agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Sürdürülebilir Doğal Tarım Bahçeleri (https://www.agaclar.net/forum/surdurulebilir-dogal-tarim-bahceleri/)
-   -   Uzak bahçelerin yakın işbirliği (https://www.agaclar.net/forum/surdurulebilir-dogal-tarim-bahceleri/20224.htm)

omer.tuncer 30-11-2010 20:33

yeniden merhaba
 
Lütfen kusur a bakmayın yeniden eski ismime döndüm kontrol için yazıyorum.

not: tartes ten boyle bir perma kültür çalıştay notları var ilgilenlere.

http://xa.yimg.com/kq/groups/1924739...yi_Notlari.pdf

acemi_caylak 02-12-2010 16:02

Bu linkte permakültürün kurucusu Bill Mollison ile yapılan bir söyleşi var. Kesinlikle okunması gereken bir söyleşi. Uzak Bahçeler'in hedeflerinden bazılarını bu yazıda çok güzel dile getirmiş. Kendi açımdan çok dikkat çekici olan bölümleri buraya da aktarıyorum.

Vlaun: Ama öyle görünüyor ki gen mühendisliğinin bugün geldiği noktada bizim organik tarımımızın da içine edebilirler, açık tozlanmayla döllenen tohumlarımızı bile…

Mollison: Sanırım Amerika’da toplum GDO’ları benimsedi. Burada onları satmayan birilerini bulmak zor. Ama bu Avrupa’da ve dünyanın diğer yerlerinde böyle değil. Avustralya’da yapamazsın. Bunları satamazsın. Haliyle satamayacağın bir şeyi ekmenin anlamı yok. Amerika gittikçe daha da yalnızlaşıyor bu konuda. Sadece GDO konusunda değil, birçok başka konuda da. Söylediğim gibi, yanlış başkanı seçtiniz. Kısa süre içinde dünyada bazı şeyleri yapan tek ülke olduğunuzu anlarsınız. Ve dünyada organik gıda yemeyen tek ülke olduğunuzu. Sanırım böyle olacak. Sanırım Üçüncü Dünya hızla değişiyor ve işbirliği yapıyor.

Vietnamlılardan çok etkilendim. Bir çiftçiyi görmeye gittim, adı Bay Man, permakültürü benimsemiş ama karısı onunla aynı fikirde değil. Karısı sadece pirinç yetiştirmek istiyor. Adam, sen tarlanın yarısını al, ben diğer yarısını diyor. Öyle de yapıyorlar ve görüntü şu. Tarlanın yarısı sadece pirinç, kimyasallarla yetiştirilmiş. Diğer yarısı Eden’in Bahçesi gibi. Adam yerel pazarda yüksek miktarlarda mal satarken, kadın dünya pirinç pazarıyla rekabet ediyor ve durumu iyi değil. Haliyle kadın çok çalışıyor ama iyi para kazanamıyor. Adam ise çok para kazanıyor. Kendine bir bisiklet almış, eve siyah-beyaz bir televizyon ve radyo almışlar. Zengin bir çiftçi. Üstüne de 400$ para kalmış. Ve ne yapıyor? O parayı aynısını yapması için komşu çiftçiye veriyor. Çok anti-Amerikan değil mi?

Vlaun: Tamamıyla.

Kasabamızda bir gıda kooperatifimiz var. 25 yıl sonra, arka sokaklarda tıkılı kalmış dükkanımızı ana caddeye çıkardık. Büyük Açılış için birisi bir çalıştay düzenledi: “Herkes için yeterli gıda var mı?” Anlaşıldı ki, gıda mevcut olmasına rağmen aç kalacak olan birçok kişi var, çünkü nasıl pişireceklerini bilmiyorlar. Eğer işlenmiş gıda almazlarsa pilav ya da fasulye pişiremiyorlar.

Mollison: Queensland’deki küçük yerlerde kooperatiflerimiz doğdu ve büyüdü. Orada bir kredi birliği de kurduk, bu kredi birliği kasabadaki herkes için. Kişi başına ortalama 15$’lık bir yatırımla başladı ve şu anda kişi başına ortalama 18.000$’lık bir büyüklüğe ulaştı, çok hızlı büyüdü. Herkes kendi evini, arabasını, çiftliğini aldı, kendi işini kurdu ve bir sürü de para arttı, sanırım 15-20 milyon $. Bu sadece küçük bir kasaba. Ve kimse artık borç istemiyor. Hepsi kendi sermayesiyle işi yürütüyor. Ve bunu kendi sermayeleriyle yaptılar! Eğer kredi birliğini kooperatifle birleştirirsen neler olacağına şaşarsın.

...

Mollison: Her şeyi malçta yetiştirme gibi.

Vlaun: Şahane fikir, bizim oturduğumuz yerde her zaman işe yaramasa da. Toprakta malçı uzun süre tutamıyoruz çünkü o zaman ilkbaharda toprağın ısınması çok uzun sürüyor. Toprağın kuruması ve ısınması için malçı toprağın üstünden almamız gerekiyor. Bir de dikkatli olmazsak, malçın altında çok fazla sümüklüböcek oluyor. Biraz nazik bir durum.

Mollison: Ohh, ördekler için ziyafet. Demek ki ciddi bir ördek eksikliğiniz var. Eminim ki yapamayacağınız bir sürü şey olacak ama yapabildiğiniz şeylere bakın.

Vlaun: Kesinlikle. Permakültürün ilkelerinden biri de her bir durum için o duruma özel bir çözüm olması galiba.

Mollison: Evet bu doğru olabilir, ama hep aynı şeyleri uyguluyorsun. Bir keresinde Hawaii’de Cauceria otuyla uğraşıyorduk. Öyle ki ağaç dikemiyorsunuz, gidiyor ve ağacı öldürüyor. Ben dedim ki, ‘tamam bu sizin büyük sorunlarınızdan biri’. Onlar da ‘evet büyük sorun’ dediler. Onlara dedim ki gidin bu ot nerede çıkıyor, nerede çıkmıyor gözlemleyin, bana gelip hangi koşullarda bu otun çıkmadığını söyleyin. Öyle yaptılar. Sonra bir sistem çizdik, Cauceria otu olmayan bir bahçeyi Cauceria’nın tam ortasında yapabileceğimizi düşündük. Ve öyle de yaptık. Diktik ve büyüdü.

...

Vlaun: Soya ürünleri peki? Organik soya sütü değilse GDO’ludur. Tofu. GDO’lu. “Doğal gıda” olarak nitelediğimiz şeyler bile artık GDO’lu soya fasulyesiyle yapılıyor.

Mollison: İnanırım.

Vlaun: Yeni yeni radara girmeye başladı. Kimse anlamadı ama kimseler bilmeden bunu zorla ağzımıza tıktılar.

Mollison: Ne alçak herifler, değil mi?

Vlaun: Soya fasulyemizin %70 civarı GDO’lu ve çoğumuz bunları alarak neleri desteklediğimizi anlamıyoruz. Mısır tarlalarına BT (böceklerin iç organlarını parçalayarak onları öldüren Bacillus thuringiensis bakterisi. Ç.N.) attıklarından beri organik olmayan mısır cipsi alıyoruz.

Mollison: BT’nin sonu geldi. Yıllar önce Avustralya’ya BT aşılanmış GDO’lu pamuk tohumu getirip ektiler ve pamuk kurdu ekinin yarısını yedi, çünkü işe yaramadı. Ve şimdi bütün tohumlar bu BT’ye bağışık gruptan. Bu BT’yi bitirmek için bir yol olabilir.

Vlaun: Haklı olabilirsin ve bu organik üreticilerin kullanmak zorunda oldukları başlıca böcek ilacı. Beş sene içinde hiçbir değeri kalmayacak çünkü böcekler buna bağışıklık kazandı.

zafersu 02-12-2010 22:29

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 720605)

Bunların yanı sıra bilgi üretip, sınırsızca paylaşmayı da ilke edinmeliyiz. Gücümüzün buradan geleceğine kuşkum yok.

İnşallah günün birinde Uzak Bahçelerin kamuya açık belgeselini bu başlıklarda bulacağız.

Dolayısıyla lütfen yanlış anlaşılmasın. Bir yere gittiğimiz yok, buradayız, ve burada olmaya devam edeceğiz :)

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi acemi_caylak

gizli üyelerimiz ve yazmasalarda bizi gönülden destekleyen dostlarımız sayesinde bunu başaracağımıza inanıyorum. Bir kişiyi daha kimyasal kullanımından vazgeçirmek bu oluşumun başarısıdır diye düşünüyorum.

Sizler kadar olanaklarımız olmazsada ''PEŞİNİZDEYİZ'' haberiniz olsun.
UBYİ kurucu, kullanıcı, takipçi, örnek alıcı,.....vs. vs. herkese, her dem hayırlı olsun.

bozon 03-12-2010 23:46

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi hosseda (Mesaj 708039)

Sayın MeyveliTepe,

Dün sizler için en ciddi engellerden bir tanesi olan kazançlarınızda vergileme, belge düzeni gibi konularda yardımcı olmak düşüncesi ile özet bir çalışma yaparak yazıya dökmüş ancak moral bozucu yanları olabilir endişesi ile yazıyı yollamadan silmiştim. Yukarıdaki yazınızda yer alan küçük çiftçi muaflığına dair bölüm ( 193 sayılı kanun md. 10-........) 1998 yılında 4369 sayılı kanunla mülga edilmiştir. Keşke o bölüm hala yürürlükte olsaydı, işiniz çok kolaylaşacakdı.
Hali hazırdaki mevzuat, tasarlamakta olduğunuz işbirliğinde ( Bilhassa netten satış ve kargo ile mal sevkiyatlarınızda) ileride sizleri üzebilecek belirsizliklerle dolu.

Belirtmeden edemedim.


Keşke Sayın Hosseda yaptığı çalışmayı silmeyip yollamış olsaydı. Mevzuatta nelerle karşılaşacağımızı bilmeden mesafe katedilebileceğini zannetmiyorum.

Lilium 04-12-2010 00:25

Sevgili hosseda'nın bu yazısını okumuştum,

Doğru olan moral bozucu da olsa yazılmalıdır diye düşünüyorum, morelimiz bozulacak diye doğru olanları konuşmayacakmıyız, herkes doğru olduğunu bildiğinden emin olduğu bilgiyi morel bozucuda olsa paylaşmalıdır. Bize doğru bir şeyler yapmamıza hata yapmamamıza yardımcı olurlar. Bilgi bilgidir.

acemi_caylak 04-12-2010 18:46

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi bozon (Mesaj 722744)
Mevzuatta nelerle karşılaşacağımızı bilmeden mesafe katedilebileceğini zannetmiyorum.

Sn. Bozon, Uzak Bahçeler'in ilk hedefi satış değil. Satış elbette olmazsa olmazlardan biridir. Ancak kastettiğiniz internet üzerinden satış ise çok zor değil. Bir eticaret paketi ve sanal pos ile bu iş kolaylıkla halledilir.

Ancak Uzak Bahçeler'in bundan önce gerçekleştirmesi gereken çok önemli adımlar var. Önce kendi kimliği ile tanınması ve yazılı ilkelerinin olması.

Örneğin çok az kişi henüz doğal yoldan bitki yetiştirilebileceği inancını taşımıyor. Hatta o kadar eminimki, agaclar.net üyesi bir çok kişi bile bu işe kuşku ile bakıyor. Ne yazık ki bugüne kadar bize empoze edilen öğretilerin dışına çıkıp dışarıdan objektif bir gözle bakabilme yeteneğimiz körleştirilmiş durumda. Eğitim ve öğretim siteminden tutun, televizyonlar ve basın organları ile sürekli pompaladıkları büyük tekellerin dünya görüşü. Çok özendiğimiz Amerikanın, bilişim teknolojisi ve savaş aletleri dışında hangi üretimi var ki? Geriye kalan banka ve büyük finans kurumlarının hepsi hiç bir üretim yapmayıp rant ve spekülasyon üzerine kurulu asalak bir tüketici topluluğu. Dünyanın kaynaklarını har vurup harman savuranlarda onlar. Bu yüzden dünyanın diğer halklarına karşı bu kadar saldırganlar. Çünkü gelişmekte olan ülkelerdeki bir bireyin 10 katı tüketimde bulunuyorlar. Bunu da karşılıksız bastıkları dolar ile yapıyorlar.

Oysa dışarıdan bakıldığında, siz neden tükettiğiniz meyve ve sebzeyi uzak bölgelerden temin edesiniz ki. Üstelik o bahçeyi ve yetiştiricisini hayatınız boyunca görmeyeceksiniz bile. Daha yeni yaşadığım bir deneyimden yola çıkarak anlatayım. Geçenlerde pazardan nar alıyordum. Pazarcıdan rica ettim, kabuğunun büyük kısmı kahverengi renkli olanları (bunlar güneş yanığıdır) koyma diye. Ancak o bana iyilik yapıyormuş gibi bunların iri olduğunu daha iyi olacağını söyledi. Bense ısrarla onları istemediğimi söyledim. Tartışma ilerledi ve iş satıcının öyle bir narı kesmesine kadar vardı. Söylediğim gibi güneş yanığı olan bölümün meyvelerinin tamamen beyaz olduğunu görünce kendisi de şaşırdı. (İşte aradaki bu satıcıyı ve diğer aracıları kaldırmak gerekiyor. Çünkü bunların üretime hiç bir katkısı yok. Sadece alım satımdan kazanılan asalak bir kazanç.) İşin özeti, yetiştirirken nasıl yetiştirdiğini bilmeyen bir üretici, satarken ne sattığını bilmeyen bir satıcı ve alırken ne olduğunu bilmeyen bir tüketici. Çünkü size bilmeniz ve tek başınıza karar verebilmeniz unutturulmuş.

Geçen toplantımızda Meyvelitepe'nin sevgili eşinin verdiği çok güzel bir örnek vardı. Büyük marketler size daha başından hırsızmış gözü ile yaklaşıyorlar. Girişte ve çıkışta dedektörler ve güvenlik kameraları. Hep kontrol altındasınız. Oysa insanların en fazla %1-2 si art niyetlidir. Düşünsenize, bu insanların çalabileceği ürün miktarı bu yatırımların kat kat altındadır. Ama hiç kimse bunu sorgulamıyor. Size hırsız gözüyle yaklaşan mağazaya siz soruyor musunuz ürünleriniz sağlıklı mı diye? Hayır çok az kişi belki soruyor. Bu durumda her zaman her şeyi belirleyen onlar oluyor. Hatta yaptıkları reklam ve kampanyalarla ne tüketeceğinize onlar karar veriyor.

Hiç düşündünüz mü gökdelenlende oturmanın maliyetini ve tüketilen enerjiyi?

Kısacası sorular uzayıp gidiyor. Uzak Bahçeler hiç değilse doğal yetiştiricilik alanında bir alternatif yol geliştirmeye çalışıyor. Marketler yerine yerel pazarlar, hatta bahçeden tüketicinin kendisine toplatma. Tüketici içinse bildiği ve tanıdığı kişiden ürün alması. Hatta bazı sebze ve meyveleri tüketicinin kendi evinin balkonunda bile yetiştirebileceği. (Örneğin en çok tüketilen iki sebzeden patates ve soğan kendi balkonunuzda yetiştirilmesi en kolay ürünlerdir. Büyük bir balkonu olan neden komşularına da satmasın ki.)

İşte üreticiler ve tüketiciler bu bilince eriştiğinde bir çok sorun kendiliğinden çözülecek. Ülkenin bir çok yerinde Uzak Bahçeler benzeri oluşumlar kurulacak. Gün gelecek bunlar kanunlarıda kendi lehlerine çevirme şansına sahip olacaklar.

Söylediklerim belki hayalprestlik olarak algılanabilir ancak, kürenin dışına çıkıp baktığınızda gözüken bunlar.

bozon 04-12-2010 23:14

Sayın Acemi Usta, söylediklerinize katılıyorum. Yerden göğe kadar haklısınız. Değerler ve sorunlara bakış olarak da pek bir farkımız yok. Herhalde benim farkım, konulara "olumsuz yanından yaklaşıyor" görüntüsü vermem. Bunda, anlatım becerimin (beceriksizliğimin) önemli payı olsa gerek.

Ben, bir konuyu olumlu ve olumsuz yanlarıyla birlikte düşünürüm. Ortaya çıkabilecek sorunları önceden görmenin, buna yönelik erken önlem almanın, sorunlardan en ucuz kurtulma yolu olduğunu düşünürüm. Eğer bu bir yeni oluşum ise, sağlıklı bir kuruluşun, sağlıklı bir gelişmenin en büyük güvencesi olduğu kanısındayım. Tabii ki, bu şekildeki bir yaklaşım, karamsarlık, bahane uydurma gibi algılanmalara neden oluyor. Oyun bozan gibi görünüyorum.

Benim mevzuatla ilgili endişelerim, somut bilgilere dayanıyor. Burada hepsini sayabilecek değilim. Son yıllarda, tarım ve toprakla ilgili çıkan kanunlar, oluşan mevzuat, tamamen büyük şirketlerin istekleri doğrultusunda gerçekleşti. Örnek; Arazi Toplulaştırması Kanunu, Tohum Kanunu, Endüstri Bölgeleri Kanunu...

Sonuçta tüm toplumsal çabalar, mevzuat dediğimiz bu zeminin üzerinde gerçekleşiyor. Benim isteğim, önerilerimizin, bir de mevzuat bilen arkadaşlar tarafından arada sırada değerlendirilmesi.

Söylediklerinizin bize bağlı yanını zaten yapacağız. Yani zehirden uzak duracağız. Doğayı tahrip etmeyeceğiz...

Benim sözlerimden, "olmaz" anlamı çıkarılmasın. İnsani açıdan oldukça büyük bir çaba olan çalışmalarınızın destekçisiyim. Başarabilirsem katılımcısı da olurum.

Selamlar.

malina 08-12-2010 10:00

Konu adı doğru olmayabilir, söylerseniz düzeltirim.

Üreticinin ürününü doğrudan satışı ile ilgili vergi mevzuatı

Bu konu ayrı bir başlık olursa takibi kolaylaşır diye son yazışmaları taşıdım. Oradan devam edebilirsiniz.

hosseda 08-12-2010 10:23

Ben mesajımı önceki bir mesaj sebebi ile yazdım sayın malina ve o mesajlarında öncesi var yazılmalarına sebep olan. Bu durumda hepsini yeni yere aktarmalıydınız.

Konunun başlığı " UBYİ de vergileme " olabilir uygun görürseniz.

malina 26-01-2011 11:45

Projeden vazgeçildi sanırım...

elek 26-01-2011 12:49

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi malina (Mesaj 747761)
Projeden vazgeçildi sanırım...

Evet, ben de merak ediyorum UBYİ üyeleri neredeler? Arada blogları turluyorum ama birkaçı hariç onlarda da hareketlilik yok. Toprakla ilgili işlerin nispeten az olduğu bu günlerde; ilerisi için planlar, satış organizasyonu, denetleme, görev bölümü vb. konularda tartışmaların daha hareketli olmasını bekliyordum.

Mine Pakkaner 16-02-2011 16:24

Uzak bahçelerin İzmir'li üreticileri bu ayki seminerimiz özellikle sizin ilgi konularınız arasında.

Yararlı Böcekler ve Zararlılarla Mücadelede Tuzak Kullanımı


Biyoteknolojik mücadele sürdürülebilir çevre dostu tarımın olmazsa olmazı.

acemi_caylak 17-02-2011 08:08

1 Eklenti(ler)
Sevgili Malina ve Sevgili Elek,

Proje unutulmuş değil veya bitmiş değil. Aslında proje demek ne kadar doğru o da ayrı bir konu. İşim gereği 20'den fazla proje yönetimi, ISO, kalite yönetimi vb. konularda eğitim aldım. Ancak her eğitimden sonra bunların Amerikalıların yutturmasından öte bir şey olmadığını yaşadığım deneylerden ötürü çok iyi biliyorum. Ortalık bunlardan geçilmiyor. Sağ elimi sallasam projeciye, sol elimi sallasam danışmana çarpıyor.

Bu uzun soluklu bir mücadele. Eğer bu iş için yola çıktıysanız, tam donanımlı olmanız gerekiyor. Biyoloji, Kimya, Toprak bilimi konularında bir üniversite öğretim üyesi kadar teorik bilgiye, iyi bir çiftçi kadar pratiğe hakim olmanız gerekiyor. Hatta daha da ileri gidersek Biyokimya, Mikrobiyoloji, Zooloji, Patoloji, Formakoloji' yi de iyi bilmek zorundasınız. Aksi durumda, size yıllardır söylenen yalanları bertaraf edemezsiniz.

Basit bir örnek, teknoloji ve bilim bu kadar gelişmişken, hala dünya çapında üretilen toplam ürünün 1/3'ü hastalık ve zararlılar tarafından yok edilmekte. Ki buna sel, don ve kuraklık vb. sonucu oluşan zararlar dahil değil. Neden çözüm bulamıyor o "broad spectrum" dedikleri pestisitler.

Tarımda "verim artışını" ve "akıllı teknik" leri savunanlar açlığa çözüm bulabilmiş değil. Bu durum, her şeyden önce dünyada üretimin adil olarak paylaşılmamasından kaynaklansa da, bir diğer sorun bütün bu tekniklerin sadece bir kaç ürüne odaklanmış olması ve çiftçilerin bunları üretmeye teşvik edilmesinden kaynaklanıyor. Mısır, pamuk, soya, pirinç vb. ürünler gereğinden fazla üretiliyor. Oysa insanların gardroplarında 10 yıl yetecek kadar giyecek birikmiş durumda. Pamuk üretimi düşürülse ve yerine diğer ürünler üretilse hiç bir şey kaybedilmez. Aksine açlığa kısmen çözüm bulunabilir.

Aynı durum bizim ülkemizde de var. Konya Ovası'nda şeker pancarı üretmek saçmalık değil mi? Neden orada geçmişte olduğu gibi tahıla ağırlık verilmez. Ya da Ege Bölgesi' ndeki verimli topraklara neden zeytin (zeytin toprak isteği konusunda hiç te seçici değildir) dikilir anlamış değilim. Neden hiç bir Ziraat Odası, Üniversite ve diğer bir cümle sivil toplum örgütleri buna karşı çıkmaz. Bugün tarımın bu hale gelmesinde hiç mi onların suçu yok. Konya Ovası'nda, şeker pancarı için yerin 200 metre altından gereğinden fazla su çeken çiftçi kimin suyunu tüketiyor. Binbir ayak oyunuyla ve yargı kararlarını hiçe sayarak kurulan Cargill tesisleri kimin suyunu kullanıyor. Bu su senin ve benim suyum.

Diğer yandan "organik tarım" kavramı tümüyle çarpıtılmış durumda. Adam organik rakı ürettiğini söylüyor. Distile edilerek elde edilen bir içki olması dolayısıyla, rakı organik olsa ne olur olmasa ne olur. Aşağıdaki resim yakın zamanda gezdiğimiz bir çiftlikten alındı. Buranın sahibi kendilerini bir sürü pazarlamacının ürünlerinizi organik diye pazarlayalım şeklinde aradıklarından söz ediyor.

Eklenti 192966

Bir diğer uyanıklık biyolojik mücadele konusunda yaşanıyor. Biyolojik mücadele konusunda dünyada yüzlerce fiyaskoyla sonuçlanan örnek var. Laboratuar koşullarında başarılı olan bir ürün, deneme sahalarında başarılı olmayabiliyor. Ya da deneme sahasında başarılı olsa bile iklim ve toprak yapısı ile çok yakından ilişkili olduğu için her tarlada aynı sonucu vermeyebiliyor. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, ürünün içeriğinin ne olduğu, tam olarak belli değil, hatta içinde var olduğu söylenen organizmaların tam adları "üretim sırrı" yalanıyla sizden saklanarak, her derda deva diye bu forumda bile pazarlanıyor. Ama adam ürünün vertisilyumdan, nematodlara, kurşuni küften, ateş yanıklığına kadar her soruna etkili olduğunu iddia ediyor. Bir de kendisine "turşu suyundaki tuzdan alkol ürettirecek" kadar bir kaç tane kör savunucu buldu mu ürününü "her derde deva" diye burada pazarlayabiliyor. (Bu forumda örneği var.)

Özelden bir arkadaş yazmıştı. Rosellinia kök çürüklüğüne karşı bu ürün önerilmiş. Sormazlar mı adama bu ürün Rosellinia kök çürüklüğünü nasıl çözüyor? Tarladaki drenaj sorunu çözülmeden bu mikroorganizmalar kime nasıl etki edecek? Adam 3 yıllık fidanlarını kaybetme pahasına bir 6 ay daha sizin ürününüzü deneyecek. Bunun neresi etik?

İşte bütün bunlara karşı durabilmek, yalan ve çarpıtmaları ortaya çıkarabilmek ve bunların karşısına alternatif ürünler çıkarabilmek (örneğin nematodu sadece kekik, sarmısak, kimyon vb. ile çözebiliyorsunuz.) ve örnek bahçeler oluşturabilmek oldukça yorucu ve zaman alan işler oluyor. Ancak kimse duraksadığımızı düşünmesin.

Buraya yazmaya fırsat bulamasak ta oldukça olumlu gelişmeler var. Bir kere Ensar sayesinde Trakya Önder Çiftçiler ve DLG (Alman Tarım Birliği) ile yakın ilişkilerimiz var. 5-8 Mayıs tarhinde Adana Tarla Günleri'nde kesinlikle bir deneme bahçemiz ya da enazından kendimizi anlatacağımız bir standımız olacak.

Ensar fabrikayı sattı ve kendini tümüyle tarım işlerine adadı. Dikili'de daha yeni 210 dönüm dağ başında bir arazi aldı. Burada örnek bir ekolojik çiftlik kuracağız. Ben bu ay sonu itibariyle işimi bırakıyorum. Uzak Bahçeler yakında kendi bağımsız sitesini de kuracak. Yani Ilya Ehreburg'un kitabının adındaki gibi "Dipten Gelen Dalga" yükseliyor.

Bunlar aşıldığı oranda pazarlama ve diğer işler kendiliğinden gelecek. Sonuçta bizim birliğimiz daha çok gönüllülük temeline dayalı gevşek bir birliktelik. Kimseye yaptırım uygulamıyoruz. Herkes kendi blogunu kuracak diye aldığımız genel kararı bile en yakın üyelerimiz hayata geçirmedi. Örneğin Sevgili Halil Önen. Buradan onlara sitemimi de belirtmiş olayım:)

omer.tuncer 17-02-2011 15:13

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi acemi_caylak (Mesaj 756508)

Aynı durum bizim ülkemizde de var. Konya Ovası'nda şeker pancarı üretmek saçmalık değil mi? Neden orada geçmişte olduğu gibi tahıla ağırlık verilmez. Ya da Ege Bölgesi' ndeki verimli topraklara neden zeytin (zeytin toprak isteği konusunda hiç te seçici değildir) dikilir anlamış değilim. Neden hiç bir Ziraat Odası, Üniversite ve diğer bir cümle sivil toplum örgütleri buna karşı çıkmaz. Bugün tarımın bu hale gelmesinde hiç mi onların suçu yok. Konya Ovası'nda, şeker pancarı için yerin 200 metre altından gereğinden fazla su çeken çiftçi kimin suyunu tüketiyor. Binbir ayak oyunuyla ve yargı kararlarını hiçe sayarak kurulan Cargill tesisleri kimin suyunu kullanıyor. Bu su senin ve benim suyum.

Diğer yandan "organik tarım" kavramı tümüyle çarpıtılmış durumda. Adam organik rakı ürettiğini söylüyor. Distile edilerek elde edilen bir içki olması dolayısıyla, rakı organik olsa ne olur olmasa ne olur.



hah işte böyle yazayım dedim yazamadım daha ben tam üretimimi oturtamadım ne yapacağımı bilmez halde dolanıyor mevcutları iyileştirme çabası içindeyim. daha sonra gelişme üretim artışı ve enson pazarlama gelecek işe başlarken belli bir üretimim yoktu birazda tembelikten ve imkansızlıklardan dolayı zeytine yöneldim çünki onlar mevcuttu iyileştirilmesi gerkiyordu. üstelik bem makina öğretmenliği yaptım, ziraat akrabaların yaptığı onları seyretme ve de yardımcı olmadan öteye gitmedi. Şimdi yeni den öğrenciliğe başladım (yaygın eğitim dedikleri bu olsa gerek) :D

acemiden, selahatin beyden, meyveli tepeden, mine hanımdan ve daha 10 larca kişide AGAÇLAR NET OKULUNDA egitime başladım inşallah ileride stajımı tamamlayıp uygulamaya geçeceğim.:rolleyes:

Halil Önen 17-02-2011 23:09

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi acemi_caylak (Mesaj 756508)
Bunlar aşıldığı oranda pazarlama ve diğer işler kendiliğinden gelecek. Sonuçta bizim birliğimiz daha çok gönüllülük temeline dayalı gevşek bir birliktelik. Kimseye yaptırım uygulamıyoruz. Herkes kendi blogunu kuracak diye aldığımız genel kararı bile en yakın üyelerimiz hayata geçirmedi. Örneğin Sevgili Halil Önen. Buradan onlara sitemimi de belirtmiş olayım:)

Sevgili Acemi Usta,

sitem etmede haklısın.:)

Birliğimiz gönüllülük temelinde gevşek bir birliktelik şimdilik ama sıkı dostluk temelleriyle atıldı artık gerisi gelecektir.

Blok çalışmasından çok köydeki diğer üreticilerle neler yapabiliriz; tartışmaları sürüyor ve olumlu sona yaklaşıyoruz.


'Köyönü Tarım' bloğu altında doğal yetiştiricilik ilkelerine bağlı kalarak gönüllü birlik kurma çalışmalarımız_hala _ sürüyor. Biraz daha sürecek gibi...:)

Saygılar

Zeytinlibahçe 18-02-2011 08:38

Acemi usta çok güzel özetlemiş, ortaya tam olarak birşeyler çıkmadan forumda paylaşmıyoruz sanırım bu yüzden gelişmeler görülemiyor.

Ensar beyle geçen ay buluştuk, planlarını ve yapmak istediklerini devamlı paylaşıp, karşılıklı görüş alışverişinde bulunuyoruz, yapılmak istenenler karşısında heyecanlanmamak mümkün değil. Yalnızca bu ay içerisinde yapılacaklara yön verecek yurt dışındaki 2 fuara katılacak, önceki ay hindistan dan gelen bir heyetle bir çok konuda görüş alışverişinde bulundu, Acemi ustanında bundan sonra kendisiyle beraber olması çalışmaları daha da hızlandıracaktır.

Bizim buralarda da herşey yolunda, yakın zamanda yeni katılımlar da olacak, aslında çalışmalarımızın büyük bir kısmını doğal üretimin kolayca yapılabileceğini ve önemini üreticilere anlatmak alıyor, bir kişi dahi doğal üretim yapmaya başlasa bu bizi çok mutlu ediyor, ubyi ne katılmaları kendi bilecekleri bir konu.

Halil beyin bir çok konuda ciddi çalışmaları var uygun bir zamanda kendisi bahsedecektir.

Kısacası uzun soluklu ve zamana ihtiyaç var, bazı arkadaşlarımız için blog oluşturmak büyük bir sorun bunu da aşacağız, heyecan artarak devam ediyor....

Sarıcan 18-02-2011 09:38

Eskiden okuma yazma bilmeyen erkekler okumayı ancak askere gittiklerinde öğrenirlerdi. Asker ocağında okuma yazma öğreten okula "Ali Mektebi", öğrencilerine de "Ali" denilirdi. İsterseniz bundan sonra kendisine acemi_caylak diye takma ad alan arkadaşa bundan sonra kısaca "Ali" diyelim. İsteyen kızdığı için "Ali"' yi acemi, okuma yazma bimez anlamında kullanır, isteyen de "Ali" yi ulu, yüksek anlamında kullanır.

Bence acemi_caylak' ta artık şu amerikancası nick olan takma adını değiştirse de kendini seven arkadaşlar acemi demekten sıkıldıkları için "acemi usta" gibi çelişkili takma adla seslenmekten kurtulsalar. Eğer çalışmaları böyle devam ederse ilerde nasıl hitap edersiniz bilemem. Ensar' la birlikte yarattıkları ortak enerji ve gücü düşündükçe ileriye dönük umutlarım ve dileklerim çok iyi şeyler olacağı yönünde. Dilerim bu yolda her iki arkadaşımız da sessiz ve hayal bahçelerinde mutlu olurlar.

malina 18-02-2011 12:03

Alıntı:

Yani Ilya Ehreburg'un kitabının adındaki gibi "Dipten Gelen Dalga" yükseliyor.
Arada sesinizi duyalım ki, konuyla ilgilenen ama henüz seslerini duyamadığımız arkadaşlar, "ne oldu bu iş, devam etmiyor herhalde" umutsuzluğuna kapılmasın diye "Projeden vazgeçildi sanırım..." diye yazdım :)
İyi ki yazmışım, gelişmelerden bir parça haberimiz oldu. Mutlu olduk :)

bozon 18-02-2011 22:20

Sayın Acemi Caylak, önemli saptamalarda bulunmuş. katılmamak mümkün değil.
Ben de, bir saptamayla katkıda bulunmak istiyorum. Niye "organik" , "ekolojik" , "doğal" diye nitelenen ürünler sertifikalandırılmak zorunda? Tersi olması gerekmez mi?

Zeytinlibahçe 18-02-2011 23:18

Sn bozon

Sertifikası olmasına itirazımız yok isteyen, şartları uyuyorsa alır fakat sertifikalı diye 10-12 kayısıyı, 250 gr mercimeği marketlerin bir köşesinde '' kuyumcu dükkanı '' gibi standlarda, halkın alım gücünün çok üzerinde, kendisinden çok biricik yavrusuna belki alım gücü yetebilen sisteme itirazımız var.

Doğal beslenmek bir imtiyaz değil herkesin hakkı

Bu yüzden uzak bahçeleri geliştirmeye çalışıp, yeni katılımları ve destekleri bekliyoruz.

ligustrum 19-02-2011 00:10

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Zeytinlibahçe (Mesaj 757379)
...Doğal beslenmek bir imtiyaz değil herkesin hakkı
Bu yüzden uzak bahçeleri geliştirmeye çalışıp, yeni katılımları ve destekleri bekliyoruz.

Dedelerimizin yedikleri ve içtiklerini, kendimiz yeyip içemedik,
bari yeni nesiller yesin içsin diye;
çaba sarfeden güzel insanlar, yollarınız açık ola,
İnşallah bir bir çoğala.

acemi_caylak 19-02-2011 04:40

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi bozon (Mesaj 757363)
Sayın Acemi Caylak, önemli saptamalarda bulunmuş. katılmamak mümkün değil.
Ben de, bir saptamayla katkıda bulunmak istiyorum. Niye "organik" , "ekolojik" , "doğal" diye nitelenen ürünler sertifikalandırılmak zorunda? Tersi olması gerekmez mi?

Sevgili Bozon,

Ayhan Kaptan öyle güzel yanıt vermişki üstüne söylenecek söz yok.

UBYİ'nin hedefi zaten bu. Hem organik ürünler kadar doğal hem de onlardan daha ucuza ürün elde etmek. Çevreye, insan ve hayvan sağlığına zararsız olan her türlü geleneksel ve doğal yöntemi kullanıyoruz. Bunun sertifikalandırılması gibi bir durum yukarıda belirttiğim gibi üretim sürecine hiç bir katkısı bulunmayan işe yaramaz danışmanlara para kazandırmaktan ve çiftçiye ek maliyet getirmekten başka bir işe yaramıyor. Zaten ilaç ve gübre şirketleri 1'e malettiklerini 10'a 100'e satarak çiftçinin suyunu çıkarmış durumdalar. Köylülerin büyük çoğunluğu kredi borçları yüzünden mahvolmuş durumda. Bunun üzerine birde sertifika maliyeti bindi mi kıpırdayacak yer kalmıyor. Tarlayı boş tutmak ekip biçmekten daha karlı.

Denetim kurumları elbette olmalı ancak bunlar tamamen gönüllülük temelinde çalışan kuruluşlar olmalı. Yani kısaca kamusal kurumlar olmalı. Üstelik üyeleri sürekli denetlemeli. Çok uzağa gitmeye gerek yok daha 2008 krizinde bütün danışmanlık şirketlerinin denetledikleri şirketlere ne kadar bağımlı olduklarını ve düzenledikleri raproların gerçeği yansıtmadığını iflas eden büyük Amarikan bankaları örneğinde gördük. Bastır parayı al sertfikayı gibi bir durum söz konusu.

Yine bir çarpıcı örnek, Laetrile ya da bilinen adıyla B17 vitamininin kanseri önlediğine dair ciddi söylemler var. Ancak FDA'nın bir türlü onaylamadığı ve sertifika vermediği bir madde. Üstelik her yerde bulabileceğiniz (acı kayısı çekirdeği, buğday çimi vs) bir ürün. Ancak diyelim ki bu ürüne sertifika verdiniz. Kemoterapiye harcanan milyar dolarları düşünürsek tekelleri vazgeçemeyecekleri bir kardan mahrum bırakmış oluyorsunuz. Amarika'da siz çocuğunuzu kemoetrapiye göndermesenizde devlet sizden zorla alıp gönderebiliyor. Oysa kemoterapi gören hastaların %95'inin kısa zamanda öldükleri de bir gerçek. İnsanlar evlerini, arabalarını satıp kanser tedavisine yatırıyorlar. Ancak aldıkları tedavinin yararı yok denecek kadar az. Üstelik yarardan çok zarar verdiği son zamanlarda ciddi ciddi tartışılan konulardan birisi. Çünkü geleneksel tıpta tıpkı geleneksel tarım gibi bize "nedenlerle uğraşmak yerine septomlara odaklanmayı" dayatıyor.

Kısaca, biz sağlıklı ve doğal beslenmek istiyoruz ve bununda ekstra bir maliyetinin olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Belki ilk başlarda bizim içimizden de bu sertifikayı almak zorunda olanlar olacak. Ancak uzun vadeli hedefimiz sertifikanında ortadan kaldırılması olacak.

Bu arada buraya katkıda bulunan ya da bizi destekleyen arkadaşlarıda artık aramızda görmek istiyoruz. En azından yakın bölgelerde olan arkadaşlar bir araya gelip kendi deneylerini paylaşabilirler. İnanın bu paylaşımın gelişiminize büyük katkısı oluyor.

Adana-Mersin, Ege ve Trakya Bölgesindeki arkadaşlar böyle bir şansı mutlaka değerlendirsinler derim. Ayhan Kaptan Mersin limanına demir attığında Adana-Mersin bölgesindeki arkadaşlar bir araya gelebilirler. Benim ilk aklıma gelenler Sevgili Bozon ve Sevgili Kayastop.

bozon 19-02-2011 21:33

Sizlerle hemfikirim. Üzerine eklemek istediğim şey, bu yanlış gidişata karşılık bizim önerimiz ne olmalı? Bence, kimyasal ilaç ve kimyasal gübre kullanılan ürünler sertifikalandırılmalı. Özellikle kimyasal ilaçlar, üretimden kullanıma kadar mutlaka kayıt altına alınmalı. Herkes, sertifikasız ürünlerin doğal ürünler olduğuna güvenebilmeli. Zaten normal olarak genel bir gıda kontrolu sistemi var. İşleyişi sorunlu da olsa bu sistem içinde denetimi yapılabilir. Kimyasallarla elde edilen ürünlerin de üzerinde hangi ilaç ve gübreler kullanıldığı yazılır. İnsanlar nelerle karşı karşıya olduğunu bilerek tercihlerini yaparlar.

Bunları sizlerle paylaşmamdaki amaç, çıkar çevrelerinin adım adım ilerlerken, bizleri de bir şekilde peşlerinden sürüklemelerine engel olmak. Tabii ki asıl önemli olan bizim yapacaklarımız. Ama, yanlış dediğimiz şeylerin karşısındaki alternatifi de dile getirmeliyiz.

Ayhan Kaptan 'ın Mersin'e uğradığını bilmiyordum. Değerli Kaptanımız, Mersin'e geldiğinizde görüşmek isterim. Önceden haberdar ederseniz memnun olurum.

Selamlar.

Zeytinlibahçe 20-02-2011 17:07

Sn bozon selamlar

Kimyasal ilaç kullanılan ürünlerin sertifikalandırılması görüşünü sevdim, güzel bir bakış açısı.

3-6 mart Mersin tarım fuarı takvimi şimdilik bana uyuyor gibi, özelden yazışalım. Evren beyi de (kayastop) çağırırız. Görüşmek üzere.

bozon 20-02-2011 21:48

Tamam Ayhan Bey. Bana da uyar.

acemi_caylak 22-02-2011 07:50

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Halil Önen

Aslında toprak işlemesiz tarım demek, toprağın alt - üst edilmemesi demektir. Bu toprağı ve içinde yaşayanları savunmasız bırakır. Bundan en çok toprağın mimarları solucanlar etkilenir. En azından kuşların açık hedefi olur.

Meyve ağaçları için toprak işlemesiz tarımda; son bir defa sürülür, düzeltilir, bir daha sürülmez. Dağlardaki meyve _zeytin_ ağaçları sürülüyor mu ki...?

Toprak işlemesiz tarım konusunda çok fazla tereddüt ve soru işareti var. Üstelik sürme işlemi sadece solucanlara değil hatta solucanlar kadar önemli toprak işleyicisi nematodlar ve organik madde parçalayıcısı mantarlara çok fazla zarar veren bir işlem.

Halil Bey'in bahsettiği zarar neden orman içerisinde olmuyor. Çünkü ormanın içerisinde hem yararlı hem zararlı mikroorganizmalar bir arada yaşıyor ve organik atıkların parçalanmasında büyük görev üstleniyorlar. Bakterlier şekerli basit yiyecekleri tercih ederken, mantarlar ise selüloz, lignin gibi daha zor çözünen maddeleri parçalıyorlar. Oysa siz ormanı yok edip yeni bahçe kurduğunuzda toprakta doğal olarak bulunan mantarlar ve bakterilere yiyecek bırakmıyorsunuz. Bu durumda bunlar en kolay besin bulabilecekleri kök bölgesine yoğunlaşıp bitkinin köklerinden beslenmeye başlıyorlar. Hatta patojen olmayan çürükçül beslenen mantarların bir kısmı bile patojene dönüşebiliyor. Bir kısmı direk kökleri parçalerken bir kısmı kök hücreleri arasına girerek miselleriyle ve sporlarıyla iletim kanallarından bitkinin her tarafına yayılıyor. Ağaçlarınız ölme noktasına geliyor. Kısacası orman intikamını alıyor. (Şehirde kolay para kazanıp, orman kenarına yerleşmeyi düşünen aç gözlü B2 sevdalılarına duyurulur. Gerçi bunlar sayesinde köylümüzün bir kısmıda işe yaramaz bahçeyi bunlara satarak sınıf atlıyor. Ama oda aldığı parayı gidip araba, apartman dairesi, beyaz eşya gibi belirli bir ömrü olan tüketim mallarına yatırıyor. İkinci kuşak yine aç ve sefil kalıyor.) Çanakkale bölgesinde hepsi de orman kenarına kurulmuş ve kök çürüklüğü nedeniyle köklenmiş 5 tane kiraz ve şeftali bahçesi gördük. Gariptir bahçelerden 2 tanesi İstanbul'dan gelmiş olanların kurduğu iyi tarım uygulaması yapılan bahçelerdi.

Böyle bir ortama kurulan bahçeye bulaşan kök çürüklüğünü en zehirli kimyasalı da kullansanız çözemezsiniz. Çünkü "nedenleri değil sadece septomları" ortadan kadırmaya çalışıyorsunuz.

Ancak doğal yollardan toprağa dışarıdan çürümüş bitki artıkları (kompost veya malç) yani selüloz ve lignin takviyesi yaparak, fidan dikerken Sim Derma veya mikoriza türü kök bölgesinde yaşayan yararlı mantarlar aşılayarak kısmen çözüm bulursunuz. Gerisi lafı güzaftır.

Sonuç olarak, birincisi mümkün olduğunca orman kenarına bahçe kurmayacaksınız, kurarsanız drenaj sorununu çözmek ve toprağa mümkün olduğunca az müdahale etmek zorundasınız. Kök çürüklüğüne dayanıklı tür ve çeşitle kısmen çözüm bulsanızda orman ekolojisinde bunlarıda etkileyecek patojen mutlaka vardır. Mantarların çoğunluğu sporlar yoluyla ürerler. Bu sporlar çok dayanıklıdır ve uygun konukçu bulana dek çok zor koşullarda bile varlıklarını sürdürürler. Uygun konukçu bulduklarında ise hemen çimlenerek üremeye başlarlar. Yani kısacası ormanları yok ederek orman kenarına bahçe kurmayın. Hayvancılık yaparakta orman kenarındaki bahçelerinizde gelir sağlayabilirsiniz. Böylelikle hem de orman ekolojisine katkınız olur.

Toprak işlemeiz tarım konusunda tereddütlere gelince, bu linkten kopyaladığım aşağıdaki deney bir çok dersle dolu.

Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri ve Bir Çiftçi Örneği

Son yıllarda küresel ısınmayla birlikte çevre kirliliğinin artması, yanlış ve bilinçsiz uygulamalarla toprakların elden çıkarılması, biyoçeşitliliğin azalması ve gelecek nesillere bozulmamış toprakların bırakılması gerekliliği sürdürülebilir tarımın önemini bir kat daha artırmıştır. Buradan yola çıkarak sürdürülebilir teknikleri başarıyla uygulayan Amerika’nın Pensilvenya Eyaleti Lancaster şehrindeki bir çiftçinin başarılarını sizlere aktararak “sürdürülebilir tarım” hakkında bilgi paylaşımında bulunmak istiyorum.

Yazımızın kahramanı Steve Groff isimli önder bir çiftçi. Steve Groff sahip olduğu topraklarda çiftçilik yapan üçüncü nesil bir çiftçi. Çiftliğinde eşi ve çocukları da üretime aktif olarak katılmaktadır. Groff ve ailesi domates, balkabağı, süt mısırı, silajlık mısır, soya fasulyesi, buğday ve bazı yem bitkilerini yetiştirmektedir. Arazisinin büyüklüğü yaklaşık 800 dönüm. Çiftliğinde aynı zamanda et üretimine yönelik sığır yetiştiriciliği de yapmaktadır. Tarlaları eğimi %3 ile %17 arasında değişen tepelik alanlarda bulunmaktadır. Çiftçinin işlemesiz tarıma geçmesinin en büyük nedeni, her yıl tonlarca toprağının erozyonla beraber elinden kayıp gitmense dur demek ve sahip olduğu toprakları kendisinden sonraki nesillere verimli bir şekilde aktarmaktır. Bu amaçla 1980’lerin başında tarlalarını sürmekten vazgeçmeye başlamış, sonraları toprağı korumanın diğer bir yolu olan örtü bitkisi (yem bitkileri gibi bitki çeşitlerinin para kazanmak veya yem elde etmek amacıyla değil sadece toprağın yüzeyinde örtü tabakası oluşturarak onu korumak amacıyla ekilmesi) kullanımına geçmiş ve verimliliği artırmak için de etkili münavebeler uygulamaya başlamıştır. Bazı tarlalarına neredeyse 30 senedir ekme haricinde hiçbir toprak işleme aleti girmemiştir. Pensilvanya’daki üniversite ve araştırma enstitüleri tarafından yürütülen çeşitli araştırma projelerinde yer almış, “ABD Sürdürülebilir Tarım Araştırma ve Eğitim Programı (SARE)” na katılarak sürdürülebilir çiftçi öğreticisi seçilmiştir. Steve Groff gerçekleştirdiği başarılı tarım faaliyetleri nedeniyle 1998’de “Temiz Su Kaynakları Ödülü” ve Lancaster Şehri Koruma Bölgesi Ödülü”, 1999 da “Sıfır İşlemeli Tarım Buluşçusu Ödülü”, 2001’de de “Pensilvanya Sürdürülebilir Tarım Önderliği Ödülü” nü kazanmıştır. Şimdi de tarla günleri düzenlemek, yayım ve eğitim projeleri hazırlamak, konferans, sempozyum ve toplantılara katılmak suretiyle ülke ve dünya çapında tecrübelerini çiftçilere aktarmaktadır.

Steve Groff, topraklarında işlemesiz tarım (toprağı ekim haricinde hiç işlememek, sıfır işleme) yapmak, örtü bitkisi kullanmak ve etkin münavebe uygulamak suretiyle, tarlalarındaki erozyonu önlemiş, toprak yapısı ve besin madde içeriğinin iyileşmesini sağlamıştır. Yabancı ot ilacı (herbisit), böcek ilacı (pestisit) ve yapay gübre gibi girdilerde önemli oranda tasarruf sağlamış, yetiştirdiği ürünlerin verimini de artırmıştır. Üstelik bunları gerçekleştirirken de toprak işlemesinden doğan masrafları azaltmış, çevre kirliliğini önlemiş, kaliteli ürün hasat etmiş ve daha da önemlisi kendisinden sonra aynı topraklarda çiftçilik yapacaklara tükenmemiş bir toprak bırakmıştır.

Steve Groff kendi tarım sistemini “Daimi Örtü Bitkisiyle Yetiştiricilik Sistemi” olarak tanımlamaktadır. Bu sistemde toprak hiçbir zaman boş bırakılmamakta ve kesinlikle sürülmemektedir. Sistemin üç ana öğesini sıfır işleme, örtü bitkisi ve etkin münavebe oluşturmaktadır. Bu öğelerin tek başına istenilen başarıyı sağlamadığı, ancak kombine bir şekilde kullanılmasıyla başarının tam sağlanabileceğini söyleyen Pensilvenyalı çiftçi, karlılığın artırılması, toprak ve su kalitesinin iyileştirilerek korunması, pestisit kullanımının azaltılması için bunların şart olduğunu vurgulamaktadır. Sistem, toprakta sürekli bitki örtüsünün bulundurulması sayesinde erozyonun önlenmesi, biyolojik canlılığının sürdürülmesi, yabancı ot ve zararlıların baskılanması, yavaş yavaş çürüme yoluyla toprağa besin maddesi sağlanması, azotu bağlayabilen bitkilerin örtü bitkisi olarak seçilmesiyle havadan toprağa azot bağlanması esasına dayanmaktadır. Bütün sebze ve tahıl çeşitleri örtü bitkilerinin oluşturduğu canlı maçlın (malç: ürünün kalitesi ve miktarını arttırmak, erkenciliği sağlamak için toprak yüzeyinin organik veya inorganik maddelerle örtülerek kaplanması) içine ekilebilmekte ve dikilebilmektedir.

Groff, 1980’den beri sürdürülebilir tarımla uğraşıyordu. Toprakları erozyona oldukça açıktı ve her yıl 14 ton toprak ve organik maddeyi erozyonla kaybetmekteydi. O yıl toprağa hiç işlemeden ekim yapabilen bir makineyi kiralayarak küçük bir alana mısır ekti. Bundan 2 yıl sonra da kendi makinesini satın aldı. Groff, birçok çiftçi gibi kendisinin de bu radikal değişikliği yaparken çok da emin olmadığını ve birçok zorluklarla karşılacağını önceden tahmin ediyordu:

“Kafamda çok fazla şey oluşmamıştı. Babama bu fikri kabul ettirmek çok zordu. İnsanları alışkanlıklarından vazgeçirmek oldukça güçtü. Toprağa ekim yapmakta uygun ekipmana sahip değildim. Sıfır işlemeli tarlaya ekim yapmaya başladığımdan 4 sene sonra 1986’da ekim makinesinin toprağa çok az battığını fark ettiğimde çok endişelendim. Toprağın zamanla daha da sertleşeceğini ve daha zor ekim yapacağımı düşünüyordum. Fakat sürpriz bir şekilde bunun tersi oldu. Diğer insanların tarlada neler yaptığımı anlamalarının güç olacağını kafamda canlandırdım. Sonra, toprak ve organik madde kaybını azaltmanın yanında toprakta daha büyük bir şeylerin gerçekleştiğinin farkına vardım. Toprağın yapısını değiştirdiğimi anladım. Ilık ve hafif yağmurlu bir havada tarlaların yanındaki yoldan arabayla geçerken tarlalarımın üzerinde olup biten bir şeyler dikkatimi çekti. Ne görsem beğenirsiniz? Tarlanın yüzeyi solucanlarla doluydu ve bu küçük yaratıklar bitki artıklarını sürükleyerek toprak yarıkları içine çekiyorlardı. Tarlasını sürerek işleyen komşumun tarlasının yanından geçerken baktım hiç solucan yoktu. Bu bile toprakta olup biten her şeyi açıklıyordu. Artık bu saatten sonra geriye dönüş yapmaya hiç niyetim yoktu. Eşimle beraber, mısırda olduğu gibi, soyayı, buğdayı, domatesi, balkabağını, yoncayı da artık bu sisteme göre yetiştirmeye karar verdik. Yoncayı ilk defa sıfır işlemeli tarlada yetiştirdiğimiz zaman en yüksek kaliteli ürünü ve en yüksek verimi elde ettik”.

Bu çiftçinin kurduğu çiftçilik sistemi açıkça diğer çiftçilik sistemlerine meydan okumaktadır. Çiftçi bu sistemde topraklarının organik madde içeriğinin yükseldiğini, biyolojik kütlenin üç katına, toprak agregat stabilitesinin (agregat stabilitesi: faktörlerin etkisi ile topraktaki taneciklerin bir araya gelerek gruplaşması )de dört katına çıktığını ve ürün verimlerinde artış olduğunu tespit etmiştir. Groff, bu yöntemle ilgilenen çiftçilere, öncelikle küçük alanda denemeye başlamalarını, sistemin her yönünü iyice öğrendikten sonra bunu daha büyük alana yaymalarını öğüt vererek şunları söylüyor:
“Çiftçiliği bu şekilde yapmanın birçok tekniği ve yöntemi vardır. Sistemi hemen anlayamayabilir ya da çeşitli zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Ama ikinci senenin sonunda bu zorlukların nasıl üstesinden geleceğinizi öğrenirsiniz. En büyük mesele sistemin niçin ve nasıl çalıştığının bilinmesidir. Bu sistemin başarılı olması iyi yönetim gerektirir. Çiftçilerin topraklarının özelliklerini çok iyi bilmeleri, bu topraklarda ve bulundukları bölge şartlarında yetiştirebilecekleri örtü bitkisi seçimini iyi yapmaları gerekmektedir. Bu iş biraz sabır gerektirir. Birçok yetiştirici kendi topraklarına adapte olmuş örtü bitkilerini tespit edip başarıyla kullanmaktadır”.

Steve Groff’un benimsediği ve topraklarına göre en uygun rotasyon (münavebeli ekim sırası) programı: mısır, soya, sebze, mısır + alfalfa. Tarlaya sebze ekilecekse güzün tüylü fiğ ve çavdar tohumları örtü bitkisi olarak ekilmektedir. Baharda örtü bitkisi mekanik olarak silindirlenmekte, ihtiyaç varsa yabancı ot ilacı kullanılmaktadır. Groff örtü bitkisi farklı köklenme hareketlerinin de birbirini tamamladığına inanmakta.

Sıfır işlemeli domatesler?

Sıfır işlemeli tarım yapmak sebzelerde de mümkün müydü? İlk önceleri bir fikrim yoktu. 1993’te Abdul Baki adlı bir araştırıcıdan tüylü fiğin içine ekilen domates tarlasında patates böceğinin azaldığını ve erken yanıklığın geciktiğini işitmiştim. İlk olarak iki dönümlük bir alana domates diktik ve gerçekten de bir potansiyel olduğunu gördük. İkinci yıl 20 dönümlük bir alanda test ettiğimizde, verimin %10 arttığını ve hastalık ve zararlılara daha az rastlandığını tespit ettik. 1996’ya kadar 320 dönümlük sebze arazimizin tamamını sıfır işlemeliye çevirdik. Burada tüylü fiğ bize çok başarı sağladı.

Sürekli örtü bitkisi kullanımı
1990’lı yıllarda tüylü fiğ ve çavdar ekerek daimi örtü bitkisi sistemine tamamen geçtik. Domates ve balkabağında büyük başarı sağladık. Şu anda bölgemdeki çiftçilere ve araştırmacılara yönelik birçok konuşma yapıyorum. Her zaman üzerinde durduğum nokta sıfır işlemeli uygulamanın tek başına sihirli değnek olmadığı. Başarımızda yukarıda bahsedilen 3 ana unsurun da eşit payı vardı. Bu uygulamalarla daha yüksek kar, zenginleştirilmiş toprak kalitesi ve zirai ilaç kullanımının azaltılmasını sağladık ve zirai ilaçların yerine kullanılabilecek yöntemleri uyguladık.

Başarının ekonomik açıdan değerlendirmesi
İşlemesiz tarımda işlemeli tarıma göre daha düşük olan giderler bizim daha fazla kar elde etmemizi sağladı. Sıfır işlemeli alana domates ekiminden dönüm başına 170 $ tasarruf ettik. Plastik malçı kullanmayarak -çünkü örtü bitkileri canlı malç yerine geçmekteydi- zamandan, işlemlerden ve sarf malzemelerinden hemen hemen dönüm başına 125 $ gelir sağladık. Verim %10 arttı. Üstelik tarlalarımdaki erozyon kontrolü, toprak kalitesi ve organik madde içeriği de iyileştirilmiş oldu. 1980’de topraklarımın organik madde içeriği %2.7 iken şimdi 4.8. Erozyonla toprak kaybı 14 ton iken birdenbire sıfıra indi. Toprak agregat stabilitesi, işlenen tarlalarda %16 iken, 10 yılı aşkın süredir işlenmeyen tarlalarda %67’ye ulaştı. İhtiyaç duyduğumuz pestisit miktarı yarı yarıya azaldı. Fungusit ve insektisit giderleri dönüm başına 50 $ dan 20 $ a düştü. Sistemin çalışması için sık, kalın örtücü bir bitki malçını kullanmamızın şart olduğunu öğrendik. Kullandığımız örtü bitkileri, patates böceğinin sevmediği bitkiler olduğu için bu zararlıyı baskılamada faydası oldu. Mısır ve soyada yabancı ot ilacı giderleri dönüm başına 6 $’dan 4.5 $’a düştü. Örtü bitkisi uygulaması toprağın besin madde içeriğini artırdığından çavdar/fiğ uygulamasından sonra dönüm başına yaklaşık 6 kg, başına fiğ kullanımından sonra ise yaklaşık 9 kg’lık bir gübre uygulaması yeterli olmuştur.

Örtü bitkisini silindirlemek
Benim favori karışım oranı dönüm başına 3/3.5 kg’lık tüylü fiğ / çavdar karışımıdır. Fiğ tohumu biraz pahalı olduğundan kendi kullanımım için gerekli olan tohumu kendim üretiyorum ve yılda 1800 kg da satıyorum.
Tüylü fiğ/çavdar karışımını Eylül ayından Ekim ayının başlarına kadar, ilk donlardan 1 hafta 10 gün öncesinde bitecek şekilde ekiyorum. Ekim sırasında genellikle bunu buğday ve süt mısırı izliyor. Çavdarlar 125 cm uzunluğa geldiğinde -yaklaşık olarak Mayıs’ın 10’una denk geliyor- fiğ/çavdar karışımını sığır gübresi ezme aracı ile silindirliyorum. Mısır saplarını ezip parçalamak için dizayn edilmiş biçme makinesine benzer kesici parçalayıcı bıçakları olan bir makine kullanıyorum. Arkada ve önde 4 silindiri ve 8 bıçağı bulunuyor. Bu takımı 1996’da satın aldık ve kayalıklı topraklarda biraz daha esnek olsun diye modifiye ettik. Sarılmaları önlemek için sıyırıcı demirler ilave ettik. Son 7 yıldır tamamen denendi. Örtü bitkisinin çok iyi gelişip toprak üzerinde kalın bir tabaka oluşturduğu zamanlarda yabancı ot ilacını hiç kullanmadığımız da oldu. Eğer silindirlemeyi 60-70 cm boyundan önce yapıyorsak esas ürünün ekiminden 3 gün önce ilaç uygulamaya ihtiyaç duyuyoruz.

Amerika’da örtü bitkisi kullanan çiftçilerin önderi durumunda olan Steve Groff dur durak tanımıyor. Sürekli değişik bitkileri deneyerek nasıl daha fazla fayda sağlanabileceğini tespit etmeye çalışıyor. Bu denemelerden turp bitkisi üzerinde çok durmuş ve diğer bitkilerle ekim yapmıştır. Elde ettiği sonuç çok memnun edici olmuştur. Steve Groff turp bitkisinin adeta pulluğun toprağı sürerek kabarttığı görevi yerine getirdiğini vurgulamaktadır. Turp bitkisi hiç mazot ve ekipman kullanmadan biyolojik yolla kökleriyle toprakta havalandırma kanalları açmakta, yabancı otları baskılamakta, solucanları cezbeden muhteşem bir bitkidir.

Steve Groff organik tarım yapan çiftçilerle karıştırılmaması gerektiğini, kendisinin pestisitlere daha az ihtiyaç gösteren, verimliliğin arttırıldığı sürdürülebilir tarımı yaptığını özellikle belirtmektedir:
“Yetiştirdiğiniz ürün ne olursa olsun, temel kavramlar iyi anlaşıldığı ve doğru ekipmanlar kullanıldığı zaman, sıfır işlemeli tarım çok kolaylaşmaktadır. Karlılığınızın artmasının yanında çevreyle barışık bir çiftçilik yapmış oluyorsunuz. En önemlisi sizden sonrakilere kendi bulduğunuzdan daha iyi bir toprak bırakıyorsunuz, bu harika bir şey”.

İster Amerika’da ister Türkiye’de olsun. İster çok büyük tarlalarda ister küçük tarlalarda olsun. Bu tecrübelerden çıkarılacak bir ders veya bilgi mutlaka vardır. Aslında yüzyıllardır toprakla didişip duruyoruz. Karnını yarıyoruz kazmayla, sabanla, pullukla. Toprağı kendi başına bıraksanız o yine sizin için çalışır. Bırakın doğa kendi yolunu bulsun.

Not: Bu yazıyı bu başlığa koyup koymamakta çok tereddüt ettim. Ancak kimyasal ve doğal yöntemlere bir bakışı yansıttığı için buraya yazmak daha iyi diye düşündüm.

omer.tuncer 22-02-2011 08:15

Bu yazıyı kendi blog un yerine burayı tercih etmen bence çok büyük incelik UBYİ nin bakış açısını ve yönünü belirlemede kılavuz olacaktır.

seyyah53 22-02-2011 10:34

Sayın acemi çaylak çok teşekürler....konu başlığı farklı olsada sanırım bu ekim ülkemizde yeni yeni gündeme gelen 'anıza ekim' ile aynı mantıkta....(yanılıyor olabilirim)..

Toprak Tv de bu konuyla ilgili bir praoğram izlemiştim...

Konu ile ilgilenen profesör hocaların üzerinde durdukları noktalar...

-Çiftçilerin bu konuyu kolay hazmedemeyecekleri...fakat denemesi bedava dediler

-genellikle dağınık ve küçük çaplı arazisi olanların ilk başlarda anıza ekim makinelerine para vermek istemeyecekleri idi...

acemi_caylak 22-02-2011 11:05

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi seyyah53 (Mesaj 758757)
Sayın acemi çaylak çok teşekürler....konu başlığı farklı olsada sanırım bu ekim ülkemizde yeni yeni gündeme gelen 'anıza ekim' ile aynı mantıkta....(yanılıyor olabilirim)..

Toprak Tv de bu konuyla ilgili bir praoğram izlemiştim...

Konu ile ilgilenen profesör hocaların üzerinde durdukları noktalar...

-Çiftçilerin bu konuyu kolay hazmedemeyecekleri...fakat denemesi bedava dediler

-genellikle dağınık ve küçük çaplı arazisi olanların ilk başlarda anıza ekim makinelerine para vermek istemeyecekleri idi...

Sn. Seyyah53,

Evet hemen hemen aynı yöntem. Ancak anıza eki makinesi almak bu işin oldukça ilerideki adımı. Kendi blogumda bununla iligili 2 bölümden oluşan bir yazı hazırlamıştım. Oradan bazı notları buraya da aktarıyorum.

1- Bu konuda öncelikle bilgi edinin, özellikle yabacı otlarla savaşmayı öğrenin ve bir kerede tümüyle toprak işlemesiz uygulamaya geçmeyin.

2- Toprağınızı analiz ettirin. (topraktaki besinlerin yeterliliği, katyon değişim kapasitesi ve pH seviyesini bilmeden bu işe başlamayın)

3- Drenaj sorunu olan yerde bu uygulamayı kesinlikle yapmayın.

4- Toprak yüzeyini düzleştirin.

5- Toprak işlemesiz sürece başlamadan, toprakta sıkışma varsa bunu çözümlemekle işe başlayın.

6- Münkün olduğunca büyük miktarda malç malzemesi stoklayın.

7- Toprak işlemesiz ekim yapacak bir makine alın.

8- Tarlanızın sadece %10 luk kısmında böyle bir uygulamaya başlayın.

9- Dönüşümlü ekim yapın ve yeşil gübreleme amaçlı bitkiler ekin.

10- Sürekli öğrenmeye odaklanın ve yeni gelişmeleri takip edin.

Not: Geçenlerde bir arkadaş Toprak TV'deki reklamdaki bir ürünü sormuştu. Burada adı geçtiği için söylüyorum, yoksa artık izlemiyorum bile. Memlekette ne kadar kolay para kazanma meraklısı hokus pokusçu varsa sanki hepsi oraya toplanmış gibi.

seyyah53 22-02-2011 11:30

Not: Geçenlerde bir arkadaş Toprak TV'deki reklamdaki bir ürünü sormuştu. Burada adı geçtiği için söylüyorum, yoksa artık izlemiyorum bile. Memlekette ne kadar kolay para kazanma meraklısı hokus pokusçu varsa sanki hepsi oraya toplanmış gibi.[/QUOTE]


Bu konuda çok haklısınız sayın acemi...kendi mesleğim ile ilgili hatta piyasadan tanıdığım firmalar bile bunu yapıyor...

Fakat kolay ve hızlı bilgiyi istiyoruz ve bunun doğru olduğuna inanıyoruz...

Yeni okumaya başlıyoruz...sizin lakabınız bir latife...fakat bu lakap bizler için bir gerçek...mazur görün...

Lütfen bizleri bilgilendirmekten vazgeçmeyin....

saygılarımla


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 11:55.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025