View Single Post
Eski 28-11-2007, 11:10   #79
malina
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,246
Nükleer Karşıtı Platform ve Siyaset (Ekoloji Kolektifi)

25 Kasım 2007 tarihinde Ankara'da dördüncü eşgüdüm toplantısı yapıldı. Nükleer yasanın geçmesinin ardından yeni bir döneme giren nükleer karşıtlığı süreci doğru değerlendirmek amacıyla ekoloji kolektifi de önümüzdeki döneme ilişkin değerlendirmesini yaptı. Önümüzdeki dönemde Nükleer karşıtı mücadelenin toplumsallaşma olanakları üzerine yapılan tartışmaların ardından, yeniden derlenmek için mücadele kararlılığı sergilendi.


Eşgüdüm Toplantısında savunduğumuz ekseni de bu açıdan kamuoyu ile paylaşmanın değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan önümüzdeki dönemde Ekoloji Kolektifi, Yürütme kurulunda yer almadan Nükleer Karşıtı Platform mücadelesini yürütecek. Önümüzdeki dönemi ve geçmişi değerlendiren daha ayrıntılı bir değerlendirme aşağıda yer alıyor.


İçi Beni Dışı Seni Yakar


1990'lı yıllardaki yükselen çevre duyarlılığının önemli halkalarından birisi de dönemin hükümetlerinin Nükleer Santral projelerine karşı yürütülen mücadele olmuştur. Bu mücadele eksikleri gedikleriyle, nükleer santraller konusunda belli bir kamuoyu yaratmıştır. Nükleer Santral ihalesinin Ecevit hükümeti tarafından süresiz olarak ertelendiği 2001 yılından sonra nükleer karşıtı mücadele de belli bir durgunluk yaşanmıştır. AKP hükümetinin iktidara gelir gelmez, nükleer santralleri gündeme almasından sonra, Nükleer karşıtı mücadele de yeniden toparlanışa geçmiştir. 2004 yılında Ankara'da yapılan Nükleer Karşıtı Platform toplantısı ile nükleer karşıtı mücadele yeniden başlamıştır.


Nükleer karşıtları bugüne kadar cephenin karşısında duran nükleer yandaşlarıyla, cephenin gerisinde duran ve özünde tam bir nükleer karşıtlığı olamayacak eğilimlerle de mücadele etmiştir. Geçtiğimiz şubat ayından itibaren yoğun bir çalışma pratiği içine giren ekolojistleri, önümüzdeki dönemde, cephenin karşısındakilerle olduğu kadar cephe arkasında da yoğun bir mücadele beklemektedir. Politik ve programatik düzeyde alternatif bir yaşam arzulayanların, enerji politikası ekseninde tartıştırdığı nükleer santral konusuna hala egemen bakış açılarının ekseninden yaklaşıldığı düşülmesi gereken ilk nottur. Ne kadar ve kimin için enerji sorularını bir an önce, Nükleer Karşıtı mücadelenin ve NKP'nin gündemine sokmamız gerekiyor.


Egemen kalkınma anlayışının sürekli dayattığı "enerji açığı olacak" propagandasına karşı politik tavrımızı netleştirmemiz gerekiyor. Bu noktada altı doldurulması gereken soru: "Bu enerji açığı kimin açığıdır?" Irak'a bombalar yağarken, enerjinin nükleerden ya da güneşten-rüzgardan elde edilmesinin pek önemi yok. Enerjinin nasıl kullanılacağı bu noktada önem kazanıyor. Alternatif enerji kaynakları, alternatif bir yaşamı işaret etmediği sürece, kapitalizmin kendini yenilemesinden başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bununla birlikte nükleer santrallere stratejik olarak hayır diyenlere de bir çift sözümüz var, uzmanlaşmaya dayalı iş bölümü kapitalizmle özdeşleşmiş ve insanı kendi yeteneklerini açığa çıkartma becerisini iğdiş etmiştir.


