![]() |
GDO'lu ürünlerin bir tarafında üreticiler-kâr amaçlı ticari işletmeler, diğer tarafında ise biz yani tüketiciler var. Ben Genetiği değiştirilmiş bir ürün tüketmek istemiyorum. Kitaplar yazacak kadar bilgiye ihtiyacım da yok.
Basit temel bir soru; neden ticari kazanç amaçlı, doğallığına müdahale edilmiş bir ürünü yiyeceğim? Seçim hakkımı doğal olan üründen yana kullanıyorum. Genetik müdahale sonucu oluşabilecek riskleri almak istemiyorum. Satılan her ürünün içinde GDO var mı yok mu bilmek istiyorum. Konu laf ebeliği yaparak bir yerlere gelinebilecek bir konu değil bence. Sırf tartışma olsun düşüncesiyle değil kinayeli bir anlatım ile bilinç seviyesini sorgulamaya yönelik cevaplar olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla |
Alıntı:
Öte yandan benim o ürünleri tüketme hakkına da sizin karşı çıkmamanız lazım. Değil mi? Ancaaaak, eğer benim yazdıklarıma bir itirazınız/görüşünüz varsa belirtin. Yoksa "laf ebeliği" lafını size iade etmek zorundayım. Selamlar.... |
Size karşı herhangi bir yargım yok, Bu konudaki kişisel tercihlerinize fikirlerinize saygılıyım. Benim mesajınızda takıldım yer Dünyanın beslenmesi ile ilgili mecburiyet üzerine ve Afrika'daki açlığa GDO'lu ürünlerin çözüm olduğu/olacağı yönündeydi.
|
Alıntı:
Açıklaman için teşekkürler. Ben daha fazla yazıp kafa şişirmek de istemiyorum. Amacım sizleri de fikrinizden döndürmek değil. İngilizce biliyorsanız "Golden rice" altın pirinç konusunu kısaca bir araştırın derim. Afrikanın beslenme yetersizliğinin çözümü için nasıl bir alternatif olduğunu kendiniz görün isterim. Selamlar, saygılar.. |
Nezaketiniz için teşekkürler.
|
Alıntı:
Daha sonraki bazı ifadeleriniz de, bir kaç tane şirketin canlılara müdahale ederek DNA'larını değiştirmek suretiyle türlerin bu şirketler eliyle değiştirilmesi ve bir domino taşı etkisiyle tüm doğanın bundan etkilenmesini olağan ve uygun karşılar nitelikte. Bu kadarını o şirketler bile açık yüreklilikle söyleyememişti. Hal böyle olunca sizinle tartışacak pek bir şey de kalmıyor aslında. GDO lobisinin aksine, tek bir noktada tam bir fikir birliğine sahibiz. O da hangi gıdanın içinde az ya da çok, dolaylı veya dolaysız GDO olduğunun bilinmesi gerektiğini ve insanların buna göre seçimlerini yapabilmesi gerektiğini söylüyorsunuz ki, bu başlığın var olmasının sebebi de bu. Bu sebeple belki siz de bir sürü et ve süt ürünü üreten şirketi arayıp GDO'lu girdi kullanıp kullanmadıklarını sorgulamalı, bulgularınızı paylaşmalısınız. Çok faydası olur, çünkü gizliyorlar. Neyin içinde GDO olduğu bilinirse siz özellikle onları arar onlarla beslenmeyi tercih edersiniz. İstemeyenler ise GDO'suz olanları alır, onlarla beslenir. Buradaki en büyük problem ise, neyin içinde dolaylı ya da dolaysız GDO olduğunun gizleniyor olması. "Vay be!", "Safsata", "Maaşallah" vb. diye usluplandırıp nitelendirdiğiniz şeyleri bildiğimce ve dilim döndüğünce, size değil ama izleyenlere aktarmaya çalışacağım. Ben hiç araştırma yapmadığımı söyleyemem, bir kaç yıldır bir çok kaynaktan olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. |
Alıntı:
Benim böyle hicivli bir uslup kullanmama sizin haksız yakıştırmacı ve aşağılamayı çağrıştıran uslubunuz neden oldu. Önce hangi haleti ruhuye içinde yazdığınızı hatırlamaya çalışınız ve bana hitaben yazdığınız mesajları tekrar okuyunuz. Ben hicivli yazdığımı kabul ediyorum. Ama benim mesajlarımda aşağılama ve hakaret göremezsiniz. Sadece öteki arkadaşlar için değil, benim sorularım ve açıklamalarımla da ilgili olarak yazın lütfen. Herkes bilgilensin. Mesela patates yiyip yemediğinizi çok merak ediyorum. Saygılarımla.. |
Alıntı:
"Haksız, yakıştırmacı ve aşağılamayı çağrıştıran" dediğiniz mesajıma sebep olan yazdıklarınıza bir bakın. Çoğrafya öğretmeni için ne demişsiniz? Herşeyin doğalı iyiymiş diye başlayan ve doğal, en azından GDO'suz besin isteyenlere sarfettiğiniz cümlenize bir bakın, nereye bağlamışsınız? Bunun anlamı ne ve nasıl yorumlanır? Mahkemelik olan çiftçi ile ilgili yorumuz da hayli ilginç. İnsan geni aktarılmış e-coli bakterisinden elde edilmiş insülin ile GDO tohumları ilişkilendirmişsiniz. "Aşağılamayı çağrıştıran" sizin yorumunuz. "Haksız ve yakıştırmacı" dedikleriniz ise doğru değil. Dikkat ederseniz bahsettiğiniz cümleler hep "belki" ifadesiyle yazılmıştır bir soru formudur. Nitekim siz de soru olarak almışsınız. "Vay be!" ile başlayan cümleniz ise sizce bir hiciv galiba(?), fazladan safsata da demişsiniz. Oysa Round Up Ready tohumlardan söz ediyordum. Haberiniz olmamasına ihtimal vermiyorum. Alıntı:
Siz patates yiyip yemediğimi merak ededurun. Yanısıra makalenin tamamına da bir göz atın belki de yazılan özete uyumludur. Bakın, henüz çok yeni yayınlanmış olmasına rağmen ciddiye alanlar da olmuş. Sorduklarınız, sormadıklarınız ve açıklamalarınızı da kapsayan şeylerle ile ilgili vaktim olduğunca yazacağım. |
Hani GDO'lu ürünler Afrika'daki, Asya'daki açlığa çare olacaktı. İşte insanlar açlıktan sapır sapır dökülüyor. Hadi açlığa çare olsaya, çare olması için daha ne kadar insanın ölmesi beklenecek. Bunların hepsi rant kılıfı, yerseniz...
|
Özümüze dönme zamanı gelmedi mi?
“ GDO Derdi...” Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef. * Ne verirlerse... Onu yiyeceksiniz. * Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da. * Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor. * Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak? Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı? * Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen? * Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun! * Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için uydurduğu K uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun? * Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa bir sürü şey değişebilir... * Mutfak genetiğimizi kaybettik biz. * Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi! * Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik. * Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz. ALINTIDIR |
GDO'lu tohumlar ve bunlara enjekte edilen genlerin yayılmasını, GDO yemek istememe durumunu insüline bağımlı şeker hastalarına sormalıymışız. Böylece GDO genlerinin dünyayı işgal edip doğayı hakimiyeti almasına razı olunması bekleniyor sanırım.
Her ne kadar Monsan DuPont gibi şirketler en azından şimdilik tüketiciyi böyle bir benzetme ile razı etmeye çalışmamışlarsa da, Cartagena Protokulünün bu gibi kendisi bir GDO olmayıp, GDO'dan üretilmiş tıbbi ürünleri kapsam dışı bıraktığını hatırlayalım. Buna rağmen, E-Coli bakterisine insan geni aktarılmış ve bu sayede insana uyumlu insülin ürettirilen bakterilen laboratuarda bile olsa varlığı kendi adıma endişelenilecek bir durum. Özellikle de geçen yıl kaynağı belirsiz bir şekilde lojistik zincirde salatalıklara bulaştırılan, 35'den fazla kişinin ölümüne sebep olan ve bilinen her türlü antibiyotiğe dirençli bir E-Coli bakterisi görülmüşken. Natural News'deki bu yazıda söz konusu bakterinin bir mühendislik ürünü olduğuna dair kuvvetli deliller anlatılıyor. |
Alıntı:
Ben öyle demedim. Bakın şöyle dedim. Alıntı:
Alıntı:
Dediğim gibi siz başlatınca ben de hicivli yazmak zorunda kaldım. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Saygılarımla.. |
Ankara Tabib Odasının Mart 2010'da yayınlanan "Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar" isimli kitabını herkesin okumasında fayda var. 118 sayfalık kitap her alanda çok detaya girmese de GDO'lara hemen her boyuttan yaklaşıyor.
|
Nedir bu GDO işi diye ciddi ciddi kafa yormaya çalışıp epey bir debelendikten sonra Aralık 2009'da yayınladığımız bu yazı biraz dallı budaklı ama hala güncelliğini koruyor.
|
21 Haziran 2010'da başka bir GDO'lu ürün, rBST'den ve onun bir hikayesinden söz etmişiz. Tesadüf bu ya, Monsanto'nun kaybettiği bir davadan da bahsetmişiz.
|
Anladım!
Internetteki jargonuyla "Flood" yapmaya karar verdiniz. Meydanı size bırakıyorum ve kenara çekiliyorum. Size kendi aranızda iyi "flood"lar diliyorum. Bu konu benim için kapanmıştır. Saygılarımla.. |
Alıntı:
|
GDO tohumlar patentlidir.
Aslında patentli olan, tohumdan çok bu tohumlara eklenmiş genlerdir. Dolayısıyla, bu genleri içeren her ne olursa olsun patent sahibinin malı sayılır. Monsanto'dan tohum alan bir çiftçi, bir teknoloji anlaşması imzalamak zorundadır. Bu anlaşmaya göre satın alınan bu tohumları sadece kendisi, sadece bir kez ve satın alındığı sezon için kullanabilir (birazını bu sene kalanını seneye kullanırım yok). Bu tohumlardan elde edilen mahsulün bir kısmını tohumluk ayıramaz, tohum olarak başkasına veremez. Bu tohumlar üzerinde herhangi bir araştırma yapamaz, yaptıramaz. Bunlardan herhangi biri gerçekleşirse patent haklarını ihlal etmiş olur. Bu anlaşmayı yapmamış ve Monsanto'dan tohum satın almamış vaziyette tarlasında söz konusu genleri içeren ürüne rastlanan çiftçi de patent haklarını ihlal etmiş olur. Buna çapraz tozlaşma kontaminasyonu ile bulaşık ürünler de dahil. Hatta, Kanada'da küçük çiftçilerin yüzlerce yıllık diye kendi tohumlarından ürettikleri o güzelim kızılderili mısırları dahi artık o kızılderili mısırı değil, BT toksin geni taşıyan mısırlar olmuş olabilir. Kanada'da Schmeiser isimli çiftçiye açılan dava böyleydi. Monsanto'dan tohum satın almadığı, başkasından da GDO'lu tohum almadığı halde, tozlaşma kirlenmesi ile tarlasında Round Up Ready Kanola bulunmuştu. 2007 Kasımı itibarıyla ABD'de çiftçilerin aleyhine açılmış 112 yüksek profilli dava mevcut. Monsanto'ya göre bu sayı 145'e ulaşmış. Geçen yıl nihayet çiftçiler de Monsanto aleyhine dava açtılar. Hem ürünlerinin kirlenmesine sebep olduğu için hem de kirlenme sebebiyle haksız davalara maruz kaldıkları için. |
GDO konusunun bir yönünü Coğrafya ile çok ilgili bulurum. Bir bölgenin fiziki durumu, bitki örtüsü, biyolojik çeşitliliği vb. doğrudan coğrafyanın konuları arasında diye bilirim.
Bir bölgedeki tüm bitkilerin BT geni, glyphosate'a telorans geni, görünüşe göre Agent Orange'a telorans geni, ya da bunların hepsini birden içerir hale gelmesi bir coğrafya öğretmenini dehşete düşürmeye yeter kanımca. Kendi adıma bu coğrafya öğretmenine ne kadar teşekkür etsem azdır. Onun öğrencileri en azından şirketler eliyle yaratılan işgalci böcek ve yabani bitki türlerinin evrim olmadığını ayırd edecek kaabiliyette olurlar. Bir kaç şirket eliyle üretilmiş, doğada kendi kendine asla olmayacak bir gen aktarımının bir kez bitkilere enjekte edilmesinden sonra öncelikle aynı familyaya ait diğer yabani bitkilere geçişi gayet mümkün. Nitekim son yıllarda olan da bu. Round up telörans geni, GDO'lu RR tohumlardan yabani bitkilere atladı ve artık Round Up bunlara tesir etmiyor. Bu yüzden ilave çok daha zehirli herbisit kullanımı bir kaç misli arttı. Yine aynı şirketin bitkilere enjekte ettiği BT toksinine dayanıklı yeni böcekler ortaya çıktı ve GDO tarlalarını kırıp geçirdi. Kendi adıma GDO tarlalarının kırılıp geçirilmesi umurumda değil. Fakat bu şirketlerin eliyle ortaya çıkan bu böcekler ne olacak? Organik tarımda çokça kullandığımız BT bakterisi de artık GDO'lu tohumlar sayesinde bu böcekler üzerinde etkili değil. Bunun adı evrim midir? Yoksa kendini bir çeşit Tanrı yerine koyan, tek amacı ise daha çok para kazanmak olan bir kaç şirketin doğaya tecavüzü müdür? Biyogüvenlik, biyoçeşitlilik deyimleri ile işaret edilen şey bu olsa gerek. Doğa tabii ki kendisini dengeleyecek. Agent Orange'ın aktif maddesi olan 2,4D'ye teloranslı tohum yaptıklarında onunla da başa çıkmanın bir çaresini bulacak. Bu arada Agent Orange'ın Vietnam savaşında tüm bitki örtüsünü yok etmek için kullanılan çok zehirli bir kimyasal olduğunu hatırlatmalıyım. Bu da demek oluyor ki, bu tohumların ekildiği tarlalara Agent Orange püskürtülecek. Bu konudan Ocak ayında yayınladığımız bir yazıda epey bahsetmiştik. |
Şimdi biraz da GDO'lar üzerindeki araştırma kısıtlamalarından söz edelim.
Herhangi bir sebeple GDO'lu tohum elde edilirken GDO şirketiyle bir anlaşma imzalama zorunluluğu var. Bu anlaşma metninde açık ve seçik olarak, bu tohumlar üzerinde şirketin onay vermediği araştırmaların yapılamayacağı yazılı. Bu ifade bağımsız bilim adamlarının ve üniversitelerin GDO tohumlar (ve hayvanlar) ve bunların özellikleri, etkileri vb. üzerinde patent sahibi Monsanto ve diğer GDO şirketlerinin onaylamadığı araştırmaların yapılmasını yasaklıyor. Aşağıda sadece üç kurumun bu konudaki yazılarını alıntıladım. scientificamerican, Cornell Üniversitesi, Yale Üniversitesi Bu durumda, GDO'ların GDO olmayan organizmalarla aynı özelliklerde olduğunu, zararsız olduğunu ifade eden bilimsel yayınları nasıl yorumlamalıyız? Doğal olarak bunlar sadece Monsanto'nun onayladığı ve bu şekilde hazırlanan yayınlar. Şirketlerin izin verdiği araştırmaların, istedikleri sonucun çıkmasını garanti etmek için olsa gerek, sadece kendi istedikleri belirli koşullar, dozlar ve hassasiyetlerde yapıldığı anlaşılıyor. Söz gelimi, GDO'lar ile beslenmiş ineklerin sütüne pastörizasyona rağmen GDO genlerinin karıştığını gösteren İtalyada yapılmış bu araştırmada, GDO şirketlerinin daha önce izin vermiş olduğu ve GDO genlerinin süte geçmediğini gösteren araştırmalarda duyarlılık seviyesinin düşük tutulmuş olduğunu da vurguluyor. Bağımsız bilim insanları tarafından, çoğunlukla da ABD dışında, doğrudan GDO tohumlar üzerinde değil de imkanlar sebebiyle dolaylı etkiler üzerinde yapılabilen araştırmalar GDO'ların sağlık ve çevreye olumsuz etkilerini gösteriyor ve hemen hepsi çok daha detaylı ve ileri araştırmalar yapılmasının gereğini vurguluyor. Öte yandan gayet açık olan gerçek ise, kısa ve uzun vadeli, çok yönlü etkileri bilinmeyen bu ürünlerin geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde doğaya salınmasına, insanlar ve hayvanlar tarafından besin olarak tüketilmesine izin verilmiş ve teşvik edilmiş oluyor. Bir başka anlatımla, her ne kadar gerçekleşen riskler fazlasıyla ürkütücü ise de, gerçekte riskin tam olarak ne olduğu, sonunun nereye varacağı da tam belli değil. Yani, klasik risk analizi yapılamaz çünkü riskin üst limiti bilinmiyor. Bu durumda "precautinary principle" İhtiyatlılık İlkesinin geçerli olması gerekir. İşin kötü tarafı, hayvanlar ne yediğini zaten bilmiyor ama insanlara da hayvan muamelesi yapılıp ne yediklerini bilmemesi için elden gelen her şey yapılarak. |
Alıntı:
Hiç bir şey bilmeyenin de ne yediğini bilme hakkı var. Benim bu şartlarda DGO'lu ürün istemeyip kullanmama hakkım da yok, ne yediğimi bilme hakkım da yok. Farzedin ki GDO zararlı değil hatta yenmesi yararlı ama ben GDO'lu ürün yemek istemiyorum, tıpkı tavuk sevmeyen birinin tavuk eti yememesi gibi ya da domuz ürünü yemek istemeyenin yememesi gibi. Maalesef bilme hakkım yok, ilacı yemeğine karıştırılarak kandırılan çocuklar gibi bal gibi de yiyorum. Bırakalım doğrudan GDO'lu ürünleri (süt gibi), dolayısıyla kullanılmayan hazır ürün kalmadı ki. Hazır ürünlerin hangisinde yok gerçekten merak ediyorum, bebe bisküvilerine bile şüpheyle bakıyorum. Arka bahçemde mi her şeyi yetiştireceğim, organik marketlere mi para yetiştireceğim. Para varsa sorun değil ama yettiremeyene de haksızlık değil mi? |
GDO'lar bu kadar riskli olsaydı ABD kendi vatandaşına bunları yedirir miydi?
