![]() |
Sayın Kartalpin Gerek size karşı mahçubiyetim gerekse gururuna çok düşkün
bir insan olarak çocuk gibi cezalandırılmamı hazmedemediğim için uzun zamanlar bu siteye yorum yazmıyordum Ama her zaman olduğu gibi yazılarınızı büyük bir keyifle takip ediyordum Son mesajınız ve koyduğunuz fotoğraflardan sonra yazmadan duramayacağım Sizin tabiat aşkınıza ve doğaya karşı duyarlı davranışlarınıza hayranım Tabiattakı kedilere mama alıp onları beslemeniz , herkese örnek olması gereken bir davranış Sizi canı yürekten kutlarım Yazılarınızı takip ettikçe ne kadar çok ortak yönümüz var diye düşünüyorum Hayattaki en büyük zevklerimden birisi ,çevremedeki hayvanları beslemek Çevrede ne kadar kuş varsa bizim bahçemizde Ferforjelerimizi kirletmeleri , kulaklarımızı çınlatan biteviye ötüşmelerine karşın Eşimle onları çok seviyoruz ****** Bahçemizin önünde yatan sahipsiz kedi ve köpeklerimizide Sıcak yaz gecelerinde çeşitli yerlere koyduğumuz su kaplarından su içmeğe gelen tilki yavrularını seyretmenin keyfinede doyum olmuyor Bahçemize yıllar önce bırakılan biri topal biri kör köpeğimizde bu durumdan son derece hoşnutlar Umarım bu davranışınız herkese örnek olur Herkes sokak hayvanları için bir şeyler yapıp onların yaşam hakkına saygı gösterir Sevgilerimle |
Bu yazı Kedili Baba içindir
Şehir, insanlar ve hayvanlar...
Bina yığınları arasında azıcık yeşil kalan o ender alanlarda bazen bir araya gelirler.. Çalıştığım yerin yakınında, park alanı olarak düşünülmüş ama asla gerçek bir park kimliğine kavuşamamış bir yer vardır. Yine de o yerde hayvanlar ile insanlar biraz soluklanır... Parkın çıkışında, bir garip meczup vardır. Yer edinmiştir orayı, belki de şehirde kendini rahat hissettiği tek yer orasıdır... Orası evidir, yaşam alanıdır, dünyayı gözlediği yerdir... Bir garip adam...Uzun boylu, zayıf mı zayıf..öğleye doğru gelir, parkın yanındaki muhtarlığın girişine yakın merdivenlerde oturur.. Parktaki bütün kediler heyecanlanır onu görünce... Kedilerle birlikte bende heyecanlanırım.. Benim heyecanım, kedilerin ona nasıl büyük bir sevgiyle koştuklarını görmek içindir... Her yanını bir anda kedi kaplar... O kir pas içindeki adam, kedileri kucağına alır, kimisi yüzüne tırmanır, kimisi kolarında bacaklarında huzur içerisinde uyur. Kedileri sever sakince..ama ne sevme...belki de dünyadaki en yakınlarıdır o kediler... Kedilerde de bir huzur bir huzur...Bir uyku... Ama ne uyuma... Öyle tilki uykusu filan değil..Derin derin huzur içinde uyur kediler...normal şartlarda sokak kedilerinin uyumayacağı tarzda. Sırt üstü kendilerini dağıtırcasına uyur kediler onun kucağında, tepesinde, torbasının üzerinde Onu öyle gördükçe adamcağızın bir çeşit "ermiş" olduğunu hayal ederim... İçimden "Kedili Baba" taktım adını... Bütün gün selpak mendil satıp kedi sever... Gelip geçen hiç kimseyi taciz etmeden... Ben mi onu ermiş yaptım, yoksa gerçekten mi ermiş bilemiyorum. Bir noktadan sonra her iki durumda birbirine karışıyor... Belki benim niyetimden oldu, belki öyleydi..Ne fark eder ki.. Bildiğim birşey var ise; gönlü herkesten zengindir. Çok şahidimdir, sadece tek bir kuru lokma ekmeğinin yarısını kendi yer, yarısı ise o inanılmaz sayıdaki kedileri beslemek için böler... Belki de tüm varlığı olan tek bir kuru ekmektir ve onu paylaşır! Biz onun kadar zengin değiliz...Tüm varlığımızı aç kalma pahasına kedilere vermeyiz :) Bu tabloya şahit olduğum ilk günde, çok derinden etkilendim... Kedilerin ona olan sevgisi, onun kedilere olan sevgisi ve cömertliği... Kendi içimizde onun gibi bir yüreğe sahip olmadığımıza eseflendim... Gittim Kedili Babaya yenek, kediler içinse mama götürdüm... Çok sevindi, kirli yüzü aydınlandı ve bana öyle içten bir "Allah razı olsun" dedi ki... İçim ürperdi bir an! O hafta inanılmaz bereketli bir hafta oldu benim için... İşlerim bir açıldı, bir açıldı! Tesadüf olduğuna kanaat getirdim... Ertesi hafta bir mendil aldım sattıklarından ama epey yüklü bir para verdim üzerini almadan.. Yine aynı ifade ile bana "Allah razı olsun" dedi... Ve tekrar aynı bereket ve bolluk!!!!! Tamam dedim...Bu baba, gerçek bir ermiş! Lakin ben ona yemek vermek istiyorum, ama bu yemeği verirken kendi işlerimi düşünmek istemiyorum... Nefsimde en ufak bir çıkar hesabı olsun istemiyorum... Önceleri acaba vermesem mi diye de düşündüm... Ama adamcağızın haline de içiniz acıyor... Ne yapacağımı bilemeden aklımın bir kenarında da kedili baba durdu... Yine gittim mendil almaya... Mendili aldım, yüklüce parayı uzattım..ve "Allah razı olsun demeni istemiyorum" dedim..."Yoksa alamam!" Güldü "Tamam" dedi... Şimdi arada yemek götürdüğümde veya mendil aldığımda ondan, bana sadece başıyla selam veriyor... İçim rahat, işlerimde ekstra bir artış yok...Artış olacaksa başka nedenlerle oluyor zaten.. Bende vicdan hesabı yapmadan Kedili Baba'ya yemek verebiliyorum :) Bu öyküyü bir arkadaşıma anlattım.. Hemen zıplamış gitmiş bir mendil almış ondan, bir sürüde para vermiş.. Hiçbir şey olmamış.. Telefon açtı bana, "Kedili Baba' ya bir sürü para verdim hiç birşey olmadı" diye... Güldüm sadece.... :) Not. Sevgili Kartalpin, kaktüs aldım, fotograf makinası da alacağım, formatı bozmayacağım söz...ama kedileri görünce dayanamadım ;) |
Sevgili Taba
SÖ ile ilgili yazınız çok güzel anlatım olmuş. Eminim o sizi bi yerlerde görüyor ve duyuyordur. Bu yüzden O da kendisinden allah rahmet eylesin denilerek bahsedilmesini istemezdi. Hızır içinde uyusun Kaybettiklerimiz hep içimizde yaşasın |
Sevgili Diver Bird
Benim için yazdığınız güzel şeyler için çok teşekkür ederim. SÖ eminim ki beni duyuyor, ben böyle şeylere gerçekten inanan biriyim, çoğu kişiye saçma gelsede.. Kaybettiklerimiz demeyelim...Ayrılanlar diyelim...Ve bizden ayrılanlar biz istediğimiz sürece hep bizimle kalırlar Çok teşekkürler |
kaktusleri çok seviyorum ama şuan hiç kaktusum yok.buarada burda yeniyim
cok garip bi kaktus otuzikinci kaktusunuz cok guzel çiçek açiyor biliyomusunuz |
Dönülmezlerdeki Dostun özlemini çağrıştırıyor her şey...
1 Eklenti(ler)
Zaman....çok iyi bi silgi oluyor bazen...
Siliveriyor, unutuyorsun yaşananları, söylenenleri, birilerini... Bazen de öyle kalın çizgiler çiziyor ki silinmesi olanaksız izler bırakıyor. "Bir yarasın, izi silinmeyecek" dedirtiyor insana. Derdi ki Sevgili Dostum; "Sevmek dokunmaktır" Oysa her dokunuş sevgiden değil, oysa dokunmadan da sever insan. Yüreğinde inceden bi sızı duyuyorsa Onu anınca... anımsadığında Onu, özleminden sızlıyorsa burnunun direği, Gözlerinden yanaklarına süzülüveriyorsa gözyaşları Onun bi sözü gelince aklına... Ondan gelecek_ bi tümcelik bile olsa _iletiyi bekliyorsa umutla... Posta kutusunda Ondan gelen iletiyi görünce seviniyorsa çocukça... Düşlerde kayboluyor, düşlerde buluyorsa Onu... Dedi ki Sevgili Dostum; "Sırça köşklerde yaşama, yere bassın ayakların" Gerçekler dağıtıyordu güzel düşlerimi... yere basınca kırılan sırça sarayımın cam kırıkları batıyordu ayaklarıma ama kanayan yüreğimdi , ayaklarım değil.... Ve dedi ki Sevgili Dostum; "Herşeyin bi sonu vardır" Ama bilmiyordu ki dostluğun, sevginin yoktur sonu... Yaşamın ölümdür sonu. Alır gider sevgiliyi, dostu... Alıp gidebilir mi Ona sevgimi? alıp gidebilir mi dostluğumuzu? Ölüm son olabilir yaşama ama son değildir sevgiye... çoğaltır sevgileri, özlemi de katıp daha bi çoğaltır. Kocaman kocaman iki yıl oldu ölüm alıp Onu götüreli dönülmezlere... Ve bana özlemini çağrıştırıyor herşey.... |
Öykü okurken burksa da içimi, güzel anlatı ve o çok güzel kaktüsün güzelliği için çok çok teşekkür ediyorum.
Kızıl saçlı bi afet Kaktüsünüz. Uzun uzun yaşasın... |
Keşke...............
1 Eklenti(ler)
Yürüdüm deniz kenarında bu gün... Güzeldi hava.. Hafif, ılık bi esinti okşayıp geçiyordu usulca saçlarımdan...
Yalnız yürürken, insan kendinle konuşur ya, yaşanmışlıklar, sözler, dostlar gelir, geçer usundan... Kızar bazen insan, yaptığı hataları, kızgınlıkları, kırgınlıkları anımsayıverince... Bir de keşkeler koşuşup gelirler yanında pişmanlıklar, kırıklarla.... Birden kendi sesimle irkildim... Öyle dalmışım ki kendimle konuşmaya, sözcüklerin yalnızca içimde dolaşmadığının, dudaklarımdan dökülüverdiğinin ayrımına vardım birden.... Telaşla bakındım çevreme. Oh! yakınımda yoktu kimsecikler. _Deli midir nedir?- derlerdi herhalde duysalar. Kendimle konuşurken, zincirleme çağrışımlar olur belleğimde... Şimdi yanımda bi arkadaşım olsaydı, konuşsaydık, ona anlatsaydım içimden gelenleri, geliverdiğince... O anlatsaydı, ben dinleseydim, birbirimizin kırgınlıklarına, keşkelerine dokunup güzel, umut sözcükleriyle iyileştirseydik usul usul... diye geçerken içimden, araya giren yollar, zaman, olanaksızlıklarla görüşemediğim arkadaşım geliverdi usuma... Gülümsedim, buruk oldu gülümseyişim... Öylesine doluydu ki, keşkeleri, umarsızlıkları, pişmanlıkları öyle çoktu, öyle ağır geliyordu ki yüreğine... Sevecen bi yüreği vardı, yufka yürekli, içindeki yorgun çocukla ağlamaklıydı çok kereler... Kendi kendine konuşmaktan yorulunca, ağlamakla dolunca içi koşar gelirdi bana..... Gelir gelmez, daha oturmadan başlardı ayaküstü... İçindeki yükü bi saat önce boşaltma telaşında.... Anlatır, anlatır, anlatırdı, bi soluk almak için duraklayınca da gözyaşları dökülüveririrdi telaşlı....Ardarda durmaksızın... Hem ben , hem o biraz sakinlesin, biraz soluklansın diye kahve yapmaya gidince mutfağa, sürdürürdü anlatmayı... Başımı uzatıp kapıdan parmaklarımı sus ile büzülen dudaklarıma götürüp _hemşirelerce_ ŞŞŞT deyince gülümserdi gözyaşlarını silip elinin tersiyle... Kahvelerimizi yudumlarken, ona o an usuma geliveren bi fıkra anlatırdım, ya da okulda yaşanan gülümseten bi olayı... Gülümserdi, içindeki çocuk sevinince, canlanırdı bi an... Sonra birden hani hava güneşli, ılık esintiliyken, birden esiveren soğuk bi yel, toplanan kara yağmur yüklü bulutları kaplar ya gökyüzünü işte öylesi kayboluverirdi gülümseyişi, yüzü kararır, dudakları büzülür, yüzündeki kaygı çizgileri çoğalıverirdi... Onu umutlandıracak, onu sevindirebilecek sözcükleri bulmak, ardarda sıralamak önceleri kolaydı ama O her gün, her an aynı yaşanmışlıklarını, aynı keşkelerini, aynı umarsızlıklarını anlattıkça Ona gerekli onun umutlarını yenileyecek, daha somut çözümler bulmak zorlaşıyordu... _Seni de yoruyorum, senin de canını sıkıyorum değil mi? deyince... Hayır desem de içimde, yüreğimde bi ağırlık, kara yağmur bulutlarının toplandığını, gücümün tükendiğini duyumsuyordum. Onun onca kırıklıklarına bi sözle, bi davranışla yeni bi kırgınlık eklemek istemediğimden, kendi dayanma gücümü zorluyordum, sıfırlayana dek... Ve bi gün __Bu gün gazete de ne okudum biliyor musun? diye başladım söze... Gülümseyerek... Hani muzipçe bi şeyler anlatacakmışcasına... Gülümsediğini görünce,sürdürdüm sözümü.... "Sürekli yakınan, sürekli ağlamaklı, sürekli eskide kalanları anlatanlar onu dinleyenlerin de güçlerini tüketirler, yaşam sevinçlerine nedenler ,umutlanacak yeni nedenler bulmak ve üleşmektir arttırır gücümüzü" diyordu yazıda... Tümcem biter bitmez gözlerine baktım, tepkisini görmek için... _Doğru... Özür dilerim, seni de çok daralttım... Yoruldun benimle... Eyvah, eyvah!!! kırdım onu.. Al bi keşke daha... Söylemeseydim keşke... Gülümsedi, ayağa kalktı... Boşverrrr dedi elini sallayıp, hadi yürüyelim uzun uzun.... Temiz hava iyi gelir ikimize de... Sevindim,çok sevindim... Ama bir hafta olmadan, aynı ağlamaklı, aynı keşkelerle geldi, anlattı yine benim kere kere dinleyip bellediklerimi... Olanca sevgimle dayandım, daha çok kırılmasına katlanamadığımdan... Ve başka bi kente taşındılar bir süre sonra. Telefonla görüştük yalnızca... Geçen yıl bi yakınına gelmiş, yolda karşılaştık. Sevindim , sevindi görüşünce. Ama... _Parkinson hastalığına yakalandım dedi, konuşması, adım atışı yavaşlamış... Gözlerimin dolduğunu görmesin diye zorla yutkunup, _Sonra görüşelim, ben seni ararım, acele bi sözüm var birine yetişmem gerek" diye koşar adım ayrıldım Ondan... Gözyaşlarım aceleyle sildikçe,durmaksızıni bi yenisine engel olamadan akıyordu... Olanca gücümle yürüdüm. yürüdüm, nereye gideceğimi düşünmeden...... Keşkelerime bi sürü keşke daha eklendi işte... Keşke karşılaşmasaydım, keşke Onu öylesine bitkin, öylesine yaşamdan koca bi tokat yemiş, yenilmiş görmeseydim ...Keşke.... |
KEŞKE; pişmanlıklar,
keşke; yaşanmış, insanın içinde her anımsayışta içini sızlatan... keşke bi yazgı değil bence. Keşke dönüp düzeltilemeyecek pişmanlıklarımız... Keşke yerine __iyi ki yaşadım, ___iyi ki söyledim ___İyi ki yaptım diye bilmek. Daha az hata yapmak, keşke demeden akılcıl davranabilmek... Gerçekleri görüp savunmak, haksızlıklar karşısında susmamak... Çıkarsız, bencil olmak ve sevmek... Beklentisiz sevmek hem de... Sevgiyle.... |
Dikenlerin içinden size sevgi ile gülümseyen çiçekler gerçekten olağanüstü güzel...
Sizi seviyorlar, gülümsüyorlar sevgiyle... Ne mutlu size.. |
Abbas
1 Eklenti(ler)
Günlük konuşma dilimize yerleşen ve zaman zaman hepimizin kullandığı “Abbas yolcu” esprisi, belki de bu şiirden esinlenerek doğmuştur!
Kim bilir? Bu espride ki Abbas’ın, Cahit Sıtkı’nın Abbas’ı olup olmadığını bilmesem de o ünlü şiirindeki Abbas'ı sık sık anıyorum. Ve çok beğendiğim şiiri size tekrar okutmak istedim. Belki hikayesini de biliyorsunuzdur da, paylaşma nedenim Abbas olabilmek dilekli. Keşke sizlerin sevdiklerinizi de getirebilme kabiliyetine nail olabilsem ve böylesi hüzünbaz görmesem sizleri. Neyse… şiir ve hikayesi başlıyooor. “Haydi Abbas, vakit tamam; Akşam diyordun işte oldu akşam. Kur bakalım çilingir soframızı; Dinsin artık bu kalp ağrısı. Şu ağacın gölgesinde olsun; Tam kenarında havuzun. Aya haber sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumanı, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş‘tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.” *** Abbas şiirinin ortaya çıkış öyküsü de oldukça ilginç. Paylaşmak istiyorum: “Cahit Sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır. Bir isim dikkatini çeker; Abbas oğlu Abbas! Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas. Talim bitiminde bu askerin yanına gönderilmesini ister. Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan, mert, yiğit biri selam çakıp; -Abbas oğlu Abbas! Emret komutan! Der. Aralarında söyle bir konuşma geçer. -Nerelisin? -Memleket Mardin, kaza Midyat komutan. -Sen benim emir erim olur musun? -Sen bilir komutan! Askere eşyalarını toplamasını ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister… Zamanla askerin zeki oluşundan ve sıcakkanlılığından etkilenir. Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı ‘ ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı’nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar. Akşamları olunca Cahit Sıtkı’nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğunda ki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı… Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda ki gizli şeyleri keşfeder… Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas… Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif geçesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar; -Sen İstanbul’u bilir misin Abbas? -Bilir komutan. -Orda bir Beşiktaş vardır, bilir misin? -Bilir komutan! Ben orda acemi birlikteydim. -Orda benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin? -Elbet komutan! Sabah olur, Cahit Sıtkı bakar ki Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş, hazırlanmış. Cahit Sıtkı sorar; -Hayırdır Abbas, neden böyle hazırlık yaptın? -Ben İstanbul gidecek komutan! -Ne yapacaksın sen İstanbul’da? -Sen söyledi bana. Ben gidecek sana Sevgiliyi getirecek! Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı… Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyetinden, sadakatinden ve sıcaklığından etkilenir, duygulanır. Akşam olur. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbas’ı karşısına oturtur. Birlikte yiyip içerken, işte o akşam, Cahit Sıtkı bu meşhur şiirini kaleme döker! Kaktüsümün fotoğrafı yazdan kalma; ama iki çiçek açışı aynı Cahit Sıtkı ve Abbas'ı çağrıştırıyor. |
Sayın İrem Erdinç,
Çok fazla şiir okumam ama Cahit Sıtkı'nın bu şiiri, sevdiğim şiirler arasında yer alır. Ancak öyküsünün bu şekilde olduğunu sizden öğrenmiş oldum. Teşekkürler. Gerçekten güzel bir öykü imiş. Anadolu insanının saf, kendisinden istenileni belki de gerçek olup olmadığını sorgulamadan yerine getirmeye hazır olduğunu göstermesi bakımından da önemli. Kaktüsünüz ise beyaz saksı içerisinde beyaz çiçekleriyle oldukça güzel görünmekte. |
Sevgili İrem...
Harika bir yazı ve paylaşım... İçim ısındı :) Çok teşekkürler |
Teşekkürler
Sevgili Kartalpin, Taba ve Skaraca, hoş sözleriniz için teşekkür ederim.
Skaraca kaktüsümü beğendiğiniz için ayrıca teşekkür ediyorum ;) |
Çilingir Sofrası
Bu zıkkımınn yanında Arnavut ciğeri ister, bir. Çiroz salatası ister, iki. Cacık ister, üç. Adalet, müsavat, hürriyet demeye Sadece yürek ister. _Metin Eloğlu_ Çilingir sofrası da dost ister, Abbas gibi yalın, yürek ister, yürekli dostlar ister insan yaşam sofrasında Abbas gibi.... Yüreğine sağlık Sevgili İrem... Kal dostça, sağlıcakla... Bembeyaz gülümseyen kaktüsün gibi gülsün yaşam da sana.... |
Teşekkürler
Sevgili Kırçiçekleri;
Gönlümü hoş eden, şapşahane yazınız ve dileğiniz için çok teşekkür ederim. |
Cahit Sıtkı Tarancı babaannesinin ona anlattığı masallarla büyümüştür. Ve Abbas da o masallardan birindeki kahramandır. Masaldaki Abbas mükellef sofralar kurabilir, masal kişisi ne isterse onu yerine getirebilirmiş. Sihirli Lambanın Cini gibi aslında. Ve bütün bunları düşününce, Şair askere gittiğinde eline verilen künye defterinde elbette dikkatini çeken isim Abbasoğlu Abbas olacaktır :) İşte bu sebeple emir eri Abbas'tan çilingir sofrası kurmasını ister ve getirmesini Beşiktaş'taki ilk sevgiliyi... Masal kahramanıymış gibi.
Cahit Sıtkı'nın hayatını öğrenirken, hep aklımda o ilk sevgili vardı. Nasıl biriydi, neden o kadar çok sevilmiştir gibisine magazinel sorular. Onu uzun süre unutamamış. -Aşk kavuşamamak mıydı ki?- Sevgili Kartalpin'in "O ve O" dostlarını anlattığı hikayesindeki aşıklar gibi. Biraz daha farklı tabi. Bir taraf hep aşık, diğer taraf sonsuza kadar maşuk. Neyse ki Sevgideğer Kartalpin bir saksıda bütünleştirmiş onları. En azından hatıralarını, aşklarını sembolik de olsa. Sayın Kartalpin'in anlatılarında o kadar çok şey öğreniyor ki insan. Müthiş bir doygunluk. Anlatımdaki lezzet, içimize işleyen duygu, dostlarının pek güzel halleri (fotoğrafları)... Elimdeki kitabı bırakmama sebep olup, dokunamadığım bir dünyanın içine gizli bir davetle beni çağıran bir dost kendisi. Kendisinin bile haberi yok belki bu çağrılardan ama, onun kaktüs dostları ve o dostlarla ilgili anlatacakları aklıma düşünce ne varsa bırakıyorum. Ve bu sayfalara ne zaman gelsem, daha muhteşem şekilde gerçek dünyama geri dönüyorum. Bir dergah gibi... İçinizdeki sevgi ne kadar büyük ki, şehirler (ve daha neler) geçip bizim içimize dolabiliyor. Varlığınız ne güzel bir armağan Sayın Kartalpin. |
Ne diyeceğimi bilemedim, affedin. Güzel iltifatlarınızın etkisindeyim. Ne demeli, kocaman bir teşekkür çok mu kuru kalır. Üzerine çiğ damlaları mı serpiştirmeli? Bilemedim. İnanın sarhoş gibi oldum. Bu teveccühünüze ne şekilde cevap verilebilir?! Bilemiyorum.....
|
İlkokulda, ortaokulda hatta lisede kaç arkadaşımızı bırakmadık ki...
Sanki hep aynı yerde, aynı kişilerle kalacakmış gibi sevdik arkadaşlarımızı, ama bir süre sonra herkes biryerlere gitti. Onlar gitmediyse biz gittik. Unutmadık onları ama bir daha da göremedik. Anılar bazen kırık-dökük canlandı. Bazen hiç ummadığımız bir anda karşımıza çıktılar. Belki biz, belki o hatırladı. Eski günlerden konuştuk, telefonlar alındı-verildi ama belki bir daha aradık-aramadık. Fuad'ın kalp, yürek, gönül anlamında olduğunu da bilmiyordum. Genellikle Fuad değil Fuat olarak kullanır ve biliriz. Gerçi hangi kelimeyi doğru kullanabiliyoruz ki... Teşekkürler sayın Kartalpin, Fuad'la tanışmamızı sağladığınız ve bizleri de geçmiş günlere götürdüğünüz için. |
Sayın Kartalpin,
Kaktüs ve sukulentlerin duygulu anlatımcısı..... Doğum gününüzü kutlu olsun.. (Sayfanızın sessiz izleyicisi) |
Sayın Kartalpin,
Arada bir ses veren sayfanız izleyicisi olarak Doğum gününüzü kutlar, sevdiklerinizle (bu arada kaktüslerinizi unutmayalım) birlikte nice mutlu yıllar dilerim. |
Çok yaşayın ve hep yazın...
Hayatın telaşı içinde, arada unuttuğumuz değerleri bize şahane hikayeler eşliğinde çaktırmadan hatırlattığınız için de; ayrıca müteşekkirim. |
Kendi adıma hiçbirşey yapmadan, onore oldum.
Bu şerefi bahşettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum, lütfen kabul buyurun. |
Alıntı:
Daha uzun yıllar yaş almanız dileklerimle:) Sevgiler, saygılar kaktüs dostu:) |
Yaşamak,
yol almaktır yaşamda... Yol boyunca arkadaşlar bulmak, aşklar yaşamak, sevdalarda kalmaktır. Yürek sızıları, iç acıları duymak, ağlamak için için hıçkırıklarını yutarak çok kereler... Ve sevinmek, sevinçlerde... Gülmek için katıyana dek bazen... Gülümsemek mutluluktan.... Yaşamak, güzeli çoğaltmaktır, üretmek ve üleşmektir sevgiyle... Yaşam yolunuz uzun, aydınlık ... Sevdalar hep yüreğinizde, umutlar hep güzel düşlerinizde olsun... Nice nice yıllara... Sevgili Kartalpin... Kaktüsleriniz hep gülümsesin aşkla size çiçek çiçek... Sağlıcakla olun. |
Çok teşekkürler sayın kartalpin,
Merak ediyorum ben hangi kaktüs olacağım. Ya da bir yıllık gelişim süreci nasıl olacak. Hani bazı bitkiler yerini sever çıldırmış gibi büyür. Ama aynı tür bir başka bitki aynı yerde diğeri kadar gelişemez. Hep birşeyler eksik kalır. Hayatınızda eksik kalmaması dileğiyle... tekrar mutlu yıllar. |
Sevgili Kartalpin ,
Hayatınızdan güzellikler hiç eksik olmasın . İyiki varsınız... Her günü bahar olan bir hayat sürmeniz dilğiyle... |
Sayın Kartalpin Geçde olsa doğum gününüzü kutlamak isterim
Sağlıklı huzurlu bir yıl geçirmeniz dileğiyle Gerek sizin gerek konunuza duygu yüklü mesajlar bırakan diğer arkadaşlarımızın yazılarını okumak beni dinlendiriyor Gönüllerinize , ellerinize sağlık Bu arada kaktüslerinizi isimlendirdiğiniz dostlarınız çok şanslılar Birgün onların arasında olmayı diliyorum Sevgiler |
VEDA
Veda diye yazmam gerekir biliyorum ama bir yürek acısı vedalaşmak içim acıyor. Öylesine dost, öylesine sıcak ki bütün dikenlerine rağmen. Kaçtır gidiyorum yanına git gide irileşen, kahverengileşen sarı lekelerine bakıyorum. Sarı lekeler yeşilliğini örtercesine yayılıyor. Siyahlar koyulaşan kahverengiyle yarışıyor sanki tükenmenin yok oluşun hızını göstermek istercesine Kaç zaman oldu diyorum her soluksuzluğuyla konuşurken. Hatırlamıyorum, hatırlayamıyorum birlikte olmadığımız zamanları. Hep vardı diyorum küçücük bir saksı içerisinde yüreğime geldiği zamanları yaşarken. Yüreğimin yalnızlığını yok etmek istercesine yüreğine can olsun diye yanına kattıklarımı hatırlayarak birer birer. Elim varmıyor zamanın çöplüğüne yollamak için kim bilir diyorum umutsuzluğum içinde bir can görürmüyüm. ikimiz varken diyorum ilk kez kucaklaştığımızdan bu yana kimler katılmadı ki aramıza ya da kimler terkedip gitmedi ki ilk yol ayrımlarında. Her gelişte sevinçler yayılmadı mı yüzümüze sıcaklığını duyarken yüreklerimizin gidişlerinde yanışımız kadar. Bir parça daha ertelemek istercesine yok oluşu güneşe bakıyorum. Sen güneşi seversin diyorum. Sıcağı.. Isıtır yüreğini diyorum aydınlığı güneşin. Sen aydınlıkları seversin. Bir parça umut. Derken güneşe. Neredeyse hatırlayamadığım uzak bir zamandan bu yana benimle olan sahip olduğum ilk kaktüsüme, dostuma, sırdaşıma, arkadaşıma veda zamanı gelmiş ne yazık ki.... İçimden gelmedi fotoğrafını eklemek. Tüm kaktüs dostlarına sevgilerimle |
Sevim hanım, Benim başlığa at resmini bende varsa yollıyayım dostunuzu size..
Alıntı:
|
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 23:04. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025