agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/)
-   -   Temiz Besin Hareketi "GDO'lu ise Bilmek Hakkımızdır" (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/20185.htm)

MeyveliTepe 13-03-2012 08:45

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Bu anketlerden nereye varmayı amaçladığınızı pek anlamadım ama biraz araştırınca oldukça ilginç sonuçlar çıktı

Anketlerden ortaya çıkan ortalama amerikan vatandaşının;

1. %45'i marketlerde satılan yiyeceklerin GDO içerdiğini bilmediğini,
2. Sadece %4'ünün bu yiyeceklerin %75 ve üstü GDO içerdiğini bildiği,
3. %52'nin GDO yiyecekleri güvenli bulmadığını
4. %53'ü ise bu yiyecekler etiketli olsaydı GDO'luları almayı tercih etmeyeceğini

söylüyor.

Anket sonuçlarına dahil etmemiştim ama %87 de GDO'lu yiyeceklerin etiketli olması gerektiğini söylüyor.

Buradan çıkarılacak sonuç, dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesinin vatandaşından tüketmesini istediği gıda hakkında sistematik olarak bilgi sakladığıdır.

MeyveliTepe 13-03-2012 11:53

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Burada söz konusu olan 3-4 şirketin doğada kendi kendine olamayacak şekilde başka organizmalardan alınan genlerin tohumlara ve normalde doğada yaşayan diğer canlılara aktarılıp patentlenerek, insan ve hayvanlar için besin olacak şekilde yine doğada ekilip, biçilmesi ya da yetiştirilmesi durumudur.

Bu düşüncenin neresi yanlış? Günlük yaşantımızda kullandığımız pek çok şey doğada yoktur.. veya normal değildir. Doğada bir Televizyon veya mikrodalga fırın görebiliyor musunuz? Daha basite inelim... doğada bildiğimiz "kağıt" var mı? Kağıt üretmek için gerekli olan kimyasal süreçleri biliyor musunuz?

Teknoloji dediğimiz budur zaten. Sizin ileri sürdüğünüz şey bir "önyargı".

Sonuçlar itibariyle zararlı olacağını düşünseniz bile, teknoloji olarak kullanılmasına önyargı ile yaklaşamazsınız. Zararlıysa zararını göstermelisiniz. Ayrıca zararının yararından fazla olduğunu göstermelisiniz.

Yaşayan, çoğalan, üreyen organizmalardan söz ettiğimizde televizyon, cep telefonu vb. gibi şeylerle bir tutmak biraz tuhaf oldu. Genetiğin bir bilim dalı olduğu muhakkak ama bilim ve teknoloji her zaman insan ve doğa yararına kullanılmıyor. Televizyon ve cep telefonlarını tarlalara, ormanlara atsak olsa olsa kirlilik oluşturduğu için ekolojiyi etkiler. Oysa milyonlarca hektara yayılmış bu organizmalar üreme, diğer canlıları etkileme kaabiliyetine de sahip.

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Son yıllarda yürütülen kök hücre çalışmaları, gen tedavileri vs. bunların hepsi uzun dönemde sağlığımızın daha iyi sağlanması için gerekli teknolojiler olacaktır. Hatta GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile belki de GDO'lu gıdalarla tedavi edilecektir.

Riskin var olması yetmeyip, "zararlıysa zararını göstemelisiniz", deyiminiz, "GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile" deyiminiz henüz ilişkilendirilememiş kanserleri dahi göze alır bir şekilde "zarar" eşiğinin bir hayli yüksek olduğu izlenimini uyandırdı.

MeyveliTepe 13-03-2012 13:51

2 Eklenti(ler)
ISAAA'nın verdiği bilgiye göre 2010 itibarıyla Genetiği Değiştirilmiş bitkilerin ekildiği alan 148 milyon hektara ulaşmış. Bu büyüklük ülkemiz yüzey alanının hemen hemen iki katı. Net tarım alanı olarak düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır.

Bu kadar büyük bir alanda ağırlıklı olara BT toksin genine sahip mısır, soya, kanola, pamuk ve HT (ot ilacına dayanıklı) mısır, soya, kanola ve pamuk yetiştiriliyor. GDO'lu diğer çeşitler henüz az.

Ortalama bir coğrafi alanın kabaca %25'inin tarıma elverişli olduğunu varsayalım. Bu durumda GDO ların ekildiği brüt alanın 8 Türkiye büyüklüğü gibi olduğunu düşünebiliriz.

Bu kadar büyük bir alanda doğal olarak bitki örtüsü, toprak, muhtelif su kaynakları, dereler, göller, yerleşim yerleri, yabani hayvan popülasyonu, her çeşit kuş, sürüngen, böcek vs. var.

Yani böyle bir alanın sera gibi, fabrika gibi, kapalı, izole edilebilen, diğer yaşam unsurları ile irtibatsız bir alan olamayacağını düşünebiliriz.

Bu alanda şirketler eliyle genetik yapısı değiştirilen, kılcal köklerinden en tepedeki yaprak ucuna kadar her bir hücresi BT Toksini içeren ve bu toksini çimlenen tohumdan meyvesi ve diğer aksamı tamamen tüketilinceye kadar (ki büyük kısmı tüketilmiyor, kalıntı olarak aynı alanda kalıyor) taşıyan bitkiler.

HT olanlar ise, genetik değişikliğe uğratılma amacının bir sonucu olarak dayanıklılık kazandıkları yine bu şirketlere ait zehirli ot öldürücülerle defalarca kere yıkanan bitkiler.

Bir grup da hem BT toksini hem de HT içeren GDO'lardan oluşuyor.

Böyle bir alanda yaşayan bu genetiği değiştirilmiş bitkilerin varlığını, başlıbaşına doğaya ve ekolojiye geri dönüşü olmayan ve 15 yıl içinde gerçekleşmiş bir müdahale olarak düşünebiliriz.

Böyle bir durumun öncelikle ekim alanları ve hemen etrafına ve takiben daha geniş bir alana etkileriyle ilgili pek çok söylem mevcut.

Eklenti 273692

Bunlardan başlıcaları, tepeden tırnağa BT toksini içeren bitkiler sebebiyle artık bu toksinden etkilenmeyen yeni böcek türlerinin bu kadar kısa bir sürede ortaya çıkıp son 1-2 yıl içinde hakim duruma gelmesi.

Pestisit kullanımı azalacak, daha az ilaçlama olacağı için ucuz olacak, traktör yakıtı bile azalacak şeklindeki kandırma söylemlerine rağmen çok artan ve iyice yaygınlaşan pestisit kullanımı (ki, hem GDO'lu hem de sistemik zehirli yiyecekler söz konusu) sebebiyle yine çok kısa süre içinde direnç gösterip başlangıçta sadece RR tohum ekilen bölgeleri, takiben tüm Amerika kıtasını kaplayıp işgal eden yabani otlar (ki "perfect weed" olarak adlandırılıyor, bilek kalınlığında gövde yapıyor) (en yaygın ve işgalcisi pigweed denilen bir tür yabani horozibiği).

Eklenti 273693

Artan zehirli pestisit kullanımı sebebiyle daha fazla kirlenen toprak ve su kaynakları (Bu herbicit'in kullanımı yeraltı suyunu zehirlediği için bazı Avrupa ülkeleri tarfından yasaklanmıştı).

Ekimi yapılan GDO bitkilerle akraba yabani türlerin ve GDO'lu olmayan ekim alanlarında yetişen bitkilerin tozlaşma ile kirletilmesi.

Serpent 13-03-2012 14:17

Bu konuya yazdığım ilk kapsamlı mesajımın en başında ne demişim?

Alıntı:

Tarımsal ilaçlar ve GDO’lu ürünler de yukarıda bahsettiğim risklerden muaf değildir.
Ve şunu da yazmışım.

Alıntı:

Ancak hiç kimsenin sıfır risk talep hakkı olamaz. Mümkün de değildir.
Şöyle bir soru sormuşum:

Alıntı:

Şimdi Dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesi [ABD] kendi insanlarını bilerek riske mi sokuyor?

Şimdi benim bu sorum nasıl ele alınmalı? ABD kendi insanlarını büyük risklere mi sokuyor diye ele alınmalı. Değil mi?

Sorunun yanıtı ne olmalıydı? ‘Evet riske sokuyor, hem de büyük risklere, şu şu sebeplerden dolayı’ veya ‘riske sokmuyor’ olmalıydı. Mantık bunu gerektiriyor. Ama iş döndü dolaştı; Amerika’lının derdi bizi gerdi noktasına ve yurdum insanı güzellemesine kadar geldi. Ben de saf saf Amerika’daki durum konusunda bir yanıt yazma durumunda kaldım. Dikkat edilirse, Amerikalının derdi konusunda değil, gerçek dışı ifade konusunda yazmıştım. Ne bileyim benim yazdıklarımız bambaşka bir taraftan ele alınacağını.

Buradaki geçmiş mesajları tekrar okudum. Mesaj sahiplerinin büyük bir kısmının GDO’lu ürünlerle ilgili bizim yönetmeliğimizi okumadığı sonucuna vardım. Ama en azından bir kısmı kendi ülkesinden habersiz olmasına rağmen Hindistan’lı çiftçileri ve inek konumuna indirgenen Amerika’lı tüketiciyi öğrendi (Sizi kastetmiyorum Sn. MeyveliTepe, mesajlarınızı okuyanları kastediyorum. Kendi ülkemden haberim var da, Hindistanlı çiftçiler konusuna kendimi de katmam lazım).

Ülkemizde sizlere ve bizlere GDO’lu ürün bulunduran gıdaların etiketinde bunu görme hakkı verilmiş. Ama mesajlar GDO’lu üretiminin tümden yasaklanmasını istiyor gibi. Öyle ya, Hindistan’lı çiftçileri intihar ettiren BT pamuk bizim çiftçimizi de intihar ettirirse, kim yetiştirecek onca ürünü?

Sayın MeTePe yazmış “bilimde demokrasi olmaz.” Ben anladım da herkes anlasın diye bir örnek vereyim:

Yarın elime bir anket alır çıkarım ve %99 oranında ‘hayır’ yanıtla geri gelirim. Soruyu da şöyle koyarım. ‘dihidromonoksit maddesini biliyor musunuz?’ ve ‘Sizi boğabilen, buhar formunda çok ciddi yanıklar oluşturabilen bu maddenin serbestçe kullanımını kabul ediyor musunuz?’

Bu maddenin ne olduğunu bulmayı size bırakıyorum. Araştırmak iyidir. Ne güzel bir ifade: ‘İnsan bilmediğinden korkar’. Tuttum bu deyişi.

Bununla bağlantılı olarak inek vasıflarına indirgenmiş (Bu indirgemeyi ben yapmadım) Amerikalının anketlere vereceği yanıtın ne kıymeti olur, o da ayrı konu ya, daha fazla girmeyeyim buna.

Ben yanlış bir şey yazsam özür dilemesini bilirim. Özür dilemenin de bir erdem olduğuna inanırım. Demişim ki bazı firmalar “non-gdo” ibaresini kullanmaya başlamışlar. Neye dayanarak. Şuna:

BriarPatch starts non-GMO labeling | TheUnion.com

Olabilir ya, bu haber birinin asparagas bir haberi olabilir. Eğer öyleyse ben de ‘beni de yanılttılar, kusura bakmayın’ der, özür dilerim. Öyleyse gerçekten özür dileyeceğim.

Ama siz ne yapıyorsunuz? Araştırmadan ‘yasak’ yazıyorsunuz. Sonra düzeltiyorsunuz, ama ne bir özür, ne de başka bir şey. Şu kahrolası ‘yasak’ ibaresini kaç saat aradınız Internette?

Güzin Çakar 13-03-2012 15:04

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Serpent (Mesaj 924773)
Yarın elime bir anket alır çıkarım ve %99 oranında ‘hayır’ yanıtla geri gelirim. Soruyu da şöyle koyarım. ‘dihidromonoksit maddesini biliyor musunuz?’ ve ‘Sizi boğabilen, buhar formunda çok ciddi yanıklar oluşturabilen bu maddenin serbestçe kullanımını kabul ediyor musunuz?’

Orjinali çok daha uzun olan, su ile ilgili bu espri artık bayatladı Sayın Serpent

Serpent 13-03-2012 15:14

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi gçakar (Mesaj 924792)
Orjinali çok daha uzun olan, su ile ilgili bu espri artık bayatladı Sayın Serpent

Sanıyorum siz kimya mühendisisiniz.

Ben espri yapmadım. Bir olgudan söz ettim.

Sizin biliyor olmanız benim öne sürdüğüm olguyu değiştirir mi. Siz yakın çevrenizde bu anketi bir yapın ne çıkıyor bir görün.

Keşke bunun su olduğunu öğrenmenizin yanı sıra GDO lu ürünlerin de ne olduğunu öğrenseydiniz.

Gün gelecek bir zamanlar GDO'ya karşı çıkanlar vardı dendiğinde, bu espri bayatladı diyecek insanlar.:p

Mesla GDO yönetmeliğini okudunuz mu? Hiç zannetmiyorum.

Saygılarımla..

MeTePe 13-03-2012 15:45

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 924692)
Yaşayan, çoğalan, üreyen organizmalardan söz ettiğimizde televizyon, cep telefonu vb. gibi şeylerle bir tutmak biraz tuhaf oldu. Genetiğin bir bilim dalı olduğu muhakkak ama bilim ve teknoloji her zaman insan ve doğa yararına kullanılmıyor. Televizyon ve cep telefonlarını tarlalara, ormanlara atsak olsa olsa kirlilik oluşturduğu için ekolojiyi etkiler. Oysa milyonlarca hektara yayılmış bu organizmalar üreme, diğer canlıları etkileme kaabiliyetine de sahip.

Yanlış bir zeminde mi tartışıyorum diye endişe duymaya başladım.
Bu yazdıklarınızın neresini düzelteyim?
GDO bir teknoloji ürünüdür! Bir ürün olarak her hangi bir teknolojik üründen farklı değerlendirilemez!

Cep telefonlarını, televizyonları tarlalara ormanlara atmanızla etkilenecek "EKOLOJİ" dediğiniz şey, bildiğimiz canlıların döngüsünden farklı bir şey midir?

Teknoloji doğa yararına değil, insan yararına kullanılan bir araçtır. Her zaman çevresel etkileri olur! Bugün "doğa yararına" kullanmaya çalıştığımız güneş enerjisi panellerinin üretiminde kullanılan kimyasalların doğaya verdiği zarar belki de yararından daha fazladır.

Atık elektronik maddelerin geri dönüşümü ve imhasının ciddi bir çevre sorunu haline geldiğinden haberiniz var mı? Kullanılmış bataryalar sadece çevre kirliliği mi yapıyor?

Kullandığımız naylon poşetleri yiyen bir bakteri türünün evrimleştiğini biliyor musunuz?

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 924692)
Riskin var olması yetmeyip, "zararlıysa zararını göstemelisiniz", deyiminiz, "GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile" deyiminiz henüz ilişkilendirilememiş kanserleri dahi göze alır bir şekilde "zarar" eşiğinin bir hayli yüksek olduğu izlenimini uyandırdı.

Hayatınızda risk içermeyen tek bir eylem söyleyin!

Ayrıca sizin "zarar eşiğinin yüksek olmasını" algılamanız zaten içinde bulunduğunuz normal durum. Çünkü "varsayımsal" riskleri bile olmuş, gerçekleşmiş gibi kabul ediyorsunuz.

"Henüz ilişkilendirilmemiş kanserleri" ifadenizden ise bu konuyu gerçekten çok iyi irdelemediğiniz, sadece bir kaç olumsuz değerlendirmenin tezleriyle hareket ettiğiniz düşüncesine kapılıyorum.

Şimdi okuyucular için işin biraz başına dönmek gerekecek; GDO'lar 2 tür tehdit içerir.
1. Doğrudan insana yönelik tehditler:
Bunların başına toksisite, alerji, genetik anomaliler, kanser, ülser vs. gibi temel şeyleri koyabiliriz.

2. Dolaylı çevresel tehditler:
Bunlar ise temel olarak ekolojik tehditler, gen havuzunun bozulması, ekonomik tehditler vs. diye ayrılabilir.

Bu her iki tür tehdit her teknolojik ürün için söz konusudur!

Bugün aklı başında GDO karşıtlarının temel itirazı "doğrudan insana yönelik tehditler" değil, çevresel tehditlerdir. Çünkü doğrudan insana yönelik tehditleri haklı çıkaracak miktarda veri yoktur.

Dolaylı tehditler ise herhangi bir çevresel tehdit gibi ele alınmalıdır. Yani televizyon veya cep telefonu atıklarını, kullanılmasının yarattığı tehditler gibi.

Bu tehditlerin varlığı, bu teknolojilerden tümüyle vazgeçmemiz anlamına gelmiyor. Aksi halde, teknolojiyi boş verip, ormanlara dönmemiz lazım.

O zaman da daha büyük tehditlerle karşılaşacağımızı, insan ömrünün 25-35 yılla sınırlanacağını söylememe gerek yok sanırım.

Odeh 13-03-2012 15:47

Ankara Tabipler Odası'nın Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar adında yayınladığı (Mart 2010) bir kitapta akademisyenlerin ve hukukçuların görüş ve bilgilerine ulaşılabilir.

MeyveliTepe 13-03-2012 15:58

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Veri derken sayın Serpent 3 tane link vermiş... Oradaki verileri okudunuz mu?

Birincisini okudum. Umarım siz de iyice okumuşsunuzdur.

Bir bilimsel yayın değil (olması da gerekmiyor zaten) fakat nedense üç kişi adını koymuş. 2008'de yayınlanmış görünüyor.

Çok detayına girmeyeceğim. Sağlıkla ilgili, 15 senedir GDO yeniyor, henüz bu sebepten hasta olduğu kayda geçmiş kimseye rastlanmadı diyor. Devamında başkalarının yaptığı deneyler ve raporlara atıfta bulunarak bunların eksik, şüpheli vb. olduğunu yazıyor.

GDO'ların çevre etkileri ile de yazmışlar. 2001 senesinde Quist D, Chapela IH.'nın GDO'lu mısırların GDO'suz mısırları tozlaşma ile kirlettiklerine dair yapılmış çalışma ve makaleden söz etmişler. Bu çalışmaya atfen söyledikleri de aynen şu;
"The validity of this work was disputed at the time of publication and later studies have also failed to detect any evidence of transgene spread to Mexican maize growing in the wild"
"Bu çalışmanın geçerliliği yayınlandığı zamanda tartışmalıydı ve sonraki çalışmalarda transgenlerin meksika mısırına geçtiğine dair herhangi bir kanıt bulunamadı." diyor.

Böylece atıfta bulundukları çalışmayı kredisizleştirme çabasına girmişler. Devamında Oregon'da yayılım gösterdiği bildirilen bentgrass (bir tür çayır) için de benzeri şeyler yazmışlar. Bentgrass ile de ilave bir şeyler olsa da ne de olsa biraz tarımcılığımız var. Mısır olayına biraz yaklaşayım dedim.

Atıfta bulunup değersizleştirmeye çalıştıkları Meksika mısırı olayı hayli ilginç.
Berkeley üniversitesinde Associate profesör olan Dr.Ignacio Chapela ve yüksek lisans öğrencisi David Quist'in bu çalışması Monsanto'nun hışmına uğramış.

Müşterisi olduğu bir PR şirketi olan Bivings Group aracılığı ile yayının yayınlanacağı dergiye baskı yapmış, telefon ve e-mail kampanyaları düzenletmiş ve yayının yapılacağı dergi Nature'dan yazının geri çekilmesini sağlamış. Prestijli bir dergi olan Nature 133 yıllık yayın hayatında ilk kez bir yazıyı geri çekmiş.

Dr.Chapela'ya yapılan saldırılar çok organize bir şekilde o dönemin tüm forumlarında, list serverlarında, e-mail listelerinde devam etmiş. "Andura Smetacek" sahte adı bol bol kullanılmış. Internetin en yoğun kullanıldığı, çok organize bir şekilde, bir bilimsel çalışmanın gizlenip, kredisizleştirilmeye çalışıldığı, çalışmayı yapan kişlere ve kişilklerine doğrudan saldırıldığı bir olay olarak da tarihe geçmiş.

Bu saldırıların ucu hep Bivings Group'a çıkmış. Bivings Group'un müşterisini çok memnun etmiş olmaktan dolayı aferin aldığı da kayıtlara geçmiş. Hikaye ilgilinç. Internet yoluyla neler yapılabileceğini de göstermesi bakımından okunmalı.

Linki verilen makale de bu olayı Bivings Group'un dümen suyunda anlatmış Oysa üzerinden 7 sene geçmiş ve doğru bilgiye ulaşamamış olmaları pek olası değil. Neden diye geldi aklıma.

Peki, Meksika'da GDO'lu mısırlar Meksikanın yerel mısırlarını kirletmiş mi kirletmemiş mi?

Gayet tabii kirletmiş. Bu konuda yapılmış bir çalışma ve başka bir yayın daha var.

Bu yeni çalışmanın yayınlanması da kolay olmamış.

Çalışmamızın sonuçların yayınlanması için iki yıl boyunca savaş verdik, meslek hayatım boyunca böyle başka güçlükler görmemiştim diyor Alvarez Buylla.

Bu bilimsel yayını durdurmak için çok gayret sarfettiler diyor José Sarukhan.


Bu hikayenin bir kısmı da buradan okunabilir.

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Bu söylediklerinizin ciddi risk olduğunu gösterir hangi çalışmalar var? Evet, teorik olarak bu riskler var. Ancak unutmamalı ki, gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmiştir. Çoğu yapısal olarak kısırdır. Özürlüdür. Terminatör genler olmasa dahi aşılanan genleri çoğaltma, saçma becerisine sahip olamazlar.
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir.

Aslında yukarıdaki yazdıklarımla buna küçük bir yanıt da vermiş olduk galiba. Gen aşılanan organizmaların doğal yapılarını, daha önceki bir söyleminize rağmen kaybettikleri doğru. Fakat bu genleri çoğaltma saçma becerisine sahip oldukları görünüyor.

"Bunu yapsa bile doğaldır" derken pek anlamadım? Mısır doğaldır, bakteri doğaldır, bakterinin geni mısıra sokulursa ikisi de doğal olduğu için sonuç da doğaldır gibi bir şey mi? Hani doğal yapısını kaybediyordu?

Her neyse, GDO'ları daha iyi öğrenmemiz için verilen bir linkteki makaleden hareketle yazmış olduk bunları. Aslında çok daha fazlası var.

Serpent 13-03-2012 16:10

Öğretmenin görevi.

Bir öğretmeni eleştirmiştim. Öğrencilerini GDO’lu ürünlere karşı aktivist olarak yetiştiriyormuş.

Bu öğretmeni alkışlayanlar çıktı.

Bütün samimiyetimle söyleyeyim, eğer bu öğretmen öğrencilerini GDO’lu ürün taraftarı aktivist olarak yetiştirdiğini söyleseydi ona da karşı çıkardım.

İki sebepten. Öğretmenin biri o yana, öteki beri yana aktivist yetiştirmeye kalkmasının bu öğrencilerin körpecik beyinlerini yıkayıp (Hangi amaç için olduğu önemli değil) ileride birbirine düşürmesi kabul edilebilir bir şey mi?

Halbuki öğretmenlerin görevi kendi konusunu ve bunun yanı sıra sorgulayıcı düşünmeyi öğretmek olmalı. Beyin yıkamak değil.

“Muallimler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister”.

MeyveliTepe 13-03-2012 16:17

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Bahsedilen "yararlılığın" ne olduğunu, gerçekte var olup olmadığını da tekrar tekrar düşünmek gerekir kanımca.

Sanırım Altın Pirinç bu sorunun yanıtını veriyor.

Şu anda bizlere, çoluk çocuğumuza yedirilmeye çalışan BT/HT mısır, soya ve bunlardan üretilmiş yüzlerce türev ürün ile bunların kullanıldığı binlerce yiyecek. Bir yarardan bahsederken bunlara öncelik verirsek belki aynı zeminde oluruz. Öteki türlü başka katmanlardan tartışmaların ucu biribirine pek değmez, ne dersiniz?

MeyveliTepe 13-03-2012 16:28

Bir Reklam Filmi | youtube Video

Bu kısacık filme bir göz atalım.

Serpent 13-03-2012 17:15

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 924827)
Şu anda bizlere, çoluk çocuğumuza yedirilmeye çalışan BT/HT mısır, soya ve bunlardan üretilmiş yüzlerce türev ürün ile bunların kullanıldığı binlerce yiyecek. Bir yarardan bahsederken bunlara öncelik verirsek belki aynı zeminde oluruz. Öteki türlü başka katmanlardan tartışmaların ucu biribirine pek değmez, ne dersiniz?

İşte, üstü az örtülü de olsa itiraflar daha açık gelmeye başladı.

'Temiz gıda isterim, GDO'lu ise bilmek hakkımdır' dan 'ben sana da yedirtmem, üretimine de izin vermem' noktasına doğru gidiyor.

Yani 'sen bilmezsin. Ben çok bilirim, senin yerine de karar veririm' mantığı.

xenkebikec 13-03-2012 17:52

Konu tekrardan kelime avına dönüyor sanki, kopuk kopuk yazışmalar oluyor.
Sn. MeTepe ve Sn. Serpent sizlere iki sorum olacak,

Sn. MeyveliTepe'nin 188 nolu mesajının içeriğine bir itirazınız var mı?
O mesajda açık olarak belirtilen olayları kabul ediyor musunuz?

MeyveliTepe 13-03-2012 18:34

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Serpent (Mesaj 924862)
İşte, üstü az örtülü de olsa itiraflar daha açık gelmeye başladı.

'Temiz gıda isterim, GDO'lu ise bilmek hakkımdır' dan 'ben sana da yedirtmem, üretimine de izin vermem' noktasına doğru gidiyor.

Yani 'sen bilmezsin. Ben çok bilirim, senin yerine de karar veririm' mantığı.

Bu cevap vermeye değecek bir şey değil. Alıntıladığınız şey de sizinle ilgili de değil.

MeyveliTepe 13-03-2012 18:35

Video'yu izleyenler varsa düşüncelerini alabilir miyiz?

Serpent 13-03-2012 19:42

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 924913)
Video'yu izleyenler varsa düşüncelerini alabilir miyiz?

Bizi bu kadar üzmeyecektiniz Sn. MeyveliTepe.

Oturdum hüngür hüngür ağladım. :D

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Bu cevap vermeye değecek bir şey değil. Alıntıladığınız şey de sizinle ilgili de değil.

Zaten hangi sorduğuma cevap verdiniz ki? Ben, siz cevap veresiniz diye yazmadım. Niyetinizin ne olduğunu göremeyenler görsün diye yazdım.:p

Anlaşılıyor ki, siz de GDO yönetmeliğini okumamışsınız. Bu hak zaten size verilmiş durumda. Yönetmeliğin uygulanmadığını düşünüyorsanız, onun argümanları başka türlü olması lazım.


Yine de büyük aşama kaydettiniz. BT pamuk nedeniyle intihar eden çiftçiler asparagasından, acındırma moduna geçtiniz.

GDO'suz günler dilerim.

Odeh 13-03-2012 20:00

Yukarıda belirttiğim kitaptaki görüşlerin başlıkları aşağıdaki gibi sıralanabilir. (GDO'ların ekonomik boyutlarıyla ele alındığı görüşler bunların dışındadır.)

Doç. Dr. Emine OLHAN, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü
  • Pestisit kullanımını artırmıştır.
  • Verimlilik düşmüştür.
  • Geleneksel tarım ürünlerinin maliyetleri artmıştır.
  • GD bitkiler çiçek tozları nedeniyle doğal bitkilere karışmakta, doğal gen kaynaklarını değiştirmektedir.
  • GD tohumlarla tarımın kontrolü şirketlerin eline bırakılmış olacaktır.
  • Tarımsal üretimin GDO'suz olduğunun belirlenmesi için fazladan bir maliyet ödenmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Alptekin KARAGÖZ, Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü
  • Türler arası gen alışverişi nedeniyle en büyük tehdit, doğal evrimleşme sürecinin doğal olmayan yollardan kazanılan genler ile istenmeyen şekilde değişmesi olasılığıdır.
  • Doğada türler arasında gen alışverişi olmaktadır. Gen alıp vermenin ötesinde bazı türlerin ortaya çıkması, türler arası genom alışverişi sonucu olmuştur. Canlıların evrim süreci bu gibi örneklerle doludur. Genetik yapısı değiştirilmiş kültür çeşitlerinden yabani akrabalarına gen akışı olanaklıdır. Milyonlarca yıldır süren evrimleşme işlemi, GDO’lardan doğal bitkilere istenmeyen genlerin bulaşması sonucu 40-50 yıl gibi biyoçeşitliliğin ayak uyduramayacağı ölçüde kısa bir zaman dilimi içinde yön değiştirebilir. Örneğin bir Lahanagil türü kolzadan yabani akrabasına %100 oranında gen akışı olabileceği bildirilmiştir.
  • Genetiği değiştirilmiş organizmalar, genetik çeşitlilik üzerinde ciddi bir potansiyel tehlikedir. Bu durum özellikle gen ve orijin merkezi durumunda olduğumuz kültür bitkilerinin yabani akrabalarının çok bulunduğu alanlar ile türler arası melezlenmenin yaygın olarak görüldüğü bazı familyalar için daha büyük önem kazanmaktadır.
  • GDO’dan da yabani akrabalarına gen akışı mümkündür. Gen alış verişinin sonuçlarının görülmesi kısa zaman içinde gerçekleşmemektedir. İnsan ömrü bu sonuçları görecek ölçüde uzun değildir. Unutulmamalıdır ki insan ömrü evrim süreci içinde önemsenmeyecek kadar kısadır.


Prof. Dr. Ahmet SALTIK, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı
  • Gen mühendisliği yöntemleriyle üretilen BST veya bovin büyüme hormonu (BGH) hayvan yetiştiriciliğinde tüketilmektedir. Hormon işlevi gören Ralgro ve Synovex isimli ilaçlar, %15-20 arası kilo artışına yol açmakta; ancak hormonlu eti yiyen kişilerin hormonal yapısı bozulmaktadır. Hormonlu et kısırlık, cinsel güç kaybı ve kalp hastalıklarına neden olmaktadır. Erol, ilaçların hayvanın dokularında bırakacağı kalıntı (rezidüel) ile insanlara geçebileceğine dikkat çekmektedir. Erol’a göre; "Hormon çocukların erken ergenlik çağına ulaşması, dişilik hormonu alan erkek çocuklarda göğüslerin büyümesi gibi etkiler göstermektedir. Erkek ve kadınlarda karşı cinse benzer fizyolojik değişiklikler görülebilmektedir..." Ayrıca bu yolla prostat ve meme kanserine çağrı çıkarılmış olur. Adı geçen ilaçlar bu nedenle 17 yıl önce Avrupa'da yasaklanmıştır.

Avukat Onur TATAR, Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
  • Çevre Hukuku’nun temel ilkelerinden olan ve Cartagena Protokolü’nde de benimsenen "ihtiyatlılık ilkesi"nde (hayaletlerle savaş değilmiş, neymiş, ihtiyatlılıkmış, temkinlilik ilkesiymiş) klasik nedensellik ve zarar kavramları yerine risk kavramından hareket etmektedir. Bu ilkeye göre, esas olan tehlikeyi, riski göze almak değil; tehlikeyi, riski dikkate alarak, gerekli önlemleri düşünmektir. Böylece risk ile ihtiyatlılık arasındaki seçimde bu ikincisinden yana tavır takınılmakla, riskten kaçınılmaktadır.


Doç. Dr. Dilek ASLAN, Dr. Bayazıt İLHAN, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyeleri (2008-2010)
  • Sağlık açısından üzerinde en çok durulan konular; alerjik reaksiyonlar, antibiyotik rezistansı ve gastrointestinal sorunlardır. Brezilya’da soyaya amino asit profilini güçlendirmek için fındık-ceviz gibi sert kabuklu yemiş gen proteininin aktarılması sonucu meydana gelen ürünün alerjik reaksiyonları artırması üzerine piyasadan çekilmiştir.
  • Yapılan bir araştırmada genetiği değiştirilmiş mısır ile 90 gün beslenen farelerde hepato-renal toksisite saptanmıştır. Araştırmanın sonuç kısmında bu ürünle ilgili daha uzun süreli çalışmaların yapılması önerisinin yanı sıra ilgili ürünün çok da güvenli olmadığı bilgisi yer almıştır.
  • Bu riskler arasında gen kaçışı, yapay gen transferi, hibritleşme, bitkilerde dayanıklılığın zayıflaması, zararlılarda dayanıklılığın artması, genetik kirlenme riski, GDO genlerinin toprak, su, ekosisteme geçişinin doğurabileceği riskler sayılmaktadır.

Prof. Dr. Timur TUNCALI Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Tıbbi Genetik Derneği adına görüşü
  • Avrupa ve Amerika’da birçok artan oranlarda çocuk, fıstık türleri başta olmak üzere bazı gıdalara karşı yaşamı tehdit edecek düzeyde alerjik tepkiler göstermektedir. Bitkilere yeni genlerin yerleştirilmesi ile bu bitkide eskiden olmayan allerjenlerin ortaya çıkması ve duyarlı kişilerde alerjik reaksiyon oluşturması olasıdır.
  • Bt’nin GDO ekim alanlarında yaygın kullanımı nedeniyle Bt pestisit maruziyeti yoğun olmakta ve çiftçilerde deri reaksiyonları gözlenebilmektedir.
  • GDO’lu gıdalarla ilgili uygulanan alerji testleri bilinen allerjenlerin GDO’lu varyantlarda varlığının araştırılması şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu yaklaşım yeni oluşabilecek bir alerjik maddenin varlığı açısından bir gösterge olmayacaktır. GDO’ya yerleştirilen genin konak organizmanın genom bütünlüğünde oluşturabileceği etkileri öngörmek bugün için mümkün olmadığından, öngörülemeyecek allerjenlerin oluşma riski gözardı edilememelidir.

MeTePe 13-03-2012 20:00

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi xenkebikec (Mesaj 924896)
Sn. MeTepe ve Sn. Serpent sizlere iki sorum olacak,

Sn. MeyveliTepe'nin 188 nolu mesajının içeriğine bir itirazınız var mı?
O mesajda açık olarak belirtilen olayları kabul ediyor musunuz?

188 nolu mesajda sayın MeyveliTepe bazı varsayımlarda bulunmuş ve bu doğrultuda bir senaryo inşa etmiş.

Bunu doğrulamam veya yanlışlamam mümkün değil. Öncelikle elimde yeterli veri yok. Ayrıca öngörülen senaryonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de sadece tahmin edebiliriz.

Ben somut bilgilerden hareket etmeyi tercih ederim.

Yani, ne itiraz ediyorum, ne de kabul ediyorum.

MeTePe 13-03-2012 20:09

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 924831)
Bu kısacık filme bir göz atalım.

Bu bir reklam filmi... oldukça da seviyesi düşük ve komik bir reklam.

Buradan nereye varmaya çalışıyoruz?

Bu tür şeylerle sadece ajitasyon yapılabilir. Aha ben de yapayım o zaman. :p

http://img33.imageshack.us/img33/3994/sasiw3.png

xenkebikec 13-03-2012 20:31

Sn. MeTePe cevabınız için teşekkürler. Benim anlamaya çalıştığım benim kökten her hali ve şekline karşı olduğum GDO'lu ürünlere karşı sizin (sizlerin) GDO taraftarı olan (olabilecek) düşünceleridir. Yani bir insan neden GDO'lu ürünleri savunur merakla takip ediyorum.

MeTePe 13-03-2012 20:35

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 924819)
Peki, Meksika'da GDO'lu mısırlar Meksikanın yerel mısırlarını kirletmiş mi kirletmemiş mi?

Gayet tabii kirletmiş. Bu konuda yapılmış bir çalışma ve başka bir yayın daha var.

Bu yeni çalışmanın yayınlanması da kolay olmamış.

Çalışmamızın sonuçların yayınlanması için iki yıl boyunca savaş verdik, meslek hayatım boyunca böyle başka güçlükler görmemiştim diyor Alvarez Buylla.

Bu bilimsel yayını durdurmak için çok gayret sarfettiler diyor José Sarukhan.


Bu hikayenin bir kısmı da buradan okunabilir.

:cool:

Makalenin bir kısmını okudum... Hiç bir yerinde zorluklardan bahsetmiyor. Hatta sonunda teşekkürlerin sunulduğu pek çok kurum ve kuruluş var.

Hikayenin anlatıldığı linkte gösterilen kaynaklar ise boş çıktığı için doğruluğunu teyid edemedim... Doğru olabilir elbette. Ama makale kontaminasyonu tespit etmede yaşanan güçlüklerden bahseden, hatalı negatif sonuçları irdeliyen çalışma...

Burada "doğrudan bir zarar" sonucuna nasıl ulaşıyoruz?

Böyle bir risk olduğunu zaten kabul ediyoruz. Önemli olan bu riskin ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu...

Bir de şunu anlatamadım galiba: GDO'lu ürünleri tüketmek istemeyenleri eleştirmiyorum. Etiketlenme vs. kısmına da itirazım yok.

Ama siz sadece buna itiraz etmiyorsunuz! GDO'yu külliyen kötü gösteren bir tablo çizmeye çalışıyorsunuz! Yani, belki ben bu ürünleri yemek istiyorum. Ama siz benim bu hakkıma saygı göstermiyorsunuz.

Konunun geldiği nokta gerçekten ilgi çekici!

Hindistanda intihar eden çiftçilerden yola çıkıp, altın pirinç için bizim yediklerimizle ne alakası var diyorsunuz.

İzninizle bir süre için bu tartışmadan çekiliyorum. Çünkü kısır bir döngü içinde dolaşıp duruyor ve rasyonellikten uzak bir tartışmaya döndü...

Nevşehir'in patatesi bile GDO ile ilişkilendirildi.

Daha fazla sürdürmekte bir yarar var mı bilemiyorum.

MeTePe 13-03-2012 20:40

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi xenkebikec (Mesaj 924970)
Sn. MeTePe cevabınız için teşekkürler. Benim anlamaya çalıştığım benim kökten her hali ve şekline karşı olduğum GDO'lu ürünlere karşı sizin (sizlerin) GDO taraftarı olan (olabilecek) düşünceleridir. Yani bir insan neden GDO'lu ürünleri savunur merakla takip ediyorum.

Düştüğünüz yanılgı şu: Ben GDO savunucusu değilim! Düşmanı da değilim.

Sadece rasyonel düşünme taraftarıyım. Önyargılara karşıyım.

Konu ister GDO olsun, ister Cep telefonu, ister yumurtalı ıspanak!

İnsanın en önemli özelliği "sorgulama" becerisidir. Bunu kullanma taraftarıyım.

Serpent 13-03-2012 21:11

Evet.

Ben de çekilyorum bu tartışmadan.

En başından beri söylüyorum. GDO'lu ürünler de risklerden muaf değil.

En azından bu tartışmadya takip edenler açısından değişik bir bakış açısı getirebildiğimi umuyorum.

Bu defa kesilikle hiç bir şey yazmamak üzere konuyu kendim için kapatıyorum.

Hoşçakalın, saygılar..

xenkebikec 13-03-2012 21:11

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe (Mesaj 924982)
Düştüğünüz yanılgı şu: Ben GDO savunucusu değilim! Düşmanı da değilim.

Sadece rasyonel düşünme taraftarıyım. Önyargılara karşıyım.

Konu ister GDO olsun, ister Cep telefonu, ister yumurtalı ıspanak!

İnsanın en önemli özelliği "sorgulama" becerisidir. Bunu kullanma taraftarıyım.

Herhangi bir yanılgı içinde değilim fakat düzelttiğiniz için ya da yeniden belirttiğiniz için teşekkür ederim.

Benim düşüncemde olabildiğince doğal sürdürülebilir bir yaşam şekli var. Yani bu dünya insanlığın kendi çıkarları doğrultusunda tüketecekleri bir yer olmamalı. Yok etmeye çalıştığımız o zararlılarında bence yaşam hakkı vardır. Bir böceğin, farenin ya da zararlı ot denilen bitkilerin. Hepsini bir bütünün parçaları olarak görüyorum. Mücadele için daha doğal yöntemler üzerine çalışılmalı. Size göre çok farklı şeyler düşünebilirim ve doğadaki dünyadaki olguları anlamlandırışımız farklı olabilir. Yani doğadaki dengeyi yıkmaya çalışmak veya değiştirmeye çalışmak benim sorgulamalarıma girmiyor.

MeTePe 13-03-2012 21:28

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi xenkebikec (Mesaj 925003)
Yani doğadaki dengeyi yıkmaya çalışmak veya değiştirmeye çalışmak benim sorgulamalarıma girmiyor.

Kombinizin/sobanızın veya başka bir kaynağın gürül gürül ısıttığı evinizde, elektrik ışığı altınd otururken, wifi ile bağlandığınız modeminizden, %90 sentetik maddelerden oluşmuş bilgisayarınız aracılığıyla bu mesajı yazarken doğadaki dengeye hiç bir etkiniz olmadığını düşünmüyorsunuz umarım.

xenkebikec 13-03-2012 22:04

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe (Mesaj 925012)
Kombinizin/sobanızın veya başka bir kaynağın gürül gürül ısıttığı evinizde, elektrik ışığı altınd otururken, wifi ile bağlandığınız modeminizden, %90 sentetik maddelerden oluşmuş bilgisayarınız aracılığıyla bu mesajı yazarken doğadaki dengeye hiç bir etkiniz olmadığını düşünmüyorsunuz umarım.

Bu konuda sizinle fikir çatışmasına girmeyeceğim, hem konudan uzak olacak hemde yersiz bir kelime oyununa dönüşecek yazışmalarımız. Anlıyorum ki bu konularda duyarlılığınız yüksek (farkındalık düzeyinde). Cümlenizi soru olacak kabul ediyorum ve doğaya karşı olan her hareketimden dolayı rahatsızlık duyuyor, elimden geldiğince faydalı birşeyler yapmaya çalışıyorum (en azından biliçlenme olarak).

Peki siz bahsettiğiniz bu düşüncelerinize karşı (sanırım insanların çoğunun hayatında olan şeyler) rahatsız oluyor musunuz ve tabi ki bu bağlamda GDO'yu destekliyor musunuz?

Odeh 13-03-2012 22:29

Yukarıda bildirdiğim ve tamamını okuma fırsatı bulduğum çalışmada yeni hastalık ve zararlılar gibi konular bir yana beni en çok etkileyen konu GD bitkilerin akrabalarına %100 varan oranlarda gen transferi yapabilecek kapasitede olmalarıdır.

Hele Anadolu gibi onbirlerce endemik türün kaynağı olan bir coğrafyadaki sonuçları ne düzeyde olabilir değerlendiriniz...

MeTePe 13-03-2012 23:43

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi xenkebikec (Mesaj 925034)
..
Peki siz bahsettiğiniz bu düşüncelerinize karşı (sanırım insanların çoğunun hayatında olan şeyler) rahatsız oluyor musunuz ve tabi ki bu bağlamda GDO'yu destekliyor musunuz?

Konuya devam etme düşüncesinde değilim ama sorunuz yanıtsız kalmasın.

Özel hayatımda her türlü teknolojiyi kullanırım. Ama bir not kağıdının bile arka yüzünün boş kalmamasına özen gösteririm.

Her türlü teknolojiye karşı da açık fikirli olmaya çalışırım. Bu bağlamda GDO'ya karşı da açık fikirliyim. Teknoloji olarak destekliyorum. Çünkü çığır açabilecek olanaklar içeriyor.

Bunların bir kısmı insan sağlığıyla doğrudan ilgilidir.

Konuya ne kadar hakimsiniz bilemiyorum. GDO'lu ürünlerin basitçe üretilme tekniği, işinize yarayabilecek bir geni izole etmek, sonra bu geni hedef organizmada hastalık yapma becerisine sahip ama bu niteliği köretilmiş bir virüse eklemek, daha sonra hedef organizmayı bu virüsle hastalandırmak şeklindedir.

Yani bir hastalık taşıyıcı vektörü, hastalığından ayırıp, istediğimiz parçayı taşıması için programlıyoruz. Dolayısıyla hedef organizmaya arzu ettiğimiz geni eklemiş oluyoruz.

Bugün insan sağlığını tehdit eden pek çok genetik hastalık söz konusudur. Bu tür teknolojiler bugüne kadar imkansız gibi görünen bu hastalıkların tedavisi için de imkan sağlayabilir.

Doğal tarım yöntemlerine falan karşı değilim. Sadece aldığım domatesin en ucuz, en besleyici, en lezzetli, en sağlıklı olması için ne gerekiyorsa yapılması taraftarıyım.

Nitekim ıslah ve hibritleştirme çalışmaları da bir çeşit gen "bozma" olayından başka bir şey değildir. Organik denilen tohumların pek çoğunun aslıyla yakından uzaktan ilgisi kalmamıştır.

Yukarıdaki nedenlerle ülkemizde de GDO'lu ürün çalışmalarına ağırlık verilmesini önemsiyorum. Çünkü bu teknoloji kapımıza geldi dayandı. Bizim çiftçinin mısırı para etmiyor... Neden biz de kendi gereksinimimizi karşılayacak mısır tohumunu üretmeyip ithal etmek zorunda kalalım?

Lafın uzadığının farkındayım. Ama yeterince açıklayıcı olmuştur umarım.

Yorumlarımın büyük bir çoğunluk için (%99) hiç bir etkisi olmayacağının da farkındayım. Ama en azından bazı kişiler için önlerine konulandan başka gerçekler de olabileceği konusunda soru işaretleri oluşturabilirsem benim için yeterlidir.

Odeh 14-03-2012 00:41

Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. İnsanoğlunun rotası neredeyse on belki de yüzbinlere yıl bilinene, tecrübe edilene doğru olmuştur. Deneyimlerin toplam sonucuna doğru alınmıştır istikamet...

Ne oldu da bilinmeyenin ucube kollarında huzur, menfaat aramak ehven-i şer olmuştur?

Aptalcadır.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 09:41.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025