1982 yılında hem öğrenci hem de Univac Türkiye merkezinde çalışırken, o zamanlar 8 inç çapındaki çok plakalı ve kapasiteleri 5, 10 ve 15 MB olan değiştirilebilir manyetik kartuş disklerin yerine, içinde hiç mekanik parça olmayan, elektronik chip'lerden oluşan disklerin 2000 yılına kadar gelmiş olacağını söylediğimde bana deli gözüyle bakmışlardı.
Oysa böyle bir tahminde bulunmam çok mantıklıydı. O sıra zaten eeprom teknolojisi vardı. Küçük miktarda veri chiplere yazılabiliyor, enerji kesilse bile yazılan veri tekrar enerji verildiğinde kaybolmuyordu. Zaten var olan bir teknolojinin, kapasite arttırımı ve kullanım değişikliğiyle gelişiminin basit bir tahminiydi. Bugünkü SSI diskler o zamanki tahminimden biraz daha gecikmeli geldi. Aslında, o zamanki kapasiteler açısından bakılırsa 2003 yılında flashdisk'ler şeklinde, optimum rekabetçi kapasiteler bakımından 2009'da (>120G kapasitelerle) piyasaya girdi. Daha önce olmamasının sebebi ise, elektro-mekanik disk üreticilerinin mevcut teknolojiyi sonuna kadar satmak istemeleriydi.
1993 yılında 33Mhz 80386 işlemciler 32 bit işlem yetenekleriyle bir devrim gibi ortaya çıktı. Bugün 8 çekirdekli, 64bit 3.5Ghz işlemciler fiyat performans bakımından kolayca satın alınabilir durumdalar. Gelişim ve yeteneklere bakınca aradaki farkın geometrik olduğunu görürüz.
Güneş enerjisi panellerinde halen yaygın satılan verimlilikler %16 civarında. Dolayısıyla gelişme potansiyeli yüksek. Bildiğim kadarıyla %30 verimli teknoloji hazır. Hızla yükselmemesi için bir sebep bulunmuyor. Bu yüzden önümüzdeki zaman dilimde birim metrekare üretilen güç miktarının hızla ve bu günkü ile karşılaştırılamayacak şekilde yükseleceğini göreceğiz.
Farklı kaynaklar (rüzgar, güneş, biomass vs.), farklı ölçekler ve dağıtık besleme/tüketim ağı için mevcut şebekenin neredeyse tamamının değişmesi gerekiyor. Aslında, mevcut kayıpların da kaynağı olan şimdiki şebekede nükleer ile bile doğru dürüst işletim yapmak tartışılır. "Smart Grid" (akıllı şebeke) denen alt yapının acilen planlanarak hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu yönde çalışmalar olduğunu da biliyoruz.
Böyle bir şebekenin varlığı, ülkemizde çok büyük boyutlarda olan kayıpları engelleyeceği gibi, irili ufaklı her türlü enerji kaynağının sisteme girebilmesinin, tüketimin ve üretimin dengelenmesinin önünü açar ki, bu başlı başına planlanmamış yüzlerce santralin devreye girişi anlamına da gelir. Kendi adıma tekrar edeyim, bu günkü teknolojilerle bile yıllık toplamda şebekeye borçlu kalmayacağımın garantisini veririm.
AB ülkelerinin de, çok değil 9 yıl sonrası için minimum 20% hedefi koyarken, tüm alt yapının akıllı şebeke yapılacağı var sayımı var. Bir çok ülke bu hedefi şimdiden geçmiş durumda. Bazılarının hedefleri ise çok daha yüksek.
Alıntı:
23/09/2010
Scotland's renewable electricity target for the next decade is being raised from 50 per cent to 80 per cent, First Minister Alex Salmond announced today.
|
Kaynak
İskoçya %80 diyor. Finlandiya %38, İsviçre şimdiden %52, İsveç şimdiden %42.
Bu stratejilerin birinci hedefi karbon dioksit emisyonları.
UK Renewable Energy Strategy
The EU Target for Renewable Energy 20% by 2020
Australia will maintain 20% Renewable Enery Target
Finland has sat their target at 38 percent
Düşünülmesi gereken, nasıl yapılabileceği, nasıl yapılamayacağı değil. Her zamanki gibi ilk düşünen de biz değiliz.
Her ne olursa olsun, çocuklarımın evlerinden sürülüp iodine tabletleri yutmak zorunda kalmaları, ikide bir radyasyon taramasından geçmeleri asla istediğim bir şey değil. Öyle ki, gerekiyorsa mum ışığında oturmaları bile bundan iyidir. Gelişmişliğin ölçüsü çok tüketim değildir. Gelişmişliği medeni olmakla ölçmek gerekir, yoksa vahşi kapitalizmin acımasızca tüket, daha çok tüket, tüketmek için kazan ilkelliği ile değil.
Nükleer santral patlatarak ders almaktansa, nükleere hiç bulaşmadan, doğadan ve doğa ile uyumdan ders almayı yeğlerim.