Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
 Anlayışınıza teşekkürler.
Dost acı söyler misali, bilgiyi üreten bir toplum olmadıkça, bunun için inatla, kararlılıkla çok çalışıp terlemedikçe, ve tabii ki üretmedikçe, başkalarının ürettiği bilgiye işimize geldiği gibi isimler vermenin yaratacağı katma değer ancak duygularımızı okşar. Biliyorum, bunu dile getirmek, "kral çıplak" demekle eş anlamlı. Hiç olmazsa kralın epeyce çıplak olduğunu gözden uzak tutmayalım kafalarımızın içinde.
|
Düşüncelerinize katılmakla birlikte, itirazlarımda var: Biz icat etmesek de bir eşyaya Türkçe bir ad verilebilmelidir. Çünkü pek çok farklı dilde o aygıtın, yemeğin mucidinin verdiği ad dışında adlar verildiğini görürsünüz. Şöyleki bu durum bazen size: " Bu kadar da olmamalı; bu da gerçekten abartı." dedirtir. Örnek olarak
İşkembe çorbası: Trip soap ( Merak ettim kral Arthur da işkembeyi sever miydi ? İngiliz milletler topluluğunun asla yapmadığı ve asla yemeyi tercih etmedikleri bir sakatat çorbasına nasıl kendi dillerinde ad verebiliyorlar...)
Peri bacası:Fairy chimney. Sanırım Londra'nın göbeğinde bu oluşumlardan bolca bulunmakta. Yoksa biz de fiyord'a Türkçe karşılık bulurduk.
Lokum: Delight . Geleneksel ingiliz tatlısı desem...
Halı : carpet. Biz bulmadık; onlardan öğrendik sanırım
Troy: Truva. Sanırım fransızlar millet olarak ortaya çıkışlarından 2.500
yıl önce Troy'a Fransız aksanlı ad verebilme becerisini gösterebilmişler.
Buradaki örneklere benzer binlercesi var. Elin fransızı, ingilizi bizim buluşumuza, yerimize kendi diliyle ad verebilme özgürlüğüne sahipken biz neden değiliz ?