Aman avcı vurma beni...
Eğer, "Avcıları koruma ve yaşatma derneği" kurulursa
sevgili gece'nin başkanlığına gönüllü olarak aday olacağından kuşkum yok.
Saygıdeğer kardeşim
Halil Önen ona oy verir mi bilmem gari...
Ne var ki bir avcı olmasına rağmen Halil Önen beni avlamak yerine sadece sobelemekle yetinmişti.
Fakat
gece beni fena faka bastırdı.
Onun, "Benim avcılığım geçmişte" kaldı sözüne inandık,lakin kendisi ateşli silah değilse de yaman bir tuzak avcısı olduğu ortaya çıktı.
Kurduğu tuzağa burnumuzu sokmuşuz. Kurduğu tuzaktan (hem de ayı kapanı) elimizi, kolumuzu zor kurtardık da böylece onun iyi bir tuzak avcısı, benim de eti murdar bir av parçası olduğum ortaya çıktı
Gece demiş ki:
avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "
gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız.
Ben de diyorum ki:
"Çakma avcı" zekice bulunmuş, kışkırtıcı bir benzetme... Bizim gibi "toplama" çevrecilerden başka ne bekliyordunuz ki... Ama av olmaktan kaçış yerimiz yok anlaşılan.
Gece her türlü önlemi almış. Tuzağından kurtulursak, bu defa kışkırttığı diğer avcılar da peşime takılacak ve böylece bir sürek avının avı durumuna düşmüş olacağım...
Gari Tanrı korusun beni...
Ucunda sürek avı tehlikesi de olsa, evet çıkan anlam doğrudur; ilkel insanın ve yaban hayvanlarının karnını doyurmak ve hayatta kalmak için yaptığı avcılığın yanında bu günün modern avcıları elbette çakma kalıyor. Lakin bugünün avcılığı çakma diye hiçbir avcı -kompleksten yana arızalı değilse elbet- pek umursamaz ve bu da avcılık uğraşısına ve memletin gidişatına öyle aman aman olumsuz bir etki yapmaz...
Amaaaaa!... Çakma avukattan, çakma doktordan, çakma yargıçdan, çakma siyasetçiden Tanrı ülkeyi korusun.
gece demiş ki:
" avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz." demiş....
Ben de diyorum ki:
"Her yasal olan etik midir?..." sorusu geliyor insanın aklına...
Bu konuda marjinal kolay örnekler vermekten kaçınarak sadece
Kanada ve
Japonya'da katliam olarak verdiğim iki örneği hatırlatıyorum.
Her iki olay da yasaldır. Sözkonusu ülkelerin hükümetlerince verilmiş izinlerle yapılıyor. Yasal ama, yapılan işin adı düpedüz katliamdır ve yasal olması ahlaki olmasını sağlamıyor...) Ayrıca pek çok avcının çevreyi bizden daha çok sevdiklerinden kuşkum yok. Ama aklıma bu durumda o ünlü ve ironik, "Çok sevdiğim için öldürdüm Hakim Bey.." tiradı gelmiyor değil..
Gece demiş ki:
Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz?
Ben de diyorum ki:
Sanki yakama yapışmış biri var gibi hisse kapıldım.
Hem de gözümün önüne, kendimi Amerikan vari bir duruşmada sanık sandalyesinde iken juri karşısında yaman bir avcı avukatın beni perişan ettikten sonra zaferle "Evet, artık savunma sanığa istediğini sorabilir... " diye zaferle haykırması geldi.
Ama sanıyorum bu forumda topluca alıntı yaptığım kişilerin de yakasına yapışmanız gerekirdi.
Ben dişinize göre mi geldim ne?

İyi de bütün bunları nereden çıkardınız Allahaşkına?..
Üstelik hiç kimseyi -ne kişi ne de temsili grup - hedef alarak yazmamayı özen göstermeme rağmen.
Konu ne? Av ve avcılık...
Ne demişiz:
"Avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... "
Ne yani yalan mı?
Sonra bu forumdaki hiç kimseyi ne, "yırtıcı hayvan taklidi, ne de insanlık dışı (insanlık içi nasıl oluyorsa) menfaat katliamcılarla" aynı gördüğümüzü anıştaracak bir görüş derdest etmedik. Sadece avcılığın her türlü halini gözler önüne sermeye çalıştık. Elbette yazdıklarımızı ortaya birileri alınsın diye yazıyoruz. Yarası olan gocunduysa - ne yalan söyleyeyim- amacımızdan hoşnut kalırız.
Gece demiş ki:
Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir?
Bende diyorum ki:
Buna, gece'nin kendi görüşüyle cevap vereyim (E, bazı acemi avcılar kendi silahlarıyla kendilerini vurur) :
Şöyle demiş gece: Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız.
Gece demiş ki:
Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır.
Ben de diyorum ki:
Umarım şimdi anlamışsınızdır... Hala anlamadıysanız, zatımızda oluşacak olan artniyet kanaattan hicap duyarız...
gece, "farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi" diye etiketlemiş kendini...
Biz de ' avcılık konusunda asıl farklı düşüncelere sahip olduğumuz için düşüncelerimize tahammülsüzlüğün avcı bile olmayan birinden gelmesine şaşıran forum şaşkını' diye etiketleyelim bari...
Ya da, "Bu kadar avcılık karşıtı varken, kabağı patlatmak için neden benim başımın seçildiğini anlamaya çalışan forumun şamar oğlanı" diye de etiketleyebilirim kendimi...
Neyse, fırsat bu fırsattır deyip içimizde kalanları da tamam eyleyip şimdilik kaydıyla bir kenara çekilelim...
(Ama, burası sadece avcıların sorunun konuşulduğu bir forum olduğu sanılıyorsa ki böyle bir forumda Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer bu, sanıyorum başta Halil Önen kardeşimiz buna karşı çıkacaktır...)
İnsanın içine canı üfleyen Tanrı aynı nefesi hayvanlardan da esirgememiş. Ancak insana torpil geçerek bir de ruh -düşünce- üflemiş.
Yani bir bıldırcınla biz içimizde yaşam denen aynı cevheri taşıyoruz.
Ama bıldırcının ruhu yok; haliyle vicdanı yok, acıma duygusu yok, çevrede neler olup bittiğinin farkındalığı yok...
Ama insanda var... hatta daha fazlası var.
vet farkında...
Yaşadığı dünya elinin altından kayıp gidiyor...Yabanıl hayat da öyle... Çember giderek daralıyor ve nesli tükenen canlılardan söz edilmeye başlandı.
Avcılar artık eskisi gibi rahat değiller.
Birileri (örneğin şu anda benim yaptığım) tarafından rahatsız ediliyorlar.
Onların içinde de vicdan sahibi olanlar vahşi avcılığa karşı çıkıp daha insani, daha kabul edilebilir bir avcılık için bir çıkış yolu aramaya başladılar.
Çember sadece avcılar için daralmıyor...
Boğa güreşçileri, rodeocu, hayvan döğüştürücüleri, hayvanları deneylerde kullananlar, yaban hayvanları evlerinde besleme meraklıları; canlı-ölü hayvan kolleksiyoncuları aleyhine de daralıyor...
Bunun yerine kuş gözlemciliği, foto safari, kampçılık, yürüyüş, dağ ve orman bisikletçiliği, bitki kolleksiyonculuğu gibi uğraşılar rağbet görmeye başladı.
Çünkü doğa bunca tahribat karşısında yeni dengeler oluşturmak için şaşkınlaşıyor, hırçınlaşıyor. Çünkü doğada zaman kavramı olmadığı için acelesi yok.... O işine bakıyor. Eninde sonunda insanlara rağmen kendini gene bir dengeye oturtacaktır da...
Evet, doğada herşey bir şeyin dengesidir.
Sahi insan neyin dengesi acaba?
Dengesizliğin dengesi midir yoksa?...
....Yoksa Tanrının bencilliğinden dolayı sadece kendi varlığını farketsin diye mi, yarattı bu insanları.
İnsanların bencilliklerinin nedeni bu mu yoksa?
Elbette bu konular buranın değil felsefe kahvesinin konusu...
Bu nedenle şimdilik son söz:
Evet, avcılar ve avcılık hakkında yaklaşımımı nasıl bulursanız bulun hiç önemli değil; ama,
ne olur yaban hayatın içinden elinizi çekin...