agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Daha İyi Bir Yaşam İçin
(https)




Beğeni Düzeni146Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 13-10-2008, 00:51   #61
Ağaç Dostu
 
ilker_eroglu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 27-07-2007
Şehir: İstanbul-Hadımköy
Mesajlar: 1,284
Galeri: 4
Merahabalar,

Bu konu hakkında o kadar çok şey yazılıp çiziliyorki medyada insan kim inanacagına şaşırıyor .

Bu başlık altında bu konu hakkında bilgisi çok olan dostlarımızın bize reçeteler yazması gerekmektedir.

Ben elimden geldigi kadar şüphe duydugum maddelerin oldugu ürünleri tüketmemeye çalışıyorum. Ben elimden geldigi kadar yaptıgım araştırmalarda ögrendiklerimle önlem alamaya çalışıyorum. sürekli elimden geldigi kadar yazmışım artık sizlerinde yardımınızla elimden gelenin daha fazlasını yapmak istiyorum.
Bana ve bu konuda az bilgisi olan kişilere yol gösterilmesi gerekmketedir.

ilker_eroglu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2008, 09:00   #62
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Aşağıya eklediğim alıntı Sevilay Hanımın verdiği linkten alınan değerli bilgileri içermektedir.


Günümüzde yenilen gıdalar, gıdalara konulan katkı maddeleri, tatlandırıcılar, yiyecekleri renklendiren kimyasal maddeler, yiyeceklerin pişirilme şekilleri dahil birçok faktör kanseri oluşturan nedenler arasında sayılmaktadır.

Biyoteknolojinin ve kimya sanayiinin gıda sektörüne girmesinin sayılamayacak kadar fazla katkısı yanında bu tür korkulabilecek etkileri olacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.

Günümüzde zararlı etkileri gösterilmese de genleri ile oynanmış mısırların hayvancılık sektöründe yem olarak kullanılması kamuoyunda tartışma başlatabilmektedir (6). Çilekli dondurmada çilek yerine çoğunlukla çileğe özdeş olarak yapılandırılmış katkı maddeleri kullanılmakta ve bunlar özellikle çocuklar için en fazla tüketilen yiyecek maddeleri arasında yer almaktadır. Yanmış gıdaların sıklıkla alımı sindirim sistemi tümörlerini oluşturabilmektedir. Belli hormonlar ve kimyasal maddeler kullanılarak daha renkli daha iri çilekler elde edilebilmekte, albenisi olan iri simsiyah zeytinler üretilebilmektedir. Bu tür haberler ve sağlıkla ilgili yorumlar daha sık olarak günlük gazete ve televizyon ekranlarından halka sunulmaktadır. Ancak gıda sektörü ile ilgili bu tür uygulamalar da artarak sürmekte ve günlük kullanım için market raflarını süslemektedir.

Bu nedenle yurtdışında başlayan ve yurdumuzda da hızla yayılan katkı maddesi, hormon ve kimyasal ajanlar kullanılmadan üretilen organik tarım uygulamaları ve bunlara talep hızla artmaktadır (7, 8, 9).

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2008, 11:55   #63
Ağaç Dostu
 
ekalafat's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-12-2006
Şehir: -bursa
Mesajlar: 140
Galeri: 44
Bilgi kirliliği o kadar fazla ki doğruyu da söyleseniz yanlış anlaşılıyor. Ancak insanın başına gelince anlıyor. Türk insanına "bir musibet bin nasihatten evladır" denmiş.

Musibet gelmeden anlamaz maalesef

Ama yazmaktan ,söylemekten imtina mı edeceğiz? Tabii ki değil. Bilenler bildiklerini paylaşsınlar. Ben şevkle okuyorum. Yapabildiklerimi yapıyorum. Gerisi için de üzülmüyorum.

ekalafat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2008, 13:34   #64
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Bilimadamlarının yaptıkları açıklamalara göre her insanın vücudunda konumuz olan hastalığa neden olacak sayıda anormal hücre hergün üretilmektedir. Ancak güçlü bağışıklık sistemimiz ve düzenli çalışan metabolizmamız bu hücreleri anında tespit edip etkisiz hale getirmektedir.
Burada yapmamız gereken bağışıklık sistemimizi olabildiğince koruma altına almamızdır: Bu konuda bize yardımcı olan dostlarımız: Taze sebzeler ve meyveler, su ve sağlam bir psikolojidir.
Kanserle savaşan sebze ve meyveler: ( Hemen hepsi ama özellikle ) Domates, beyaz üzüm ( çekirdekli ), beyaz ve kırmızı lahana, havuç, soya fasulyesi, karnabahar, soğan-sarımsak, brokoli, enginar.
Vücuda aşırı miktarda alınan protein, yağ ve şekerin hastalığa yakalanma riski oluşturduğu bilinmektedir.

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-10-2008, 10:43   #65
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Cildimizdeki benleri ve lekeleri takip etmemiz gerekiyor. Cildimizdeki yaraları sık sık oynayarak kanatmaktan ve koparmaktan kaçınmalıyız.

Benlerinizin üzerinde bulunabilecek olan tüy kıl gibi oluşumları çekerek koparmayın. Makasla kesin.Beninizi kesinlikle kanatmayın. Benin şeklinde, çapında, renginde bir değişiklik farkederseniz hemen doktora gidin. Hızla büyümeye başlayan renk değiştiren ve yüzeyi farklılaşan benler tehlike habercisi.

Son günlerde çok tartışılan cep telefonu konusuna gelince. Bana sorarsanız cep telefonunuzu konuşmuyor olsanız dahi sürekli üzerinizde taşımayın derim. Zaten telefonunuzu sürekli bulundurduğunuz vücut bölgesinde zamanla yanmalar ağrılar titreşim benzeri hisler olduğunu farkedebilirsiniz. Geceleri telefonunuz kapalı olsun. En azından uyurken başınızdan uzak bir yerde bulundurun.

http://www.gnrk.gazi.edu.tr/sar.htm

Nedir bu SAR değeri? Merak edenler için yukarıdaki link ayrıntılı bilgi vermekte ve telefon marka ve modellerine göre yapılan ölçümleri bildirmektedir.

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-10-2008, 11:54   #66
Kaybettik...
 
praecox's Avatar
 
Giriş Tarihi: 12-06-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 4,603
Galeri: 21
Kanser konusuna değişik bir bakış açısı.

İnsanoğlunun takip edilebilen tarihi 5 bin yıl kadardır. Son bin yılı inceler isek göreceğiz ki geçen yüzyıla kadar insanoğlunun yaşam beklenti ortalaması 30 40 yıl arasında idi. Tıbın son yüzyıldaki gelişimi ile yaş 35 yolun yarısı eder gibi şarkılar besleyip yaş 70 iş bitmiş derdik. Hatta 40 ından sonrakileri teneşir paklar derdik ben bu yaşımda bu deyimleri anlayamıyor isem burada telaffuz edilmeyen bazı gerçekler var demektir.
Geçen yüzyılda ne çikolatada melamin ne sebzede zirai atık nede kurşunsuz benzin vardı. Tütün dahi sigara gibi değil pipo, puro nargile veya hatta cannabis opium gibi maddeler de okkalı içilirdi. O yıllar sigara hatta esrar içenlerin bazılarının 70-90 hatta 100 yaşını doldurdukları bilinir.
O yıllar her şey bugün özendiğimiz gibi doğal idi ise de insanların dişlerinde gözlerin de v.s. bir dizi sorun vardı ağız ter kokusu yüzünden parfüm keşfedilip bu kokular maskelendi alkali sabunlar o zaman nedense cildi tahriş etmezdi. Özelikle yüzde görülen uyuz lekelerini maskelemek için de pudra keşfedildi.
Salgın hastalıklar tabii bir seleksiyona yol açıyordu. Nerdeyse milletler kırılıp yok oluyordu.
O yıllar tüm bu felaketleri hastalıkları atlatan kişi de 70’ini veya üzeri bir yaşına ulaşıp öldüğünde kanserden mi neden öldüğü pekte bilinemiyordu.
Gerçek şu ki insanoğlu doğduğu andan itibaren 20 li yaşlarına kadar bir büyüme gelişme gösterir ondan sonra kemik ve kas gelişimi durur ve adeta vücutta yaşlanma prosesi adı verilen kendini imha eden bir süreç başlar. Hücreler eskisi gibi kendini yenilememekte anlaşılmaz bir çaba içine girer.

Günümüzde tıbbın sayesinde bu tabii seleksyona bir nebze de olsa karşı çıkabildik ise de, bu adı geçen yaşlanma prsosini genetik olarak durdurmayı başaramaz isek, ya da genetik bir değişimi sağlayamaz isek, ölüm için “bahane” olan hastalıkları yenemeyeceğiz. Tabii bu noktadan sonrası science fiction ama öyle ama böyle gelecekte başımıza gelecek şeyler…

Gerçek şu ki ölüm bugün gerçek kanser bahane ve de o olmazsa başka bir araz biraz da vücudun bu kendini imha etme yenilememe bağışıklık sistemindeki aksaklıkların da başlaması ile ortaya çıkan doğal bir süreç tabii bunu tüm kanser vakaları için genelemek pekte doğru değil.

İnsanoğlu dünyanın taşıyabileceğinden fazla üredi her bir bireyi doyurmak biraz olsun insani koşullarda yaşatmanın da bedelleri büyük. Doyurmaya çalışırken en az buradaki forum üyeleri tarladan verimli ürün almanın zorlukların bilir. Burada organik tarım organik kimya organik kimyasallar demagojisine girmek dahi istemiyorum zira herkesi kendi bahçesinde kendi sebzesini yetiştirmesi gerektiği safsatasına, veya organik tarımla herkesi besler hale getirecek bir tarımın ekolojik ve ekonomik olamayacağını hepimiz bilinçaltında da olsa kabul edip telaffuz edesimiz yok.
Burada biyolojik bağlamda “arsızın üremesi” fenomeni de beni ürküten bir gerçek. Bu konuya da çok kısa değinmek gerekir ise tarladaki ayrık otların ürünü nasıl sarabileceğini veya saracağını biliriz. Kultive bitkiler, ortama daha kolay adapte olan ve de hedefi sadece kendi soyunu idame etmekten öte bir gerçeği olmayan egoistik genlilerce bastırılır. Ekolojiye baskın çıkmasının bir ikinciye faydası yok. Korkarım ki etik olmasa da insanoğlunda da bu böyle.

Kısacası bir de olaya bu taraftan bakarsak bana biraz da o iyidir sebzeyi sirkeli suyla yıkayın. Organik tarım yapalım ama hepimiz de bu tarımla beslenebilelim. Sigara içmeyin ama araba kullanıp egzoz gazı salınımına bir şey demeyin zira kimse bugün işine bisikleti ile gitmek istemiyor. Gibilerden bir sürü şey için kafa patlatmak da çok da anlamlı gelmiyor bana.

Almanca bir laf ile bitireyim bu yazımı her zamanki gibi nedense
“Man sollte die dinge so nehmen wie sie kommen, aber man sollte auch dafür sorgen dass die dinge so kommen wie man sie lieber nehmen möchte”.

Meali: bazen olayları geldiği gibi kabul etmek gerekir, ancak yine de olayların istendiği gibi gelmesi için de bir şeyler yapmak gerekir.
Kanseri kader gibi görebilirsek de elbetteki gözümüze sokulan gerçekleri görmezden gelmeyip bir şeyler de yapabiliriz.
Ancak pek de kafaya takmamak bu konuda yapabileceğimiz en iyi şey gibi görünüyor.

Saygılarımla


*) rakamlar tabiri caiz ise şu anda işkembeden attım daha değişik statiksel rakamlar bulmak mümkün ise de fazla kurcalamadım. Bu bağlamda anlamı öne çıkartmak babında yazdım.

praecox Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-10-2008, 12:48   #67
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Eğer bir elenmeden söz edilecekse, bilgi yosunu kişilerin en başta eleneceği kesin.

Kimse kesin olarak akciğer kanseri olacağını bildiği asbestli gemi söküm işinde veya kot pantalon taşlama işinde çalışmak istemez.Ama bu bilgiden yoksun ise iş bulduğuna sevinir.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 14-10-2008, 13:45   #68
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Sayın preacox yazdıklarınız doğru da benim algılayışım kader boyutunu çok çok aştı. Hatta paranoya sınırlarında dolaşıyorum. Yani burada sosyal bir aktivite olsun diye çabalamıyorum. Kara veba gibi bir salgın var hiçkimse uyumasın demek istiyorum.
Sayın denizakvaryumunun da dediği gibi herşeyi oluruna bırakamayız. Genel olarak insanların umursamazlığı hızlı tren yoluna çilingir sofrası kurmaya, yüksek gerilim hattında cambazlık yapmaya benzemeye başladı.
Son bir yılda özel bir çaba harcamadan hatta hiç çaba harcamadan çevremden pek çok kişinin bu hastalığa yakalandığını öğrendim. Yahu hadi daha açık yazayım. Galiba santral kazasının etkisi şiddetli bir dalga şeklinde kendini gösterdi.

Son bir yıl içinde çevremden üç yumurtalık kanseri, bir akciğer kanseri, iki meme kanseri, bir beyin tümörü, iki lösemi, bir cilt kanseri, bir kemik kanseri, bir bağırsak kanseri, bir tiroid kanseri ve sağda solda türünü bilemediğim nice haberi aldıktan sonra ki toplamda doktor olmadığıma ve çevremde de fazla sağlıkçı bulunmadığına göre 13 rakamı çevresi pek de geniş olmayan kendi halinde yaşayan birine göre fena sayılmaz.
ŞÜKÜR Kİ UYANIK OLANLAR, ERKEN DAVRANANLAR TEDAVİ OLDULAR VE NORMAL YAŞAMA DÖNDÜLER. KANSER ZAMANINDA MÜDAHALE EDİLDİĞİNDE TEDAVİSİ MÜMKÜN OLAN BİR HASTALIKTIR.
Çok üzgünüm ama konunun felsefi boyutunu tartışacak kadar dahi zamanımız kalmadı.

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-10-2008, 10:55   #69
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
MANGAL YAKMAK NEDEN ZARARLIDIR ?
( Alıntıdır )
İlk olarak etin çok hızlı pişerek denetre olması. İkincisi ise etten düşen yağın kömürde yanarak okside olması ve bir şekilde tekrar ete yapışması. Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Necdet Üskent, yüksek ateşte pişen ette ortaya çıkan nitrozaminlerin kanserojen etki yarattığını söylüyor. Üskent 'bu tarz pişirme en fazla mide, kolon, yemek borusu kanserlerine neden oluyor. Etin beyaz ya da kırmızı olması kanserojen etki açısından fark etmiyor' diyor.

Zaten biliyorsunuz ama hatırlayalım diye.


Düzenleyen Baldaş : 24-10-2008 saat 15:46
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-10-2008, 12:36   #70
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Alıntı:
SAĞLIK ÇALIŞANLARI VE KANSER
1935-1958 yillarini kapsayan, saglik çalisanlari üzerinde yapilan retrospektif çalismada radyologlar ve x-isini kullanan klinisyenlerin, yasa orantili ölüm oranlarinin kardiyo-vasküler ve renal hastaliklar, kanser (özellikle lösemiler) bagli olarak arttigi bildirilmistir[ii].

1953 yilinda Amerika’da klinisyenler arasinda yapilan bir çalismaya, 63 akciger kanserli ve 133 diger bölgelerinde kanser olan klinisyen alinmistir. Ortalama ölüm oranlari sigara içmeyen klinisyenlerde 100.000!De 10 iken günde 35 ve üzeri sigara içenlerde 133 olarak saptanmistir. Bu çalismada tütün kullanmanin asil etken oldugu gösterilmistir[iii].
..........
http://www.perilikosk.com/saglik-cal...6.html?t=34306
Sağlık çalışanlarının,özelliklede rodyoloji uzmanlarının bilgi yoksunu olmadığını ve uzun bir tıp eğitiminden geçtiğini göz önüne alırsak, bilgi yoksunu olmayanların da kanser riski taşıdığı tartışılmaz.
Baldaş'a katıldığım tek nokta Nükleer Santral konusu.
Bu santrallerin insan üzerindeki etkilerinin yanısıra doğaya etkilerinin yüzlerce yıl sürmesi doğanın yok olması demektir.
Kısacık insan yaşı ile 4 milyar yıllık dünya yaşı kıyaslandığında doğayı korumak insan yaşını ve sayısını artırmaktan öncelikli bir konu, bana kalırsa.

Biz insanlar yokken bu dünya vardı ve bizler birgün yok olduğumuzda dünya biraz başını dinlesin bari
Bir fıkra.
Temel ve Fadime aynı yaştaymış,
Fadime'ye kaç yaşında ölmek istersin diye sormuşlar
Fadime ''90'' demiş.
Temel'e sormuşlar '91'' demiş.
' Neden 91 ?' diye sorduklarında;
'Bari bir yıl kafamı dinleyim ' demiş....

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-10-2008, 09:29   #71
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Ehem ehem şimdi Temel ve Fadime'yi sizlere anlatarak yeni bir polemik konusu yaratmayayım. Zaten ben tipik bir Fadimeyim, eşime de Temel diyebiliriz. İyi madem biraz da ben güldüreyim.

Temel sokakta iki metre ağızlığa taktığı sigarayla dolaşıyormuş.

" Hayrola Temel bu nedir ? " diye sormuşlar.
" Doktorum sigaradan uzak duracaksın dedi " diye cevaplamış.

...........

Temel yargılanmış ve idama mahkum edilmiş. Darağacına götürülürken söyleyecek son bir sözü olup olmadığı sorulmuş.

" Bu bana iyi bir ders oldu " demiş.

GIDALARIN HAZIRLANMASI İLE İLGİLİ KÜÇÜK BİR NOT:

Arkadaşlar günümüzde taze meyve sebzeleri sadece haftada bir kurulan semt pazarlarından değil marketlerden hatta bakkallardan bile alabiliyoruz.

Pişirdiğimiz sebze yemeklerini öğünlük olarak hazırlamamız gerekir. Mesela yarın akşam karnabahar pişirmeye ve salata yapmaya karar verdiniz. Bir gün öncesinden "tüketeceğiniz kadar sebzeyi" en tazelerinden gerektiği kadar satın alıp bir akşam önceden elma sirkesi kattığınız suda bekletip yıkayarak hazırlayabilirsiniz.

Pişmiş gıdaların tüketimini ertesi güne bırakmayın. Buzdolabından çıkarıp tekrar ısıtıp tüketmeyin. Yemekleri hergün azıcık azıcık hazırlayın.

Marketten azıcık domates almaktan utanıp çekinmeyin alışverişinizi öğünlük yapın. Üç tane domates, bir tane muz satın alma hakkınız her zaman vardır. Her zaman sebze meyvenin en tazesine ulaşmaya çalışın. Her gün azar azar alışveriş yapmanız, buzdolabınızda bekletip bozulan sebzeleri tüketmeye çalışmaktan her zaman için daha iyidir.

Sindirim sistemi hastalıklarının temel nedeni tabi ki beslenme şekli ve gıdaların sağlıklı olup olmamasıdır.

Bütün bunları kendi sebzesini üretemeyenler için hatırlıyoruz. Bahçesi olanlar için en taze ve temiz sebze meyvelere ulaşmak çocuk oyuncağı zaten...

) Bütün bu yazılanlar insanda angarya duygusu uyandırıyor olabilir ama alışkanlık haline getirilebilir. Tamamen bakış açısına bağlı. Her gün nefes alıyoruz, yemek yiyoruz, işe geliyoruz ve bunları angarya olarak algılamıyoruz...


Düzenleyen Baldaş : 24-10-2008 saat 15:49
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-10-2008, 14:58   #72
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Bu ürünü kahvaltınızdan eksik etmeyin

Prostat, kolon ve akciğer kanserine karşı çok etkili...


İngiliz bilim adamları reçel ve jöle yapımında kullanılan pektin maddesinin pek çok kanser türünün ilerlemesine engel olduğunu ortaya çıkardı. İngiliz Gıda Araştırması Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği çalışmaya göre pektin, vücuda prostat, kolon ve akciğer kanser hücrelerini büyük oranda öldüren moleküler parçacacıklar salıyor.

Pektin bu sayede kanserin vücutta ilerlemesine de engel oluyor. Uzmanlar bol şekerli olduğu için reçel ve jöle tüketiminde dikkatli olunması uyarısında da buluyor. Pektin’in ayva gibi bazı meyvelerde de bulunduğuna dikkat çekiliyor

http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=43411

-----------------------------

Elma, erik ve portakal bol miktarda pektin içerir. Kiraz, çilek gibi yumuşak meyvelerde pektin az bulunur. Ticari kullanımda pektin meyve kabuğu rendesi ya da meyva içeriğine sıcak su eklenerek elde edilir. Pektin sıcak suda erir ve etanol eklenerek jel olarak çökmesi sağlanır

http://tr.wikipedia.org/wiki/Pektin

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-10-2008, 16:47   #73
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu Mesajı Göster
Pektin bu sayede kanserin vücutta ilerlemesine de engel oluyor. Uzmanlar bol şekerli olduğu için reçel ve jöle tüketiminde dikkatli olunması uyarısında da buluyor. Pektin’in ayva gibi bazı meyvelerde de bulunduğuna dikkat çekiliyor
Bu haberi ilk okuduğumda, bu çelişki benim de dikkatimi çekmişti. Şeker kanserin baş davetçilerinden biri. Fazla tüketilmesi hiç doğru olmayan bir madde. Reçel yapmak için kullandığımız şeker miktarını bir düşünsenize. Meyve ile doğru orantılı. Pektinin yararı mı, şekerin zararı mı?

Pektini; reçelden çok, elma, ayva gibi meyvelerin şekersiz kompostosu ile tüketmek ya da başka uygulamalarını araştırmak, daha iyi olacak gibi geliyor bana.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-10-2008, 09:26   #74
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Sayın Denizakvaryumu alıntıladığınız haberden anladığım kadarıyla pektin maddesi reçel yapımında kullanılan bir katkı maddesi ve aynı zamanda meyvelerin içerisinde doğal olarak da bulunan bir madde. Yanıldıysam düzeltebilirsiniz.

Sayın Nevsune size tamamen katılıyorum. Anarşist hücrelerin şekerle beslendiği ve şekerin hastalığı azdırdığı ispatlanmış. Meyveleri oldukları halleriyle tüketmek en mantıklısı. Zaten piyasada satılan reçellerin meyve bakımından zengin olduğunu sanmıyorum.
Başka uygulama olsa olsa dondurarak tüketmek olabilir. Mecbur kalmadıkça o yönteme de pek başvurmayalım bana sorarsanız. ( Böğürtlen vs. bazen pasta yaparken kullanmak için buzluğa konuyor )

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-10-2008, 09:34   #75
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Eski bir Anadolu tarifinden çağdaş lezzete

Doğa Bitkisel Ürünler'in özel bir Anadolu tarifine sadık kalarak 15 yıldır ürettiği şeker ilavesiz ve katkısız marmelatları, Kuşburnu, Ahududu, Böğürtlen ve Kızılcık seçenekleri ile yüzde yüz meyveden doğal tekniklerle üretiliyor.

Doğa Bitkisel Ürünler'in katkısız marmelatları, özellikle şekere duyarlı olanların ve diyet yapanların yanı sıra çocuklar ve yaşlılar için de sağlıklı ve lezzetli bir seçenek oluşturuyor.

Doğa Bitkisel Ürünler, katkısız marmaletlarını dünyada gıda ithalatında en titiz ülke olarak bilinen Japonya'ya dahi ihraç ediyor.

Şeker ya da herhangi bir yapay tatlandırıcı içermez.
Şeker şokuna neden olmaz.
Koruyucu madde içermez.
Jelleştirici, renklendirici, kıvam arttırıcı içermez.
Yalnızca taze meyve karışımlarından oluşur.


Doğal
İçeriğinde hiçbir yapay katkı maddesi bulunmadığı halde bozulmadan çok uzun süre tazeliğini koruyabiliyor.
Daha az kalori
Doğa Bitkisel Ürünler'in Şeker İlavesiz ve Katkısız Marmelatları, meyvelerin doğal şekeri dışında başka bir şeker (sakkaroz) ya da herhangi bir yapay tatlandırıcı içermiyor.

http://www.doga.com/tr/pro_4.asp

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-10-2008, 13:05   #76
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Sayın Denizakvaryumu böyle bir üretimi nasıl gerçekleştirmişler merak ettim. Diyelim ki vakumlu kaplarda havasız ortam yaratmışlar. Ambalajı açtığımız anda bozulma başlamaz mı?


BİR FİKİR:

İçimizde mutlaka Genesis adlı belgeseli seyreden ya da Olasılıksız isimli romanı okuyan vardır. Pek çok konuya değinilmekle beraber temelde varoluştan bahseden eserlerdir. Kainatın oluşumu, varlığın temeli, insanın ve diğer canlıların yaradılışı , felsefi , biyolojik, matematiksel boyutta irdelenir.

Eserlerde bahsi geçen konulardan biri de Eski çağ filozoflarının da bahsettiği "Herşey akar" düşüncesidir. Buna göre bir saat hatta bir saniye öncesiyle şu an aynı değildir ve değişim, yenilenme süreklidir.

Yine aynı şekilde tüm kainat, tek tek nesnelerin bir araya geldiği bir bütün olarak tanımlanmayıp atomların hatta atomlardan da küçük parçacıkların hiç boşluk bırakmamacasına doldurduğu, sürekli hareket eden, değişen,birbirine dönüşen, kımıldayan renkli bir bulamaç gibi tarif edilmiştir.

Bu düşünceyi temel alırsak bir yıl, bir ay, bir saat hatta bir saniye önceki bedenimiz aslında bize ait değildir. Hücrelerimiz sürekli yenilenir değişir, ölür ve yeniden dirilir. Şimdi şu anda, bir yıl önceki bedenimizden eser yoktur.
Öldükten sonra da hücrelerimiz dağılır, toprak olur, hava olur, su olur sürekli dönüşür dönüşür...
Bütün bunlardan yola çıkarak şöyle bir sonuca ulaşabiliriz kendi kanaatimce ki " Sizlerin de bu konudaki düşüncelerini merak ediyorum" :

Bundan sonraki bedeninizi şekillendirmek, bu andan sonra bedeninizi oluşturacak maddeleri seçmek, yenilemek hatta yeniden doğmuş gibi olmak tamamen olmasa da ( olasılıklar dahilinde ) sizin elinizdedir. Vücudunuza kabul edeceğiniz ve etmeyeceğiniz maddeler sizin metabolizmanızı yani hücrelerinizin bir arada durmak için ve ahenkle çalışmak için ettiği yemine sadık kalmalarını garanti altına alır.

( İşte kendisiyle çelişen bir insan türü. Daha birkaç gün önce felsefenin sırası olmadığını iddia ediyordum. ) Arkadaşlar beni bu şekilde bir süreliğine idare ediverin lütfen. Doktorum fazla üzerine gitmeyin demiş. Bahsi geçen kitabı okumayanlar varsa mutlaka okusunlar. Bazı bölümlerini okurken "affınızla" insanda yazar kayışı koparmış düşüncesi oluşuyorsa da çok çok etkilendiğim bir roman )

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2008, 12:19   #77
Ağaç Dostu
 
ekalafat's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-12-2006
Şehir: -bursa
Mesajlar: 140
Galeri: 44
Kanserden korunmak için evlerinizi betondan değil ahşaptan yapın.

Ben demiyorum , kim diyor?

Atom Enerjisi Kurumu Radyasyon Güvenliği Daire Başkan diyor.

İnanmazsanız linki tıklayın.


http://arsiv.sabah.com.tr/2008/07/12...79892EE7D.html

ekalafat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2008, 12:22   #78
Ağaç Dostu
 
ekalafat's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-12-2006
Şehir: -bursa
Mesajlar: 140
Galeri: 44
Sigara içmek betonarmede oturmanın yanında hiç kalır.

Kim diyor yine aynı yazıda...

Felaketin büyüklüğünün kimse farkında değil.

Prof. Erkan Topuz 10 yılda 20 milyon kanserlimiz olacak diyor. Bunlar mangaldan kanser olmuyorlar. Her dakkasını geçirdikleri binaları hasta ediyor...

ekalafat Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2008, 13:25   #79
Ağaç Dostu
 
üzüm's Avatar
 
Giriş Tarihi: 30-10-2007
Şehir: Sarıcakaya/Eskişehir
Mesajlar: 1,606
Galeri: 1
Ahşap evlerde koruyucu olarak kullanılan malzemedeki arsenik de kanser yapıyor. Türkiye'de bu konuyla ilgili denetim/izin mekanizması var mı?

üzüm Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2008, 23:51   #80
Ağaç Dostu
 
m ü g e's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-06-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 551
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu Mesajı Göster
Eski bir Anadolu tarifinden çağdaş lezzete

Doğa Bitkisel Ürünler'in özel bir Anadolu tarifine sadık kalarak 15 yıldır ürettiği şeker ilavesiz ve katkısız marmelatları, Kuşburnu, Ahududu, Böğürtlen ve Kızılcık seçenekleri ile yüzde yüz meyveden doğal tekniklerle üretiliyor.
Marmelatların içinde ek olarak elma suyu konsantresi var.
Şeker hastası olan kişiler için güzel bir ürün. Ayrıca formuna dikkat eden ve fazla şekerli sevmeyen kişiler için de iyi bir alternatif. En güzel yanıda içeriğinde yapay katkı maddesi içermemesi. Annem reçel konusunda çok başarılı olsada Doğa'nın marmelatlarından da şeker içermediği için alıyoruz.

Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Baldaş Mesajı Göster
Sayın Denizakvaryumu böyle bir üretimi nasıl gerçekleştirmişler merak ettim. Diyelim ki vakumlu kaplarda havasız ortam yaratmışlar. Ambalajı açtığımız anda bozulma başlamaz mı?
Sayın Baldaş, Doğa'nın marmelat çeşitlerinden birkaçını uzun yıllardır alıyoruz, bozulma gibi bir sorunla karşılaşmadık. Açtıktan sonra soğuk yerde muhafaza etmek gerekiyor. Evlerimizde yaptığımız marmelat ve reçellerde koruyucu madde içermiyor ve uzun süre tazeliğini koruyor zaten.

m ü g e Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-10-2008, 10:25   #81
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Pazar pazar daha güzel ve aydınlık konulardan sözetmek istiyorsa da gönül, yaşamın kaçınılmaz bir olgusu haline gelen ve öyle ya da böyle hepimizin bir biçimde tanıştığı kanserle ilgili olarak, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'na kulak vermekte yarar var.

Alıntı:
Kontrolsüz çoğalma

Kanserin nedeni sağlıklı bir hücrenin yapısını değiştirmesi, sonra da sınırsız ve kontrolsüz bir çoğalma sürecine girmesidir (Bu nedenle kanser hücrelerine "ölümsüz hücreler" de deniyor). Bir hücrenin DNA yapısının değişip vücudun kontrol mekanizmalarından kurtulması (yani kendi başına hareket edip kendi bildiğini okuması), o hücrenin kanserleşmesi anlamına geliyor. Bir hücre anormal bir hücreye dönüşüp özgürce ve sınırsız çoğalabilme yeteneğini bir kez kazandı mı onu kontrol altına almak artık kolay olmuyor.

İşin kötüsü, bu değişimler ve değişimlerle oluşan davranış farklılaşmaları, her kanserde farklı oluyor. Yani kanserleşen prostat hücrelerinin davranış biçimi ile kanserli meme ya da akciğer hücrelerininki aynı değil. Belki de bu nedenle prostat, meme ya da akciğer kanserini birbirinden farklı hastalıklar olarak ele alıp, farklı tedavi araçları geliştirmek gerekiyor. Farklılaşmak, kanser hücrelerinin saldırganlığını da ilaçlara direnç geliştirme gücünü de arttırıyor. Bu akıllı ama kötü hücreleri akıllı teknolojiler, akıllı ilaçlarla yok etmek gerekiyor. Modern tıp son yıllarda çalışmalarını zaten bu alanlarda yoğunlaştırıyor.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-10-2008, 10:28   #82
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Kanser hücrelerinin , normal hücrelerden daha akıllı olduğunu da belirttikten sonra devam ediyor.

Alıntı:
Akıllı ilaçlar

Kanser konusunda uzmanlaşan doktorlar (onkologlar), kanser hücrelerinin normal hücrelerden daha zeki, yeni durum ve değişimlere daha açık, uyum yetenekleri daha yüksek hücreler olduğunu belirtiyor. Bir hücre, yapısal değişime uğrayıp bir kez kanser hücresine dönüşünce artık her şeyi ile farklılaşıyor. Yeni değişen şartlara hızla uyum sağlayan ya da savunma araçları oluşturan hücrelere dönüşüyorlar. Bu hücreleri yok etmek ve yeniden çoğalmalarını önlemek için modern tıp yeni metotlar (radyoterapi) ve yeni ilaçlar (kemoterapi) geliştirdikçe onlar da kendilerini koruyacak yeni yollar geliştiriyorlar.

Ben umudu bol biriyim. Kimseyi sağlığı konusunda umutsuzluğa düşürmek istemem ama tıp biliminin kanser tedavisi konusunda size verebileceği iyi haberlerin şimdilik çok az olduğunu bilmelisiniz. Tabii ki durmak yok! Araştırmalar devam edecek. Yapılacak en önemli şey korunmaktır
.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-10-2008, 10:31   #83
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Korunmanın yollarını da özetlemiş:

Alıntı:
Çevresel koşullar çok önemli

Kansere karşı çevresel şartları düzeltmek, çevreyi kirletmemek, bozulmuş çevresel koşulları iyileştirmek için gayret göstermek gerekli. Modern tıp kanser konusunda size daha iyi haberler verebilmek için sürekli çalışıyor. Siz kendinize iyi bakmaya devam edin, ensenizi çok karartmayın, umudunuzu asla eksiltmeyin.

Organik besinler kanserden korur mu


Besin güvenliği her gün biraz daha önemli hale geliyor. Besinleri işlemek, aslında onları beslenemeye daha uygun hale getirmeyi amaçlıyor. İşlenmiş besinler daha kolay yenebiliyor, lezzetli oluyor ve uzun süre saklanabiliyor.

Ama bu fotoğrafın bir başka yüzü daha var ve o yüzü biraz bulanık! İşlenme sürecinde eklenen maddelerin bazı zararları olabileceğinden kuşku duyuluyor. Diğer taraftan üretim sürecinde kullanılan kimyasallar, hormonlar ve diğer bulaşmalardan da endişe ediliyor. İşte bu nokta da organik besinleri tüketmek daha mantıklı hale geliyor. Organik besinler yalnız güvenli olmakla da kalmıyor. Bu besinlerin lezzetleri de daha doğal oluyor. Vitamin, mineral ve antioksidan içerikleri daha güçlü kalıyor. Kısacası organik yiyecekler besinlerle alınabilecek kanserojen miktarını en aza indiriyor. Size daha lezzetli ve sağlığınız için daha çok besin unsuru ihtiva eden bir yiyecek sunuyor. Organik olarak üretilmiş besinlerin daha sağlıklı veya güvenli olduğunu gösteren çalışmalar henüz yeteri kadar tatmin edici olmasa bile eğer olanağınız varsa organik ürünler kullanmaya özen gösterin.

Kanserojen madde sayısı da artıyor

Kanserin yaygınlaşmasının bir sebebi de hayatımızın "sentetik" unsurlar (kanserojenler) bakımından zenginleşmesidir! Vücudumuza eskisinden daha çok kimyasal toksin giriyor. Bu durum, hücrelerde yapısal bozulmaları arttırıyor. Özellikle yiyecek içeceklerin ve soluduğumuz havanın uğradığı kimyasal kirlenme çok önemli. Her kanserojen, potansiyel bir kanser üreticisi anlamına geliyor. Kanserle mücadeleyi kazanmak istiyorsak kanserojenlerle daha etkin mücadele etmek, vücudumuzu bunlardan uzak tutmak zorundayız. Bunu da etkin bir çevre koruması, güçlü ve kalıcı bir "arazi temizliği" ile başarabiliriz.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-10-2008, 10:42   #84
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Stres konusu pek de kolay halledilebilecek birşey değil ama geri kalan önerilere kulak verelim bari.

Alıntı:
Alınabilecek stratejik önlemler

Eğer biraz daha avantajlı hale gelmek istiyorsanız, temiz hava soluyun, sağlıklı ve faydalı şeyler yiyip için.

Bununla da yetinmeyip bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye gayret edin.

Stresinizi azaltın.

Daha çok hareket edin.

Keyifli ve neşeli bir hayata önem verin.

İnanç dünyanızı zenginleştirin. Huzura odaklanın. Sizi kanserden koruyacak güçlerin sadece yiyecek içeceklerde değil huzur, umut ve coşkuda olduğunu aklınızdan hiç çıkarmayın. Yani yalnız bedeninizi değil, ruhunuzu da beslemeyi unutmayın.

Beden ve ruhunuzda kansere direncinizi arttıracak müthiş bir kapasite var. Bu kapasitenin farkına varın ve onu mutlaka kullanın.
Kaynak

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-10-2008, 10:54   #85
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Ve gerçekten, kanser sıralamasında ilk başlarda yer alan kolon kanserinin erken teşhisi için çok önemli bir konu:

Alıntı:
KOLONOSKOPİ YAPTIRMAYI İHMAL ETMEYİN

Bu önemli hastalıkta belirtiler kanserin çok ileri dönemlerinde fark edilebiliyor. Belirtiler ortaya çıktığında çoğu zaman iş işten geçmiş, kanser vücuda çoktan yayılmış oluyor. İşte bu nedenle kalın bağırsak kanserinde erken teşhis çok önemli. Bunun için de düzenli sağlık taramalarına, özellikle de kolonoskopik tetkiklere ihtiyaç var. Genetik mirasında kalın bağırsak kanseri olanların düzenli aralıklarla kontrollerden geçmeleri gerekiyor. Sağlıklı bireylerin de 50 yaştan sonra 3-5 yıl ara ile kolonoskopi yaptırmaları öneriliyor.

Bunun birinci sebebi kalın bağırsak ve makat kanserlerinin, akciğer kanserinden sonra ikinci sıklıkta görülen tümörler olması. İkinci nedeni ise kolon kanseri belirtilerinin çok geç dönemde farkına varılması. Bu tümörlerin neredeyse yüzde 90'ından fazlası bağırsaklarda yerleşen poliplerden gelişiyor. Bu poliplerin bir an önce belirlenmesi ve henüz kanserleşmeden polipektomi denilen yöntemle vücuttan uzaklaştırılmaları gelişebilecek bir kolon kanserini önleyebiliyor. Düzenli aralıklarla yapılan kolonoskopi size bu olanağı sağlıyor.

TEŞHİSTE ALTIN STANDART

Kalın bağırsak kanserlerinin erken tanısında kullanılan başka testler de var. Gaita da gizli kan taramaları bunlardan biri. Ama başka hiçbir laboratuvar incelemesi kolonoskopi kadar güvenli bulunmuyor. Diğer taraftan kolonoskopi kanserleşebilecek poliplerin temizlenmesine de olanak sağladığı için "altın standart" olarak kabul ediliyor.

Koleraktal kanserler çok geç belirti veren tümörler. Tuvalete çıkma alışkanlığında değişme (kabızlık-ishal), sık sık tuvalete çıkma isteği duyma ve buna rağmen tam boşalamama hissine kapılma, karın ağrısı, gaitanın eskiye oranla incelmesi, kansızlık, kilo kaybı gibi belirtiler ortaya çıktığında çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Belirtilere pek güvenmemek, işi sağlama alıp, belirli aralıklarla kolonoskopik incelemelerden geçmek gerekiyor.

KİMLER KOLONOSKOPİ YAPTIRMALI

Özellikle 50 yaşını geçmişseniz, ailenizde kolon veya makat kanserleri ya da bağırsak polipleri olanlar varsa, genetik mirasınız meme, yumurtalık ve rahim kanseri yönünden zenginse, kişisel sağlık hikáyenizde ülseratif kolit veya Crohn gibi hastalıklar varsa kolonoskopi yaptırmayı lütfen ihmal etmeyin. Kolonoskopik incelemeniz normal bile çıksa yukarıdaki risk faktörlerinden hiçbirisi söz konusu da olmasa bu incelemeyi 3-5 yıl aralıklarla tekrarlamayı unutmayın.
Kaynak

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-10-2008, 09:51   #86
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Okinawa adası halkının nasıl yaşadığını sadece gazetelerden okudum. Gözümle görüp şahit olduğum ise sağlıklı ve uzun ömürlü yaşayan aile büyüklerimdir. Onlardan gözlediklerim :

Mecbur kalmadıkça köylerinden ayrılmadılar. Temiz bir çevrede yaşadılar.

Yazın, belli dönemlerini yaylalarda geçirdiler.

Deterjan nedir bilmediler, en fazla beyaz kalıp sabununu tanıdılar.

Peynir, süt, tereyağı, ille de yoğurdu bol bol tüketiyorlardı ama tarlada bahçede de çalışıyorlardı.

Eti yaylalarındaki hayvanlardan, yumurtayı kümeslerindeki tavuklardan sağlıyorlardı.

Marketlerde satılan pek çok ürünle tanışmadılar bile. Çarşıya indiklerinde gaz, tuz, un, şeker aldılar ama onları da ölçülü kullanıyorlardı bu kadar bolluk yoktu.

Sebze- meyvelerini kendileri üretiyordu gelişmeleri için de odun külü, hayvan gübresi, sebze artıkları vs. kullanıyorlardı.

Çok abartılı hırsları yoktu günlük yaşıyorlardı. Gelir seviyeleri birbirine neredeyse eşitti. En zenginlerinin fazladan bir atı ya da ineği vardı o kadar. Stresten çoğunlukla uzaktılar.

Manevi hayatları vardı. Düzenli olarak ibadetlerini yapıyorlardı.

Bütün bunlar bizler için önemli ipuçlarıdır.

Zülfinaz beğendi.

Düzenleyen Baldaş : 24-10-2008 saat 15:19
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-10-2008, 14:27   #87
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
ISIRGAN OTU küçük hatırlatma
Isırgan otunun faydalarını bilirsiniz. Yemek ya da salata olarak öğünlerimize katabiliriz.

( Alıntıdır )
ISIRGAN
Isırgan otunun ülkemizde beş ayrı çeşidi var. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Sezik, bu bitkinin bağışıklık sistemini nasıl güçlendirdiğini şöyle anlatıyor: 'Araştırmalar, ısırgan otunun çayına geçen, suda çözünen bazı maddelerin bağışıklık sistemini harekete geçirdiğini gösterdi. Yani ısırgan çayı bağışıklık sistemini kuvvetlendirici olarak kullanılabilir. Ancak sağlıklı kişiler tarafından kullanıldığında bu etki iyidir.' Sezik, kimi zaman bağışıklık sistemini harekete geçirmenin zararlı olabileceğine dikkat çekiyor: 'Bazen bağışıklık sisteminin normalin üzerine çıkarılması yani çok fazla harekete geçirilmesi istenmez. Çünkü bazı kanser vakalarında bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Eğer bağışıklık sistemi hareketlenirse kanserli hücreler yayılabilir. Yani hastalığın bulunduğu bölgeden diğer organlara metastas yapma riski ortaya çıkar. Bu nedenle ısırgan çayı her hastada kullanılamaz. Kanserli hastalarda ısırganın hasta tarafından kendi başına kullanılması doğru değildir. Isırganın kanser hücreleri üzerinde olumlu bir etkisi bulunmamıştır. Ancak, bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi istenen durumlarda hekim tavsiyesiyle kullanılabilir.'

Kür halinde içilmeli

Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, ısırgan çayının sürekli içilmesinin doğru olmayacağını belirterek tüketiminde nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında şu bilgileri veriyor:

'Sağlık sorunu olmayanlar ısırgan çayını günde 2-3 fincan içebilir. Ancak bazı kişilerde ısırgan çayının mide rahatsızlığı yaptığı unutulmamalı. Devamlı çayın içilmesi doğru değildir. 20'şer günlük kürler halinde kullanılmalı. 10 gün ara ve-rilmeli.

Isırganın çayı demlenerek hazırlanmalı. Kaynar su bitkinin üzerine dökülüp 10 dakika bekletildikten sonra suyu içilmeli. İçindeki maddelerde bozulma olabileceği için taze şekilde tüketilmeli.'

Yan etkiye dikkat!

Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ayşegül Yıldırım da şifalı bitki kullanımında nelere dikkat edilmesi gerektiği hakkında şu bilgileri verdi:

'Konunun uzmanları doktorların tavsiyeleri doğrultusunda kullanıldıklarında hiçbir zararlı etki oluşturmayan bazı bitkiler, bilinçsizce uzun süreli alındığında mide, bağırsak, böbrek ve mesane tahrişlerine yol açabilir. Kronik hastalıkların tedavisinde uygulanan bitki çayı kürlerine zaman zaman 1-2 haftalık aralar vermek şarttır. Gebelik döneminde ise hekim tarafından özellikle öneril-medikçe, müshil, uyarıcı veya idrar artırıcı bitki karışımlarının ya da çaylarının kullanılması yasaktır.'

Yıldırım, alerjisi olanları dikkatli olmaları konusunda uyarıyor: 'Sağlıklı bir insanın güçlü bağışıklık sistemi vardır. Zararlı ve zararsız maddelerin farkını kesinlikle saptayabilir. Alerjik kişide ise zararsız ve hatta sağlığa yararlı maddeler bile zararlı olarak belirlenebilir ve organizma, immunglobilin E türü antikorlar salgılamaya başlar. Bazı bitkilerin deriye değmesiyle de alerjik tepkiler oluşabilir. Şifalı bitki çaylarının kullanımında da çok ender olmakla birlikte, bağırsak mukozasında alerjik tepkiler oluşabilir. Bu kişilerdeki belirti-ler, mide bulantısı, mide ağrısı ve ishal biçiminde ortaya çıkar. Çay içimine son verildiğinde rahatsızlıklar da sona erer

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-10-2008, 15:18   #88
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
http://www.losev.org.tr/duyurular/uyari.htm

Üyemiz Sayın Şükran'ın alıntıladığı linki gözünden kaçıranlar için buraya da eklemek istedim.

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-10-2008, 17:21   #89
Ağaç Dostu
 
nevsune's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-05-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 4,918
Galeri: 215
Konu kanser olduğu ve 7 yıldır da bu konunun içinde olduğum için, Baldaş'ın ısırgan otu ile ilgili olarak yazdıklarına çok önemli bir ekleme yapmak istiyorum.

Bağışıklık sistemini güçlendirici özellikleri olduğu yazılan ısırgan otu, hastaya kemoterapi uygulanması sırasında kesinlikle kullanılmamalıdır. Bunun gibi, normal durumlarda iyileştirici özelliği bulunabilen ama kemoterapi veya radyoterapi sırasında yan etkileri olabilen veya ters etki yaratabilecek başka bitkiler de bulunmakta.

Sağlığımızı korumak ve güçlendirmek açısından bitkilerden yararlanalım ama sadece kanser değil hangisi olursa olsun hastalık sırasında tedavinin önemi açısından, tedaviyi yürüten hekimlere danışmadan bitki dahi olsa kullanmamalıyız.

nevsune Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-10-2008, 19:53   #90
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Şehirde yaşamak zaten başlı başına kanser nedeni

Çalışanlar için bir şey demiyorum ama emekliler şehirden kaçsın derim.Ben eninde sonunda kaçacağım

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 23:11.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2024