![]() |
Elimden geldiğince yanıtlamaya çalışayım umarım belirli alanlarda biraz daha bilgi verebiliriz. Bir sonraki mesajınızda yazdıklarınızı da okuyarak yazmaya çalışıyorum. (Yine de bir çok soruya cevap kişisel görüşümdür kesin bu böyledir diye bir iddam yok)
Benim üretim konusunda ki görüşüm herkes için bir üretim olması gerektiği üzerinedir. Topraksız tarım dünya genelinde ki tarımın binde birini bile oluşturmaz ileride çok fazla da artacağını zannetmiyorum. (Zira sebze vs ürünleri toplam tüketimin çok küçük bir kısmını oluşturur). Bunun yanında gerek normal tarım gerek organik tarım olması gereken üretim metodlarıdır. Hepsinin avantaj ve dezavantajları vardır. 1. Bütün bu naylonlar, borular vs kimyasal ürünler; bu topraksız sulu üretimle zamanla bunların içindeki kimyasallar su aracılığıyla bitkiye ve meyvesine geçmiyor mu? Güzel bir soru bu. Olabildiğince dayanıklı malzeme kullanmak kısa süreli poşetler yerine en başarılı çözümü verecektir. Tabi şunu da düşünmek lazım bu tarz boruların bir çoğu içtiğimiz suyu taşımakta da kullanılıyor yani daha önce dikkat etmemiz gereken yerler var mıdır? Yine de en dayanıklı ve kaliteli üretim malzemesini seçmek hatta yeni malzemeler bulmak elzem. Kişisel görüşüm Hindistandan gelen plastik malzemeden daha kalitelisi oluk giderleri kullanmak. 2. Besin amaçlı hazırlanan tüm bu kimyasal isimli karışımların/sıvı gübrelerin kısa, uzun, orta vadede insan sağlığına herhangi bir zararı olup olmadığıyla ilgili araştırmalar var mı? Topraklı tarımda kullanılan solucan, yanmış çiftlik gübresi gibi standart gübrelerle aynı zararsızlıkta, güvende denilebilirler mi? Kimyasal isimli karışımlar dediğiniz yalnızca topraksız tarımda kullanılmıyor. Önce toprakta yapılan tarıma dikkat etmek gerek galiba çünkü topraksız tarımda topraklı tarıma göre bile (düzgün bir sisteminiz var ise) daha az gübre kullanılır. Kendi sistemimde suyu sürekli devir daim ettirerek zaten toprağa bu gübrelerin verilmesini engelliyorum en azından elimden geldiğince doğa dostu bir sistem kullanıyorum. Normal tarla üretiminde neredeyse her sene toprağa karışan gübreler içme sularına karışması vs asıl sorunu teşkil ediyor bence. Bitki üzerine etkilerini daha önceden bir makale ile anlatmaya çalışmıştım toprakta yetiştirilen bir bitki ile topraksız ortamda yetişen bitkinin yapraklarında ki nitrat birikmesi olayı. 3. Genel olarak baktığımızda topraksız tarım; vücuda zararlı kimyasal girme/girmeme açısından %100 güvenli mi? Bunun yapılmış testleri var mı? Burada zararlı kimyasalın ne olduğunu bilmek gerekir. Belki toprak üzerinden yapılan tarıma göre karşılaştırmak gerekir kanaatindeyim. 4. Sağlık, besleyicilik, lezzet, aroma açısından organik, doğal gübreli, bahçe mahsülünün yanına yaklaşabilir mi? Yukarıda dediklerinizin bir çoğu aslında üretim metodundan farklı olarak bitkinin türü ile alakalı yani genetik yapısı tat, aroma, besleyiciliği etkileyen genel faktörler. Örneğin çilek üretiminde sweet charlie türünü tercih ederseniz daha tatlı küçük kırmızı ürünler alırsınız bitki başına 600gram iyi bir üretimde alırsınız bir başka türde daha tatsız büyük ve pembemsi ürün alsanız bile üretiminiz 800gram civarına gelir. Şimdi burada hangisinin yetiştirileceğine arz talep dengesi karar verir. Sizce vatandaşımız ikisine aynı parayı vermek isterse çiftçi hangi ürünü diker? Bunun yanında sağlık açısından yine altın pirinç örneğine bakarsak yahut antioksidanı arttırılmış domateslere bu ürünler asıl olarak besleyicilik açısından çok daha başarılıdır ancak yine de genetik materyalı bir anlam sağlar üretim metodu değil. Dediğim gibi neyin ne kadar sizin damak zevkinize göre olacağını asıl arz-talep belirler. Pembe domates tohumları mevcut onları dikerseniz topraksız tarıma yine istediğiniz tadı bulabilirsiniz ancak bir dönümden ne kadar üretirsiniz orasını bilemem. Eğer o ürüne 10tl verecek kişiyi ve pazarı bulabilirse bir çiftçi bunun üretimine girer. 5. Kışın pazarlarda satılan tatsız, tutsuz domates, salatalık, çilek gibi sebze/meyveler bu şekilde hızla mahsül alınan topraksız tarım ürünü mü, yoksa standart sera ürünü mü? Genellikle sera ürünü olurlar kış üretiminde kullanılan türlerde değişik olacağı için topraklı yahut topraksız olduğunu anlayamazsınız (büyük olasılıkla topraklı üretim). 6. Bonus soru: Bu satılan domatesler, çilekler neden bu kadar lezzetsiz? Kuru ekmek bile daha lezzetli hale geldi. Seradan ise seranın zararı nedir ki lezzete, aromaya bu şekilde etki ediyor? Önceki cevaplarımda belirttiğim kısım, genetik yapı yüzünden. Lezzetli ürünler genelde az verim sağlar bunun yanında doğada aşırı verim veren yabani tatsız türler vardır aralarında yapılacak çaprazlamalarla pazara sürülebilecek verimli türler bulunur tabi bu ürünler her zaman istediğiniz tadı vermez. Yahut eski tatları insanlar aramaya meyilli olurlar. Şu an piyasada olan ürünlerin atalarına bakıp ne kadar eskiler diye bir bakmak lazım, belki ileride sizin damak tadınıza uygun ürünler de gelecektir. Burada cidden sormamız gerek çok soru var... 1) Kullanılan gübreler topraklı tarımda daha çok kullanılıyor mu? Bu zararlı değil mi (cidden bir patates üreticisi ile konuşursanız şaşarsınız) 2) Hayvansal dışkı kaynaklı gübreler kimyasal gübreler gibi bir tehlike içerir mi? Yahut kesinlikle içermez mi? Örneğin deli dana hastalığı ne bakteridir ne virüstür bir priondur (yanlış bağlanmış protein). Prionları ısıtsanız da yok edemezsiniz ileri zamanlarda bu şekilde yeni bir hastalık gelebilir mi? 3) Acaba gübreler mi yahut bitkinin dışına yediğimiz kısıma kullanılan pestisitler daha mı zararlı? (toprakta herbisitler de kullanılır) 4) Asıl soru madem bu tarz bir talep var bunun arzının düzeltilmesi için neler yapılmalı yani organik pazarlar ne yazık ki organik üretimi arttırmayı sağlamadı çiftçiyi daha çok kazanır duruma getirmek için neler yapılabilir? |
Ben balkonda amatörce topraksız tarımla bitki yetiştirsem.
Bilgisizce/beceriksizce çok farklı besin maddelerini, olabilecek en yanlış oranlarla bitkiye versem, ve bu bitki mucize eseri ölmese/kurumasa, ve biz çoluk çocuk bu bitkiyi yesek; bu bitkinin sağlık yönünden bize zararı olur mu? |
Yap kardeşim. Dilediğin kadar hata yap. Ne yapabilirsin ki? En fazla bitkin çürür öğrenirsin. İnsanların kafası çok karışık bu konuda. Çünkü topraklıda nasıl yetiştirildiğini görmüyorlar. Zaten böyle bir tartışmaları da yok. Çiftçinin yaptığı hataların bütününü yiyoruz zaten hep birlikte; sadece haberimiz olmuyor.
Yetiştireceğin mahsül ne kadar tutacak ki? 10 kök domates var benim serada. Sanıyor musunuz evin tüm domates ihtiyacı buradan karşılanıyor. Hayır. Dışarıdan da alıyoruz. Bu besin eriyiği işi teknik olarak o kadar abartıldı ki ilk başlarda ben bile ister istemez tereddüte düştüm. Yazılanların çoğunda haklıkık payı yok mu? Elbette var. Ama bu amatörleri bağlamaz. Çünkü sen 10 dal domates eksen, her daldan 10 kilo domates alsan toplamda, 100 kilo yapar. Böl 5 e (5 ayda) 20 kilo yapar ayda. Bu en iyimser tahmin bu arada. Zaten onun 15 kilosunu konu komşu götürür. Kalanda kimseye bir şey yapmaz. Başlığa bakın: Topraksız tarım hakkında endişeler! Siz hiç bir yerde topraklı tarım için gördünüz mü böyle bir başlık? Ben görmedim. Size bir şey söyleyeyim mi? Zirai ilaç kullanılmıyor bu tarımda. En azından ben şu ana kadar kullanmadım. Zirai ilaçtan daha zararlı bir şey var mı bana söyler misiniz? Ve topraklı tarımda kullanmayan var mı? Hormondan bahsetmeyeceğim bile. O yüzden hiç korkmadan yetiştirin evinizde ve çoluk çocuk afiyetle yiyin. Dilediğiniz kadar da yanlış yapın. Korkacağınız şey besin eriyiği değil, zirai ilaçlar olsun. Onu bile prosedürüne uygun kullandığınızda insan sağlığına bir zararı yoktur ya da en azdır. Saygı ve sevgilerle... |
Alıntı:
http://www.agaclar.net/forum/1215719-post1.htm |
Merhaba
Amatorun yetistirdikleri ile profesyonel ile yarismasini beklemek yanlis. Amator kendisi icin kuracagi basit ve ucuz bir system ile ne yetistirebilse karina olacak, hem ne yetistirdigini, nasil yetistirdigini bilecek, hem tarlaya gitme imkani olmadigi halde birseyler yetistirecek, hem bir ogrenme surecinde olacak. Bakiniz en tecrubelilerden olan Sn Kufret TEZEL bile surekli ogreniyor, kendisinin yetistirdigi kavun belkide alabilecegi kavundan daha pahaliya cikabilir, ama yetistirmenin ve bunu yapabilecek bilgiye ulasmanin hazzini tadiyor. Ben fazla degil, en iyiyi degil ama sadece kendi urunumu yetistirmek istiyorum, bunu en alcak binanin 4 katli oldugu ve 100 m2 bile yesil alani olmayan sokagimizda yapmak istiyorum. Isterse bir kok domates 1 kg versin, ogrenir artiririm diye dusunuyorum. Besin isi de oyle, ortak malzeme alinabilse mutlaka ucuza cikacak, bir elementin 20 ppm mi yoksa 25 ppm mi olacagi onemli degil, once yap dene sonar gelistir diyorum kendime. Su ortaklasa alim isi bir olsun, daha zevkli olacak bu is. Saglicakla kalin |
Ne diyebilirim ki tiryaki kardeşim. Geçen gün bir kanalda profesör tiltli birisi topraksız tarımı yerden yere vuruyor ve ağzından salyalar akıyordu.
Adamı dinlesen yiyecek bir gıda maddesi bulamazsın. Türkiye'deki kanserin artışından tutunda aklınıza gelecek bin bir çeşit hastalığın nedeni bunlarmış. Ben bu adamın bir tane topraksız sera gördüğünü bile sanmıyorum. Elinde bir araştırma olduğunu da sanmıyorum. Ama konuşurken sanıyorsunuz biz ölmüşüz haberimiz yok! 1970'li yıllardan sonra artan kanser vakalarının nedenini, dünyanın en büyük ilaç firmasında çalışan bir kimyager kitap yazdı anlattı. Anlamsızca verilen ilaçlar! Dünyanın önündeki en büyük tehlikenin, antibiyotiklerin artık etkisini yitirdiğini acı acı anlatıyor bilim adamı. Çünkü tüm insanlığı antibiyotik manyağı yaptılar. Olmayan hastalıklar türetildi, olanlardan da yeni yeni hastalıklar icat edildi ve insanlara dayadılar ilaçları. Vahşi kapitalizmin yarattığı canavara artık onu yaratanlar bile karşı durmaya çalışıyor. Gelelim topraksız tarım meselesine. Bitkinin hızlı gelişimi, bitki veriminin topraktakine oranla fazla oluşu, daha dirençli oluşu insanların kafasında soru işaretleri yarattı. Peki neden oluyor bunlar? 1- Topraksız tarımda bitkinin istediği her şart (hava, su, nem, ışık, besin...) koşulsuz olarak sağlanıyor. Bitkinin yetişme ortamında ihtiyaç duyacağı her konu teknik olarak sağlanıyor. Bu da bitkinin sağlıklı gelişmesini sağlıyor. 2- Sağlıklı bitki, aynı insan gibi daha çok besin tüketiyor. Besini, toprağın ona sağladığı kısıtlarla değil, ihtiyaç duyduğu oranda veriliyor. Verilen maddelerin adı evet kimyasal. Ama bu kimyasallar topraklı tarımda da kullanılan kimyasallar. Yani gübreler. Tek farkı biz sulandırarak, depodan veriyoruz. Genç ve sağlıklı bir insan, yeterli gıdayla beslendiğinde nasıl ki daha verimli oluyorsa bitkilerin de bizden bir farkı yok. Onlar da verimli oluyorlar. Kısıtlı imkanlarla 1 kilo veriyorlarsa, sağlıklı ve ona sağlanan imkanlarla 3 kilo veriyorlar. 3- Topraklı tarımın vazgeçilmez unsuru olan zirai ilaçlama yapılmıyor. Çünkü toprak koşulları olmadığından, toprak zararlılarıyla mücadele edilmiyor. Sırf bu yüzden bile topraklı tarımla zararı kıyaslanamaz. 4- Meseleye verim açısından bakıldığı için, fazla ürün vermesi öcü gibi görülüyor. Aynı zamanda maliyetinin düşük olması kafada daha da soru işaretleri yaratıyor. Peki neden maliyeti düşük topraksız tarımın? a) Tarla sürme gibi bir derdiniz yok. Çapa gibi bir derdiniz yok. Bu ikisi bile binlerce liralık traktör ve işçilik maliyetleri girdisine neden oluyor. b) Gübrenin 1 gramı bile araya gitmiyor. Suyun da öyle. 1 dönüm serada 1 yılda yetiştereceğiniz ürüne kullanacağınız gübre ve su miktarıyla 1 dönüm topraklı tarımda bir mahsül bile alamazsınız. c) 1 dönüm topraksız seradan yılda alacağınız ürünü topraklıdan hayal bile edemezsiniz. d) Yağmurda, çamurda, fırtınada, doluda, sıcakta ya da soğukta en az zararı topraksız tarımda görürsünüz. Düzgün imal edilmiş bir serada, gerekli koşullar sağlanarak 365 gün ürün ekersiniz. Hemde mevsim fark etmeksizin. Topraksız tarımda maliyetlerle kıyaslandığında 1'e mal edilen bir ürünü topraklı tarımda 5'le 10'la çarpın minimum. Ben topraksızda 1 liraya mal edeceğim 2 liraya satacağım. Topraklıda maliyetlerle kıyaslandığında bu adamın ayakta kalma imkanı var mı arkadaşım? İşte böylesi bir konu ülkemizde bir öcü haline getirilmeye çalışılıyor. Daha ucuz imalat, halkın daha ucuza yemesi anlamına gelir. Çiftçi gübreciye, mazotçuya daha az bağımlı olur. Zirai ilacın büyük bir kısmı ithal ya da imal bile edilmez. Hem devlet, hem millet, hem çiftçi kazanır. Yetmez, ürettiğimiz malı dünyaya pazarlarız. Hem sadece ürettiğimiz ürünü değil. Teknolojimiz de o düzeyde gelişir. Hollandalılardan daha kıyak seralar yapmazsak ne olim ben? Teşbihte hata olmaz, hani kuyu taş meselesi var ya? Neyse... Son bir kaç cümle de sağlık açısından yazacağım. Uzun oldu kimse kusura bakmasın. Arkadaşlar, lütfen sokağa çıktığınızda kafanızı kaldırın ve insanların suratına bakın. Yeni sevgili yapmış kız ya da erkek telefonda konuşmuyorsa, kimsenin yüzü gülmüyor. Hemde tabiri caizse adam kesmiş gibi herkesin suratı. Benim gençliğimde insanların bir birine yaptığı şakaya, şimdi adam öldürürler. Çünkü artık insanlar mutlu değil. Herkes stres altında. Genci bile gülmüyor. Siz selfielere bakıp da aldanmayın. Sokağa çıkın. Çünkü insanlar eskisi gibi geçinemiyor. Geçinen de hayatını maddelere bağlamış. Araba, ev, plazma tv., iphone 5, vs... Tüm hastalıkların anası nedir biliyor musunuz? Stres. İnsanın inanç ve azmi, dünya tıp tarihinde ilacı bulunmayan kanseri yenebiliyor. İnanç ve azim kalmadı insanlarda. Artık ölülerimiz bile çok genç. Etrafıma bakıyorum 45-50 yaşında insanlar ölüyor. Kalp krizi diyorlar. 45 yaşında bir insanın kalbi ne kadar çalıştı ki isyan etsin? Ama işin iç yüzü öyle değil. İnsanlar mutlu değilse beden yaşama azmini yitiriyor. Doktora gidiyorsunuz, size dayıyorlar ilacı. Okusanız prospektüsünü, bitkiye verdiğimiz besini içer onu içmezsiniz. Topraksız tarımın, varsa, zararı bu konuda amiyane tabirle zurnanın son deliğidir. Dün otomobil dünyasında "Devrim"i kaybettik, bugün tanrı bize yeni bir yol açtı. Topraksız tarımı da Devrim Arabasına çevirmeyiz inşallah. Saygı ve sevgilerimle... |
Alıntı:
Çok detaya girilmeden, sorululan en temel soru, topraksız tarımda üretilen besinler sağlığa zararlı mıdır, değil midir? Topraksız tarım sadece bir teknik. Teknik tek başına ne zararlıdır ne de değildir. Ancak, kastedilen inorganik mineral bileşikleriyle beslenmiş sebzelerin sağlığa zararının olup olmadığı olsa gerek. Buna verilebilir yanıt "inorganik mineral bileşiklerinin" ne olduğu ile doğrudan ilintili. Söz gelimi, bitkiye arsenikli bir bileşik veriliyor ise, elde edilen ürünün sağlığa zararlı olacağı muhakkak. Fakat klasik hidroponik uygulamalarında dahi mineral bileşiklerinin ve deneysel formülasyonların hiç birinde bitkinin ihtiyaç duyduğu ve doğrudan besin olarak kullandığı bilinen iyonları içermeyen bileşikler kullanılmaz. Bu bakımdan marketten alınan kutu, kavanoz, şişe vb. ambalajlarda satılan gıdalardan önemli bir farkı var. O kutuların şişelerin etiketlerini okursak, aslında bizler için gıda olmayan, sadece kutuların, şişelerin satılabilmesi için gereksinim duyulduğundan irademiz dışında bizlere yedirilen bir sürü madde görürüz. Bunların bir çoğunun bazı kronik hastalıklarla bağlantılı olduğuna dair araştırma ve yayınlar da mevcut. İçinde sadece bitkinin gerçekten ihtiyaç duyduğu ve doğrudan alabileceği formdaki mineralleri barındıran bir besleme şekliyle elde edilen sebzenin zararlı olma olasılığı var mıdır? Bence yoktur. Topraksız tarım ile ilgili söylenebilir ve tartışılabilir pek çok şey belki vardır, ama pestisit kullanılmadan, doğru formülasyonlar ile yetiştirilmiş bir topraksız tarım ürününün sağlığa zararlı olmasını sağlayabilecek hiç bir bilinmez mevcut değil. Yeterince yararlı bir besin midir? şeklinde sorulmuş olsaydı yine çok tartışma götürürdü. "Kimyasal" sözcüğüne de açıklık getirmeye çalışalım. Kimyasal olmayan ne var ki? Her maddenin bileşiklerden oluştuğunu, bileşikleri oluşturanların da periodik tabloda yer alan elementler olduğunu hepimiz biliyoruz. Öyle ki, kimse bitkilerin ve diğer tüm canlıların periyodik tabloda yeri olmayan şeylerle beslenebildiğini iddia edemez. Diyelim ki organik domates yetiştiriyoruz ve domateslerde çiçek burnu çürüklüğüne rastladık, ne yaparız? Organik bir yöntem kullanalım. 10 gr yumurta kabuğunu ezip un haline getirelim, 400 gr sirkede 3 gün arada bir karıştırarak bekletelim, yumurta kabukları eriyince 20 litre su ile karıştırıp domateslere yapraktan verelim. Kimsenin bir itirazı olmaz. Alternatif olarak 38 gr kalsiyum asetatı (C4H6CaO4.H2O) 20 litre suda eritip yapraktan verelim dersek kimyasal diye kuşku duyan çok olur. Oysa her iki yöntemin de kimyasal içeriği birebir aynıdır ve 120 ppm kalsiyum verir. Karşılaştırma yaparken, kimyasal gübrelerin kullanıldığı, mikroorganizma faaliyetinin sıfırlanmış olduğu topraklı tarım ile karşılaştırma yapmamak gerek. Birincisi, ticari gübrelerin, kaplama ve dolgu maddelerinin ne içerdiği meçhul. İkincisi, bunları toprağa verirken zaman ve dozajın doğru olma olasılığı düşük. Verilen dozajlar toprakta depolanıp bitki tarafından uzun sürede kullanılabilecek özelliklerde değil çoğu zaman. Bunun yerine toprak canlılarını öldürür, yeraltı sularına karışır, bir çoğu da atmosfere karışıp yok olur. Oysa hidroponikte kullanılan kimyasal gübre değil, bunların da hammaddesi olan, suda çözünebilir ve kökler tarafından hemen alınabilir minerallerdir. Yeraltı sularına, havaya bir şey karışmaz, çevreye bir etkisi olmaz. Esas karşılaştırmayı organik ve doğal tarım teknikleri ile yapmak gerekir. Evet, klasik topraksız tarım ile yetiştirilmiş ürünler zararlı değildir diyebiliriz, fakat sağlıklı bir toprak ekolojisinin ürettiği besinlerle yetişmiş sebzelerle aynı besleyicilik özelliklerine sahip midir? Topraksız tarımda bitkilere verilebilen 12-15 civarındaki mineral bitkinin topraktan alabileceklerinin tamamı olsaydı buna da evet diyebilirdik belki, fakat değil. Bitkilerin topraktan aldığı mineraller için şöyle bir sınıflama yapılmış: 1. Mineral olmayan elementler-- Hidrojen (H), Oksijen (O), Karbon (C) 2. Birincil mineral elementler-- Azot(N), Fosfor(P), Potasyum (K) 3. İkincil mineral elementler– Kalsiyum (Ca), Magnesyum (Mg), Kükürt (S) 4. İkincil mikro elementler -- Bor (B), Bakır (Cu), Demir (Fe), Klor (Cl), Mangan (Mn), Molibden (Mo), Sodyum (Na), Nikel (Ni), Çinko(Zn) 5. Faydalı mineraller -- Kobalt (Co), Silikon (Si) 6. İz elementler -- 100'den fazla 6.cı gruptakilerin bitkilere göre bilinenleri var elbette, fakat henüz bilinmeyenleri de çok. Devasa bir toprak biyolojisinin döngüsü içinde yer alan bitki köklerinin bitkiye ve meyvesine taşıdıklarının zenginliğini ve çeşitliliğini topraksız tarımda uyguladığımız formüllerle açıklamak konuyu fazlasıyla hafife almak olur. Biraz karikatürize etmek olacak ama topraksız tarımda sebze, meyve üretmeyi ömrünün sonuna kadar biberonla beslenen insana benzetebiliriz. Topraksız tarımın bir teknik olduğunu yazmıştım. İnorganik minerallerle steril beslemenin tek yol olmadığını belirtmeliyim. Boyutları toprak biyolojisi kadar olmasa da hidroponik sistemlere biyoloji eklenmesi konusunda ciddi çalışmalar ve yayınlar da var. |
Sayın MeyveliTepe,
Son derece açıklayıcı, net, çok teknik içermeyen yazınız için teşekkür ederim. Amacım genelleme yapmak da değildi, topraklı tarımı yermek de. Zaten bakılacak olduğunda topraksız tarımda yetiştirilebilecek ürün sayısı topraklıyla kıyaslanamaz bile. Bu yapılan tartışmalar, eğer topraksız tarım Türkiye'de belirli bir orana gelmiş olsaydı ve insanlar neyin ne olduğu hakkında biraz da olsa bilgi sahibi olsaydı ve sizin yazınızdaki gibi çok teknik içermeyen makaleleri okuduğunda doğru yorumlayabilecek eğitim düzeyinde olsaydı harika olurdu. Tartışmanın başlama noktası benim başlığım altında Sayın Vetman'ın yeğeninin yediği çilekten zehirlenmesi ve doktorun ona söyledikleriyle başladı. Bu düzeyde başlayan bir tartışmanın gelebileceği nokta yoktur. Teknik ve hurafe savaşır durur. Yazımda da belirttim, adam profesör ve söylediklerine kanım dondu. Kimyasallarla ilgili konuşacak düzeyde eğitimim ve bilgim olmayabilir ama bu konuda araştırma yapıp, analiz etme eğitimine sahibim. Ama televizyon gibi bir medyada, hemde profesör tiltli biri bu lafları ederse bırakın eğitimsiz insanlarımızı eğitimli insanlarımız bile endişeye kapılır. Eğitimli insanlarımızın bile kaçı bu konuşulanları bir de kendisi araştıracak kültüre sahip? Kimyasal sözcüğü uzunca bir zamandır gerek dünyada gerek ülkemizde çok da iyi anılmadı. Kimyasal saldırı, kimyasal atık, ölümcül kimyasallar, kimyasallar, kimyasallar... Bana sorulan ilk soru "Kimyasal kullanıyor musun?" Evet, dediğimde, "Yok o zaman işe yaramaz!" deniyor. Cevabım "Hayır kimyasal kullanmıyoruz. Topraklı tarımda kullanılan gübreleri sıvı olarak veriyoruz." dediğimde, "Süpeeeer!" diye tepki alıyorum. Yanlış anlaşılmasın bunları konuştuğum insanların hepsi üniversite mezunu. Doktor olan bile var içerisinde. Topraksız tarımı hobi amaçlı yapıyorum. Ticari düşünmüyorum. Ticari bir şey de satmıyorum. Bir gün gelip ticari düşünmeyeceğim anlamına da gelmiyor. Ama içine girdim ve gördüm ki derya deniz. Kimyadan fiziğe kadar içine almadığı mühendislik konusu yok. Bu konular teknik düzeyde yetkin kişilerle tartışılabilir. Ve bu tartışmalardan çok şey öğrenilebilir. Ama topraksız üretilen bir çileğin zehirlediği konusuyla açılan bir tartışmada kim, neyi, ne kadar anlar ayrı bir tartışma konusu. Bu alan aynı inşaat sektörü gibi motor bir alan. Çünkü beraberinde bir çok alana yan sanayi oluşturabilecek düzeyde. Elektrik, elektronik, kimya, biyoloji, fizik, inşaat, metal sanayi, plastik sanayi, mühendisliğin hemen her alanı... Ülkemiz ve etraf coğrafyamız gibi tarım fakiri olan bir yerde bu alanda çok ciddi destekleri devlet teşvik etmeli. Bu alana sadece çiftçilik açısından da bakmamak gerekir. En masum ilaçların, kimyasalların bile kimi insanlara yan etkisi vardır. Penisilinin iyi ettiği milyonlarca insan olduğu gibi, test edilmeden vurulursa 1 kaç dakikada öldüreceği insanlar da mevcut. Aslında bu başlığa kendime hakim olamadan cevap yazarak kendime de başlığa da iyilik yapmadım. Bayağı altlarda kalan bir konuydu ve öyle de olması gerekiyordu. Çünkü bu başlıkta yeterince alanında eğitimli kişiler her okuyanın anlayabileceği düzeyde teknik bilgiler de vermişti. O yüzden bu başlığa benim son yazım. Pişmanlığımı azaltan tek şey, Sayın MeyveliTepe'nin her düzeye hitap eden yazısı oldu. Saygı ve Sevgilerimle... |
Alıntı:
Not: Önceki mesajınızda belirttiğiniz argümanlardaki genellemelerden söz etmiştim. O argümanların tam tersini gösteren uygulamalar da var. Topraksız tarıma kökten negatif yaklaşan kişiler yapılan genellemelerin tersine örneklerden hareket ederek konuyu anlamsız bir tartışmanın içine çekme fırsatı bulabilirler. Söz gelimi, bitki gelişimi ve veriminin daha fazla olduğu, bitkilerin daha dirençli olduğu argümanları her zaman geçerli olmayabilir. Aksine, bitki direnci doğal tarım yöntemleriyle yetiştiricilikte doğası gereği daha iyidir. Topraksız tarımda bunu geliştirmek için özel çaba gerekir. Sağlıklı bitki sağlıklı ekolojinin sağladığı bir şeydir. Steril bir ortam sağlıklılık anlamına gelmekten çok en küçük bir kontaminasyonda çöküşe varan kırılganlığı işaret eder. Zirai ilaçlama topraklı tarımın vazgeçilmezi olmadığı gibi, ilaçsız yetiştiricik topraksız tarımın da doğası değildir. Bir çok topraksız tarım uygulamasında en az topraklıdaki kadar sentetik toksik pestisitler kullanılıyor. Serada domates uygulamalarında (topraklı veya topraksız oluşuna bakılmaksızın) bitkilere yapraktan bol bol potasyum silikat veriyorlar. Böylece meyve henüz olgunlaşmadığı halde olgunlaşmış gibi yeknesak kırmızı görünüyormuş (geçekten de marketlerde uçtaki domatesleri henüz yeşil domates salkımı gördünüz mü? - buna karşılık kendi yetiştirdiklerinizde salkımdaki domateslerinin hepsinin aynı anda kızardığını gördünüz mü?) Maliyet konusuna da dikkat etmek gerek. Evet, hidroponik sistemlerin işletme maliyetleri nisbeten düşük, ama yatırım amortismanları hesaba katıldığında o kadar düşük değil, duruma göre daha pahalı bile olabilir. |
Sonuç olarak dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz Sayın MeyveliTepe. Her iki argümanı da savunmak ya da yermek için oldukça fazla neden var.
Ve her iki tarımda da vijdan ve eğitim öncelikli konu. Bu denli önemli bir konuyu salt bu başlık üzerinden tartışmaya açmak, dediğim gibi benim boyumu aşar. Deneyerek, okuyarak öğrendiklerim var ama bu amatör düzeyde. Agaçlar'daki topraksız tarımla ilgili okumadığım bir satır bile yok. Tartışmaların besin düzeyinde kalması açıkçası bu tarımın en önemli noktalarını ıskalıyoruz gibime geliyor. Ve bu tarım tartışılacaksa başlığı bu olmamalı. Ya da hep bu başlığın konusu etrafında dolaşmamalıyız kanısındayım. 50 -60 yıllık geçmişi olan ve onlarca mühendislik dalını ilgilendiren bu konunun ortasının bulunamayacağı da aşikar. Toprağın olmadığı ya da verimli olmadığı, koşulların uygun olmadığı her yerde uygulanabilecek bu sistemin doğru anlaşılabilmesi için hemen her bir alan için başlık açıp buralarda tartışılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Tarsus'ta evimin 4. katında damda tarım yapabiliyor olmak büyük ayrıcalık. 20 m2 gibi bir serada verimli kullanıldığında bir ailenin kendi ihtiyaçlarının bir kısmını karşılayabilecek imkan sağlanıyor. Eğer damın komplesini kapatsam ki yaklaşık 140 m2, bir aileye ciddi sayılabilecek bir gelir getirebilecek bir sistem. Çukurova'da yüz binlerce dönüm dam var. Bu sistem pahalı bir sistem değil Sayın MeyveliTepe. Pahalılaştırılmış bir sistem. Ucuzlamasının tek yolu kullanımının çoğalmasıyla mümkün. Kullanımının çoğalması beraberinde teknik konularda bilgi havuzu oluşturur. Bu bilgiyle yanlış bilinen doğrular ortaya çıkar. Daha çok Ar-Ge yapılır, daha çok bilim adamı bu konuya zaman ayırır. Her yıl bu konuda milyonlarca doların belki de milyarlarca, X,Y,Z ülkelerine gitmesi kanıma dokunuyor. Yabancı sermaye düşmanı da değilim. Topraklı tarımdaki tüm endişeleri giderdik, topraksız tarıma sıra geldi. Topraklıdan neyini farklı yapıyoruz da bu konuda bu kadar endişe duyuyoruz onu da anlamış değilim. Arsenik örneği bana, altın araması biten yerlere ekilen, neyse ismini vermeyim, meyve sebzeleri getirdi aklıma. Topraklı da hemde... Bu konu dışında bir başlık açılırsa seve seve katılırım. Saygı ve sevgiler... |
Alıntı:
Oysa bu konuya tamamen başka bir açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Topraklı tarım ve topraksız tarım biribirine alternatif olan (birinden birinin uygulanıp diğerinin terkedilmesi anlamında) yöntemler değil bence. Topraklı tarım diye de tek bir kavram yok zaten. Bu başlık, "topraksız tarım hakkında endişeler" olarak açılmış. Gerçeğe uygun olmasa da algı seviyesinde endişe duyanlar olabilir. "Endişe", topraksız tarım ile üretilenleri yersek zararı olur mu? Topraksız tarımın çevreye bir zararı olur mu? vs. vs. şeklinde olabilir. Çok açık bir gerçek ise, topraksız tarım ile üretilenleri besin olarak tüketmek (şayet besin eriyikleri doğru malzemeler ile hazırlanmış ise) marketlerde satılan kutular, şişeler, paketlerden çok daha güvenli. İçinde en azından, insan gıdası olmayan sodyum benzoat yok. Şayet pestisit kullanılmadan yetiştirilmiş ise organik ürünler kadar güvenli. Besin değerleri bakımından besin eriyiklerinin verdikleriyle sınırlı olsa dahi zararlı olmayacağı da son derece açık. "Çevre"den izole olması her durumda çevreye doğrudan bir etkisinin olmamasını sağlıyor Bu sebeplerle başlıktaki "endişeler" yersiz. Yazdığınız gibi terasınızda, kiminin balkonunda yapılmaması için hiç bir sebep yok. Zaten en büyük avantajı tarıma uygun toprağın olmadığı yerde yapılabilmesi değil mi? Bahçenizde organik üretim yaparken, terasınızda hidroponik üretim yapmaya ne engel olabilir? Benim seramın yarısı organik, yarısı da hidroponik oldu. Aynı çeşidi, aynı fideden, aynı gün, aynı serada hem organik hem de hidroponik yetiştirme fırsatı buldum. İlk ürünlerin hasatı bugünlerde tamamlandıktan hemen sonra yerine gelecekler hidroponik tekniğinin biyoloji ilave edilmiş uygulamaları olacak. Yine aynı çeşidi aynı serada, sadece inorganik besin, inorganik besin + biyoloji, sadece biyolojik besin ve ayrıca topraklı organik ile yetiştirip görme fırsatı da bulacağım, ki bunların bu başlıktaki "endişe" ile hiç bir ilgisi yok. Montreal'in orta yerinde bir binanın terasına kurulan devasa bir serada, hidroponik tekniklerle ve herhangi bir pestisit de kullanılmadan sebze üretilip abone usuluyle aynı şehirdeki abonelere günlük olarak dağıtılıyor. Lojistik süreci çok kısalmış olduğu için yetiştirilenler çoğunlukla lezzetli hairloom çeşitler. Anlaşıldığı kadarıyla bina çatısından durduk yere gelen onca taze, güvenli ve lezzetli sebzeden dolayı herkes memnun. |
Uzun süredir konu ile ilgili yorumları ilgi ile takip atmekteyim ancak bu konuda bilgi eksikliğimden dolayı yorum yapmak istemedim.Konu uzadıkça net sonuca varılamayacağı anlaşılmaktadır.
Konu hakkındaki yorumları okudukça beni orta okulda yaptığımız ve konusu "sanat sanat içinmidir, sanat toplum içinmidir " olan münazarayı hatırlattı. Hangi gurup kazandı derseniz, tabii ki konuya edebi ve felsefi yönde bol bol laf üreten gurup kazandı, ben karşı gruptaydım. Tarımsal bir ürünün yetiştirme metodu sağlığa zararlı olup olmadığını bilmek için onu yalnızca üretmek yetmez zira bitkinin fizyolojisini iyi tanımak gerekir. Türkiye'deki ziraat fakültelerinde tarımsal biyoteknoloji bölümü 3-4 yıl önce açıldı ve bu yıl ilk mezunlarını verecek. Umarım önümüzdeki yıllarda buradan mezun olacak (benim oğlun dahil) öğrencilere akademik araştırma yapma fırsatı verilerek, halk arasında oluşan tereddütleri ve bilgi kirliliğini bir nebze olsun gidermiş olurlar. Bitki kimyasal elementleri bünyesine öncelikle hangi yollarla alır, örneğin; azot bitkinin temel besin maddesidir ancak saf haliyle bitki için bir şey ifade etmez ancak ve ancak topraktaki bakteriler azotu işleyerek bitkinin bünyesine salınımını sağlar. Halbuki topraksız tarımda bitki bünyesine saf azotun hangi elementler ile yapacağı bileşimden sonra alımını gerçekleştirir ki bunu iyi bilmek gerekir. Bence yorumlarda konuyu varsayım ve duyumları fazla edebiyat yaparak anlatım yerine daha çok teknik konulara ağırlık verilerek işlenirse_ki forum üyeleri daha fazla bilgilenmiş ve teredütlerini gidermiş olur kanısındayım. Yanlış anlaşılmasın amacım konuya katkıda bulunmak, eleştiri değil zira konuyu geniş geniş anlatan yorumları zevk ve ilgiyle takip ettiğimi bilmenizi isterim. Saygı ve sevgiler. |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
Saygı ve sevgiler. |
Alıntı:
Bir an için organik yetiştiriciliği hariç tutalım, herhangi bir bitki yetiştirme metodunun "en az zararsız" (çok zararlı anlamında mı? en zararsız anlamında mı?) olup olmadığı söz konusu metod ile doğrudan ilintili midir? Yoksa belirleyici olan metod olmayıp, bitkiye ne verildiği, hastalık ve zararlılarla nasıl mücadele edildiği midir? Organik yetiştiriciliği ayrı tutalım diye yazdım, çünkü tanımı gereği toprağa verilmesi gerekenler (veya verilebilir olanlar), zararlılarla mücadede kullanılabilir yöntemler önceden belirlidir. Bitki fizyolojisi, mineral asimilasyonları, sayısı yüzlere varan iz elementler, amino asitler, diğer organik bileşikler, köklerden emililim, yapraklardaki fotosentez mekanizmaları, bitki içindeki taşınım mekanizmaları, bitki biyolojik faaliyetleri içinde yüzlerce enzimin amino asitin, karbon bileşiklerinin sentezlenmesi, hücre çoğalması vs.vs. devasa bir literatürün burada tekrarı topraksız tarım metotlarının ne zararlı olduğuna ne de faydalı olduğuna işaret eder. Yazdığım ilk mesajda belirtmiştim, bitkinin gerçekten ihtiyaç duyduğu mineraller, bitki köklerinin doğrudan alabileceği formlarda ve denenmiş formülasyonlarla bitki köklerine verildiğinde, toksik pestisit de kullanılmadığında, meyvesinin insan tüketiminde yetiştirilme metodu sebebiyle zararlı olabileceğine dair herhangi bir neden ve kanıt yoktur. Bu paragrafta bir çok koşul var. Ucu açık görünmesinin sebebi belki bu koşullardır. Fakat, meyvenin zararlı mı faydalı olduğunu belirleyen yetiştirme tekniği değil, belirtilen koşullardır. Paragrafta basitçe yazılmış bazı şeylerin okuyanına göre oldukça detaylı anlamları da var elbet. Söz gelimi;
Benzer koşulların topraklı tarımda da varlığı kuşku götürmez. Bu sebeple endişe duyulması gereken yetiştirme tekniği değil, nasıl (neler kullanılarak) yetiştirildiğidir. Kaldı ki, hidroponik tekniklerde steril ve inorganik bitki besleme tek yöntem de değil. |
Sayin Ustad Montereale dun itibari ile kar yagmis. Nisanda 20 derece iken dun birden kar lapa lapa yagmis
|
Hidroponic sisteminizin detaylarini sitede yahut blogda
paylasacakmisiniz. |
Bravo aynı sorular benim de aklımı kurcalıyordu. Ben henüz başlamadım ama çizimlerimi yaptım, bazı malzemelerimi almaya başladım. Tabi bu soruları sorarak kimsenin hevesini kırmak istemem, zaten burada yapılan işlere son derece hayranlık duyduğumdan dolayı bu işe ilgi duymaya başladım. Ama bu sorular ciddi olarak kafamı kurcalıyor. Bunların mutlaka cevaplanması gerekiyor diye düşünüyorum. İşte başka bir başlıkta benim sorduklarım. Bunlar bir ışık tutan olursa minnettar kalırız.
Sayın Sergüzen önemli bir konuya değinmiş. Kendisinin de belirttiği üzere kimyasalların kullanımı esnasında doğrudan tehlike ve zararlarını konu etmiş. Ancak bunun yanında, topraksız tarımda kullanılan kimyasal muhtevalı besin eriyiklerinin direk olarak bitki bünyesine verilmesi (katı nötr ortam veya direk su aracılığı ile tabii ki) durumunda bitkinin veya sebzenin insan sağlığına zararlı hale gelip gelmediği hususu mutlaka incelenmelidir. Şu sorular benim beynimi kemirip duruyor. Eminim ki başkalarının aklında da bu sorular mevcuttur: -Organik tarım yönetmeliğinde topraksız tarıma izin verilmiyor. Buna göre organik tarımı en sağlıklı ürünlerin yetiştirildiği tarım olarak bildiğimize göre, bu durumda topraksız tarımın organik tarıma göre daha sağlıksız olduğu sonucuna ulaşırız. Resmi anlamda bunu kesin bir dille söylemek mümkün. O zaman topraksız tarımın diğer usullere göre sağlık anlamında hangi sırada kaldığını sormak gerekiyor. Yani mesela; 1-normal toprakta yetiştirilen, ilaçlaması yapılan, suni gübreler v.s. kullanılan 2-Seralarda aynı şekilde toprakta üretilen, 3-Serada -organik?- üretilen, 4-Serada topraksız üretilen, 5-Topraksız katır oratam/su kültürü vb. bu sınıflamayı direk tarım branşında olan arkadaşlar daha iyi yapabilir. Netice olarak bizim özellikle genelde yaygınlaşan katı ortam topraksız tarım uygulaması hangi sıraya düşüyor? Ayrıca topraksız tarım için piyasada -mikro organik besin- adı altında ürünler görülüyor. Bunlar gerçekten organik midir? Diğer bir konu, topraksız tarımda, kimyasal eriyiklerden tamamen kurtulmanın bir yolu yok mudur? Mesela enzimlerden bahsedildiğini duydum. Evlerdeki meyve sebze artıklarından elde edilen enzimler?. Bunlar kimyasal besin eriyiklerinin yerini tutabilir mi? Cevap verebilecek arkadaşlara şimdiden teşekkürler. Sağlıkla kalın. |
Sayın Leventali,
Yazınızda bahsettiğiniz tarım bakanlığının yayınladığı PDF dosyasını iletmeniz mümkün mü? Bu husus beni de rahatsız etti. Ben böyle durumlarda bilgi edinmeden bu konuyu ilgili makama sormadan edemem. Ne demek Türk milleti AB, ABD, Rus vatandaşşlarından daha mı değersiz. Neden onların sağlık nedeniyle yemediklerini biz yiyelim! Nasıl oluyor böyle birşey? Tamam burası Türkiye, bunlar normal denebilir ama en azında yönetenlerden hesap ta mı sormayalım? Hürmetler. |
Aynı videonun sonunda ilaveten "bu yolla tamamen organik! ürünler üretiliyor" ifadesi kullanılıyor. Üniversitedeki hocalar veya araştırmacılar bunu diyorsa vay halimize!
Halbuki organik tarım yönetmeliğine göre topraksız tarımda organik tarıma izin verilmiyor. Bkz. (18 Ağustos 2010 ÇARŞAMBA Resmî Gazete Sayı : 27676 YÖNETMELİK Tarım ve Köyişleri Bakanlığından: ORGANİK TARIMIN ESASLARI VE UYGULANMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK Organik bitkisel üretim kuralları MADDE 8 – (1) Organik bitkisel üretim kuralları aşağıda belirtilmiştir. e) Organik tarımda, topraksız tarıma izin verilmez. Bu maddeden şunu anlamak gerekir. Belki topraksız tarımda organik üretim çalışması yapıyor olabilirsiniz, ancak resmi anlamda topraksız tarımda yaptığınız işe tamamen organik tarım diyemezsiniz. En azından bir üniversite olarak diyemezsiniz. Eğer bilimsel olarak diyebiliyorsanız. Yönetmelik bilimsel bir gerçekliğe aykırı hazırlanmış demektir ki bu mantıksız bir durum. Saygılar, |
Alıntı:
Topraksız tarımda inorganik bitki beslemenin sağlığa zararlı olduğuna dair hiç bir kanıt, hiç bir gerekçe ve hiç bir neden yok. Bunun şartları ise; 1. Sentetik toksik pestisit kullanılmamış olacak, 2. inorganik besinlerin içinde bitkinin ihtiyacı olmayan başka mineral veya bileşikler olmayacak, olanlar ise bitkinin ihtiyacı olan ppm değerlerine uygun olacak (olmaz ise zaten bitkide muhtelif arazlar olur). Bitkiler toprak ekosisteminin bir sonucu olarak topraktan kökleriyle zaten bu mineralleri alıyor. Soruyu şöyle sorsaydınız daha anlamlı olurdu. "Toprakta ve organik yetişirilmiş bir sebze, meyve mi, topraksız tarımda inorganik beslenmiş sebze meyve mi daha iyidir?" (iyidir ile kastedilen daha fazla vitamin, daha fazla besin vs.) Bunun yanıtı ise toprakta ve organik yetiştirilmiş ürünlerin potansiyel olarak daha iyi olabileceği olurdu. Sebebi ise, bitkiler kökleriyle toprakta bulunan bir çoğu henüz bilinmeyen o kadar çok şeyi alıyor ki. Bir çoğu ölçülmese de bunların meyvelere muhakkak bir yansıması var.Ölçülenler arasında belirgin bir fark yok. Pratikte topraksız tarımda bitkiye verilenler ne eksik ne fazla tam bitkinin istediği mineraller olduğu düşünüldüğünde, bana göre, topraklı ama kompoze gübre vs. kullanılarak üretilenlere göre net bir üstünlük sağlar. Evet, topraksız tarım bir çok ülkenin mevzuatına göre bitkiler organik bile beslense organik tarım kapsamına girmiyor. Bunun tartışmalı uygulamaları yok değil. Söz gelimi, organik katı ortam kullanılıp, biyoloji içeren organik besinle beslenmiş bitkileri topraklı organik ürünlerden ayıran nedir? Bence hiç bir şey :) Böylece son sorunuzu da yanıtlamış oluyorum. Evet, topraksız tarımda inorganik besleme yerine organik besleme mümkün ve uygulanabilir. Bu yıl, topraksız koşullarda, bir kaç denemeden sonra elde ettiğim organik bir bitki çayı ile şahitli olarak eşit yetiştirdiğim bitkiler inorganik beslenenlerle birebir aynı verimliliği gösterdiler. |
Topraksız tarım bilmediğim bir konu olduğundan mı, değişime hep tereddütle yaklaşan yapımdan mı bilemiyorum ama marul alırken kök tarafında çamur olmayanları almıyorum. Tek sebebide topraksız yetişmiş olabilir endişem...
Hatalı bir tutum olabilir tavrım ama seçim hakkım olduğu sürece toprakta yetişeni (fiyat farkı ödemem gerekse de) tercih edeceğimden şüphem yok. Bir tüketici olarak bu konudaki fikrimi yazmak istedim. |
Sayın HoşSeda,
Sadece siz değil, genelde herkes - biz Topraksızlar da dahil, değişime karşıdır, tutucudur. Belki de bu bir korunma içgüdüsü: Bilmediğin şeyden uzak dur! Ama, size şöyle sorsam: Çamurlu aldığınız marulun toprağına verilen gübre doğru miktarda mıdır? O marula verilen ilaç doğru miktarda mıdır, kalıntı var mıdır? O marul hormonlu mudur (Hormonlu marul olur mu, onu da bilmiyorum ama, marul burada sembol), değil midir? Çamuru görünce bütün bunlardan emin olup, içiniz rahat yiyebiliyor musunuz? Genel olarak bizde o kadar çok ve o kadar ilgili-ilgisiz gübre/ilaç kullanılıyor ki, hem toprak ve sularımız zehirleniyor, hem bizler. İhraç tarım ürünleri neden ikşde bir geri dönüyor? Topraksız tarım en azından toprağa ve suya dokunmuyor, onlar kirletmiyor. Gerisi ise tamamen bilimsel bir üretm şekli... |
Sayın sulukök yazdıklarınızda haklısınız.
Bildiklerimin ( topraklı tarımla yapılan üretimde elde edilen ürünlerin) sağlıklı olduğu hususunda ne yazıkki endişelerim az değil ancak o ürünlerde kendimce almaya çalıştığım önlemler var. Ama hakkında bilgi sahibi olmadığım topraksız tarım ile üretilen ürünler için alabileceğim hiç bir önlem yok, yapabileceğim tek şey onları bilerek satın almamak. Sizin de belirttiğiniz gibi endişemin sebebi değişimlere duyulan tedirginlikler büyük ihtimal. |
Alıntı:
|
Konuyu etraflıca konuşmuşsunuz çok güzel.
İki yıldır ırımtüzen (akuaponik) yapıyorum. Kendi çapımda sadece ailemi beslemek amaçlı. Kışın alabalık, yazın ise sazanlarla sistem yürüyor. İki adet sistemim var ve sebze yatakları volkanik mıcır ve kil toplarla dolu. Refraktometre ile ürünün besin değerlerini ölçüp internetteki tablolarla karşılaştırıyorum. İlk başlarda kötüydü ama kaya tozu, demir ve iz mineralleri eklentilerinden sonra düzeldi. Şimdi Mikoriza deniyorum. Mikoriza köklere yapışan mantarlar topluluğu ve bitki ile simbiyotik ilişkiye girip besliyor, suyu temizliyor vesaire. 1 metreküp su + 45 alabalık + 640litre sebze yatağı ile sürekli çalışan su ve geceleri kapadığım hava pompası ile sistem dönüyor. Aslında balık miktarı çok fazla. 640 litre sebze yatağı maksimum 32 erişkin balık kaldırırdı ama benimkiler yavru sayılır. Sistemlerin resimlerini Google Photos adresinden görebilirsiniz. |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 03:03. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025