![]() |
Az kaldı, maraz kaldı!
Alıntı:
Tüm canlıların doğal besini vardır ve o canlılar bunu zevkle hasat ederler. Kedinin fare ile oynamasını, bağbozumu şenliklerini düşünün. Eğer et, balık, tavuk yiyorsanız ve henüz kendi ellerinizle tavuk kesip, kuzu boğazlamadıysanız, hemen bir ayna bulup, yüzleşin. Biliyorum bundan kaçmak daha kolay, ancak nereye kadar? O nedenle bu başlıktaki direkt konu ile ilgili yazılarımı 'rastgele' ile bitirme gereği duydum ve yaptım, avcılara şirin görünme gibi bir derdim de takıntım da olmadı, olmaz da. İstanbul mezbahasını düşünün, bu mu insanlık içi olay! İnsanca "hasat" böyle mi olunca daha iyi, 'güzel'. Yıllar önce İstanbul mezbahasına yaklaştığımda kilometrelerce uzaktan, burnumda hissettiğim yoğun kan kokusunu çok net hatırlıyorum. Hasat edilen salkım salkım kokulu üzümleri mi dermek size zevk verir, elde satır, ıssızda, mezbahada kan döküp, kafa koparmak mı? Hemen her yaranın sarıcısı olan zaman, insanî olanını da, 'insanlık dışı' olanını da tedavi edecektir, mesele sadece zaman diye düşünüyorum. Neden derseniz, avcılığı düşünün, hepi topu birkaç bin yıl da değil, birkaç yüzyıl önce, her ailenin en az yarısı avcı idi, bugün kaç avcı ailesinde avcılar çocuklarının da kendileri gibi avcı olacağını söyleyebilir? İnsanî 'hasat'a gelecek olursak da; söyler misiniz bana doktorlar hangi besin için '40 yaşından sonra mümkün olduğunca az yiyin' diyorlar, bilemediniz mi, ipucu mu, canım hani şu başına 'kırmızı' takısı takılan besinden bahsediyorum hani yemek için mutlaka ama mutlaka pişirmek gereken besin türü, yoksa sağlıklı tüketemediğimiz! Doğal besin olsa yemeyin denir mi, yemeyince sağlıklı kalınabilir mi? Zamana güvenin, gereğini yapacaktır. gece gelecek de bir gün gelecek diyen forum kişisi! |
Alıntı:
Alıntı:
Yazları deniz işcisi bir arkadaşımla balığa çıkarız. Pancar motorlu bir teknesi var. Paragate (parakete diyen de var paragat diyen de) avına çıkardık. Bilmeyenler için söyleyeyim yüzlerce metre uzunluğunda ara ara şamandıralar bağlanmış (küçük su kabakları) olan bir misinanın üzerinde yüzlerce balık iğnesi bulunur. Misina bir sepetin içine dolaşmayacak şekilde konur, iğnelerde sepete tutturulur... Elbette iğnelerin hepsine yem koymak başlı başına bir iştir. Onları tek tek sepete yerleştirmek, teknenin arkasından denize salmak, sonra onları denizden çekerek balıkları toplamak (bu arada bol miktarda deniz yıldızı, ekonomik olmayan balıklar çıkar) sonra o yüzlerce metre uzunluğundaki misinayı dolaştırmadan, iğneler oranıza buranıza batmadan toplamak başlıca bir iştir... Ne yapalım ki arkadaşım benim tayfalığımı beğeniyor, o kadar heveslisi olmasına rağmen ille de benimle çıkıyor-du. Ben pek istekli olmuyordum. Çünkü sabah daha deniz ısınmadan denizden sülüne toplamak, toplanan sülüneyi kabuklarından ayırıp, iğnelere uygun yem olarak kesmek, yemleri bir taraftan iğnelere koyarken bir taraftan sepete yerleştirmek akşamın geç saatlerine kadar sürüyordu. Sonra gece yarısı denize açılıp, paragateyi denize sermek, sona denizde demir atıp bir kaç saat kestirdikten sonra paragateyi denizden toplamak gerçekten çok zorlu bir iş geliyordu bana... Bu işin tek zevkli yanı gecenin bir yarısı, parkama sarınıp o serinlikte gökteki yıldızları seyretmek olurdu. Arkadaşım ise horul horul uyurdu. Neyse bir gece paragateyi denizden yine ben çekiyorum... Derken iri bir çupra geldi. Tekneye kepçeyle aldım. İğneyi ağzından çıkarırken çırpınmaya başladı. O anda hava kesesi mi patladı ne bana 'Ah!..' der gibi geldi. Yani acı bir çığlık... O anda düşündüm. Bu balık dile gelseydi, bana , "Amca elini ayağını öpeyim bana kıyma... Beni denizimden ayırma..." diye yalvarsaydı ne yapardım? Bu balığın tek suçu konuşamaması mıydı? İşte bu nedenle o günden beri olta balıkçılığı da yapmıyorum... Evet, bu belki size tuhaf gelebilir, gerçekten artık balık tutamıyorum... |
Alıntı:
Sn.pozitifköpek, kocaman sayfadan bu 'durum' mu çıktı üstüme vazife... Yani paranteze mi takıldınız? Hiç ama hiç gereği yokken ne işi var o parantezin orada, acaba hiç düşündünüz mü? Ayrıca balık avcılığına da dokunmuşsunuz, dokundurtmuşsunuz. Çemberi genişletmişsiniz ya hani soracaktım tatlı su sazan balığı nasıl yakalanır? diye. Yıllardır işim gereği barajda çalışırım da yalakayamadım bir tane bile. Geçenlerde biri bir sıçradı havaya barajın suyu iki metre düştü aşağıya, yani biraz büyükler. Peki; sizin gibi 30 yıllık bir usta avcıyı çok sevdiği bir av köpeğinini sattıracak kadar önemli nasıl bir işi olabilir? Nasıl bir iştir ki bu, 30 yıllık bir avcıyı avından alıkoyabiliyor? Bunları düşündünüz mü? av köpeğini bana verirken. Sonra, av köpeği (Garip) avcı değiştirince çok mu üzülmüş? ekmeksiz, sevgisiz kalmışta çok mu hasret çekmiş? Kötü ellere düşmüş, kötü emellere alet edilmiş çok kötü şartlarda av yapmak zorunda mı kalmış? Bu öngörülere, ön yargılara nereden kapıldınız? Bu sitede bir ben, beni bilirdim niyet okuyucu diye.:) İnanmıyorsanız bkz. Felsefi sohbetler kahvesine... Rastgele |
Hep anılarla karşınıza çıkıyorum. Çünkü yaşlıların şimdiye dair pek anıları pek yoktur. Adres defterlerinde yeni telefon numaraları, fotoğraflarında yeni kişiler yoktur. Bu yüzden geçmişlerine fazlaca tapınırlar... Hoş görün gari...
Bir gece ana caddede araba sürerken önüme aniden bir kedi çıktı. Bu kedi milleti köpek gibi değildir. Köpek, kedi gibi farlara çakılıp kalmaz, vakit gündüz de olsa farketmez yoluna devam eder gider. Ama kediler öyle değildir. Gece vakti ille kendisine doğru gelen farlara durup şöyle bir göz atacaktır? GÜndüzleri ise tam karşıya geçecekken aniden fikir değiştirip geri dönüverirler. Yani ne yapacaklarını kestiremezsiniz... Aksiliğe bakın ki bu lanet kedi ikisini de yaptı. Hem aniden durdu, hem de geri döndü. Ve -hala unutamam- arabanın altında kaldı. O ses ne kadar kötü bir sesti. Öf!.. İndik, baktık; her şey çok geçti artık... Ertesi gün şehirler arası yola çıkacaktım. O gece inanın uyuyamadım. İnanın çok kötü bir duygu bu. Yaşayan bilir... Sabah olduğunda sıkıntımı hala atmış değildim. Neyse hazırlığımı yaptım, yola çıktım... Çok iyi hatırlıyorum, Sivrihisar'ı daha yeni geçmiştim. İrice bir böcek ön cama, görüş alanımın tam ortasına geldi cuk yapıştı kaldı. Cama su püskürttüm, silecekler kirliliği daha da yaydı. Bu defa söylendim: "Be hayvan, camda yapışacak başka yer bulamadın mı " dedim. Evet dedim ama o anda birden aklıma kedi geldi. Evet ya, bir kediyi ezdim diye sabaha kadar gözüme uyku girmemişti, ama sırf camımı kirletti diye vicdanımda zerre kadar bir kıpırtı olmadan bir böceğin ölüsüne söyleniyordum. Peki kedinin canı can oluyorsa bu böceğinki ne oluyordu? Bir kedinin ölümünde beni uyutmayan vicdanım, bu böceğin ölümünü neden umursamıyordu? Gerçekten neden? Arkadaşlara sordum, Kimi boyut farkından söz etti, kimi kedinin insanlara olan yakınlığından, kimi koşullanmışlığımızdan... Ama hala beni ikna eden bir yanıtını bulmuş değilim... (İster inanın ister inanmayın, bakın o günden beri ne sinek, ne böcek öldüremez oldum. Sadece beni sokan sivrisineği yakaladığımda affetmiyorum, o kadar ) |
Alıntı:
Siz kediye çarptığınız için 8 de 8 suçlunuz. Hatta kabul ediniz lütfen! katilsiniz. Büyük ihtimalle şehir içinde seyir ediyorsunuz ve km. niz en az 50. Hadi 40km. diyelim yine durmazsınız. Sokak kedisi bolluğu yaşanan ülkemizde kediye çarpma olasılığının hesabı yapılmadan araba kullanmanız 2+2=4 şeklindedir, yani arabaya bindiğiniz için zaten kafadan %2 suclusunuz. Kediler kırmızı ışığı bilemezler, %2 buradan suclusunuz. % 6 eder. Kediler köpekler gibi değildir, köpekler kırmızı ışığı insanlara göre ayarlarlar insanlar geçerken onlarda geçerler.Işık yoksa bir sağına bir soluna bakarlar öyle geçerler. (çarpılanlar görme kusurludur) Ve köpekler kediler gibi zik zak yapmazlar, aniden fırlamazlar ve ortadan geri dönmezler. Köpeklerden yola çıkarak kedileri iyi tanımadığınız ortaya çıkyor ki buradan da % 2 suclusunuz. Etti % 8. kusurlu bir durum. Yani burada vicdan azabı çekmeniz normal. Gelelim arabanızın camına çarpan böceğe. Size çarpan, böçek olduğu için, 8 de 8 kusurlu o. Yanlış yerde, yanlış zamanda ve yanlış açıda buluduğu için, sizden kalay bile yeme hakkı vardır. İşte bunun için vicdanınız rahat ve rahat olmalıdır da. Rastgele/ iyi avlar:) |
Alıntı:
Hani beğenmedim de değil yani...:p Ama bir kediyi değil de bir köpeği (hele o av köpeğiyse) ezseydim bu defa yorumunuz ne olurdu bilemem gari... Rastgele, avınız bereketli olsun... |
Bence kediye üzüldüğünüz gibi böceğe üzülmeyişinizin, vicdanınızın sızlamayaşının nedeni ölen canlının küçük bir böcek oluşu. Onların bir duygularının olmayacağı, daha çok acı çekemeyeceklerini düşünmenizden ya da düşünmemizden ileri geliyor. Tehlike anında her çırpınan canlının hisleri kuvvetli zannedersem yoksa yaşamak için bunca çaba vermezlerdi...
|
[QUOTE=hassoman;493148]Eh yani, ancak uçana kaçana ateş eden biri, benim gibi acılara yatkın marazi bir ruha sahip birinin yaşadığı ironik vicdani çelişkisine ancak böyle eğlenceli ve dozunda dalgasını geçerek yorumlardı:D
Ben burada kaldım ve okurken çok eğlendim. :dilli: |
Alıntı:
Sn.hassoman, bu şekilde vicdanını aklayamaz. İşin içinde 'vicdan' varsa büyüklük/küçüklük görecedir. O zaman karıncayı da ezer ve vicdan azabı duymaz. En güzeli benim dediğim gibi, olaya kaza süsü vermek.:) saygılar/rastgele |
SİLAH (Hayır mı? Şer mi?
Alıntı:
Uçana kaçana atan bir avcı olduğumu bile bile gelmişsiniz ve '' burada kaldım'' demişsiniz. Ben sizi ürkütmesini iyi bilirim.;) Ne demişsiniz efendim, mermi...yani silah...(yani tüfek, avcı için). Hadi diyelim ki, bilim ve teknolojinin ürünü olan silah 'hayır'ın eline değil de 'şer' in eline düşmüş olsun ve otokontrolden çıkmış, otomatiği atmış olsun, ve hatta ipin ucu dünyanın öbür ucunda 'şer'in elinde olsun, nasıl bir gümbütü seyredilir bir bakalım. Şimdi burada kast edilen mermi yani silah, bir magandanın elinde ise sonuna kadar karşıyımdır ve kesinlikle üstüme alınmam. Zaten sokakta, çarşıda, pazarda kahvede belinde tüfek ile bir avcı göremezsiniz. Onu ava gider ya da gelirken görürsünüz ki tüfeği kılfında omuzunda asılı, başı önde bir az mahçup görürsünüz. Burada kast edilen mermi yani silah, ŞAVAŞ ise, ve bu iki büyük paylaşım savaşı ise elbette insana hayır değil şer getirmiştir ki tüm haksız savaşlara karşıdır bu yürek. Burada kast edilen mermi yani silah SAVAŞ ise ve bu 'HAKLI' bir savaş ise; ve VATAN ise söz konusu olan; ve orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş ise; işte o zaman hayır mı şer dinlemem alırım elime mermimi, tüfeğimi, gerisi zaten teferruattır... Yaşanmışlığımız vardır zaten yakın tarihimizde, Maraş'ın KAHRAMAN lığında, Antep' in GAZİ liğinde, Ege' nin KIZAN lığında EFE liğinde... Ve 60 bin avcı da mücahit değil midir 'O' zaman... Bilirim, tanırım sizi, bunu kast etmezsiniz, benim gibi yaparsınız sizde, bizde, hepimizde... İşte o zaman mermi yani SİLAH şer değil, hayır getirmez mi? Saygılar/rastgele |
Biliyorum ki tasarımı gereği avcılık insanın yapısında var. Biliyorum ki vahşi doğada her canlı birer avcı. Ve ayrıca eminim ki bir silahın olduğu yerde bir öldüren ve ne yazık bir ölen elbet var. Beni ısırmadığı halde, sevdiklerime dokunan bir sivrisineği avlıyorum. Bilsem ki zarar verecek sevdiğime, belki başka bir canlıya da aynı şeyi yaparım. Uzun zaman aç kalsam belki ot bulamayınca bir canlıyı da öldürüp karnımı doyurabilirim, bilmiyorum. İlk insanın etçil ve de otçul olduğu ile ilgili farklı görüşleri okusam da genetik hafızamın bana ne kadar yardımcı olduğu ortada. Tıbbi zorunluluktan dolayı 34 sene boyunca yemediğim eti şimdi bakın nasıl kontrollü de olsa soframda bulundurmak zorundayım. Niye avlıyorlar diye dövünürken, binlerce hayvanın kesildiği mezbahaları ve geleneksel kurban bayramlarını yok sayabiliyor muyum? Hayır... İnsanoğlu et tüketiyor ve ben de uzun süredir bunu yapıyorum. Sayfa müdavimlerinin sözünü ettiği avcılığın temellerini, kurallarını okuduğumda olayın o kadar da basit olmadığını elbet anlıyorum. İlk yaşamdan beri hayatta kalabilmek adına, karın doyurmak adına sürmüş bir geleneği, tutkuyu, modern zamanlarda da devam ettirilmesini, tabii en kurallı haliyle anlamaya çalışıyorum. Kardeşim tuttuğu balığı getirdiğinde ki vurarak avcılık yapamaz, kıyamet koparmıyorum. Spordu, değildi konusuna giremeyeceğim ama bildiğim sporlarda eğer iki taraf varsa mümkün olduğunca eşit koşullarda olunması gerekiyor ve eğer tek kişilik bir sporsa neden bir parçasının bundan fazla haberi olmuyor da son anda öğrenebiliyor o da şanslıysa. Avcılık yoğun bir emek ve çaba gerektiriyor, hatta belli ki disiplinli de olmak gerekiyor. Bir insanın emeği karşılığında bir keyfi ya da çıkarı da olması bir anlamda normal. İnsanların yaşamlarında özel tutkulara, alışkanlıklara, rahatlamak ve kendini doğadan bir parça olarak hissetmek için türlü yollara ihtiyacı yok mu? Tabii ki var. Avcılık bunlardan biri olamaz mı? Ben olmasam, da başkaları avcı olmayacak mı? Avcılar çok acımasız insanlar mı? Hayır...
Tüm bunları tamamen yok sayamadığım halde, farklılıkların ve farklı düşünebilmenin insanı en geliştiren olgu olduğunu bildiğim halde, bir türlü bir canlı nasıl vurulabiliyor anlayamıyorum. Gelirken yanımda ölümü benim elimden olmuş bir canlıyı nasıl taşırım bilemiyorum. Üstelik bunu uzun hazırlıklar ve planlamalardan sonra yaptığımı, bunu yapacağımı saatler öncesinden bilerek evimden nasıl çıkarım hiç bilmiyorum. Benden korkmasını, belki son kez gözlerimin içine bakmasını ister miyim? O bakışı unutur muyum? Sanmıyorum. İnanın size de saygı duyuyorum, kimse kimseye benzemesin ayrıca. Herkesin düşüncesine saygı duymaya çalışırken bu konuda çelişkilerle dolduğumu ve bir türlü ön yargıdan kurtulamadığımı da itiraf ediyorum. Fazla duygusal olabilirim, engel olamıyorum. Çabalıyorum, uğraş veriyorum, anlayamıyorum... Kuşlara iki soru soruldu Tam kurtulacakken vurulan mısın? Tam vurulacakken kurtulan mısın? Kuşlar bu soruları bilmeden uçtu. Yaşamda türleri çok kuşların Ölümde yazgıları iki İnsanları özlemleyen uçuşlarının Ardından giderkenki Kuşların da kendilerine özgü bir yazgısı vardır Ayaklar altında karıncalar, böcekler gibi ezilmezler ama Tam kurtulacakken vurulurlar Tam vururlurken kurtulurlar. İnsanları özlemleyen uçuşlarında Yaşamda türleri çoktur kuşların Ölümlerinde ikiye inen yazgılarında Nerden baksan sonu yoktur kuşların. Alintı: Ö. Asaf |
28 Eylül bireysel silahsızlanma günü yaklaşıyor. Bir şeyi 'gün'ü olduğu için konuşmak anlamsız olsa da, sorunların çözümüne katkısı tartışılır olsa da, bu konu başlığında konuşmak anlamlı olacaktır diye düşündüm. :)
Bireysel silahsızlanma konusunu bana ilk defa ciddi anlamda düşündüren oğlumun hazırlaması gerektiği ödeviydi. Grafik tasarım öğrencisi olan oğlum, bireysel silahsızlanma ile ilgili bir afiş hazırlayacaktı. Bayaca kafa patlattık birlikte. Ona sordum, "kim silah taşımak zorunda hisseder kendini? Yaşamından endişe eden, ya da kendine güveni olmayan birileri.." Peki yaşamından endişe edenlerin çok azınlıkta olduğunu varsayarsak, güven konusu öne çıkar. Kim güvensizdir? Silah=erkek=iktidar, ya da şu kombinasyona bakalım silah=erkek=iktidarsızlık ... Afişte kocaman bir silah, namlusu "erkek iktidarının sessiz sembolü" halinde aşağı düşmüş. Alt yazı da kısacık: İKTİDAR SİZSİNİZ... Evet iktidar bizim. Silah üçüncü ve çok tehlikeli bir uzantımız... |
Bireysel silahsızlanma konusuna muhattabın avcılar değil ruhsatsız silahlı siviller olduğunu düşünüyorum. Birey sisteme inanmazsa, sistemin kendini korumadığını düşünürse kendini korumaya kalkar. Ortamda da orman kanunu hüküm sürer. Ormanda kanun yoktur...
|
Alıntı:
İşte orman kanunlarından bazıları; -Güçlü zayıfı ezer. -Yaşamak için güçlü olmak gerekir -Ormanda merhamet, acıma yoktur zayıf kaldığın, boş bulunduğun an yem olursun -Avcı avına acırsa av olur. -Her avcının birgün av olma olasılığı vardır. -Ormanda infaz aylarca, yıllarca beklemez, temyize ıvıra zıvıra dosyalar gidip gelmez, infaz yerinde ve anında yapılır. Hakim, savcı, avukat vs yoktur. Hak aramak, hak vermek, hak almak, itiraz etmek vs yoktur tek hakim güçlü olandır. -Güçlü olan kimseye hesap vermez taki onda daha güçlü birine rastlayana kadar. |
Alıntı:
Ben, Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet içeren bir konunun burada tartışılmasına karşıyım. ''28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü'' ve ya da ''Sessiz Ayakkabılar yürüyüşü'' diye ayrı bir başlık açabilirsiniz. O başlık altında tartışılmasının çok daha uygun olacağına inanıyorum. Neden karşıyım; B.S, aynı toplumda birlikte yaşadığımız insanlara karşı herhangi bir nedenle silahlanmamak ise; bu avcıları kapsamamaktadır. Çünkü '' insanlara karşı'' sözü avcıları rahatsız eden bir durumdur. Yurttaşlar kendi güvenliğini sağlamak görevini ve sorumluluğunu üstlenmezler... sözü de avcıları kapsamaz. Çünkü avcı ''kendi güvenliği'' için tüfek taşımaz. Kendini ifade edemiyenlerin ateşli silahlar, silahlar, bıcaklar ya da diğer şiddet araçları kullandıkları öfke dolu eylemlerle kendilerini ifade etmeleri, bir toplumsal iletişimsizlik biçiminde gösterir, diye dillendiriliyorsa... Bu durumda avcıları kapsamaz... Silah taşıyan biri potansiyel bir potansiyel katil ise; Bu da avcıları kapsamaz. Ve biz avcıları hem rahatsız eder hem de rencide eder. İster 'niyet okuyucu' deyin, ister 'ön görü' deyin, ister 'ön yargı' deyin, bu tartışma avcılık sayfasında açıldığında biz avcılar zan altında kalacağız zira tartışma ister istemez yukarıdaki söylemlere gelecektir. Saygılar/rastgele |
İster ülkeyi savunmak, ister kendini savunmak ya da "ulvi" bir çok nedenden dolayı silah kullanmak, akıl ve fikir verilmiş insanoğlu için anlamsız ve gereksiz.
Konuya buradan bakarsanız avcılık ya da kişisel savunma için, -adına ne derseniz deyin- silahın ya da öldürmek için tasarlanmış bir aletin kullanılması savunulacak bir şey değil. İçgüdülerini milyonlarca yıl önce bırakmış, ya da törpülemiş, çağdaş yaşama geçmiş insanoğlunun elindeki silah artık çok ilkel kalıyor. Kalmalı... Bireysel silahsızlanmayı burada açmak isteyişim konunuzu kirletmek için değildi. Sadece silahın olduğu bir mekanda konuşmayı uygun bulmuştum. İster malinaya rica edersiniz bu "gereksiz" B.S konusunu buradan temizler. Ya da bırakırsınız arada garnitür olarak böylece kalır. Benim diyeceğim budur. Rastgele değil, tam kalbimden Sevgiyle... :) |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
İnsan herşeyi silah olarak kullanıp başka bir insanı öldürebilir. Bu bazen gereklidirde. Örneğin gece uyuyorsunuz evinize birisi girdi. Yan odada kızınız uyuyor, adam kızınıza tecavüz etmeye başladı, emniyet güçlerini çağırmaya vaktiniz yok, ne yaparsınız? Oturup seyredermisiniz? Yoksa adama lütfen yapma, rica etsem evimden çıkarmısın mı dersiniz? yoksa adamı engellemeye çalışıp elinize ne geçirmişseniz, bıçak, varsa tabanca veya tüfek veya çekiç, balta alıp adama karşı koymayamı çalışırsınız? Bir insanın elleri ve ayakları dahi silah olabilir. Uzak doğu dövüş sanatları ile ilgileniyorsanız bir el veya ayak darbesi ile insan öldürebilirsiniz. O zaman bu sporların öğretimi yasaklansın, hepsi silaha dönüşüyor. Terzi makası taşımak yasak değil makasla insan öldürebilirsiniz. Maket bıçağı ile rahatlıkla ufak bir darbe ile karşınızdakinin şah damarını kesebilirsiniz. Maket bıçakları da yasaklansın. çantanıza bir çekiç koyup sokağa çıkabilirsiniz ve bununla bir insanın kafasını parçalayabilirsiniz, marangoz aletlerini de yasaklasınlar. Bu örnekler uzayıp gider. Herşey silah olarak kullanılabilinir. En kolay kontrol altında tutulabilenler ise ateşli silahlardır. Ateşli silahların balistik muayeneleri sonucu kimin silahının hangi olayda kullanıldığı belli olur. Diğer silah olarak kullanılan araçlarda bu mümkün değildir. Ruhsatlı silahların suça katılımı oldıukça azdır. Silahlı suçlar genellikle ruhsatsız silahlarla işlenir. Silahsızlanma denildiğinde ruhsatsız silahlar kastedilmelidir. Yoksa insanların tamamen silahlardan arındırılması imkansızdır. Her insan zorda kalınca silah kullanır. Bunun illaki ateşli silah olması gerekmez. İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız silahınızdan ayrılmayın derim. Bu silah mutlaka tabanca veya tüfek olmak zorunda değildir. Bir biber gazı spreyi olabilir, stunt gun(elektrik şok tabancası) olabilir, çantanızda taşıyacağınız herhangi bir kesici alet olabilir, eğitimini alacağınız bir uzakdoğu dövüş sanatı olabilir. Her yerde hazır emniyet gücü bulamazsınız, emniyet güçleri size ulaşana kadar iş işten geçmiş olabilir. Saldırıya uğramış ve öldürülmek üzere olan bir insanı görüp de yardım etmemek onun ölümünden sorumlu olmak demekdir. Beyoğlun'da istiklal caddesi gibi bir yerde, sokak ortasında öldürülen Alman turist gibi. Bu adamın ölümünde onu bıçaklayanın ne kadar sorumluluğu varsa ona müdahale etmeyip de seyredenlerin veya başını çevirip geçenlerinde o kadar sorumluluğu vardır. Silahınız veya silah olarak kullanabileceğiniz herhangi bir araç elinizde varsa size veya başka bir insana saldırı durumunda kullanmanız, kendinizi veya saldırıya uğrayanı kurtarmanız yapmanız gereken en insani davranışdır. Her insanın kendisinin veya yakınlarının yaşamı tehdit edildiğinde kendini ve yakınlarını savunma hakkı vardır. Eğer ona silah kullanma diyorsanız 24 saat yanından ayrılmayacak emniyet gücü vermeniz gerekir. Kimsenin ne zaman hayatının tehdit edileceği bilinemez. Hele de İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsanız. İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur. |
Adıyla müsemma "avcılık zaafları" gibi bir konuya müdavimseniz, avcılığın, silahın, merminin, öldürmelerin, ölmelerin her türlü yanında olacaksınız demektir. Kim ne dese boş. İlla bir polemik kanalı açıp, konuyu oradan akıtırsınız ve varılan yer yine ölümler olur. Anlatacağınız hiç bir şey, açacağınız hiç bir kanal beni yapılanların doğruluğuna inandıramaz. Böyle bir zorunluluk içinde de değilsiniz zaten.
Bu başlık altında bireysel silahsızlanma gibi bir konuya bile tahammülünüz yok. Dallandırıp, budaklandırıp, "etik" değerler katıp, konuyu haklı göstermeniz boşuna... Rastgelmez inşallaahhh :mad: |
İnsanlık var olduğu sürece silah ve ölüm olacakdır. Silahlarını bırakan bir ulus özgürlüğünü ve topraklarını kaybeder, yok olur.
Tanrım konu nereye geldi. İnsanlık var olduğu sürece gelişmeye çalışmalı, gelişmeye çalışan bir ulus silahla mücadeleyi işi yalnızca güvenlik sağlamak olan ve profesyonel olarak yetişmiş bireylere bu görevi verir. Yukarıdaki cümleden kastınızın bu olmasını umuyorum, gerçekten ümit ediyorum. Bu arada yapılan bir saldırıya müdahele etmek başka bir şeydir, etmemek de. Ama siz eğer orada birilerinın silahı olsaydı da müdahale etseydi sonucunu çıkaracak tarzda konuşursanız silah herkes tarafından kanıksanır ki bu en tehlikeli şeydir. Belinde silahı olduğundan dolayı kendini rahatlıkla en güçlü hisseden insan psikolojilerinde küçük tepkilerin bile silahla desteklenemeyeceğini nasıl garanti edebiliriz. Hoş şu anda da üçüncü sayfalarda hep bu olayları okumuyor muyuz? Ya lütfen anlamak için çaba harcadığım avcılığı bile saygı duyduğumdan, bu bu konuya işkillendirerek olayı çözümsüz bir tartışmaya sokmak istemiyorum ama siz de lütfen her tehlike anında silahtan başka bir çözüm yokmuş gibi davranmayın ne olur. Bu arada silahlı suçların daha çok ruhsatsız silahlarla işlendiğine dair istatistiklere tam kayıtlı olmasa katılıyorum ama ben daha çok evde bulundurulan ruhsatlı silahların da cinnet getirme anında kullanılmalarından ve hatta evdeki çocukların bunları kullanmalarıyla ilgili istatistiklere takıldığımı söylemek isterim son olarak. Sevgilerimle... |
Alıntı:
Ayrıca, insanların ağaçları, çiçekleri, bitkileri ve hayvanları deli gibi sevdiği, avcılığın bile bir ' zaaf olarak kabul gördüğü Ağaçlar_Net sitesinde, avın ve avcılığın ne olduğu tam olarak anlatılamamışken, belki bir safsata sözüdür ama 'Müslüman mahallesinde salyangoz satarken'' B.S nin bu sayfada tartışılması bizi çok yoracak, yanlış anlamalara sebebiyet verecektir. Sn.Müjgan, B.S hakında sizin bazı kaygılarınıza katılıyorum. Ben de B.S hakkında görüşlerimi belirtmek istiyorum. İster yekililer olsun, ister siz olun bu konuda bir sayfa açılsın. Orada tartışalım diyorum. Çok mu şey istiyorum.? Saygılar/Rastgelsin |
Sevgili Halil Önen. Yazılarınızla çok yabancı olduğum bir konuda kendimi hatırı sayılır şekilde anlamaya çalışırken bulmak beni rahatsız etmiyor. O nedenle bu silahlanma önerisi ve avcılık olayının paralel çizgide almak istemediğim için yukarıda alıntı yaptığınız paragrafı yazmıştım. Sanırım cümlemi anlam bakımından düşük kurmuşum yanlış anlamayınız lütfen. Ama tam da bu sırada bu konunun aynı başlıkta konuşulması fikrinize sonuna kadar katılıyorum. Ben burada yalnızca avcıları okumak isterim kendim adıma. Soracak sorum varsa da bundan sonra daha önce yazılmış olan avcılık bilgileri dahilinde olur. Ama sizden de bu sayfanın müdavimi olarak burada yalnızca avcılıkla ilgili yazışılması konusunda hassasiyet bekleyeceğim haddim olmayarak. Zira son yazılanlarla avcılık=Bs karşıtlığı veya silahlanma kampanyası eş tutulur gibi oldu ben bile bunu böyle anladım derim ve kendi adıma bu konuyu kapattığımı size söylemek isterim.
Sevgilerimle... |
Alıntı:
işidir. Fakat savaşlar artık sadece ordularla yapılmıyor, topyekün yapılıyor. Savaşa giren bir ülkenin ordu dışında halkı da savaşmak zorundadır. Örneklerini görüyorsunuz. Vietnam, Afganistan, Irak, Bosna, Gürcistan, Kıbrıs ve diğerleri. Artık ordular birbirleriyle çatışmıyor mutlaka sivil halk işin içine girmek zorunda milis güçler ortaya çıkıyor, dağa çıkan gruplar oluyor vs. Sadece ordu profesyonel olsun olmasın tek başına bu işin üstesinden gelemez. Halkı direnemeyen, savaşamayan milletler çok çabuk teslim olurlar. Günümüz teknolojisi gereği saldıran ülke hava gücüyle o ülkeyi bitecek noktaya getirebiliyor ama eninde sonunda karaya inip işgal ettiği milletin halkıyla göğüs göğüse çarpışmak zorunda işte burada ordu yeterli olmuyor ve halkın direnişci gücüne ihtiyaç duyuluyor. Sizi işgal eden güce biz silaha, savaşa karşıyız savaşmıyoruz dediğinizde size saygı duyacak, işgalden vazmı geçecek? Ulusal silahsızlanma, bireysel silahsızlanma hiçbir zaman gerçekleşemeyecek bir hayaldir. Keşke olabilse. Doğal kaynaklar kirlenip, yok olmaya, insan nüfüsü artmaya devam ettiği sürece muhtemel savaş riskleride artacakdır. İnsanlığın gelişmesi, ilerlemesi buna mani olamaz. Hayatta kalabilmek için mutlaka öldürücü, yıkıcı bir gücünüzün olması ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir. |
Gerektiği zaman hayatta kalmak ve sevdiklerini korumak adına gerekeni yapmak başka bir konu, sürekli savaş çağrısı yapmak başka bir konu. Dediğim gibi siz de sayfanın çizgisinden hızla uzaklaşmaktasınız. Israrlı olduğunuz konuda başlık açıldığında tüm yukarıda yazdıklarınıza uygun gördüğüm yanıtlar olacağından emin olun lütfen. Ama burası inanın uygun değil. Bırakalım da avcılar bu sayfayı kullansınlar...
Sevgilerimle... |
Alıntı:
Avcılığın da tartışılacak bir yanı yoktur esasında. Avcılık her ülkede kanunlarla serbest bırakılmışdır ve yapmak isteyen yapar kimse engelleyemez. Eğer avcılık tartışılırsa silahsızlanma da tartışılır birbirinden ayrılamazlar. Avcıların av yapabilmeleri için silahlanmaları gerekir. Avcılar ülkenin av potansiyeline göre ülkeden ülkeye değişkenlik gösteren önemli bir silahlı güçdür. Büyük av potansiyeli yüksek olan ülkelerde bu güç önemli ölçüde yivli silahlara kayar. Bu da silahsızlanma, silahlanma endişesi içinde olanları daha da endişelendirebilir. |
Alıntı:
Konu bireysel silahlanmadır, kitlesel değil. Kitlesel silahlanma tartışmasının bu konuyla ilgisi yok gibi geliyor bana... Bireysel silahlanmadan kasıt adı üzerinde bireyseldir, yani kişiseldir... Bu ruhsatlı da olabilir, ruhsatsız da... Hiç farketmez... Bireysel silahlanmak isteyen hiç kimse, 'yarın bir gün yurdumuza düşmanlar girecek, aman şimdiden silah edinelim...' diye beline silah sokmaz. Peki amaçlar nedir? Üç aşağı beş yukarı şöyledir: - Kendini bireysel olarak korumak olabilir... İnsan hangi durumlarda bireysel olarak böyle silahlı korunmak ister... Önemli bir kişiyse ve önemli bir işlevi varsa devlet zaten onu korur. Dünyanın hiç bir yerinde başbakanlar beline silah sokup dolaşmaz... O zaman silahlanmaktaki dert nedir? - Birilerinin canını yakmıştır, birilerine haksızlık etmiştir, birileriyle şu veya bu şekilde hasım olmuştur... - Kendini başkalarına karşı daha güçlü hissetmek de neden olabilir, ya da silah tutkusu denen açıklanamaz marazi bir durum da... Bu kişilerin vatan, millet savunması diye bir amaçları da yoktur, dertleri de... Hatta tam tersi zaten ödlek bir ruha sahip oldukları için, bu zayıflıklarının üstünü örtmek için kendilerine ekstradan bir güç (silah) transfer etme ihtiyacı duymuşlardır... Bu kişiler sandığınız gibi zamanı geldiğinde öyle dediğiniz gibi silahlarını kuşanıp koşa koşa milis kuvvetlere katılmazlar. (Zaten, maazallah böyle bir savaş ortamında onların ellerindeki silahlar çok komik kalacaktır...) İşte şanlı Anadolu savunmamız en büyük örnek. Bir iki çete (efe) direniş göstermiş, diğerleri ise savunmasız kalan köylünün neyi var, neyi yoksa dağa kaldırmıştır. Ne demiş Cahit Külebi: Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı. Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem Hayatta kalmak için öldürücü, yıkıcı bir güce değil; yapıcı, yaratıcı, iyileştirici, güzelleştirici bilgiye ihtiyaç vardır. Bu gün ülkemizin en büyük ihtiyacı nedir biliyor musunuz? Beli silahlı adama ihtiyacımız yok bizim. Hem de hiç yok... Ordumuz bölgenin en güçlü savunma ordusudur... Yani hariçten beli silahlı adama ihtiyacı yoktur. Bizim bilgi olarak nitelikli, donanımlı insana ihtiyacımız var. Gün geçtikçe de bu ihtiyacımız daha da artıyor biliyor musunuz?.. Çünkü toplumu lümpenler ele geçiriyor... Bu yüzden bireysel silahlanma artıyor, maganda kültürü yaygınlaşıyor... Bu nedenle peşinen söyleyeyim; İtiraz edilemeyecek en büyük güç; silah gücü değil, beyin gücüdür... Ha bakın: "ya da böyle gücü olan bir tarafa geçmeniz ve bazı ödünler vermeniz gerekir." demişsiniz. :( Bu sözünüzdeki amacınızı anlayamadım. "Ya öldürücü bir gücünüz olsun, ya da böyle bir gücünüz yoksa bu güce sahip olanların himayesine girin" gibi talihsiz bir aklı savunmamışsınızdır umarım. . Çünkü, bu canım ülkenin kuruluş mucizesinin altında, "bağımsızlık benim karakterimdir..." diyen bir ilke yatar. Bu sayede dünya coğrafyasında onurlu yerimizi almışızdır... Bakın Afganistan'a... Bir zamanlar Taliban'ı ABD besliyordu... Onların desteğinde SSCB'ne karşı (bugünkü Rusya) savaştılar. Ama bu gün ABD Ortadoğu'daki emellerine kavuşmak için kimi bahane ediyor? Afgaistan'daki beslemelerini... Nasıl tezgahlandığı hala belli olmayan İkiz kulelere yapılan saldırıları bahane ederek tepelerine bombalar yağdırdı. Onları inlerine soktu. Peki neden yok etmiyor biliyor musunuz? Taliban'ın güçlü olmasından değil. Komünizm varken Komünizm korkusu yaratarak müttefiklerini bir arada tutuyordu. Komünizm gidince düşmansız kaldı. Bu yüzden tez elden, müttefiklerini yine yanında tutmak için bir düşman bulmalıydı. Buldu da... Kendi elleriyle yaratıp beslediği Taliban... Taliban sayesinde şimdi Batıda bir İslam fobisi yaratmış durumda... Bu yüzden, eskiden olduğu gibi Batı şimdi bu yeni korku sayesinde yine ABD'nin yanında... Çünkü, benzerler kendi aralarında dengeyi böyle sağlar... Alan memnun satan memnun... Ama, onların yanında yer alma pahasına ödünler veren bir azgelişmiş ülkenin başına ne tür şapka giydirileceğini kimse şimdiden bilemez; ama, eninde sonunda o ateşle kor haline getirilmiş demirden bir şapkayı giydireceklerinden hiç kuşkunuz olmasın... Al işte japonların ordusu bile yok... Ortadoğu ülkeleri ha bire varlarını yoklarını silaha yatırıyor. Üstelik hemen hemen hepsi (bir-iki ülke dışında) ABD'nin yanında... Saddam bütçesinin tamamını silaha ayırsaydı ne yazardı? Hiç bir şey. Neden? Bilgi ve teknolojiden yoksundu da ondan... Ordusu olmamasına rağmen Japonya neden güçlü?... Bilgi ve teknolojisine sahip de ondan... Kusura bakmayın, sanırım çok uzattım... Bakın, beli silahlı ünlü kabadayılara... Kimi içerde, kimi mezarda... Çünkü su testisi, su yolunda kırılır... Eğer ille de bir silah sahibi olmak istiyorsanız, bireysel olarak silahlanmak istiyorsanız bu silah bilginiz olsun, bu silah beyniniz olsun... Bilgiyle donanmışsanız sizden korkan olmaz belki ama en azından bundan dolayı saygı görürsünüz... Hem saygı, hem takdir... Emin olun... |
Sevgili hassoman özellikle alıntılara karşılık sunmuş olduğunuz düşünceler yürekten katılıyorum. Kişisel tercihlerin, kitlesel çağrılara dönüşmesinden insanlık zaten zarar gördü hala da görmek te, bunun açıkçası tartışılması bile neredeyse yersiz.
Sevgili Pozitifköpek sizin yazdıklarınız gibi avcı- silah bağlılığına karşı çıkmıyorum. Avcılığı da tartışmıyorum. Ama bunu da bütünüyle kabul edemedim henüz. Dikkat ederseniz önceki yazılarımda anlayamadığım konuları anlatmışım. kişisel tercihlere elimden geldiğince saygılı davranmak amacında olduğumu da belirtmişim. Ancak son yazdıklarınızda avcılık ile sivil savaşçıyı aynı anlamda kullanmanız şaşırtıcı. Sizin bu fikirlerinize diğer avcılarında katıldığını düşünmüyorum. Önceki paylaşımları okursanız başka çizgilerde olduğunuzu farkedeceksiniz. Avcı da sizin düşüncelerinize sahip olmazsa avcı değildir sonucunu rahatlıkla çıkarabileceğim cümlelerin altına kolaylıkla kimsenin imza atacağını sanmıyorum. Bu çok iddialı bir söylem. Eğer dikkatlice okunursada söylemleriniz çok endişe verici başka boyuta girmekte. Burasının sizin anlatmak istediğinizin sayfası olduğundan emin değilim. Ben mi yanılıyorum? O nedenle ben kendi adıma ikinci ve son kez bu konuyu kapatmak amacında olduğumu söylemek istiyorum. Ben de artık yalnızca avcıların avcılıkla ilgili söylemlerini okuyacak ve dinlemede kalacağım. İstemeden bir parçası olduğum sayfanın amacını aşan bu çizgiden dolayı sayfa müdavimlerine de kusuruma bakmayınız demek durumundayım. Sevgilerimle... |
Gerçekden dediğiniz gibi bu tartışma karışmaya başladı. Benim anlatmak istediğim
Gerçekleri görmezden gelip silasızlanalım demekle herşey güllük gülistanlık olmuyor. İster kitlesel, ister bireysel silahsızlanma olsun bunun önüne geçmek olanaksızdır. Bunu önlemek için insanın fıtratının değişmesi gerekir. Bu da olanaksız olduğuna göre bu iş insanlık var olduğu sürece böyle devam edecekdir. Bireysel silahsızlanma denilince akla gelen tabanca ve tüfek, kitlesel silahsızlanma denilince bunların çok büyük boyutları gelmekde. Silah sağlıksız beyinlerin elinde öldürücü olmakda fakat sağlıksız beyin bu silahları bulamasa dahi karşı taraf için tehdit unsuru olmakdadır. Örneğin ABD’de hasta biri binanın su deposuna zehir atarak çok sayıda kişiyi zehirlemişdi. Silah bulundurma ve onu abuk subuk şekillerde kullanma toplumların eğitim seviyeleri ve ülkenin kanunlarının ne kadar çalışıp çalışmadığı ile de alakalıdır. Siz sanıyormusnuz ki Avrupa ülkelerideki insanların hepsi silahsız. Orada da silahlı insanlar çok var. Öncelikle sadece bir tek silaha sahip avcı çok az sayıda bulunur. Hepsinin mali güçlerine göre çeşitli kalibre ve çaplarda silahları vardır. Örneğin Almanya’da hemen hemen her domuz avcısının belinde tabancası olur. Fakat kimse maçlarda, düğünlerde sokaklara çıkıp silah atmaz. Bu iş bizim ülkemizde ve doğu ülkelerinde var. Ülkemizde taşıma ruhsatlı silahı olan avcı dahil herkes beş senede bir gidip psikolojik muayeneninde dahil olduğu sağlık raporunu almak zorundadır. Ama ne yazık ki bu muayeneler hep göstermelik yapılır, onun makbuzu, bunun makbuzu diyerek toplanan paralarla bu da bir gelir kaynağına dönmüş durumdadır. Silahın istenmeyen yan etkilerinin yok edilmesi veya en aza indirilmesi için toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi ve kanunların sonuna kadar çalıştırılması gerekir. Avcı olmayanların avcılığı anlaması oldukca zordur. Hele silahlara karşıysanız zaten avcılığı anlamak için boşuna çaba sarfetmeyin. Avcılar genelde sonradan avcı olmazlar bu doğuşdan veya kişiliğin şekillendiği çocukluk dönemlerinde başlar. Çocukluk dönemlerinde çocukların bu işe yönlendirilmeleriyle de çocuk avcılığa başlar. İçinde varsa devam eder yoksa zaten bırakır. Avcılık yapabilmek için bazı meziyetler gerekir. Örneğin doğa ve hayvan sevgisi, mücadeleci olmak, sabırlı olmak, bedensel ve ruhsal sağlık gibi. Avcılık mutlaka eğitim ve görgü ve gelenek ile desteklenmelidir aksi takdirde yapılan avcılık olmaz. Gerekli eğitimi almamış, yanlış yerde yanlış kişiler yanında avcılık görgüsü almış, hayvan sevgisi ve merhameti olmayan kişilerin avcılığa başlayıp devam etmeleri sakıncalıdır ve bu kişilerin yaptıklarına da avcılık denmez. Hayvan ve doğa sevgisi ile avcılık birbirlerine tamamen zıt gibi görünse de öyle değildir. Avcının hayvan öldürme zevki olsa o kadar zahmete katlanıp, doğayla mücadele edip av hayvanının peşine düşmez, elinin altında bulunan kolay ulaşabildiği kedi, köpek, martı, güvercin gibi hayvanları öldürerek bu zevkini kolaylıkla tatmin edebilir. Hiç bir avcının yanında ava gitmemiş, sadece avcıların vurulmuş avlarıyla çekilmiş fotolarına bakarak avcılığı anlamaya çalışmak oldukca zordur. Önce bilgi sahibi sonra fikir sahibi olmak için avcılığı birebir yaşamanız bilgi sahibi olmanızı daha kolay sağlar. Örneğin ticari avlanma olan ve katliam ve sadistcesine yapılan fok avcılığını veya balina avcılığını fotolarda ve videolarda görüpde avcılık hakkında bilgi sahibi oldum derseniz yanlış fikirlerinizin olacağı aşikardır. Kısacası avcı olmayanın avcılığı anlaması çok zordur ve her zaman anlamayanlar ve avcılık karşıtları olacakdır. Bu durum da avcıların pek umrunda olmamakdadır. Kanunların onlara verdiği hak ile avlarına devam etmekdedirler. Doğal yaşam içinden alınan av hayvanlarını nasıl avcıların avlama hakları varsa avcı olmayanların da bu hayvanların avlanmamasını isteme hakları vardır. Bu durumun çözümü diğer gelişmiş ülkelerde yaban hayatı idaresi ile bulunmuştur. Yaban hayatı idaresi av limitlerini ayarlar ve doğanın ve yaban hayvanlarının korunması için gerekli düzenlemeyi yapar, avcılara limit koyar. Yaban hayatı idaresinin olduğu, avcılığın denetlendiği ve kurallarına göre yapıldığı hiç bir ülkede hiç bir av hayvanın nesli tehlikede değildir. Aksine güvence altındadır. |
Alıntı:
böyle düşünmeniz beni ve diğer avcı arkadaşları üzer. Asıl sizlerin düşücelerinize ihtiyacımız var biz avcıların, biz avcılar şu veya bu şekilde anlaşıyoruz zaten. Biz avcılar, av ve avcılığı karşı duran dostlarımızın bizi anlayamadığını anladıklarıda bize az da olsa hak vereceklerini düşünüyoruz ki bu konuda da haksız sayılmayız hani. Zira bizim en büyük eksikliğimiz av, avcılık ve yaban hayatını iyi anlatamadığımızdan kaynaklanıyor olsa da, burada da bazı bize dokunan gerçeklerden kaçıyor, yüzleşmeye cesaret edemiyor oluşumuzdandır. Siz, Sn.Berduray, Sn.eskimo, Sn. Müjgan, Sn. İlkin ve katılması olası diğer bayan dostlarımız bu yüzleşmenin mihenk taşlarını oluşturuyorlar ki zaten burada sorun kimsenini birbirini susturması, kırması olmamalı, birbirimizi etkilememizin dışında. Sizler olmazsanız bu sayfanın bir anlamı da olmaz. Yaban hayatı kimsenin tekelinde değildir. Avladığımız hayvanlar ve kuşlar kamunun yani herkesin malıdır ve herkesin olumlu olumsuz düşünceleri yer almalıdır. Sevgiler/rastgele |
Sayın Halil Bey; Bu bölümü yeni gördüm, nedeni de sitedeki konuları daha yeni yeni araştırmaya başladım.Ben bir avcıyım, arkadaşlar avcı olmayan kişilerle neden muhatap oluyorsunuz ki anlayamıyorum.Çünkü bu kişiler avcılığın ne olduğunu zaten bilemezler ki!....
|
Alıntı:
İlkönce avcılar birbirlerine gerçek avcılığın ne olduğunu, nasıl olduğunu bir öğretsinler bakalım. Biz bir kenarda bekleriz...:D Kendini avcı sananlar önden buyursun...:p |
Alıntı:
Bu avcı olmayan dostlarımızı kıracağı gibi, bizi de çok yoracaktır. Sizden çok rica ediyorum bu sayfadaki tüm iletileri okur musun? Benim, diğer avcı dostların ve özellikle Sn. gece'nin neler anlatmak istediği üzerine bi düşünür müsün? Böyle bir sayfa açıldıysa eğer elbette görmezden gelip kafamızı kuma gömemeyiz. Aslında buradaki durum beş on doğa dostumuzun avcılığı bilip bilmemesi sorunu da değildir. Onlar bunları üç aşağı beş yukarı biliyorlar zaten ve birçok şeyi de bizlerden çok daha iyi biliyorlar. Bu düşüncelerimi daha sonraları yazmayı planlamıştım ama şimdi yazmak zorunda kalıyorum ve başka tartışmaların içine düşeceğimizi de biliyorum. Biz avlanırız bu kimseyi ilgilendirmez devri geldi geçti. Dedelerimizden babalarımızdan gördüğümüz gibi avcılık yapma artık günümüz koşullarına oturmuyor. Yeni politikalar ve felsefeler üretmek zorundayız ki başka türlü varlığımızı sürdüremeyiz. Sevgili avcı dostum, nasıl kuşatıldığımızı göremiyor musunuz.? Başını kuma gömmüş, bu işi ticaret haline getirmiş avcı sitelerinin dışında, doğasever, hayvansever ve çevrecilerin sitelerine gir de ben avcıyım de bakalım başına neler geliyor. Burada bazı hatırı sayılır dostlarımızın desteği var da, onların hatırına nefes alabiliyoruz da yoksa her yerde olduğu gibi bizi burada da duman ederler, dağıtırlar. Derdimizi anlatamadan av ve avcılığı anlatamadan murdar gideceğiz de ona yanarım. Sonra, Türkiye avcıları üzerine uygulanan politikaları nasıl göremiyorsunuz ki sanki kurbağa hikayesini andırıyor. Bilirsin belki, kurbağayı kaynar kazana atarsın zıplar çıkar da, soğuk suya koyarsın yavaş yavaş ısıtırsın haşlanır ya işte öyle haşlıyorlar biz avcıları, nasıl göremezsiniz? Son yıllarda, Doğaseverlerin, çevrecilerin ve yeşillerin desteklediği politikalarla, av alanları, yaban alanlarına dönüştürülmektedir ve bu felsefeye MAK* yöneticileri de katılmaktadır. Sadece bu ve buna benzer sebeblerden dolayı, bürokratlardan oluşan MAK' ın kararlarına, azınlıkta kalan iki avcı temsilcisi her yıl protesto edip toplantıları terk etmektedir. Av ve avcılığı bilmeyen 8 kişilik bürokrat MAK da her yıl avcılar aleyhine kararlar alınıyor ve yürürlüğe giriyor. MAK' ın medya ayağını oluşturan çevreci sn. Bekir Çoşkun ve yine medya çalışanı tam bir çevreci ve hayvansever biyolog kızımızdan korkan MAK, avcılar lehine tek bir karar alamamaktadır. Av alanlarını, yaban alanlarına çevirmekteki amaç, dar bir alanda pahalı avcılık yaptırmaktır. Tıpkı fi tarihinde üyesi olacağımız avrupa ülkeleri avcıları gibi. Birde özgünlü değerleri öne sürerek, doğası gereği avcı olan insanı, doğa sevgisi adına köreltilmek istenmektedir. Artık avlanma yerine, av hayvanlarını seyreden, fotoğraflarını çeken ehlileşmiş birer avcı yapacaklardır ki bizi bunları makro politikalar izleyen ve uygulayan CİTES* kararlarında açıkca görürsünüz. Bak artık safariye gidenler bile artık av hayvanların fotoğraflarını çekiyor ve böylece bir tür av turizmi sektörü geliştiliyor. Zira hayvan politikaları o kadar egemen oluyor ki, av köpeği ile av yapamayacak duruma geleceğiz. Ayrıca yaban hayatı içinde yer alan bazı tür ya da türleri biz avcılar sahip çıkmazsak, üreyip çoğalmalarına üstlenmez ve katılmazsak , bu alanlarda yaşayan tür ve türler bahane edilerek, Yaban Hayatı Koruma alanları adına avlanmak tamamen yasaklanacaktır. Bunu MAK ın her avlanmak isteyen avcıya gönderdiği yasaklı bölgeler haritasında görürsün ki avlanma alanları her yıl hızla daralmaktadır. Ayrıca eskiden her gün serbest olan av günleri neden üç güne düşürüldü? Av limitleri neden komik rakamlara düşürüldü sanıyor sunuz? Yani buradan Trakya' ya ava gideceksin 10 adet üveyik vuracaksın ama yanındaki komşun Bulgaristan, Yunanistan limitsiz avlanacak. 4915 sayılı Kara avcılığı kanununa göre işlenen av kabahatlerine uygulanan idari cezalar neden rekor cezalara çıkarıldı.? Artık avcılık zenginlerin özel avlaklarda avlandığı bir uğraş olacaktır ve bu sahnede bizler olmayacağız. Devletin, kuşların göç alanları üzerindeki sulak alanları tarıma açarak nasıl kuruttuğunun, uçakla havadan zehirli tarım ilaçlarıyla keklik, tavşan popülasyonlarının kökünü nasıl kazıdığının hesabını soramadan tarihin çöplüğüne gideceğiz de ona yanarım. Neden yazdım; Artık nasıl ki doğada bir tek ağaç bile bizim için ne kadar önemli ise, bir tek avcı olmayan ama yanımızda olan bir dostumuz o kadar önemlidir. Biz avcılar neden bir araya gelemeyiz de, neden tabela dernekciliğin ötesine geçemeyiz bir ona yanarım. Sevgiler, saygılar, hoşgörüler. MAK= Merkez Av Komüsyonu CITES= Nesli Tehlike Altında olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararsı Ticarettine İlişkin Sözleşme |
avcılığın izhaatı zor
herkes hayvnları sever ama sevmesi onları yemek listesinden çıkarmaz insan hem doğasıyla vahşi hem melek vasfında akıllı varlıktır iki özeliği bir arada barındıran tek varlık insandır ben avcılağa karşı birisi deyilim aksine destekleyen biriyim tek karşı olduğum şey İSRAFTIR ,,,KATLİYAMDIR ister kabul edelim ister etmeyelim YÜCE ALLAH dünyayı insanlığın hizmetine vermiştir makul kurallar dahilinde av mubahtır haytında muz yememiş insana muzu nasıl tarif edersiniz **** ALLAH korusun ağma (kör)birisine itfaye arabasını nasıl anlatırsınız sizlerden binlerce kez tavşanları ,bıldırcınları,ördekleri daha çok seviyorum buna inanın saygılarımla |
Alıntı:
Hani nerede avcılığa karşı ses getirecek bir eylem yaptıklarını gördünüzmü? Sadece konuşuyorlar, avcılarda konuşuyor. Ama avcılar bu arada avlarına devam ediyorlar. Avcılık yasal bir uğraş karşıtları istedikleri kadar konuşsunlar neticede avı durdurabiliyorlarmı durduramıyorlarmı ona bakın siz. Ben avıma devam ediyorum daha bir allahın kulu da avlanamazsın demedi. 30 senelik avcılık hayatımda sadece 2 kere güvenlik güçlerine av teskeresi gösterdim kimsenin birşey sorduğumu var? Fi tarihinde gece 3,5 da Eber gölüne inmeye çalışırken jandarmalar arabanın yolunu kesti. Bizim avcılarla işimiz yok kaçak kamış kesenleri ihbar ettiler onları arıyoruz dediler tezkerelere artık ayıp olmasın diye baktılar. Anadoluda hangi avcının tüfeğinin ruhsatı, av tezkeresi var? Adamın MAK dan MUK dan haberi bile yok. Avlanmak haftada 3 günmüş! Nerede 3 gün sadece şehirlerden ava gidenler için git köylere bak bakalım adamın kafası estimi alıp tüfeği çıkar avına. Bu kurallar büyük şehirlerde yaşıyorsan geçerli. Çevreci arkadaşlar ve avcı arkadaşlar hiç boşuna kendinizi yormayın, herhangi bir eylem yapamayacağınızdan ve sonuç alamayacağınızdan da birbirinizi kırmayın. Bu işler bu memleketde düzelmez. Bu eğitim seviyesi ile kimseye birşey anlatmanız mümkün değildir. Türkiye'de avcılıkla uğraşanların eğitim seviyeleri çok düşükdür. Avcılar kırsal kesimde çoğunlukdadırlar. Çevreciler ve avcılar bu işlerin düzelmesini, memleketimizin doğasının kurtulmasını istiyorsanız enerjinizi milletin eğitim seviyesinin artması için yapılacak çalışmalara harcayın bu olmadıkdan sonra sonuç alamazsınız. Bir istatistik yapılsa eminim Türkiye'deki avcıların yarısından çoğu ilkokul ile lise mezunlarının arasında bir eğitim seviyesinden çıkacakdır. Hatta hatırı sayılır bir bölümünün hiç tahsili olmadığı görülecekdir. Gelir seviyeleride orta ve daha alt seviyeden çıkacakdır. Avcılığın gelişdiği, avın bol olduğu ülkelerde orta ve alt sınıf avcılığın yanından dahi geçemez çünkü yaban hayatını ve avı korumak maliyetli bir işdir. Dolayısı ile avcılık da pahalı bir uğraşdır. Herkes yapamaz. Biz bu konuda hem kel, hem de foduluzdur. Ne eğitmimiz, ne de paramız vardır. |
3_ TROFE BASAMAĞI
Wisconsin Üniversitesi profesörlerinden Robert Jakson ve Robert Norton tarafından binlece avcı ile yüz yüze görüşme sonucu gerçekleştirilmiş çalışma sonuclarına göre, avcıların avla ilgili davranış gelişmelerinden olan üçünçü aşamayı oluşturur. Bu basamakta yer alan avcının ana amacı, rastgele bir av değil, avlayabiliceği avlar içinde belirgin özelliği olan birini avlamasıdır. Bu özellik göze çarpacak kadar fazla gelişmiş trofe olabileceği gibi, normal yaşama devam edemiyecek kadar güçsüz bir av hayvanı da olabilir. Bu noktada geçerli kural avcı tarafından üretilmiş değer yargılarıdır. Değer yargıları yüksek olan avcılar, yaşlı bir hayvanı avlamayı yeğlediklerinde kendilerini yaban hayatı içinde regülatör (düzenleyici) olarak görürler. Bu basamakta artık karşımızda usta ve seçici bir avcı vardır. Geçmiş yıllardaki konuşkanlığı gitmiş, yerine daha az konuşan ama daha öz konuşan bir avcı gelmiştir. Gelecek av sezonu için önceden planlar yapar. Uzun nesafelere ava gitmekten çekinmez. Geçmiş yıllara göre daha mükemmel olan avcının, silahlar ve avcılık hakkındaki değer yargıları kemikleşmiştir. O artık bir strateji uzmanıdır. Neyi, nasıl, ne zaman avlayacağını çok önceden planlamıştır. Kurgularını eyleme koyar ve çoğu zaman yanılmaz. Uzun yıllar beraber ava gittiği arkadaşlarıyla sağlam dostluklar kurmuştur. Yaşamın diğer alanlarında da beraberdirler, paylaşım ve yardımlaşma içindedirler. Ancak avcılık söz konusu olduğunda yeni arkadaşlıklara gönüllü değildirler. Olası kaygıları onu muhafazakar yapmıştır. Avlayanmayı düşündüğü hayvanı uzun süreden beri takip etmektedir. Ondan avlayacağı avı ne zaman, nerede olacağı konusunda asla bir şey duyamazsın. O sadece sonucu göstermek ister. Bu aşamaya gelmiş avcı artık eskisi gibi sık ava gitmemektedir, ancak rafine zevkleri çoğalmıştır. Geçmişteki her türlü koşulda yemek yeme alışkanlığı gitmiş daha seçici olmuştur. Kurulan yemek sofralarında av sohbetleri geçmişe dönük özlem içeren söylemlerle doludur. Avlağa giderken tüfeğinin, mermilerinin yanında fotoğraf makinesi götürme arzusu bu basamakta çok sık rastlanır ve fotoğraf kareleri sadece av ve avlak ile değil yaban hayatı ve doğal zenginliklerle dolmaya başlamıştır. Bu basamağın sonlarına doğru geçmişi sorgulamaya başlar. Rastgele |
Sevgili Halil Önen konunun tekrar avcılık veya avcılıkla ilgili sorunlara dönmesinden dolayı şimdi içim rahat olarak yazıyorum.
Ama asıl eğer iki taraf varsa avcı olan ve olmayan, sorun bu tarafların birbirini anlamaya çalışmamak olduğu şimdi daha da ortaya çıkıyor. Sizden önce yazan arkadaşlarımızın anlamak için çaba harcamayınız, bu imkansızdır düşüncesini talihsizlik olarak görüyorum. Sevgili Pozitifköpek ve Sevgili kalambaklı, bir şeyi anlamaya çalışmak için onun bir parçası olmaya gerek yoktur. Bunun için gayret de göstermeyeceğim ortada. Ancak ortak yaşam alanlarımızda bir grubun varlığını kabul etmenin başlangıcı anlamaya çalışmaktır. Yok sayamayız ki birbirimizi. Asla avcı olmayacağım, demek ki doğama aykırı doğmuşum ya da ailem doğama aykırı büyütmüş beni; bu teori üstünden bile hareket edersek sizi sanki hiç yokmuş gibi mi davranmalıyım, ya da hoşlanmadığım bir eylemde bulunduğunuz için her fırsatta duymayacağınızı bile bile bağırmalı mıyım? Anlamaya çalışmazsam olacak şey bundan farklı değildir. Benimle muhatap olmaz ise avcılar ben bu toplumda olmayacak mıyım? Yanıldığınızı ve olaya çok koyu gözlüklerle baktığınızı bir kez daha hatırlatmak isterim. Sizin eylemlerinize yabancı biri olarak benden bile daha katısınız fikir paylaşımında. Oysa bir arada yaşamanın başlıca yolu birbirinin varlığı kabul etmekten geçer. Siz de doğayı sevdiğinizi iddia ediyorsunuz, ben de. Sizin sevginizi sorgulamak haddim olmadığına göre seviş biçimimizin birbirinden farklı olduğunu görmek çok da zor değil. Ben avcılıktan çok avcıyı tanımalıyım ki aynı dünyada birbirine zarar vermeden yaşamanın yolunu bulayım. Siz de keşke benim düşüncelerimin yalnızca karşıtlıktan ibaret olmadığını farkedebilseniz. Bakın Halil Önen nasıl da avcılık karşıtlığından zarar görüldüğünden bahsediyor. Demek ki bilerek ya da bilmeyerek her iki tarafta birbirine zarar verebiliyor. Şimdi ne yapalım birbirimizi anlamadan, dinlemeden, siz yanlısı, ben karşıtı olarak her fırsatta kavgamızı mı verelim? Silahtan nefret ederim evet. Ne ailemde ne de yakın çevremde silahı olan biri yok. Avcı da bildiğim kadarı ile yok. Birkaç kişi yalnızca balık tutar o kadar. Ama bu benim her silahlı olanı potansiyel katil ve doğa katliamcısı olarak görmeme neden olmadı bugüne kadar. Silaha karşı olan başkalarının eylemlerinin sertliği veya söylemlerinin pervasızlığı bana mal edilemiyeceği gibi, daha önceden bahsedilmiş ve benimde duymuş olduğum avcılık adı altında yapılan yanlış uygulamaların her avcıya yüklenmemesi gerekliliği var. Çözüm bu değil? Kesinlikle değil.. Hep söylüyorum, farklılıklar uygun bir dil bulunduğunda çeşitliliğe dönüşüyor. Farkedilecek derecede fikir alışverişine neden oluyor. Bu da günümüzde en ihtiyacımız olan şey. Ben de bir hayvansever olarak, hayvan düşmanlarına(avcılardan bahsetmiyorum), nasılsa hayvan sevmiyorlar anlaması mümkün değil diyebiliyor muyum? Hayır? Onlara çok yabancı gelen hayvanı bol yaşamımla ilgili bir soru sorduklarında duymamazlıktan gelmeyip, kendimi ve bakış açımı anlatmaya çalışıyorum. En uç örnekler hariç bu tavrımla, beni öcü veya uzaylı gibi görmekten vazgeçip varlığımı kabul etmelerine yardımcı oldum. Sonra ne oluyor, benim yaşam tarzım onları rahatsız etmekten çıkıp, ondan farklı olan ama beraber yaşanılası mümkün olan bir komşu sıfatına dönüşüyorum. Şimdi bu yanlış mı sizce... Sevgili Halil Önen farklı tutkulara sahip olsak da, doğayı farklı yöntemlerle sevip kollasak da benzer insani kaygılara sahibiz diye düşünüyorum. Özde aynı şeyi savunuyoruz, farklı olana da söz hakkı olduğuyla ilgili. Her şeyi kurallar çerçevesinde yaparken, yazılı olmasa da bir başka kuralın varlığını kabul ettiğimizi görmekten mutlyum.Düşünceleri özgürce ifade edebilmenin tek ve en anlamlı yolu diğerlerine saygılı olma gerçeği... Sevgilerimle... |
Alıntı:
Sadece bu yılı ve bir ay bile olmamış bir yaşadığımızı anlatayım. Çalıştığım işyeri baraj bölgesidir ve keklik avı için çok uygun bir yerdir. Daha keklik avı açılmasına iki ay kala keklik palazlarını yakın bir köylü ve bir çoban adeta kazıdılar. Sabahın erken saatlerinde ve ya güneş batmaya yakın birkaç silah sesi duyorsun, vuruyorlar ve kayboluyorlar. İki avcılar kulübü ve Jandarma bir türlü yakalıyamıyorsun. Gidecekleri kaçacakları yerleri çok iyi biliyorlar. Alanma yasak olmasına ve sezonun açılmasına çok zaman varken bile bunu her yıl yapıyorlar. Sadece bu sebebten dolayı kasabadaki bir çok avcı tüfeğini bıraktı. Bu durum ülkemizin her yerinde kırsal kesimde sizinde dediğiniz gibi devem ediyor. Ama yılmamak gerekiyor. Avı ve avlağı en iyi yine biz avcılar sahip çıkmalıyız. Bizlerden daha iyi koruyan olmayacaktır. Rastgele |
Alıntı:
Alıntı:
Baskın olan bir canlı türünün diğer canlıların selameti adına kontrol altında tutmak için alınan önlemlerden biri avcılık olarak düşünülüyor örneğin... Ya da insanların av işine taş koydukları için... Örneğin Kanada'da (+18) balıkçıların avı olan morina balıklarına zarar veren fokların soyunun tükenme tehlikesinin olmadığı gerekçesiyle çelik sivri uçlu sopalarla erişkin, yavru, hamile, erkek, dişi dinlemeden yüzlercesi denize kaçmayı başaramadan acımasızca öldürülüyor... Japonya'da (+18) diğer balıklara zarar vererek balık avcılığını baltalıyorlar diye yunus balıkları katlediliyor... Ne için? Av için... Bakın şimdi, deniz avcılığı ile kara avcılığına ilk bakışta kara avcılarının aleyhine ters bir durum vardır. Deniz avcılığında avın direk denizde yapılmasına kimse ses çıkarmaz, ama deniz çiftliklerine karşı çıkılır. Kara avcılığında ise tam tersidir. Çiftlikler desteklenir, direk doğada av yapılmasına soğuk bakılır... Yok hayır, sorun kara avcılığının genellikle ateşli silahlarla yapılmış olmasında değil gibi. Kara avı tuzaklarla, avcı olarak yetiştirilmiş hayvanlarla, elle yapılsa da aynı tepkiler gelecektir. Çünkü karada yapıyorsunuz avınızı... Karada yaşayan canlılar olduğumuz için mi kara avcılığına bu kadar titiz oluyoruz da ; deniz, göl, nehir avcılığını görmezden geliyoruz?... |
Alıntı:
Türkiye'de yapılana pek avcılık denmez yapana da avcı. Avcının olduğu yerde av olur ama Türkiye'de yerli hayvanlarımız azalmakdadır, bunda tamamiyle avcının payı olmasa bile gene de vardır. Türk avcısı avı tarım ilaçları, DSİ vs bitiriyor der, doğrudur ama kendi payıda azımsanmayacak kadar vardır. Kuralsız, bilinçsiz avlanır. Ama bu avcının suçu değildir. Suç onu eğitmeyende, denetlemeyende, kanunları çalıştırmayanda, onu yetiştiren ailesindedir. Türkiye'de göstermelik bir avcılık kursu vardır. Yukarda saydığım ülkelerdekine hiç benzemez. ABD ve bazı ülkelerde avcılık okulları vardır, çocuklar burada doğa ve silah eğitimi alırlar. Almanya'nın avcılık kurslarını bitirmek çok zordur. Bu kursları bitiren yaban konusunda yeteri kadar bilgili olur. Avcılar ile çevreciler arasında bir sorun yoktur. Sorun avcılar ile fanatik çevreciler ve hayvan severler arasındadır. Fanatikler realite ile ilgilenmezler onlar sadece duygularıyla hareket ederler. Bazı durumlarda insana acımasız görünse de bazı uygulamalar yapılır. Örneğin kurt popülasyonu artmışsa bunlar seyreltilir aksi halde bunların baskısı yüzünden geyik, karaca nesli tehlikeye girebilir. Eğer bu yapılmazsa kurtun avı olan geyik, karaca vs. tamamiyle biter kurt doğal olarak kendi avı olmayan avlara yönelir ve o bölgede denge iyice bozulmaya başlar. Ama fanatik hayvanseverlerin bu durumu anlamaları oldukca zordur. Onlar hiçbir hayvanın ölmesini istemezler. Uzun vadede sonuç onları ilgilendirmez onlar kısa vadede kurtarabildikleri kadar hayvan kurtarmak isterler.Yaşanan bir örnek ise uyutulmayıp Zekeriyaköy ormanlarına salınan sokak köpeklerinin buradaki karaca nüfusunu yok olma derecesine getirmeleridir. Burada ya o ormanlardaki köpekler yok edilmelidir, ya da karacaların yok olmasına seyirci kalınmalıdır. Her iki seçenekde de hayvanların bir kısmı yok olacakdır. Fakat karacaların yok olması demek oraya tekrar aynılarını koyamayacağınız demekdir. Buna karşılık sokak köpeklerini ormana salmak her zaman mümkündür. Böyle bir olay sadece Türkiye'de gerçekleşir. Başka bir örneğini hiçbir gelişmiş ülkede göremezsiniz. Hayvanların popülasyonlarını dengelemek, doğal hayatı idare etmek yaban hayatı idaresinin işidir ama bizde böyle bir kuruluş yoktur. Doğa kendisini onarır insanın müdahale etmesine gerek yoktur, şimdiye kadar nasıl oluyordu diyenler olabilir, ama eskiden bu kadar insan nüfusu varmıydı? Bu kadar doğa kirletiliyormuydu? Artık yaban hayvanlarının yaşam alanları daralıyor, insanlar tarafından gasp ediliyor. Eskiden nerdeyse İstanbul'un göbeğinde av yapılırdı, bütün ormanlar işgal edildi, dereler, sulak alanlar kurutuldu. Artık istanbul'a doğru dürüst kar yağmıyor. Günümüz koşullarında doğanın sağlıklı devam edebilmesi için yaban hayatı idaresine ihtiyaç vardır. Yaban hayatı idaresinin doğru dürüst çalıştığı ülkelerde doğa çok daha fazla korunur, av çok daha fazla bulunur. Eğer avcı çevreci olmazsa avcılık yapamaz. Av olmayan yerde avcı nasıl av yapsın? Türkiye doğal hayatı koruma derneğinin ilk kurucularına bir bakın bakalım kimler var? Bu derneği kuranlar avcılardır. http://www.dhkd.org/index.php?option...d=47&Itemid=87 |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 03:24. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025