruhum saba düşler, gecem şahane.

Dağ başında olsan yine gelirim,
Sen hep benimlesin, yollar bahane.
İçimde sakladım, söylemem derdim,
Ruhum saba düşler, gecem şahane.

Köksal Gündoğdu
21-1-2013

Lilium
27-01-2014, 00:39
Bu alışkanlığı bana agaçlar.net kazandırdı.

Bana da sen bir şey kaybettirdin,

Eskiden üç beş yazardım, şimdi üj bej yazıyorum :D

deneme
26-03-2014, 21:15
İnternet yazışmalarında Türkçe karakter sorununa belki bir çözüm olur...:)Türkçe karakter çeviricisi...

Bozuk görünen Türkçe harfleri düzelten site! - TurkceKarakter.com (http://www.turkcekarakter.com/)

Türkçe harfsiz metni Türkçe harfli hale getiren site! - turkceyaz.com (http://turkceyaz.com) 'u öneririm daha düzgün çeviriyor türkçe karaktersiz metni ve reklam eklemiyor.

scpr
20-06-2014, 10:46
Son uyarı:
Buradaki kurallara ısrarla uymayan arkadaşlar, (Türkçe olmayan klavye kullanmak, yurt dışında yaşamak, yabancı uyruklu olup Türkçeyi sonradan öğrenmek, okuma yazmayı çok sonra öğrenmek ve benzeri mazareti olanlar hariç) forumu okumakla yetinmek zorunda kalabilirler.

Bunu duyduguma cok sevindim. Bende internette sanal klavye ile yazmaya calisiyordum. Cok zaman alici ve zor...

Ama arastirmalarima devam edecegim bu Q klavyeden F klavyeye gecis icin bir cözüm olmasi lazim!

scpr
20-06-2014, 10:49
Hemen bir üst mesajda çözüm varmış bile...

Bozuk görünen Türkçe harfleri düzelten site! - TurkceKarakter.com (http://www.TurkceKarakter.com)
Bozuk görünen Türkçe harfleri düzelten site.

Cumhur Tonba
03-08-2014, 15:25
Biraz evvel kopya ettiğim bir fotoğrafı paylaşacağım sizlerle.
Fakat şunu söylemek istiyorum önce. Forumda ilk mesajlarım. Noktalama işaretleri, de da ayırımı, noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmamak yaptığım hatalardı. Şu an bile yanlış yapıyor olabilirim. Bir kelimeyi dahi Gooğlede aradığım çok oluyor doğrusunu yazmak için. Burada zaten yanlış kelimeler yazılınca altı kırmızı çizgi ile belirleniyor. O kelimenin doğrusunu bulamazsam aynı anlama gelebilecek başka bir kelime yazıyorum.

Gelelim paylaşacağım fotoğrafa. Facebook'da şiirlerinden tanıdığım ve sonra samimi olduğum bir arkadaş var. Fakat yazım kurallarına hiç uymazdı. İnanın şiirin anlamı bile değişirdi. Hep yazdım. Satırdaki de ayrı olsun. Noktadan sonra boşluk ver. Büyük harfle başla vs. O da bıktı benden ve mecburen değişti. Hatta bir ara bu konu ile ilgili bir mesaj yazmıştım. Biraz evvel. Şiirlerinden birsini yinbir bestekâra vermiş. Mesaj çekmiştim. Cevabında nereyi düzeltelim diyor.

Bundan daha güzel bir mutluluk olur mu.
Bu alışkanlığı bana agaclar.net kazandırdı. Hem de 55 yaşından sonra.

Fotoğrafta aksama oldu. Kopyaları paylaşıyorum.
Köksal Gündoğdu
48 dk. ·
AŞAĞIDAKİ ŞİİR BESTELENMEK ÜZERE SAYIN ALAATTİN PAKYÜZE VERİLMİŞTİR.
KUM DESENLERİ
Bana olan sevgini, taze bahar sanmıştım,
Ben mutluluk ararken, yaşattın hüzünleri.

Cumhur Tonba Sıradaki.. Merhaba Köksal Bey.
41 dk. · Beğen · 1

Köksal Gündoğdu Merhaba Cumhur bey bir sırada hata varsa düzeltelim değerli dost yoksa sıradaki mi gelsin diyorsun sevgimdesiniz dost..

Köksal Gündoğdu daima destek oldunuz moral verdiniz cumhur bey çok teşekkür ederim sağ olunuz minnettarım o güzel yüreğinize sağlık.Siz ve bütün şiir sever dostlarıma şükran borçluyum.

Cumhur Tonba
16-08-2014, 15:06
Dün çok uzun ve açıklayıcı bir yazı okumuştum.

Gerçekleştirme sözcüğü hakkında.

Basın ve yayın organlarında bu kelime halen çok yanlış bir biçimde kullanılıyor.

Orada örnek vermiş. Dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre % de 62 artarak 15 milyar 143 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki: tasarlanan, düşünülen, hayal edilen; olması, oluşması, ulaşılması istenen bir şey gerçekleşir.

Dış ticaret açığı, istenen, oluşması için çaba harcanan bir durum mudur ki gerçekleşsin/Gerçekleştirilsin? Ayrıca dış ticaret açığı kendi kendine gerçekleşmez, istenmeyen belli nedenlerle oluşur.

* Doğa olayları (Deprem, toprak kayması, fırtına, dolu gerçekleşmez, meydana gelir.

* Hava, deniz, kara kazaları gerçekleşmez, meydana gelir.

*Bayramda gerçekleştirilen hava gösterisi facia ile sonuçlandı. ( anlaşılıyor ki uçakların havada çarpışması sonucu gösteri yarıda kalmış. Bir eylem yapılıp biterse gerçekleşir. Bu gösteri tamamlanmamış ki gerçekleşsin.

MeyveliTepe
11-03-2015, 23:56
Türkçe sözcüklerin doğru anlamları için çokca TDK'yı referans olarak kullanırdık.

540428

Birini telefon ile aradığımda "müsait misin(iz)?" diye sorardım :) Şimdi ne diyeceğim?

Cumhur Tonba
12-03-2015, 20:59
TDK da kendilerine benzettiler sayın MeyveliTepe,
Es geçeceğiz. Onlar müsait olduğu zaman aslını sorarız..

MeyveliTepe
24-03-2015, 23:56
542713

İki gündür 3 numaralı anlam ile ilgili gazeteler yazıyor. Onu direk es geçiyorum da 2 numarayı ne yapacağız?

Cumhur Tonba
25-03-2015, 20:35
Bunlar iyice kafayı yemişler anlaşılan Sayın MeyveliTepe.
Ne diyelim. Allah akıl fikir versin biraz.

Cumhur Tonba
25-03-2015, 20:36
Türkçe sözcüklerin doğru anlamları için çokca TDK'yı referans olarak kullanırdık.

540428

Birini telefon ile aradığımda "müsait misin(iz)?" diye sorardım :) Şimdi ne diyeceğim?

TDK na soralım. Elbet bir cevapları vardır.

İsmail Kuzucu
25-03-2015, 20:46
Kullanım kılavuzu olsa gerek, kendilerini iyi tanıtmışlar. :)

birnefestoprak
03-04-2015, 17:37
2 numara icin de "herkesi kendi gibi bilmek" sozcuk kalibina referans verseler esnaf kelimesinin anlami pekisirdi. "Bu devirde boyle" demek istiyorlar herhalde; TDK guncel sozcukler sozlugu :)

542713

İki gündür 3 numaralı anlam ile ilgili gazeteler yazıyor. Onu direk es geçiyorum da 2 numarayı ne yapacağız?

salihcan
03-04-2015, 18:00
542713

İki gündür 3 numaralı anlam ile ilgili gazeteler yazıyor. Onu direk es geçiyorum da 2 numarayı ne yapacağız?

Ben üç numarayı okuyunca gülsem mi ? Ağlasam mı? karar veremedim. :confused:

aphrodit
05-08-2015, 11:26
Malesef bu duyarlılığımız o kadar kısıtlı ki okulda öğretmen arkadaşlarımın nasıl konuştuklarını duymak bile istemezsiniz.
Dilini koruyan gençler çoğalır inşallah.

Cumhur Tonba
19-08-2015, 13:39
Sayın aphrodit,
'Malesef bu duyarlılığımız o kadar kısıtlı ki' cümleniz..

