Bazen düşünmeden edemiyorum..
Nasıl ki günümüzde doktorların çoğunluğu ve hastalar ilaç şirketlerinin gönüllü köleleri haline geldiyse, sanki aynı olay tarımsal mevzularda da göze çarpıyor..
Binbir ilaç, binbir madde var ortalıkta..Onu mu atsam, bunu mu kullansam yarışı içindeyiz adeta..
Örnek vereyim; Eskiden Pendik İstanbul zenginlerinin sayfiye alanıymış..İstanbul'da benim evin altında 5 dekar kadar alanda (sanıyorum trilye) 30 adet kadar 80-100 yaşlarında zeytin var..Her yıl aynen benim yaptığım gibi belediye gelip motorlu tırpanla otunu biçiyor, o kadar..Ne gübre veren var, ne organik ne de kimyasal ilaç falan atılmadığı halde, hemen her yıl zeytin yapıyorlar ..Hem de oldukça iri oluyorlar..10 yıldan beri izlerim onları, ne zeytin sineği gördüm, ne de vuruk zeytin..Eğer bu zeytinler Anadolu'nun ıssız bir köyünde olsa, al sana bal gibi organik zeytin..
Acaba diyorum, doğanın dengesini biraz da bizim aşırı ilgimiz ve meraklı oluşumuz mu bozuyor ? Onu attım, bunu verdim derken bir bakıyorsunuz, bitki afallıyor belki de..
Bu durum şuna da benziyor..Roman mahallelerinde nasıl ki çocuklar yalınayak, toz toprak içinde, doğal hayatın içinde yaşadıkları halde daha dirençli oluyor bağışılık kazanıyorsa, zengin, varlıklı veya tek çocuk sahibi pirpirikli insanların çocukları ise her türlü ihtimam gösterildiği halde çok çabuk hastalanıp, dirençsiz birey olarak büyüyorlar..
Bundan binlerce yıl önce, Akdeniz ülkelerinin hepsinde zeytin yetiştiriciliği varmış..
İlaç mı kullanmış, gübre mi kullanmış bu insanlar ? Toprağı mı sürmüşler ?
Herşeye müdahale etmeye bayılıyoruz bizler..İlaç ve gübre sanayii beynimizi esir almış adeta..Belki de doğallığı sağlasak, doğa belki belli bir süre sonunda kendi kendine her türlü zararlıyı, olumsuzluğu kendi içinde yokedebilme olanağını da yaratacak..
Ama, biz doğayı rahat bırakmıyoruz gibi..
Doğayı deneme tahtasına çevirmişiz.
|