![]() |
|
![]() |
#1 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 28-08-2006
Şehir: şimdilik ankara
Mesajlar: 7
|
Altın, gümüş ve siyanür
bu siteyi tesadüfen buldum,ve agaclar değince hemen üye oldum. sitedeki üyeler arasında bilgisi olanlar cevap verirse çok memnun olurum. AVRUPA TOPLULUGUNDA SİYANÜR LİÇİ METODU İLE ALTIN ÇIKARILMASI YASAK MIŞ. bu dogrumu? |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#2 |
Ağaç Dostu
|
Başka bir metod zaten yok ...tek metod siyanür liçi dir. Konu açılmışken Türkiye nin altın için harcadığı döviz miktarının ne olduğu sorgulanmalı altın yatakları üzerinde duran Türkiye nin döviz vermek yerine bu işten çok iyi para kazanabileceği hesaba katılmalıdır. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#3 |
Ağaçsever
|
evet.. bunu eklemeliyim işte.. bergamalıların protestolarıyla gündemdeki yerini koruyan.. çevre panelini basan maden yanlılarının zihniyetiyle bi kez daha tepki çeken.. siyanür zehirdir.. unutmayalım.. kullanımının sonuçları da çevre felaketidir.. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#6 |
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
|
Siyanür son derece zehirli bir maddedir.öldürücüdür.o kadar öldürücüdür ki, siyanürden etkilendiğinizi birine söyleme fırsatınız olmaz.ani ve kesindir.Saniyelerle ölçülür. Altın soy metaldir.Oksitlenmez.kararmaz herhangi bir maddeyle bileşik yapmaz. Siyanür hariç.altın siyanat,altının bileşik yaptığı tek durumdur. dünyanın heryerinde altın siyanür kullanılarak diğer maddelerden ayrıştırılır.Başka bir yoluda yoktur(civa kullanarak altının yarısını ziyan etmek istemiyorsanız....zaten civada zehirlidir). Avrupanın herhangi bir ülkesinde altın çıkarıldığını duymadım.Varsada ekonomik madenler değildir.Altın heryerde çıkarılabilen bir maden de değildir.Denizakvaryumu da söylemiş başka bir yöntem yok diye..doğrudur. Türkiye dünyanın altın işleme konusundaki en önde gelen ülkelerindendir. altın işleme konusunda en çok gelişen ülkedir.Dünya Altın Konseyinin en çok önem verdiği ülkedir. Türkiye işlediği altının büyük kısmını ihraç etmektedir.Bu yüzdende her sene önemli miktarda altın ithal etmektedir. Siyanür zehirlidir,evet ama bu kontol edilemez demek değildir.yeraltı sularına karışır, vücutta birikim yaratır gibi konular ciddiyet sınırları içinde değildir. Dünyanın diğer yerlerinde ve Türkiyede Gümüş madenlerinde siyanür ayrıştırma tekniği olarak kullanılırken neden Bergama da buna engel olunmaya çalışıldığı ciddiyetle düşünülmesi gereken konudur. Efem çukurunda da altın madeni vardır.orada siyanürle ayrıştırma yapılmayacağı halde oradan da altın çıkarılmasına engel olunmaya çalışılmaktadır. Tartışmalar kişisel fikirler duygusal tepkilerden uzak, açık fikirli olarak başkasının dediklerine önem vererek yapılmalıdır. saldırgan üslup kullanılarak yanlızca kişisel tatmine ulaşırız. İzmir Kuyumcular Odasına giderek bu konudaki fikirlerini aktaraya çalışacağım. Onların bu konudaki fikirlerinin öğrenilmesinin konuya bakışımıza boyut katacağını düşünüyorum. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#7 | |||
agaclar.net
|
Alıntı:
Danıştay'ın Prensip Kararını iptal etmesinden sonra İzmir 3. İdare Mahkemesinden Bergama-Ovacık- Siyanür yöntemiyle altın işletmesine Sağlık Bakanlığı tarafından Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği'nin 12. maddesi gereğince verilmiş olan 1 yıllık deneme izni işlemi hakkında oybirliği ile alınmış olan iptal kararı: Alıntı:
Alıntı:
Bizden fındık satın alıp işledikten sonra tekrar bize geri satan ülkeler, fındığı da biz yetiştirelim demiyor değil mi? |
|||
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#8 | |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
Alıntı:
Siyanürle altın elde etmek üzerine ve ülkemizdeki altın madenleri üzerine yazılacak çok şey var. Çok güzel konu başlığı açılmış yazmaya devam edeceğiz. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#9 | |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
Alıntı:
Eminim gideceksindir ancak hayal kırıklığına uğrayacaksın Mehmetciğim. Zira gidince göreceksin ki; orada en yetkin isim olarak karşına çıkacak oda başkanı bile bu konuda seni bilimsel olarak tatmin edemeyecektir. Bu tür kuruluşlar, yani meslek kuruluşları araştırma ve çözüm üretmekten uzaktır. Çözüm üretebilseler kendi mesleki sorunlarını çözerlerdi. Bu tip makro düzeyde bilimsel konular onları çok aşar. Çoktan aştı bile. Altın madenleri konusu yıllardır gündemden düşmediği halde Kuyumcular Odalarının bu konuda her hangi bir tezi savunduğuna tanık oldunuz mu? Ben tanık olmadım. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#10 |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
Bu konu tartışılırken konu Altın mı? Siyanür mü? Bunu ayırt edelim isterseniz. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#11 |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
Çok enteresan bir soru daha soracağım. Kimyasal maddeler satan her hangi bir firmaya gidip, Sodyum Siyanür veya Potasyum Siyanür almayı hiç denediniz mi? Sıradan bir kişi olarak gidip bir almayı deneyin bakalım karşınıza her hangi bir prosedür veya engelleme çıkacak mı? Yukarıda bahsettiğim bu çok zehirli maddeden bahsediyorum dikkatinizi çekerim. Siyanürlü bileşiklerin nasıl satıldığını araştıralım isterseniz. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#12 | ||||
agaclar.net
|
İŞLETMENİN EKONOMİK GETİRİ VE GÖTÜRÜLERİ Yazı epey uzun. İlgimi çeken bölümleri yazının içinden seçerek alıntılıyorum. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
|
||||
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#13 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#14 |
Kaybettik, Allah rahmet eylesin
|
Yanlızçınar haklısın.Ben kuyumcu atelyeciliği yaptım.Odaya giderken çok beklentim yok.Ama toz duman içinde bir tartışma var.Biz bu konuyu her yönüyle araştırarak bir fikre sonuca varmak için çalışmalıyız diye düşünüp, onların ne diyeceğini merak ediyorum. bütün tarafların bu konudan ne çıkarı var,kim neden bu kararı almış, altınlar bizim cebimize girmeyeceğine göre, siyanürden nasıl etkileneceğimiz,ya da aksi tez doğruysa etkilenmeyeceğimiz yönünde her fikri öğrenmeliyiz. Bakalım ne anlatacaklar.. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#15 |
agaclar.net
|
Her şeyi boşverelim, ne çevre, ne sağlık, ne bilmemne ... Sadece kazanacağımız paraya bakalım. Ne kazanacağımızı bilen var mı? |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#16 |
Ağaç Dostu
|
koza+altın+zehir+doğa+kanada+fetullah gülen+hükümet=para http://www.ovacik-altin.com/koza/koza/turkish.htm Koza Altın'da Büyük Kavga 20.08.2006 13:47 Altın tartışmasına şimdi de ideoloji bulaştı. Cumhuriyet Gazetesi, Akın İpek'e savaş ilan etti. Akın İpek cevap verdi, konu Meclis gündeminde. Erdal Karademir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, Dikili Belediyesi tarafından Dikili Barış, Demokrasi ve Emek Şenlikleri kapsamında düzenlenen, “Siyanür-Altın-Çevre Paneli”nin Bergama’da altın madenini işleten Koza şirketinin sözde çalışanlarının saldırısına uğradığını belirtti. Karademir, “Saldırıyı gerçekleştiren grubun, sopaları Türk Bayrağı’na sarmaları ve Türk Bayrağı’nı olaya alet etmeleri uluslar arası sermayenin ve yerli işbirlikçilerinin çevre ve insan yaşamı hakkına rağmen, her şeyi yapabileceğini bir kez daha göstermiştir” dedi. Karademir, siyanürlü altın avcılarına dur diyen yargı kararlarının neden uygulanmadığını da gündeme getirdiği önergesinde, Erdoğan’a şu soruları yöneltti: “-Paneli basarak izleyicilere ve panelistlere saldıran yasal ve bilimsel bir panelin gerçekleşmesini engelleyen kişiler hakkında ne gibi bir işlem gerçekleşmiştir. -Ülkemizde yargı kararlarına rağmen siyanürlü altın arama faaliyetleri sürdürülecek midir? -AKP hükümetleri döneminde altın arama izni verilen saha var mıdır varsa bu sahalar kimlere ve ne zaman verilmiştir?” Karademir ayrıca saldırıya güvenlik güçlerinin geç müdahalesinin nedeniyle, Koza Altın madeni firmasının “Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı” iddialarının da yanıtlanmasını istedi. BELEDİYE BAŞKANI VE KARDEŞİ DE SALDIRIYA UĞRADI Saldırı sonucu çıkan olaylarla ilgili panelin düzenleyicisi Dikili Belediyesi, Barış Demokrasi ve Emek Şenlikleri Organizasyon Komitesi de bir açıklama yaptı. Açıklamada, olayın Bergama’daki Koza Altın şirketi yönetici ve çalışanlarının provokasyonu sonucu gerçekleştiği belirtildi. Saldırganların 150 kişilik bir grup olarak panelin yapılacağı İskele Kafe’ye geldiklerini, ellerinde sopalar bulunduğu anlatılan açıklamada, saldırgan grubun başında da şirketin Halkla İlişkiler Müdürü Hayri Öğüt’ün bulunduğu bildirildi. Saldırı sonucu başlayan kavganın yaklaşık yarım saat sürdüğü, yaralananlar olmasına karşın 20-30 metre uzaklıktaki ilçe emniyet müdürlüğüne bağlı ekiplerin olaya müdahale etmediği kaydedilen açıklamada, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in saldırganlarca tartaklandığı, Başkan Özgüven’in kardeşi Sedat Özgüven’in ise başına vurulan sert bir cisimle yaralandığı belirtildi. Açıklamada polisin müdahalesinin ardından olayların yatıştığı düşünülürken, aynı grubun daha sonra da saldırıya geçtiği, polisin havaya ateş açmak zorunda kaldığı ifade edildi. Açıklamada, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in saldırıyla ilgili “Kurtlar Vadisi Dikili’ye indi. Bunlar siyah takım elbiseli, kravatlı şehir eşkiyaları. Bunları telefonla panele çağırdık, ‘aktarmak istediklerinizi gelin aktarın’ dedik. Ama kendileri panel izlemeye değil, olay çıkarmaya gelmişler” değerlendirmelerine de yer verildi. Başkan Özgüven, saldırganların oyununa gelmediklerini belirtirken, saldırıya karşın şenlikleri planladıkları gibi sürdüreceklerini vurguladı.( Cumhuriyet Gazetesi'nin Haberi Özetle Şöyle: İzmir’in Dikili ilçesindeki panelin Bergama’da altın madeni işleten Koza şirketi yönetici ve çalışanlarınca basılması üzerine çıkan olaylar, CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir tarafından Meclis gündemine taşındı. Olaylarda tartaklanan Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, saldırganlara, “Kurtlar Vadisi Dikili’ye indi. Bunlar siyah takım elbeseli, kravatlı şehir eşkiyaları” diye tepki gösterdi. Koza Altın'ın Sahibi Akın İpek'in Gazetesi Bugün ise Konuyu şöyle değerlendirdi: Dikili'de zorbalık Fethullah Gülen Cemaati'ne yakınlığıyla bilinen ve siyasal İslam'a büyük oranda kaynak aktarımında bulunan Koza Altın'ın adamları, yargı kararlarının uygulanmasını isteyen gruba Dikili'de saldırdı. Halkın üzerine molotofkokteyli atıldı ancak patlamadı. Dikili Belediye Başkanı Özgüven'in emriyle hareket eden zabıta memurları, “Barış- Demokrasi ve Emek Şenliği”nde Maden-İş üyesi işçilere saldırdı. Çalıştıkları madenle ilgili panelde söz hakkı istedikleri için saldırıya uğrayan işçiler çocukları ile eşlerini sandalye ve masa darbelerinden zor kurtardı İzmir'in Dikili İlçesi'nde düzenlenen "Barış, Demokrasi ve Emek Şenliği"nde; barış ve demokrasi ayaklar altına alındı, emekçiler saldırıya uğradı. Şenlik kapsamında düzenlenen ve çalıştıkları işyerini ilgilendiren panele gidip demokratik haklarını kullanmak isteyen Maden-İş üyesi işçiler, Belediye Başkanı Osman Özgüven'in emriyle harekete geçen zabıta memurları ve diğer belediye görevlilerinin masalı-sandalyeli, bıçaklı saldırısına uğradı. Başkan talimatlı öfkeli saldırıda, yaralananlar oldu. SANDALYE İLE SALDIRI DEHAP'la seçim ittifakı yapan SHP'den Belediye Başkanı seçilen Özgüven'in düzenlediği "Barış- Demokrasi-Emek Şenliği" kapsamında düzenlenen "Siyanür-Altın-Çevre" konulu panele sadece altın üretimine karşı olanlar davet edildi. İskele Kafe'de düzenlenen panele altın üretimine karşı tutumlarıyla tanınan Prof.Dr. Osman Karababa, Ertuğrul Barka, Avukat Ali Arif Cangı ve Dr. Enver Küçükgül konuşmacı olarak katıldı. Panelde, izleyiciden çok zabıta memuru ve sırtlarında "güvenlik" yazılı kişilerin bulunması dikkat çekti. Panele izleyici olarak katılmak isteyen maden çalışanları ve aileleri ise zabıta memurları ve diğer görevliler tarafından salon girişinde engellendi. Zabıta memuru Gökhan Belkır, işçiler ve yakınlarına sandalyeyle saldırınca, diğer zabıtalar onu izledi. BIÇAK KULLANDILAR Belediyenin panelde görevlendirdiği, tişörtlerinin sırtında "güvenlik" yazan kişiler de saldırıya katıldı. Sandalye, masa, ellerine ne geçirirlerse saldıran "görevliler", sadece korku içinde salondan çıkmaya çalışan maden işçileri ve yakınlarını değil, panele gelen diğer Dikililileri de yaraladı. Saldırganların bıçak da kullandığı görülürken, bir maden çalışanı kolundan bıçakla yaralandı. Öfkeli saldırganlar arasında, madende 10 yıl çalıştıktan sonra çıkarılan Hasan Gökvardar'ın da bulunması dikkat çekti. Kafeye resmi polisler geldi. Sendika üyeleri polise sığınıp saldırganlardan şikayetçi oldu. Bu arada, salon boşaltıldı; panel konuşmacı ve birlikte geldikleri kişiler ve görevlilerle devam etti. Saldırganlar, salonda yaptıklarıyla yetinmedi. Dışarıya çıkarılan madencilerden birini sokakta çevirip döven saldırganları, karakolun önünde beklerken olayı fark edip yetişen diğer madenciler engellemeye çalıştı. Polis araya girerek, olayların daha da büyümesini önledi. Maden -İş Sendikası yetkilileri, "Demokrasi ve barış anlayışı bu mu? Bu, barış-demokrasi değil terördür, anarşidir" dedi. Dikili esnafı da saldırganlara tepki gösterdi. Kim çocuğu ile olay çıkarmaya gider? TÜRKİYE Maden İşçileri Sendikası Soma Şubesi sekreteri Yaşar Karataş, çıkan olayların maden işçisine yöneltilen saldırıyı kınadıklarını belirterek, "Bu olaylar bizim Maden-İş Sendikası olarak tasvip etmediğimiz olaylar. Maden işçisi adına üzülüyoruz. Ülke ekonomisine katkıda bulunan işletmede çalışan emekçi arkadaşlarımız Dikili Belediyesi'nin düzenlediği panele dinleyici olarak katılmak istedi. Ama bu arkadaşlarımıza paneli düzenleyenler sert tepki gösterdi. Arkadaşlarımız işletmelerinin çevreye zararı olmadığını bildiği için panele katılmak söz almak istedi. Bu yüzden de dayak yedi. Karşı taraf iyi niyetli davranmamıştır. Maden işçileri Soma Şubesi olarak olayları tasvip etmiyoruz. Dikili halkından özür diliyoruz. Maden işçisi dayak yemiştir. Yaralanmıştır. Arkadaşlarımız suç duyurusunda bulundu. Hukukun madencinin arkasında duracağından eminiz. Bizim buraya olay çıkarmaya geldiğimizi söyleyenleri de kınıyorum kim çoluğuyla çocuğuyla olay çıkarmaya gider" dedi. SHP’li Başkan, demokratik hakkın kullanımına izin vermedi TÜRK-İŞ'E bağlı Maden-İş Sendikası temsilcileri, önceki gün Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven'e başvurarak, "Siyanür-Altın-Çevre" konulu panelde kendilerine de söz hakkı verilmesini istedi. Panele, sadece altın madenini kapattırmak için çaba sarfeden, asılsız iddialarıyla hem ülke ekonomisine zarar verip hem de binlerce kişinin ekmeğiyle oynayan kişilerin davet edilmesinin "demokratik olmadığı"nı bildiren sendika temsilcileri, söz hakkı istedi. Belediye Başkanı Özgüven'den şaşırtan gerekçelerle olumsuz yanıt alan işçi temsilcileri, demokratik haklarını kullanmak için, eş ve çocuklarıyla birlikte paneli izlemeye gitme kararı aldı; bunu başkana da bildirip korunmalarını da istedi. Ancak başkan herhangi bir olay yaşanmasını önlemek yerine zabıtaları ve salondaki güvenlik görevlilerini, işçilerin ve ailelerinin üzerine saldırttı. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#17 |
