View Single Post
Eski 17-09-2009, 07:53   #4
gece
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,671
Av-avcı etkileşimi...

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster

Aman avcı vurma beni...


Eğer, "Avcıları koruma ve yaşatma derneği" kurulursa sevgili gece'nin başkanlığına gönüllü olarak aday olacağından kuşkum yok.
Saygıdeğer kardeşim Halil Önen ona oy verir mi bilmem gari...

Ne var ki bir avcı olmasına rağmen Halil Önen beni avlamak yerine sadece sobelemekle yetinmişti.

Fakat gece beni fena faka bastırdı.
Onun, "Benim avcılığım geçmişte" kaldı sözüne inandık,lakin kendisi ateşli silah değilse de yaman bir tuzak avcısı olduğu ortaya çıktı.
Kurduğu tuzağa burnumuzu sokmuşuz. Kurduğu tuzaktan (hem de ayı kapanı) elimizi, kolumuzu zor kurtardık da böylece onun iyi bir tuzak avcısı, benim de eti murdar bir av parçası olduğum ortaya çıktı

Gece demiş ki:
avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız.

Ben de diyorum ki:

"Çakma avcı" zekice bulunmuş, kışkırtıcı bir benzetme... Bizim gibi "toplama" çevrecilerden başka ne bekliyordunuz ki... Ama av olmaktan kaçış yerimiz yok anlaşılan.
Gece her türlü önlemi almış. Tuzağından kurtulursak, bu defa kışkırttığı diğer avcılar da peşime takılacak ve böylece bir sürek avının avı durumuna düşmüş olacağım...
Gari Tanrı korusun beni...

Ucunda sürek avı tehlikesi de olsa, evet çıkan anlam doğrudur; ilkel insanın ve yaban hayvanlarının karnını doyurmak ve hayatta kalmak için yaptığı avcılığın yanında bu günün modern avcıları elbette çakma kalıyor. Lakin bugünün avcılığı çakma diye hiçbir avcı -kompleksten yana arızalı değilse elbet- pek umursamaz ve bu da avcılık uğraşısına ve memletin gidişatına öyle aman aman olumsuz bir etki yapmaz...
Amaaaaa!... Çakma avukattan, çakma doktordan, çakma yargıçdan, çakma siyasetçiden Tanrı ülkeyi korusun.

gece demiş ki:

" avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz." demiş....

Ben de diyorum ki:
"Her yasal olan etik midir?..." sorusu geliyor insanın aklına...
Bu konuda marjinal kolay örnekler vermekten kaçınarak sadece Kanada ve Japonya'da katliam olarak verdiğim iki örneği hatırlatıyorum.
Her iki olay da yasaldır. Sözkonusu ülkelerin hükümetlerince verilmiş izinlerle yapılıyor. Yasal ama, yapılan işin adı düpedüz katliamdır ve yasal olması ahlaki olmasını sağlamıyor...) Ayrıca pek çok avcının çevreyi bizden daha çok sevdiklerinden kuşkum yok. Ama aklıma bu durumda o ünlü ve ironik, "Çok sevdiğim için öldürdüm Hakim Bey.." tiradı gelmiyor değil..

Gece demiş ki:
Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz?

Ben de diyorum ki:
Sanki yakama yapışmış biri var gibi hisse kapıldım.
Hem de gözümün önüne, kendimi Amerikan vari bir duruşmada sanık sandalyesinde iken juri karşısında yaman bir avcı avukatın beni perişan ettikten sonra zaferle "Evet, artık savunma sanığa istediğini sorabilir... " diye zaferle haykırması geldi.

Ama sanıyorum bu forumda topluca alıntı yaptığım kişilerin de yakasına yapışmanız gerekirdi.
Ben dişinize göre mi geldim ne?
İyi de bütün bunları nereden çıkardınız Allahaşkına?..
Üstelik hiç kimseyi -ne kişi ne de temsili grup - hedef alarak yazmamayı özen göstermeme rağmen.
Konu ne? Av ve avcılık...
Ne demişiz:
"Avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... "
Ne yani yalan mı?

Sonra bu forumdaki hiç kimseyi ne, "yırtıcı hayvan taklidi, ne de insanlık dışı (insanlık içi nasıl oluyorsa) menfaat katliamcılarla" aynı gördüğümüzü anıştaracak bir görüş derdest etmedik. Sadece avcılığın her türlü halini gözler önüne sermeye çalıştık. Elbette yazdıklarımızı ortaya birileri alınsın diye yazıyoruz. Yarası olan gocunduysa - ne yalan söyleyeyim- amacımızdan hoşnut kalırız.

Gece demiş ki:
Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir?

Bende diyorum ki:

Buna, gece'nin kendi görüşüyle cevap vereyim (E, bazı acemi avcılar kendi silahlarıyla kendilerini vurur) :
Şöyle demiş gece: Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız.

Gece demiş ki:
Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır.

Ben de diyorum ki:
Umarım şimdi anlamışsınızdır... Hala anlamadıysanız, zatımızda oluşacak olan artniyet kanaattan hicap duyarız...

gece, "farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi" diye etiketlemiş kendini...

Biz de ' avcılık konusunda asıl farklı düşüncelere sahip olduğumuz için düşüncelerimize tahammülsüzlüğün avcı bile olmayan birinden gelmesine şaşıran forum şaşkını' diye etiketleyelim bari...
Ya da, "Bu kadar avcılık karşıtı varken, kabağı patlatmak için neden benim başımın seçildiğini anlamaya çalışan forumun şamar oğlanı" diye de etiketleyebilirim kendimi...

Neyse, fırsat bu fırsattır deyip içimizde kalanları da tamam eyleyip şimdilik kaydıyla bir kenara çekilelim...
(Ama, burası sadece avcıların sorunun konuşulduğu bir forum olduğu sanılıyorsa ki böyle bir forumda Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer bu, sanıyorum başta Halil Önen kardeşimiz buna karşı çıkacaktır...)

İnsanın içine canı üfleyen Tanrı aynı nefesi hayvanlardan da esirgememiş. Ancak insana torpil geçerek bir de ruh -düşünce- üflemiş.
Yani bir bıldırcınla biz içimizde yaşam denen aynı cevheri taşıyoruz.

Ama bıldırcının ruhu yok; haliyle vicdanı yok, acıma duygusu yok, çevrede neler olup bittiğinin farkındalığı yok...
Ama insanda var... hatta daha fazlası var.
vet farkında...
Yaşadığı dünya elinin altından kayıp gidiyor...Yabanıl hayat da öyle... Çember giderek daralıyor ve nesli tükenen canlılardan söz edilmeye başlandı.
Avcılar artık eskisi gibi rahat değiller.
Birileri (örneğin şu anda benim yaptığım) tarafından rahatsız ediliyorlar.
Onların içinde de vicdan sahibi olanlar vahşi avcılığa karşı çıkıp daha insani, daha kabul edilebilir bir avcılık için bir çıkış yolu aramaya başladılar.
Çember sadece avcılar için daralmıyor...
Boğa güreşçileri, rodeocu, hayvan döğüştürücüleri, hayvanları deneylerde kullananlar, yaban hayvanları evlerinde besleme meraklıları; canlı-ölü hayvan kolleksiyoncuları aleyhine de daralıyor...
Bunun yerine kuş gözlemciliği, foto safari, kampçılık, yürüyüş, dağ ve orman bisikletçiliği, bitki kolleksiyonculuğu gibi uğraşılar rağbet görmeye başladı.

Çünkü doğa bunca tahribat karşısında yeni dengeler oluşturmak için şaşkınlaşıyor, hırçınlaşıyor. Çünkü doğada zaman kavramı olmadığı için acelesi yok.... O işine bakıyor. Eninde sonunda insanlara rağmen kendini gene bir dengeye oturtacaktır da...

Evet, doğada herşey bir şeyin dengesidir.
Sahi insan neyin dengesi acaba?
Dengesizliğin dengesi midir yoksa?...
....Yoksa Tanrının bencilliğinden dolayı sadece kendi varlığını farketsin diye mi, yarattı bu insanları.
İnsanların bencilliklerinin nedeni bu mu yoksa?
Elbette bu konular buranın değil felsefe kahvesinin konusu...

