30-10-2007, 15:19 | #1 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 13-10-2006
Şehir: ANKARA
Mesajlar: 2
|
Upov: Tohumlar yetmedi, bitkilerimize de el koyun!
UPOV: BİTKİLERİN TEKELLEŞMESİNDE YENİ BİR ADIM Katılım başvurusunu yapan Türkiye 18 kasım 2007 de UPOV- Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği (International Union for the protection of new varieties of plants) nin 65 inci üyesi olacak. UPOV Nedir ? UPOV konvansiyonun amacı, tanımlanmış şeffaf prensipler temelinde ıslahçıların fikri mülkiyet haklarını kabul ederek yeni bitki çeşitlerinin gelişimini teşvik etmektir. Korumaya uygun olması için çeşitlerin belirli şartlara uygun ,bilinen çeşitler olması ,yeterli derecede uniform ve istikrarlı olması gerekmektedir.Yeni çeşitler, gıda üretimini sürdürülebilir şekilde yükselten,tarım sektöründeki geliri arttırarak kapsamlı bir gelişmeye bağışlayan güçlü araçlardır. (UPOV Press Release No.74,Geneva 18 Oct.2007) Tohumdan Sonra Yeni Bitki Çeşitlerinde de Tekelleşme UPOV 1961 de tohum endüstrisinin gelişimi için kurulmuş bir sistemdir.Tohum şirketlerinin istediği, tohumlar üzerinde endüstriyel patentlerin hak olarak tanınmasıdır. Patentler aracılığıyla şirketler, tohumun hem üretim hemde diğer aşamalardaki kontrolünü sağlayıcı haklara sahip olacaktır. Birçok ülke hükümeti patentlerin şirketler lehine çiftçiler üzerinde büyük bir baskı gücü oluşturacağını düşünüyor. Buna karşın, Ticari tohumların tekelleştirilmesi amacıyla endüstriyel patente PVP (Plant variety protection) Bitki Çeşidi Koruma ismi veriliyor. 1994 de kurulan Dünya Ticaret Örgütü’nün baskısıyla üye ülkelerin hükümetleri tohumlar üzerinde tekel hakkı edindiler. Şimdi de gelişmekte olan ülkeler üzerinde gelişmiş ülkeleri taklit konusunda bir baskı oluşturulmaktadır. Pek çok ülkeden UPOV vasıtasıyla Bitki Çeşidi Koruma sistemine dahil olmaları isteniyor. Geçtiğimiz 10 yıl içinde çoğu gelişmekte olan ülkenin katılımıyla UPOV üye sayısını ikiye katladı. (Grain- Şubat 2007) Yeni Bitki Çeşitleri de Mülkiyet Konusu Oldu Türkiye’nin UPOV’e taraf olmasından sonra, 25347 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5042 sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun” un da uygalanmasının önündeki bir engel daha aşılacak. Kanun’la birlikte, yeni bitki çeşitlerine ait fikri mülkiyet haklarını korumak isteyen şirketler, çiftçiler ve küçük üreticiler karşısında daha avantajlı bir hukuki korumaya sahip olacaklar. Tohumculuk Kanunu Kadar Büyük Bir Tehlike 31.10.2006 tarihinde kabul edilerek, 8.11.2006 tarihli 26340 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Tohumculuk Kanunu’dan bir yıl sonra Türkiye’nin UPOV’e taraf olmasını Türkiye tarımının planlı bir şekilde çökertildiği ve şirketlerin kaderine terkedildiğini vurgulayan Ekoloji Kolektifi ve Doğader , bu konuda duyarlı tüm tarım, ekoloji, tüketici örgütlerini duyarlı olmaya çağırdı. AKP hükümetinin 22 Temmuz seçimlerinden sonra aldığı oya güvenerek, tarımı tekelleştiren, bitki çeşitlerini satılığa çıkartan anlayışının, ülkenin genetik ve bitki varlıklarını yok edeceği vurgulandı. EKOLOJİ KOLEKTİFİ / DOĞADER 26 Ekim 2007 *** Basına ve Kamuoyuna 26 Ekim 2007 BİTKİLER SATILIK DEĞİLDİR AKP hükümetinin sürdürücüsü olduğu, tarım politikalarında mülksüzleştirme, şirketleştirme ve yoksullaştırma politikalarında yeni bir adım atılıyor. Türkiye 18 kasım 2007 tarihinde, Yeni Bitki Çeşitlerinde Şirketlere hukuki üstünlük sağlayan ve onların mülkiyet haklarını koruyan, UPOV(Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Uluslararası Birliği) ne üye oluyor. AKP tarafından atılan bu adım Türkiye’nin bitki ve gen varlıklarının yağmalanmasında geri dönülemez bir adım olacaktır. 5042 sayılı “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanunun” da uygulanmasının önünü açacak bu sözleşme ile birlikte, yıllardır coğrafyamızda üretimi yapılan bitki çeşitleri üzerinde, şirketler mülkiyet haklarını ileri sürerek bu bitkileri kendi adlarına tescil ettireceklerdir. Bu tehlikeli gelişme karşısında, Türkiye ve Dünya kamuoyuna bir kez daha sesleniyoruz: Bitkiler mülkiyet konusu yapılamaz. Bu politikalar tüm bir uygarlığı ve canlı yaşamını yok oluşa sürükleyecektir. Bu uygulamalar, tarımın planlı olarak çökertilmesi girişimdir. Bu konuda duyarlı tüm tarım, ekoloji, tüketici örgütlerini duyarlı olamaya çağırıyoruz. AKP hükümetinin 22 Temmuz seçimlerinden sonra aldığı oya güvenerek, tarımı tekelleştiren, bitki çeşitlerini satılığa çıkartan anlayışının, ülkenin genetik ve bitki varlıklarını yok edecektir. Bu nedenle hükmümeti bir ana önce bu sözleşmeye taraf olma niyetinden vazgeçmeye çağırıyoruz. EKOLOJİ KOLEKTİFİ / DOĞADER http://www.ekolojistler.org - http://www.dogader.org -------------------------------------------------------------------------------------------------------------- UPOV: A New Step Towards Monopolizing Plants Turkey, who have recently made its application, will become the 65th member of UPOV-International Union for the protection of new varieties of plants on 18th of November 2007. What is UPOV? The purpose of UPOV convention is to motivate new plant development by accepting intellectual property rights of breeders on the basis of predetermined transparent principles. For the varieties to be fit for protection they have to be in line with certain standards; they should be known, uniform and consistent enough. New varieties raise food production sustainably,they are powerful means that support development by increasing the agricultural income. (UPOV Press Release No.74, Geneva 18 Oct. 2007) Monopoly in New Plant Varieties Follow the Seed Monopoly: UPOV is a system built in 1961 to develop the seed industry. Seed firms demanded some industrial patents on seeds to be counted as rights. Through these patents firms would have rights to control the seeds in both production phase and other stages. Many governments believe that patents will constitute a strong pressure on farmers in favour of seed firms. Ironically, the name given to the industrial patents to monopolize commercial seeds is PVP-Plant Variety Protection. And with the pressure of World Trade Organization built in 1994 member states got the right of monopoly on the seeds. Nowadays WTO pressurizes on Developing States to follow the example of Developed States. They demanded many states to join the Plant Variety Protection system through UPOV. UPOV has doubled its membership base with the newcomer states in the last ten years. (Grain-February 2007) New Varieties Also Became An Issue of Property: After Turkey became a signatory to UPOV, one more obstacle on the way to full implementation of the “Law on the Protection of Breeding Rights of New Varieties”, (Law no. 5042 that was put into force when it had been published in Official Gazette no. 26340 on 8th November 2006) would be eliminated. With this law, firms who want to protect their intellectual property rights on new varieties would have a more advantageous legal protection as compared to farmers and small producers. A Danger As Serious As The Seed Law: Ekoloji Kolektifi (Ecology Collective) and Dogader asked for all agriculture, ecology and consumer organizations to be sensitive on this issue and declared that becoming a party to UPOV just a year after Turkey had accepted and put into force the Seed Law on October 31, 2006 (by November 8, 2006 dated 26340 no. Official Gazette) would eliminate Turkish agriculture and transfer its destiny into the hands of firms. It is emphasized that AKP Government, relying on the strong vote it got at July 22 Parliamentary Elections, would destroy the genetic and plant resources of the country with this attitude of monopolizing the agriculture and commercializing the plant varieties. EKOLOJI KOLEKTIFI (ECOLOGY COLLECTIVE)/DOGADER 26th October 2007 --- PRESS RELEASE 26th October 2007 PLANTS ARE NOT FOR SALE: This is a new step towards property sacking, corporate-centric and impoverishing politics that AKP government has been pursuing. Turkey will become a member of UPOV that prioritize the legal rights of firms and protect their property rights in terms of new varieties on 18th November 2007. It will be an irreversible step towards the plundering of plant and gene resources of Turkey. With this agreement, which also opens the way to the implementation of no. 5042 law on “The Protection of Breeder’s Rights on New Varieties”, the firms can register different varieties in their names that have been cultivated in our geography for years based on their alleged property rights. In the face of such a dangerous development we are calling for the Turkish and World public once more: The Plants can not be made an issue of Property! Such practices will draw the whole civilization and life to distinction. We are calling for all agriculture, ecology, consumer organizations to be sensitive on this issue. AKP Government, relying on the strong vote it got at July 22 Parliamentary Elections, would destroy the genetic and plant resources of the country with this attitude of monopolizing the agriculture and commercializing the plant varieties. We demand the government to renounce its intention to become a party to this agreement. EKOLOJI KOLEKTIFI (ECOLOGY COLLECTIVE)/DOGADER http://www.ekolojistler.org - http://www.dogader.org |
31-10-2007, 09:11 | #2 |
agaclar.net
|
Konu ile ilgili kanun: Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunması Yönetmelik: Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunması |
31-10-2007, 09:12 | #3 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
|
|
31-10-2007, 09:15 | #4 | |
agaclar.net
|
Eski bir konu ama olayı anlamada yardımcı olabilir: Alıntı:
|
|
19-11-2007, 22:40 | #5 |
agaclar.net
|
DİKKAT! TÜRKİYE UPOV’A GİRİYOR: KÜRESEL TOHUM ŞİRKETLERİNİN SON DARBESİ Prof. Dr. Tayfun Özkaya Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü tayfun.ozkaya@ege.edu.tr 0532 4808365 UPOV 1960’da sonradan devleşecek olan tohum şirketlerinin güdümündeki altı Avrupa ülkesi tarafından kuruldu. 1990’lara kadar sadece 20 üyesi vardı. Ancak küreselleşme ile birlikte hiçbir zorunluluk olmamasına rağmen IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşlar ve büyük devletler gelişmekte olan ülkeleri bitki çeşitleri üzerindeki fikri mülkiyet haklarını koruma iddialı UPOV’a girmeye zorladılar. Bugün Türkiye 65. üye olma yolunda. UPOV’un çeşitli sözleşmeleri var. İlki 1961’de “Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Uluslararası Anlaşması” adı altında imzalandı. Daha sonra 1972, 1978 ve 1991’lerde bu anlaşma gözden geçirilerek yenilendi. Ancak UPOV’un 50. kuruluş yılı olan 2011’de tohum devlerinin hâkimiyetini iyice pekiştirecek olan yeni bir anlaşma tezgâhlanmaktadır. 1961 UPOV anlaşması 1970’lere kadar pratikte uygulanmadı. Bu sözleşmelerin uygulandığı yaklaşık 30 yılda gelişmiş ülkelerde bitki çeşitlerinin çoğu kayboldu. FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) dünya biyoçeşitliliğindeki kaybı %75 olarak açıklamıştır. Kısacası gelişmiş ülkelerde çiftçi tohum firmalarının esiri olurken tüketiciler besin değeri düşük, ancak tarım ilaçları ve kimyasal gübrelerle yetiştirilebilen tatsız ürünleri yemek zorunda bırakıldılar. Dekara verimlilik bazen artabildi ama bunun çiftçilere, tüketicilere ve doğaya zararı çok fazla oldu. ABD’de kanser, kalp, şeker ve obezitenin çok fazla olması tesadüf değildir. Bunda genetik olarak farklılaşmış yerel çeşitlerin yerine geçen genetik olarak birörnek güya modern tohumların da payı çok büyüktür. Şimdi gelişmiş ülkelerin bütün dünyada yapmak istedikleri aslında bu filmi gelişmekte olan ülkelere de gösterme arzusudur. Başbakanlığın web sayfasında[1] UPOV’a Türkiye’nin yaptığı başvurunun sadece gerekçesini okuyabiliyorsunuz. Bu gerekçede, bitki ıslahçılarının haklarını koruma altına alarak Türkiye’nin yeni tohum geliştirmek için yatırımları çekeceği iddia edilmektedir. Bu gerçekçi olmayan bir dilekten öteye gidemez. Şu anda da küresel tohum şirketleri ya doğrudan ya da yerli şirketler aracılığı ile tohum pazarlamasından öte bir şey yapmamaktadırlar. Tekelleşme dünyada çok yüksektir. Dünya’da 2006 yılında tek bir şirket (Monsanto) ticari tohum pazarının %20’sine sahiptir. Dört şirketin payı %44, on şirketin payı ise %57’dir. Amaç halen az çok köylünün denetimde olan alanlarda da tam bir hâkimiyet sağlayarak tohum pazarını bütünüyle ele geçirmektir. Geliştirecekleri doğaya zararlı, köylüye zararlı, tüketiciye zararlı tohumlarına ihtiyacımız yok. Bugün Türkiye’de olduğu gibi dünya’da halen köylülerin, çiftçilerin ürettikleri tohumların oranı oldukça yüksek oranlardadır. Hatta Arjantin, Avustralya, Kanada gibi ülkelerde bile bu oran %65 ile %90 arasında değişmektedir. Polonya’da bu oran yağlık kolza hariç bütün ürünlerde %90’dır. Bu sayıları veren tohum devlerinin etkisinde olan Uluslararası Tohum Federasyonudur. Federasyonun 2005’de sadece 18 gelişmiş ülkede yaptırdığı bir araştırmaya göre büyük şirketler bu ülkelerde ek bir 7 milyar dolarlık tohum pazarı ele geçirilebilecektir.[2] Eğer bütün dünyada çiftçilerin kendi yetiştirdikleri tohumlar engellenebilirse piyasa genişlemesi 73 milyar dolara çıkmaktadır. Bugün için bile tohum pazarı elmas pazarından büyüktür. Türkiye halen kabul edilmesi hayli riskli olan 1991 sözleşmesini kabul edecektir. Ancak tehlike 2011’de imzalanması düşünülen yeni sözleşme ile anormal büyümektedir. 1991 sözleşmesinde çiftçilerin kendi tohumlarını kullanmaları oldukça kısıtlanmıştır. Büyük tohum devleri halen gelişmekte olan ülkelerin yerel tohumları ile ülkelerin kamu kuruluşlarına ait gen merkezlerindeki tohumlara istedikleri gibi el koymuşlardır ve koymaya devam etmektedirler. Buna biyokorsanlık diyoruz. Bir ABD firması Hindistan’ın basmati çeşidi pirincine el koyarak kendi adına patent çıkartmıştır.[3] 1991 sözleşmesinde çeşitlerin bitki ıslah amacıyla kullanılmasına izin vardır. Ancak “temel olarak türev çeşitler” denilen yani daha çok başka bir çeşitten yararlanarak geliştirilen çeşitler için ancak telif hakkı ödenirse bu yararlanma söz konusu olabilecektir. Bu ilk bakışta gelişmekte olan ülkeleri hatta çiftçileri koruyucu gibi görünmekle birlikte her türlü imkâna sahip olan dev şirketler için bu kural kendi lehlerine işlemektedir. Zaten UPOV’a göre ve Türkiye’nin kabul ettiği tohumculuk kanununa göre (yeknesaklık) birörneklilik ve durulmuşluk göstermeyen tohumluklar yani yerli çeşitler, köylü çeşitleri tohum kataloglarına girmemektedirler. Hâlbuki bir örnek olmayan, çeşitlilik gösteren, sürekli değişim gösteren yerel tohumlar için bu özellikler üstünlüktür. Ancak endüstri için bu özellikler kötüdür ve yerel çeşitlerin yeri sadece gen bankalarıdır. Burada çoğu zaman ölmeye bırakılırlar. Onlar için burası aslında morgdur. Bu tohumları kimse koruyamayacaktır. Bunlar biyokorsanlığa açıktır. Kısacası bunların yağmalanması önlenemeyecektir. Ayrıca gen bankalarındaki çeşitler de yağmalanmaktadır. Küresel tohum firmalarının bunlardan yararlanarak bir çeşit geliştirdiğini kolayca ispatlanamayacak, ancak bunların geliştirilmek için yararlandıkları çeşitlerin ve tiplerin “temel olarak türev çeşitler” olduğu bu şirketler tarafından iddia edilebilecektir. UPOV sözleşmelerinin araştırmaları teşvik ettiği yalandır. California Üniversitesinden Charles E. Hess şöyle demektedir: “Fikri mülkiyet hakları genetik materyal değişimini yavaşlatmakta, yeni bilginin yayılımını yavaşlatmakta, temel ve uygulamalı araştırma arasındaki dengeyi altüst etmekte ve bilimsel bütünlüğü yok eder görünmektedir.” Bitki çeşitlerinin korunması ismi yanlıştır. UPOV sözleşmeleri çeşitleri korumaktan ziyade büyük bitki ıslahı ve biyoteknoloji firmalarının çıkarlarını korumaktadır. 1991 sözleşmesinde öncekilerden farklı olarak çeşitler için ayrıca patent alabilmektedirler. Daha öncede söylediğimiz gibi on bin yıldır köylülerin geliştirdiği çeşitler bir iki gen eklenerek patent alınmaya çalışılmaktadır. Burada sanayi patentlerinde olduğu gibi bir buluş yoktur. Hırsızlık vardır. 1960’larda bir Batı Almanya Tarım Bakanı bitkilerdeki patentler yüzünden “kırsal kesimin yakında dilenmeye itileceğini” söylemişti.[4] 1991 sözleşmesinde ürünler üzerinde bile şirketlerin hak edebilmesinin yolları açılmıştır. Eğer telif hakkı tohuma ödenmez ise çeşit sahibi hasattan elde edilen ürünü kullanandan ödeme talep edebilecektir. Benzer bir olay Kanada’da gerçekleşmiştir. GDO’lu çeşitten gen kaçması sonucu tohum şirketi aslında zarara uğramış çiftçiden tazminat talep etmiştir. 2011 yılında yeni bir UPOV sözleşmesi hazırlanacaktır. Bu anlaşmada çiftçiler, tüketiciler ve doğanın boynundaki kement biraz daha sıkılacaktır. Eğer başarılı olabilirlerse bu sözleşme köylülerin tohum üzerindeki haklarının ve ıslah amacıyla çeşitlerin kullanılmasının sonu olacaktır. Yeni sözleşmede muhtemelen çeşitler yanında ürünler üzerinde de hak iddia edilecektir. Patent sahibi veya koruma sahibi firma ürünlerimize kendi çeşidinden üretildiğini iddia ederek el koyabilecektir. Çeşitlerin koruma süresi 1991 sözleşmesinde 20–25 yıl iken 2011 sözleşmesinde 25–30 yıla çıkacaktır. Islah amacıyla çeşitlerin kullanımı şimdi kısıtlı iken 2011 sözleşmesinde 10 yıl boyunca kullanılamayacak, daha sonra ise sadece kayıt ile ve sahibine telif ödenerek yapılabilecektir. Üreticiler tohumlarını kullanamayacaklardır. Bütün dünya için tek bir uygulama yapılabilecek, şimdi olduğu gibi koruma yanında ayrıca patent de yapılabilecektir. UPOV’un sonucu genetik kaynaklarımız yağmalanacak, köylü çeşitleri, yerel çeşitler gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hızla yok olacaktır. Tarım ilacı ve gübre kullanımına dayalı bir tarım sistemi olan endüstriyel tarım yaygınlaşacak, bu topraklarımızın, sularımızın, ürünlerimizin kirlenmesini getirecek, küresel ısınmayı hızlandıracaktır. Köylüler tohumlara daha yüksek fiyat ödeyecek ve endüstriyel girdilere daha çok para harcayacaklardır. Taşımaya daha elverişli tatsız ve besin değeri düşük sebze, meyveler yüzünden ülkemizde de uluslararası şirketlerin eline geçmiş hipermarket zincirlerinin ürün üzerindeki hâkimiyetleri artacak, ürünler daha ucuza çiftçinin elinden alınabileceklerdir. Bütün bu gelişmeler köylünün yoksullaşması ve kırlardan göç ederek kentlere yığılmasını hızlandıracaktır. Lezzetsiz ve besin değeri düşük ürünleri tüketecek olan tüketicilerin sağlıkları ABD’deki gibi bozulmaya devam edecektir. UPOV’u kabul etmemiz için hiçbir zorunluluk yoktur. UPOV Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Sözleşmesi ile çelişmektedir. UPOV ülkenin topsuz tüfeksiz işgalidir. Türkiye varlıklarını savunacaktır --------------------------------------- [2] http: //tinyurl.com/26lbqe [3] GAIA/GRAIN, Ten Reasons not to Join UPOV-Global Trade and Biodiversity in Conflict, issue no. 2, May 1998. www.grain.org/briefings/?id=1 [4] Stephan A. Bent,”History and Portents for Intellectual Property Rights in agricultural Innovations” Patent Protection of plant -Releated Innovations: Facts and Isues, ISF Seminar, Copenhagen, 1-2 June 2006. |
29-11-2007, 20:03 | #6 |
agaclar.net
|
Prof. Dr. Tayfun Özkaya Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü tayfun.ozkaya@ege.edu.tr UPOV’la ilgili olarak Üretici Gazetesi'nde Tayfun Hoca'nın yazdığı ikinci yazı aşağıda. ORADA KİMSE VAR MI? UPOV’LA İLGİLENEN YOK MU? Tayfun Özkaya Körfez depreminde enkazın altına seslenilirdi: Orada kimse var mı? Bir umut, belki bir ses gelir diye. İki hafta önce Türkiye UPOV denilen Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliğinin 1991 sözleşmesini kabul ederek UPOV’a 18 Kasım 2007’de üye oldu. Geçen hafta bu konuda yazmış idim. Bu üyeliğin sakıncalarından söz ettim. Bununla ilgili kanun TBMM’de 13 Mart 2007’de oybirliği ile kabul edilmiş. Bu konuda kamuya bilgi verilmedi. Ben o tarihlerde gazeteleri de taradım. Saptadığım kadarı ile bir haber verilmemiş. Sivil toplum kuruluşlarının da haberi olmadığını sanıyorum. Düşünebiliyor musunuz, tarımı son derecede ilgilendiren bir konuda yaprak kıpırdamıyor. Gazetelerden bir tek Dünya Gazetesinde haber olabildi. TRT1 Radyosu ve Açık Radyo konuyu işlediler ve konuşma yapmamı istediler. Bu duyarsızlığa şaşırıyorum. Grain adlı saygın sivil toplum kuruluşu UPOV’a neden üye olunmaması gerektiğini şöylece sıralamış idi. (www.grain.org/briefings/?id=1)
Değerli okurlar epeydir bu gazetede yazılarım yayınlanıyor. Ancak eposta ve faksla veya mektupla incelediğimiz konularda düşünce belirten nerede ise kimse yok. Sizler de önemlisiniz. UPOV veya başka konularda düşünce, haber ve önerilerinizi bekliyorum. Bu sessizliği yırtmakta her birinizin rolü var. Orada kimse var mı? |
19-03-2009, 23:57 | #7 |
Ağaç Dostu
|
Merhaba. Sn. Mine Pakkaner. Çok güzel ve ciddi olarak incelenmesi gereken bir konu açmışsınız. Duyarlılığınızı alkışlıyorum. Gelişmiş(uyanık)Yabancı ülkelerin, Bizim gibi ülkelerde bulunan bol ve çeşitli bitki türlerini ele geçirmeye çalıştıkları gerçeğine karşın bu konuda hala önleyici bir politika geliştirememiş olmamız düşündürücüdür Belli bölgelerde, Eğitimsiz çiftçilerimizi kandırarak tohumluk ayırmaları engellenmiş ve kendi zehirli tohumları ile verimli topraklarımız adeta sabote edilmiştir. İsrailden gelen bazı kişilerin özellikle Karadeniz ve GAP Bölgesinde insanımızın misafirperverliğini de kullanarak, bitki çeşitlerini topladıkları ve kendi ülkelerine götürdükleri ve hatta bu işle ilgili katalog düzenlediklerini daha önce duymuş, okumuş ve buna benzer olaylara Çanakkale bölgesinde ve Kazdağlarında şahit olmuştum. Yaklaşık on yıldır haberimiz olan bu gibi çalışmaların ne anlama geldiğini o zamanlar anlayamamıştık. Bazı vatansever bilimadamımızın şüphelenmesi üzerine bazı yüzeysel araştırmalar yapılmıştı. Hatta kendilerini aydın sanan bazı kişilerce bu vatansever bilimadamları paranoyak olmakla suçlanmışlardı. Şimdi mesele açık bir biçimde anlaşılmaktadır. Demek ki düzenleyecekleri uluslararası anlaşmalar ile ülkemizden alabilecekleri türleri araştırıyorlardı. Saygılar |
15-10-2009, 10:19 | #8 | |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 03-08-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 5
|
Alıntı:
UPOV 1991 sözleşmesi tam tersine çiftçi haklarını korur. Zira çiftçi istisnası denilen ve küçük çiftçilerin kendi üretmiş olduğu ürünlerden ayırdığı tohumlukları kullanmasına müsade eden kavram 1991 UPOV sözleşmesinde yer almaktadır. Büyük tohum firmalarının küçükleri satın alması UPOV dan önce de sürekli olan bir işti. Ayrıca kendi tohum şirketlerinizin güçlenmesini istiyorsanız, söz konusu firmaların çeşit geliştirme için büyük kaynaklar aktarması gerekir. Aktarılan bu kaynaklar sonucu elde edilen çeşitler bütün tohum üreticilerinin hüzmetine sunulursa harcanılan paranın geri dönüşümü nasıl sağlanacaktır. Biyoçeşitliliği yok eden şey UPOV falan değil, endüstriyel tarımdır. Aile işletmelerinin ortadan kalkması ve kırsal nüfusun azalması biyolojik çeşitliliğin devamını sağlayan en önemli unsuru yok etmiştir ve hala da bu yok oluş devam etmektedir. Kırsal çeşitliliği devam ettirmeye yönelik sosyal politikaların olmamasının suçunu UPOV a yüklemek pek adil değildir. UPOV ile CDB arasında herhangi bri çelişki bulunmamaktadır. Zira çok farklı konular ile uğraşmaktadırlar. Çeşit korumaya konu olan bir çeşit bir genetik çeşitliliğe dayanıyorsa o zaman CDB sözleşmesi kapsamında bu konu değerlendirilecektir. Yeni çeşitlerin ortaya çıkması ve tarımda kullanılması kaçınılmazdır. Zira artan insan nüfusu, daha az kaynakla daha fazla verim ve kalite sağlayan çeşitler sayesinde beslenecektir. Yeni bir çeşit geliştirmek o kadar kolay bir iş değildir. Yeni bir çeşit geliştiren kişilerin geliştirmeiş olduğu çeşitlerin fikri mülkiyete konu olmasını ve bu çeşitten nemalanan kişilerden gelir elde etmek istemesinin neresinde bir tuhaflık var anlayamıyorum. Bugün çiftçiler gerçekten yüksek gelir elde edebilecekleri bir çeşidin tohumuna çok yüksek bedeller ödemeye hazırdırlar. Peki bu çiftçiler tohuma para ödeyecek kadar delimidirler allahaşkına? Düzenleyen zegabon : 15-10-2009 saat 10:33 Neden: Eksik yazı... |
|
03-12-2009, 11:53 | #9 |
Ağaç Dostu
|
Merhaba. Sn. Mine Pakkaner'in endişelerini paylaşıyorum. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, bütün ilerlemelerin anahtarının doğada olduğuna inanıyorum. Bilimadamları ellerindeki gelişmiş laboratuvarlar ile binlerce yıl öncesinden kalma basit bir tohumu yaratamamaktadırlar. Nedenini henüz bilemediğimiz özelliklerinden dolayı, bazı bölgelerdeki eski tohumların çok değerli hale geldiğini emperyal ülkelerin telaşından anlayabiliyoruz. Binlerce yıl yurdumuzda oluşan ve genetiği evrimleşerek, mükemmel hale gelen tohumları çok dikkatli korumalıyız. Çünkü doğal ortamda binlerce yılın sıcak-soğuk ortamına uyum sağlamak için kuvvetlenmiş olan tohumlarımız, diğer ülkelerin tohumlarından daha değerli hale gelmişlerdir. Bizim gibi ülkelerin ellerinde oluşmuş bu değerli tohum birikimini elde etmeye çalışan ülkeler, uluslararası isimler ve sözde amaç altında yeni oluşumlar ortaya çıkarmaktadırlar. Ülkemiz tohumlarının ve genetik çeşitliliğimizin tehlike altında olduğu bir gerçektir. Hatta bir komşumuzun komşusu işi daha da ileri götürmüş ve bir katalog bile hazırlamıştır. Ne yazık ki bu katalogda bulunan birçok çeşit ve tür sadece bizim ülkemizde bulunanlardan oluşmuştur. Bunun ne anlama geldiği ise çok açıktır. Bu tohum firmalarının, şimdiden birçok bürokratı ve milletvekilini maaşa bağladığı söylenmektedir. Ülkemiz tohumculuğunu yabancı kuruluşlara Altın tepside sunacak kanun ve düzenlemelerin yapılması da bu yüzdendir diyenler çoğalmıştır. Elimizdekileri korumanın vakti gelmiş, hatta geçmiştir. Derhal bir düzenleme yapılıp korumaya alınmaları gerekir diye düşünüyorum. Saygılar |
|
|