View Single Post
Eski 19-10-2014, 14:00   #11
ozanemre
Ağaç Dostu
 
ozanemre's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-02-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 277
Konuyu farklı bir değerlendirme ile tekrar güncelleme gereği duydum.

Özel ağaçlandırmada neden dünyanın gerisindeyiz?

Atalarımızın doğan her çocukları ve ölen her yakınları için birer ağaç diktiklerini unuttuğumuz için. (Türk Coğrafyasında erkek çocuk yeni doğduğunda, baba evladı için bir tarlaya kavaklık oluşturur, 'evlendiğinde kavakları satıp düğün parasını çıkarsın' der.)
Kutlama ve ritüellere ağaç dikmeden başlanmadığını unuttuğumuz için.
Bu adetlerimiz ile dikilen ağaçlardan kuşaklar boyunca birikerek ünlü ''Ötüken, Kögmen, Çokay, Altun Yışı'' gibi kutsal ormanlar oluştuğunu unuttuğumuz için.
Ormanların atalarımızın efsanelerinde ruh ve öteki aleme ait kutsal mekânlar olarak betimlendiğini unuttuğumuz için.
Tek ağacın ata topraklarında Tanrı yı simgelediğini unuttuğumuz için.
Yeni doğum yapan yakınlarımıza fidan hediye etme âdetini unuttuğumuz için.
Çocuğumuzun elinden tutarak özel günlerde kendi ağacını sulamaya ve yeni ağaç dikimine götürme âdetini unuttuğumuz için.
Yitirdiklerimizi onun adına dikilmiş ağacın başında andığımız adetleri unuttuğumuz için.
Ailelerimizle birlikte bütün bürokrasiye rağmen yüksek fedakarlıklar ile özel ortak fidan bölgeleri oluşturmak yerine sadece kurbanlık için sıraya girdiğimiz bu zamanlarda atalarımızın mirasına sahip çıkmayı unuttuğumuz için.

Oysa atalarımız yüksek zirvelere çıkar gür budaklı, seyrek yerleşmiş sedir ya da köknar taygasında, kutlu gördükleri bu ağaçlara bez parçaları ve at kılı bağladıktan sonra yeni fidan diker, dua eder, dilek diler ve kurban kesimi yaparlardı. Bir de ata ruhlarını saklamak için yüksek kayalara mabet yapar, etrafına kayın fidanları dikilip ağaçlandırılır seyrek orman yani bugüne kadar gelen anlamı ile koru meydana getirilirdi. O bölgeye girmek, zarar vermek, oradan taş, çiçek, dal, odun vb. bir şey almak dahi uğursuzluk anlamına gelirdi. Koruda yatan zatın ve doğadaki ruhların zarar veren kişilere, ailesine ve evine rüyada musallat olacağı, sıkıntılı günler geçireceğine inanılırdı.(Keşke günümüzde yapılanlara karşı bu inanış yerini bulsa)

Orta Asya Türk Topluluklarında Eylül ayı içinde sarı yaprak bayramı, Mart ayı içinde de yeni gün bahar bayramı ritüel ve kutlamaları doğanın doğuşuna ve ağaçlara adanmıştır. Peki bütün hayatını doğaya adamış bir soya doğayı ve kültürel çalışmaları hatırlatma gereği neden gerekmiştir.

Bir toplumun tarihsel, sosyal ve toplumsal dinamiklerini anlamak istediğimizde öncelikle o toplumun yaşamını ve ekonomisini neyle ayakta tuttuğuna bakmamız gerekir. Bize ata mirasını unutturdular. Tüketen, hazırcı ve hafızasız bir toplum yapmaya çalıştılar. Dolayısıyla doğayı da tükettirdiler ve hazır olan, bize ait olmayan bilgiyi kendi doğamıza işlemeye çalıştırdılar. Gelinen nokta bu! Artık özümüze dönme zamanı geldi. Kendi yaşam özümüzü, doğamızı, mirasımızı ve tarihimizi tüketmeye son.

Doğaya sığınmak dileğiyle!

''Ağaç dikmeden yağmur duasına çıkılmaz'' anlamlı bir ata sözü ile yazımı özetleyeyim.

Eklenen Resimler
 
ozanemre Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön