![]() |
Sevgili hassoman...
''Birkaç kişi yalnızca balık tutar o kadar...'' Bunu yazarken kara avcılığının, deniz avcılığından daha farklı bir konumda olduğunu düşünerek yazmadım. Yalnızca ailem ve yakın çevremde canlı öldürebilenin sayısını ve öldürme şeklini belirtmek adına yazdım. Ama şimdi okuyunca anlam düşüklüğünden dolayı kolaylıkla yanlış anlaşılabileceğimi düşündüm. O nedenle size hak veriyor ve yukarıdaki cümlemi aşağıda düzeltiyorum. Ve farkında olmama yardımcı olduğunuz içinde teşekkürler. ''Ne ailemde ne de yakın çevremde silahı olan biri yok. Avcı da bildiğim kadarı ile yok. Ateşli olmasa da birkaç kişi oltasını silah olarak kullanarak balık avlıyor. Ama bu benim her silahlı olanı potansiyel katil ve doğa katliamcısı olarak görmeme neden olmadı bugüne kadar. " Mesajda bahsettiğiniz diğer tüm konulara yürekten katılıyorum. Ancak bu ayrıma kişisel olarak destek vermediğimi bilmenizi isterim. Zorunluluktan yiyebildiğim hayvansal gıdalrın arasına ne yazık ki hala balığı sokabilmiş değilim, tüm yaşamsal etkilerine rağmen. Ve hatta onların daha bir savunmasız olduğunu düşünmekteyim. Cuma günü Kadıköy çarşıda dolaşırken balıkçının birinin önünde insanların toplandığını gördüm. Gittiğimde bir köpek balığının sokak ortasında sergilendiğini gördüm. Epeyce büyüktü güzelim hayvan. Yarı açık ağzına bir marul ve havuç sıkıştırılmıştı ki bana göre çok aşağılayıcı. Herkes hayretle izlerken ben de resmini çektim buraya eklerim diye. Sonra burada yazışmaların daha sertleşmesine neden olur diyerek vazgeçtim. Dediğim gibi hep doğal hayat diyoruz ama bugün o Çeşme' den avlanarak buraya getirilmiş hayvanın neden öldürüldüğünü bir karın doyurma olayından çok daha fazla bir boyut taşıdığının farkındayım tabii. Son olarak canlının yaşam yeri ne olursa olsun, katledilmesine karşıyım, hele ki akşam keyiflerine özellikle hizmet edecekse... Sevgilerimle... |
Arkadaşlar bilinçli eğitimli ve yasal ruhsat almış bir çok avcımız var. Ama malesef kural tanımayan av sezonu nedir dinlemeyen bir o kadar da avcımız(!) malesef var. Bu yüzden yurdumuzda bir çok canlı türü yok olmak üzere. İnsanlarımız biraz daha dikkatli ve duyarlı olsa bu cennet vatan çok daya yaşanır halde kalır. SEVGİYLE KALIN...
|
Avcı soyadını taşıyan bir anne tarafım var.. her ateş etmek isteyen avcı olamaz.. avcılık sanattır.. bu ara bıldırcına giden var mı?
|
Değerli arkadaşlar, bu bölümün avcı arkadaşların bir bölümü olduğunu düşünerek 153 nolu mesajımı yazmıştım.
Bu bölümün avcıların sorunlarının tartışıldığı yer olmadığını gördüm ve aranıza girdiğim için herkes den özür dilerim. Sayın hassoman, sen hiç sabahın dördünde kalkıp avlanmak için -5 ile 10 derece soğukta dağlarda bulundunmu ki beni muhatap aldın,önden siz buyurun, Sayın Halil Önen; Fotoğraf çektirmek insanların geninde var. (Düğün fotoğrafları,okul diploma törenleri,özel günler gibi) Sonuçta bu bir hatıra. Sayın Nonibu; Teyp kurarak bıldırcınları vuranlardan bize sıra gelmiyor ki !....... Hoşçakalın AVCI DOSTLAR. Saygılarımla, |
Alıntı:
Evet kalambaklı, sabahın dördünde, beşinde kalkıp soğuk havalarda denize de çıktım , dağlara da tırmandım. Denizde balık avı için (şimdi bıraktım), dağlarda da fotoğraf çekmek için... Dedim ya hayatta herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır diye... Ben de fotoğraf makinamla avlanıyorum... |
Alıntı:
Ben avcının fotoğraf çekmesine karşı değilim ki bunu avcılığın TROFE basamağında belirttim. Rastgele |
Alıntı:
Saygılarımla, |
Alıntı:
Burada avcı_av ilişkisi yoktur ki o kişiler avcı da değildir. Burada salt yok etme eylemine dünüşmüş bir katliam vardır ki bu durum avcılığın özüne aykırıdır. Bu bilmem ne kılıklı, ahlak yoksunu kişiler, gercek avcıların, dolayısıyla insanların yüzkarasıdır. Bana bunu söyletmek istediniz biliyorum ama bu bir iki blok yukarıda sobe' lendiğiniz gerçeğini değiştirmez. :D Rastgele |
Alıntı:
Hoşgeldin sevgili Nonibu. Rastgele |
Alıntı:
|
Alıntı:
İçtenliğime inanın, sanal alem raconunda 'sobelemek' ne anlama geliyor bilmiyorum. Ama benim, "hoş olmayan bir duruma düştüğüm" anlamında söylediğinizi yakaladım. Yani, "bazı gerçeklerin arkasına saklanırken yakalandığım" anlamı çıkıyorsa, eyvallah, konuşuruz. "Herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır..." gibisi (breh breh yani), altı çizilesi ve kalıcı olmaya değer(:D) bu sözüme dayanarak enselendiğimi söylüyorsanız yanılıyorsunuz.;) Çünkü eğitsel, kültürel, terbiye vs gibi çabaları yaşamımıza geçirmeye çabalıyarak ilkel özelliklerimizi kendimize, başkalarına ve çevreye zarar yerine yarar haline getirmeye çalışıyoruz. Örneğin şiddet güdümüz... Ne yapıyoruz? Onu kaba saba uygulamak yerine yaratıcı, üretken çabalarımıza malzeme yapıyoruz... İçimizdeki av ve avcılık güdüsünü de böyle üretken kılmak bizim elimizde. Evet elimdeki fotoğraf makinasıyla ben de kendimi bir avcı, çektiğim nesneleri bir av olarak görüyor ve içimde o farkına varmadığım avcılık güdüsünü öylece tatmin ediyorum. Tıpkı -kıskandığım- BBC Wildlife Dergisi fotoğrafçıları gibi... Gelelim, doğanın gerçek avcılarına... Evet, o konuda görüşlerim sabittir. o fotoğraflarda gördükleriniz gerçek avcılardır. Yaptıkları eyleme avcılık, yakaladıklarına da av deniyorsa onlara da avcı denir. Ayrıca öne sürdüğünüz gibi sadece yok etmek için avlanmaz onlar. Karınlarını doyurmak için avlanırlar. Karınları doyduklarında bir kenara çekilirler. Önlerinden geçse bir av dönüp bakmazlar bile. İnsanlarla onları karıştırmayın derim... :p |
Alıntı:
Olsun olsun, o heycanı yaşamakta yeter :) av köpeğiniz var mı? |
Alıntı:
En yakınımızdaki kediyi örnek alırsak kedi karnı tok olduğu halde fare ve kuş yakalar. Bazı kimseler evlerinde fare olduğu zaman kedilerini aç bırakırlar ki fareleri yakalasın fakat kedi karnı tok iken daha çok fare yakalar. Bu yaşıma kadar çok kedim oldu hemen hemen hepsi de hem evde kalır hem de dışarı çıkardı. evde tıkabasa doyan kedi akşam fare ve kuş yakalardı. Sabahları paspasın üzerinde fare kafaları, kuş kanatları bulurdum. Şu andaki kedim daha 4 aylık ve evde tıkabasa yediği halde dışarda kuş kovalıyor. Aç kalan hayvan daha az avlanır. Çünkü avın az olduğu yerde yediği avdan aldığı enerjisini idareli kullanmak zorundadır. Ama av miktarı arttıkca bu tehlike ortadan kalkar ve avın önünden kaçışı, kokusu onun motor patternini tetikler ve avının peşine düşer, karnı tok da olsa. Kurt sürüye girdimi bir tane koyunu boğup çıkmaz önüne geleni boğar öldürür içinden sadece bir tanesini taşıyıp götürebilir. İnsan, hayvan hepsinin temel ihtiyaçları hayatlarını devam edebilmeleri için herhangi bir şartlanma (öğrenme) olmadan bazı davranışların yapılmasında birincil pekiştireçdir. Susayan hayvan su kenarına gider, susayan insan çeşmeyi açar içer gibi. Su içmekde insan ve hayvana bir zevk verir, susamış için sudan lezzetli birşey yokdur. Açlık da böyledir. Seks haz alınan bir eylem olmasaydı insan ve hayvanlar üremezdi. Yaşamsal ve ırkının devamını gerektiren temel ihtiyaçların karşılanması insan ve hayvana mutlaka bedensel zevk verir. İşte avcılık avcı hayvanlar içinde böyledir. Avcılık yaptığı zaman karnını doyuran hayvan aynı zamanda bundan hazda alır. Taze etle beslenen yırtıcı hayvanların aldığı haz leşcilerden fazla olduğu için bunlar canlı av kovalarlar. Avcı hayvanın davranış yapısına işlenmiş avcı saldırganlığı karnı tok olan hayvanda ufak bir tetiklenme ile harekete geçebilir. Eğer böyle olmasaydı biz evlerimizin bahçelerinde aslan, leopar, kurt gibi hayvanları hiçbir tehlike olmadan besleyebilirdik. Devamlı onları tok tutmamız bütün tehlikeyi ortadan kaldırırdı. Tazılar hergün karınları doyurulduğu, düzenli olarak insanlar tarafından beslendiği halde önlerinden bir tavşan fırladığında hemen peşine takılırlar. Kedi yemeğini bitirdikden sonra önüne yuvarlanan, kaçan top, yapma fare gibi birşey yuvarladığınızda hemen peşine takılır. Avcı saldırganlığı yüksek olan köpekler tok olsalar dahi kaçan herşeyi kovalar ve yakalamaya çalışırlar. Karnı tok olan yırtıcı önünde zıplayan atlayan yuvarlanan av gördümü bir yere kadar dayanır ve sonra kovalamaya başlar. Afrika da foto safarilerde aslan, leopar gibi hayvanlar oradakiler tarafından beslense dahi sizin arabadan inmenize müsaade etmezler. çekilen belgesellerde tembel tembel oturan karnı doymuş bu yırtıcılar önünde koşan antilopu eğer yakalayabilecek mesafedeyse itiraz etmeden kovalayabilir. Yukarıda dediğim gibi bölgenin av fazlalığı veya azlığı ve enerji depolama durumları gereği ava saldırı değişiklik gösterir. |
Soru sorudur, yanıt da yanıttır, tıpkı GNU* gibi!
Alıntı:
gece soru soran forum kişisi! *GNU ve gnu Not: İngilizce / başka bir dildeki viki konusunda sayfanın sol alt kısmındaki diğer diller bölümünde kendi dilinizi seçerseniz, sayfayı kendi dilinizde görürsünüz, burada Türkçe olan değil, İngilizce olan linkin verilme sebebi; daha derli toplu oluşu, Türkçe olanın İngilizce aslın daha az bir kısmının tercümesi oluşudur. Viki özgürlüktür, katkı yapabilir, geliştirebilir, konu başlığının hemen üst sağından konular hakkında tartışabilir ya da konu hakkında yeterli ve doğru bilgi sahibi iseniz katkı yapabilirsiniz. Çekinmeyin, düşün özgürlüğün peşine, pişman olmazsınız! |
Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
Yoksa çocukluğunu yaşayamayanlardanmısınız? Hani çocuklardan biri (ebe) bir ağaç ya da direk seçer, kolunun üstüne başını koyar, gözlerini kapar yüz' e kadar sayarken diğer çocuklar etrafta ne bulduysa arkasına saklanır, ebe bunlardan birini görür ya da yakalarsa hemen ağaca koşar 'ebe' der ya onun gibi birşey sobelenmek o anlamda yakalandınız ya da sizi yakaladım gibi söylenmiştir. Çocuk oyunu işte aklımda kalmış. Sanal aleme uğramamıştım bir uğrayayım dedim; olur mu öyle şey efendim, ne demek racon kesmek, o bizi bozar abi, orda işimiz olmaz, bizim kitapta 'sadece sevmek' yazar abi. Olmaz öyle şey... olmaz Olmaz sana kalpten sitemim Her ne dersem dilimden Eğer seni incitirse bu kalp İnan sökerim yerinden, sözlerini size içtenlikle söylüyor olsam da, bu E.Gündeş'in 'sadece sevdim' şarkısının sözleri sizi yumşatmasın, zira çoban sevdiği deriyi yerden yere vururmuş. Sobelendiğiniz (yakalandığınız) yere gelince; #155. iletide, artık avlanmak yerine, av hayvanlarını seyreden, fotoğraflarını çeken ehlileşmiş birer avcı yapacaklardır ki bizi, bunları makro politikalar izleyen ve uygulayan CITES kararlarında görürsünüz.... Bak artık safariye gidenler bile artık sadece av hayvanlarının fotoğraflarını çekiyorlar ve böylece bir tür av turizmi sektörü geliştiriliyor... sözlerime denk gelen; #168. ileti, 'Hayatta herkesin kendine göre bir avı, bir avlanma biçimi vardır ve ben de fotoğraf makinamla avlanırım' sözlerinizdi yakalanan. Ayrıca, 'sevgili avcı arkadaşım kalambaklı, bak gördünüz mü ? işte bizi de sn. hassoman gibi yapacaklar, avcılığımızı körletecekler'...sözlerim kesin sobelendiğinizi göstermiyor mu? efendim. :p Yoksa siz buna yakalanmak sobelenmek demiyor musunuz.?:) Ben anlamam sobelenmek sobelenmektir oyun bozanlık yok 'ebe' sizsiniz. :D Sonra öyle kendinizi, fotoğraf motoğraf falan deyip biz avcılardan farklıymış gibi göstermeyin efendim zaten biz o dersi avcılığın TROFE basmağında işlemiştik. :p Yanlız 'avcılık avcılıktır...Sonucunda bir canlıya ateş ediliyor. Hem de kaçana'.. sözlerine, sevgili gece de karıştığına göre burada bir hinlik olabilir mi diye içime kurt düştü valla... ayrıca 'ebelik' sizde kaldığına göre ' sobelenme riski de var gibi geldi bana.. üzerinde bi düşüneyim bakayım. Rastgele/sevgiler |
Tasnif tasniftir
Alıntı:
Konunun başından beri sağolsun birçok kişi fikrini söyledi; kimi "avcılığı da avcıları da sevmem" dedi, kimi "burası avcıların yeri, avcı olmayanı niye muhatap alıyorsunuz" dedi, kimi "avcılığı onaylamam ama yapanları, sevenleri var, anlamaya çalışıyorum" dedi, kimi de 'bizden bir şey olmaz ne varsa batıda var' dedi. Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız. Ancak baştan beri tüm bu farklı, hatta bazen oldukça zıt düşünceler arasındaki ortak nokta, 'ayrımlar'a gereken özenin gösterilmesi idi. 'Avcı' dendi, 'atıcı' dendi, 'bohçacı' dendi, hatta 'etçil' ile 'etoburluğun' farklı şeyler olduğu da gündeme gelip, konuşuldu. Halil Önen arkadaşımızın sayesinde, avcılığın basamakları, güzelce nakledilmeye başlanıp, nice nice ayrımları öğrenip, yarı yolu da (trofe) geçtiğimizi düşünürken, avcılık heveslisi bir genç ve amatör balıkçı iken, doğru yolu bulup, 'hidayete erdiği'ni düşündüğümüz siz, bütün bu yazılan çizilenleri yok sayıp, basamaklardaki avcıların bile kendilerini bu kadar kategorize ettiği bir kavram olan avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz. Üstelik bunu 'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız. Yani torbacılığa en yoğun tepkileri olduğunu açık açık ortaya koyan, onlara en çok tepki gösteren insanları aynı isim altında toplayıp, hepsine birden 'çakma, sahte' avcılık nitelemesini de reva gördünüz. Zamanlama itibariyle de; farklı düşünenlerin, kırılmaması konusunda hassasiyet gösterilmesini rica eden avcıların sözlerinin hemen sonrasında olmak ve kastınızın tam da bu olduğunu söylemektesiniz. Daha önce de değinildi ama belirtilmeli ki avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz. Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz? Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir? Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır. gece farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi |
İlk önce "bu konunun açılma maksadı nedir ?" diye düşünmek, ardından "ben bu konunun neresindeyim ?" diye bakmak (objektif olarak), herhalde sonunda da taraf olmak lazım...
Ben açık ve net olarak avcıların tarafındayım. Balık avı meraklısıyım. Ne kadar tutulacağını bilirim ama ne kadar tutacağınızın herhangi bir garantisi yoktur. Yani karşılıklı şans işidir. Sizin şansınız yakalamak, balığın ki ise yakalanmamaktır. Yakaladığını da (bazı arkadaşları memnun edecekse öldürdüğü diyebiliriz) mındar eden biriside değilim. Böyleyken burada avcı arkadaşların av raporlarını görmek isterim. Diğer konuda (amatör balıkçılar) "Boğazda palamut yakalanıyormu?" sorusunun yanıtını arıyorum. Buranında örneğin "üveyk ve bıldırcında durum nedir?" sorusuna yanıt aranan yer olmasını bekliyorum. Saygılarımla, |
Alıntı:
Bir tane siyah beyaz İngiliz Puanter, bir tane de Lavrak setter' im var. Bir tane de Drahthaar' ım vardı dört yaşında geçen yılbaşı çaldılar mı yoksa çobanlar mı vurdu? bilmiyorum. Tarlada tel örgünün altını eşmiş, çıkmış bir daha gelmedi. O kadar aradım bulamadım. Yetiştirdiğim en iyi av köpeğiydi. ENGLISH POINTER ( İngiliz Puanter) Anavatanı İspanya' dan İngiltere'ye getirilmiş ve orada dünyaca ünlü ferma köpeği olarak geliştirilmiştir. Orta genişlikte kafası, tipik puanter alın kesmesi, tam çene ve ağız, koyu renk gözler, sık parlak tüyler, diz kapağını geçmeyen uzunlukta ve ince kuyruk, beyaz renkle birlikte siyah, kahverengi, portakal ve sarı renkte pafta ve benekler. Atletik yapılı, güçlü, çevik, son dereceseri hareketli, olağanüstü koku yeteneği olan, koşarken dahi fermaya aniden çakılıp kalan, ferması çok çeşitli ve gösterişli her türlü kuş avında kullanılabilen mükemmel bir ferma * köpeğidir. ENGLISH SETTER ( Lavrak setter) İnce uzun ipeksi tüylü, beyaz üzerine siyah, portakal, limon renginde benek ve kırcıllı (belton) renklerde, bir çok diğer ülkede olduğu gibi biz de de lavrak setter olarak bilinen (ünlü yetişticisi Mr. Laverak'dan dolayı) dünyaca ünlü, şık ve zarif olduğu kadar avdaki yetenek ve başarılarıyla da kendisini kanıtlamış bir ferma köpeğidir. DRAHTHAAR Kısa tüylü ve tel tüylü, alt çenesi sakallı Alman Puanteri de denilen, dörk ayaklı ava yatkın, dayanıklı, uzun yıllar sürdürülen çalışmalar sonucu koku ve av yetenekleri geliştirilmiş kaliteli bir ferma köpeğidir... diye biliniyorlar. Bu konular da sanırım Sn.pozitifköpeğin (yahu bu ismi nerden buldun) daha geniş bilgileri olabilir. Rastgele * ferma; av köpeğinin gizlediği yerden avını gözetlemesi. |
Bir sonraki hücrede yazdıklarıma kapak olması için buraya kadar, avcılığa karşı olan forum üyelerinden alıntı yapma gereği duydum: Hem derli toplu bir göz atılmış olur. Öyle ya bakalım kim ne demiş:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
behlülü dane Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
|
Aman avcı vurma beni... Eğer, "Avcıları koruma ve yaşatma derneği" kurulursa sevgili gece'nin başkanlığına gönüllü olarak aday olacağından kuşkum yok. Saygıdeğer kardeşim Halil Önen ona oy verir mi bilmem gari... Ne var ki bir avcı olmasına rağmen Halil Önen beni avlamak yerine sadece sobelemekle yetinmişti. Fakat gece beni fena faka bastırdı. Onun, "Benim avcılığım geçmişte" kaldı sözüne inandık,lakin kendisi ateşli silah değilse de yaman bir tuzak avcısı olduğu ortaya çıktı. Kurduğu tuzağa burnumuzu sokmuşuz. Kurduğu tuzaktan (hem de ayı kapanı) elimizi, kolumuzu zor kurtardık da böylece onun iyi bir tuzak avcısı, benim de eti murdar bir av parçası olduğum ortaya çıktı Gece demiş ki: avcı ve avcılık konusunda bütün avcıları, atıcılar ve torbacılar ile aynı kefeye koyuverdiniz'vahşi hayvanlar' olarak bilinen hayvanları "gerçek avcı" olarak niteleyip, insan avcıları, zımnen 'çakma, sahte avcı' olarak kategorize ettikten sonra yaptınız. Ben de diyorum ki: "Çakma avcı" zekice bulunmuş, kışkırtıcı bir benzetme... Bizim gibi "toplama" çevrecilerden başka ne bekliyordunuz ki... Ama av olmaktan kaçış yerimiz yok anlaşılan. Gece her türlü önlemi almış. Tuzağından kurtulursak, bu defa kışkırttığı diğer avcılar da peşime takılacak ve böylece bir sürek avının avı durumuna düşmüş olacağım... Gari Tanrı korusun beni... Ucunda sürek avı tehlikesi de olsa, evet çıkan anlam doğrudur; ilkel insanın ve yaban hayvanlarının karnını doyurmak ve hayatta kalmak için yaptığı avcılığın yanında bu günün modern avcıları elbette çakma kalıyor. Lakin bugünün avcılığı çakma diye hiçbir avcı -kompleksten yana arızalı değilse elbet- pek umursamaz ve bu da avcılık uğraşısına ve memletin gidişatına öyle aman aman olumsuz bir etki yapmaz... Amaaaaa!... Çakma avukattan, çakma doktordan, çakma yargıçdan, çakma siyasetçiden Tanrı ülkeyi korusun. gece demiş ki: " avcılık yasak değil, suç değildir. Çevreyi doğayı çok seviyor olabilirsiniz, ama avcıların daha az sevdiğini nasıl bilebilir, iddia edebilirsiniz." demiş.... Ben de diyorum ki: "Her yasal olan etik midir?..." sorusu geliyor insanın aklına... Bu konuda marjinal kolay örnekler vermekten kaçınarak sadece Kanada ve Japonya'da katliam olarak verdiğim iki örneği hatırlatıyorum. Her iki olay da yasaldır. Sözkonusu ülkelerin hükümetlerince verilmiş izinlerle yapılıyor. Yasal ama, yapılan işin adı düpedüz katliamdır ve yasal olması ahlaki olmasını sağlamıyor...) Ayrıca pek çok avcının çevreyi bizden daha çok sevdiklerinden kuşkum yok. Ama aklıma bu durumda o ünlü ve ironik, "Çok sevdiğim için öldürdüm Hakim Bey.." tiradı gelmiyor değil.. Gece demiş ki: Yasak olmadığı ve hatta karşı olanlardan da titiz davranma iddiasındaki kişileri nasıl bu kadar kümülatif değerlendirip, 'yırtıcı hayvanların taklidi' olarak 'insanlık dışı basit menfaat katliamcıları' ile 'bohçacılar' ile bir ve aynı görebiliyorsunuz? Ben de diyorum ki: Sanki yakama yapışmış biri var gibi hisse kapıldım. Hem de gözümün önüne, kendimi Amerikan vari bir duruşmada sanık sandalyesinde iken juri karşısında yaman bir avcı avukatın beni perişan ettikten sonra zaferle "Evet, artık savunma sanığa istediğini sorabilir... " diye zaferle haykırması geldi. Ama sanıyorum bu forumda topluca alıntı yaptığım kişilerin de yakasına yapışmanız gerekirdi. Ben dişinize göre mi geldim ne? :D İyi de bütün bunları nereden çıkardınız Allahaşkına?.. Üstelik hiç kimseyi -ne kişi ne de temsili grup - hedef alarak yazmamayı özen göstermeme rağmen. Konu ne? Av ve avcılık... Ne demişiz: "Avcılıkta sadece kaçana değil, uçana da, durana da ateş edilir... " Ne yani yalan mı? Sonra bu forumdaki hiç kimseyi ne, "yırtıcı hayvan taklidi, ne de insanlık dışı (insanlık içi nasıl oluyorsa) menfaat katliamcılarla" aynı gördüğümüzü anıştaracak bir görüş derdest etmedik. Sadece avcılığın her türlü halini gözler önüne sermeye çalıştık. Elbette yazdıklarımızı ortaya birileri alınsın diye yazıyoruz. Yarası olan gocunduysa - ne yalan söyleyeyim- amacımızdan hoşnut kalırız. Gece demiş ki: Bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişiler hakkında daha titiz olunması gerekirken, genel gidişat da bu yönde iken sizi bu düşüncenin dışına çıkmaya, 'fevkaladenin de fevkinde' bir genelleme yapmaya iten sebep nedir? Bende diyorum ki: Buna, gece'nin kendi görüşüyle cevap vereyim (E, bazı acemi avcılar kendi silahlarıyla kendilerini vurur) : Şöyle demiş gece: Farklı yaklaşımlar, düşünceler olması konuyu zenginleştirdi, bilmediğimiz konularda, bizim için yeni, bilgiler edindik, eskiden bildiklerimizi de elden geçirip, güncelledik. Sonuçta, geldiğimizden, getirdiğimizden fazlasını alıp, götürdük, hayatımıza kattık, katacağız, katmalıyız. Gece demiş ki: Bu tutumu sorgulayışımın nedeni, konunun yanlış yere insanları, hem de farklı düşünen insanları yargılama konusunda ilerlemesinin bize nasıl bir katkı sağlayacağını anlamamış olmamdır. Ben de diyorum ki: Umarım şimdi anlamışsınızdır... Hala anlamadıysanız, zatımızda oluşacak olan artniyet kanaattan hicap duyarız... gece, "farklı düşüncelere, daha adil yaklaşılması gerektiğini düşünen forum kişisi" diye etiketlemiş kendini... Biz de ' avcılık konusunda asıl farklı düşüncelere sahip olduğumuz için düşüncelerimize tahammülsüzlüğün avcı bile olmayan birinden gelmesine şaşıran forum şaşkını' diye etiketleyelim bari... Ya da, "Bu kadar avcılık karşıtı varken, kabağı patlatmak için neden benim başımın seçildiğini anlamaya çalışan forumun şamar oğlanı" diye de etiketleyebilirim kendimi... Neyse, fırsat bu fırsattır deyip içimizde kalanları da tamam eyleyip şimdilik kaydıyla bir kenara çekilelim... (Ama, burası sadece avcıların sorunun konuşulduğu bir forum olduğu sanılıyorsa ki böyle bir forumda Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzer bu, sanıyorum başta Halil Önen kardeşimiz buna karşı çıkacaktır...) İnsanın içine canı üfleyen Tanrı aynı nefesi hayvanlardan da esirgememiş. Ancak insana torpil geçerek bir de ruh -düşünce- üflemiş. Yani bir bıldırcınla biz içimizde yaşam denen aynı cevheri taşıyoruz. Ama bıldırcının ruhu yok; haliyle vicdanı yok, acıma duygusu yok, çevrede neler olup bittiğinin farkındalığı yok... Ama insanda var... hatta daha fazlası var. vet farkında... Yaşadığı dünya elinin altından kayıp gidiyor...Yabanıl hayat da öyle... Çember giderek daralıyor ve nesli tükenen canlılardan söz edilmeye başlandı. Avcılar artık eskisi gibi rahat değiller. Birileri (örneğin şu anda benim yaptığım) tarafından rahatsız ediliyorlar. Onların içinde de vicdan sahibi olanlar vahşi avcılığa karşı çıkıp daha insani, daha kabul edilebilir bir avcılık için bir çıkış yolu aramaya başladılar. Çember sadece avcılar için daralmıyor... Boğa güreşçileri, rodeocu, hayvan döğüştürücüleri, hayvanları deneylerde kullananlar, yaban hayvanları evlerinde besleme meraklıları; canlı-ölü hayvan kolleksiyoncuları aleyhine de daralıyor... Bunun yerine kuş gözlemciliği, foto safari, kampçılık, yürüyüş, dağ ve orman bisikletçiliği, bitki kolleksiyonculuğu gibi uğraşılar rağbet görmeye başladı. Çünkü doğa bunca tahribat karşısında yeni dengeler oluşturmak için şaşkınlaşıyor, hırçınlaşıyor. Çünkü doğada zaman kavramı olmadığı için acelesi yok.... O işine bakıyor. Eninde sonunda insanlara rağmen kendini gene bir dengeye oturtacaktır da... Evet, doğada herşey bir şeyin dengesidir. Sahi insan neyin dengesi acaba? Dengesizliğin dengesi midir yoksa?... ....Yoksa Tanrının bencilliğinden dolayı sadece kendi varlığını farketsin diye mi, yarattı bu insanları. İnsanların bencilliklerinin nedeni bu mu yoksa? Elbette bu konular buranın değil felsefe kahvesinin konusu... Bu nedenle şimdilik son söz: Evet, avcılar ve avcılık hakkında yaklaşımımı nasıl bulursanız bulun hiç önemli değil; ama, ne olur yaban hayatın içinden elinizi çekin... |
Sevgili hassoman, yazdığın bu yürekten yorumlara canı gönülden katılıyorum. Biz yaban hayvanlarının özgürlüğünden yanayız. Eline bir silah alıp onların peşine düşenlerden, sonra buna felsefi derinlikler katıp, bir taraftan da dişleri arasına sıkışmış av etlerini kurcalayanlardan bir adım öndeyiz. :D
|
Av-avcı etkileşimi...
Alıntı:
Son iki yazını okuyunca doğrusu, iyi ki yazmışım, iyi ki taş atmışım dedim. Bilirsin "Meyveli ağacı taşlarlar". Başka türlü bu kadar güzel yazılar okumak ne mümkün! Umarım bu küçük tuzak için kızmazsınız. :) Bu vesile ile sizi avlamak niyetimde olmadığımı da beyan etmiş oldum, siz "mundar" olmasanız bile ben zaten etyemezim biliyorsunuz. Bazı noktalarda açıklamalar yapmam, kendimce düşüncelerimi ortaya koymam iyi olur sanırım. Örneğin "doğada her şeyin bir dengesi var, insan neyin dengesi?" diyorsunuz. Naçizane düşüncem, 'doğanın kendisinin' şeklinde. İddialı bir düşünce değil mi? Evet öyle, ancak son sel felaketleri, doğaya yaptığımız tüm hasarlar ve bir bütün olarak uygarlığımız bir çeşit doğayı yenme, evcilleştirme, ehlileştirme, kendi düşündüğümüz şekle sokma, alternatifini ortaya koyma çabası değil mi? Forumumuz açısından belirtirsek, küçücük bahçelerimizde bile yabancı otları türlü çeşit yöntemler ile yok edip, kendi istediğimiz çiçekleri, bitkileri ekmiyor, dikmiyor muyuz, sanat da plastik sanatlar olsun, müzik olsun, her ne olursa olsun doğanın taklidi ile başlayıp, soyutlamalar ile gitmiyor mu, ... v.s. v.s. Tabii ki yaşadığımız dönem itibariyle bu denge değil de dengesizlik şeklinde yaşanıyor. Bu konuda "daha çook fırın ekmek yememiz" gerekiyor, biliyorsunuz. "Doğanın hırçınlaşması" da önceki üç paragrafta belirtilen ve doğa ile insanın av-avcı ilişkisindeki avcılık sürecinden kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Yani bir çeşit eskiden insanlar diğer canlılar için daha avcı, ama doğa için daha bir av, bugün ise doğa için daha bir avcı ama insanlar bazında (örneğin sel felaketindeki insanlar) hala bir av konumundalar diyebilirim, 'teşbihte hata olmaz'ı ekleyerek. Benim, size "tuzak kurmam, avlamaya kalkmam, başka avcıları kışkırtmam, kafanızda kabak patlatmam' konularında ise 'yok artık, o kadar da değil!' diyorum. Ama bakış açınız itibariyle :D'yı da patlatıyorum. İlahi hassoman, alemsiniz vallahi! "Avcıları koruma ve yaşatma derneği, başkan adaylığı" konusu ve kişisel olarak başlık hakkındaki kendi konumumu bir kez daha açıklamam gerekiyor sanırım. Buna ihtiyaç var çünkü; mesele gittikçe 'ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranamamak' istikametinde ilerliyor gibi bir durum oluştu. Örnekle açıklayalım, konumum 'laikliği savunan bir inananın durumu' gibi düşünülebilir. Evet yine teşbihte hata olmaz'ı ısrarla ekliyoruz. Ben etyemez olmaya karar verdiğimde 10-11 yaşlarındaydım, gerekçem beslenmek için hayvan öldürmenin gereksizliği idi. Onyılları bulan süreçte haklı olduğumu da düşünüyorum. Ama bunun böyle olması, bu konuda 'benim gibi düşünmeyenlerin' var olduğu (hatta çoğunluk) ve benim onları veya onların beni kendi düşünce ve davranışlarına çekmek için ikna etmeye çalışılmasını, metazori etkilemeyi gerektirmediği gibi onların/benim bu kararlarımızdan dolayı birbirimizi ağır eleştiri hakkını da vermiyor, diye düşünüyorum. Özetle avcılığı ve avcıları varlığını ve devamını savunma noktasında değilim, ancak bu, onların düşündüklerine ve yasalar ve hukuk çerçevesinde yaptıklarından dolayı olanları ağır biçimde suçlanmasını savunmamı gerektirmiyor. Yani tam olarak; 'düşüncenize katılmıyorum, ancak düşüncenizi özgürce açıklamanız ve toplumsal kurallar içerisinde yaşamanızı sonuna kadar destekliyorum' konumundayım. Bu ikisini aynı anda yapmanın 'Ne İsa'ya, ne Musa'ya..." olarak algılanabileceğinin farkındayım ama bu beni caydırmıyor. Neysem oyum, inandığım, düşündüğüm, doğru'yu uyguluyorum zaten, başkasının hakkımdaki yanlış düşüncesi, kendisine ait olup, beni bağlamaz, hatta umurumda bile olmaz. Kendim için böyle düşünürken başkalarına bu hakkı vermemek ise bana göre değil. Üzgünüm ama durum bu. Sizin kendinizi "av" olarak, beni de "kendini vuran acemi, tuzakçı" avcı olarak görmenize yol açan yazılarımı da bu düşünceler ile yazdım. Bana göre avcılık tartışılabilir, çeşitli görüşler ile şiddetli de olsa eleştirilebilir ama avcılara yönelik eleştirilerin sınırı vardır ve bu sınırlara saygı duyulmalıdır. Peki bana göre siz bu sınırı aştınız mı? Sorusuna gelirsek; Alıntı:
Alıntı:
Durum benim açımdan budur. Ayrıca şu ana değin avcılığa yapılan eleştirilerin özünün "avcılığın öldürmeye indirgenmesi" olduğunu düşündüğümü de belirtmeliyim. 'Can almanın avcılığın ayrılmaz bir parçası olduğunu' hatırlatan ama tek parçası olmadığını düşünen biri olarak. Belki siz yine dernek başkan adaylığı propagandası olarak göreceksiniz ama, avcılığa düz mantık ile bakmanın ötesinde tıpkı kuantum fiziğinde olduğu gibi, ilk başta paradoks gibi gelen bazı bilimsel gerçekler açısından konuya yaklaşılmasını daha doğru buluyorum. 'Nasıl yani?' derseniz; Av-avcı ilişkisinde asıl kazanan tarafın av olduğu bilimsel tespiti, bir grup av içinde hangisinin av olacağında avcının değil, avın belirleyici olduğu bilimsel tespiti, v.s. v.s. Evet, bunun için bazı ezberlerin kırılması gerekiyor ve evet şu an bu noktanın çok uzağındayız ama 'avcıların ne kadar taklit insanlar olduğu', "etik davranmadıkları" gibi insanları yargılamak yerine (buna hassoman da dahil, yok öyle "yakaya yapışmalar, sürek avının avı yapmalar, jüriler") bunlar gibi konular tartışılsın isterim doğrusu. gece 'anlayışı kıt', "tuzakçı, kendini vuran, acemi avcı" olan forum üyesi! |
Alıntı:
Güçsüz, hasta hayvanların avlanması gençlerin ve sağlıklıların hayatta kalmasına yardımcı olur, hasta ve güçsüzler sürüden ayıklanmış olurlar. Yavrularda potansiyel avdır. Avlanılması kolaydır. Güçlü yavru kaçarak kurtulur gene yavrular içinde de güçsüz av olur. Daha yavru iken güçsüzün yok olması ilerde sürü içinde bu güçsüzlüğünü yavrularına vermesi engellenir. İnsanın avcılık yaparken bu kurala uyması gereklidir. eğer insan aklını kullanarak kendinden güçlü olan hayvanlarla bir güç yarışı içine girerse dengeleri bozar. İnsan av yaparken doğanın kuralına uymalı avını yaşlı ve güçsüzlerden seçmeli, genç hayvanları bırakmalıdır. İnsan avcılık yaparken teknolojiyi de kullanmamalıdır. Günümüz silahları ve elektronik malzemeler sanki avın kökünü kazımak için kullanılmakdadır. Teypler, otomatik tüfekler, beeper tasmalar vs. vs. Bunlar kullanılsa dahi yukarıda belirttiğim kurala tamı tamına uyulmalı av seçilerek ve ihtiyaç kadar avlanmalıdır. Eğer her avcı sadece kendi tüketebileceği kadar av avlasa insan avcının doğaya hiçbir zararı olmaz. Her insan avcı olmadığına göre avcı olanların tüketebileceği av eti devede kulak kalır. Ama bunu bizim memlektimizde böyle yapmıyorlar. 2-3 avcı bir keklik alayını sıkıştırdımı kökünü kurutana kadar vuruyorlar. Doğada hiçbir canlı karar alamaz, hiçbir şeyi kendi istediği doğrultusunda belirleyip yön veremez. Hepsi onlara yüklenmiş görevleri bilinçsizce yerine getirirler. Sadece insan karar alma ve uygulama yeteneğine sahipdir. Bu özelliğinden ötürü doğanın dengesini bozabilir veya koruyabilir, çeşitli değişiklikler yapabilir, istediği gibi yön verebilir. Doğada yaşam hakkı diye birşey yokdur. Yaşam hakkı sadece güçlüye tanınır. İnsan eliyle güçsüzü korumaya çalışarak onları yaşatma çabaları doğaya karşı gelmekdir. Bu dengeleri bozar. Her yaşam alanının bir taşıma kapasitesi vardır. Bu kapasitenin üzerine çıkıldığında avcılık olmaz ise dahi hastalık ve üremede gerileme ile kapasite normal limitlerine çekişir. Örneğin bir bölgede yaşayan yerli, göç etmeyen bir hayvan popülasyonunu düşünün, burada avcı baskısı olmasın (insan veya hayvan) popülasyon önce artar sonra o gurubun içinde üreme yavaşlar ve hastalıklar baş göstermeye başlar ve popülasyon gene azalmaya başlar. Popülasyon artık o neslin yok olma derecesine geldiğinde üreme sıklığı artmaya başlar ve kendi kendisini dengeler. Avcı baskısı (insan ve hayvan) arttığı zaman da popülasyon gerilemeye başlarsa üreme sıklığıda artmaya başlar. Ama avcı baskısı belli bir seviyenin üzerine çıkdığı zaman üreme sıklığı buna yetişemez ve popülasyon gerilemeye başlar ve yok olmaya doğru gider. |
Alıntı:
Bu arada sevgili Halil Önen beye selamlar. Saygılarımla,:) |
Alıntı:
Bu basamaktaki avcı, beceri gerektiren ve dolayısıyla ava daha kaçıp kurtulma olanağı sağlayan avalanma metolarına yönelmektedir. Bu basamağa ulaşmış avcılar kullandıkları silahların kalibrelerini düşürürler. Örneğin 12 çaplı bir bir silah yerine 16 çaplı veya çok daha küçük çaplı silahlara (20 veya36) kendi özgür iradeleri ile yönelirler. Hatta bu silah, tek kırma veya ağızdan dolma bir silah bile olabilir. Bu basamakta avlanma fiili yavaş yavaş birinci plandaki yerini kaybeder. Avlanmış olmak veya av sırasında vurup vurmamak artık eskisi kadar önemli değildir. Bazı hallerde avın kaçması onu sevindirir. Çevre ile farklı boyutlardaki ilgi bu basamakta yoğunlaşır. Avlanmaya gittiği bölgenin sosyal ve ekonomik değerleri hakkında bilgi toplama ihtiyacı bu basamakta başlar. Avlanma süresi, gün içinde olduğu gibi yıl içinde de kısalmıştır. Kendisine tanınan avlanma limitleri altında av yapmış olması, onu artık eskisi gibi üzmemektedir. Azla da yeterince haz alınabileceği şelindeki düşünceler yavaş yavaş kemikleşme sürecine girmeye başlamış, hatta, değerleri içinde bir yargı olarak yerine oturmaya başlamıştır. Doğaya bakış açısında köklü değişimler bu basamakta başlar . Avcının kafasında geçmiş yıllara göre farklı soru ve cevaplar oluşmaktadır. Neden? Niçin? Nasıl? ağırlıklı sorular gündemin yoğunluğunu teşkil eder. Bu basamakta avcı her konuda seçiçidir. İsteklerinde taviz vermez. Yapılan sohbetlerde yaşanan günün olayları hakkında felsefi boyutlar içeren ve gittikçe yoğunlaşan ağdalı konuşmalar ağırlık kazanır. Her konuda ayrıntılara inilmeye başlanır. Genç avcılara verdiği öğütlerde daha tutarlı ve ısrarcıdır. Geçmişi sorgulamanın başlangıcı, metot basamağının son yıllarıdır. Rastgele |
Sırf bu konuya bir şeyler yazabilmek için sitenize üye oldum. İnşallah sitenizin geri kalan kısımlarınıda incelemeye devam edeceğim. Konu omer Eser beylerin kendi yorumu ile yazılmış bir konu. Ama devamındaki bir takım mesajları biarzda biz avcıları rencide edebilecek derecede yazılan cevaplar.
Bizler gerçek avcılarız. Yani avcılık terimlerinde "bohçacı" olarak tabir edilen kanunsuz, kitapsız, kuralsız ve kayıtsız katliam yapanlardan değil. Bizler Orman bakanlığına bağlı Yaban hayatına bağlı, kayıtlı avcılarız. Her sene kişi başı yaklaşık 200 milyon civarı YABAN HAYATI'na vergi, harç yatırıyor ve Yaban hayatının doğaya hayvan salmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Ayrıca kendi kuluçka makinamda her sene 200 civarında kekliği üretip doğaya salıyorum. Avcılar kulübü bünyeisnde gönüllü olarak kaçak avcılık yapanları tespit etme çabasında bulunuyoruz. Bahçelere, tarlalara zararda bulunan domuzları sürek ya da ekip avları ile azaltmaya ve korkutmaya çalışarak çiftçimizin ve köylümüzün ürünlerini korumaya çalışıyoruz. Av sezonu haricinde ve karlı kış günlerinde yine dağdaki keklik ve diğer yaban hayvanlarına yem ve yiyecek bırakarak onların köylere ve yerleşim yerlerine yaklaşmasına ya da ölmesine mani olmaya çalışıyoruz. Yasaların, MAK kararlarının koyduğu avda limit kurallarına uyararak katliam yapmadan limitli olarak av yaparak dönüyoruz. Avda palamut, zeytin, çınar gibi tohumlarıda zaman zaman ekip, siteninde ana temasını oluşturan aağaçlandırmayada yine bir avcı olarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. VS. VS. VS. VS. VS. Daha çok uzayacak bir konu ama acaba yukarıdaki saydığım ve doğaya katkıda bulunmak için yapılan, bir avcının yaptığı hareketleri acaba bu sitede kaç kişi yapıyor?? |
Alıntı:
|
Alıntı:
Denildiği gibi av üretilip salınınca av olur hani, nerde av? Salınan sülünler, keklikler nerde? Nerdeyse gidip avlanalım. Hani geyikler, karacalar nerde? İstanbul meraları sülün doluydu nerde hani? Karadenizin sülünleri nerde? Salınan kuşlar nerede? Avcının tarihe, limite uyduğu yok. Eskiden eli silahlı derlerdi şimdi bohcacı diyorlar. Hep bunların üzerine atarlar ama sorarsan hepsi limitlere, kurallara uyar. Bunların hepsi avcı palavrasıdır. Türkiye'de avcının yüzde 95i limite kurala uymaz. Zaten adamları kimse kontrol etmez. Kırsalda zaten adamın tezkeresi, ruhsatı bile yoktur. Alıntı:
Alıntı:
|
Alıntı:
sırf bu konya yazmak için üye oldum demişsiniz ancak sitemizi tanıdığınızda sizin birçok konuya da yazacağınıza inanıyorum.;) Avcıları rencide edici bir çok iletiden şikayetciyim demişsiniz de bu site avcı sitesi değil ve sadece bize ayrılmış bu bölümde yazışıyoruz ve avcı olmayan dostlarımızın da görüşlerini yazmalarının hakkı olduğunu düşünüyorum. Bu karşılıklı iletişimin birbirimizi etkilediğini ve avcı olmayan dostlarımızın biz avcılarını tanıma olanağı sağladığını biliyorum zira bu konuda sizlerinde görüşlerinizi bekliyoruz. Elbette burada biz gerçek avcıların tavırları çok önemli. Kaçak avcılık ile ilgili çalışmalarızı ve duyarlılığınızı kutluyorum, avı ve yaban hayatını en iyi tanıyan avcıların aynı zamanda en iyi koruyucu, denetleyici olabileceklerine inananlardanım. Evet bazı yıllar_20,30,40_ yıl gibi havalar çok sert geçiyor. Av hayvanları diğer yaban hayvanları uzun, karlı ve çok soğuk dönemlerde yiyecek bulamıyor ve avlaklarını terk etmek zorunda kalıyor. Bu olağan üstü durumlarda bazı avcıların ve avcı külüplerin onlara geçici bir süre yiyecek sağlamaları takdir edilecek bir durumdur bunun göstermelik ya da şov amaçlı olmadığını bilmelerini isterim yine de bu çalışmaların av ve yaban hayatı ve avcı kulüpleri işbirliği ile yapılması çok daha uygundur diye düşünüyorum. Rastgele |
Alıntı:
böyle bir şey yaptığına çok sevindim ve bende yapmak istiyorum. Zaten çoktan beri aklımdaydı. Biz de avcılar kulübü olarak dört yıl önçe Av ve yaban hayatı işbirliği ile 250 adet keklik yavrusunu 21 gün ağ ile çevrili geniş bir kafeste besledik, büyüttük tabii 21 gün gece gündüz nöbet tuturak, sonra doğaya saldık. İki yıl da avı yasakladık. Hani faydası oldu mu dersen, pek olmadı. Birincisi, Merkez Av Komüsyonunun av yapmak isteyen avcılara gönderdiği haritada buraları üreti alanı diye belirtiyor ve bunu gören avcıların sezon açıldığında o bölgeye aşırı bir yığılması ve av baskısı oluyor. İkincisi avlağa keklik salınmadan önce bir envanterin çıkarılması gerekiyor ki ne kadar kuş kazanılmış, bu bilinmiyor. Benim sizden öğrenmek istediğim; bu kuluçka makinesi hakkında bilgi... Ayrıca saldığınız keklikler ne kadar büyük yani kaç günlük ve bunlar dağal yaşama ne kadar uyum sağlıyabiliyor. Saldığınız keklikler yerli keklik sürülerine karışıyor mu ve onlarla eşleşiyor mu? Yoksa ayrı sürüler halinde mi yaylım yapıyor? Salınan keklikler yerli keklikler gibi kendilerini düşmanlarından koruyabiliyor mu? Daha çok soracaklarım var da yeni geldin, geldiğine pişman etmeyeyeyim bari.:p Rastgele |
Biz kırk kişiyiz kırkımızda birbirimizi biliriz.
Mak kararları avlanma limitleri. KUŞLAR Avlanma Limiti Bıldırcın 10 Üveyik 8 Karatavuk 3 Güvercin (kaya güvercini) 6 Çulluk (orman çulluğu) 4 Saksağan 15 Tahtalı, sakarmeke, yaban kazı (sakarca kazı) 3’er Alakarga, Suçulluğu (bekasin) 1’er Kınalı keklik, kum kekliği ve kaya kekliği Toplam 2 Kılkuyruk, yeşilbaş, bozördek, fiyu, kirik (çamurcun), macar ördeği, tepeli patka, karabaş patka, elmabaş patka, çıkrıkçın, kara ördek ve altıngöz (Toplam avlanma limiti içinde kara ördek, karabaş patka, altıngöz ve kılkuyruk sayısı 1 adetten fazla olamaz) Toplam 6 Küçük karga, ekinkargası, kara leşkargası ve leşkargası Toplam 15 Serçe ve Kızılsırtlı Örümcek Kuşu (Atmaca yakalamak amacıyla, Atmacacılık sertifikası sahibi kişiler tekrar doğaya canlı olarak bırakmak kaydıyla yakalayabilir.) Yılda Toplam 4 MEMELİLER Yabani tavşan, 1’er Adatavşanı, sansar (kayasansarı, ağaçsansarı), yaban domuzu (bek ve yürüyüş avında avcı başına) 2’ şer Çakal 1 Tilki 2 Hani nerede bunun içinde sülün, çil, geyik, karaca vs. Yok çünkü koruma altına alınmış durumdalar. Bir ülkede bir av hayvanın vurdurulmayacak derecede koruma altına alınması demek o ülkede yaban hayatı idaresinin olmadığı anlamına gelir. Bu hayvanların vurdurulamayacak derecede azalması demek o ülkede avcılığın başı bozuk bir şekilde yapılıyor olması demekdir. Avcının limitlere, kurallara uymadığının göstergesi demekdir. Avcı faturayı tarım ilacına, devlet su işleri gibi sulak alanları kurutanlara çıkarır. Evet doğrudur ama bizim ülkemizde avcının da payı çok büyükdür. Sülün ormandan çıkmaz ormanda tarımmı yapılıyor da sülünler koruma altına alınacak kadar azaldı? Geyikleri, karacaları tarım ilacımı yok ediyor. Ekinlerin içinde, anızda otlayan geyik dünyanın neresinde görülmüş? Trakyadan, Türkiye sınırından çıkın heryerde tabelalar görürsünüz geyik, karaca çıkabilir diyen. Sülünler orman yollarından giderken yol kenarlarından havalanır seyredersiniz. Sülün hangi avrupa ülkesinde koruma altında? Geyik, karaca hangi avrupa ülkesinde koruma altında? Orada neden korumaya ihityaç olacak kadar azalmıyor bu hayvanlar. Orda da avcı var, orda da tarım yapılıyor. Oranın avcısı vurdumu pikapların arkasını dolduruyor. Ama bitmiyor, tükenmiyor. Keklik limiti 2 tane adam İstanbul’dan kalkıyor Erzincan’a, Sivas’a keklik avına gidiyor. 1000 km yol yapıyor bir o kadarda geliyor. Limit 2 kuş acaba 2 kuş vurup dönüyormu? Kesinlikle dönmüyor. Limit felan hak getire. Limit yoooook Türk avcısına limit yok. 30 yıllık avcılık hayatımda o kadar yolu gidipde 2 kuş vurup geleni görmedim ben, kimsede göremez. |
Alıntı:
Bu işler avcı kulüpleri ile ferdi çalışmalarla olmaz. Yaban hayatı idaresi ve yetişmiş uzman personel gerekli. Siz yabandaki hayvan popülasyonu nasıl sayılır, hangi yöntemler kullanılır, hangi yöntem ne kadar fire verir, bunların ortalamaları neye göre alınır, mevcut popülasyon sayısına göre nekadar salım yapılmalı, fazla popülasyon nasıl indirilip dengelenmeli, predatör mücadelesi onları yok etmeden nasıl yapılacak, yaban hayvanını hangi şartlarda beslemek zorunludur, genelde yaban hayvanına yemleme yapılmaz vs vs vs biliyormusunuz. Avcı kulüpleri bunları biliyorlarmı, biliyorlarsa onlara bu eğitimi kim verdi. Yurtdışında yaban hayatı idaresi 4-5 yıllık bir yüksek öğrenimi gerektiriyor. Avcılar bu eğitimi kahvehaneye dönmüş olan avcı külüplerindenmi alıyorlar. Yoksa tam anlamıyla bir soytarılık müsveddesi olan avcı kurslarındanmı öğreniyorlar. |
Alıntı:
Geçen sene bizim burdan arkadaşlar gitmişlerdi sivasa, 20 tane falan keklik 5 tane tavşan vurmuşlardı ama limitlere uyulmuyor. bu sene 5 keklik 3 tavşan vurmuşlar. Ben dün ankaradaydım sabah saat 7 den öğlen saat 14 e kadar ayaklarım çatladı, Bir tane ne keklik ne tavşan hiçbirşey yok. Tarım ilaçlarının etkisi büyük ama en büyük faktör köylü, Sezon açılmadan traktörlerle meralara girilip far ile tavşan avlanıyor. Bu durumun herkez farkında ama hiç kimse birşey yapmıyor. Şimdi limite kimse uymuyor neden, çünkü kontrol yok. Ben yeni avcıyım yani 4 seneden beri avcılık yapıyorum. Daha bir kere ormancılar gelipte çıkarın bakalım avlarınızı kaç tane vurdunuz demedi, Çıkarın bakalım tüfeklerde kaç tane fişek var bakılmadı(otamatik tüfekler normalde 3 adet fişek bulundurabilirler,ama içinde bu limite uyulsun diye takoz denen bir çubuk var onu çıkarınca 8 tane alan bile oluyor), Arazide bir tane ormancı görmedim. Böyle olursa gerçekten durum çok kötü |
Alıntı:
Eğitim konusunda yardımcı olabilirim ki şu anda benimde 6 yaşında bir Lavrak seterim var. Ancak sormadan edemiyeceğim, gerçi almışsınız ama yapacağınız avın türüne göre mi seçtiniz köpeğinizi.? Ya da şöyle diyeyim, seter, keklik çulluk avı için çok ideal bir av köpeği. Fakat bıldırcın avı için çok özen istiyor tüylerinden dolayı. Çünkü pamuk tarlalarında ya da balkanlık yerlerde tüylerine buralarda domuz pıtrağı dediğimiz ve yapışkan otlar ince tüylerine yapışıyor ve köpeği çok zor durumda bırakıyor. Dilerim bunu düşünmüşsünüzdür. Rastgele |
Alıntı:
|
Sayın rıdvankocatas; e mail bölümünüz kapalı .
Saygılar, |
Ben yeni avcıyım yani 4 seneden beri avcılık yapıyorum. Daha bir kere ormancılar gelipte çıkarın bakalım avlarınızı kaç tane vurdunuz demedi, Çıkarın bakalım tüfeklerde kaç tane fişek var bakılmadı(otamatik tüfekler normalde 3 adet fişek bulundurabilirler,ama içinde bu limite uyulsun diye takoz denen bir çubuk var onu çıkarınca 8 tane alan bile oluyor), Arazide bir tane ormancı görmedim.
Böyle olursa gerçekten durum çok kötü Dostum, Bizde spor ve piknik yaparız fena mı olur!..... |
Ava gitmek benim için bir tutkudur ve bu tutkudan vazgeçemem. Ama ben avlanmayı değil de avlakta bulunmayı , semaverimde çay demlemeyi , mangalımda et pişirmeyi , açık havaya karşı kadeh kaldırmayı daha çok seviyorum .Ama işin yanında 2 fişek atmak ve o anki adrenalini vucutta hissetmek o anı yaşamak ta işin ekmeğe tat veren balı kaymağı . Hem sportif amaçlı balıkçılıkta hemde sportif amaçlı kara avcılığında tebliğlere kurallara uyarsak bu ülkede niceler sene av yaparız . Yani avcılık kötü bir şey değildir yeterki insan ne yaptığını bilsin.
Sevgilerimle... |
Alıntı:
Ben.-Rastgele abi nasıl durumlar Köylü- İyi kuş var yeğenim B- Sende mermi sınırı yok heralde dayı maşallah baya bi salladın kuşa K- Evet yeğenim 8 li bu 8 tane sayıyor .... markalı şu kadar paraya aldık B- Eee bide av vergisi falan da verdin tabi dayı baya para harcamışın sende bu işe K- Ne vergisi yeğenim yav vergi mergi ne işim olur ha urda allahın bereketi 2 kuş var onu vuruyoruz B- Dimi dayı av vurmak için bide paramı verilir... Dedim ve yanından ayrıldım . Köylerde durum böyle gerisini siz düşünün :) |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 04:25. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025