agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 22-05-2013, 12:06   #1
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
"Alakır Nehri Kardeşliği" birlik beraberlik ve dayanışma turları

"ALAKIR NEHRİ KARDEŞLİĞİ" BİRLİK BERABERLİK ve DAYANIŞMA TURLARI
-1-
-ORTA EGE-
(10~17 mayıs 2013)


biz bir yola çıktık
sürecek yarınlara
Günümüz dünyasının, küresel ölçekte dayatarak sunduğu yaşam modelinin, kendi yaşamımızı ve diğer tüm canlıların yaşamını, hem fiziksel hem de ruhsal olarak nasıl hızla tükettiğinin farkındalığıyla doğan arayışlar zaman içinde 'yol'a dönüştü.
O 'yol'ların eylemlerinin deneyimleri, 'başka bir dünyanın' ütopik mümkünlüğünü hakikate dönüştürdü.
O dönüşümler, her canlının en temel ihtiyacı olan yeme, içme ve barınmasının, maddi, manevi ve fiziksel olarak hiçbir zorlanmaya girmeden, sağlıklı, huzurlu, aşk ve barış dolu bir şekilde elde edilerek yaşanabileceğini gösterdi.

Birkaç yıldır, önceleri hayal gibi gelen bir hareketlenme oluyor Anadolu topraklarında. Son yıllarda insafsız bir yıkıma dönüşen sistemin yol ve yöntemlerinin arasından yeni tohumlar yeşermekte dört bir yanda.
Devran dönüyor. Dayatılan ve öğretilen yalan yaşamların kısıtlayıcılığına karşı farkındalığa ve eyleme cesaretli ruhlar, tüm bu yalanları reddederek 'başka bir dünya mümkün' diyor. Sadece demekle de kalmayıp, bu reddedişin altını dolduracak ve yaşatacak olan bir 'yol'a çıkıyor.
Kendi elleriyle kurdukları sağlıklı yuvalarında yaşayıp, kendi elleriyle ektiklerini biçerek beslenip, karınlarını ve ruhlarını doyuruyorlar.
Saldırı altındaki yaşamlarının ve değer verdikleri etraflarındaki tüm canlıların yaşamını tehtid edenlere karşı amansız bir mücadele veriyorlar. Sadece karşı çıkmayıp, alternatifini de sunuyorlar gören gözlere, hisseden kalplere. Süreğen bir eylemlilik hali. Anlamak isteyenlere, 'niyetten başka hiçbirşeye ihtiyacınız yok' diyip tüm öğretileri hiçleştirerek.

Ne köylü ne de şehirliler.
Bireysel değil evrenseller.
Korkusuz ve barışseverler.
Her an eylemdeler.
Doğaya en az müdahale ile yaşamaktalar uyum içinde.
Hayal değil, gerçekler.
Kendilerine özgü yaşamlarının kendine özgü sanatıyla beslenmekteler.
Her şeyler ve hiçbir şeyler.
Bizde Alakır Nehri Kardeşliği olarak, Anadolu'nun dörtbir yanında yeşermeye başlamış olan bu tohumları zaman buldukça yöre yöre ziyaret edip, dayanışma ve birlik içinde bir paylaşıma girme adına yola çıkmaya niyet ettik.
Uzun yıllardır bedenen çıkmadığımız yöremizden, kardeş canlarla buluşmaya niyet ederek düşüyoruz yollara.
Ömrümüz oldukça, zaman buldukça, aynı niyette ve herbiri kendi renginde olan canlarla bir olmaya.
'yol açık yola çık' misali.
10-17 mayıs 2013 arasında turlanan ilk bölge 'orta ege'.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-05-2013, 12:07   #2
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
1- Orhanlı Köyü (Seferihisar/İzmir): 10,11,12 mayıs 2013

Doğanbey koyu'ndan Kızılcadağ ve Güneydağı tepelerinin oluşturduğu havzanın içlerine doğru, mandalina çiçeklerinin kokusunun sarhoşluğunda ulaştık Orhanlı Köyü'nün güleryüzüne.

Şimdi 'eski' Orhanlı denen önceki yerleşim yerinin yıllar önce terkedilmiş 2 katlı taş duvarlı okulu 'yeni'lenen şimdinin 'eski' denen kadim teknikleriyle.
Çatı sağlamlaştırılmış, duvarlar kerpiçle sıvanmış.
Binanın tadilatıyla eş zamanlı vizyon tadilatı için buluştuk bir konuşma çemberinde.

A.N.K'nın da destekçi tohumlarından olduğu 'Doğa Okulu'nun vizyon toplantısındayız kardeşlerle.
Okul olmayan bu okulun ne öğretmeni var ne de öğrencisi.
Daha doğrusu yerine göre bir stoa, zamanına göre bir atölye, çoğunlukla derslik. Kişiler yerine göre bazen öğretmen bazen de öğrenci.
Yeni çağ tanımıyla bir bellek. Hafıza depolama ve yaşatarak paylaşma merkezi. Günümüzde unutulan ya da unutturulan kadim bilgi, kültür, sanat ve yaşam ritüellerini toplama, yaşatma ve aktarma vizyonunda. Hiçleştirici ve özgün. Acelesi ve iddiası yok. Zamanı ve niyeti var.
Önce Cenk ve Nihan canlandırdıkları eski yöntemlerle nefes alıp vermeye başlayan okulun mimarisinin sunumunu yaptı.
'Karakterimiz kaderimizdir' dedi Üstün hoca zengin konuşmasının bir arasında.

Özcan, masalların sembollerini hatırlattı bizlere.
Yuko, sanatçı dokunuşuyla bezedi bizleri desen ve renklerle.
Güven, 'dil'i sorgulattı.
Galip, doğup büyüdüğü bu topraklardaki yaşamı ve düşlerini evrensel bir dille anlattı.

Okulun önündeki anfide yaktık ateşimizi. Aşımızı kaynattık beraber.
Mimarlık, felsefe, dil ve tarih, sanat... gibi ilk ders ve paylaşımların ardından masal toplamaya çıkmış bulunduk köy kahvesine. Sonrasının akşamının hoş sohbetine aktık Güven'nin evine.

Orhanlı köyü, okul ve onun vizyonuyla entegre olmuş bile. Herkesin bir emeği, bir düşüncesi, bir hissi var eylemde. Yaşlıların anıları, gençlerin kerpiç sıvasında canlanmaya başlamış.
Buluşmanın gizli sponsoru, nerde, ne zaman, hangi arada yaptığını anlayamadığımız Pembe yengenin leziz yemekleri ve ekmekleri. Bizlerle de paylaştığı yüzyılllık ekmek mayası.
Güleryüzlü ege insanının nadide köyü.
Orhanlı.
Sanki birbirinden doğmuş köyü ve okulu.
Adı 'doğa okulu' kendi eski deyişle 'dergah' olan bu canlı yapının orada olması, olsa olsa orada olurdu hissiyatı. O coğrafyada binlerce yıldır olduğu gibi.
Olduğuyla, olacağıyla bir ışık Anadoluya.
Uzun yılların ardından bizleri ilk defa Alakır'dan çıkartıp, bu yakın uzak güzel ve kardeş diyarlara yol aldıran.
Selam olsun Orhanlı'nın tüm canlarına.
Güzel diyarın güzel insanlarına.
Hepbirlikte doğanın okulundayız.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-05-2013, 12:07   #3
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
2- İbrim Vadisi (Turgutlar köyü/ Menemen/ İzmir): 13,14 mayıs 2013

Gediz Deltası'nın bereketi Gediz nehri'ni doğuya doğru takip ederken, kuzeydeki Dumanlı Tepe'ye doğru yöneliyoruz, köy köy, renk renk.
Yol bozuldukça, daraldıkça, neredeyse araçlara geçit vermeyecek kadar çukurlanıp çamurlaştıkça güzelleşiyor yolun kenarı herzamanki gibi.
'Güzel'leşen yollarla taşınan çirkinlikler ve yıkımlar arkada kaldığında karşıladı bizi doğanın bakirliğinin ortasındaki bir tepede kurulmuş taş mimarisiyle Turgutlar köyü.

Bozuk yol bile yetmiş neredeyse tüm yaşayanları oralardan yollamaya zamanında. Artık hangi yolun 'yol' olduğunun farkındalığıyla o yollardan çıkmış yeni canları barındıran taş evlerin bacalarından, yeni vizyonların yaktığı ateşin dumanları yükseliyor.

Tepede kurulu Turgutlar köyü'nden az sonra başlayan yürüyüşümüzle girdiğimiz İbrim vadisinde ise, ıslanmayalım diye elinde yağmurluk, gözlerinde içten gülümsemeyle karşılayarak kucakladı bizi İsmail, çiselemeye henüz başlamış bahar yağmurunun ıslattığı yeşilliğin üzerinde.
Birlikte yürüdük tohumu olduğu ve artık bir ağaç olup meyvasıyla etrafına tohum saçmaya başladığı 'İmece Evi'ne.
Bahar tüm bereketiyle sarmalamış İmece'nin etrafını.
İbrim Vadisi'nin balkonu burası.
Batısını Dumanlı Tepe'ye yaslamış, doğusunda görünüyor bereketli Manisa ovası ve Spil Dağı. Kuzeyde Çandarlı körfezinin bir ucu.
İmece'nin yakın etrafında ise ermekte tahıllar, sebzeler, yeşermekte fidanlar.

El emeği, göz nuru yuvasının mutfağında yakıyor İsmail ateşi. Demleniyoruz sohbetin çayıyla birlikte.
Hem yaşamın, hem de onu korumak zorunda kaldığımız bu dönemin yaşam mücadelesinin deneyimleri paylaşılan.
Paylaştıkça öğreniyor, birleşiyor, güçleniyoruz.
Reyhan ve 4 yaşındaki kızı Surya'da geliyor. Dahada şenleniyoruz. Reyhan'ın yemek hazırlıklarına Surya'nın düş zengini kurgusal hikayeleri eşlik ediyor tüm şirinliğiyle.
İbrim Vadisi'nin kardeşleri akşam yemeğinin bereketli sofrasının etrafında buluşuyor.

Ertesi sabah İmece'den İbrim Vadisi'nin yaşam pınarı deresine doğru orman içinden ilerleyen patikada yürürken karşımıza bir vaha gibi çıkan toprağa tohum olmuş Cüneyt ve Halime'de o canlardan.
Meşe ormanının içindeki topraklarına yuvalarını inşa etmeye başladıkları yerde geçici olarak kurdukları çadırlarının önündeki çardağın altında bizi karşılayan kahvaltı sofrası serap değil gerçek. Hem sohbeti hemde tadı. Meşe ormanının ortasındaki neşe. Her adımı aşk, özgürlük ve tertemiz bir niyetin bereketli tohumu dolu.
Aşkın ve özgürlüğün bereketli topraklarının patikalarından ilerleyip ulaştığımız İbrim Vadisi'nin yaşam pınarı İbrim Deresi'nin yanıbaşına da Barış kurulmuş.

Yuvasını kurmasının arifesinde oda çadırda yaşıyor etrafındaki tüm canlılarla birlikte kardeşçe bir uyumda. Derenin kenarı, vadinin en çok çeşitlilikteki canlıya ev sahipliği yaptığı yer aynı zamanda. Bu onbinlerce canlıdan insan olarak bir tek Barış var.

Derenin yanıbaşındaki bereketli topraklar ceviz, zeytin, defne, meşe ve üzüm bağlarıyla dolu. Çok önceden terk edildiklerinden vahşice bir berekete sahipler. İnsanın elinin değmediği yerlerin bereketinin ne kadar arttığına güzel bir örnek. Bitki çeşitliliği her canlıya cömertçe şifa dağıtıyor. Ekip biçmeden bile sadece toplayıcılıkla sağlıklı sürdürülebilir bir yaşamın tüm olanaklarını sunuyor doğa ana burada da.

Dereyi takiben ulaştığımız şelale adeta uçuyor 30 belkide 40 metreden vadinin içine. İniyoruz eteklerine, yanıbaşının sesine, serinliğine, küçük göletine. Uçuşturduğu damlacıklarla yıkıyor bizleri.
Obur (köpek) gelirken olduğu gibi, dönüş yolunda da eşlik ediyor bizlere. Barış'ın çadırında yolda topladığımız otlardan hazırlayarak odun ateşinde pişirilen dürümün tadı afiyet dolu.

Çayla demlenen muhabbetin ardından dönüyoruz İbrim Vadisi'nin kardeşleriyle vadinin tepesine, İmece Evi'ne, lezzetli akşam yemeğinin sonrasının sazlı sözlü ritmine.

Ertesi günün yolunun öncesi kahvaltı, Turgutlar köyünün eski taş evlerinin dumanını tekrar tüttüren canlardan Derya, Özgürkalp ve Ahmet'le birlikte.
Köyün en tepesindeki eski taş evin önündeki sofranın bereketi hem lezzetinde hemde muhabbetinde. Komşu Habibe teyzenin ikram ettiği taze süt içiliyor şifa niyetine.

Özgürkalp, o anda orada olmayan diğer 'yeni yerli' komşularının yuvalarını ve kendi sebze bahçesini gezdiriyor bize. Doğayla uyumlu, toprağa zarar vermeden, onun güzelim derisini çapayla, tırmıkla yaralamadan oluşturmuş. Uyumlu ve şifalı.
İbrim Vadisi'nin canları.
Hepsi birer kardeş, hepsi birer andaş, yoldaş.
Bereketli birer tohum olup saçılmışlar doğa ananın şefkatli kucağına İbrim Vadisi'nde.
Farkındalıkla, saygıyla, sevgiyle.
Biz bir aileyiz.

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-05-2013, 12:08   #4
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Galeri: 88
3- Gargıalanı (Sarıyurt köyü/ Bayındır/ İzmir): 15,16 mayıs 2013

Gediz nehri'nin havzasındaki Turgutlu ile, Küçük Menderes nehri'nin oluşturduğu havzadaki Bayındır'ın arasından yükselen Boz Dağlarındaki Hica deresinin varettiği vadinin doğu yakasındaki en yüksek yerleşim yeri olan Sarıyurt'a doğru ilerliyoruz.

Yeryüzü şekilleri hiçbir canlıyı zorlamayacak bir keyifte akıp gittiğinden, günümüzde olduğu gibi binlerce yıldır birçok kavime ev sahipliği yaparak onları cömertçe beslemiş bir yöredeyiz.

Ağaçlardan sarkan, henüz olgunlaşmış kiraz dalları direkt ağzımızın içine uzanıyor. Ellerimizi bile kullanmaya gerek duymadan besliyor bizi doğa.
Sarıyurt'a doğru yaklaştıkça etraftaki meşe ormanları büyülü bir hal alıyor. Neredeyse her adımda değişen bir çeşitliliğin zenginliği etrafımızı saran.
Meşe ormanlarıyla çevrelenmişken, arada dümdüz gövdeleriyle upuzun akçamlar, hareketli dalları ve geniş gövdeleriyle bize sedirleri hatırlatan karaçamlar ve birer heykel gibi karşımıza çıkan yüzlerce yıllık ulu kestane ormanları her an süprizlerle dolu. Onların aralarında da ıhlamur, sandal, ahlat, dışbudak..

Ormanın yerörtüsü dev eğrelti otlarının güzelliğiyle kaplı. Aralarında çiçeklenmiş kuşburnu ağaççıkları. Sanki burada akdeniz, karadeniz ve ege buluşmuş hissiyatı.

Kiraz, erik, elma, zeytin, armut.. ağaçları, üzüm bağları, bahçe ve bostanlarıyla çevrili evlerinin taşlarının özelliği neredeyse biraraya getiriverilip, oracıkta bir yuva oluşturuluverilmiş yapıda ve hissiyatta.
Gargıalanı'na geldiğimizde kendi elleriyle hayat verdiği eski model küçük traktörü 'mıkiri' ile karşılıyor bizi Veysi kucak kucak içtenliğiyle. Eşyalarımızı küçük romörke atıp yürüyerek takip ediyoruz meşe ormanının içinden tohumu olduğu toprağa doğru onu ve mıkiriyi.

Kendi eliyle yaptığı yurtları yuva edinmiş hem kendine hem de edindirmiş gelen misafirlerine. Birine yerleşiyoruz.

Toprak, halihazırda varettikleriyle, onunla uyum içinde yaşamaya niyetli tüm canlıları ne aç nede açıkta bırakmayacak kadar tüm bereketini sunmuş burada. Hiçbir müdahelede bulunmadan dahi yaşamın sürdürülebilirliği capcanlı etrafta.

Veysi ile birlikte yaşadığı yerin etrafını sarmalayarak onu kucaklamış olan büyülü ormanın içinde büyülü bir yürüyüşe çıkıyoruz biraz soluklandıktan sonra. Tarihi bile belli olmayan taş yapı kalıntıları, ulu kestane ağaçlarıyla birlikte uyum içinde varlıklarını devam ettiriyorlar sonsuzluğa ve zamansızlığa doğru ormanla iç içe. Patikadan ulaştığımız soğuksu şelalesi ve etrafının kelimelere indirgenebilecek bir tarifi olmadığından, saygıyla, sarhoşlukla vakit geçiriyoruz orada.

Burada herşey büyülü sanki. O büyüye kapılıp akıyor insan. Halihazırda bir harmoni var. Uyumlanmak yeterli. Bildiğimiz zamanın dışında varoluveriyor insan. Arasıra Veysi'nin toprağını ziyaret eden yöredeki yılkı atları ve geyikler bu büyülü atmosferi bütünlüyor.

Ormanın içinden, meyve bahçelerinin, bostanların arasından ziyaret ettiğimiz güleryüzlü misafirperver köylülerden biri de 92 yaşındaki Hüseyin efe. Bağların altını çapalarken karşılaşıyoruz bu bilge delikanlıyla. Baltasıyla odun yarıp yaktığı ateşte demliyor çayı. O çaya eşlik eden sohbette anlattığı yöresel hikaye ve anılar bizlere tarih öncesi masallar gibi geliyor. 92 yıllık ömrü, tek başına sürdürülebilirlikle bezeli. Sağlıklı, güçlü ve neşeli. Etraftaki tabiat gibi oda büyüleyici. Evi, anlattıkları, etrafı ve kendisi.
Tüm canlılarla birlikte ahenkli bir uyum içinde sürdürüyor yaşamını Veysi.
Veysi bir can, gözün gördüğü, kulağın işittiği, bedenin ve ruhun hissettiği herşey bir can. Bu topraklarda olmak eşsiz bir heyecan.
Hica vadisinde insan, tabiata, onun bereketinin güzelliğine birkez daha aşık oluyor. Şükrediyor.
Biz bir aileyiz.

İzlenimler;
Yol boyunca her türlü doğal ve buna bağlantılı olan sosyal ve kültürel yıkımlara şahitlik ettik.

Kırsala dayatılmış olan tektipçi konvansiyonel tarım şeklinin hem tabiatı hem de tarımla geçimini sağlayan küçük çiftçiyi nasıl perişan ederek yok ettiğini gördük ve dinledik. Bereketli toprakların ortasında yokluk çeken yığınlara uyandık. Her türlü temel ihtiyacını en sağlıklı ve özgür şekilde onbinlerce yıldır karşılayan doğa anasına sırtını dönenlerin **** dönmeye zorlananların, borç ve yokluk içinde sokuldukları sistem çarkındaki sıkışmışlıklarına kahrolduk. Varlık içinde yokluğun sefil acısına yandık onlarla.

Her metrekare felaketlerle doluydu yol boyunca. Delikdeşik edilmiş dağlardaki binlerce maden ocağı, HESler nedeniyle artık akmayan dere yatakları, termik santrallerin zehirli dumanları altında sürdürülmeye çalışılan hayatlar, tek tip üretim uğruna yokedilen bereketli düzlükler ve ormanlar, adaletsiz ve sağlıksız koşullarda bir köle gibi çalıştırılan emekçiler, medya üzerinden kandırılıp ajite edilmiş, ayrıştırılmış, ötekileştirilmiş, paranoyaklaştırılmış, sevgisizleştirilmiş, her an bir hiç uğruna can almaya, öldürmeye hazır yığınlar, sağlıksız yaşamlar, çarpık kentleşme, kirlenmiş sular, zehirli gıdalar, atıklar, betonlaştırılmış, çirkinleştirilmiş sahiller, yaylalar.. yol boyunca eşlik etti bize ve muhabbetimize.

Hem tabiata ve onu barınak olarak kullanan sayısız canlıya, hem de insanlığa bir veba gibi yayılmış olan doyumsuz bir açlık, hırs, tüketim, duyarsızlık ve sevgisizliğin yıkımı kaplamış dörtbir yanı.
Beklenen kıyamet kopmuşta sanki onu bile farketmeyip hala bir film senaryosu gibi gökyüzünden gelip dünyaya çarpacak olan bir göktaşını bekleyecek kadar umursamaz ve farkındasızlaştırılmış yığınlar. Etraf leş kokuyor da burunlar alışmış misali. Bir cehennem yaşanan ve yaşatılan.
Zannederdik ki bir afet olsa, suya ve gıdaya uzak olduğundan ilk şehirlerdeki canlılar zarar görür. Tektipçi konvansiyonel tarımla yok edilmiş çeşitliliğin kapladığı kırsallara şahitlik edince farkettik ki, sadece bu tek tipin başına bir afet gelse, oradaki canlıların km'lerce karelik alanda bulabileceği, erişebileceği herhangi bir başka gıda kalmamış ve o tektip ürünü yetiştirebilmek adına tüm yerel su kaynakları da kurutulmuş ya da kullanılan kimyasal ilaçlar yüzünden içilemez hale getirilmiş. Yol boyunca km'lerce zeytin, dağlar boyunca incir, ovalar boyunca buğday, tepeler boyunca kiraz... Bu ender biyolojik çeşitliliğin zenginliğine sahip olan Anadolu topraklarının, kapitalist sistemin dayattığı politikalar sonucunda getirildiği içler acısı durum, başlı başına bir afet, bir felaket. Deprem, sel **** fırtına değil.

Devasa otobanlar hem oradaki canlıların yaşam alanlarını insafsızca bölüp yok etmiş, hem de 'yolcu'nun etrafıyla ilişkisini tamamen yok ederek yolculuğu ve sosyalliğini yok etmiş. Bir kez girdiniz mi çıkamadığınız ve bir uzay yolculuğu gibi dümdüz ve sıradan olan bu otobanlar için birde sizden bunun için haraç kesilen yollar bunlar. Yol kenarlarında 'kömürde bıldırcın, mangalda keçi, ızgarada balık, güveçte tavuk..' gibi vahşet tabelalarını tamamlarcasına yolun üzerinde ezilmiş kaplumbağa, kertenkele, yılan, kedi, köpek.. cesetleri. Yol için bu yollardan çıkmak gerekiyordu çıktık. Hiç girmedik. Köy köy, bakına bakına, dura kalka, acele etmeden yol aldık 'eski' yollardan. Hala yaşayan yollardan.

Tüm yolculuğumuz boyunca bizi birde şu 'ormanı gençleştirme' trajedisi takip etti. En bakir tepelerde kalmış olan meşe ormanlarının mangal keyfine kömür olabilmesi adına insafsızca kesilip diri diri yakıldığına şahit olduk. Adı gençleştirme imiş. Bunu şuna benzettik. Ulu olan, eren olan, yaşlı olan, saygı duyulan, deneyimli, bilgili ve tecrübeli ata ruhların katledilerek, onların yerine, yeni yetme, cahil, bilgisiz, tecrübesiz.. olana yol verme. Günümüzün anlayışına, sistemine, mantığına ve tavrına ne kadar da entegre.

Gençleştirildiği iddia edilen ormanlarda asırlık ulu meşeler kesilmiş. Yerine bırakılan genç cılız ağaçların üzerine bir hayvanın bırakın yuva yapmasını sincap bile tırmanamaz, dalına kuş bile konamaz, bir fırtına çıksa dayanamaz, bir sel olsa tutunamaz bir şekilde acınası bir görüntü oluşturmaktalar. Gençleştirilmiş bir ormana baktığınızda 'orman'a ait hiçbir şey göremezsiniz. Yan dallar bırakılıp dipten kesim yapıldığından da oluşacak olan kök çürümesiyle birlikte o bırakılan dallarda hiçbir zaman sağlıklı ve sağlam birer ağaç olamazlar, orman olmazlar. Birkaçı olsa dahi onları yine kesmeye, yakmaya ve yok etmeye geleceklerdir.

Kırsal tamamen boşaltılmış. Köyler terk edilmiş. Yakın geçmişe kadar savaş nedeniyle zorla boşaltılan köyleri bilirdik. Şimdi ise sistemin çarkları sayesinde bilinçsiz bir cehalet ve kandırılmış bir açgözlülükle, bir nevi 'gönül rızası' ile, topsuz tüfeksiz bir şekilde boşaltılmış köylerini gördük Anadolu'nun. Bahaneler ortak. Dillendirmeye bile gerek yok artık.
İşte bunlar ve bunlar gibi karanlıkların içindeki ışıklarla buluştuk bizler bu yolda niyetimiz doğrultusunda. Olan belliydi de olacaklar, yapılacaklar konusuydu yolumuz.
Farkındalığın eylemindeki kardeşlikte buluştuk bizde.
Var olan umudumuz hakikate dönüştü iyice.
Kucaklaştık. Konuşmadan anlaştık.

Etrafını saran yıkımlara karşı mertçe direnen, yıkımlara türlü bahanelerle ortak olmayan, hem susmayan hem de sadece konuşan olmayan, mücadele eden, yaşayarak yaşatan can dostlarda can bulduk yeniden.
Dünyayı saran bu yeni vebanın aşısını bulmuş ve bu aşıyı iyileşmek isteyenlerle paylaşanlarla buluştuk.
Geçmiş geçti farkedenlere.
Gelecek yaşanmakta bilenlerce.
Bir tohum ekildi artık.
Sistemin çarkına sokulmuş birçok çomak.
Uyanıldı zaten. Kalkıldı artık.
Yaşayarak yaşatacağız.
Sevgi, barış ve kardeşlikle.
Görüşmek üzere.
Biz bir aileyiz.

ALAKIR NEHRİ KARDEŞLİĞİ

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 13:12.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024