Bu, zaman zaman rastladığım, sorgusuz sualsiz kabullenmenin yurdum insanı güzellemesi. ABD'deki duruma da kabaca bir göz atalım. ABD'de, yiyecek paketlerinin üzerine "GDO içerir" veya "GDO içermez" gibi herhangi bir ibarenin yazılması (yasaktır - değiştiriyorum) engellenmiştir. ABD vatandaşları satın aldıkları gıdanın içinde GDO olup olmadığını bilemezler. Oysa, organik olanların dışında hemen hepsi GDO'dur. Şimdi bir bakış açısına göre "dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesi" bunu niye yapıyor? Acaba bu gelişmişlik ve zenginlik deyimi ABD vatandaşları için de söylenebilir mi? Bunun için amerikan toplumu, yaşayışı, kültürü, sosyal ve ekonomik durumu hakkında da biraz bilgi sahibi olmak gerekir. ABD, vahşi kapitalizmin sınırsızca yaşandığı bir ülkedir. Sosyal anlamda belki de dünyanın sosyal olmaktan en uzak ülkesidir. Bu anlamda, gariptir ama başka bir çok ülkeye göre en muzdarip insan topluluğuna sahiptir. Dünyada olduğu gibi, ekonomik güç tamamen, çoğu da global olan az sayıdaki şirketlerin elindedir. Amerikan ekonomi tarzı, kendine en yakın olan, öncelikle amerikan toplumunu mağdur etmekten geçer. Güç sahiplerinin bunun için gereken her türlü donanımı, organizasyonu, ilişkiler ağı, kanunları vb. mevcuttur. Bugün için amerikan toplumu, şayet şanslıysa, belki her an kendini dışarıda bulabileceği bir işi varsa bile, oturduğu evin, bindiği arabanın sahibi değildir. Okuldan mezun olan bir gencin orta yaşlara kadar okul parasını geri ödemesi ödemesi gerekir. Çoğunun sağlık güvencesi yoktur ya da devamlılığının garantisi yoktur. Şayet maaş vb. bir geliri varsa (bir çoğunun yok), sistem son kuruşuna kadar elinden alır. Hemen herkesin, ancak düzgün bir gelire sahip olursa çok uzun yıllar içinde ödeyebileceği kadar borcu vardır. Gelir sahibi olmayanların standartlarını düşürerek dahi ayakta kalmaları çok zordur çünkü yıkıma uğrar, barınamaz, bir araca binemez, yiyecek alamaz, okula gidemez, doktora gidemez, ilaç hiç alamaz. Bizdeki gibi, köydeki akrabasının yanına dahi sığınamaz. Kimse de yardım etmez. GDO konusuna dönersek, onlarca amerikan toplum örgütü çaresizce GDO'ların etiketlenmesinin mücadelesini veriyor. Connecticut üniversitesi kaynaklı ve farklı zaman ve yerlerde yapılan bir çok araştırmaya göre, amerikan toplumunun yaklaşık yarısı GDO yediğini bilmiyor. Yine yaklaşık yarısı GDO yemek ile yememek arasında bir fark görmez iken, diğer yarısı şayet bilselerdi GDO yememeyi tercih ederdik diyor. Herşeye rağmen ezici bir çoğunluk ise GDO'ların etiketlenmesi gerektiğini söylüyor. |
Alıntı:
Buram buram cinsiyet ayırımı kokan,alıntı olduğunu belirttiğiniz mesajınızdan çıkarılabilecek tek sonuç; Kadınların evde oturup,uslu uslu yemek yapmalarıdır. Mesajınızdan aldığım ufak örnekde tarif edilen kız çocuğu, GDO' nun ne olduğunu bilen, ne yediğine dikkat eden bir birey olarak yetişir.Mesajınızın tamamını irdelemek bile istemiyorum. Erkek egemen toplumumuzda GDO'ların sorumluluğunu da kadınlara yükleyen mesajınızı esefle karşılıyorum. |
Bu konuya yazmamaya karar vermiştim.
Ama flood yapma işi nasıl gidiyor diye arada bir bakıyordum. Ancak koyu harflarle yazılmış gerçek dışı bir ifadeyi görünce dayanamadım. GDO lu ürün taraftarı olsun veya olmasın insanların gerçek dışı ifadelerle yanıltılmaya çalışılması bende isyana sebep oluyor ifade şu. Alıntı:
Öncelikle, ABD de ürünlerin GDO lu olup olmadığını belirtilmesi yasak olmayıp sadece böyle bir zorunluluğun bulunmadığı bilinmelidir. Kimse çıkıp da bana "ne fark var" diyip kendini kandırmasın. Arada dağlar kadar fark var. Bazı tartışmalarda ne savunduğunu bilerek, bilimsel verilerle tartışan, saptırmalara tevessül etmeyen insanlarla tartışmayı seviyorum. Benimle aynı görüşte olmasalar bile saygı duyuyorum. Ama iş gerçekleri saptırmaya gelince, işin tadı kaçıyor. İşte bu nedenle bir daha bu konuya yazmamaya karar vermiştim. Ama yukarıdaki ifade nedeniyle kendimi tutamadım. Yine de yanılabileceğime dair bir payı her zaman bıraktığım için; benim yanlış bildiğimi gösteren birincil bir kaynak gösterilirse buradan ben bilmiyormuşum diyip özür dileyeceğim. Ancak bana bu konuda laf-ı güzaf açıklamalarla gelmeyin, itibar etmem. Saygılarımla |
Bende merak edip biraz araştırdım yasak üzerine. Anladığım kadarı ile FDA etiketlerdeki "GDO içermez" ibaresini kullanıcıların kafasınız karıştıracağı veya yanıltıcı olabileceği iddası ile yasaklamış olması.
Yine anladığım kadarı ile FDA gıda etiketlemesinde GDO'lu ürünler için bir ayrım yapmayıp gıda katkı maddeleri katagorisinde değerlendiriyor. Etiketleme standart olduğundan bunun dışına çıkan GDO içermez gibi ifadeler FDA izni ile oluyor ve FDA bu konuda izin vermiyor. |
Alıntı:
FDA'nın bu tür ibareleri yasaklamak için bir taslak yönetmelik hazırladığı doğru. Ancak bunu hiç bir zaman yürürlüğe koyamamış. Benim ricam bunun yasak olduğunu gösteren bir doküman gösterilmesi. Amerikadaki tüketicilerin talebi ise bu ibareleri yazmanın zorunlu hale getirilmesi. Yani insanlar bilmek istiyorlar. Saygılarımla.. |
GDO da ki yasaklar gen transferi v.s. geçtim ASIL tehlikenin ne olduğunu biliyormusunuz? neden korkuyoruz?
Gerçi bu konuya 1983 den beri bulaşmış biri olarak kısmen de bir insider olarak çok da bu tartışmaya karışmak istemiyordum ama... Asıl madalyonun diğer yönü pek tartışılmıyor. Aslolan hayatımızda norma şartlarda göremiyeceğimiz ayın karanlık yüzüdür. gen transferi yok nebata yok hayvana yok terminatör gener v.s. Asıl sorun çok başka bir yerde... bilmem bunu gören var mı? yediğiniz çoğu DNA v.d. leri sizde gen transferi yapmaz. mideniz asidik bir ortam. burda asıl size geçip sizi rahatsız edecek çok değişik ve de pek de telafuz edilmeyen bir şey... FDA bana göre hiç de kıstas değil. domatese sert kabuk oluşturup kara leke hastalığına resistent yapmam başka bir durum bu görünen argüman... asıl görünmeyeni başka bir şey. Bennce bunu görün ve bunu tartışı. kuru kuruya bilmiyorum ama GDO yemem demek o zaman anlam kazaıcak. Belgeleri sallayı onlar her daim taraflıdır. Özelikle fda nın methamizol Na için approove etmemesi vioxxxu approve etmesi çok şey anlatır. mon santo benim sağlığım demek. aslolan sağlığınız değil o GDO larda |
Burada oldukça fazla yanlış ve doğru birbirine karışmış!
Ben tıp doktoruyum ve herkes gibi ben de GDO'nun ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Öncelikle şunu belirteyim; - GDO'lu gıda istemek veya istememek herkesin en doğal hakkıdır. Ancak bunu yanlış argümanlar üstünden tartışma konusu haline getirmemek gerekir. Yaşantımızda her nimetin meydana getirdiği çeşitli riskler söz konusudur. Örneğin yürümek yerine arabaya bineriz. Ama taş devri insanlarının hiç karşı karşıya kalmadığı araba kazalarıyla ölür veya yaralanırız. Evimizde ısınmak, aydınlanmak ve diğer konforlar için elektrik kullanırız. Ama eskiden sadece yıldırıma bağlı elektrik kazaları olurken şimdi pek çok insan elektrik çarpmaları nedeniyle ölür veya yaralanır. Örnekler çoğaltılabilir... Vurgulamaya çalıştığım şey, her yararın bir de zararı olabileceği, ama burada kar/zarar hesabının ne olduğudur. Muhakkak ki; teknoloji bize pek çok konfor ve yaşam kalitesi sağlar. GDO, veya genel adıyla GEN TEKNOLOJİSİ'de böyle bir araçtan ibarettir. Bunun bize pek çok getirisi olduğu gibi bazı zararları da olması kaçınılmazdır. Her ne kadar ülkemizde GDO yeni bir konuysa da, özellikle ABD gibi gelişmiş ülkelerde yıllardır aktif olarak kullanılan teknolojilerdir. Yanılmıyorsam MeyveliTepe isimli arkadaş sürekli GDO zararlarını öne çıkartarak bu konudaki yargısını güçlendirmeye çalışmış. Ne yazık ki verdiği bilgilerde doğru ve yanlışlar öylesine içiçe geçmiş ki, ulaştığı sonucun ne olduğunun pek önemi kalmıyor. GDO'lu gıdaların olası pek çok zararından bahsediliyor. Bunların belli bir kısmı da doğru olabilir. İşin doğrusu, şu ana kadar yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu korkulduğu kadar büyük bir risk olmadığını ortaya koyuyor. Ama işin bir de başka boyutu var: GDO'lu olmayan gıdalar için yapılmış kaç çalışma var? Herhangi bir şeyin yararlı veya zararlı olduğunu söyleyebilmek için tek taraflı değil, tüm parametreleri dikkate alarak, yararlılık/risk oranlarını gözeterek karar vermeliyiz. Elektrik örneğine dönecek olursak; "Elektrik yapaydır, adamı çarpar... O yüzden yağlı kandil kullanalım" demekle, "GDO zararlıdır... kanser, ülser yapar... O yüzden kullanmayalım" demek arasında pek fark yoktur. Konu içindeki mesajlarda gördüğüm önemli yanılgılardan biri de ISLAH EDİLMİŞ TOHUM, TARIM İLAÇLARI, HORMONLAR gibi konularla GDO'lu ürünlerin aynı konseptte değerlendirilmiş olmasıdır. Bunların her biri ayrı risklerdir ve ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hele hele ıslah edilmiş tohumların GDO ile ZERRE KADAR ALAKASI YOKTUR ve "ıslah" geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Aksi halde ne şimdi gördüğümüz buğday olurdu, ne beslediğimiz koyunlar. Sayın Serpent'in verdiği GOLDEN RICE, bir GDO mucizesidir ve Afrika'daki açlıkla mücadelenin en önemli araçlarından biridir. Ha, bu iş GDO'suz halledilemez miydi? Orası oldukça şüpheli... Mutlaka başka risklerin göz önüne alınması gerekecekti. Belki açlık konusunu çözerdiniz ama Vit A yoksunluğuyla mücadelede daha fazla şey kaybederdiniz. GDO deyip geçtiğimiz konunun önemli ayaklarından bir tanesi de gen teknolojisi ile bugüm maruz kaldığımız pek çok hastalık için mucizevi tedavi olanaklarına kapı açmasıdır. Son yıllarda yürütülen kök hücre çalışmaları, gen tedavileri vs. bunların hepsi uzun dönemde sağlığımızın daha iyi sağlanması için gerekli teknolojiler olacaktır. Hatta GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile belki de GDO'lu gıdalarla tedavi edilecektir. GDO konusunda kişisel olarak en büyük kaygım, bu teknolojisinin dünyada belli başlı 3-5 firma elinde olmasıdır. Yani petrol şirketleri gibi bir avuç firma dünyanın gıda geleceğini ellerinde tutmaktadır. Bu yönüyle GDO'ya karşı koymak yerine ne olduğunu daha iyi öğrenmemiz ve geliştirmemiz gerekmektedir. Çünkü ileride bu teknolojiye gereksinim duyabiliriz. Gözümüzü kapatarak veya elimizle iteleyerek bundan kaçamayız. Sonuç olarak; külliyen GDO'yu reddetmek veya kabul etmek yerine yapılması gereken şey ne getirip ne götürdüğünü ölçmektir. Organik tarım vs. denilen şey sadece nostaljik bir hayaldir. Bugün organik tarımla bu ülkede yaşayan insanları şu anki maliyetlerle beslemeniz imkansızdır. Eğer çiftçimizin ayakta kalmasını istiyorsak, dünyanın kullandığı teknolojilerden geri kalamayız. Aksi halde çiftçimiz mısır yetiştirmeyi bırakıp devlet desteğiyle kahvehane köşelerinde oturmaya başlar. Son olarak; ABD'de FDA'in etiket yasağı söz konusu değildir. Etiketleme konusu VOLUNTARY yani gönüllülük şeklindedir. Bir de; bu vatandaş yıllardır yanlış kullanılan tarım ilaçlarına bu kadar kafayı takmadı... Türkiye için son derece küçük risk oluşturan GDO'ya neden bu derece tepki gösterildiğini anlamakta zorlanıyorum. GDO'suz ama hatalı tarım ilacı kullanılan ürünlerin oluşturduğu riskler GDO ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir. |
ABD'deki etiket yasağı bizim kanunlarımızdaki gibi, filan şey yapılırsa yasaktır, cezası da şudur şeklinde değil. Kabul etmeliyim ki bu anlamda "yasak" sözcüğü belki tam doğru bir ifade değil.
Öte yandan, etiketlemeyi engellemek üzere biribirini tamamlayan bir dizi önlem mevcut. Bunların sonucu olarak herhangi bir etiketleme yapılamıyor ve resmen yasaklamayla aynı sonuca varılıyor. Bunun pratikteki tek istisnası rGBH ve rBST kullanmayan üreticilerin bunları ürün etiketlerinde belirtmesi sonucu aleyhlerinde açılmış davaları kazanmış olmalarıdır. FDA, GDO ürünleri doğal olanlarla aynı sayarak GDO içeren ürünlerde etiketleme gereksizdir diyor. Bu otomatikman GDO içerir etiketlemesinden GDO kullanan şirketleri kurtarıyor. "GM-Free", "GMO-Free", "Non-GM", "Non-GMO" gibi terimleri ise türlü bahanelerle kullandırmıyor. Sonuçta gerçek, amerikan vatandaşlarının öncemlice bir kısmı GDO yemekte olduğunu dahi bilmiyor. Bunların içinde bir bölümü de GDO'ların ABD'de satılan yiyeceklerde olmadığını, müstemlekelere satıldığını sanırmış. Alıntı:
Haddini aşan coğrafya öğretmeni, otomobil, bilgisayar kullananların doğal şeylerle (en azından GDOsuz) şeylerle beslenmeyi istemelerine hakkları olmadığı, GDO istemeyiz diyenlerin kendi bildiğinin %10'u kadar bilmediğini (ki istememe hakkı olmadığı vurgulanıyor galiba - sormak lazım, istememe hakkı için yüzde kaç olmalı). Bu arada, "Vay be!" ile başlayan cümlede (fallacy yapılırmış) anlaştık mı bilmem, sonradan bir şey duyamadım. Fakat "internet flood"a (usluba bakılırsa boş laflarla peş peşe bir sürü mesaj yazılıyor anlamında bir aşağılama lafı galiba) biraz daha devam edeceğiz. Sn.Praecox, uzmanlığından yola çıkarak bir FDA sabıkasını vurgulamış, tarihe Vioxx skandalı olarak geçen olayı hatırlatmış. Konuya çok yakın olmayanların bilebileceği bir şey değil. Ben de bilmiyordum. Natural News'den okudum. Trajikomik bir olay. Mike Adams'ın yazısındaki ara başlıklara epey güldüm. Birisi "The FDA, godfather of the U.S." Pek bir şey değişmemiş anlaşılan kendi vatandaşlarına karşı Godfather gibi davranan bir kurum. Birileri üşenmemiş Monsanto ile ABD Devlet kurumları arasındaki oldukça yakın ilişkilerin bir tablosunu hazırlamış. Hal böyle ise vay gelmiş o dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesindeki insanların başına. Tabloya bakarak Mark Adams'ın sözünü hatırlarsak, "The FDA, godfather of the U.S." başlığında FDA ile Monsanto'yu kolaylıkla değiştirmek mümkün. Buradan da hareketle wikileaks belgelerinde yazılanlara hayret nidaları göstermemek gerekir. |
Sn.MeTePe,
Yazdıklarınızın bir kısmına katılırım. Kendi adıma genetik bilim dalını yadsımak gibi düşüncem hiç olmamıştır. Özellikle de tıp alanında önemli gelişmeler sağlayacağı muhakkak. Burada söz konusu olan 3-4 şirketin doğada kendi kendine olamayacak şekilde başka organizmalardan alınan genlerin tohumlara ve normalde doğada yaşayan diğer canlılara aktarılıp patentlenerek, insan ve hayvanlar için besin olacak şekilde yine doğada ekilip, biçilmesi ya da yetiştirilmesi durumudur. Alıntı:
Yalnız burada sormak istediğim bir şey, "GDO'lu olmayan gıdalar için yapılmış kaç çalışma var?" derken, GDO'lu olan gıdalar, ya da genel olarak bahis konusu GDO'lar için çalışmaların eksik olmasının normal olduğunu mu vurgulamak istediniz? Alıntı:
Bağımsız araştırmalar henüz yetersiz ise, yapılabilenlerde pek çok sakınca görülmüş ve hep daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu vurgulanmış ise henüz riskler tüm boyutlarıyla bilinmiyor anlamına gelmiyor mu? Geliyor ise, sizce ihtiyatlılık prensibini uygulamamız gerekmiyor mu? DDT olayını hatırlayalım. Mucidi Nobel ile ödüllendirilmişti. Bir zaman sonra yasaklandığında artık yeni DDT salınımı olmasa da yayılımı bugün bile hala devam ediyor. GDO'larda ilk salınımı takiben yaşayan organizmalar salınıma kontrolsüz ve başka türlere de atlayarak devam edecekler. Bu durum daha da ihtiyatlı olmayı gerektirmiyor mu? Sağlık dışında, özellikle çevre etkilerinde şu ana kadar görülen ve geri dönüşü olmayan etkiler hakkında ne düşünürsünüz? Her şey bir tarafa, diyelim ki her türlü uzun süreli araştırma yapıldı ve GDO besinler, bunlara ait genlerin serbestçe doğaya yayılması, artık doğadaki somonların dahi patentli genlere sahip olmasında vb. hiç bir risk görülmedi. İnsanların doğrudan ya da dolaylı GDO yediklerini bilme hakkı konusunda ne düşünürsünüz? Tarım ilaçları kullanımı ve GDO riskleriyle ilgili son cümleniz sanki iki konunun biribirine alternatifmiş gibi anlaşılmasına sebep oluyor. Böyle düşündüğünüzü sanmamakla birlikte her ikisi de çok önemli ama farklı konular olduğunu ifade etmeliyim. Belki de böyle yazmanıza sebep, GDO tohumların pestisit kullanımını azalttığı iddiasıdır, bilemiyorum. Fakat bu güne kadarki pratikte görülen pestisit kullanımının arttığı olmuş. Bunu da bir not olarak belirtmeliyim. |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 14:27. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025