Bu nedenle şimdilik son söz:
Evet, avcılar ve avcılık hakkında yaklaşımımı nasıl bulursanız bulun hiç önemli değil; ama, ne olur yaban hayatın içinden elinizi çekin...
Teşekkürler sevgili hassoman, konuyu güzelce toparladığın ve düşüncelerini daha anlaşılabilir kıldığın için.

Son iki yazını okuyunca doğrusu, iyi ki yazmışım, iyi ki taş atmışım dedim. Bilirsin "Meyveli ağacı taşlarlar". Başka türlü bu kadar güzel yazılar okumak ne mümkün! Umarım bu küçük tuzak için kızmazsınız.

Bu vesile ile sizi avlamak niyetimde olmadığımı da beyan etmiş oldum, siz "mundar" olmasanız bile ben zaten etyemezim biliyorsunuz.

Bazı noktalarda açıklamalar yapmam, kendimce düşüncelerimi ortaya koymam iyi olur sanırım.

Örneğin "doğada her şeyin bir dengesi var, insan neyin dengesi?" diyorsunuz. Naçizane düşüncem, 'doğanın kendisinin' şeklinde. İddialı bir düşünce değil mi? Evet öyle, ancak son sel felaketleri, doğaya yaptığımız tüm hasarlar ve bir bütün olarak uygarlığımız bir çeşit doğayı yenme, evcilleştirme, ehlileştirme, kendi düşündüğümüz şekle sokma, alternatifini ortaya koyma çabası değil mi?

Forumumuz açısından belirtirsek, küçücük bahçelerimizde bile yabancı otları türlü çeşit yöntemler ile yok edip, kendi istediğimiz çiçekleri, bitkileri ekmiyor, dikmiyor muyuz, sanat da plastik sanatlar olsun, müzik olsun, her ne olursa olsun doğanın taklidi ile başlayıp, soyutlamalar ile gitmiyor mu, ... v.s. v.s.

Tabii ki yaşadığımız dönem itibariyle bu denge değil de dengesizlik şeklinde yaşanıyor. Bu konuda "daha çook fırın ekmek yememiz" gerekiyor, biliyorsunuz.

"Doğanın hırçınlaşması" da önceki üç paragrafta belirtilen ve doğa ile insanın av-avcı ilişkisindeki avcılık sürecinden kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Yani bir çeşit eskiden insanlar diğer canlılar için daha avcı, ama doğa için daha bir av, bugün ise doğa için daha bir avcı ama insanlar bazında (örneğin sel felaketindeki insanlar) hala bir av konumundalar diyebilirim, 'teşbihte hata olmaz'ı ekleyerek.

Benim, size "tuzak kurmam, avlamaya kalkmam, başka avcıları kışkırtmam, kafanızda kabak patlatmam' konularında ise 'yok artık, o kadar da değil!' diyorum. Ama bakış açınız itibariyle 'yı da patlatıyorum. İlahi hassoman, alemsiniz vallahi!

"Avcıları koruma ve yaşatma derneği, başkan adaylığı" konusu ve kişisel olarak başlık hakkındaki kendi konumumu bir kez daha açıklamam gerekiyor sanırım. Buna ihtiyaç var çünkü; mesele gittikçe 'ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranamamak' istikametinde ilerliyor gibi bir durum oluştu.

Örnekle açıklayalım, konumum 'laikliği savunan bir inananın durumu' gibi düşünülebilir. Evet yine teşbihte hata olmaz'ı ısrarla ekliyoruz. Ben etyemez olmaya karar verdiğimde 10-11 yaşlarındaydım, gerekçem beslenmek için hayvan öldürmenin gereksizliği idi. Onyılları bulan süreçte haklı olduğumu da düşünüyorum.

Ama bunun böyle olması, bu konuda 'benim gibi düşünmeyenlerin' var olduğu (hatta çoğunluk) ve benim onları veya onların beni kendi düşünce ve davranışlarına çekmek için ikna etmeye çalışılmasını, metazori etkilemeyi gerektirmediği gibi onların/benim bu kararlarımızdan dolayı birbirimizi ağır eleştiri hakkını da vermiyor, diye düşünüyorum.

Özetle avcılığı ve avcıları varlığını ve devamını savunma noktasında değilim, ancak bu, onların düşündüklerine ve yasalar ve hukuk çerçevesinde yaptıklarından dolayı olanları ağır biçimde suçlanmasını savunmamı gerektirmiyor.

Yani tam olarak; 'düşüncenize katılmıyorum, ancak düşüncenizi özgürce açıklamanız ve toplumsal kurallar içerisinde yaşamanızı sonuna kadar destekliyorum' konumundayım.

Bu ikisini aynı anda yapmanın 'Ne İsa'ya, ne Musa'ya..." olarak algılanabileceğinin farkındayım ama bu beni caydırmıyor. Neysem oyum, inandığım, düşündüğüm, doğru'yu uyguluyorum zaten, başkasının hakkımdaki yanlış düşüncesi, kendisine ait olup, beni bağlamaz, hatta umurumda bile olmaz. Kendim için böyle düşünürken başkalarına bu hakkı vermemek ise bana göre değil. Üzgünüm ama durum bu.

Sizin kendinizi "av" olarak, beni de "kendini vuran acemi, tuzakçı" avcı olarak görmenize yol açan yazılarımı da bu düşünceler ile yazdım. Bana göre avcılık tartışılabilir, çeşitli görüşler ile şiddetli de olsa eleştirilebilir ama avcılara yönelik eleştirilerin sınırı vardır ve bu sınırlara saygı duyulmalıdır.

Peki bana göre siz bu sınırı aştınız mı? Sorusuna gelirsek;
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
Avcılık avcılıktır. Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana...
mesajınız üzerine yazdığım, 177 no'lu yazım ile bu sınıra göre konumuzunu netleştirmeyi amaçlamıştım. Cevaben gelen;
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi hassoman Mesajı Göster
Haklısınız, avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... Bakın şimdi sizin yüzünüzden kastı daha da aştım iyi mi
yanıtı ile bilerek aşıldığını ve bunun "benim yüzümden" olduğunu öğrenince (!?! ) "avlanmaya çalışıldığınızı, tuzak kurulduğunu" iddia ettiğiniz, yazıyı yazmak farz oldu. Avcılığı namertlik ile eşitlemek değil mi bu sözlerinin vardığı nokta. Avcılığın tanımı gerçekten de bu mudur sizce?

Durum benim açımdan budur.

Ayrıca şu ana değin avcılığa yapılan eleştirilerin özünün "avcılığın öldürmeye indirgenmesi" olduğunu düşündüğümü de belirtmeliyim. 'Can almanın avcılığın ayrılmaz bir parçası olduğunu' hatırlatan ama tek parçası olmadığını düşünen biri olarak.

Belki siz yine dernek başkan adaylığı propagandası olarak göreceksiniz ama, avcılığa düz mantık ile bakmanın ötesinde tıpkı kuantum fiziğinde olduğu gibi, ilk başta paradoks gibi gelen bazı bilimsel gerçekler açısından konuya yaklaşılmasını daha doğru buluyorum. 'Nasıl yani?' derseniz;

Av-avcı ilişkisinde asıl kazanan tarafın av olduğu bilimsel tespiti, bir grup av içinde hangisinin av olacağında avcının değil, avın belirleyici olduğu bilimsel tespiti, v.s. v.s.

Evet, bunun için bazı ezberlerin kırılması gerekiyor ve evet şu an bu noktanın çok uzağındayız ama 'avcıların ne kadar taklit insanlar olduğu', "etik davranmadıkları" gibi insanları yargılamak yerine (buna hassoman da dahil, yok öyle "yakaya yapışmalar, sürek avının avı yapmalar, jüriler") bunlar gibi konular tartışılsın isterim doğrusu.


gece
'anlayışı kıt', "tuzakçı, kendini vuran, acemi avcı" olan forum üyesi!

gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön