View Single Post
Eski 09-02-2010, 23:30   #3
gece
Ağaç Dostu
 
gece's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-02-2007
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,670
Seminer Sonrası Yorumlar-2

"Her işe dini karıştırmasak iyi olacak

Salı, 09 Şubat 2010

Sayın Güngör Uras’ın, 5 Şubat 2010 tarihli köşe yazısının başlığı “Her işe dini karıştırmasak iyi olacak”.

Aklı selim ile düşünen herkes gibi benim de buna gönülden katıldığımı belirtmek isterim.

Ancak, köşe yazısının devamını okuyunca “Güngör Hoca, GDO’yu duyunca yine bodoslama dalmış konuya” dememek elde değil.

Öncelikle, bu yazıya konu olan toplantıdan bahsedelim.
İstanbul Ticaret Odası tarafından düzenlenen “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Semineri”ne Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) nin GDO Paneli Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sirpa Karenlampi ve Almanya’dan Biyogüvenlik Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Jocheim Schiemann’ın yanında Türkiye’den de konu uzmanı bilim insanları katıldı.

Özetle, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu Hocamızın yönettiği toplantıda, yabancı uzmanlar AB ülkelerinde GDO’ları düzenleyen mevzuattan, EFSA’nın yapısı ve GDO’ların nasıl onay sürecinden geçip nasıl etiketlendiğinden, araştırmacıların karşılaştığı sıkıntılardan bahsettiler.

Ankara Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Necmettin Ceylan hayvan beslenmesinde kullanılan GD yemlerin klasik yemlerden farkı olmadığını, bunların et, süt ve yumurtaya geçmediğini bilimsel yayınlara (107 adet) dayanarak anlattı.

Gazi Üniversite’sinden Prof. Dr. Ali Esat Karakaya, uzman toksikolog gözüyle ve bilimsel makaleler ışığında GD ürünlerin insan sağlığı açısından değerlendirmesini yaparak, Dünya’nın önde gelen bilim akademileri ile uluslararası meslek kuruluşlarının GDO konusuna yaklaşımlarını özetledi.

Ben de halen TBMM’de görüşülmekte olan Ulusal Biyogüvenlik Taslağı’nın iddiaların aksine AB mevzuatıyla uyumlu olmadığını, bu şekilde yasalaştığı takdirde Türkiye’de biyoteknolojiyle ilgili her türlü Ar-Ge çalışmasının engelleneceğini, ve Türkiye’nin geri kalacağını anlattım.

Birinci oturumun başında konuşan Başbakanlık Başmüşaviri Sayın Dr. Ramazanoğlu ise hekim olması münasebetiyle ağırlıklı olarak modern biyoteknolojik yöntemlerin insan sağlığı alanındaki uygulamalarından bahisle, insan büyüme hormonu ve insülinin artık genetiği değiştirilmiş organizmalardan üretildiğini anlattı. Genetik tedavilerin insanlık açısından öneminden, bazı genetik müdehalelerin doğuracağı etik sorunlardan bahsetti.

Hatta sunum slaytlarını yabancı misafirlere jest olarak İngilizce hazırladığını belirttiği konuşmasında, Sayın Güngör Uras’ın bahsettiği sure ve ayetlerden hiç bahsetmedi.

O zaman, Güngör Uras’ın yazısına konu olan sure ve ayetler nereden çıktı?

Önce, dini GDO’lara karıştıran kim ya da kimler? Ona bakalım...

Haziran ayında genetiği değiştirilmiş organizmaları düzenlemeye yönelik Ulusal Biyogüvenlik Kanunu tasarısı Bakanlar Kurulu’nun gündeme geldiği günlerde, GDO’ya Hayır Platformu sözcülerinden bazılarının GDO’ların dinen sakıncalı olduğu yönünde görüş beyan ettiklerini hatırlatmak isterim. Örneğin, geçtiğimiz Haziran’da Okan Bayülgen’in Sade Vatandaş programına katılan Abdullah Aysu iddialarıyla, Bayülgen’i o kadar etkiledi ki Bayülgen de “hemen Diyanet’i göreve çağıralım” demişti.

Bundan başka, “GDO karşıtı fanatikler GDO'ların yasaklanması gereken birer ucube olduğu inançlarını topluma empoze etme çabalarını öyle bir boyuta getirdiler ki, GDO'ları yasaklatmak için ulemadan fetva bile dilenmekte sakınca görmediler. Kendilerine 'Fikir Sahibi Damaklar' adını takan bir grup var. Yabancı Slowfood hareketinin Türkiye'deki bir uzantısı tarafından kurulan grubun üyelerinin büyük bir kısmı GDO konusunda takıntılı. GDO'yu toptan yasaklatmak için başvurmadık yöntem bırakmayan bu grup geçenlerde Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan GDO'ların haram olduğuna dair fetva almak istemiş, ancak başarılı olamamıştı. Bunun üzerine ulemaya başvurdular ve çalmadık kapı bırakmadılar ama istedikleri fetvayı yine kopartamadılar. Sorun da zaten burada: İnanca fikir maskesi takılmasında, bilim yerine fanatizmden medet umulmasında.” diye yazdı Yurtsan Atakan Akşam’daki köşesinde (10 Kasım 2009).

Ayrıca, TBMM’deki 2010 yılı bütçe görüşmelerinde, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülürken, CHP Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in söz alarak “Türban konusunda AHİM’ye gidildiğinde ve dava kaybedildiğinde sizin arkadaşlarınız çıkıp, ‘hakimin değil, ulemanın görüşü önemli’ dedi. Birçok ülke din açısından buna (GDO’lu ürüne) karşı çıkıyor. Siz alelacele GDO’lu ürünlerle ilgili yönetmelik çıkarırken, Diyanet’ten veya sizin tabirinizle ulemadan fetva aldınız mı?” diye sorduğu basına yansımıştı (5 Kasım 2009).

Bu talepler doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konuyu ele alması, dini açıdan sorgulaması çok mu yanlış sizce?

Bildiğim kadarıyla, İTO’daki toplantı sırasında dinleyicilerden arzu edenlere dağıtılan yazı da Din İşleri Yüksek Kurulu’nun GDO’lar konusunda bilim insanlarından görüş almak amacıyla yaptığı toplantıda verilen bilgi notlarından birisi. Diğeri de tek tanrılı 3 dine mensup bilim insanı tarafından yazılmış ve BMC International Health and Human Rights dergisinde yayımlanmış “The three main monotheistic religions and gm food technology: an overview of perspectives” başlıklı makalenin fotokopisi.

Bu makale okunduğunda da kolayca anlaşılabileceği üzere, “üç din arasında büyük bir konsensus bulunmamakla beraber, her üç dine hakim teolojik görüşün GD teknolojisine, GD organizmalar konusunda araştırma yapılmasına ve GD gıdaların tüketimine meyilli olduğu” ifade edilmektedir. Aynı makale “ bu liberal yaklaşımla beraber, GD ürünlerin araştırma ve geliştirme çalışmalarında bilimsel, etik ve idari kuralların sıkı biçimde uygulanması ve bu ürünlerin kuralına uygun etiketlenmesi de önkoşul olarak alınmalıdır” diye uyarısını yapmaktadır.

Burada bir hatırlatma daha yapalım, Papalık Bilimler Akademisi (Pontifical Academy of Sciences) geçen yıl 15-19 Mayıs 2009 tarihleri arasında Vatikan’da GDO konusunda uzman bilim insanlarının katılımıyla bir toplantı düzenleyerek Katolik kilisesinin konuya bilimsel veriler ışığında yaklaşmasına yönelik bir adım atmıştır.

Sayın Güngör Uras yazısını “İnsanlığa hizmet amacıyla yapılan gen değişimlerini eleştiren yok. Tartışmalar üretim artışı yoluyla kârı yükseltmeye dönük gen değişimi girişimlerinin insan sağlığına yarar yerine, zarar getirip getirmeyeceği konusunda düğümleniyor.

Bu konudaki gerçekleri de sureleri okuyarak olarak değil, bilimsel araştırmaların sonuçlarına bakarak öğrenme şansına sahibiz.” diye bitiriyor.

Sayın Uras’ın bu saptamasına da katılmamak elde değil.

Ancak, diyorum ki keşke Sayın Uras biraz vakit ayırabilip de İTO’daki seminere katılsaydı. Ve aklına takılan soruları, endişeleri Avrupa’dan Ankara’dan kalkıp gelen konu uzmanı bilim insanlarına bizzat sorup anlamaya çalışsaydı.

Böylelikle, GDO’lar konusunda zaman zaman kaleme aldığı yazıların ne kadar duygusal ve bilimsel dayanaktan uzak olduğunu görürdü.

Bu karmaşık konuda iyi niyetli kaygılar bulunması doğaldır. Ancak, konu ile ilgili uluslar arası alanda kabul edilmiş bilimsel bulguların özellikle Sayın Uras gibi dikkatli yazarlar tarafından daha yakın izlenmesi yararlı olacaktır. Tabii ki GDO’ların risk oluşturup oluşturmadığı bilimsel yöntemlerle izlenmelidir ve izlenmektedir, ama riskin kabul edilebilir sınırlar dahilinde olduğunun bilimsel olarak saptandığı durumlarda aksini iddia etmek Türkiye ve Dünya için önemli bir potansiyeli kısıtlamaya yönelmek anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye Bilimler Akademisi ile TÜBİTAK’ın da, Dünya’daki tüm bilim akademileri gibi genelde modern biyoteknoloji özelde de Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar konusunda bilimsel görüşlerini oluşturmaları ve bunu kamuoyu ile paylaşmaları büyük önem taşımaktadır. Böylece, bu önemli alandaki bilgi eksikliği ve yoğun bilgi kirliliği kısmen de olsa hafifleyecektir.

Prof. Dr. Selim Çetiner
cetiner@sabanciuniv.edu"

gece Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön