![]() |
|
|
![]() |
#1 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-06-2006
Mesajlar: 68
|
Biz Sadece laleleri değil eşi bulunmaz lale kitaplarınıda satmıştık. Turhan Baytop'un İstanbul Laleleri adlı bir çalışması var.Bu kitapta hemen hemen o dönemde yetişen bütün lalelerin resminin ve açıklamasının olduğu bir kitap.Bu kitabın orjinali Hollandalı bir kolleksiyonere ait Ekrem Hakkı Ayverdi Yazdığı Fatih Devri Adlı Kitapları bastırabilmek uğruna satmıştır bu bulunmaz eseri. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#2 |
Ağaç Dostu
|
Kayıp İstanbul Lalesi ile ilgili daha önce sevindirici bir habere rastlamıştım ![]() Istanbul Lalesi 150 yıl sonra geri dönüyor Ersin KALKAN Avrupa lalelerinden çok farlı bir bitkiydi İstanbul Lalesi. Çiçeği badem şeklinde, çiçek yaprakçıkları hançere benzeyen, uçları da tığa benzeyecek şekilde ince ve sivriydi. Farklı renklerden tam 1588 çeşidi vardı. 19. yy’da ortadan kayboldu. 150 yıl sonra İstanbul Üniversitesi botanikçileri ve Büyükşehir Belediyesi’nin 2 milyon dolarlık projesiyle geri dönüyor. Geriye kalan üç akrabasının genetik yapıları birleştirilerek yeniden İstanbul Lalesi üretilecek. Dört yıl sonra tekrar doğduğu kentte çiçek açacak. Tam dört yıldır İstanbul Lalesi’nin peşindeydim. Türkiye’nin Rekabet Avantajları Topluluğu’nun bünyesinde yer alan turizm grubunun dışa kapalı portalı http://groups.yahoo.com/group/Sultanahmet ’da bir yazı yazarak ‘150 yıldır ortalarda gözükmeyen İstanbul Lalesi’ni bulamaz mıyız’ diye sormuştum. Grup moderatörlerinden Nurdoğan Şengüler, bu konuda bir kampanya başlattı. Türkiye’nin hemen tüm ziraat fakülteleri ve soğanlı bitki yetiştiricilerinden gelen mesajlar artık umudun kalmadığını gösteriyordu. İstanbul’un lalesi sanki yer yarılıp da içine girmişti. Oysa 1681 ile 1726 yılları arasında kayda geçirilen ‘Defter-i Lalezar-ı İstanbul’da tam 1108 lale çeşidinden söz ediliyor, 1764 tarihli ‘Ferah-engiz’ isimli risalede ise bu sayı 1588’e kadar çıkıyordu. Türkiye’deki botanik çevrelerine göre, bunlardan geriye bir tane bile kalmamıştı. Bir zamanlar laleyi Osmanlı’dan alan Hollanda’dan geliyordu artık lale soğanları. Halbuki 17. yüzyılda Osmanlı’da önce ‘Ser Şükufeciyan-ı Hassa’ diye adlandırılan Çiçekçibaşılık kurumu, sonra da ‘Çiçek Encümen-i Danişi’ yani Çiçek Akademisi kurulmuştu. Edirne’den Mardin’e kadar birçok şehirde lale bahçeleri vardı. Lale merakı öyle yoğundu ki imparatorluk lale fiyatlarına narh koymak zorunda kalmıştı. 1725 tarihli lale narhı listesinde en pahalı lale 200 kuruşla Nize-i Rummani’ydi. Bu, 30 Cumhuriyet Altını, yani 3 bin 750 YTL demekti. 1588 lalenin ismini ezberden söyleyecek, ayrıca gülün, zerrinin, şakayıkın binbir çeşidi hakkında üç gün üç gece boyunca meseller anlatacak kişiler yaşardı bu topraklarda. Bu göz kamaştıran kültürün tümü buharlaşıp uçmuş muydu? Tam pes edecektim, artık İstanbul Lalesi’nin peşini bırakmak üzereydim. Süleymaniye’yi turladığım bir gün Botanik Bahçesi’ne uğradım. Yard. Doç. Dr. Erdal Üzen’le tanıştım. ‘Hocam’ dedim, ‘gönlümde bir sızı var, dindirecek merhem bulamadım.’ Nedir, diye sordu. ‘O sızının adı İstanbul Lalesi’dir’ dedim. Gülümsedi, kısa süren bir sessizlik oldu. ‘O merhem bendedir, bu bahçededir. Evet adı İstanbul Lalesi’dir. Ama lalenin kendisi değil yakın akrabasıdır’ diye cevap verdi. Aldı beni ve bahçenin bir köşesine götürdü. Rengarenk kardelenlerin arasından filizlenmiş bir nebatı gösterdi. ‘İşte bu’ dedi. Ama açmasına üç hafta vardı. Bekledim. Ben uzaklarda başka bir görevdeyken Hoca beni aradı ve müjdeyi verdi. Son demlerine yetiştik. Fotoğrafladık. GENETİK ÇALIŞMA BAŞLADI Erdal Üzen, İstanbul Lalesi’nin kendisinin yeniden hayat bulması için iki yıllık bir gen araştırmasının gerektiğini söyledi. Ama, bu araştırma için üniversitenin imkanları yeterli değildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’la görüştük, durumu aktardık. Topbaş, bu araştırmanın bir İstanbul projesi olduğunu, Büyükşehir’in kaynağı bulacağını söyledi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak’ı ziyaret ettiğinde, bu niyetini aktardı. Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürü İhsan Şimşek, üniversite yıllarında eğitim için geldiği Botanik Bahçesi’ni ziyaret ederek projenin ön hazırlıklarına başladı. Projenin ilk aşamasında, başta Osmanlı Lalesi olmak üzere üç tür lale üzerinde genetik inceleme yapılacak. İstanbul Lalesi soyunun genetik özelliklerini taşıyan soğan elde edildikten sonra, uygun bir alan bulunarak soğan çoğaltma işlemine geçilecek. Yeterli üretime ulaşınca İstanbul’un park ve bahçelerine dikilecek, dünyaya satışına başlanacak. Bütün bu sürecin dört yılda, 2 milyon dolar harcamayla gerçekleştirilmesi planlanıyor. Belediye bugüne kadar eldeki soğanlarla İstanbul’u lalelere bezemeyi sürdürecek. Şimşek, bu sene İstanbul’da 550 bin lale soğanı ekildiğini söyledi. Daha önceki yıllarda 125 bin lale soğanı ekilirmiş. Şimşek, İstanbul’a yakışır bir botanik bahçesi kurmayı planlıyor. Şimşek, bu projeyi İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi’yle Büyükşehir’in birlikte gerçekleştireceğini söylüyor. SÜLEYMANİYE’DEKİ GİZLİ BAHÇE İstanbul’da Süleymaniye sırtlarında, Süleymaniye Camii’nin bahçesindeki binada Türkiye’nin en önemli hazinelerinden biri saklanıyor. İçinde bin Kaşıkçı Elması’na bedel bitkiler var. Bir kısmı geçmişte, Türkiye’nin dağlarını, kırlarını şenlendiren çiçeklerdi. Şimdi artık mumla arasanız yoklar. Mesela, yarım asır önce Kadıköy’ün kırlarında yetişen Kalkedon Çiğdemi’nin son 14 örneği burada. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik Ana Bilimdalı’na bağlı botanik bahçesinde sadece Türkiye’de yetişen (endemik) bitki hazinesinden geri kalanlar yaşatılıyor. Bahçede ayrıca dünyanın her yanından gelen nadide bitkiler de var: Borneo’dan Fil Kulağı, Brezilya’dan Ananas, Guatamala’dan Kuğu Çiçeği, Himalaya Dağları’ndan Kokulu Hindistan Sediri, Malezya’dan Demir Ağacı, Japonya’dan Kafur, Angola’dan Kahve Ağacı, Kuzey Amerika’dan Lale Ağacı, böceklerle beslenen çiçekler, zehirli bitkiler. Enstitü binlerce tür tohumdan oluşan dev bir arşive de sahip. Botanik Bahçesi’nin kurucusu Hitler’in zulmünden kaçıp, Türkiye’ye sığınan Alman bilim adamları. Botanikçi Prof. Dr. A. Heilbronn, Prof. Dr. Leo Brauner, Zoolog Prof. Dr. Andre Naville 1933’te İstanbul’a gelip Biyoloji Enstitüleri’nde ders vermeye başladı. Ertesi yıl Süleymaniye Camii’nin bahçesinde enstitü binası kurulurken Prof. Dr. Heilbronn’un önderliğinde bir botanik bahçesi yapımına girişildi. Alman bahçe uzmanı Walter Stephan’ın yardımıyla bahçe 1936’da açılışa hazırlandı. Heilbronn’un altı bölümlü bahçe düzenlemesi bugün de korunuyor: Sistematik Bölüm, Taş Bahçe, Tıbbi Bitkiler bölümü, Türkiye Bitkileri, Deney Parselleri ve Arboretum. 127 familyadan 400 ağaç ve çalı ile yaklaşık 3500 otsu bitki parsellere yerleşmiş. Seralarda, bahçede sabit veya saksıya alınmış 2500 bitki, Hamburg Üniversitesi Botanik Bahçesi’nden bağışlanan tropik ve subtropik bitkiler de buna eklenince hazinenin toplamı 5000 bitkiyi buluyor. Bahçede ayrıca 23 havuz var. Türkiye’de 4 Yunanistan’da 18 botanik bahçesi var İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi, Türkiye’de resmi konumda çalışmalar yapan botanik bahçelerinin en eskisi ve bitki varlığı açısından en zengini. Ankara, İzmir ve Adana’da üç botanik bahçesi daha var. Botanik Bahçesi Müdürü Yard. Doç. Dr. Erdal Üzen, Türkiye’nin tüm endemiklerini toplayacak büyük bir bahçe kurmak için acele edilmesi gerektiğini savunuyor: ‘Fauna ve flora açısından fakir, endemikler açısından sıfıra yakın bir ülke olan komşumuz Yunanistan’da tam 18 botanik bahçesi olduğunu düşünecek olursak, bu konuda ne denli geri kaldığımızı anlarız.’ http://www.bazaarturkey.com/press/istanbul-lalesi.htm |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#4 |
Ağaç Dostu
|
Lale Devri'nde halkın durumu düşünülmeden peyzaja, mimariye harcanan parayı, sarayın verdiği davetleri(Tarih hocamız anlatmıştı bu dönemde davetlerde mumları yakıp suyun üzerinde ışıktan nehir oluşturmak en büyük eğlencelerden biriymiş, o kadar çok mum harcanırmış ki mum ithal etmeye başlanmış) israf olarak gören bir grup isyan çıkarmış(Patrona Halil İsyanı). Bu isyan sırasında bu sefahatin simgesi olarak görülen lale bahçeleri talan edilmiş... O zamandan beri Osmanlı/İstanbul lalesi soğanına raslanmıyormuş... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#6 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-06-2006
Mesajlar: 68
|
Lale'yi Avrupa sadece çiçek olarak görüyor bizde ise çok daha geniş bir anlamı var. Camilerde süsleme olarak kullanılıyor çünkü ebced hesabına göre 'Allah' kelimesi ile aynı ikisininde toplamı 64 ediyor.Osmanlı somut olan nesnelere soyut olarak çok büyük anlam yüklüyor bunda da değişik ırktan ve kültürden çeşitli milletleri bir arada bulundurmasının rolü çok büyük.Şarabıda sadece içki olarak değil edebiyattan tasavvufa kadar bir çok alanda kullanmıştır. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#7 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 26-02-2007
Şehir: ANTALYA
Mesajlar: 60
|
merhaba
Adana'nın köylerinde duyduğum bir söz atasözü olma yolunda ilerliyor.Siz önce benden duyun dedim.Her evin tırşığı yenmez.TIRŞIK: Tarla kenarlarında yetişen kabarcık adlı otun çorbası.Çok zehirlidir,bu yüzden saatlerce kaynatılır kazanlarda yoğurt ve nohutta konulur.Pek çok hastalığa iyi geldiğine inanılır.tadı kekremsi olur ama yedikçe yemek istersin.Anneannelerimiz yapardı gençler pişirmeye korkarlar.Umarım unutulmaz. Denizli'de de yaylalarda taşlık yerlerde yetişen bir bitki vardı.Toprağa ihtiyaç duymadan yetişiyor.Köylüler alıp kapının üstüne asıyorlar.Bitki büyümesine devam ediyor tam kurudu ölecek derken parlak kırmızı kaktüs çiçeğine benzer çok hoş bir çiçek çıkarıyor,o çiçek açınca dileklerinin olacağını varsayıyorlar. Bence bitkinin yok olmasına neden oacaklar gelişimini tamamlamadan sökülüp getirildiği için.O da ender bir bitki benim Ege bölgesi çiçeklerindeki mesajımdaki de öyle.Bu bitkileri kaybetmemek için birşey yapılamaz mı? |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#8 | |
palinolog
Giriş Tarihi: 29-07-2007
Şehir: Zonguldak
Mesajlar: 7
|
Alıntı:
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#9 |
Ağaçsever
Giriş Tarihi: 05-05-2006
Şehir: samsun
Mesajlar: 77
|
'Ceviz ağacı altında yatan iflah olmaz'.Derler.Anlatılmak istenen ;çok koyu gölgesi olduğundan atının soğuk olması ve insanın uzun süre kaldığında hastalanabilecegi olsa gerek. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#10 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: K.Maraş
Mesajlar: 278
|
Alıntı:
![]() Şaka bir yana; alıç ağacımın bulunduğu saksıda, alıcın hemen dibinde bir ceviz çıkmıştı. Bir müddet sonra boyu alıcı geçti. Alıç ağacı günden güne kötüleşmeye başladı. Yaz mevsimi olduğu için saksılarını ayıramadım. Sonra cevizin gövdesini eğerek alıçtan uzaklaştırdım. Şimdi alıç düzeliyor. Yeni yeni yapraklar çıkarıyor. Acaba cevizin gerçekten öldürücü bir etkisi var mı? Yoksa "adı çıkmış dokuza inmez sekize" durumu mu var? ![]() |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#11 | ||
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 06-06-2009
Şehir: Ankara
Mesajlar: 267
|
Alıntı:
Alıntı:
Sn. Murat ÖZDİL Hoca; "Ceviz ve çam ağaçlarının dibinde ot yetişmediğini, genellikle ağacın yaprak çapı kadar bir alanın tamamen boş olduğunu, hatta Anadolu'da ceviz ağacının altında uyunmayacağına ilişkin deyimler ve inanışlar olduğunu (Ceviz ağacının altında yatıp uyunmaz, uykusu ağır olur. baş ağrısı yapar)" söylemişti. Ardından Sn. Celalettin KIZILKAN Hoca; "ceviz ağacının JUGLANS denen bir madde salgıladığını, o yüzden de dibinde ot bitmediğini eklemişti. http://www.akvaryumkulubu.org/vbulle...t=27985&page=8 Saygılar, |
||
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#12 | |
peta
Giriş Tarihi: 08-06-2006
Şehir: karasal iklim bol rüzgarlı
Mesajlar: 33
|
ceviz ve iyot
Alıntı:
Birde zakkumun uğursuz **** cennette yer almayan bir bitki olduğunu, Hz Adem ve Havva (AS) nın mahremliği oluştuğunda ağaçların hiçbirinin örtünmek için yaprak vermediği yalnızca incir ağacının verdiği bu yüzden pek makbul olmadığını duymuştum. Bir de annemin anlattığı tırnak yiyen çocuk ,midesi ve ebegümeci hakkında bir hikaye vardı ki içimden atma anne dediğimi çok hatırlarım . |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#13 | |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 19-06-2008
Şehir: trabzon
Mesajlar: 320
|
Alıntı:
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#17 |
Ağaç Dostu
|
NOEL AĞACI Noel şenlikleri sırasında ışık ve süslerle donatılan ağaca denilmektedir. Yaprak dökmeyen ağaçları ve çelenkleri ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanmak, eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin ortak bir geleneği idi. Avrupalı putperestler arasında yaygın olan ağaca tapınma, hıristiyanlığı benimsemelerinden sonra, İskandinavyalıların şeytanı korkutup kaçırmak ve Noel zamanında kuşlar için bir ağaç hazırlamak üzere ev ve ambarlarını yılbaşında ağaçlarla donatma geleneği biçiminde sürdü. Almanya'da da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da içine bir Yule (yeni yıl) ağacı konuyordu. Günümüzdeki Noel ağacı Almanya'nın batısından kaynaklandı. Ortaçağda Adem ve Havva'yı canlandıran gözde bir oyunun ana dekoru, Cennet bahçesini temsil eden ve üzerinde elmaların bulunduğu bir çam ağacıydı. Adem ve Havva yortusunda (24 Aralık) Almanlar evlerine böyle bir Cennet ağacı dikerler, üzerine Komünyon'daki kutsanmış ekmeği simgeleyen ince, hamursuz ekmek parçaları asarlardı; bunların yerini daha sonra değişik biçimlerdeki çörekler aldı. Ayrıca bazı yerlerde Hz. İsa'yı simgeleyen mumlar eklendi. Noel mevsiminde ağaçla aynı odada Noel piramidi de bulunurdu. 16. yüzyılda Noel piramidi ve cennet ağacı birleşerek Noel ağacını oluşturdu. İngiltere'ye 19. yüzyıl başlarında ulaşan Noel ağacı, Kraliçe Victoria'nın eşi Alman prens Albert'in desteği ile bu yüzyılın ortalarında yaygınlaştı. O dönemde Noel ağaçları, dallarına kurdela ve kağıt zincirlerle asılmış mum, şekerleme ve keklerle süsleniyordu. Göçmen Almanların Kuzey Amerika'ya 17. yüzyılda götürdükleri Noel ağacı, 19. yüzyılda moda oldu. Gelenek Avusturya, İsviçre, Polonya ve Hollanda'da da yaygındı. Japonya ve Çin'e 19. ve 20. yüzyılda Amerikalı misyonerlerin tanıttığı Noel ağaçları ince işlenmiş kağıt süslerle donatılıyordu. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#18 |
Ağaç Dostu
|
- Yahuda iskaryot, isa peygamberi yahudilere 30 gümüş karşılığında ele verdikten sonra, utancından ve pişmanlıktan kendini bir erguvan ağacına asar. Aslında o saate kadar beyaz çiçekler açan ağaç, utançtan artık eflatun açar. İngilizcede erguvan ağacının karşılı Judas tree dir. Yani Yahuda ağacı. - Adem ile Havva, bilgi ağacının meyvesini yedikten sonra çıplak olduklarını fark ederler. Bu yüzden incir ağacının yapraklarıyla örtünürler. - Budistler Buda'nın incir ağacının altında 7 yıl meditasyon yaptıktan sonra aydınlandığına inanırlar. ama bunları hurafe diye adlandırmak pek doğru olmaz zannediyorum. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#19 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
Resimlerde hep Adem ile Havva incir yaprağı örtülmüş olarak canlandırılsa da, kaynaklarda örtünülen yaprağın incir olduğu belirtilmez. Sadece yYasak meyveyi yedikten sonra çıplaklıklarını fark ettikleri ve en yakındaki ağacın yaprakları ile örtündükleri belirtilir. Herhalde incir yaprağı, büyük olduğu için resimlerde tercih edilmiş. Ayrıca Buda da incir ağacının dibinde 7 gün meditasyon yaptıktan sonra nirvanaya ulaşır. Düzenleyen Todor : 02-09-2008 saat 15:42 Neden: doğrusu sene değil gün imiş. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#20 |
Ağaç Dostu
|
Orta doguda dogan, 3 buyuk dinin kutsal kitaplarinda gecen incir(Ficus carica) ile Uzak dogudaki dinlerde bahsi gecen incir(Ficus religiosa) farlki incirlerdir. Budizimden once Hinduzim inancinda da kutsal olan incir(Ficus religiosa= Sacred Fig) Bizim bildigimiz meyvesini yedigimiz incirden oldukca degisik bir incir cinsi. Yapraklari yurek seklinde ve yaprak uclarinda yapragin yari boyu kadar uzanan ince bir kuyrucuk var. 30 metreye kadar yukselebilen, govde capi ise 3metreye kadar genisleyebilen bir incirdir. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#21 |
Ağaç Dostu
|
İskandinav Mitolojisinden;İlk insan Buri. Buri'nin ,bir devin kızı olan Bolthor ile evli bir oğlu vardır;Bor. Bolthor'u Odin,Vili ve Ve birleşerek Bor'a uygun bir biçimde yarattılar.Ve şeklinden dolayı Ymir'i öldürdüler.Ve sonra iki tane ağaç yarattılar. Düşünen, nefes alan,duyan ve de görebilen iki ağaç... Bu ağaçlar insan ırkının ilk modelleriydi. Erkeğe Askr (ash tree => Kül ağacı),dişiye de Embla (Sarmaşık) dediler. Ardından Asgard'ı yarattılar.Tanrıların meskenini. Bazı versiyonlarda kader ağacı Yggdrassil'den bahsedilir. Onun ne kadar ihtişamlı olduğunu, dünyanın merkezinde nasıl görkemli bir şekilde yükseldiğini tasvir ederler. Ağacın altındaki kader kuyusu feminen formu olarak tasvir edilir. Ve insan hayatının buradan başladığı düşünülür. Bazı versiyonlarda da Tanrıların büyük meclisinin burada toplanıp kararlar aldığından bahsedilir. Bu ağaç üç köklüdür; Bu köklerden biri cehenneme kadar uzanır, diğeri devler ülkesine gider ve sonuncu kök de insanların dünyasına gider. Bütün dünyanın mutluluğu bu ilk ağaca bağlıdır. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#22 |
Ağaç Dostu
|
- Hızır ve İlyas peygamberlerin buluştuğu gün olan hıdırellezde, gül ağacının altına, küçük taşlarla, istenen şeyin resmi yapılır. Böylece dileğin gerçekleşeceğine inanılır. - Tunceli çevresindeki yıldırım çarpması sonucu yanmış kurumuş ağaç ziyaret işlemi görür. O'na kimse dokunmaz. Bazı hallerde yıldırım çarpması sonucu yanan ağaçların kütükleri özel hanelerde kutsal mekan olarak ziyarete açılırlar. Halk bu türden yerleri muhtelif ihtiyaçları için ziyaret eder. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#23 |
Ağaç Dostu
|
Uzun yıllar önce budist bir rahip nirvanaya ulaşmak için bi ibadete girişmiş. Rahip dini inanışına göre 3 ay uyumayacakmış. Başlamış oruca. 1 ay geçmiş, 2 ay geçmiş rahipte tık yok derken son ayın son haftası gelmiş. rahip zor dayanıyormuş. Son günler de geçmeye başlamış ve ibadetin son günü yani 90. gün rahibin çok uykusu gelmiş. Öyle ki göz kapakları kendiliğinden kapanıyormuş. Rahip düşünmüş ve ibadetini bozmamak için göz kapaklarını kesmiş ve fırlatıp atarak son günü de uyumadan geçirmiş. Ancak nirvanaya ulaşmış mı ulaşamamışmı bilinmiyor ama fırlatıığı göz kapakları toprağa düşmüş ve düştükleri yerde bir bitki filizlenmiş. Şu an bu bitkiye de çay diyoruz. O günden sonra o bitkiyi kaynatıp içenlerin uykusu gelmezmiş... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#24 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#25 |
Mehmet Emin
Giriş Tarihi: 02-09-2006
Şehir: Antalya
Mesajlar: 3
|
Ceviz
Doğrusu, erkenci davranıyorum. Henüz sitedeki konulara göz atma aşamasındayken, dün kayıtlı kullanıcı olup, bugün ikinci iletimi yazarken bunu düşündüm; aceleci davrandığımı. Temmuz ayında Ankara’daydım. TÜBİTAK’ın kitap satış yerine uğradım. Oradan aldığım birkaç kitabı hem kendim okumak hem de liseye geçen kızıma okutmak istemiştim. İşte, aldığım kitaplardan biri de Cenk Durmuşkâhya’nın “Bitkisel Hayat” adlı kitabıydı. Buradaki yazılarda ceviz ağaçlarının konusu ve Tunceli adı geçince önce Cahit Külebi’nin şiirindeki şu kısım aklıma takıldı: Benim doğduğum köylerde Ceviz ağaçları yoktu, Ben bu yüzden serinliğe hasretim Okşa biraz! Sonra da sözünü ettiğim, yumuşak üslupla anlatılan kitabın 85 inci sayfasında geçen şu cümleler: “Yine ekonomik önemi bir hayli fazla olan ve dünyadaki ilk çıkış yeri Tunceli olarak kabul edilen ceviz ağacı (juglans regia) ise kahverengi bir oduna sahiptir…” Merakım şu, bir bitkinin elbette dünyaya yayıldığı bir veya birkaç yer vardır da, bunu nasıl belirliyorlar ve böyle kesin bir cümle kullanıyorlar, bilim adamları Tunceli’ne gidip bu ağacın geçmişini mi incelemişler acaba? Yoksa daha kolay bir yol, yordam mı var? Burdur ve İçel taraflarında kullanılan bir atasözümüz şöyle diyor: "Cevizi karga diker, kızılcık kendi biter." |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#26 |
Ağaç Dostu
|
Ağaç besleme bayramı : Çin- Gelaolar Gelaolar, Bahar Bayramı ve Gelao Yeni Yılı olmak üzere yılda iki kez bayram kutlarlar. Bahar Bayramı'nın tarihi, örf ve adetleri Han Milliyetiyle hemen hemen aynıdır. Dolayısıyla Gelaolar da Hanlılar gibi bu bayrama büyük önem verirler. Gelaoların ikinci bayramı olan Gelao Yeni Yıl Bayramı ay takvimine göre, yılın 3'üncü ayının 3'üncü günü kutlanır. Gelaolar yaşlı ağaca taparlar. Dolayısıyla Gelaolar, bayram sırasında ağaca yemek verir. Bu, Gelao Yeni Yıl Bayramı'nın en önemli içeriğini oluşturuyor. Gelaoların "Ağaç Besleme" ya da "Ağaca Tapma" geleneği, dünyadaki herşeyin ruhu ve canı olduğuna inanmasından kaynaklanıyor. Bayramın ilk günü "Kaplan Günü" olarak ta adlandırılır. Bu gün her aile, pirinçten yapılan içki, domuz eti, balık ve yapışkan pirinçten yapılmış pilav gibi yemekleri yanlarına alıp dağdaki ağaca tapınmaya giderler. Dağa çıkan kalabalık, en yüksek ve eski ağacı seçerek, ağaca tapınma töreni düzenlerler. Tören sırasında kişiler ağacın önünde fişek patlatır, kağıt para ve tütsü yakar, diz çöküp ve alınlarını yere koyarak ağaca ibadet eder. İbadet bitince, bazı kişiler ağaç kabuğunu üç yerinden keser, bazıları ise ağacın kesilen yerine et, pilav doldurup, içki döker ve sonra kesilen yeri kırmızı kağıtla kapatır. Ağaca yemek verirken, farklı ağaca farklı sözler söylerler. Örneğin, eğer yemek verdiği ağaç meyve ağacı olursa, bu ağaca "Pilav verdim salkım salkım, et verdim topak topak meyve ver" diye bol meyve alımı dileğinde bulunur. Ağaca tapınma töreninden sonra kişiler bir araya gelerek bayramı kutlarlar. Bazı bölgelerde ise Ay takvimine göre yılın 8'inci ayının 15'inci günü köydeki kutsal ağaç olan "Budalık ağacı"na boğa yüreği ve taze pirinçten yapılan pilav gibi yemekler verilerek bereket yılı dileğinde bulunurlar. Kaynak : Çİn uluslar arası radyosu |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#27 |
Ağaç Dostu
|
Hep yazıcam diyorum, sonra unutuyorum. Aklıma gelmişken yazayım. Gerçi herkes biliyodur ama gene de bulunsun. Hz. Nuh'a kopacak olan tufana karşı, bir gemi yapması vahiy olur ve her hayvandan bir çift yanına alması buyrulur. Hz. Nuh'ta emre uyarak denilenleri yapar. Tufan kopar. 40 gün suda kalırlar. Artık bütün yiyecekleri bitmiş, ambarlar boşalmıştır. Ambarın dibinde kalanları bir araya toplarlar ve hepsini haşlayarak yerler. Bu şekilde hayatları kurtulur. Daha sonrada karayı bulurlar zaten. İşte bu olayın anısına her muharrem ayının 13ü aşure pişiriyoruz. (pek severim) |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#28 |
agaclar.net
|
'Doğaüstü güçlere sahip' ağaç için büyük kavga
'Doğaüstü güçlere sahip' ağaç için büyük kavga Endonezya’da, doğaüstü güçleri olduğu söylentisi yayılan 100 yıllık banyan ağacının dallarının Müslüman bir grup tarafından kesilmesi tartışmalara neden oldu. Parklardan sorumlu Sarwo Handayani, Cakarta kent merkezinde yeni otobüs hattı yolu yapımı sırasında, Hindistan mitolojisinde önemli bir yeri olan ve ölümsüz kabul edilen banyan (Hint inciri) ağacının kesilmesinin kötü şans getireceği söylentilerinin yayıldığını anlattı. Handayani, söylentilerin ardından pazar günü saldırıya uğrayan ağacın dallarının kesildiğini, yalnızca gövdesi kalan ağacın yaşayıp yaşamayacağının bilinmediğini söyledi. Ağacın doğaüstü güçleri olduğu iddialarını reddeden Handayani, olayın dün polise yapılan şikayetle ortaya çıktığını kaydetti. Yerel Müslüman bir grubun lideri olan Zeynel Arifin de, banyan ağacına saldırıyı üstlenerek, ağacın kesilmesinin mistik güçleri olmadığını kanıtladığını söyledi. Arifin, bir ağacın bir insandan daha güçlü olduğuna kimsenin inanmayacağını, ağacın kesilmesi eylemini İslamı yaymak için yaptıklarını belirtti. Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/2006/10/03/son/sonyas11.asp |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#30 |
Ağaç Dostu
|
Konu içeriğinden kaymaya müsait ama yukarıdaki kahve konusundan sonra eklemesemde olmayacak. Domalan Mantarı denen tür (Tuber melanosporum) domuz tarafından toprak altından bulunur. Fransız Mutfağinda çok ayrı yeri vardır. Domuz bulur ama yemesine müsade edilmez. Yani tam tersi. Aşağıda Mantar avına çıkmış köylü ve av domuzu ![]() ![]() |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
|
|