Bu cümleyi okuyunca sadece aklıma gelenleri yazmak istedim.
Kısıtlı olmak; kişinin elinde yeterli imkan olamaması ya da yasal zorunluluklar nedeni ile yapmak istediği işi yapamaması.
- ( Güzel bir yemek yapmak istersiniz. Elinizde yeterli malzeme yoktur.)
- (Ehliyet olmak istersiniz. Yaşınız tutmaz ya da okur yazar değilsinizidir.) (Kısıtlısınızdır)

Fakat duyarlılığımızı kısıtlayacak bir durum olmamalı. Olamaz.
Ben durumu vurdumduymazlık, bilgisizlik, dilimize gereken önemi vermemek olarak görüyorum.

Saygı ve selamlarımla.

s.serdar
27-08-2015, 02:06
Bir yıla yakındır kendi bahçe sayfama dahi yazmıyorum ama zaman ve fırsat buldukça forma giriyor, çok sınırlı da olsa fikir paylaşımında bulunmaya çalışıyorum.

Bu kapsamda, çok yetkin olmadığım bu konuda da ben de beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, kendi düşüncelerimi paylaşayım istedim. Amacımın kimseyi eleştirmek olmadığımı belirtmek isterim.

Kısıt tamamen hukuki bir kavram olup, hukukta kısıtlılık; Kişinin eylem yapabilme ve karar alma hakkının elinden alınması demektir. Bu durum ancak bir mahkeme kararına dayanır.

Ancak, halk arası kısıt genelde yetersizlik ve sınırlı anlamında kullanılıyor. Çok kısıtlı imkanlarla tatil yapabildim, ya da çok kısıtlı bir bütçe ile geçinmek durumundayım gibi...

Günümüzde, hele ülkemizde; duyarlılığımızı o kadar kısıtlayan çok faktör ve etken var ki say say bitmez.

Örneğin aile, mahalle veya toplum baskısı, patron veya işverenimizin baskısı, medya baskısı, hukuk baskısı, polis baskısı, ekonomik baskı, din baskısı, vs. vs.

Günlük yazışma ve konuşmalarımızda, yetersizlik ile kısıtlılık sözcükleri genellikle birbirine karıştırılır. Daha doğrusu farkında olmadan genelde bir birinin yerine kullanılır. Dolayısı ile bunun altında fazlaca bir amaç aranmaması gerektiğini düşünüyorum.

Saygılarımla.

MeyveliTepe
27-08-2015, 10:19
"Kısıtlamak", "Kısıt", "Kısıtlı" - "Yetersiz"

Anlam bakımından biribirine benzeyen sözcükler ve toplumda çoğu zaman birbirlerinin yerlerine kullanılıyorlar.

Fakat aralarında önemli farklar var.

Kısıt, kısıtlı sözcükleri kısıtlamak fiilinden geliyor. Kısıtlamak, bir şeyin çoğu zaman başka bir irade tarafından sınırlandırılması anlamına geliyor. Kısıtlı, normalde daha geniş olabilecek (ya da olması gereken) bir imkanın şu ya da bu sebeple kısıtlama fiiline maruz kalarak daraltılmış, azaltılmış olması anlamını içeren bir sıfat oluyor. Bu durumda kısıt da, daraltılmış, azaltılmış imkanın sınır çizgisinin adı oluyor.

Yetersiz ise, zaten daha geniş/fazla olma olanağı olmayan bir şeyin, olması gerekenden az olduğu anlamını içerir. Yetersizlik durumu bir sonuçtur. Bu sonucu doğuran yokluk, azlık vb. bir çok sebep olabilir. Bir şeyin kısıtlanmış olması sebebiyle yetersiz kalması da olabilir. Bu durumda kısıtlama yetersizliğe neden olan, yetersizlik sonucuna yol açan sebebi oluşturur.

Malesef bu duyarlılığımız o kadar kısıtlı ki okulda öğretmen arkadaşlarımın nasıl konuştuklarını duymak bile istemezsiniz.
Tümcesindeki "kısıtlı" sözcüğü yanlış değil. Aksine, bu sözcüğün kullanılmış olması adı geçen öğretmen arkadaşların duyarlılıklarını beklenen ölçüde (veya özgürce) ifade etmekten geri durduklarını, bu geri durmanın sebebi olarak da muhtelif şekillerde kısıtlanmış olduklarını anlatıyor. Gerçek durum bu mudur bilmem ama tümcenin anlamı böyle :)

A_NOMAD
28-08-2015, 17:08
Belki faydası olur :D

572962

dinozor
29-08-2015, 12:29
Keşke "af etsin"i de düzeltselermiş;) Bu konuşma gerçek mi yoksa kurgu mu acaba?

A_NOMAD
29-08-2015, 14:52
...Bu konuşma gerçek mi yoksa kurgu mu acaba?

Bilgim yok ama mesaj saatlerine bakınca gerçek gibi görünüyor :)

uyap
29-08-2015, 16:43
Eyvalah da yanlış :). Bence Allah hepsinin taksiratını affetsin :dilli:

Cumhur Tonba
31-08-2015, 22:18
Sayın Meyveli Tepe,
Siz de haklısınız.

Cumhur Tonba
31-08-2015, 22:33
Köksal bey arkadaşımız emekli bir öğretmen. Güfteleri şu an kapış kapış gidiyor diyebilirim.
Bu mesajı yazma sebebim şu.

agaçlar net'le ilk tanıştığım anlarda ne noktalama işaretlerine, ne de kelimeler dikkat eden birisi değildim. Hele hele hiç paragraf falan da yoktu yazılarımda. Çala kalem yazıyordum.
agaclar. net bu konuda bazı alışkanlıklar kazandırdı.

Facebook'ta da sevdiğim arkadaşlara yazım hatalarını hatırlatıp düzeltmesini istediğim çok anlar oldu. Köksal Bey de onlardan birisi idi.

Gururluyum. Bunun içinde agaçlar.net'e teşekkür borçlu olduğumu hissediyorum. Alt paragraf'da görülen dönüşleri aldığım için.

( Şu an dahi mesajı yazarken parağraf yazmıştım üstte. Tabi altı hemen kırmızı çizgi ile işaretlendi. Doğru olan paragraf kelimesini yazdım.)



Cumhur Tonba Köksal Bey, bir pınar gibi çağlıyorsunuz.
Beğen · Yanıtla · 1 · 14 dk.

Köksal Gündoğdu TEŞEKKÜR EDERİM DEĞERLİ CAN DOSTUM ÜSTADIM CUMHUR BEY AZ MI TAVSİYENİZİ ALDIM. UNUTTUM MU SANDINIZ?
Beğenmekten Vazgeç · Yanıtla · 1 ·

BirAdam
01-09-2015, 21:07
Ben de birkaç katkıda bulunayım. Daha önce benzer şeyler yazılmışsa da "el-tekrar-ül hasen"e sığınırız :)

- İçinde "şey" geçen her şey ayrı yazılır. Bir şey, Hiçbir şey, Pek çok şey, Her bir şey gibi

- Türkçede bütün harf okunuşları -e ile yapılır. Çoğu kişi TDK'ya, TDK'da diyor ya hani, hah o müthiş bir hata. Doğrusu T(e)D(e)K(e)'ye, TDK'de şeklinde olmalı ama kaf/kef düalitesini halledemedik bir türlü. Bunun tek istisnası Pekaka-Pekeke ikircikliği olabilir. Bu da tamamen siyasi bir kullanım olduğu için :)

- Türkçe'de, Türkçe'ye gibi kullanımlar yanlıştır. Burada apostrofa gerek yok. Çünkü kök "Türk" ve, -çe eki geldikten sonra Türkçe oluyor ve ek alan bir kelime apostrof/kesme işaretli ile ayrılmaz. Türkçede, Türkçeye, İngilizcede, Almancada şeklinde ifadeler doğrudur...

- -ki eki konusunda basit bir formül vereyim. -ki kullanacağınız kelimeyi ki ile birleşik yazıp -ler/-lar eki getirin. Eğer anlamlı ise birleşik yazılır, anlamsız ise o -ki'yi def edin :) "Anladımki hiç kimse, hiç kimse sen değil"... Şimdi "anladımki"ye çoğul ek getiriyoruz "anladımkiler". Anladımkiler diye bir ifade doğru mu, değil. O zaman doğru kullanım "anladım ki" olacak. "Kahvenizi nasıl alırdınız?" "Benimki sade olsun"... "Benimki" burada tek bir kahveyi belirtiyor. Bu ifadeye çoğul ek getirelim "benimkiler" oldu. Benimkiler kullanımı anlamlı mı, anlamlı. O halde birleşik yazılacaktır :)

- iki nokta üst üste kullanıp tırnak işareti kullanıyorsanız ilk harf büyük harfle başlamak zorunda. "Yanıma geldi: "Nasılsın" dedi". gibi...