Ağaç Dostu
|
Koza, Bergama'da altın üretecek 21-03-2005 Benim de söyleyecek sözüm var! İlgili diğer dökümanlar BERGAMA - Koza Altın Şirketi, Bergama Ovacık'ta altın üreteceği günü iple çekiyor. Koza Altın Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek, Türkiye'nin ilk altın madenine sahip, ilk Türk şirketi olmanın gururu ve cesaretiyle üretime geçecekleri günü iple çektiklerini belirterek "Ovacık Altın Madeni'nin, Türk altın madenciliğinin ve altın hazinelerimizin kapısı olmasını istiyoruz" dedi. İpek, Türkiye'deki altın rezervlerinin ayak izlerini takip ettiklerini ve bu izleri takip ederek bu değeri ekonomiye kazandıracaklarının da altını çizdi. Bergama'daki Ovacık Altın Madeni'nin yüzde 100'ünü Normandy Madencilik A.Ş.den 44.5 milyon dolara satın alan Koza Altın Şirketi fabrikasında basını bilgilendirme toplantısı gerçekleştirildi. Koza Altın Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek ve şirketin üst düzey yetkilerinin hazır bulunduğu toplantıya ulusal ve yerel birçok basın mensubu katıldı. Akın İpek, gazetecilere yaptığı bilgilendirme konuşmasında,üretime geçmek için gerekli olan izinlerin yüzde 98'nin tamamlandığını ve tesisin dünyadaki 800 altın maden ocağı içinde teknolojik açıdan ve çevreye duyarlılık açısından ilk sırada bulunduğunu vurgulayarak üretime geçmek için sabırsızlandıklarını ifade etti. İpek, dünyada çıkarılmayı bekleyen altın rezervine sahip olup ta tek üretim yapmayan ülke olmayı anlayamadığının altını çizerek, Türkiye'de yapılan araştırmalarla tahmini olarak 6 bin 500 ton toprak altında çıkmayı bekleyen altın olduğunu, bu rakamın ABD'den sonra dünyadaki en büyük rezerv rakamı olduğunu ve 6 bin 500 ton rezervin katma değeri ile birlikte parasal karşılığının da 400 milyar dolar olduğunu ifade etti. Ovacık'ta üretime geçtikten sonra yılık üretim hedeflerinden de bahseden İpek, Normandy'nin 19 Mayıs 2001-19 Ağustos 2004 dönemindeki üretiminin toplam 15.7 ton altın, 16.5 ton gümüş olduğunu, kendilerinin ise yıllık 5 ton altın ve 5 ton gümüş olduğunu belirtti. "Bu maden kapalı oldukça kimse altın madenciliğine cesaret edemeyecek" İpek, "Ovacık Altın Madeni'nin, Türk altın madenciliğinin ve altın hazinelerimizin kapısı olmasını istiyoruz" diyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu maden kapalı olduğu sürece hiç kimse Türk altın madenciliğine cesaret edemeyecektir. Son zamanlarda ısrarla Ovacık Altın Madeni hakkındaki idari davalar, ceza davalarıymış ve bu ceza davaları ile Ovacık Altın Madeni ebediyen mahkum edilmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu iddiaların gerçeklerle hiçbir alakası yoktur. Her şeyden önce idari mahkemeler, bir ilmi veya teknolojiyi yasaklayamaz. Kaldı ki her idari dava, kendi zamanındaki şartlarla müstakil olarak değerlendirilip sonuçlandırılır. Bir işletme ruhsatının iptali ve kapatılması o işletmenin eksiklerini giderip tekrar açılması için müracatına mani değildir. Bu maden hakkında ise bugüne kadar 15 idari dava açılmış, bu davaların da 4'ü lehte sonuçlanmıştır. Devam eden bu davaların bir tanesi için yürütmeyi durdurma kararı verilmiş olup, yargılama süreci halen yüksek yargıda devam etmektedir. Bu davaların hiçbiri de ceza davası değildir. Bir işletme ruhsatının iptali ve kapatılması, o işletmenin eksiklerini giderip tekrar açılması için gerekli şartlar ve denetleme şekilleri bellidir. Bu şartları yerine getiren işletme ise açılır. Ovacık Altın Madeni de yeniden açılacaktır. Tüm bakanlıklardan izinlerimizin çoğunu yenileyerek yeniden alıyoruz. Az bir iznimiz kaldı. Dünyada işleyen hiçbir maden yoktur ki bizim maden gibi kötü örnek olsun. Köylülerimizin hepsiyle konuşarak diyalog içersinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye'de rezerv tespit eden, yer altı zenginliklerinin elinde bulunduğu büyük rezervlerdeki yabancı şirketlere de buradan sesleniyorum; elinizdeki ruhsatları bize satın, madenlerimizi biz kendimiz işletelim." "40 ton altın rezervi var" Koza Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek, bir 10 yıl daha Bergama'daki Ovacık Altın Madeni'ni işleteceklerini ifade etti. Akın İpek, "Normandy Madencilik A.Ş. tarafından 120 milyon dolara mal edilen bu işletme 3 yıl boyunca 15.7 ton altın ve 16.3 ton da gümüş üretmiştir. Bu günden sonra da 10 yıllık bir rezerv işleme çalışmamız gerçekleştirilecek. Bu süre zarfında da 40 ton altın elde edeceğiz. Dolayısıyla Bergama ve çevresi bu tesisten kazanç elde edecek" diye konuştu. İpek, Koza Altın olarak üretim hedeflerinin ilk yıl için Ovacık'tan 350 bin ons ve Gümüşhane'den 100 bin ons olmak üzere toplam 450 bin ons olduğunu belirterek yaklaşık 180 milyon dolar ciro hedefledikleri ve ilk yerli firma olarak Türkiye'deki altın rezervlerinin izlerini takip ederek bu değeri ekonomiye kazandırmada kararlı olduklarının altını çizdi. "Doğaya zararı olsa ilk önce ben karşısında dururdum" Akın İpek, dünyanın en iyi çevre teknolojisine sahip bir maden olan Ovacık Altın Madeni'nin Avrupa Maden Sanayiciler Birliği (EUROMİNES) tarafından 2004 yılı Avrupa Birliği Komisyonu'nda mevcut en iyi tekniklerle donatılmış referans ve örnek olarak gösterildiğini ve dünyada bu tür üretim yapan bir tesisin daha olmadığının altını çizerek, işletmede hiçbir risk bulunmadığını söyledi. Çok kapsamlı bir şekilde ÇET Raporu da hazırlandığını ifade eden Akın İpek, "Maksatlı dedikodular, çevre örgütlerimizde ve köylülerimizde kuşku ve şüphe uyandırmıştır. Tamamen asılsız olmasına rağmen bu tür dedikodulara verilecek tepkinin önceden hesaplanarak kullanıldığını düşünüyorum. Bu tesis çevreye zarar vermiş olsaydı ilk önce ben karşısında dururdum."dedi. "Siyanürle altın aranmıyor" Madenin ilk izinlerinin iptal edilmesine de sebep olan muhtemel riskinden de bahseden İpek şunları söyledi: "Bölgenin deprem kuşağında olması sebebiyle, proses gereği geçirimsiz olarak planlanan atık barajına pompalanan siyanürlü atıkların, oluşabilecek sızıntılarla su kaynaklarına ve diğer kullanım alanlarına ulaşma olasılığı bulunduğu ifade edilmiştir. Böyle bir gerekçe değil bölge halkını, bütün insanlığı ayağa kaldırsa azdır. Fakat işin aslı öyle değildir ve ortaya çıkan bir gerçek vardır: Tesis siyanürle altın aramamakta, doğaya karışacak herhangi bir zararlı atık üretmemekte ve depolamamaktadır. Tesisin atık barajında depolanan sular zaten doğrudan doğaya verilebilir niteliktedir." Siyanürün Türkiye'de 50 sektörde kullanıldığını belirten İpek, yılda 270 bin ton siyanür tüketen Türkiye'de siyanürün en az kullanıldığı sektörlerden birinin madencilik olduğunu ve siyanürün doğada kalıcı bir madde olmadığını söyledi. "Tüm çevre örgütleri, yargı ve bilim adamlarını tesise davet ediyorum" Daha sonra gazetecilerin sorularını cevaplayan Koza Altın Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Akın İpek'e bir gazetecinin, "Ovacık Altın Madeni karlı bir iş olsaydı yabancılar bırakmazdı, siz bu riski göze nasıl aldınız?" şeklindeki sorusunu ise, "Biz bu işletmeyi 44.5 milyon dolara satın altık. Yapılan iş ortada, araştırmalarımızı ve değerlendirmemizi yaptık ve bu tesisin açılmaması için bir risk görmüyoruz" şeklinde yanıtladı. Akın İpek, tüm çevre örgütlerini, yargı ve bilim adamlarını Bergama Ovacık Altın Madeni'ne davet ederek, gelip her şeyi yerinde incelemeye davet ettiğini de açıkladı. İpek, başka bir gazetecinin "Bergama halkının yıllardır yaptığı mücadele sizi nasıl etkiler ?" yönündeki sorusu üzerine ise şunları söyledi: " Daha önceki şirketin yabancı olmasının buradaki ilişkileri derinleştirememesinde etkili olduğunu düşünüyorum. Fakat buradan giden şirketin yaptıklarını gördükten sonra buraya büyük katkı yaptığı da unutmadan bizimde yerli bir şirket olarak birebir diyaloglarla 19 Ağustos 2004 tarihinden beri kapalı olan tesisi gerekli izinleri aldıktan sonra açarak bölgede uzun zamandır işsiz olan insanlara iş imkanı yaratacağız." dedi. "Biz aldık 8 yerli talip çıktı" Koza Davetiye A.Ş. ve İpek Matbaacılık A.Ş.'nin Borsa'da işlem gördüğü ve değişik bir sektörde yatırım yapma ve burada çıkabilecek bir durumun bu iki şirkete yatırım yapan küçük yatırımcıyı nasıl etkileyeceği yönündeki bir soru üzerine ise İpek şunları söyledi: " Madencilik sektörüne 3 yıl önce kurduğumuz ATP isimli şirketimizle girdik ve alt yapımız var. Bergama madenini alarak riske girdiğimizi düşünmüyorum, biz burayı alırken, yabancı bir firmada buraya talipti ve biz aldık. Hatta biz aldıktan sonra yerli 8 firma bize burayı alma yönünde talepte bulundu. Burası çok iyi bir yatırım ve diğer şirketlerimize yatırım yapan yatırımcıların, ülke ekonomisi ve bizim gibi kazanacaklarını düşünüyorum." dedi. "20 milyon dolar üretime geçilince ödenecek" Koza, daha önce siyanürle altın arandığı gerekçesiyle defalarca dava edilen, çevrecilerin yoğun protestolarıyla karşılaşan ve birçok kez kapatılan maden için 44.5 milyon dolar ödedi. Normandy Madencilik'e ödemenin 20 milyon doları peşin, 24.5 milyon dolarlık bölümü ise vadeli olarak yapılacak. Satın alma tutarının 40 milyon dolarlık bölümü Normandy Madencilik, 4.5 milyon dolarlık kısmı ise Gümüşhane'de altın üretmek amacıyla kurulan Dedeman ve Normandy'nin ortak şirketi Mastra'ya ödenecek. Geri kalan 20 milyon dolar ise anlaşma gereği şirket üretime geçtikten sonra yapılacak. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#18 |
Ağaç Dostu
|
MAI’NİN MADENCİLİK BOYUTU Prof. Dr. İsmail DUMAN Öncelikle kaynak tüketimi ya da doğal kaynak kullanımına kısaca bir göz atalım. Yabancı yatırımcının, transnational, ulusötesi veya uluslararası aşan yatırımcının herhangi bir pazara "engelsiz" dalışını sağlamak, MAI’nin temel hedefidir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, yasalarla henüz yeterince emniyet altına alınmamış, henüz tam olarak korunmamış, ekolojik olarak duyarlı ekonomik faaliyet alanları-ki bunların başında ormanlar, balıkçılık, biyolojik çeşitlilik ve madenler gelir-büyük bir tehlike altına girecektir. Yani bir başka deyişle, ev sahibi ülkedeki yasal boşluklardan yararlanılarak, yağmur ormanları, belki satın alınacak, kiralanacak, tıraşlanacak, göller ve sahil şeritleri, gelişmiş teknolojilerin yardımı ile insafsız bir balıkçılık faaliyetinin hedefi olacak. Burada şunu da belirtmek istiyorum. Ormanlar yalnızca Sibirya’da Batı Kanada’da ve Brezilya’da yok, Türkiye’de de ormanlarımız var. Ve bir zamanlar, şimdi olduğundan çok daha fazla vardı, bilenlerimiz mutlaka vardır. Türkiye’de kurulu Orman Bakanlığının ilk nüvesini ne oluşturur? 1800’lerin ortasında Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı ile müttefik olan İngilizlerin savaşın kaybedilmesi sonrasında, daha önce yaptığı yatırımları savaş tazminatı olarak Osmanlı’dan geri istemesi, Hazinede para olmayınca da, "ormanlarımız var" diye hedef göstermesi kesilen tomrukların sayımı için bir Genel Müdürlük oluşturulmuş ve bugünkü Orman Bakanlığının ilk çekirdeğini de, bu Genel Müdürlük oluşturmuştur. Yani orman kesme, ve tomruk sayma işlemi gibi. Bugünkü Orman Bakanını da tenzih etmek istiyorum, kendisi yakın zamanlarda Orman Bakanlığı görevine getirilmiş, en iyi Bakan olduğunu belirtmek isterim. Bir de bizim balık çiftçiliğine elverişli uzun sahil şeridimizi düşünün, hani Gökova körfezini Çupra çiftlikleri sarıyor diye yakınıyoruz, ya da somon çiftlikleri kurulacak, Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ); bu verimli suları bu anlamda keşfettiği zaman, her halde denizde adım atacak yer bulamaz bir duruma geleceğiz. Biyolojik çeşitlilikten söz ettim, özellikle bitkisel gen kaynaklarının süratle tüketilmesi burada söz konusu. Kardelenlerimizin köklerinden sökülüp, çuvallarla nasıl yurtdışına kaçırıldığını bilirsiniz. 3000 endemik türün yaşadığı bu coğrafya parçasında, Anadolu’da Dünya Farma-Kimya Endüstrisinin ağzını sulandıran o kadar çok hammadde var ki, işte bunların yine insafsızca toplanıp, sökülüp, köklerinin kurutulması ve bu genlerin tümüyle yok edilmesi tehlikesine açık hale geleceğiz. Dünyanın başka ülkelerinde de olacağı gibi. Madenler konusuna, zaten özellikle ve ayrıca değineceğim. Bütün bunlar yapılırken, ev sahibi ülkeye tazminat ödenmesi tabii ki söz konusu olmayacaktır. Evet, ulus ötesi sermaye tecavüz ve su istimalini tamamlayıp, doğal kaynakları tükettikten sonra "pardon" bile demeden çekip gidecektir. Kendine yeni, sömüreceği dünya parçaları arayacaktır. Bazı ülkelerde arazi satın alımı ve doğal kaynak kullanımı konusunda ecnebi temalara getirilmiş olan yasal kısıtlamalar ya hemen kaldırılacak ya da MAİ bünyesinde, o ülkeye özgü istisnalar olarak tahammül görecektir. Ancak bu tür kısıtlamalar, anlaşma metninin imzalanmasından itibaren, MAI’nin "go back" "geri etkili" prensibine göre, sürekli bir neo liberalleştirme baskısı altına alınacaktır. Madenlere de kısa bir giriş yapmak istiyorum. Yeraltı zenginliklerinin talan edilmesi girişimlerine örnekler henüz MAI’nin, T.C. tarafından imzalanmasının söz konusu olmasından önce başlandı. Artvin çok çarpıcı bir örnek. Artvin, Kafkasör’de Atilâ vadisinde Kanadalı Comunco şirketi altın ve bakır üretmek istiyordu. Tesislerini bölgeye kurmaya başlamıştı bile, Comunco’nun Artvin Kafkasör’deki ruhsat sahası 1700 hektar yeni 17 km. Bu sadece Kafkasör’deki ruhsat alanının yüzölçümü, Artvin ilinin daha pek çok yöresinde de ruhsat almış bulunuyorlar. İşte bu 17 km içersinde 770.100 ağaç mevcuttur. Sadece maden alanı bünyesinde 250 hektarın istimlak edilmesi öngörülmektedir. Ve bu 250 hektar için de 200-250.000 ladin ağacın kesilmesi gerekmektedir. İşte ne getirecek, ne götürecek derken, "istimlak bedeli orman bakanlığına ödense bile" ancak tomruk bedeli olarak ödenir. Oysa bir ağacın fonksiyonel bedeli, tomruk değerinin 2000 katıdır. İşte o değer ebediyen yok olup, gidecektir. Böyle bir ağaç kesiminin kereste bedeli bile milyonlarca dolar tutacaktır. Ve o madencilik faaliyeti bu ülkeye ne bırakır, bunu ayrıca tartışacağız. Şimdi ikinci maddeyi inceleyelim. Çevre standartlarının yükseltilmesine engel olunması. Alınması düşülen, neo liberalleştirme önlemleri, sonucunda, yatırım yeri olma konusunda ortaya çıkacak uluslararası rekabet, pek çok ülkenin Hükümetini yatırım engellerini ortadan kaldırmaya yöneltecektir. Yani ÇUS gelecek diyecek ki benim elimde 100 milyon dolar var, bunu yatıracağım, kim ister? Talip olursunuz der ki, "Bir dakika, senin çevre yasan çok katı, olmaz" önce bu yasanı düzelt, sonra gel. Bu bütün ülkelerin tüm standartlarını, sosyal, işçi hakları, iş hukuku v.b. konular açısından olduğu gibi, Çevre kanunları açısından da en alt düzeye itecektir, tepesine vura vura, bastıra bastıra. O sermaye böyle bir gücü kendin de buluyor, eğer fırsat verilirse bu gücü kendinde bulma konusunda haklı olacağını düşünüyorum. Bu uyum sağlama ya da cazip görünme yarışı, sosyal ve iş hukukuna ilişkin, normların yanı sıra özellikle çevre politikalarını vuracaktır. Cazipleşme rekabeti, tüm çevresel normların düşürülmesini, mevcut kanunların gevşetilmesini, yönetmeliklerin işlemez hale getirilmesini, laçkalaşmasını da hiç şüphesiz beraberinde getirecektir. Çevre koruma düzeyi zaten düşük olan pek çok ülkede, MAI’nin uzun vadedeki etkileri mutlaka daha ağır, daha acı olarak hissedilecektir. Yatırım hedefi olarak cazibesini korumak ve arttırmak amacı ile pek çok ülkede Hükümetler, çevre standartlarını yükseltici uluslararası sözleşmelere imza koymaktan kaçınacaklar, Rio sözleşmesine imza koyduk, Japonya’da son yapılan sözleşme halâ imzaya açık duruyor, Madrid’deki vardı ve daha başkaları da olacak, ama böyle bir durumda artık hükümetlerin bu anlaşmalara imza koymaları için bir hayli yürekli olmaları gerekecek. Bu acıklı eğilim MAI bünyesindeki "stand still" prensibi ile yani kımıldamadan durma, değişiklik yapmama prensibi ile daha da körüklenecektir. Çünkü söz konusu prensip, MAI ile uyumlu olmayan herhangi bir yasanın çıkartılmasını yasaklamaktadır. 3.maddeye gelelim. Mevcut çevre yasalarına ne olacak? Yabancı yatırımcı şirket ile ev sahibi devlet arasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkların, uluslararası tahkime götürülecek olması yatırımcıların eline öyle bir silah veriyor ki, onunla sevimsiz buldukları her türlü çevre yasasını hiç tereddüt etmeden kurşuna dizebilirler. Bu olasılığın kuvvetlendiren 2 tanım var MAI’de. Bu tanımların ne dediği tam olarak anlaşılamamakla birlikte ne kadar kötüye kullanılabileceklerini anlamak çok kolay. Bunlardan bir "De facto diserimination" yani "Fiili ayırımcılık" veya olumsuz ayrımcılık, ayrıcalık, diğeri ise dolaylı kamulaştırma ya da dolaylı istimlak denilen şey. Örneğin yatırımcı şirket, faaliyet gösterdiği ülkede, yeni çıkarılan bir çevre yasası nedeni ile rahatsızlık duyarsa, ev sahibi ülkeye ayrımcılık veya namüsaitleştirme nedeni ile tazminat davası açabilecektir. Aynı şekilde devletin koyabileceği herhangi bir çevresel önlem, örneğin "atık su yönetmeliğinde kirlilik oranın düşürülmesi" zorunluluğu gibi, yabancı yatırımcının kâr beklentisini azaltıyorsa, işte böyle bir resmi düzenleme yabancı şirket tarafından "dolaylı kamulaştırma" ya da istimlak olarak nitelenecek ve bu şirketlere devletten zarar telafi etme hakkı verilecektir. Böyle bir durum bir tahmin ya da bir hayal ürünü değildir. OECD bünyesinde biçilmeye çalışılan MAI kaftanına manken olarak seçilen ise NAFTA’dır. NAFTA bünyesinde şu anda bu tür davalar yürümektedir. Bunlara ait 2 önemli örneği biraz sonra sunmaya çalışacağım. MAI görüşmeleri sırasında, OECD ülkeleri çevreci STK’larının yoğun ve etkin uyarıları sayesinde anlaşmaların taşıdığı ekolojik riskler konusunda daha duyarlı bir tavır sergilemeye başlamışlardır. Daha doğrusu öyle görünme zorunluluğu duymuşlardır. Sosyal ve iş hukuku ile ilgili görüşmelerin yanı sıra, çevre politikaları da anlaşma metninin 3 ayrı yerine kancalanmaktadır. Buna "tri ancor" prensibi denir. Bu prensiple yabancı şirketlere çeşitli haklar tanınmakta olup; bu hakkın şirketler tarafından nasıl kullanıldığını şimdi inceleyeceğiz. 1.örnek: Amerikan Sermayeli Etil Corp ile Kanada Hükümeti arasındaki kavga. 1997 Nisanında, Kanada Parlamentosu, benzine katkı maddesi olarak kullanılan FMT adlı maddenin ithalatını ve nakliyatını yasaklar, bu karara gerekçe olarak "ağır sağlık riskleri taşıması"nı gösterir. Kanada’da bu maddeyi üreten tek firma ABD’li Etil Corp. dır. Etil Corp. NAFTA tahkim kuruluna başvurarak Kanada Hükümetinden 251 milyar dolarlık tazminat talep eder. Gerekçesi ise; FMT yasağının - firmaya ait tesislerin değerini, gelecekteki cirosunu, düşüreceğinden - bir çeşit kamulaştırma olduğu şeklindedir. Ve bu potansiyel zarar, NAFTA kuralları gereğince, Kanada Hükümeti tarafından maddi olarak telafi edilmelidir. 2.örnek: Bu da 1998’nin Ocak ayında, yine ABD’li bir atık tüccarı Metal Corp. ile Meksika Hükümeti arasında ortaya çıkan bir anlaşmazlık. Bu sözünü ettiğim uluslararası atık tüccarı şirket, bir Meksika Eyalati olan St.Louis Potosi’de Federal Hük. mahkemeye verilmiş, sebebi de şu: firma birçok imha tesisi, ya da "zararlı atık bertaraf etme istasyonu" kurmak istiyor, ancak St.Louis Patos Üniversitesi bir jeolojik bilirkişi raporu yayımlıyor. Eyalet Hük. Bu raporu esas alarak diyor ki "Burada bunu yapmayın" Raporda şu söyleniyor "Bölgede yaşayan pek çok insanın içme suyunun, bu tesis nedeni ile kirlenme riski yükselecektir." Üniversitenin bu raporuna riayet eden yerel hükümet tesise izin vermek istemiyor, ama tesis faaliyetini durdurmuyor. Daha doğrusu firma, tesisi kurmakta direniyor. Bunun üzerine eyalet valisi, firmanın bulunduğu alanı "doğal koruma bölgesi" ilan ediyor, suyun zehirlenmesini önlemek için, işte bu karar, ABD’li şirketi mahkemeye gitmeye zorluyor. Ve şirket, 90 milyon dolar tazminat talep ediyor yerel hükümetten. Çünkü "Bu bir kamulaştırmadır" diyor. 90 milyon dolar ilginç bir rakam, o bölgede oturan Meksikalı ailelerin tümünün yıllık gelirinden daha yüksek. Türkiye’de Mai kokusu henüz duyulmamışken, ülkemizde yaptırılması düşünülen altın madenciliği çerçevesinde, çok uluslu altın tekellerine tanınan kayırma, kıyak, peşkeş, imtiyaz ve izinlerin bir tür 2.Sevr anlaşması olduğunu söylemiştir. Güney yarım küredeki altın madenciliği artık yeterince kâr getirmiyor, çünkü madenler derine kaçtı. Yüzyıldır siyanürlü yöntemle oralarda faaliyet gösteren çok uluslu altıncılar, çok uluslu kimyasal madenciler, kuzey yarı küreye geldiler ve kendilerine uygun bir ülke aradılar, bu kendilerine uygun ülkede tabii altın olacak bu (bir), ikincisi ise, orada hukuk gerektiğinde göz ardı edilebilecek, ayaklar altına alınabilecek ve hukukun üstünlüğü yerine "Keyfilik" hüküm sürebilecek. Ve Demokrasi ve insan hakları da pek öyle ciddiye alınmayacak. Evet, bu kriterlere en uygun bizi buldular ve ilk olarak da bizim kapımıza dayandılar. İşte 1988 yılında ilk altın çıkartma başvurusu Tüprag firması tarafından yapıldı. Tüprag, Turkish Proisae’ın kısa adıdır. Tüprag çok uluslu bir Alman şirketidir ve çok sayıda yabancı ortağı bulunmaktadır. Bu alman şirketi Türkiye’ye de gelmiş, isminin önüne hemen bir "Turkish" ibaresi eklemiş ve Havran küçükdere’de Türkiye’de ilk altın arama ve çıkartma başvurusunu yapmıştır. Pek çok ruhsatı aldı, ama o günkü çevre bakanından gerekli izni alamadı. Ancak ülkeyi de terk etmedi. Halâ Ankara’da oturmakta, turizmciliğe de soyunmakta, örneğin bu şirket Almanya’da Avrupa’nın en büyük Turizm Şti. olan TUI’yi satın aldı. Ve şimdi de uçak filoları satın almakta. Turizm ile ne alakası var derseniz, Ege’ye doğru şöyle bir bakmakta yara var. 2.Başvuru da Euro Gold firması tarafından Bergama’da yapıldı, her şey yoluna kondu, her şey güllük gülistanlık giderken birileri tuttu dedi ki, "bir dakika kardeşim, bunu burada yapamazsın" yapardın yapamazdın derken olay mahkemelik oldu. Hukuksal sürecini uzun uzun anlatmaya gerek yok, Danıştay, İzmir I.İdare Mahkemesinin Bergamalıların açtığı "Yürütmeyi Durdurma" davasını reddetme kararını bozdu. Daha sonra 1.İdare Mahkemesi, Danıştayın oy birliği ile verdiği karara, oy birliği ile uydu ve Çevre Bakanımız, Çevre Bakanlığı lehine alınan -bizim Çevre Bakanlarımız ilginç, tüm Çevre Bakanlarımız Çevre lehine alınan kararları temyiz etme üstadı- bu kararı temyize götürdü, fakat bu temyiz istemi, Danıştay 6.Dairesi tarafından yine oy birliği ile reddedildi. Danıştay 6.Dairesi özetle şu kararı verdi. "İktisadi yaşam hakkının önünde yaşam hakkı gelir." Özeti bu. Ve "Siyanürle altın madenciliği yapmanın, hiç bir kamusal yararı yoktur." Biliyorsunuz, ülkemizde Danıştay kararları siyasi sorumluluk yüklenilerek - Bakanlar kurulu tarafından askıya alınabilmektedir. Yani uygulanmamakta veya uygulanması geciktirilebilmektedir. Bunun örneğini Termik Santrallardan biliyorsunuz. Ancak, Bakanlar Kurulunun gerekçesi "Kamu Yararı açısından"dır. Oysa, Danıştay 6.Dairesinin verdiği bu kararda "Hiç bir kamusal yararın bulunmadığı" belirtilmektedir. Türkiye’nin değil, dünyanın hangi ülkesindeki Bakanlar Kurulu gelirse gelsin, bu gerekçe ile iptal edilmiş bir izni, kamu yararına askıya alma şansına artık sahip değildir. "Bergama da deniz bitti". Bu çok uluslu şirketlerin yıllık ciroları, pek çok ülkenin GSMH’sından daha büyüktür. Örneğin General Motor’un (G.M) yıllık cirosu, Türkiye’nin GSMH’sından fazladır. Nestle’nin yıllık cirosu Mısır’ın GSMH’sından fazladır. Bu arada bu tür karşılaştırmalar yapılırken, hep yerleşik ulus ötesi şirketler örnek verilir. Altın madenciliğine soyunmuş ÇUŞ’ların çok önemli bir özelliği var: Bunlar, dünyadaki "floating capital" "Yüzer Sermaye"nin temsilcileri, bunlar göçebe. Nerede ne varsa söküp, 5-10 yıl içersinde alıp gidiyorlar. Sermayelerini büyütüyorlar, gidip onu başka bir yerde yatırıyorlar yine büyütüyorlar, yine büyütüyorlar. Gittikleri ülkeye hiçbir şey bırakmamışlardır. Çünkü Güney Yarı Kürede 100 yıldır siyanürlü yöntemle, benim Yüksek mahkemem tarafından reddedilen siyanürlü yöntemle-altın çıkarttılar. Güney yarı kürede 30 ülke var. Topraklarında, yine bu şirketlerce altın çıkartılmış, ama hala sürünmekte olan ülkeler bunlar. Papua, Yeni Gine Fiji, Fildişi sahili, Mali, Zimbabwe, Zambia, Zaire, Kolombiya, Şili, Uruguay bu ülkelerin hiç biri altın madeninden nasbini alamamıştır. Onlara kalan bu işin zehridir. Şimdi ne olacak? Altın madenciliği ile ilgili çok önemli bir nokta daha var. Altın madenleri işçi istihdamı bakımından en küçük işletmelerdir. Bir altın madeni, inşaat kısmı bittikten sonra yani tesisin kuruluş aşaması bittikten sonra, 80-100 kişi ile çalıştırılır. Ve özellikle, bu şirketlerin yapacağı yerli istihdam yeraltında çalışacak bir kaç işçi -çünkü makinalı çalışılır- bir de bekçi, çaycı v.b. istihdamdır ki bu da ortamla 50’yi geçmez. Türkiye’de 580 ayrı bölge için arama ruhsatı verilmiş durumdadır. Ruhsat sahalarının her biri 100 km ki, toplam 58000 km toprak eder ve bu 58000 km’lik istimlak yetkisi verilmiş toprak - ki bu yetki Tapu mülkiyet hakkından daha değerlidir. -Türkiye’nin yüzölçümünün 13.5’ta birine eşit bir toprak büyüklüğüdür. Hiç kimseye sormadan, böyle II.Sevr anlamasını imzalamaya hiç bir siyasinin veya bürokratın hakkı yoktur. Demek ki MAI’nin hazırlıkları ve provaları Türkiye’de uzunca bir zamandır yapılıyor. Az önce sözünü ettiğim Tüprag Şti. izin alamadı, faaliyetini durdurdu, beklemeye yattı fakat geçtiğimiz Ağustos ayında, bir yabancı dergide yayınları çıktı. 38 mil ruhsat alanımız var diyorlar, tam 100 km eder ve 2000 yılında kontak anahtarını çeviriyoruz diyorlar. Henüz hiçbir ruhsatları yok, kimden ne garanti aldılar ki böyle bir yayın yapabiliyorlar. Artvin’deki Comunco Şti, geçtiğimiz hafta, 2000 yılına kadar bekleyeceğini söyledi. İnayet buyuruyorlar. Bu 2000 yılında ne var acaba. Yarın Euro Gold’da 2000 yılına kadar, centilmenlik örneği gösterip, faaliyetlerimi durdurdum diyebilir, kimse şaşırmasın. Euro Gold Şti.’nin İzmir valisine gönderdiği bir yazı var. 18 Şubat tarihli bu mektup çok ibret verici. Mektup, şu meşhur, siyanürü kaçak olarak kullandıkları test çalışmaları ile ilgili. Valilikten izin bile almıyor. "Sistemi test etmek için çalışma yapmak zorundayım. Bilgilerinizi rica ediyorum." Yani bu bir dilekçe değil, bu bir talep de değil, yapacağız diye bir ihbar dayatma. 25 Şubat tarihli yazılarında ise, yine İzmir valiliğini, faaliyetlerini durduğu için adeta suçlayan bir ifade var. Bir de Çevre Bakanı Sayın İ.Aykut’a gönderdikleri bir yazıları var. Bu yazıda çok ilginç bir ifade yer alıyor. "Türk madenciliğinin geleceğini temsil eden, projemize verdiğiniz yürekten katkıyı taktir ve şükranla karşılıyoruz." Sanki Çevre Bakanına değil de maden Bakanına yazılıyormuş gibi ve de, inanılmaz bir şey o katkı, o destek niye veriliyor bir Çevre Bakanı tarafından. Tüm bu iltifatlardan sonra bir de şöyle bir şey var. "Bir kaç gün çalışmamaya elbet katlanabiliriz, ama bu aleyhinize olur sizin, çünkü bize yaptığınız bu uygulamayı gören diğer yabancı sermaye ülkenize gelmeyecektir." diyor. Yani kendileri, kendi ülkelerinde bile sevilmeyen bu sömürgen, yeraltı kaynaklarını gerçekten acımadan tahrip eden bu şirketler, kendilerini tüm dünyadaki yabancı sermayenin de temsilcisi gibi gösterip; adeta onların mümessilliğine soyunup; bir de aba altından sopa gösteriyorlar. Aba altından da değil, doğrudan doğruya sopa sallıyorlar. Ve Çevre Bakanına söyledikleri önemli bir şey daha var. "Biz eğer bu yasaklama devam ederse önlem almak zorunda kalacağız." Çok ciddi bir tehdit. Ne yapabilirler dersiniz. Türkiye’nin daha önce imzaladığı uluslararası sözleşmeler çerçevesinde, bu WTO olabilir, GATT olabilir, MIGA olabilir her neyse onlar üzerinden olsa olsa tazminat davası açabilirler Türkiye’ye. Ancak, bizim devletimizi temsilen bu girişimlere icazet vermiş olan Bakanlarımız siyasilerimiz ve bürokratlarımız sanmasınlar ki o tazminatı şakır şakır ödeme hakkına sahiptirler. Çünkü ben vergi veren vatandaşım. Bu hatayı yaparken bana hiç sormadılar, o tazminatları kolayca ödeyip; sıyrılamayacaklar bu işin içinden. Vergilerinizin bu şekilde Çar çur edilmesine izin veremezsiniz. Yine devlet şunu bilmelidir ki, böyle bir dava ile karşılaştıklarında, biz her zaman devletin yanındayız. Devlet biziz çünkü, ben devletin memuruyum. Ve bilgim, görgümü, enerjimi devletimi savunmak için elbette seferber ederim. Teşekkürler. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#19 | |
Ağaç Dostu
|
Alıntı:
anladığım kadarı ile ülkede başka yerli ve yabancı yatrımcı yok. tek yetkili onlar ![]() ![]() ![]() Düzenleyen malina : 31-08-2006 saat 08:02 Neden: alıntıyı düzeltme |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#20 |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
Tartışma konusu olan nedir?
Evet saygıdeğer arkadaşlar; Konunun asıl boyutu henüz bir iki yazı gönderildiğinde hemen ortaya çıkıyor. Taşlar yavaş yavaş nasıl da yerine oturuyor görüldüğü gibi. Şinasi'nin çok net sorduğu soru hangi boyutlara taşınıyor görüyoruz. Bizler burada toplumun çok küçük bir kesitiyiz. Böyle olmamıza rağmen her birimiz ayrı telden çalmaya başladık bile. Bu konu da yazışmalar çoğaldıkça tıpkı fındık sorununa dönecek ve konu ekseninden saparak sadece siyasi ve ideolojik çatışmalara dönüşecektir. Oysa fındık sorunu tamamen üreticinin sorunuydu ve çözüm önerileri gerekiyordu. Ülke genelinde çözümsüz ve suni gündemmiş gibi balon gibi şişti ve söndü. Böyle hayatiyet taşıyan konular asla gündemden düşmemeli, tartışılmalı ama hedef çözüm üretmek olmalı. Sanırım hala tartışmayı kaşımak olarak anlayan zihniyetler mevcut. Bu konuda da bunu yaşayacağımızdan korkuyorum. Ortada anlaşılması gereken, çözümsüzlüğünün giderilmesi gereken altın gibi değerli bir madenin işletilememe sıkıntısı veya işletilirse çevre zararlarının ortaya konulması ve tartışılması konusu, bilmiyorum bilinçli olarak mı saptırılıyor? Bir soru sormuştum. Konu altın mı? Siyanür mü? diye. Cevabını çok gecikmeden hemen aldım. Üzülerek algıladığımı yazıyorum.Konu siyaset ve ideoloji. Altın madenlerinin bu güne kadar işletmeye açılamamasının tek nedeni budur arkadaşlar. Oysa altın üretmede tek engelmiş gibi gösterilen siyanürün Hacettepe Üniversitesi'nden sayın, Mehmet Doğan'ın dediği gibi siyanürün zararsız hale getirilip tekrar farklı ve zararsız bileşikler olarak doğaya verilmesi hiç de zor değil ve hiç bir tehlike oluşturmayacak şekle dönüştürülebilir. Bu metotlar tüm bilim adamlarınca bilinecek kadar basit olmasına rağmen( tıpkı TÜBİTAK'ın Danıştay'a bu konuda verdiği rapor gibi)yine de aşılamayan boyut siyanürmüş gibi gösterilip, bunun arkasında siyasi fırtınalar kopartılmaktadır. Bu ülkenin artık böyle saçma sapan tartışmalarla kaybedecek zamanı yoktur. Değerli arkadaşlar, biliyormusunuz sanayide kullanılan siyanür, altın elde etmek için kullanılacak siyanürün onlarca kat fazlasıdır ve ne kontrol, ne de denetim altındadır. İstanbul İkitelli Org. San. Sitesinde Galvano Teknik San. Sitesinde çeşitli ölçeklerde 82 tane faal işyeri mevcuttur ve kaplamacılık gibi iş kolunda hazırlanan kaplama banyolarının içerisinde çeşitli siyanürlü bileşikler mevcuttur. Bu iş yerlerinin atıkları, altın madeninde yapılan arıtma veya atık işleme tesislerinden daha hassas ve daha titiz çalışmalarla mı kontrol altında tutuluyor dersiniz? Kuyumculuk sektöründe kullanılan siyanür veya siyanürlü bileşikler, İstanbul'un göbeğinde Kapalı Çarşı, Mercan, Çemberlitaş,Nuruosmaniye ve çevresinde veya fabrikasyon olarak işleme yapan firmalar da, İstanbul'un değişik semtlerine dağılmış olarak faaliyet gösterirken, altın madeninden daha sıkı mı denetleniyor acaba? Kuyumculuk (Atölye-imalat-işleme) dediğiniz zaman sadece tehlike arzeden atık siyanür mü? Tamamen derişik olarak bulundurulan ve kullanılan Sülfirik asit, Nitrik asit, Hidroklorik asit ve benzeri daha birçok kimyasalın imalathanelerden kanalizasyonlara hiç bir işlemden geçmeden boşaltıldığını bilmeyen mi var? Gerçekten bilinmiyorsa, yazalım ve üzerimize düşeni hiçbir ideoloji ve siyasi saplantıya takılmadan, bilgilenmek isteyenleri ve ilgilileri bilgilendirelim. Bence asıl konuşulması gerekenler, çevre ve ekonomik kazanımlar üzerine olmalı. Burası her ne kadar politika kahvesi olsa da,ülke menfaatleri söz konusu olunca, çevre bilinci ön plana gelince, hiçbir siyasi görüş ve ideoloji bunların önüne geçmemeli ve geçemez de. Herkesi sevgi ve saygı ile kucaklıyorum esenlikler dilerim. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#21 | |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
İşte Galvano teknikte kullanılan siyanürlü bileşikler
Alıntı:
Yukarıda gördüğünüz gibi pek çok siyanürlü bileşik kaplamacılık sanayiinde zorunlu olarak kullanılmaktadır. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#22 | |
Yalnız Çınar
Giriş Tarihi: 22-05-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 103
|
Siyanürle ilgili başka bilgiler
Alıntı:
|
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#23 |
Ağaç Dostu
|
Gediz,Büyük menderes,Küçük menderes den tonlarca zehirli sanayi atığı,ağır metal ve benzeri atıklar Ege ye dökülürken ,tepki var mı? Altın çıkarılmaması için verilen tepkiler benzer konuda veriliyor mu?Tartışılması lazım .... Yine Türkiye en çok ham altını hangi ülkeden alıyor?Ve bu ülkenin çeşitli örgütleri Türkiyede altın çıkarılmaması için herhangi bir faaliyette bulunuyorlar mı?Bu konuda yazılmış kitaplar mevcut, okumak lazım. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#24 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
Eğer hareket noktası böyle kıyaslamalar olacaksa, işimiz iş yani ![]() Biz caddenin ortasına 8 metrelik çukur açıp, yeterli uyarı levhası koymayanlarla yaşıyoruz... Küçük birimlerde siyanürün kontrolu yapılabilir ama bu büyüklükte havuzlarda fazla risk içeriyor deniyor. Verdiğiniz örnekler küçük diye nitelendirilebilir. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#25 | ||
agaclar.net
|
Alıntı:
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#26 | |
ağaç dostu
|
Alıntı:
Yazıda kastedilenin "siyanür daha birçok yerde kontrolsüzce kullanılırken ve ses çıkarılmazken altın konusuna gelince kasıtlı olarak fırtınalar koparıldığı ve altın çıkarılmasını engellemek için siyanürün bahane edildiği" olduğunu düşünüyorum. Kastedilen buysa ben de katılırım. Bu noktada tartışılması gereken siyanürün en zararsız, en sağlıklı nasıl kullanılacağı/kullanılması gerektiği. İş bu noktaya gelince Yalnız Çınar'ın "Bir soru sormuştum. Konu altın mı? Siyanür mü? diye. Cevabını çok gecikmeden hemen aldım. Üzülerek algıladığımı yazıyorum. Konu siyaset ve ideoloji." demesine anlam veremedim. Elbette burada politika yapılmasını, parti sloganları atılmasını istemiyoruz ama siyasetten ne derece arınarak yazabiliriz ki? Hem ülkemizin en önemli yeraltı kaynaklarından birisi olan altın'ın çıkarılmasının engellenmesine gönderme yapacaksınız hem de tartışma siyasetten uzak olsun diyeceksiniz! Mümkün değil. Hepimiz altına da siyanüre de kendi yaşam görüşümüz doğrultusunda bakacağız. Doğal olarak da bu görüş doğrultusunda yönetilmek isteyeceğiz. (yönetilme diyorum, şu veya bu parti doğru yapar o yönetsin değil) Konu hakkında anasavlar neler olabilir. a-Altın ne pahasına olursa olsun çıkarılsın. Gerekirse siyanür kullanımı nedeniyle insanlar, hayvanlar, bitkiler ölür ama ülke kalkınması için gereken yapılmalıdır. Bin için bir ölmüş ne önemi var. Çıkarmaya başlarız, yavaş yavaş da önlem alırız. b-Altını çıkarmak için önce en güvenli, sağlık açısından en doğru ve bilimsel yöntem belirlensin. Gerekli tüm planlama ve yatırım yapılsın ama bu kadar önemli bir yeraltı kaynağımız daha fazla gecikmeden değerlendirilsin. c-Yok kardeşim altın falan istemez. Siyanür kullanılmasın da varsın altınımız yerin altında kalsın. Doğadan daha önemli başka ne var? Bunun dışında genel bir yaşam görüşü (ki siyaset) varsa onu da siz yazın. Neticede siyaset muhakkak var! Sayın Yalnız ÇInar diyor ki "yazışmalar çoğaldıkça tıpkı fındık sorununa dönecek ve konu ekseninden saparak sadece siyasi ve ideolojik çatışmalara dönüşecektir. Oysa fındık sorunu tamamen üreticinin sorunuydu ve çözüm önerileri gerekiyordu. Ülke genelinde çözümsüz ve suni gündemmiş gibi balon gibi şişti ve söndü. Böyle hayatiyet taşıyan konular asla gündemden düşmemeli, tartışılmalı ama hedef çözüm üretmek olmalı." Sözünüze ülke ekonomisi açısından (bana göre bağımsızlığımız açısından da) ileri derecede önemli olan bu konunun tamamen üreticinin sorunu olduğunu söyleyerek başlamış ama daha sonra asla da gündemden düşmemesi gerektiğini söylemişsiniz. Elbette doğru söylüyorsunuz ama farkında mısınız ki savunduğunuz düşünce de bir siyasettir! Aynen konuyu gündemden düşürmek isteyenlerin yaptığı gibi ![]() Hepimiz ülkemizi seviyoruz. Saygılarımla. |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#27 |
Ağaç Dostu
|
"Eşme'de Siyanür Zehirlenmesi İhtimali Var" Elele Hareketi, Eşme'de yaklaşık bin kişi sağlık merkezlerine başvurunca, altın madeninden kaynaklanabilecek bir siyanür zehirlenmesi ihtimalini araştırmaya başladığını, ancak Kaymakamlık'ın çalışmaya engel olduğunu, kan örneklerine el koyduğunu açıkladı. BİA Haber Merkezi 04/07/2006 BİA (Uşak) - Elele Hareketi, Uşak Eşme ilçesi kaymakamlığının, yaklaşık bin kişinin sağlık merkezlerine başvurmasıyla ortaya çıkan siyanür zehirlenmesi ihtimalinin araştırılmasını engellediğini açıkladı. Uşak'ın Eşme ilçesinden ve bazı köylerden yaklaşık bin kişi, geçen haftadan bu yana "şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, nefes almakta zorlanma, bacaklarda ve kollarda uyuşma, ishal" şikayetiyle sağlık merkezlerine başvuruyor. Hareket, bugün yaptığı basın açıklamasında, kaymakamlığın siyanür zehirlenmesi ihtimalini araştırmak üzere kan örneklerinin toplanmasını durdurduğunu, örneklere el koyduğunu ve geri vermediğini bildirdi. "İçme suyu şebekesi olmayanlar da rahatsız" Elele Hareketi, açıklamasında şu soruları da sordu: * Resmi açıklamada; yakınmaların "kanalizasyonun içme suyu şebekesine karışmasından kaynaklandığı" belirtildi. Kentin içme suyunu hiç kullanmamış içme suyu şebekesi olmayan köylerde yaşayan yurttaşlar da aynı tür yakınmalarla sağlık kuruluşlarına başvurdu. Bunun üzerinde niçin durulmadı? * Hastaların kendi istekleri ile alınan kan örneklerine Eşme Kaymakamlığı tarafından neden el konuldu? * Türk Tabipleri Birliği Başkanı'nın devreye girmesi ve Uşak Valisi'nin söz vermesine karşın, kan örnekleri niçin geri verildi? * Kanların tahlilinden neden bu kadar korkuluyor? * Kaymakamlık ve Valilik el koyduğu kanların analizlerini yaptıracak mı? * Uşak, İzmir ve Ege Bölgesi'nde kandaki siyanürün saptayabilecek laboratuar olmadığı yetkililerce biliniyor mu? * Sağlık Bakanlığı'nın deneme üretimine başlayan Kışladağ Altın Madeni ve Kimya Tesisi'nden kaynaklanabilecek siyanür zehirlenmelerinin saptanması ve tedavisi için hazırlanmış bir senaryosu var mı? Böyle bir hazırlık yoksa, yöre insanının sağlıklı yaşamlarını güvence altına alacak önlemler alınıncaya kadar, söz konusu maden/kimya işletmesinin kapatılması düşünülüyor mu? Kaymakamlık araştırmayı engelledi, kan örneklerine el koydu Geçen hafta, Elele Hareketi toplantısına katılan Eşme İlçe Merkezi ve Aytdınlı köyünden iki kişi, Kışladağ'daki Altın Madeni işletmesinden kaynaklanan siyanür nedeniyle zehirlenmiş olduklarından kaygılandıklarını dile getirince, Elele Hareketi, bileşeni olan İzmir Tabip Odası ile işbirliği yaparak, Eşme'ye bir heyet gönderdi. Siyanürün vücuttaki yarılanma ömrünün 66 saat olması nedeniyle, hastalardan bir an önce kan örneği alınması gerektiğini belirten Elele Hareketi, heyetin 30 Haziran Cuma günü ilçeye gittiğini açıkladı. Kimya Mühendisleri Odası Ege Şubesi'nden Ertuğrul Barka, önceki başkan Prof. Dr. Gürel Nişli, İzmir Tabip Odası temsilcisi Dr. Oya Otyıldız ve İnay Vicdan Hareketi temsilcisi Muammer Sakaryalı'nın yer aldığı heyete, Uşak Tabip Odası Başkanı Dr. Zafer Aydın da katıldı. Eşme Devlet Hastanesi Başhekiminin de yardımıyla, toplam sekiz hastadan kendi istekleriyle kan örnekleri alındı. Fakat Eşme Kaymakamlığı, çalışmayı "izinsiz olduğu" gerekçesiyle durdurdu, toplanan kan örneklerine de el koydu. Elele Hareketi Türk Tabipleri Birliği Başkanı Gençay Gürsoy'la bağlantı kurdu; ancak Gürsoy'un Uşak Valisi'yle görüşmesine karşın örnek toplama çalışması tamamlanamadı ve kaymakamlık el koyduğu kanları geri vermedi. (TK/AD) |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#29 | |
agaclar.net
|
Alıntı:
Ses çıkaranlar kimler? : Bergamalılar Neresi için seslerini yükseltmişler? : Yaşadıkları yer için Bu doğru önbilgiden bakınca yukarıdaki cümle havada kalıyor. Bergamalılardan tüm ülkedeki siyanür kullanımı için tepki vermeleri mi bekleniyor? Bergamalılara katılanlar var katılmayanlar var. Katılanlardan da beklenen bu mu? Benim yaptığım yorum, yazıdaki saklı içerikle ilgili... Üzerinde konuştuğumuz cümleler bence çevre korumanın önemli olduğu bilgisi barındırmıyor. Konuyla ilgisiz ama saklı içerik konusunda bir yazı |
|
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
#30 |
ağaç dostu
|
"Yazıda kastedilenin "siyanür daha birçok yerde kontrolsüzce kullanılırken ve ses çıkarılmazken altın konusuna gelince kasıtlı olarak fırtınalar koparıldığı ve altın çıkarılmasını engellemek için siyanürün bahane edildiği" olduğunu düşünüyorum." dedim ve devamında da "Kastedilen buysa ben de katılırım." dedim. Yalnız Çınar'ın yazısında farklı bir düşünce veya "saklı düşünce" olmasına ihtimal vermek istemediğimden açık olmayan, eksik bir ifade olarak değerlendirdim ve anlayışıma göre açılımını yaptım. Kendisi bir açıklama yapacaktır eminim. Kendi düşüncem açık ve net. Eleştirilerim de öyle... |
![]() |
![]() ![]() |
![]() |
Konu Araçları | |
Mod Seç | |
|
|