Bu nedenle Nükleer karşıtlığı basitçe enerjinin hangi kaynaktan üretildiğiyle değil, nasıl üretildiği ve toplumsal yaşamla nasıl ilişkiye girdiği ve nasıl bir toplumsal yaşam ortaya çıkardığıyla ilgilidir. Nükleer uygarlık yaşamın köleleştirilmesidir. Bu bilinç düzeyinin NKP bileşenleri tarafından yeterince içselleştirildiği söylenemez. Cephenin gerisinde yaşadığımız en önemli gerilim noktası budur. Ancak politik ve ideolojik olarak farklı referanslardan beslenen en sağında "rüzgârcı" liberallerin olduğu bu bileşimin bu sorunsalları politik ekseni olarak kabul etmesinin bugün için olanağı yok. Bu nedenle mücadelenin ortak bir politik dilde birleşmesini beklemek yerine nükleer karşıtı hareketi halkın içinden inşa ederek, politik düzeyi sıçratmak gerekiyor.


Bu sorun alanını besleyen diğer bir nokta ise ekoloji-çevre ve yeşil hareketin içine sızan sivil toplumcu ve foncu eğilimlerin, NKP mücadelesini basitçe Avrupa Birliği normlarına uyma çizgisine indirgemelerinden beslenmektedir. Kendi maddi öz kaynaklarına dayanmayan hiçbir toplumsal hareket bugüne kadar başarılı olamamıştır. NKP bugünlere gelirken de hep kendi öz kaynaklarından ve politik bilincinden beslenmiştir. 1 Nisan 2006 tarihinde Ankara da yapılan NKP buluşmasının en önemli kararlarından biri de mücadelenin maddi kaynaklarının platform bileşenleri olduğuna dair karardır. Bu konudaki duyarlılığımızı NKP bileşenlerine doğru anlatmamız sonucunda, buluşmadan bu doğrultuda bir karar çıkmıştır. NKP kimsenin kazanç kapısı değildir ve olmayacaktır. Mücadelenin ve dayanışmanın adresi olarak büyüyecektir.


Platform içinde mücadele etmemiz gereken bir nokta da gönüllülük konusundaki sıkıntıdır. Kimi NKP bileşenleri platformun yürütme kurulunda ya da sözcülüğünde yer almak koşuluyla mücadeleye destek vereceklerini örtük olarak göstermişlerdir. Yanılgıya düşülen nokta NKP yürütme kurulunun karar merci olduğu yanılsamasından doğmaktadır. Yürütme Kurulu, NKP bileşenlerinin oluşturduğu Eşgüdüm Kurulu'nun kararlarını uygular. Bunun dışında yürütme kuruluna başka anlamlar yükleyenler, idarei maslahattır.


Nükleer Karşıtı Mücadelede Yeni Dönemi Karşılamak


Nükleer Santralleri yaratan, enerji ihtiyacını her geçen gün biraz daha artıran toplumsal yapı kendisine özgü bir siyaset algısına sahiptir. Söz konusu siyaset algısı, toplumun militarizasyonundan, tek-tipleştirilmesinden, kendi sözünü söyleme yetisinden arındırılmasından beslenir ve aynı zamanda onları yaratır. Toplumun kendi sözünü söyleme, uygulama yetisinden arındırılması, yani kısaca ikameci siyaset, bugün kendisini sadece devlet hükümet organları eliyle göstermemektedir. Aksine geçtiğimiz günlerde EMO'nun randevu talebine yanıt bile vermeyen Cumhurbaşkanı örneği, buzdağının görünen yüzüdür. Buzdağının kendisi ise bizlerin de dahil olduğu bir yaşam siyasetinden başka bir şey değildir. Küresel çapta sınırsız kar döngüsünü sağlayacak tüketime, savaşa dayalı toplumsal yapı, bizlerin sözümüzü oluşturma, söyleme ve uygulama alanı bırakmayan bir yaşam siyaseti olmadan varlığını sürdüremez. O halde nükleer karşıtları bu siyaset algısını karşılarına almadıkları takdirde nükleer karşıtı mücadeleyi yükseltmek mümkün olamayacaktır


24 Şubat 2006 toplantısından sonra örgütlenen üç aylık süreç oldukça önemlidir. Birincisi nükleer karşıtı platform kendine bir eylem takvimi koymuş ve bunu hayata geçirme sorumluluğunu da yürütmeye vermiştir. 28 Nisan 2006 tarihinde Sinop'ta son yılların en kitlesel ve canlı nükleer karşıtı mitingi örgütlenmiştir. Bu eylem öncesi onlarca toplantı, panel ve duyuru yapılmış ve yoğun bir kitleselleşme süreci yaşanmıştır. Aynı zamanda bu sürece sendikalar, odalar, partiler ve demokratik kitle örgütleri de yoğun bir destek sağlamıştır. Bu önemli bir başarıdır. 24 Şubat öncesinde NKP'yi bir tür sivil toplum kuruluşu haline getirmek isteyenlere en güzel yanıt verilmiştir. NKP'den solu tasviye girişimleri alanda yanıtını almıştır Nükleer karşıtlığı temelinde herkes eylem programını uygulamıştır.

İkinci olarak bu süreçte nükleer karşıtı platforma giydirilmeye çalışılan, alternatif enerjici-rüzgarcı- çizgi eğer ki yürütmeyi bize vermezseniz çalışmayız tutumunu sürdürmüş ve bu süreçten sonra da NKP de etkin rol almamıştır. Buna karşın NKP sekretaryası EMO'yu da kömür lobisi olarak itham edecek bir dedikodu zincirini harekete geçirmiştir. Temmuz 2006'da Sinop'ta yaşanan gelişmeler ise Nükleer Karşıtı mücadelenin gerilemesinde önemli bir etkendir. Bu süreçteki gelişmeler Sinop'ta organize edilen şenliğin programında yer alan öğrenci şenliğinin iptali ile hareketlenmiştir. Sinop NKP bu konuda bir yetkisinin olmamasına karşın şenliği iptal etmiştir. Bu şenlikte üç genç arkadaşımızın denizde boğularak ölmesi ile de gerginlik siyaseti doruğa tırmanmıştır. Sinop'tan başlayarak dalga dalga tüm bir çalışma üzerine yayılan hava altında Nükleer karşıtı mücadelenin bileşenleri çalışmadan soğumuştur.


Bu süreçten sonra da özellikle Nükleer karşıtı platform, nükleer karşıtlarının mücadele ve eylem birlikteliğinin adı olmaktan çıkmıştır. Nükleer Karşıtı Platform yürütmesi bileşenleri de kendini bir tür yönetim kurulu gibi görmeye başlamıştır. Aynı zamanda yürütme kurulu dışındaki örgütler de sık sık nükleer karşıtı mücadeleye yön verme noktasında yürütmedeki örgütlerin iki dudağının arasına bakar hale gelmişlerdir.


Nükleer Santral Yasasının meclise gelmesinden itibaren sık sık, Yürütmedeki arkadaşlar eylem yapmayacak mı, yürütme bu konuda bir şeyler yapmayacak mı yakınmaları özellikle internet üzerinden yaygınlaşmıştır. Tekrar hatırlatmak gerekir ki NKP bir taban örgütüdür. Taban da oluşan eylem ve etkinlikleri, birlik içinde örgütleme sorumluluğu da NKP yürütme kurulundadır. Bu konuda NKP bileşenleri sürekli yürütmeden eylem bekler tavırlarıyla NKP yürütme kurulunun bir karar organı değil bir uygulama organı olduğunu unutmuştur.


Nükleer Yasa Cumhurbaşkanından döndükten ve meclisin onayından geçmek üzereyken tekrar eylemliliğe geçen NKP bileşenlerine "neden eylem yapmıyorsunuz çünkü kömür lobicileri istemiyor" denmeye başlanmıştı. Ancak NKP meclis önünde bir kez daha nükleer santrallere hayır dedi. Yürütme Kurulu'nun bir yönetim organı değil bir uygulama organı olduğunu göstermek, yürütme de yer almadan da platform için de çalışılabileceğinin bilinmesi için nükleer karşıtı platform yürütme kurulundan ayrıldığımızı bildiriyoruz.

Önümüzdeki dönem mücadelenin keskinleşeceği, akların ve karaların yeniden dizileceği bir süreç olarak şekillenecektir. Tüm Nükleer Karşıtlarını, Nükleer Karşıtı Platformda görev almaya, mücadeleye, birliğe çağırıyoruz..


Önümüzdeki süreçte, nükleer yasanın yürürlüğe girdiği günlerde, nükleer karşıtı mücadelenin yükselmesi, büyük ölçüde ikameci siyasetten vazgeçmeye bağlı olacaktır. Nükleer karşıtları eşitlikçi, özgürlükçü, toplumsal barışı ve doğa ile barışçıl bir siyaseti var etme görevini gerçekleştirdiği ölçüde, mücadele yükselecektir. Mücadelenin yükselmesi, çok özneli bir kamusallığın inşası ile mümkün olacaktır.

Ekoloji Kolektifi
ekolojistler.org
25.11.2007

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön