agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/)
-   -   GDO nedir? Temiz ve Güvenli Gıda İstiyoruz. (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/1851.htm)

Nergis 20-04-2010 21:40

Gdo'nun zararı kanıtlandı
 
GDO’nun Zararı Kanıtlandı Nis 19


Rusya, her yıl düzenlenen ve 15 Nisan’ dan 5 Haziran’ a dek sürecek Çevresel zararlara karşı savunma günlerine, bağımsız bir araştırmanın sansasyonel sonuçlarının duyurusu ile başladı. Bilim adamları genetiği değiştirilmiş organizmaların memeliler için zararlı olduğunu kanıtladı. Araştırmacılar, GD gıda ürünleri yiyen hayvanların üreme yeteneklerini kaybettiklerini keşfetti. Yüksek bir üreme oranına sahip Campbell hamsterları 2 yıl düzenli olarak tarımda büyük oranda kullanılan ve genetiği farklı seviyelerde değişmiş soya ile beslenmiş. Başka bir grup hamster, kontrol grubu olarak, Sırbistan’ dan büyük zorluklarla bulunan (çünkü dünyadaki soyanın % 95’ i transgeniktir) saf soya ile beslenmiş.

Ulusal Gen Güvenliği Birliği ve Ekolojik ve Evrimsel Sorunlar Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen deney ile ilgili Dr. Alexei Surov şunları söyledi: Bir çok hamster grubu seçerek bunları hücrelerde çiftler olarak tuttuk ve onlara her zamanki sıradan yemlerden verdik. Bir grup için hiçbir ekleme yapmadık ancak diğeri GD soya içerikli yemler ile beslendiler. Bu arada üçüncü bir grup aynı şekilde genetiği değiştirilmiş organizmalarla beslendi ve dördüncü grup daha yüksek içerikli GDO yemle beslendi. Böylece onların davranışlarını, ağırlık kazançlarını ve yavrulama performanslarını izlemeye başladık. Başlangıçta her şey normal gitti. Ancak yavrulardan yeni bir çift seçip beslemeye eskisi gibi devam ettiğimizde önemli bir etki tespit ettik. Bu çiftlerin büyüme oranları daha yavaştı ve cinsel olgunluğa daha geç ulaştılar. Bunların yavrularının bazılarını alıp bu üçüncü kuşaktan yeni bir çift oluşturduğumuzda GD gıdalarla beslenmiş bu üçüncü kuşaktan yeni yavrular alamadık. Bu çiftlerin yavrularına üreme yeteneğini aktaramadığı kanıtlandı.

Bilimciler tarafından üçüncü kuşak hamsterlarda şaşırtıcı başka bir şey de keşfedildi. Buna göre deneydeki hayvanların ağızlarında tüyler çıktı. Bunun neden olduğu anlaşılamadı. Ayrıca araştırmacılar GDO’ lu gıdalar tüketen hayvanların başına gelen bu yok oluş programının sebebini anlayamadılar. Bu durumun ancak bu tür gıdaların tüketiminin durdurulması ile sonlanabileceğini söylediler. Bu nedenle bilimciler güvenli oldukları kesin olarak kanıtlanana kadar GD gıdaların yasaklanmasını önerdiler. Rus bilimcilerin ulaştıkları bu sonucun aynısına daha önce Fransız ve Avusturya’ lı meslektaşları da ulaşmıştı. Bilimciler GD mısırın memeliler için zararlı olduğunu kanıtladığı anda Fransa üretimi ve satışı hemen yasaklamıştı. Deneyi yürüten bilimciler, GDO’ nun sağlığa zararlı olduğunu kesin olarak söylemek için daha çok erken olduğunu belirttiler. Anlaşılır araştırmalar yürütmeye ihtiyaç olduğu konusunu ısrarla vurguladılar. Moskova yakınlarındaki “Skolkovo” buluş merkezinde “güvenilir gen teknolojileri” projesi başlatmayı önerdiler.

Çeviri: Hakan Ozan Erzincanlı

KAYNAK;
http://yesilgazete.org/2010/04/19/gd...ri-kanitlandi/

MeyveliTepe 20-04-2010 21:45

Temizbesin hareketi için destek bekliyoruz.

Kiraz 22-04-2010 09:09

Alıntı:

Yediklerimiz konusunda bir gıda mühendisi arkadaşımızın gözünden durum saptaması: "Sesimi kim duyacak!"

Bu hafta size geçtiğimiz hafta bize ulaşan bir mektubu "hiç değiştirmeden" sunuyorum. Beş yıldır meslekte olan bir gıda mühendisi arkadaşımız kaleme almış. Şöyle diyor mesajında: "Yazdıklarımın yayınlanması ve tarihe bir not olarak düşmesine olan desteğinizden dolayı sonsuz müteşekkirim. Çünkü ülkemizde, ister büyük olsun, ister küçük olsun, gıda fabrikalarının arka bahçesinde insanlık suçu işleniyor. Birileri devletin denetim eksikliğini, "her şeyi" yaparım uygulamasına dönüştürmüş. Buna cesaret edenlerin bir çeşit vatan hainliği yaptıklarına inanıyorum. Maalesef bütün bu aldatmacaları görerek mesleğime karşı soğudum. Üretimde çalışan meslektaşlarım var ve başka ülkede örneği olmadığına inandığımız bu aldatmacadan son derece rahatsızız. Yapılan hileleri biliyorum,. Ancak bunun önüne nasıl geçilecek, nasıl çözüleceğini bilmiyorum. Bu konuda çok umutsuzum..." Ve de şöyle devam ediyor mektup…

"Burada size bazı itiraflarda bulunacağım. Mezuniyet tarihim 2005 yılı. Ben bir gıda mühendisiyim. Üniversitede gıda bilimi ve teknolojisi alanında modern bilimlere dayalı, deneysel ve çağdaş bir eğitim aldım. 4 yıllık meslek yaşantımda ne yazık ki şunlara şahit oldum.

Toz beyaz şekeri gıda boyası ile boyayıp esmer şeker diye satan bir işletmede görev aldım. Görev aldığım işletmenin sahibine bu ahlaki ve yasal bir şey değil dediğimde bana kapıyı gösterdiği günü hiç unutmuyorum. Üstelik Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda denetim yetkililerine bundan bahsettim Ama nafile, kulak arkası ettiler kayda alıp üzerine gitmediler.

Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu.

Tarım il müdürlüğü yetkililerinin denetime gelecekleri gün herkese birer ağızlık ve kolluk dağıtıldığını hatırlıyorum. Normalde takılmayan ağızlıklar ve kolluklar o güne özel takılmış ve normalde açık olan bütün geçiş kapıları kapatılmıştı. Ayrıca bütün katkılar adeta yok edilmişti. Tam bir kandırmaca…

Ne olur beni duyun. Ülkenin bu kadar karmaşık gündemi içinde beni duyun. Hocam! Ülkemde özel laboratuarlar analiz yapmadan sonuç yazıyor. Kepekli ekmek diye yine bir çeşit boya işlevine sahip "rogena" isimli katkı kullanılıyor. Un boyanıyor ve kepekli ekmek diye satılıyor. İçinde kepek yok. Rengi kepekli ekmek renginde boyalı ekmek sadece.

Natürel yazan reçellere küf gelişimini engellemek için sodyum benzoat katılıyor... Ama etiketinde "natürel" diyor, "katkısız" diyor.

Bir örnek daha vermek isterim. Bir maden suyu firması limonata üretiyor. Esas işi maden suyu şişelemek. Limonata üretmek için temin ettiği su, 10 metreden az derinliğe sahip bir sığ kuyunun suyu. Kuyunun yanı başından bir dere geçiyor. Burada garip olan ne var diyebilirsiniz. Şimdi söyleyeyim, kuyu ruhsatsız. Evet kuyu ruhsatsız. Bunun anlamı şu; kuyudan çıkan suyun ne içerdiği belli değil, denetime tabi bir kuyu değil. Yani DSİ'den kuyu açma izni alınmamış ve sonrasında analizlerini yaptırmak amacıyla ne Sağlık Bakanlığı ve ne de Tarım Bakanlığı'ndan içerik olarak zararsızdır ve gıdaya kullanıma uygundur onayı alınmamış. Ama bu suyla limonata yapıyor birileri ve bunu satıyor, süper marketlerde.

Hiç unutmuyorum. Denetime gelen yetkili limonatayı hangi sudan yapıyorsunuz dediğinde işletme müdürü maden suyundan demişti. Ama takibi olmadığı için ve maden suyu gibi çok sert ve yüksek mineralli bir sudan limonata yapmanın uygulanabilir olmadığını bilmeyen yetkili bu söyleme inanmış ve numune alıp içeriğinde hangi suyun kullanıldığını tespit etmeye yönelik izleme yapmamıştı.

Özel sektörde ilanlara bakarsanız hep deneyim aranıyor. 1 yıl, 2 yıl, 5 yıl, deneyim. İstenen şey mühendislik deneyimi değildir kesinlikle, hileyi hurdayı bilme, buna alışmış olma, okulda aldığı etik eğitimi unutmuşluk, ama hileyi hurdayı, ahmaklığı, boş vermeyi bilme deneyimidir. Özetle söylemek isterim ki; özel sektörde gıda mühendisleri işlevini yerine getirmiyor. Bu mesleği seçmiş olmaktan artık utanır hale geldim. Utanmamın sebebi girdiğim işletmelerde hileleri önleyememem. Bunu halkımıza, sizin aracılığınızla, bu kadar yoğun gündem içinde haykırıyorum. Çocukken annemden duyduğum, sütçünün süte su katması hilesini tek hile olarak bilmek istiyorum. Yapılan hilelerden o kadar bezdim ki. Önleyemiyorum...

Bu nasıl bir işleyiştir. Devletin denetimden sorumlu bakanlık yetkilileri denetime geldiklerinde sadece tavana, tabana bakıyor. Toz yoksa, etraf derli topluysa uygundur diye rapor veriyor. Peki işin arka bahçesinde insan sağlığını hiçe sayarak yapılan uygulamalar. Bütün bunlar biliniyor da ses çıkarılmıyor mu diye düşünüyorum bazen. Çünkü neredeyse bütün işletmelerde aynı durumlar söz konusu. Buna anlam veremiyorum. Bana inanmanız için, herhangi bir gıda mühendisliği bölümünden her hangi bir hocaya bunları sormanızı isterim. Hileleri hocalarımız biliyor, sahada çalışan gıda mühendislerimiz biliyor ve ''devletin denetim ekibi'' biliyor ama hiç bilmiyormuşuz gibi bir durum var ortada. Evet UHT süt araştırılsın, bilimsel anlamda sorgulansın. Ama ona gelene kadar bence o kadar hile var ki. Mesela süt fabrikalarında beta laktam ve tetrasiklin grubu antibiyotik içeren sütler UHT'ye işlenebiliyor. Ya da kaşar peynirine işleniyor. Ama dökülmediği kesin".

Bakalım Tarım ve Köyişleri Bakanımız ve Sağlık Bakanımız bu mektup konusunda ne diyecekler?

Yavuz DİZDAR


http://www.dunyagazetesi.com.tr/yone...8_0_yazar.html

Bu yazı da "Temizbesin"e katkı için bir çok nedenden biri. "Temiz ve güvenli gıda istiyoruz".

Kiraz 22-04-2010 09:13

http://www.dunyagazetesi.com.tr/yone...8_0_yazar.html

Bu yazı da "Temizbesin"e katkı için bir çok nedenden biri. "Temiz ve güvenli gıda istiyoruz".



Bu da bir başka neden:

http://www.dunyagazetesi.com.tr/bebe...81_yazar.html?

".....Bütün hammadde "mecburen" Avrupa'dan alınıyor!

Üretim bütün ürünlerde çiftlikten üretim tesisine kadar denetim altında. Her aşamada örnekler alınarak test ediliyor. Şirket Türkiye'den hammadde sağlayamaya çalışmış, ancak ülkemizde organik sertifikalı ürünlerde bile kabul edilemez düzeyde kimyasal ilaç kalıntısı saptadıklarından vazgeçmek zorunda kalmışlar. Ülkemizden gönderilen beş kalem "organik" ürünün elmaların bir kısmı hariç hepsi geri döndürülmüş. Bu durum elbette şu anlama da geliyor; "organik denen üretim bile bu durumdaysa, vay diğer ürünlerin haline!" Ne hoş değil mi? Organik meyve üretimimiz anlaşılan bir masal, tükettiklerimiz tamamen kimyasal! Biz ne yiyoruz? Bu durumda çocukların taze sebze-meyve tüketmemeleri başlı başına bir avantaj haline geliyor....."

Oğuz Karsan 06-05-2010 14:39

Merhaba.

Alıntı:

Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu.

Sn. Kiraz,

Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın yazısından alıntı yaptığınız mektupta dile getirilen haykırışı bizlere duyurduğunuz için teşekkürler. Sanırım süt ürünleri ve diğer gıdalar ile ilgili büyük cirolu firmaların yaptıkları ortaya dökülmüş.

İçine çıkar ve para giren herşey kirlenmeye mahkum. Peki Milletimizin sırtından milyarlarca dolar para kazanan bu asalaklar işi ne kadar ileriye götürebilirler? Hırsları yüzünden sonuna kadar. Dünyamızın üzerinde temiz ve güvenle tüketilecek gıda maddesi kalmayıncaya kadar. Herşey zehirleninceye kadar.

Onlar için tek önemli olan kazanacakları para, gerisi önemli değil. Kaç kişinin uygun olmayan gıdalar ile zehirleneceği veya yaşamlarından bozuk gıdalar ile kaç yıl çalınacağı hiç önemli değil.

Tarım Bakanlığının yaptığı denetimlere de güvenilemeyeceğini bir kez daha anlamış bulunuyorum. İşlerini gerektiği gibi yapmamaları için kendilerine çıkar sağlayan kişilerin çoğunlukta olduğu kurumlar zaten çalışamaz ve görevlerini yapamaz hale gelmişler. Daha doğrusu onlar da kapitalist sistemin parçası olmuşlar. Tek amaç para.para.para.

Daha söylenecek çok şey var . . . .

Saygılar


Düzelttiğim yazımda, daha önce Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın mesleğini yanlış yazmış olduğum için kendisinden ve yazımı o haliyle okumuş olanlardan da ayrıca özür dilerim.

denizakvaryumu 11-05-2010 19:53

GDO'lu ürünlerde büyük artış

Mısır ve soya ithalatı kat kat arttı. Artışın GDO yönetmeliğinin ardından gerçekleşmesi, Bakan Mehdi Eker’in, bir gram bile GDO’lu ürün girmeyeceği sözünü yeniden gündeme getirdi.


GDO’lu Ürünlerin İthalatı ve Denetimine Dair Yönetmeliğin geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmesiyle birlikte düşen mısır ve soya ithalatı, yönetmeliğin değiştirilmesinin ardından 100 gün içinde patladı.

Değişikliklerin ardından mısır ithalatının 4 kat, soya ithalatının ise 18 kat arttığına dikkat çeken GDO’ya Hayır Platformu, ticaret ve rant için tüketicilerin ve çiftçilerin riske atıldığını vurguladı.

İTHALAT PATLAMASI YAŞANDI

GDO’ya Hayır Platformu, dün Ziraat Mühendisleri Odası’nda (ZMO) düzenlediği basın toplantısıyla GDO’lu Ürünler Yönetmeliği’ndeki değişikliklerin ardından GDO’lu ürün ithalatındaki artışa dikkat çekti. Platform adına konuşan ZMO Başkanı Gökhan Günaydın, 26 Ekim 2009 tarihinde çıkan yönetmelikle birlikte getirilen kurallar nedeniyle düşen GDO’lu ürün ithalatında 20 Kasım ve 20 Ocak’ta yapılan değişikliklerin ardından patlama yaşandığını söyledi. Günaydın, gıda ve yemlik mısır ithalatının 18 bin tondan 80 bin tona, yemlik soya ithalatının ise 10 bin tondan 294 bin tona çıktığını aktardı.

YÜZDE 8.3’Ü GDO’LU

Yönetmeliğin çıkmasının ardından bakanlık tarafından 11 Aralık 2009 tarihine kadar yapılan incelemelerde 1478 ithal ürünün 124’ünün GDO’lu olduğunun tespit edildiğini hatırlatan Günaydın, kasım ve ocak ayında yapılan yönetmelik değişiklikleri sonrası analiz zorunluluğunun ortadan kalkmasıyla, ürünlerin GDO’lu olup olmadıklarının belirlenemediğine dikkat çekti. İthal edilen ürünlerin ABD, Arjantin, Hindistan, Kanada ve Çin gibi GDO’lu üretim yapan ülkelerden getirildiğini belirten Günaydın, ithal ürünlerin analiz edilmemesinin vahim sonuçlara yol açacağı uyarısında bulundu.

‘GDO’LU ÜRÜN İTHALATI YASAKLANSIN’

Türkiye’ye yıllarca GDO’lu ürünlerin girişine seyirci kalan bakanlığa, risk yönetiminin devredilmesinin, kamu yararına sonuçlar doğuramayacağını belirten Günaydın, GDO’lu ürünlerin ithalatı ve transit geçişinin derhal yasaklanmasını istedi.



Türkiye’nin üretim kapasitesinin onarılması ve ihtiyaç duyulan tarımsal hammaddelerin yurtiçinde üretilmesi gerektiğini kaydeden Günaydın, “Halkın ve ülkenin yarar ve çıkarları, şirketlerin kâr hırsının üzerindedir. Tarım sektörünün üretim gücünün korunarak geliştirilmesi, halk sağlığının her türlü ticari kaygının üzerinde tutulması ve dünyanın en önemli gen merkezlerinden birisi olan ülkemizin genetik yıkıma sürüklenmemesi için ‘GDO’ya hayır’ diyoruz” dedi.

Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar da, Türkiye’nin GDO’lu üretim yapan şirketlerin kobayı haline getirilmesine izin vermeyeceklerini söyledi.

http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2753

Nergis 28-10-2010 22:17

"Domatesteki Tuta Zararlısı, GDO´ya İzin Çıkarttırabilir"

Aydın'ın Sultanhisar ilçesi Salavatlı beldesindeki Sel Group Sera İşletmesi Üretim Müdürü Mustafa Külcü, ''Tuta zararlısının bu kadar yayılmasının sonucu olarak da şu anda herkesin korkulu rüyası olan veya korkulu rüya olarak pompalanan GDO'lu bitkilerin önümüzdeki 1-2 yıl içinde önü açılacak'' dedi.
Sel Group Sel Group Sera İşletmesi Üretim Müdürü Külcü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 65 dönümlük teknolojik seranın iki yıl önce 8 milyon avro yatırımla kurulduğunu belirterek, işletmede salkım domates üretimi yaptıklarını söyledi.

Üretimlerinin ihracata yönelik olduğunu, geçen yıl yaklaşık 500 ton civarında domatesi ağırlıklı olarak Almanya olmak üzere Rusya ve Norveç'e gönderdiklerini ifade eden Külcü, bu yıl ki hasatlara da başladıklarını belirtti.

Domatese 'Tuta' isimli yeni bir zararlının girmesiyle üretim alanlarında belirgin bir daralma olduğunu, bunun sonucu olarak özellikle ilk sera ürünlerinin çıktığı dönemle, son tarla ürünlerinin çıktığı dönem arasında bir boşluk doğduğunu, bunun da domates fiyatlarının yükselmesine neden olduğunu aktaran Külcü, şöyle konuştu:

''Bizim duyduğumuz kadarıyla Antalya'daki sera alanlarında yüzde 30-40 gibi domates ekim alanlarında daralma var. Sera ürünleri çıktıktan sonra da domates belki bir miktar ucuzlayacaktır. Ama Ocak-Şubat ayına kadar çok da ucuzlayacağını zannetmiyorum.

Yeni gelen bu zararlının yanında, bir çok hastalık ve zararlı da var. Bakteriyel solgunluk ve sarı yaprak kıvırcıklığı diye virüsler var. Bunun yanında Avrupa'da görülen, ülkemizde yeni olan pipino virüsü, benekli solgunluk virüsü gibi yeni hastalıklarda var. Bunların hepsi bir araya eklenince üretim maliyeti yükseliyor. Çünkü, biyolojik mücadelesinden, kimyasal mücadelesine kadar bir çok pahalı kalem, hep işin içine giriyor ve domatesin kilogram maliyeti üst düzeylere çıkıyor. Domates artık ucuz bir ürün olmaktan çıkıyor.''

Külcü, tuta zararlısıyla mücadelenin teknik bir mücadele olduğunu, bu nedenle tarım işletmelerinde teknik altyapının iyi olması gerektiğini vurgulayarak, teknik altyapısı iyi olmayan işletmelerin, 'Ben bu kimyasalı attım, öldü' gibi bir mantıkla başarılı olamadığını belirtti.

Mustafa Külcü, şöyle devam etti:

''Bu da bize neyi gösteriyor? Artık amatör, yarı amatör seracılıktan, profesyonel seracılığa bir nebze olsun geçiş olması gerektiğini gösteriyor. Çünkü, pazar da ihracat da bunu istiyor. Bu şekilde bir düzen istiyorlar. Daha dikkatli, daha kontrollü işletmeler gerekiyor.

Artık bu, hayatın bir gerçeği haline geldi. Herkes bununla yaşamayı öğrenecek. Domates artık ucuza mal olmuyor ne yazık ki.
Köylü üreticisi, domates ektiği zaman, özellikle tuta gibi bir zararlıyla mücadele edemeyecek. Dolayısıyla zarar edecek. Bir süre sonra da 'Zarar ediyorum' diyerek hiç yapmayacak. Zaten daralıyor domates alanlarımız, git gide daha daralacak.''

-GDO'YA İZİN ÇIKABİLİR-

Tuta'nın bu kadar yayılmasının sonucu olarak da şu anda herkesin korkulu rüyası olan veya korkulu rüya olarak pompalanan GDO'lu, yani genetik değişime uğramış bitkilerin önümüzdeki 1-2 yıl içinde önü açılacak'' diye konuşan Külcü, bunun gerçekleşeceğinde de emin olduğunu söyledi.

Tuta'nın zararına karşı koruyucu olarak 'bacillus thuringiensis' diye bir bakteri kullanıldığını aktaran Külcü, ''Onun geni aktarılmış domates ırkları var. Firmalar, 'İşte bu geni aktardığımız zaman tutadan kurtuluyoruz' gibi ibareyle veya farklı genler aktarılmış bir domates ırkıyla karşımıza çıkıp çiftçiyi, üreticiyi yönlendirebilirler. Bu şekilde büyük kayıplar olduğu için de engellemelerin kalkması için çok rahat siyasi baskı oluşturabilirler'' diye konuştu.



http://www.ekolojistler.org/domatest...tirabilir.html

Nergis 15-12-2010 09:57

GDO’lu ürünler nerede?

İthal edilen 32 çeşit GDO’lu ürünler nerede?

Ey tüketiciler merak etmiyor musunuz?

Biyogüvenlik Yasası ve GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) Yönetmeliği 26 Eylül 2010’da yürürlüğe girdi.

Yasa ve yönetmeliğe göre, içeriğinde binde 9’un üzerinde GDO içeren gıda ürünlerinin etiketinde “genetik yapısı değiştirilmiştir” veya “genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir” ibaresinin yazılması gerekiyor.

Türkiye’ye 32 çeşit GDO’lu ürünün girişine izin verildi. Bugüne kadar gıda üreticilerinden hiç biri GDO ibaresini etiketine yazmadı.

Yem amaçlı ithalatına izin verilen soyadan yem üreten bir iki firma, ürettikleri yemin ambalajına “soya küspesi genetik olarak değiştirilmiş soyadan üretilmiştir” ibaresini yazıyor.

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünler arasında soya, mısır, kanola, şekerpancarı, patates, maya gibi gıda sektöründe yaygın kullanılan ürünler var.

Bu ürünleri kimler hangi ürünlerde kullanıldı bilinmiyor. Tüketiciler farkında olmadan ithal edilen GDO’ lu ürünleri afiyetle tüketiyor.

Daha önce hem bu sütunda hem de haber olarak DÜNYA Gazetesi’nde GDO’lu ürünlerin neden etiketlenmediğini sorduk. Tarım ve Köyişleri Bbakanlığı’ndan hiçbir ses seda çıkmadı.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bakanlığın tüm yetkilileri her fırsatta tarım konusunda yıllarca çıkarılmayan yasaları çıkarmakla övünür. Doğrudur. Bu dönemde pek çok yasa çıktı. Fakat, yasa çıkarmak kadar, uygulamak ta çok önemli. Uygulanmayan yasayı çıkarsanız ne olur?
Bakanlık, 26 Eylül itibariyle yürürlüğe giren Biyogüvenlik Yasası ve ilgili yönetmeliğin uygulanmasını neden takip etmiyor?

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünlerin nerelerde kullanıldığı biliniyor mu?
Bakanlık, GDO’lu ürünlerle ilgili herhangi bir denetim yapıyor mu? Yapılıyorsa sonuçları açıklanabilir mi?

Söz konusu yönetmelik ile ürünlerinde GDO kullanmayan imalatçılara GDO kullanmadığını etiketine yazma hakkı tanınıyor. Bu konuda da bir çekingenlik, ürkeklik var. Ürünlerinde GDO kullanmayan firmalar da bunu etiketine yazmıyor.

GDO’lu ürünleri imalatta kullananlar tüketiciyi aldatarak bunu etiketlerine yazmıyor. GDO’lu ürünleri kullanmayan firmalarda bunu etiketine yazmıyorsa ortada bir sorun var.
Daha önce yazdığımız gibi, Konya Şeker Fabrikası ürettiği şekerin ambalajına “ % 100 pancar şekeri- GDO içermez” diye yazdığı için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu tarafından reklam durdurma cezası verildi. Konya Şeker, buna itiraz etti ve konu yargıya taşındı.

Reklam Kurulu bu cezayı yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden bir hafta önce vermişti. Yönetmelik yürürlüğe girince, Konya Şeker, yasal hakkını kullanarak yeniden “GDO içermez” ibaresini ambalajlarına yazmaya başladı. (Gıda Hareketi'nin notu: Konya Şeker'in notu doğru değil. Çünkü Türkiye tüm şeker pancarı tohumlarını ithal ediyor ve Türk Şeker resmi olarak Konya Şeker'in ibaresini aksini itiraf etmektedir.)

Dünya Gazetesi olarak konuyu gündeme taşımamız üzerine, Fikir Sahibi Damaklar bir kampanya başlattı. Defne Koryürek’in sözcülüğünü yaptığı Fikir Sahibi Damaklar, etiketine “GDO içermez” yazan ilk üç firmayı kamuoyuna duyuracaklarını ve tüketicileri bu ürünleri almaya teşvik edeceklerini duyurdu.

Defne Koryürek’in bu girişimi üzerine İstanbul’da faaliyet gösteren Orvital Organik Gıda Ürünleri’nin de ürettiği tavuk etine ve yumurtaya “Orvital tavukları, GDO içermeyen tamamen doğal, organik yemlerle beslenir” ve “Orvital tavuklar GDO içermeyen yemlerle beslenir” ibaresi yazdığı belirlendi.

Orvital’in kurucularından Muharrem Doğan, organik ürünlerde GDO’lu ürünün zaten kullanılamayacağını belirterek şunları anlattı: “Biz daha önce, “GDO içermez” diye yazmak istedik. Fakat sertifikasyon kuruluşu bunun haksız rekabete neden olacağını belirterek izin vermedi. GDO Yönetmeliği yürürlüğe girince kimseye sormadan yazmaya başladık. Tüketicinin dikkatini çekti ve ürünlerimize ilgi daha da arttı.”

Türkiye’ye ithal edilen soyanın yüzde 90-95’inin GDO’lu olduğunu hatırlatan Muharrem Doğan, daha önce organik soya ithal ettiklerini, ancak şimdi Samsun Alaçam’da 400- 450 dönüm alanda organik soya üretimine başladıklarını ve kendi ihtiyaçlarını buradan karşıladıklarını söyledi.
Muharrem Doğan, Çanakkale Ayvacık’ta et üreticileri birliği ile anlaşmaya vardıklarını, yakında organik kırmızı et üretimine başlayacaklarını ve bu etin etiketine de “GDO içermez” ibaresini koyacaklarını sözlerine ekledi.

Özetle, GDO’lu ürünleri gıda ürünlerinde kullanan firmalar yasaya aykırı bir biçimde etiketlerine GDO’lu olduğunu yazmıyor. Tarım Bakanlığı da buna göz yumuyor.

Ürünlerinde GDO’lu ürün kullanmayan firmalar neden bunu etiketlerine yazmıyor?
Bizim bilmediğimiz bir baskı mı var? Yoksa GDO’suz ürün üreten firma kalmadı mı?
Tüketici yediği üründe GDO olup olmadığını nasıl öğrenecek?
İthal edilen 32 çeşit GDO’lu ürünler nerede?
Ey tüketiciler merak etmiyor musunuz?

http://www.gidahareketi.org/Gdo%e2%8...67-yazisi.aspx

pria 20-01-2011 09:08

Yorumsuz:

Nedir bu GDO gerçeği
http://www.odatv.com/n.php?n=nedir-b...egi-2808091200

Beterin beteri var..
http://www.odatv.com/n.php?n=beterin...var-2910091200


GDO ZEHİRLERİNİN ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİYLE İLGİSİ NE?
http://www.odatv.com/n.php?n=gdo-zeh...-ne-0411091200

Prof. Dr. Tayfun Özkaya

...

GDO’LU ÜRÜNLERİ DENETLEMEK OLANAKSIZLAŞACAK
http://www.odatv.com/n.php?n=gdolu-u...ak--0511091200

furkan yıldız 20-01-2011 14:00

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Nergis (Mesaj 710128)

Tuta'nın zararına karşı koruyucu olarak 'bacillus thuringiensis' diye bir bakteri kullanıldığını aktaran Külcü, ''Onun geni aktarılmış domates ırkları var. Firmalar, 'İşte bu geni aktardığımız zaman tutadan kurtuluyoruz' gibi ibareyle veya farklı genler aktarılmış bir domates ırkıyla karşımıza çıkıp çiftçiyi, üreticiyi yönlendirebilirler. Bu şekilde büyük kayıplar olduğu için de engellemelerin kalkması için çok rahat siyasi baskı oluşturabilirler'' diye konuştu.[/COLOR]


http://www.ekolojistler.org/domatest...tirabilir.html

Yiyecek diye neler yiyoruz. Çok şükür valide sultan domates almıyor mevsimi olmadan. Para uğruna, biraz daha fazla kazanayım uğruna tüketicinin sağlığıymış, canıymış kimin umurunda. Gözünü sevdiğimin Abd'si yok olmadı gitti

Ayrıca şunu eklemek istiyorum. Annem bu akşam ekmek kadayıfı tatlısı yaptı. Şerbeti üzerine bir konuşma yaptık. Şerbetini tatlıcıdan alsaydınız dedim. Şerbetinin mısır glikozu olduğunu öğrenmişler ve genel olarak ithal mısırdan yapıldığı için içerisinde gdo olabileceğini düşünmüşler. Aklıma diğer şerbetli tatlılar geldi. Şimdi bizim satın aldığımız bütün şerbetli tatlıların gdolu olma ihtimali yüksek öyle değil mi :(:(:(:(

Nergis 20-01-2011 21:00

Maalesef ki yediğimiz birçok gıda maddesinin GDO'lu ürünlerden yapılmış olma ihtimali yüksek.
Üstelik bunları seçme hakkımız dahi yok.Çünkü marketlerdeki hiçbir firma gıda ürünlerinin etiketlerine, GDO’lu ürünleri kullanıldığını yazmıyor.




Gofret, çikolata, kola, gazlı içecek, kahvaltı gevreği, hazır çorba, hazır kek, sucuk, salam, sosis, renkli yoğurt, çiklet, aromalı kahve, ketçap, mayonez, bisküvi, kraker, şekerleme, renkli içecek, ekmek üstüne sürülen ezme, cips, vb. paketli gıda ürünlerinde şu aşağıdaki listeden bir hammadde varsa GDO’lu olma ihtimali yüksektir:

• Mısır şurubu
• Yüksek fruktozlu mısır şurubu (nişasta bazlı sıvı şeker –NBSŞ)
• Mısır nişastası
• Mısır yağı
• Bitkisel yağ
• Margarin
• Soya unu
• Soya proteini
• Soya lesitini
• Soya yağı
• Dokulu bitkisel protein
• Dekstroz
• Maltodekstrin
• Fruktoz
• Sitrik asit
• Laktik asit
• Kanola yağı
• Pirinç
• Pamuk yağı

MeyveliTepe 21-01-2011 18:04

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Nergis (Mesaj 745142)

• Sitrik asit
• Laktik asit


• Pirinç

Çoğu tamam. fazlası da var. Yalnız bunları nereden çıkarttınız?

Yerli pirinçte herhangi bir GDO durumu yoktur. GDO'lu pirinç halihazırda sadece bazı uzakdoğu ülkelerinde var, henüz çok yaygın değil.

İlave olarak ABD menşeili patates ve şeker ürünlerinin (şeker pancarı) GDO'lu olması yüksek olasılıktır.

Nergis 22-01-2011 14:39

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 745533)
Çoğu tamam. fazlası da var. Yalnız bunları nereden çıkarttınız?

Yerli pirinçte herhangi bir GDO durumu yoktur. GDO'lu pirinç halihazırda sadece bazı uzakdoğu ülkelerinde var, henüz çok yaygın değil.

İlave olarak ABD menşeili patates ve şeker ürünlerinin (şeker pancarı) GDO'lu olması yüksek olasılıktır.


Önceki mesajımdaki liste;
http://www.iyilikguzellik.com/artike...artikel_id=120 den alıntıdır.


Burada da GDO lu ürünler listesinde laktik asit ve sitrik asit ve daha birçoklarıda var:

http://www.ekolojistler.org/gdolu-gi...unya-atay.html

Aşağıdaki makalede konuyla ilgili;

"İşlenmiş gıdaların çoğunda yer alan xantam gum (E415), mono sodyum glutamat, laktik asit, içeriği de mısırdır."
http://indigodergisi.com/56/ny.htm


Pirinçle ilgili olarak;

http://www.ekolojistler.org/abd-ayik...platformu.html

Yanlış hatırlamıyorsam 2003 yılında ABD'den 10 milyon dolarlık pirinç ithal edilmişti.

Türkiye'ye GDO lu pirinç girdiği artık biliniyor.

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, pirinç ithalatına değinerek, "Türkiye'ye GDO'lu pirinç girdiğini bilmezdik, yapılan analizler Türkiye'ye GDO'lu pirinç girdiğini gösterdi" diye konuştu.


ANKARA (A.A)
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Başkanı Gökhan Günaydın, 72 milyonu aşmış nüfusu düşünüldüğü zaman Türkiye‘nin buğday üretimini 25 milyon tona çıkartması, bunun için de yeterli sulama yatırımı yapması gerektiğini bildirdi. 78 milyon hektar yüz ölçümüne sahip, 72 milyon kişinin yaşadığı Türkiye‘de tarımın hak ettiği yeri alamadığını savunan Günaydın, böylesine zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip ülkede özellikle temel ürünlerde üretime önem verilmesi vurguladı. Bugün Türkiye‘de yıllık yaklaşık 20 milyon ton buğday üretildiğini, olağan yıllarda 1 milyon ton, kuraklık görülen yıllarda ise 2,5-3 milyon ton buğday ithalatı yapıldığına işaret eden ZMO Başkanı, ‘72 milyonu aşmış nüfusu düşünüldüğü zaman Türkiye‘nin buğday üretimini 25 milyon tona çıkarması gerekiyor‘ dedi. Türkiye‘nin yılda 1,5 milyon ton civarında mısır, 1,5 milyon ton civarında soya ithal ettiğini, pamuk ithalatına 1 milyar dolar ödediğini anlatan Günaydın, büyükbaş hayvan sayısının 16 milyondan 11 milyona düştüğünü, kümes hayvanı varlığında ise biraz artış olduğunu bildirdi.

ŞEKER FABRİKALARI TEHLİKEDE

Günaydın, ‘Türkiye‘ye GDO‘lu pirinç girdiğini bilmezdik, yapılan analizler Türkiye‘ye GDO‘lu pirinç girdiğini gösterdi‘ diye konuştu. ZMO Başkanı şöyle devam etti:

‘Şeker pancarı üretimimiz 18 milyon tondan 16,3 milyon tona kadar düştü. 25 kamu şeker fabrikasını devreden çıkartırsak, kar ve zarar eden fabrikaları aynı sepete koyarsanız özelleştirme sonrası bu fabrikaların en az 15 tanesi kapatılır. Bu da Türkiye‘nin şeker üretiminin yabancıların eline geçmesi demektir. Biz ZMO olarak şeker fabrikalarımıza dokundurtmamak için elimizden geleni yapacağız.‘

http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=13546

elek 26-01-2011 15:49

GDO'lu soya içeren hayvan yemlerinin ithal edilebilmesiyle ilgili Biyogüvenlik kurul kararı bugün resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Biyogüvenlik Kurulunun 1, 2 ve 3 Sayılı Kararları

Bakalım bizim büyükbaşlar ne tepki verecek GDO'yla beslenmeye? Yemlerde izleme olacakmış olmasına da bu yemlerle beslenen hayvanın eti-sütü etiketlenecek mi orası belli değil ya da ben anlayamadım tam. Ancak EFSA'nın (European Food Safety Authority - Avrupa Gıda Güvenliği Kurulu) ilgili birimi, GDO'lu besinlerin hayvanların et, süt ve yumurtalarına geçmediği yönünde karar almış. İlgili haberin tamamını buradan okuyabilirsiniz.

furkan yıldız 27-01-2011 10:23

Yakında zombi yapacaklar bizi. Başvuru sahibine bakın

BAŞVURU SAHİBİ: Türkiye Yem Sanayicileri Birliği

Bu insanlar bunun yok açabileceği etkileri bilmiyor mu ? Ki biliyorlardır, ama daha çok para kazanabilmek varken ne önemi var. Peki besicilikte ve sütçülükte bu hemleri kullanan üreticimiz köylümüzün elindeki hayvanlar farelerle yapılan deneylerdeki gibi kısırlaşmaya başlarlarsa ne olacak. Bu hayvanların üremesi çok seneler sürmüyor. Fare deneyinde ne olmuştu Rusya'da. Birkaç nesil ilerisinde KISIRLIK. Ülkemizde bu hayvanlar kısırlaşmaya başlarsa çok merak ediyorum ne olacak. Bu sorun aynı zamanda gelecek nesillerimiz içinde geçerli. Ne olacak ?????

Kiraz 27-01-2011 17:24

Sağlığa zararlı diye sigaraya her yerde yasak var. Sigarayı istemeyen kullanmaz ya da ortamından uzak durmaya çalışabilir. GDO sadece isteyene değil istemeyene de, gelecek nesillerimize de, geleceğimize de zararlı NİYE YASAK DEĞİL? Sigarayı istemeyen içmez ama GDO'yu istemeyen de yer!

Selehattin 67 27-01-2011 17:28

Sevgili arkadaşlar gdo dediğimiz bitkileri bizler yıllarca tüketiyoruz farkında olmadan daha yıllarca tüketmeye devam edeceğiz

Selehattin 67 27-01-2011 17:35

Tüm dünyadaki insan nüfusu sürekli artmakta bu artışa rağmen dünyadaki tarım alanları sürekli daralmakta ve mevcut alanlardan yeteri kadar faydalanamamaktayız hal böyle olunca tüm dünyada zamanla peyder pey gdo olan [genetiği değiştirilmiş gıda ]ürünleri zamanla tüm ülkeler kullanacak ne kadar kalabildiyse köylerde yaşayan dostlar bu konuda çok şanslı

Oğuz Karsan 08-05-2011 13:54

Merhabaç

Bu yazının tam yeri burası olmayabilir ama yine de yapıştıracak daha uygun bir yer bulamadığımdan buraya yapıştırıyorumç

Alıntı:

Ankara Hıfsızsıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yrd.Gönül Özdeğer ve iki asistanı SOLİTİN adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınları dolayısı ile ölüm tehditleri aldıklarını açıkladılar ve savcılığa suç duyurusunda bulundular.
SOLİTİN aslında gıdalarda hiç bulunmaması gereken tamamen kimyasal bir ajan hatta basit olarak melaminimsi bir plastik,sütlere,yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besine katılıyor çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor,bu hem imalat procesleri açısından zaman kazandırıyor,hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatıyor ve firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor,hem maliyeti inanılmaz düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor.

Çocuklarınıza beş kuruşa,yirmi kuruşa,elli kuruşa gofret,çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz,evlerimize çeşit çeşit peynir,yoğurt,hazır sütlü tatlı vs girebilmesi hep bu yüzden.

SOLİTİN bir tricalcid bileşiği yani doğada en bol ve bedava bulabileceğiniz türden,tebeşir gibi,alçı taşı gibi,oysa bu bileşik böbreklerden atılırken renal tubuluslardaki glomerüllerde birikiyor ve filtrasyonu yani böbreklerin kanı süzmesini engelliyor,ve sonuç böbrek yetmezliğine kadar uzanan böbrek rahatsızlıkları serum üre ve kraetinin düzeylerinde artış ve bunun getirdiği devamlı yorgunluk hali, hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ve hatta ciddi mental bozukluklar,Almanya Solingen üniversitesi Pskyatri bölümünce 2009 da 21.Europe Pscyhatry Society'e sunulan bildirgede Şizofreni ve SOLİTİN kullanımı arasında ilişkiler olması muhtemel olduğu,Özellikle Paranoid Şizofreni vakalarında kanda tricalciophospate bileşiklerinin normalden 16 kat yüksek olduğu belirtilmesine rağmen bildirge nedense Kongrede sunum i çin kabul edilmedi.

Üretici firmalar SOLİTİN'i hiç bir şekilde ürün etiketlerinde bildirmiyor,aldığımız ürünlerde SOLİTİN olup olmadığını yine de bir kaç basit deney ile anlayabiliriz,eğer bu yönde bir şüphe oluşursa derhal bulunduğunuz il Hıfsızsıhha Md.ile ilişkiye geçerek şüpheli gıdanın test edilmesini talep ediniz,bu şekilde binlerce hatta yüzbinlerce insanın sağlığını kurtarabilirsiniz,çevrenize baktığınızda ne kadar çok dializ merkezi ve böbrek hastası olduğunu siz de görüyorsunuz bu artışın sebebi bazı ahlaksız firmaların kar hırsından başka bir şey değil.

Aldığınız sıvı ürünler (süt,ayran,çikolatalı süt vs) için şu yolu izleyebilirsiniz bir metal'i (çatal,kaşık vs) el yakacak düzeyde ısıtın ve test etmek istediğiniz sıvıya batırarak çalkalama hareketi yapın,metali çıkardığınızda birbirinden ayrılmış öbekler halinde beyaz topaklar görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir.

Peynir vs türü ürünlerde ise üründen bir parça alarak sirkeli suya koyunuz eğer sirkeli suyun üzerinde kalan beyazımsı bir tabaka görürseniz o üründe SOLİTİN var demektir.

Çikolata,gofret türü ürünlerde ise ürünü elinizle basitçe kırın, eğer kırığın her iki tarafında süt beyazı noktalar varsa o üründe de SOLİTİN vardır.
Sağlığımız için,geleceğimiz için,çocuklarımız ve sevdiklerimiz için bu bilgileri bütün çevremize yayalım ve toplumsal olarak tepkimizi ortaya koyarak AB Normlarında olmayan bu katkı maddesinin üretici firmalar tarafından daha fazla kullanılmasını engelleyelim. Saygılarımla

Yrd.Dç.Dr Gülden Semavi
Ankara Üniversitesi Hacettepe Tıp Fakültesi Biyokimya Blm.

pria 08-11-2011 10:39

Amerika'dan ahlaksız teklif !...

Ekonomik Ortak Komisyonu'na GDO'lu gıda gündemi damgasını vurdu. Pazarın hâkimi ABD, Türkiye'ye yeni düzenleme 'önerdi'.

GDO cezalarnz ok ar gzden geirin - Gazeteport.com

mrduran 09-11-2011 01:25

AB' de bile, GD ürünlerin Afrika' da ticari bir riski varmı diye tartışmalar yapılıyorsa, söz bitti demektir.

Hani filmlerde söylenir, romanlarda yazılır '' Satın alamayacağım şey, hükmedemeyeceğim yer yok'', karakterlerden biri söyler. Bizler önce İnsanın genetiğine acil müdahale yapıp değiştirelim. Kötü hasletlerini ayıklayan çalışmalar yapalım. Hatta, iyi hasletleri aşı ile artırma yoluna gidelim, Ağaçlar.net' te uzman çok.

Çin, hayret bir şey ama, orada, hemde o yönetim altında GD ürünlere bulaşabiliyor. Çok eski değil, 15-20 sene önce, kendi yerli mısır genlerini korumak için, batısındaki tüm Asya ülkeleri ile 3-5 sene mısır ekmemeleri karşılığında ve başka ürünlerin ekimini cazip kılmak için, o ülkeleri subvanse etme çalışmaları vardı(hatta GDO çamuruna batmış addettiği ülkemizi hariç tutup, Azerbaycan' dan başlamış idi). Derler ya, Adam para buldu mu, ya karısını, ya da atını değişir imiş. Çinde öyle bir ikilime girdi gibi:)). Yılda 400 milyon tonluk gıda ihtiyaçları için, üretimi arttırmaya yöneldiler. Azalan/artan (Yıl ortalamasının üstünde, fakat mevsim dışında sel şeklinde yağış alan bölgeler vs.) yağışlar ile sera gazlarına karşı tedbir olarak, çok kısa dönemde, ülke alanında, %18 den %30 lara çıkarılan GD lu yeşil alanlar yarattılar. İklim sorununa çözüm ürettiler(kendilerince). Yenilenebilir enerji, biyogaz elde etme amaçlı ürünler vs. Büyük çiftliklere karşı olmalarına rağmen, aslında yapılanlar, o yolun açılması. Fazla nüfuslarını belki de bu yolla elemine edecekler, doğum kontröl programlarına ilaveten GDO.

Afrika kıtasında, sadece Güney Afrika Cumhuriyetinde GD ürünler var. Yönetenlerin zihniyet/kökeni belli. Etkilenenler de siyahlar, sorun yok yani.

ABD, zaten sermaye odaklı bir ülke (gelişmiş muz cumhuriyet modeli-silahı başkalarına veren, ellerinde silah olmayanlar). Başkanlarının bile borusunun ötmediği/ötemediği ülke, GDO hiç te sorun değil, bizle beraber dünya da batsın zihniyeti.

Ülkemde olanlar, ucu bana dokansa da önemsiz düzeyde, nolcak ki? Tevekkel ALLAH.

Biz ne yapmalıyız acaba? Bu kadar apaçık olan suç odakları ''sülük takımı'' için genetik islah projesi/AR-GE üzerine eğilmeliyiz.

Nasıl diye sormayın sakın lütfen, bende para yok, dolayısı ile onların, zaten olmayan haysiyet/din/imanlarını satın alamam:))

Saygılarımla lütfen.

Sülük takımına, ''cepli kefen'' üretme modeli üzerinde çalışmalar yapan birisi.

pria 13-11-2011 09:31

ABD’nin Türkiye'de yürüttüğü GDO propagandası, diplomatların yazışmalarıyla ortaya çıktı.

İşte GDO oyununun belgeleri - Gerçek Gündem

malina 17-04-2012 17:13

Buyurun size küreselleşme - Melis ALPHAN - Hürriyet

Bitter seeds

Birsen 33 15-08-2012 22:41

"GDO' LU ÜRÜNLERE HAYIR"

GDO ürünler bir yönetmelikle yasaklandı, iyi oldu. insan neslinin sağlıklı devamı için gerekliydi. İçeriğinde modifiye ürün yazanlar da gdo lu oluyormuş okuduğuma göre doğruluğundan tam bilgim olmadığı için emin değilim. Bir şeyler satın alırken göz önünde bulundurmak gerek..

Tohumlar bu yönetmeliğin dışında tutulmuş. Tohum deyince mısırı da soyası da girer bunun içine ve bunlar içerde yenilebildiği gibi yetiştirildikten sonra diğer yiyecek gruplarının hazırlanmasında kullanılabilir.

Geçenlerde bir gazete haberi okumuştum. Genleriyle oynanmış gıdalarla beslenen farelerinin sağlıklarının bozulduğu, çoğunda kısırlık görüldüğü, doğan yavrularının da bir kaç ay içinde öldüğü yazıyordu. Bu bilim insanlarının yaptığı bir araştırma sonucuydu. Böyle zararlı bir durum gözardı edilmemeliydi.

Tam ayrıntılarını hatırlamadığım yine bir gazete haberi Türkiyenin bir bölgesinde sanırım Trakyaydı, belli bir zamandan sonra evlenen her 10 aileden 1 i kısırlık tedavisi görüyor. Bu büyük bir sayı.

Çaresiz hastalıklar, Kronik hastalıklar ve obezite son yıllarda hem yaşlılarda hem gençlerde hem çocuklarda arttı. Bütün bunlara genel olarak etki eden bir şeyler elbette vardır ve değişiktir.

Biz ise tohumculukta yüzde 70 dışardan alıyoruz. 2001 den önce yüzde 10 kendimiz üretiyormuşuz şimdi yüzde 30 kendimiz üretiyoruz. Bu kadar dışarıya bağımlı olduğumuz bir durumda bu yönetmelik çıkarılırken tohumculuğun yönetmelik dışında tutulması yanlış. Pahalı bir sektör olduğundan da suistimal edilebilecek bir durum. Bazı ülkelerin Dünya insanlarının yiyeceklerini ve dolayısıyla geleceklerini kontrol etmeye kalktıkları bir yana bazı ırk insanları kısırlaştırma yoluyla yok etme planları da var bu işin içinde.

Kendi ürünlerimizi kendimiz yetiştirebilmenin yanında en temizinden kendi tohumlarımızı da kendimiz üretebilmeliyiz. Bu ülkede onlarca ziraat fakültesi var, zirai donatım kurumları var, yüzlerce ziraat mühendisleri ve teknikerleri var. Yapabildikleri kadar yapsınlar, devletin yetemediği yerde bu işle uğraşanlara teşvikler verilerek sağlanabilir. Ellerin neydiği belirsiz tohumlarına da böylece muhtaçlıktan kurtulmuş oluruz Allahın izniyle.

Sağlığımız önemliyse ufak ayrıntıları gözardı edemeyiz.

Not: GDO'lu ürünler hakkındaki yönetmelik çıktığı zaman yazdığım bu makalem 17.11.2009 tarihinde www.edebiyatdefteri.com sitesinde yayınlanmıştır.

Birsen 33 15-08-2012 22:51

DÜNYA GENETİK PROJELER YARIŞMASI...

Dünya Genetik Projeler Yarışmasi yapılıyormuş. Tüm ülkelerden genetik profesörleri yarısmaya çalışmaları ile katılmış.
ilk Fransiz profesörün çalışmasının başına gelmişler. Jüri başkanı çalışmasının ne oldugunu
sormus.
Fransiz profesör baslamis anlatmaya:
-’Ben inek genleri ile tavuk genlerini birleştirdim. Ortaya çıkan mahlukatın eti kırmızı et
kadar lezzetli, beyaz et kadar sağlıklı oldu’ demiş... Ardından diğer çalışmaları ülke ülke
gezmeye baslamislar.
Sıra gelmiş Türkiyeden bizim Laz profesöre...
Jüri başkanı:
-’Sizin çalismaniz nedir? ’ diye sormuş.
Laz profesör anlatmiş:
-’Ben demiş, karpuz genleri ile hamamböceği genlerini birleştirdim! ’
Birden tüm jüri üyelerinden bir kahkaha kopmuş ve başkan Laz profesöre:
-’Bu çalişma ne işe yarar? ’ diye sormus.
Laz profesör:
-’Acayip işe yarıyor, karpuzu kesiyorsun, çekirdekleri kaçışıyor...:)

Fıkra işte...
sağlıklı günler temennimle.

malina-x 16-08-2012 09:37

Gıdacılar GDO’lu ithalatından vazgeçti
 
Greenpeace'in Türkiye’de “Yemezler” sloganıyla uygulamaya koyduğu kampanya sonuç verdi. Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu, gıda amaçlı 29 GDO’lu genle ilgili başvuruyu geri çekti. Federasyon Başkanı Şemsi Kopuz, “Endişe ve karmaşanın sona ermesi için Biyogüvenlik Kurulu’nu göreve çağırıyoruz” dedi.

Gıdacılar GDO

denizakvaryumu 22-02-2013 22:25

yemekyolculugu: Bol Bol GDO!

Arkadaşlar videoyu izleyin...

Fagus Sylvatica 22-02-2013 22:34

GDOnun en temel zararlılık nedeni, vücudumuzun tanımadığı proteinlerin tüketimiymiş ve bu vücuda çok zararlıymış bir doktorun dediğine göre. Onun yenine daha doğal yöntemler bulmaya çalışmalılar. Kontrollü hızlandırılmış evrim örneğin. Tabii uzmanları daha iyi bilir.

AÇakıcı 04-04-2013 12:01

Göze Tarım Ürünleri'ne ait 21 bin ton, TAT Bakliyat'a ait 1648 ton, Tiryaki Agro Gıda'ya ait 360 ton GDO'lu pirince el konuldu. pirinçte bulunması gereken kadmiyum (kanserojen ağır metal element) miktarının standartlardan 35 kat fazla olduğu ortaya çıktı. Afrika ve Çin'den Amerika'ya gönderilen ancak GDO'lu olduğu gerekçesiyle ülkeye sokulmayan pirinçler, Mersin Serbest Bölgesi'nden Türkiye'ye sokulmaya çalışılırken el konuldu. GDO'lu ürünler genellikle otel lokanta gibi sektörlerde ve hazır gıdalarda kullanılarak piyasaya sürülüyor.

tevmen 06-04-2013 00:59

Cem Seymen'in geçen haftalarda yayınlanan bir programına rastladım:

GDO ZARARLIMI ? - YouTube

Tek katılmadığım tarafı Türkiye'deki tüketicinin dünya genelinden daha bilinçli olduğu lafıydı. Programın başındaki röportajlar tersini söylüyor.

Parantez içinde bakanın GDO içeren yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen ürünlerin etiketlenmesi üzerine bir yıl kadar önce söz verdiğini, ancak hala böyle bir uygulama olmadığını da söylüyor. Acaba bilgisi olan var mı?

AÇakıcı 07-04-2013 16:05

Kaliteyle ilgili eski yasalar; "Haklıysan bunu ispat et" mantığıyla yapılıyordu. yani eğer doğru dürüst bir ürün üretiyorsan bunu ispat edebilmek için bir çok masrafa girer doğruluğu güvenliği tartışılır kurumlardan belge alırdın. bazıları da bu belgeleri parayı verene verirdi. şimdi ise Osmanlı'daki bir peynir yasası örnek alınarak yapılmaya çalışılıyor. eğer satılan peynirde satıcı hiçbir şey söylemiyorsa bu peynirin kaliteli olduğu var sayılırdı. Kaliteli peynir sadece koyun peynirinden yapılır. Ve eğer peynir koyun peyniri değilse esnaf suçlu kabul edilir ve cezalandırılırdı. Bu nedenle diğer peynirleri satmak zordu ve hatta neredeyse hiç satılmıyordu. yani inek peyniri satan tabelada "inek peyniri" yazacak ya da satarken müşteriye beyan eder, yoksa cezalandırılır. hiçbir şey söylemeden yazmadan satıyorsa peynir halk tarafından bilinen kalitededir, yani koyun peyniridir.

Yeni yapılmaya çalışılan yasada bu örneği ele alarak eğer bir üründe bir bilgi yoksa bu ürün Türk Standartları Enstitüsü'nün belirttiği kalitede olmak zorunda olacak. eğer bu standartların dışındaysa bunu mutlaka belirtmek zorunda kalacaktır. yani artık işini doğru dürüst yapanlar bir de bunu ispat etmek için bir sürü para ve zaman harcamak zorunda kalmayacaklardır. bu harcadıkları para da ürünün fiyatını etkilemeyecektir. zaten kaliteli olan hem de ucuz olacağı için de kimse boşa masraf edip kalitesizi piyasaya sürmeyecektir.

tevmen 08-04-2013 20:48

Sayın AÇakıcı,
sorum GDO kullanılarak üretilen ürünlerin bahsettiğiniz standartların içinde mi dışında mı kaldığıydı. Bürokratik masrafları azaltmak konusunda size katılıyorum. GDO açısından ise sorun kaliteli-kalitesiz değil tehlikeli-tehlikesiz ayrımını yapmak, o da herhangi bir standartlar enstitüsünü çok aşan bir problem.

Her halükarda bir şeyin yokluğunu ispatlamak varlığını ispatlamaktan çok daha zor iş. Yani en yüksek düzeydeki bir bilim kuruluşu bile 'tehlikesi yoktur' diye kesin bir sonuç açıklayamaz. Ancak risk konusunda belirlemeler yapar sınırlar koyar. Standartlar ise kabul edilebilir risk seviyesini belirler. Peki GDO konusunda kabul edilebilir risk nedir? Konu hakkında cahilim, buradan okuyup daha iyi anlamaya çalışıyorum. Ama galiba kimse riski net bilmiyor, dev şirketler sağolsun araştırma yapmak Kaf dağına çıkmak gibi birşey olmuş. Bilinmeyen risk en kötü olasılığı da içerdiğinden en iyisi GDO'yu bahsettiğiniz standartların dışında tutup seçimi tüketiciye bırakmak. Gerçi daha iyisi var, genlerle oynamayı bu işin açık arayla en büyük uzmanı olan doğaya bırakmak!

AÇakıcı 09-04-2013 00:54

Bu işlerle ilgili biriyle yaptığım bir sohbetten alıntılar yaptım bahsettiğim standartlar değil de farklı bir şey bile demiş olabilir mesela Türk Gıda Kodeksi de demiş olabilir. Örneğin bir çok ürünün protein değeri eskiden çok yüksek yazıldığı için hemen hemen her hazır gıdaya eskiden jelatin (genellikle domuz, çürümüş etler, kesimhane atıkları, yenmeyecek türde hayvanlardan üretilen jöle) kullanılmak zorunda kalınıyormuş. yani siz ne kadar dürüst olursanız olun yasalar sizin ürününüzün protein değerini çok yüksek olması gerektiğini yazdığı için bu jelatini ürününüze katmak zorunda kalıyordunuz. şimdi ise gerçekte olması gerektiği şekline düşürüyorlar. böylece ürüne jelatin katamıyorsunuz çünki hemen protein değeri yükseliyor ve standartların dışına çıkmış oluyorsunuz. yeni yasalar düzenlendiğinde bu gibi farklılıkları da siz özellikle belirtmek zorunda kalacağınız için ürünü de satamayacaksınız. bu yasalar değiştikçe örneğin susam katılan ürünlerin etiketinde "ithal susam" ibaresi bile bulunmaya başladı a101 bim gibi marketlerdeki tahinlere bakabilirsiniz. ayrıca nar ekşisi yerine "nar ekşili sos" yani gerçek nar ekşiymiş gibi satamıyorlar veya standart dışı sucuklarda da "sucuk benzeri ürün" yazmak zorunda kalıyorlar.

AÇakıcı 09-04-2013 01:04

HER TÜRLÜ GDO ZARARLIDIR.

bunu şöyle açıklıyorlar; bir ürünün GDO'lu olabilmesi için öncelikle bir bakteriden "yeni gen kabul eden gen" aktarılıyor(muş). GDO'lu ürünler de bu gen sayesinde kolay fark edilebiliyorlar(mış). GDO'lu ürünler ne olursa olsun kullanılan ülkelerde görülen sorunlar aynı; kız doğumlarında artış, erkek hormonlarında bozukluk, erken ergenlik, arıların azalması ve yok olması, bağışıklık sistemi ile alakalı rahatsızlıklar... ayrıca sonradan yasaklanan ve maalesef bir şekilde Türkiye'ye de girmiş bir patates tohumunun toprakta başka hiç bir ürünün yetişemeyeceği şekilde toprağı tahrip ettiği fark edilmiş. sözde bunu yabani otla mücadele amacı ile verilen bir gen yapıyormuş... Sizce hiç yeşermeden direk kırmızı olarak oluşan bir domates ne kadar etik? olgunlaşmamış bir domatesi kırmızı rengini veren bir bitkiden alınan gen ile boyuyorlar. hem de hiç doğmadan boyuyorlar. siz kırmızı domates yediğinizi zannediyorsunuz ama o maalesef aslında yeşil olgunlaşmamış bir domates... likopenini arttıralım da daha sağlıklı bir domates olsun diye yapılmış bir çalışma yok :))

MeyveliTepe 09-04-2013 01:29

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi AÇakıcı (Mesaj 1135202)
HER TÜRLÜ GDO ZARARLIDIR.

GDO'lu ürünler ne olursa olsun kullanılan ülkelerde görülen sorunlar aynı; kız doğumlarında artış, erkek hormonlarında bozukluk, erken ergenlik, arıların azalması ve yok olması, bağışıklık sistemi ile alakalı rahatsızlıklar...

Biliyorsunuz, GDO'lu yiyecekler 15 senedir ABD'de tüketiciler tarafından, GDO'lu oldukları da bilinmeden tüketiliyor.

GDO savunucuları ikide bir "bakın ABD'de bunlar toplum tarafından onbes senedir tüketiliyor, bir şey oluyor mu? Hem bir şey olsa ABD kendi vatandaşına bunları yedirir mi?" diyerek GDO'ların sağlık bakımından zararsız olduğunu bizlere ispat etmeye çalışıyor.

Ne dersiniz? GDO tüketmek Amerikan toplumunu sağlıklı yapmış mıdır? En azından toplumun sağlığına olumsuz etkisi olmamış mıdır?

denizakvaryumu 09-04-2013 15:19

Asıl amaç Dünya nüfusunu 500 milyona indirmek...
GDO da bu amaç doğrultusunda kullanılan araçlardan biri...

ayazkentli 09-04-2013 15:28

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi denizakvaryumu (Mesaj 1135457)
Asıl amaç Dünya nüfusunu 500 milyona indirmek...
GDO da bu amaç doğrultusunda kullanılan araçlardan biri...


Rockefeller "Bize hizmet etmesi için 1 milyar insan yeter" demişti.


O sayıyı daha da mı aşağı çektiler?

denizakvaryumu 09-04-2013 15:49

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi ayazkentli (Mesaj 1135465)
Rockefeller "Bize hizmet etmesi için 1 milyar insan yeter" demişti.


O sayıyı daha da mı aşağı çektiler?



Guide Stones Rehber Taşları, Lincoln ve Kennedy Gizemi

denizakvaryumu 09-04-2013 16:03

Dünya Nüfusu Beş Yüz Milyona İnecek « Kuraldışı Dergi

Konuyla ilgili ...

MeyveliTepe 16-04-2013 00:23

GDO (GMO) - Genetiği Değiştirilmiş Organizma (Genetically Modified Organism) nedir?

Cevabın ayyuka çıkmış olmasından dolayı bu saatten sonra ne de saçma bir soru diye düşünülebilir. Fakat şimdi bile bir çok kişi GDO'nun ne olduğunu fena halde karıştırabiliyor. Kimi bilmediğinden, kimi de aklınca kafa karıştırmayı marifet saydığından. Hatta, herhangi bir şekilde bir "gen"in bir DNA'dan başka DNA'ya kalk gidelim demesine sebep olanları da GDOcu diye nitelendirip, insanları GDOcu olmayı tevekkül ile kabullenmeye davet edebiliyorlar.

"Promised Land" diye bir film aklıma geldi. "Global" isimli bir doğal gaz şirketinin temsilcisi, çoğunlukla çiftliklerden oluşan bir kasabaya gider. Görevi kasaba halkını arazilerinde doğal gaz arama ve çıkartma izni vermesi için razı etmek, çiftçilere izin belgelerini imzalatmaktır. Şirket temsilcisi büyük paralar ve ümitler vaad ederek çiftçilerle görüşmeye başlar, rüşvet teklif ettiği bir ileri gelenin yardımıyla toplantılar düzenler. Kasabada yaşayanlardan farklı görünmemek için giysilerini bile kasabadan alır, delik bir bot giyip, külüstür bir araba ile dolaşır, işler iyi gidiyordur.

Sonra bir toplantıda, okulda öğretmen olduğu söyleyen bir yaşlı, doğal gaz işinin suları ve toprağı zehirlediğini söyleyerek kasaba halkının bir oylama yapması gerektiğini belirtir. Şirket temsilcisi bu yaşlı adamı ciddiye almasa da, akşam şirket merkeziyle görüştüğünde bu adamın MIT mezunu bir fizikçi olduğu ve uzun yıllar yüksek teknoloji ile çalıştığı, emekli olduktan sonra eğlenmek için öğretmenlik yaptığı ortaya anlaşılır. Tüm kasaba ve şirket görevlisi bir müddet sonra yapılacak oylamaya kilitlenir.

Tam bu esnada kasabaya bir çevreci gelir. Doğal gaz şirketinin faaliyetlerini takip ederek elinden geldiğince engelleme yapmaktadır. Genç, güler yüzlü, herkesle hemen iletişim kuran çok sıcak kanlı, dost canlısı biridir. Elinde daha önce doğal gaz çıkartma tesisleri kurulan bir kasabada yaşanan çevre felaketlerine ait, bozulan doğa, zehirlenerek ölen inekler vb. resimler vardır. Okulda öğrencilere doğal gaz çıkarma sürecinin detaylarını ve bu süreçte çevrenin nasıl geri dönüşü olmayan bir şekilde zehirlendiğini anlatır, resimlerle gösterir.

Şirket temsilcisi, faaliyetlerini durdurup kasabayı terk etmesi için çevreciye rüşvet verir. Çevreci rüşveti kabul etmiş görünüp parayı alır ama ertesi gün rüşvet diye aldığı parayı da kullanarak çalışmalarını daha da hızlandırır, üzerinde çevre felaketi resimleri olan ve "global go home" yazılı broşürler bastırır, tabelalar yaptırır, bunları her yere asar, dağıtır vs. Şirket için durum eskisi gibi parlak değildir artık, çevreci müthiştir, aklını çelmediği kimse yok gibidir. Anlattığı her şey gerçektir ve doğal gaz işinin bir kasabada yaratacağı çevre felaketini anlatamadığı kimse yoktur.

Oylamaya az kala bir akşam şirket merkezinden destek gelir, çevrecinin insanlara gösterdiği çevre felaketi resimleri, zehirlenmiş inekler vs. düzmecedir ve doğal gaz çıkarılmış bir kasabanın başına gelenlerin resimleri değildir. Çevreci, anlattıkları doğru bile olsa, anlattıklarını üzerine bina ettiği zeminde yalan söylemiştir, insanlara o resimleri satmıştır ve sattığı şey yalan içermektedir. Artık şirket temsilcisine basitçe çevrecinin ipini çekivermek kalır. Yarattığı her şeyin yerle bir olmasını zevkle izleyebilecektir.

Şirket temsilcisi ayağına gelen zaferin tatını çıkarmak için çevreci ile görüşür. Görüşmede anlaşılır ki, esas düzmece olan çevrecinin kullandığı resimler değil, çevrecinin kendisidir. Çevreci de doğal gaz şirketinin bir çalışanıdır, başından itibaren her şey planlıdır. Şirket temsilcisinin tek yapması gereken parmağının ucuyla çevrecinin yalan zemini üzerine bina ettiklerini yıkıvermektir. Bu yıkımla beraber çevrecinin insanlara anlattığı ve aslında doğru olan her şey de yıkılmış olacak, bir daha hiç kimse çevre felaketi hakkında insanları inandıramıyacaktır.

Yalan ile doğru bir şey dahi satılsa doğrunun da kıymeti kalmıyor. Esasen doğru olanı mahvetmek istiyorsanız işe yalan ile başlayın, kıssadan hissesi de bu olsa gerek.

Kimilerine göre hepimiz GDOcuyuz. Hatta GDOcu ne demek, hepimiz GDOnun ta kendisiyiz. Dolly ismindeki 6LL3 klonlanmış koyun gibi değilsek, (bazı tek yumurta ikizleri hariç) herkesden farklı genetik kombinasyona sahibiz. İki ayrı kabak çekirdeğini, söz gelimi bir kestane kabağı, bir de şu çok büyüyen turuncu renkli kabak çekirdeğinden 10 metre mesafe ile toprağa sokuşturalım, çimlenip çiçek açsın, kabak versin, böylece gdocunun hası olursunuz, hem de başka bir şey yapmadan ve baskın turuncu kabağı senelerce kestane kabağından temizleyemezsiniz. Hoş, vişne anacına kiraz aşılamak bu türden bile bir gdoculuk sayılmaz. Sonunda ne gdo'lu kiraz, ne de gdo'lu vişne olur. Aşı tutarsa vişnenin kök sistemini kullanan, aşı kaleminin çeşidi her neyse o çeşitte meyve veren bir kirazınız olur ve anacın karakteri suyun başını tuttuğundan ağacın yapısını da belirler.

Şimdilerde yeni yeni iki ayrı transgenik tütünü biri anaç olacak şekilde biribirine aşılayıp, aşı yerindeki dokularda her iki çeşide ait ayırd edici genlerin kloroplast yoluyla yatay geçişini inceliyorlar. Fakat esas üzerinde çalıştıkları transgenik anaçlara normal kalemlerle aşı yaparak transgenik olmayan ürünler peşindeler.

GDO'nun doğru dürüst bir tanımı var tabii. Üstelik modern olan ve modern olmayan şeklinde de değil. İlk tanım Cartegena protokünde, adı geçen de GDO değil, LMO (Living Modified Organism - Yaşayan Değiştirilmiş Organizma)

"Article 3, Use of Terms

g) Yaşayan Değiştirilmiş Organizma: Modern biyoteknoloji kullanılmak suretiyle elde edilen kendine has bir genetik kombinasyona sahip bir yaşayan organizma.
i) Modern biyoteknoloji:
a) Rekombinan deoksiribonükleik asit (recombinant deoxyribonucleic acid - DNA) ve nükleik asitin hücrelere veya hücre için organlara doğrudan enjeksiyonu dahil organizma dışı laboratuar nükleik asit teknikleri,
b) Geleneksel üretim ve ıslah çalışmalarında kullanılan teknikler haricinde, doğal fizyolojik çoğaltma ve tekrar birleştirme engellerini aşarak taksonomik sınıflandırmaların ötesinde hücrelerin füzyonu."
şeklinde verilmiş.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise GDO'yu şöyle tarif etmiş (yine eskisi, yenisi yok).

"Genetiği değiştirilmiş organizmalar, doğal olarak meydana gelemeyecek şekilde genetik meteryali (DNA'sı) değiştirilmiş organizmalar olarak tanımlanır. Bu teknolojiye, modern biyoteknoloji, gen teknolojisi, bazen rekombinan DNA teknolojisi veya genetik mühendisliği denir. Bu yolla, biribiriyle ilişkili olmayan türler arası da dahil olmak üzere belirli bazı genler bir organizmadan diğerine transfer edilirler."

Institute of Responsible Technology, bu açıklamayı daha da basite indirgeyip kolay anlaşılır hale sokmaya çalşmış.

"Genetik mühendisliği geleneksel üretim ve ıslahtan tamamen farklıdır ve kendine özel riskler taşır.

Geleneksel üretimde bir domuzun başka bir domuz ile çiftleşip yeni bir çeşit elde edilmesi mümkündür, fakat bu domuzun bir patates ile veya bir fare çiftleşmesi mümkün değildir. Hatta at ve eşek gibi biribirine yakın ve üreyebilir türlerin çiftleşmesinden kısır yavrular (katır) doğar.

Genetik mühendisliği ile doğanın türler arasına koyduğu bariyerler kırılabilir. Söz gelimi, domatese balık genleri yerleştirdiler. Bunların sonucunda elde edilen bitki veya hayvanlara ait özelliklerin doğal süreçlerle elde edilebilmesi mümkün değildir."

Ülkede GDO'lar konusu kamuoyunda ilk patlak verene kadar detayını anlamak adına çaba gösterme fırsatımız olmamıştı. Nedir diye çırpındığımız bir sürecin sonunda o zamanki bulgularımızı dönemeç yazısında toparlamaya çalışmıştık. Dört senedir köprünün altından çok sular aktı. Konu ile ilgili öğrendiğimiz başka bir çok gerçek ortaya çıktı, sürekli başka yeni gelişmeler oluyor, görünen o ki, bundan sonra da olacak.


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 02:58.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025