Bu arada aklıma geldi, şu an kullandığımız alfabe hatalıdır. Doğru alfabede i harfi, ı harfinden önce gelir. Yeni Türk Alfabesi oluşturulurken önce Latin harfleri, sonra Türk harfleri yerleştirildi. Yani C Latin harfi, Ç Türk harfi, G Latin harfi, Ğ Türk harfi, O Latin, Ö Türk, S Latin, Ş Türk, U LAtin, Ü Türk harfi gibi. İşte i harfi de Latin harfi olup ilk sıradaydı, peşine de I gelmişti ama sonradan nasıl olduysa ı ile i yer değişmiş. Bu konuda Türk Dil Kurumu, Mili Eğitim Bakanlığı gibi kurumlarla irtibata geçsem de sonuç alamadım. Buyrun 1928 yılına ait kanun ve harflerin sırası:

Türük Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun (http://mevzuat.meb.gov.tr/html/112.html)

evdeçiçek
02-09-2015, 15:22
- Türkçe'de, Türkçe'ye gibi kullanımlar yanlıştır. Burada apostrofa gerek yok. Çünkü kök "Türk" ve, -çe eki geldikten sonra Türkçe oluyor ve ek alan bir kelime apostrof/kesme işaretli ile ayrılmaz. Türkçede, Türkçeye, İngilizcede, Almancada şeklinde ifadeler doğrudur...

- -ki eki konusunda basit bir formül vereyim. -ki kullanacağınız kelimeyi ki ile birleşik yazıp -ler/-lar eki getirin. Eğer anlamlı ise birleşik yazılır, anlamsız ise o -ki'yi def edin :) "Anladımki hiç kimse, hiç kimse sen değil"... Şimdi "anladımki"ye çoğul ek getiriyoruz "anladımkiler". Anladımkiler diye bir ifade doğru mu, değil. O zaman doğru kullanım "anladım ki" olacak. "Kahvenizi nasıl alırdınız?" "Benimki sade olsun"... "Benimki" burada tek bir kahveyi belirtiyor. Bu ifadeye çoğul ek getirelim "benimkiler" oldu. Benimkiler kullanımı anlamlı mı, anlamlı. O halde birleşik yazılacaktır :)

- iki nokta üst üste kullanıp tırnak işareti kullanıyorsanız ilk harf büyük harfle başlamak zorunda. "Yanıma geldi: "Nasılsın" dedi". gibi...

[/URL]

Sn. Biradam;

Apostrof, -ki eki, -de eki konuları geçen yıl hemen hemen her hafta kızıma anlattığım konular arasındaydı. Keşke bu yazınızı geçen yıl yazsaydınız da bende kısa yoldan bitirseydim şu işi :D meğersem ne kolay kuralmış :D

uyap
02-09-2015, 15:39
- Türkçede bütün harf okunuşları -e ile yapılır. Çoğu kişi TDK'ya, TDK'da diyor ya hani, hah o müthiş bir hata. Doğrusu T(e)D(e)K(e)'ye, TDK'de şeklinde olmalı ama kaf/kef düalitesini halledemedik bir türlü. Bunun tek istisnası Pekaka-Pekeke ikircikliği olabilir. Bu da tamamen siyasi bir kullanım olduğu için :)


Galat-ı meşhur, lugat-ı fasihten (fasıhadan) evladır desek :rolleyes:.

BirAdam
02-09-2015, 16:46
Sevgili Evdeçiçek, derslerle alakalı sorun olursa haber vermen kafi. Bazan çok zormuş gibi görünen o kadar kolay şeyler var ki. Tabii bunların bize öğretilmemiş olması can sıkıcı.

Sevgili Uyap, genelde kullanılan "galat-ı meşhur, lügat-i fasihten evladır" sözü de galat aslında. Doğrusu parantez içinde bulunan "fasiha" olacak. Çünkü Arapçada tüm kelimeler ya dişildir (müennes) ya da eril (müzekker). Lügat lafzı müennes olduğu için sıfatın da dişil olması gerekmekte ve "fasih" değil de "fasiha" kullanılmak zorundadır :) Yalnız sizin için söylemiyorum elbette de bu sözün bu kadar fazla hayatımızda olması da kötü bir durum. Bir nevi "hurafeperestlik" teşvik ediliyormuş gibi. Kelimeler, deyimler rastgele oluşan şeyler değil. Çoğu belli bir mantık ile oluşturulmuş ve gerçekten manasını kavradığında dokusunu hissedebiliyorsun. Mesela "sükut" kelimesi Arapça sin, kef, te ile yazılır ve manası "sessizlik" demek. "Sukut" ise sin, kaf, tı ile yazılır ve manası "düşme", "yığılma" demek. [Sakıt, ıskat hatta sakatat falan da aynı kökten geliyor] Biz genelde "sükut-u hayale uğradım" deriz ya, "sessiz hayale uğramak" ne demek? Oysa doğrusu "sukut-u hayale uğramak" yani hayalin düşmesi/kırılmasıdır. Ama nasıl oluyorsa çoğu kişi "sükut-u hayale uğradım" deyince meramını anlatabiliyor. Açıklama yapınca da "galat-ı meşhur"a sığınılıyor, sevmiyorum :)

MeyveliTepe
02-09-2015, 18:17
Bu arada aklıma geldi, şu an kullandığımız alfabe hatalıdır. Doğru alfabede i harfi, ı harfinden önce gelir. Yeni Türk Alfabesi oluşturulurken önce Latin harfleri, sonra Türk harfleri yerleştirildi. Yani C Latin harfi, Ç Türk harfi, G Latin harfi, Ğ Türk harfi, O Latin, Ö Türk, S Latin, Ş Türk, U LAtin, Ü Türk harfi gibi. İşte i harfi de Latin harfi olup ilk sıradaydı, peşine de I gelmişti ama sonradan nasıl olduysa ı ile i yer değişmiş. Bu konuda Türk Dil Kurumu, Mili Eğitim Bakanlığı gibi kurumlarla irtibata geçsem de sonuç alamadım. Buyrun 1928 yılına ait kanun ve harflerin sırası:

Türük Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun (http://mevzuat.meb.gov.tr/html/112.html)

Belki "ı" ve "i " harflerinin büyük/küçük olması durumundaki terslikten kaynaklanıyordur. Latincede "i" harfinin büyüğü "İ" değil "I", dolayısıyla da "I" harfinin küçüğü de "ı" yerine "i" :)

BirAdam
02-09-2015, 20:05
Belki "ı" ve "i " harflerinin büyük/küçük olması durumundaki terslikten kaynaklanıyordur. Latincede "i" harfinin büyüğü "İ" değil "I", dolayısıyla da "I" harfinin küçüğü de "ı" yerine "i" :)

Bence değil, eğer öyle olmuş olsaydı verdiğim linke baktıysanız orada büyük ve küçük harflerin transkripsiyonu verilmişti, sıralamada da değişiklik yok :) Benim geliştirdiğim mantık şöyle:

Bizim akl-ı evveller harflere baktı, C, altına bir kavis çizince oldu sana Ç. G, üstüne bir kavis Ğ. S-Ş aynı şekilde. O ve U'nun üstüne nokta ile Ö ve Ü'ye ulaştın. O halde I'yı sabit alıp üstüne nokta koyunca da İ'ye ulaşabilirsin. Tamamen şekilcilik esaslı bir sıralama yapıldığını düşünüyorum :)

MeyveliTepe
02-09-2015, 20:13
Bunu sıralamada önce latince sonra Türkçe harf geliyor düşüncenize istinaden yazmıştım. Büyük harf sıralamasına göre "I" ve "İ" harfleri için eskiden önce Türkçe sonra latince, küçük harf sıralamasına göre ise önce latince sonra Türkçe geliyormuş. Sonradan değişen sıralamaya göre de tam tersi olmuş.

BirAdam
02-09-2015, 20:24
Evet ama orada büyük harf esaslı düşünürsek Latincede "ı" harfinin muadili yok. Yani Latincede i'nin büyük harf olduğu durumda I olması ile bizdeki "ı"nın büyük harf olunca I olmasını örtüştürebilir miyiz, bilemedim :)

uyap
02-09-2015, 21:22
Sayın BirAdam genel kullanımı bu şekilde olduğu için doğrusunu parantez içinde belirterek yazmıştım. Hatta "Galat-ı meşhur, lugat-ı sahihden evladır" diye de bir kullanımı olduğunu hatırlıyorum ama hangisi daha doğrudur bilemem. Benimkiler yıllar önceden aklımın bir köşesine takılıp kalan bilgiler. Artık köşe yazarlarının yazım dili bile ergen dili kıvamında olduğundan galat-ı meşhur kelimeler- deyimler çoğaldı, bize de düzeltip azarlanmak kaldı.

MeyveliTepe
02-09-2015, 23:48
Evet ama orada büyük harf esaslı düşünürsek Latincede "ı" harfinin muadili yok. Yani Latincede i'nin büyük harf olduğu durumda I olması ile bizdeki "ı"nın büyük harf olunca I olmasını örtüştürebilir miyiz, bilemedim :)

Latin alfabesinin kullanıldığı diğer dillerde (bildiğim kadarıyla) bizdeki gibi "I" harfinin okunuşuyla çıkarılan sesin tek harf olarak karşılığı yok.

Gösterim olarak alfabede başka harflerde rastlanmayan bir değişiklik yaparak latincedeki karakteri de değiştirmişiz.

Latin alfabesinde büyük küçük harfler arasında bazı önemli işaret farklılıkları olabiliyor (A-a, B-b, D-d, E-e, G-g, H-h gibi). Muhtemelen I-i de böyle bir işaret farklılığı. Biz başka hiç bir harfte bu ilişkiyi bozmazken "ı" ve "i" harflerinde tamamen değiştirmişiz. Yani latin alfabesindeki "I" bizdeki "I" değil, aynı şekilde latin alfabesindeki "i" de bizdeki "i" değil.

Cumhur Tonba
03-09-2015, 09:05
Sayın BirAdam,
ki eki konusundaki ( anlamlı geldi bitişik yazdım) formülünüz harika. Teşekkürler. Ve daha cümleyi yazarken işime yaradı, test ettim.

okitsu mandalin
04-09-2016, 12:06
Mandalina budaması ile ilgili bilgi ararken kendimi dil bilgisi ve imla kurallarını öğrenirken buldum, galiba ciddi baskı oluşmuş üzerimde... ama çok da katı olmamak gerek...

ycihan
15-09-2016, 23:18
Sayın moderatörler, dil kullanımı konusundaki hassasiyetleriniz için teşekkür ederim. Umarım başka forumlara da örnek olur.

birnefestoprak
27-09-2016, 15:10
Buyrun cenaze namazına: TDK'dan kurum isimlerinde tırnak işareti değişikliği - CNN TÜRK - tarafsız güvenilir haberler (http://www.cnnturk.com/turkiye/tdkdan-kurum-isimlerinde-tirnak-isareti-degisikligi?utm_content=buffer13385&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer)

Ben "başbakanlık" özel isim değil ama "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı" ya da "T.C. Başbakanlık" ve "Türk Dil Kurumu" özel isim diye biliyorum.

malina
30-09-2016, 12:51
Ayrılmıyor diye hatırlıyordum, bunun neresi yeni diye bakayım dedim...

Kesme İşaretinin Kullanıldığı Yerler (http://www.egitimhane.com/kesme-isaretinin-kullanildigi-yerler-k14152-0.html)

2008 tarihli...

Arkadaşlar özel isimlere gelen ekleri kesme işareti ile ayırıyoruz ama kurum ,kuruluş ve işyeri isimlerine gelen ekleri kesme işareti ile ayırmıyoruz.

Ben öğrencilerimden kurum isimlerine gelen ekleri kesme işareti ile ayırmalarını istiyordum . Ancak bir Türkçe kitabında bir soru gözüme takıldı ve ayrılmadığını farkettim .Türk Dil Kurumunun sitesine baktım ve uyarı olarak kurum isimlerine gelen eklerin kesme işareti ile ayrılmayacağını yazmışlar. Farklı kitaplara baktım özellikle eski kitaplarda ayrılmış yeni kitaplarda ayrılmamış. Türkçe öğretmenine sordum ayrılması gerektiğini söyledi. Ben öğrencilerime bundan sonra kurum isimlerine gelen ekleri birleşik yazabileceklerini , bunun değiştiğini söyledim. Sizler nasıl yazıyorsunuz?

Cevaplar bunun gibi... tarih yine 2008

özel isimlerde ayrılır ama kurum isimleri son üç yıldır ayrılmıyor .müdür yetkiliyken ayırıyordum daha sonra ayrılmayacağı söylendi. ben de bu şekilde devam ettim.

birnefestoprak
30-09-2016, 15:02
O zaman kısaltma olmasından bağımsız olarak "TBMM'ye" de yanlış olmalı. TBMM de kurum adı.

Ayrılmıyor diye hatırlıyordum, bunun neresi yeni diye bakayım dedim...

Kesme İşaretinin Kullanıldığı Yerler (http://www.egitimhane.com/kesme-isaretinin-kullanildigi-yerler-k14152-0.html)

2008 tarihli...



Cevaplar bunun gibi... tarih yine 2008

y.sule
04-12-2016, 18:31
Bilgisayardan, telefondan yazildigi icin uanlis yazimlar olabiliyor. Mazur gorun lutfen :)

aslama1994
04-12-2016, 19:02
kısaltmalara ek getirilirken kelimenin uzun şeklinin okunuşu esas alınır; ekler nokta kullanılmadığı için kesmeyle ayrılır:
m’ye, mm’de, cm’yi, km’ye, g’dan, kg’dan, l’de, mg’ı ve diğer kısaltmalar da bu kurala uyulmaz.TRT 'de diye okunur.

Kumdereli
04-12-2016, 21:06
Bilgisayardan, telefondan yazildigi icin uanlis yazimlar olabiliyor. Mazur gorun lutfen :)
Evet, İngilizce klavye ile beraber Türkçeyi katletmişsin.. Sikandal

MeyveliTepe
04-12-2016, 21:26
Evet, İngilizce klavye ile beraber Türkçeyi katletmişsin.. Sikandal

???

MeyveliTepe
17-05-2018, 16:52
"Sözcükler sözlüklerde değil zihinlerde yaşar"
Virginia Woolf

Zgntn
25-03-2019, 13:01
Siteyi takip ettiğim kadarıyla en sevdiğim özelliklerinden biri Türkçe imla kurallarına özen gösteren üyeler.

anilcagliyan
15-04-2019, 20:04
bilgilendirme için teşekkürler

cgrgkmn
19-04-2019, 09:10
Emeğinize sağlık.Düzgün Türkçe kullanımı üzerine kurulan siteler hariç Türkçe kullanımının önemsenerek siteye erişim sağlanmasının istendiği başka bir siteye denk gelmedim.Keşke aynı duyarlılığı tüm basın-yayın kurumları da gösterebilse ve manken gibi bayanlara sunum yaptırmak yerine Türkçe'yi etkin kullanabilen kişilere sunum yaptırsalar.Başbuğ Atatürk'ün sözlerini unutmamak gerek : Türk demek,Türkçe demektir.Ne mutlu Türk'üm diyene...

cemilsisik
20-01-2020, 09:47
O zaman kısaltma olmasından bağımsız olarak "TBMM'ye" de yanlış olmalı. TBMM de kurum adı.

Kurum ve özel isimlerin kesme işareti ile ayrılmaması sadece TC, Atatürk, TBMM, gibi bir kaç isim hariç tutulmuştur. Hatırladığım kadarıyla.

Ozden1977
02-02-2020, 11:03
Güzel bir uygulama, fikirlerinize kalıyorum. Emeğinize yüreğinize sağlık. Hassasiyetiniz için teşekkürler.

ueyavuz
29-02-2020, 20:50
Doğru Türkçe kullanımı bence de çok önemli

malina
01-03-2020, 17:01
İlk mesajlarınız bu başlığa :)

Türkçenin doğru kullanımı önemli ama doğru mu değil mi anlamak için önce sizi okumak gerek :)

Canerbey
06-03-2020, 17:45
Türkcemizi güzel kullanalım.

SecretGarden..
07-03-2020, 00:55
Ne tuhaf ki bu gece Eski izmir TRT belgesellerini izlerken Dikkatimi çekende bu olmuştu..70/80 /90 yı yıllarda ınsanlar gıyım kuşam ve konuşmalarındaki saygı ..benı derınden etkilemiş zamane gençliği denilen ama 70 lerden gelenlerınde bu avamlıga ayak uydurdugunu görmek ..sıkıcı ..hıc bır sey tutamıyor beni bu döneme ait..hemde hiç bir şey..

Ercan bey
09-03-2020, 21:20
Evet bende fikrimi belirtmek istedim;Nacizane bir Türk'ün Türkçeyi hem yazım,hemde söylem bakımından konuşması çok önemli.
Yeterki Argo,kabadayı ağzı olmasın,bu gibi ithamlar Türkçemizin kara lekesi;
Benim bahsetmek istediğim ise Bölgesel Şivelerimiz,
Mesela benim gibi Trakyalı birinin anlıyacağı gibi;:p

malina
10-03-2020, 10:03
bir Türk'ün Türkçeyi hem yazım,hemde söylem bakımından konuşması çok önemli.
Yeterki Argo,kabadayı ağzı olmasın


bir Türk'ün Türkçeyi hem yazım hem de söylem bakımından konuşması çok önemli.
Yeter ki argo, kabadayı ağzı olmasın

Argo konuşulması gereken yer de var, kabadayı gibi konuşulması gereken yer de... Bence önemli olan bu yerleri iyi saptamak :)

derin35
25-04-2020, 23:46
Tüm sayfaları okuyamadım. Ama ilk fırsatta baştan sona okuyacağım. Mutlaka yazılmıştır. Ancak halen her yerde 'sağ ol' birleşik yazılıyor. Ve maalesef 'sağolun' şeklinde sürekli görüyorum.

adator
04-05-2020, 18:57
Doğru söze ne denilebilir ki.Kolaylıklar diliyorum.

derin35
05-05-2020, 01:36
Tdk 'de sürekli güncelleme var. Anlam vermek mümkün değil.

Tdk'ye göre resim yerine fotoğraf, fotoğraf yerine de resim denilebilirmiş.

Biz öğretim hayatındayken, resim çizilir, fotoğraf çekilirdi.

Kesme işaretlerinde de değişim olmuş. İnsan hayret ediyor.

Doğru bildiklerimiz artık yanlış olmuş.

O nedenle hatalarımız varsa affola.

Nil ak
25-08-2023, 15:12
Yeni üye oldum. Kurallara göz atarken bu başlığı gördüm. Hassasiyetiniz için özellikle teşekkür etmek istedim.

YavuzKaraçay
25-10-2023, 13:04
Yeni üyeyim, göz atarken gördüm. Okuyorum, paylaşımınız için teşekkürler efendim.

hermenegi
19-12-2023, 17:03
Büyük harf kullanımı konusunda da katılıyorum. Noktalardan sonra büyük harfle başlamak önemlidir. Burada (https://paribahisgiris-tr.com/) okudum. Bu, dilimizin kurallarına uygun olduğu gibi, yazımızı daha okunaklı ve anlaşılır hale getirir.

ormanci
10-08-2025, 22:43
Sn. Malina,

Artık yıllar ölçeğinde uğrayabiliyorum, bağışlayın.

Koca bir deniz gibi olmuş forumunuzda beni balık ağı gibi yakalayan bir başlık olduğu içindir ki şöylesine yazmaktan kendimi alamadım:

Orman yokolurken,
Birileri ( muhtemelen hepsi ) sürüleştirildiler.
Bu tipik bir “ağaçlandırma” şarlatanlığı idi.

Biz ise uzaklarda bir yerlerde yalnızlığında yaşlanan ağaç gibi direndik.
Dil, tepemizde esen rüzgârlarda uzaklardaki savrulmalardan geliyordu.
“Dilin erozyonu” miladı ( 1941-42 ) sonrasının ilk 40 yılını yani 1980 öncesini zaten silmiştik.

Ve dantel kılıklı korunun tekdüzeliğinde “arı” dedikleri, bizim zihnimizde ancak “sinek” olabilirdi. O yüzden “Sinek Türkçe” dedik.
80 sonrasının ilk 20 yılına “dilin ameleleştirilmesi” diyorum. Sonraki 20+5 yıla ise “dilin spastikleştirilmesi”...

Yalnızlığın ağacı üstünde çok (on) yıl esintileri geldi geçti.
Önce “birey” oldular, sonraları “iki kelimeyi yan yana getirip düzgün cümle kurabilme sıkıntısı çeken” “birey-sel-ler”. Belki de ikisi aynı anda oldu…
Nihayetleri, “olgunlaşamadan pörsümüş tiritler” dediğim cinsten moruk dişili / erkekli bireyler sürüsü.

Dil’i de ağaç’lığımız gibi, hep yalnızlığımızda tecrübe ettik.
Muhafaza edebilmek, dili motorlu testereyle gün be gün budayanlara karşı direnişimizdi.
Kesmek istiyorlardı, çünkü “damızlık / camızlık / anızlık ekosistemi” dediğim etten ağaçlandırma korusu çiftliğinde öyle olması gerekiyordu.
………………………………….

Dile saldırı da yine onar yıllık dönemlerde (egzistansiyel kesitlerde) oldu.
Sinek işini 90’lardaki “3. Dünyanın koru çiftliğine kısa sürede çok sayıda computer satabilmek” stratejisi doğrultusunda peydahlanan ucubelikler tamamladı.
En unutulmaz olanı “interface”e binaen “arayüz” işidir.
Halbuki arayüz demekle Türkçe demiş olmadılar, hiçbir zaman da olmayacaklar.

En kötü ihtimalle “çalışma sistemi” demeleri gerekirken “işletim sistemi” “birey” olmuştu bile.
( İşletim-sel sistem” demeyi akıl edememiş olabilirler, iyi ki de edemediler ).
………………………………..

3. dalga 2000’lerde geldi:
3.dünyanın adına üniversite denen kürklü maaş çiftliklerinde kadîm menfaatperetsliğin ( eskilerde kimi cenahın oportunizm dediği ) yeni nesilleri ( biraz modası geçmiş ifadesiyle omikron / eris varyantları ) bir an önce yar doç, ardından doç ve sonra ver elini mavi boyalı Nirvana oluvermek azılılığında şu dile zerre kadar acımadılar.

Mekanizma gayet açıktır: Bir an önce İngilizce metinlerden -o uyduruk dilleriyle- tercüme yapıp bu zırvaları yar doç’luğa tırmandırmaları gerekiyordu.
“First” veya “primarely”i gördüklerinde bunu “öncelikle” yaptılar.
O gün bu gündür, koru-sallığın birey seri imalatı spastik her cümleye “öncelikle” diye başlamaktadır.

Aynı yar doç adayı spastik, exactly veya certainly’i gördü. Bunu ise “açıkçası” yaptılar.
Böyle de olunca spastik vak’a dilinde cümle nihayetlendirilip nokta konulmuş olsa bile “açıkçası”nı yapıştırmaları, sürüleşmenin ( sosyalization ) ne kadar korkunç bir hâl aldığını sergilemektedir…
………………………………..

Orman coğrafya yokedilirken yokolur. Bu ise Coğrafya Düşmanlığı ile olur.
Coğrafya’nın yokoluşu Tarih ve Dil’in yokoluşu paralelinde olur.
Geriye sürünün ekonomizm ve sosyolojizm bağnazlıkları kalır.
Tamamı strateji ve tabiatıyla projedir.

Fakat spastik vak’a yar doç adayı üç nesil sonrası Anadolu çıkmazında kendisini artık “ekonomist” diyerek değil “iktisatçı” demek suretiyle takdim etmektedir.
O artık “Zombi muhafazakâr “dediğim bir spastiktir.
Yani, kendisini “mütevelli heyeti azalığına” hazırlayan bir yapı taşçığı.

Şu aralar zombi muhafazakârlık hayat ve onun vitrininde, yani, moda/furya.

Meselâ, “an itibarıyla”...
Muhtemelen bu daha da saçma spastikliğin yeni versiyonu desem pek doğru olmaz. Çünkü neredeyse on yılı var.
Hatta, “tabi ki de” spastikliği bile artık 20 yılı çoktan boylamış bulunuyor.
Burada istifade ettiğim “bulunuyor” kelimesi ile spastiklerin “paylaştı” demek yerine “paylaşımda bulundu” deyişlerindeki bulunmak herhalde karıştırılmayacaktır.

Bunları marazî bir “aşina / aşikar” kulaktan kulağası tamamlıyor.
Ve spastik yar doç adayımız artık 3. Dünyanın uyduruk TV’lerinde “şahsî kanaatim” demeyi öğrenmiştir ( uydurma kabilinden bir öğrenme ). Öyle bir şahsîîî ki, insanın aklına çocukluktaki sapan lastikleri geliyor. Öyle bir sündürme var.

Halbuki kanaat zaten şahsındır / şahsa mahsustur.
Fakat bu yeni nesil ekonomist / sosyolojist varyantlar fidanlıkta / koruda hiç şahıs olamadan birey ve daha da kötüsü birey-sel bir taksonomide olduklarındandır ki…

Diğer bir traji komediyi bir kitabın önsözünde görmüştüm. Tarih bölümünde yüksek lisansında olan bir genç tarafından yazılmıştı. Yazar biyografisi mealinde bir sayfada bu genç kendisinden için “müellif “diyordu. Yani, sanki, penceresi cam cama “muallim” gibi.
Hiç olmamış bir dünyanın virtual ( san-al ) ve daha da kötüsü marazî sineması. Sanki rezil bir yerli dizi formasyonu tarihe saçılmış gibi…

Virüs salgını esnasında dikkatimi çekmişti. Herhalde kadîm uydurukçanın ulaş-ım / dolaş-ım fasıllarında olduğu gibi “bulaş-ım” yaparlar diyordum. Fakat isimlerinin önünde prof. yazan birileri Türkçenin ana tamamlayıcısı yani mastarı mak / mek’e dahî tahammül edemediklerinden o meşhur motorlu testerelerini bir defa daha gazladılar. Netice, bulaşmak kelimemiz budanmak suretiyle “bulaş” bırakıldı. Tabi ki bu bizde böyle olmaz, sadece onların birey-sel / toplum-sal ot kılıklı korularında öyle olur…
Ve dikkat, aynı sürü, “salgın” demek yerine “pandemi”yi tercih etmiştir ( halen de etmektedir ), niçin?

Son üç-beş yıldır gündelik tiradlarımda “Abraham’ın kut-sal havuzunda konsolide edilmiş birey-sel, toplum-sal, sınıf-sal, sazan-sal, sürü-sel-leri” dediğim bir allegori.
Hep sel-li / sal-lı kuyruk sallarlar.
Bunlara hebrewization’un ne olduğunu anlatabilmek mümkün olsaydı, sel/sal’daki S’ler atıldığında geriye o meşhur havayollarının uçağının üstündeki el/al’ın kaldığını anlayabilirlerdi. Fakat 85 yıldır heyhat…

Misak-ı Millî böyük Balıklı Gölünde aynı işkence hergün devam ediyor.
Çocukluğumun yine fakir olmasına rağmen hiç olmazsa dilleri düzgün insanlarını(!) arıyorum.
Onlar hakikî büyüklerimizdi. Hiçbiri bir Safa veya Gölpınarlı değillerdi. Fakat onlar yaşlanan ve yalnızlığına yığılan zihnimizde şizofrenik bir özlemle yadeder duruma düştüğümüz dil büyüklerimizdi…
…………………………..

Malûm nüfuz mekanizmaları tarafından TV ekranına tırmandırılıp haber takdimcisi yapılmış biri:
İfadeyi, im / ım sinek’liğine tamamlayacak ya. Bunun içindir ki, güya 50 yani beş adet onar yıllık periyot öncesinde büyük tören ve böbürlenmelerle çöpe atılmış “şapkalı i”yi hortlatmak mecburiyetinde kalıyor:
“Trafik polisi ceza kesti” denir. Aslı, “ceza işlemi”dir. Fakat spastik vak’a, im/ım’a tamamlama sendromu doğrultusunda, işlemi’nin sonundaki i’ye tahammül edemez. Ve maraziyetin son bir tezahürü olarak “cezaî işlem” gibi ucubeliğin Nirvanasına ulaşmış olur.
Son yıllarda kanaatim artık yerleşmiş durumda: İm / Im maraziyeti Sel/Sal’ı çoktan sollamış bulunuyor.

İm / ım’ın “ben-im”deki im ile değil, elohim’deki im ile irtibatlı olduğuna artık iyiden iyiye itimat ediyorum.

Son bir sinek, “katıl-ım” olmuş oldu.
Onların “katıl-ım bankacılığı” ucubeliği, beni “katılarak gülmek” gibisinden bir yere sürüklüyor.

Bunları “yönelik / dönelik” faslı tamamlamaktadır.
Yıllar önce yine böyle bir yerde ( yani forum yıllarında ) “kadına yönelik şiddet” diye bir şey yoktur, aslı “kadına şiddet”tir, demiştim. Bunun üzerine dile tuhaf bir şekilde itina eden bir özel TV’nin ( ki, aynı zamanda takdire şayan şekilde radyosu da olan tek TV’dir ) hakikaten de dile vâkıf TV profesyonelleri sanki beni duydular ve haberlerde “kadına şiddet” demeye başladılar…

Nihayette, konu, artık büyük harf / küçük harf faslının çok ötesine taşmıştır.
Yani çok genel bir “çöküş” -aklını hâlâ kaçırmamış bir insanoğluna- çok daha fazla sırıtır haldedir.
Dilin inşaına temelinden saldıran hastalık artık çok daha korkunç bir kademededir.
Çünkü diyar hayat çiftliği yani adına “ülke” denen yerel damızlık çiftliğinde “insana -topyekün- saldırı”da metotlardan biri fakat belki de en önemlisi “dile saldırı”dır.

Meselâ,
Adına hayat denen yerel sazan havuzundan sıçrama biri karşıma geçiyor ve
-Psikolojim bozuldu bu aralar,
diyor.
Ben ise ona,
-Hemşerim, psikolojiye bir şey olmaz. Onun sayesinde adına üniversite denen bir yerlerde birileri isimlerinin önüne doç/prof yazdırıyorlar, olan senin psiko’ya olmuş,
diyorum. Ve ilave ediyorum,
-Senin psiko’ya pato’dan çakılmış, yani, psikopatoloji dediğimiz bir mefhum var, o eskiden yeniye / yukarıdan aşağıya uzun bir listedir. Oradan -kendine uyan- birşeyler beğen,
demeye getiriyorum.

İşin aslı şudur: Adına “birey” denen dil ucubesi sazan, “moralim bozuk” demeyi unutmuş bir nesildendir. Çünkü moralite’nin bu dilde bir karşılığı adeta hiç olmamıştır. Ve ben bunun da asla tesadüf olmadığından adım gibi eminim.

Daha da yakın zamanlarda başka bir metafor sahnem var:

Aynı dil ucubesi birey-sel / toplum-sal sazan-sal karşıma geçip yine “bozuk psikolojisinden” dem vurduğunda şöyle bir bakıyorum ve,
-Hemşerim hep psikolojinden dert yanıyorsun, fakat -bakıyorum da- bilhassa sosyolojinde, bu aralar yine populer olan sismolojinde, hergün soluduğun havanın memur atışı kılıklı meteorolojisinde ve hatta arkeolojinde filan -maşallah- hiç mesele yok. Mesele hep psikolojinde, niye böyle?
diyorum.

Bu sahne, konunun aslını, yani sosyo-dişil / sosyo-materyalist saldırıyı anlatmaktadır.
Bu kadîm hayat havuzunda mükemmelen konsolide edilmiş hayat, insana ve buna mukabil elbette insan ruhuna asla tahammül edememektedir.
Dilin güdükleş-tiril-mesi, hayatın atrofik ve de adına “birey” denen sazanlarının karakteristiğidir.
( Şu forum ile alâkalandıracak olursam, bu tipler, erozyon sahasına dikilmiş ve bu yüzden de fidan boyunu aşmaları mümkün olmayan ağaç bozuntuları gibidir ).

Sadece 12 Eylül yani 1980 milat alınsa dahî, ortadaki büyük patolojiye dair haykırışlarımızın adîce duymazdan gelindiği onar yıllarımız, artık karşımızda “yanmış orman” kılıklı bir felaket halindedir.

Diyarda çiftlik ağalığı ve buna mukabil kâhyalığı aristokrasisinin dile müdahalesi ve “Dile saldırı”, insanı iyiden iyiye kuşatmış gerçeklik melanetinin tam (eksiksiz) bir halidir.

ormanci
15-08-2025, 16:34
Yukarıdaki ilk yazı, yelpazenin şu kademesine klasik “dil hatırlatmalarından” ibaret oldu.
2000’lerdeki forum insanlığının bugüne -ben dahil- artık “yaşlanmış” haldeki son intikali ( maalesef ) ardından yine şu hususları hatırlatmak isterim:

Biz, bu forumlarda yazmış ve hâlâ da yazmaya gayret eden kimileri, hibrit bir nesildeniz. Yani, ömürlerinin ilk yarısını dijital öncesi ( kemikli dönem dediğim ) dönemde yaşamış, ikinci perdenin ise işte bu dijital dönemde “geçmekte” olduğu bir nesil. Koca bir gezegenin mazisinde böyle bir şey yoktur ve asteroid çarpması işler olmadığı müddetçe de öyle kalacak.

“Yapay zekâ” faslı furya. Fakat yapay zekâya dil ucubesi “yapay insan(lar)”dan gelindiği niçin hiç idrak edilemiyor?
Çünkü strateji ve buna mukabil kuvvet bunu çok ustaca örtbas etti.
Biraz önce, televizyonda siya-sal bilgiler “yar doç” bir simanın dili…
Bendenizin, “yatak odası finansmanı fonu” onların ise eskilerden zombi tabirle “maaş” dedikleri mefhuma sırtını yaslamış halde, bir siyasî partiye “vaaz vermeye” kalkıyo(r).
Yani, hariçten gazel okumanın 3.dünyalı akademizmi…
R’yi bilhassa parantezde yazdım, çünkü telaffuz ettiği hususlara kurban edilmiş cümelelerinin hiç birindeki “yor”larda “r” yoktu. Hepsi de “yo”dan ibaretti. Yani, bir zamanlar “Yo Yo Türkçesi” dediğim fenomen…

( Önceki yazımda da üstüne basa basa istfade ettiğim ‘yar doç’ deyişi, ‘amcası maşallah bizim oğlan yar doç oldu, seneye de doç olacaamış, torun bekliyoz gali’ modundaki köylü materyalizminin dilinden intihaldir. Dünyanın göbeğinde “Tavşantepe köyünün stratejik ehemmiyeti” cinsinden bu 3.dünya çiftliğinin böylesine yar doç klasiği “yo yo türkçesi” burada havada uçuş halinde filan değil, düpedüz böylesine et/kemik temelleri var… )
………………………..

Önceki yazımda 90’larda, bu, köyün mezarlığından bakir 3.dünya pazarına bir an önce PC / Windows satma peşindekilerin Türkçesine dokunmuştum. Onun adı genel olarak “Microsoft Türkçesi” kaldı.
Pekâlâ, şu anda benim de istifade ettiğim ofis seti editöründeki çıldırtıcı TR İmlâ şablonundan hiç sıkıntı duyan var mı? Ne gezer…
2000’ler boyu her iki cenahtan Türkçe Olimpiyatı tiyatrosu oynamış birileri bunu hiçbir zaman dert etmediler, umurlarında bile değil. Diğerleri ise zaten yumurtadan “sinek”.
Peşin yazayım, o şablonu asla açık tutmam.
Türkçeyi Bill Amcaya satmak, tarlayı/ormanı/dereyi ona satmaya benzemez…
……………………………….

Hayat ve onun formal diktası, stratejisini 3.dünya şartlarında hakikaten takdire şayan bir mükemmellikte uyguladı.
Bunun en tipik kademelerinden birini -yapay insan ve o yapay insanlardan müteşekkil hayat sürüsünü öne çıkartmak siyasetindeki genetik çiftlik ağalığında- “dili de insanın ötesine taşımak” teşkil ediyordu.
Bu, “insanın muhasaraya alınması”dır. Uzun zamandır “çember daraltma operasyonu” diyorum.

Tekrar ediyorum, stratejide hayatın yerel sahnesinde kolay çoğalan dil fukarası figüran kadrosunu
-meselâ yapay zekâya geçiş yolunda-
öne çıkartmaları gerekiyordu.
Bunun metodu ise “sürüleştirme (sosyalizm)” oluyordu.
Sosyalizm ve onun dili vuran “ostrakismos”larını ise eşitlik / adalet vaatleri yani “demogoji” ile örtbas ediyorlardı.

Kıta Avrupasının 1960’larında, ağır propaganda baskısını payandalamak babında bir “psikiyatri aleyhtarlığı” peydahlanmıştı. Amaç, gençlik furyası üzerinden gerçekleştirilen istilânın kamuflajında istifade edilen “uyuşturucu” merkezli saldırının neticelerini meşrulaştırmaktı.
LSD ile meydana gelen tabloyu ve onun da altında uzanan narkotik şizofreniyi örtbas için öyle yapmaları gerekiyordu. Post modern kademedeki “yapay insan” o temel sayesinde mümkün olabildi.

3.dünyalı fakat post modern havuz sazanının “konuşamıyor” olması elbette dün / bugün işi değil. Fakat nerelerden gelip yakın tarihe düğümlenen böyle bir kesit var.
Bunların dalgaları 3.dünyaya büyüklüğü tsunami, istilası ise “salgın” halinde vurdu.
Virüs, mevcut dokuya öylesine uyumluydu ki, bağışıklık diye bir şeyden bahsetmenin bile anlamı yoktu. O sebeple, Anadolu’nun mazisiyle de uyumlu şekilde ve aslında “tencere yuvarlandı kapağını buldu” olarak tezahür etti.

Elde büyük bir miras vardı da kaybedilmiş mi oldu? Elbette hayır.

Anadolu’nun on bin yıllık bir yolgeçen hanı / hergele meydanı olmasına rağmen, devlet tiyatrosunun sahnesinde tuhaf bir şekilde bize kadar intikal edebilmiş bir maarif vardı. Yani, naçizane kitabımda da “Hasan Âli Rolling Stones’cu değildi” dediğim bir maarif.
Fakat çok sonraları anladık ki, onu birileri Balkanlardan buraya taşımıştı ve onlar ahlâk ve edebi aslında Hristiyan maarifinden “öğrenmişlerdi”.

Hayatın yerel çiftliğine taşıma su ile değirmen olamayacağı net bir şekilde tecrübe edildi.
Kendisini kalın kast bariyeri üzerinde garantiye almış genetik dikta, günü geldiğinde silahını bize çekti. Barajın duvarı ardında tuttuğu rezervi, barajın kapaklarını açmak suretiyle üzerimize saldı. Böylece, hayatın seri imalat yapay insan sürüsü -her zamanki uşaklıklarda- bir anda sahne alıverdi.

Artık “ilim irfan sahibi, oturup kalkmayı bilen, iki kelimeyi yan yana getirip fikirlerini ifadede müşkülat çekmeyen insan” karşısında hayatın o -sosyal / birey- camızları olacaktı.
Buna herhalde, “mefkûrenin maarifi alt etmesi” denebilir… ( kendisini mefkûre uydurmasının arkasına saklamış sosyalist / sosyolog Elmacı Ziya’nın kocaman kırmızı elma'sının insan’a galip gelmesi ).

Ve yine aynı genetikten birilerine yazdırılmış anayasalar, mostralık gibi sırıtan bu çiftlik-sel senkretiği ( yani ağa / amele uyumunu ) hep “devletiyle toplumuyla bölünmez bütünlük” safsatası ile örtmek peşinde oldular…
Fakat nihayet şu ki, “eyvah sönerse o son ocak halimiz nolcak” modundaki sürü ve onun diktasının bekası adına azdırılan hayat sahasında yokolan sadece insan değildir. Bunu mutlak surette tabiatın yokoluşu tamamlar. Bu ikisi bir aradadır.
( Aslında batıya da nüfuz etmiş virüsün 1945 sonrası ‘environmentalism’ kurgusu, ‘antik şamanik ruh ve bunun kültürünü’ bastırmak içindi. Uydurmadır ).

Yani, asıl boşa kürek çekenler, orman yangınlarının “gerçek sebeplerini” teşkil eden bu derin hususları, bugün yerel çiftlik diktası şartlarında örtbas için çabalayanlardır.
Anadolu Coğrafyası, -ortaçağdan uzatmalarındaki çiftlik ağalığı halinde- taşıyabileceğinin enaz üç-dört katı bir kelle populasyonu halindedir. Ve bunlar “yapay insan” formundadır:
Konuşamıyorlar…

Kendi derinliğine olgunlaşan bir dil değil, sürüden taklitlerden can bulup, yazmak şöyle dursun, zerre okumazlığı yine aynı spastik vak’a dilde ele veren figüranlar.
Hayatın kut-sal havuzuna diktanın gündelik pişmiş mısır taneleriyle avantalanan ahalinin, bu korkunç gerçeği eski usül humanizm/komunizm, yeni usül pozitivizm/yoga/motivasyonizm safsataları ile örtbas imkânı bulunmuyor.

Bu yarım asır ardından dildeki hâl, hâlâ, noktalama, büyük/küçük harf meselesinden ibaret görülüyorsa, bu, olsa olsa, “bindikleri dalın kesilmemesini arzu eden, fakat ağacın devrilmekte olduğunu göremeyenlerin” hâlidir.

İstilâ karşısında saçma da kalsa en basit tedbir “evden dışarı çıkmamak” olur.
Meselâ, regressif bir tutum olsa da “tabiata sığınmak” tam da böyleydi.
Hatta orman dr yük müh bir arkadaşımız ( ki kendisi bendenizi arkadaş olarak görüyor mu bunu hâlâ bilemiyorum ) beni madden ve manen 40 yılımı verdiğim Türkmen Dağları Ormanımın Manisa Tarzanı şeklinde ifade etmişti.
Tabiata çeken ağır bir kuvvet vardı. Elbette, “kaçış” idi.
Fakat bir yandan yazıyorduk ta.
“Muhafaza edebildi isek” o da ancak o kadardır.

Herhalde anlaşılmıştır: Dil’in muhazası insanlığın muhafazasıdır…

Benzer bir husus, ABD’de izole olmuş olması sayesinde mükemmel kalabilmiş Türkçe.
ABD’ye herhalde 60’larda gitmiş olup bugün ileri yaşlarındaki simalar veya onların orada doğmuş nesillerinden kimilerinin Türkçelerinin pürüzsüz kalabilmiş ( muhafaza edilebilmiş ) olmasını kast ediyorum. Onlar, Anadolu’yu ele geçiren “hastalığa” maruz olmadıkları için dilleri “sağlam (sağlıklı)” kalabildi.
Meselâ, yerelde adeta asgarî ücretten ( genetik çiftlik diktasının resmî ‘serf tayınından’ ) TV muhabiri yapılmış zavallıların perişan dilleri karşısında yukarıdaki yazımda da bahsettiğim TV’nin Washington muhabiri genç arkadaşın Türkçesi sanki başka bir gezegende muhafaza edilmiş gibisinden mükemmel kalıyor…
( Kendisine facebook’tan yazmıştım fakat cevaba tenezzül etmedi. Sağlık olsun… ).
…………………………

Dilde “tiyatrodan duruma göre rol” denebilecek bir hâlden de bahsetmeliyim.

Yani, böyükten gördüğüne ezik/büzük rolü ve ona göre formal bir dil, küçükten gördüğü karşısında ise çok kolayca patavatsızlaşıp “köy ağası” dili.
Saygı duyduğum ve pîrim diyebileceğim bir prof. hocamız öyle bir holding ağasından için çok net ifade etmiştir: Gençliğinde güzel / pürüzsüz konuşurdu, yaşlandıkça ( holding ağalığına alıştıkça ) köy ağası dilinden konuşur oldu…

Yeni nesil, yani, prof hocamızın 1988 tarihli -Emperyalist Türkiye” adlı kitabında “Tenekeci profesörler” dediği tayfa ( hoca bu ifadesinde onların ‘dil düşmanlığından’ gelen dil kifayetsizliklerini kast etmektedir ). Bu benzetme şu günlerde furya olan halinde “boş teneke” haline e-b-rilmiş bulunuyor. Tuhaf olan da şu ki, İbranicede b ve v harflerinin yer değiştirebildiğini de aynı hocamızdan öğrenmiş olduk. ( Türkçede “evren” diye bir şey yoktur, fakat İbranicede “ebren [ibran]” daima ve tabiatıyla baş köşededir )…
Ve adının önünde prof. yazan biri, kendisiyle yapılan mülâkatta o patavatsızlık halinde “giderekten/gelerekten” diyebiliyor. Yani, “yukarıya” taşıyan değil, aşağıya çeken cinsten bir titr’lenme…

Belki tam ifadesi şu: Yar doç’un kültürsüzlüğü “hiç okumamış olmasından”, prof.un tenekeciliği ise “doğru okumamış olmasından” geliyor olmalı…

Türeme giderekten / gelerekten patavatsızlığı karşısında cümleye şahıs olanı sona, fiili başa almak suretiyle “cümleyi devirmek” faslı en unutulmazlardan.
Bu işin mucitleri, şahıs ile fiilin cümledeki yerlerini vandallıktan gelen iştah ile değiştirme işini “şiir-sel-lik” diye takdim etseler de, bunun aslı “devrik domates kamyonu”dur. Daha da doğrusu, “domates kamyonunu devirmek”. Çünkü “devrik” denildiğinde akla gelmesi gereken, o korkunç orman hastalığıdır ( şiir veya domates değil ).
…………………………

Dili domates kamyonunun akıbetine sürükleyen ahlâksızlık, diyarın diğer bir klasiğidir.
Diyarda yarım asırdan fazla bir süre -böyle bir dil üzerinden- yapılan propagandanın mısralarından biri “ahlâk yoktur fayda vardır” nakaratı olmuştur.

Nasıl ki, “psikolojim bozuldu” diyene “psikolojiye bir şey olmaz, olan senin psiko’ya olmuş” diyorsam benzer durum burada da aynen tezahür ediyor: Şimdilerde “ahlâk çökmüş” diyorlar. Hayır, çökmüş olan, derin ve aynı zamanda “dil düşmanı” da olan propagandanın ahlâkı çökertme on yılları ardından ahlâksızlaşmış olanların çöküşüdür. Yani, demeliyim ki, “ahlâka bir şey olmaz, olan senin -hayata güvenerek- ahlâksız kalman”. Yani, daima etle kemik kombinasyonu halinde olmuş birilerinin şimdi etten yağı ayıklamak şöyle dursun, tereyağından kıl çeker gibisinden sıyrılma gayretleri…
Asıl ahlâksızlık zaten budur. Müsebbipler o kolay yırtamamalı.
Dildeki garabetin buna benzer nice tezahürlerden misalleri var.

Temennim, bu kadar paragraf ardından “iyi de bu kadar şeyi buraya niye yazmış?” denilmez.
Hele ki, önceki yazım ardından kendisini -herhalde vpn üzerinden- jamaicalı takdim edip, derin vandalize tepkisini bugünlerdeki populer tabiriyle “klavyenin bütün tuşlarına basarak” göstermiş forum-sal-da olduğu gibi…
( Baktım ki, forum yönetimi onu kaldırmış :��)) ).

Bu tutuma, yani, forumlarda ilgili konuda yazılmış bir metni boşa çıkartmak yolunda kısa bir itiraz ile “son yazılan” olmaktan çıkartmak işine eskiden “çalıya işeyip geçmek” (afedersiniz) diyordum.
Bu elbette, artık, birinin tohumdan mıdır fidandan mıdır ağaç haline getirdiğine tahammül edemeyip onu kesmeye kalkmak şeklinde de ifade edilebilir.
Niçin tepki gösteriliyor?
Çünkü “cehaletin birey veya ülke halinde can bulmuş halinin savunmasının” nerelere varabileceği…

Bu coğrafyada cehalete methiye, ocağın sönmesinden korkmanın siyasetidir.
Hayatın cehaletten semirdiğini örtbas etmeye, ağalığın, sürüsüne “korkma” telkini vermesi yetemez…
Görüldüğü üzere, ahalide dil öyle, bizde ise -hâlâ- böyle…
Konu yazım hatası değil. Çünkü yazım hatası denilen, “büyük hastalığın” sadece bir neticesidir.

Tabi ki hayata güveniyorlar.
Yani o büyük yangına…
Şimdiki zaman denen bıçak sırtında safkan gerçeği güçlü bir şekilde yakarak geleceğe (yanmamış olana) kendisini intikal ettiriyor.
İnsan, doğum ile ölüm arasında “kelimelerine” hapsedilmiş bir varoluş iken o, bakış/koklaşlarından dölleşip hiç ölmeyen büyük yangın.
Bu, yazım hatası işi değil, onun çok ötesinde.
Böyle olunca Türkçe "kullanılan" değil, konuşulan/yazılan olmalıdır.
Kullanılan dil hayatın arzu ettiği kadar kalır ( Yani, spastik vaka Türkçesinde "araç-sal-laştırma" dedikleri ).
Hayatın ne arzu ettiği ise ortada...

Ormanci - Eskişehir