agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/)
-   -   GDO yönetmeliği (Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar) (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/18028.htm)

Cilekci 09-11-2009 09:48

Ben köylüyüm sadece kendi özümüze dönelim diyorum tüm denenen şeyler ülkemizde deneniyor. Örneğin mısır 40 günlük mısır tarih oldu, şeker pancarı kotalı herkes köyüne geri dönsün eksin biçsin üretsin eksin biçsin ürettin tekrar eski sağlığımıza dönelim.

Remzi Sarıoğlu 09-11-2009 12:01

GDO açılımı ile Anadolu'da ne Türk kalır ne Kürt!
Hani Tayyip Erdoğan, Anadolu Kartalı tatbikatından İsrail’in çıkarılmasıyla ilgili olarak, “Ben halkımın taleplerini bir kenara koyamam” diyordu ya; herhalde aynı sebepten olsa gerek, AKP iktidarı genetik yapısı değiştirilmiş gıda ve yemlerin ithalatı ile ilgili bir yönetmelik çıkardı.
Yönetmelik bir hile ve aldatma cümlesi ile başlıyor!
Deniliyor ki, “Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olan GDO’lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaktır. Gümrük idarelerince bu Yönetmelik kapsamındaki ürünler için GDO’ya ilişkin ek bir belge aranmaz.”
Yani “Bu yönetmeliğe uygun olmak kaydıyla serbesttir” diyor. Üstelik ek bir belge de aranmayacağını öngörüyor!
Hemen ardından şöyle deniliyor:
“İthal edilen, üretilen veya dağıtımı yapılan GDO’lu gıda veya yemin, çevre, insan veya hayvan sağlığı açısından olumsuzluğu tespit edildiğinde, gıda veya yem işletmecisi sağlığı ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak, Bakanlığı, diğer ilgili mercileri ve tüketicileri acilen bilgilendirmek ve söz konusu gıda veya yemi, piyasadan geri çekmek zorundadır.”
Demek, bütün inisiyatif bu işin ticaretini yapanlara veriliyor.
Yönetmelik “GDO’lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır.
İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır” diyerek, bu ürünlerin aslında ne kadar zararlı olduğunu tescil ediyor ama, kontrolü ithalatçıya veriyor!
Bir garip hüküm daha var:
“GDO’suz ürünlerin etiketinde ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz.”
Allah Allah. Neden bulunmayacakmış? GDO’lu ürün, normal ürünlere karışsın, millet haberi olmadan alsın yesin diye, öyle mi? Yönetmelik bunun için mi çıkarıldı?

* * *

İnsan sağlığına zararlı bu ürünleri tamamen yasaklamak gerekirken Tayyip Erdoğan hükümetinin uğraştığı işe bakın?
Yönetmeliğin bir yerinde “Türkiye flora ve faunası için potansiyel bir tehlike oluşturmasını engellemek üzere GDO’nun Türkiye’de yakın akraba ve yabanileri olan türlere ait olmadığını gösterir bilgi ve belgeler istenebilir” diye bir hüküm de var.
Yani hükümet, GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye sokulmasının, ülkenin flora ve faunasını yok edeceğini bile bile bunlara izin veriyor!
Yönetmeliğin tamamı, aslında bir soykırım şebekesi olan GDO’lu ürünler üreten firmalara nasıl izin verileceğini düzenliyor.

* * *


Peki bu GDO’lu ürünleri halk mı istedi?
Şimdi Erdoğan, “Halkım, yüzde 47 oy oranı ile bana yetki verdi. Ben halkımın taleplerini bir kenara koyamam” dese haklıdır!
Fakat Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer,
“Sayın Başbakan ya üç çocuk yapın demekten vazgeçmeli ya da GDO’dan. GDO ile doğal yapının bozulması, bitkiler ve insanların kısırlaştırılması anlamına gelir. Başbakan son 50 yılın kısırlık haritasını incelemeli. Üç çocuk yapın demekle üç çocuk yapılmaz. Erkeklerde çocuk yapacak sperm yok. Domuz aşısıyla bu daha da azalacak. GDO’lu ürünlerin hukuk zeminine alınmasıyla Türkiye 2030’ları bile göremez” diyor.
Demek ki halkımız böyle istedi!
Hükümet, Siyonistlerin ilâç şirketlerine Anadolu’da tek bir Türk veya Kürt bırakmamanın yolunu açmış, biz hâlâ Türk-Kürt tartışmaları ile oyalanıyoruz!
Varlığın tehlikede ey millet, varlığın!

Nergis 09-11-2009 13:00

Bu ülkede olanlara akıl erdirmek mümkün değil.Neden GDO lu ürün almak zorunda bu ülke.?Tarım ülkesiyiz biz.Bu kadar verimli topraklar nerede var?Çiftçiyi yoksullaştırın, daha çok hasat alsın diye birsene ürün veren tohumlardan alsın.Kimyasal ilaçları alsın,seneye yine bu tohumlardan alsın.Nerede bizim orjinal tohumlarımız Amerika'da 3-5 zenginin kurduğu şirketin buzdağının altına gömdükleri kutuda.Bunun sebebinide dünyanın başına birhal gelirse(nükleersavaş,göktaşı çarpması) bu tohumlarla yeniden hayat kurulacak.Bu şirketle çiftçimize hibrit tohumları satan şirket aynı.Bunun yorumunu size bırakıyorum.
Dışarıdan bu tohumları almak için ödediğimiz parayı, çiftçimize tarımımıza yatırsak ne olurdu.Hayvancılığımızda aynı, bütün yemler GDO lu.
GDO lu ürün yemek istemiyorum.Çocuğumada yedirtmek istemiyorum.Ne acı ki bunu seçme hakkım bile yok.Etiketlere yazılmayacakmış.Bu konunun üzerinde durmalıyız, birşeyler yapmalıyız.Tek tek olmaktansa birlikte olmak sesimizi daha çok duyurur diye düşünüyorum.Ben şahsım adına birçok kampanyaya katıldım.
Şöyle bir önerim olacak; nette sayfa açıp imza toplayalım ve gönderelim.Biryerlerden başlayalım.Ne kadar çok GDO ya hayır sözü çıkarsa, o kadar bu ürünlerin ülkeye girmesi zorlaşır.Sesimizi duyuralım.

acemifüsun 09-11-2009 19:38

Şu anda Habertürkte GDO tartışılıyor, değerli Pr.Kenan Demirkol da konuklar arasında.

mutlutolga 09-11-2009 20:27

kesinlikle GDO ya hayır ama gdo tartışmaları yapılırken bile basınımız saolsun yerli malı ürünleri göstermekten çekinmiyor bilgisiz gazeteciliğe hayır halkı panikletmeden doğrucu ve bilimsel yaklaşımlar lütfen

tuan_a 09-11-2009 22:34

GDO dan sonra birtakım rantlar doğacaktır.Halkımız bilinçlenmeli ve çocuklarımızın ne derece tehlike altına girdiğinin farkına varmalı.Yediğimiz içtiğimiz herşeyle bizi kansere gen bozukluklarına itiyorlar.

Oğuz Karsan 10-11-2009 11:10

Merhaba.

GDO tartışması her kanalda yayınlandı, bütün yetkili ve yetkisizler konuştu.

Çıkan sonuç : Geçmiş yıllarda, Ülkemize birtakım ne idüğü belirsiz tohum ve gıdalar girdi. Bakanlık üzerindeki baskıyı azaltacak düzenlemeyi yaparken, GDO'ya çanak tutacak ve yaygınlaştıracak düzenlemeleri getirdi. Toplam 3 laboratuvar ile bütün ülkeyi kontrol etmenin imkansızlığı ortada.

Yasaklayıcı bir ifadenin bulunmaması Yönetmeliğin, Önümüzdeki yıllarda da GDO'lu gıda ve tohumların ülkemize gireceğini peşinen kabul edilerek hazırlandığı ortada.

Etiketlerde içinde olmayan maddenin yazılması gibi bir uygulama olmaz deniyor. Bu da gerçeği yansıtmıyor. Yıllardır " ....mamulun içinde domuz yağı yoktur" ifadesi içeren etiketler kullanılıyor. Madem yok neden etikete yazılıyor.

Demek ki, bir gıdanın içinde domuz yağı bulunup bulunmaması, GDO'lu olup olmamasından daha önemli. Açıklamalar komik, yetersiz ve aldatıcı.

Saygılar

karinca70 10-11-2009 22:15

10 Soruda GDO
 
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu'nun hazırladığı broşür:

10 SORUDA GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR

1 - Çiftçilerin hasattan tohumunu ayırma hakkı ihlal ediliyor mu?
Bilindiği gibi biz köylüler geleneksel (bilge) köylü tarımcılığında yeniden ekilmek üzere ürettiğimiz ürünümüzden tohumluğumuzu ayırabiliyor ve saklayabiliyorduk. Bu amaçla Tarım Bakanlığı tarafından köylerde kurulmuş olan selektör dairelerinde, ürünümüzden ayırdığımız tohumlukları yabani tohumlardan ayırıyor, yeterli irilikte ve olgunlukta olanları seçiyor, kullanıyorduk. Üretimimizi bu şekilde ayırdığımız tohumluğumuzla özgür bir biçimde sürdürüyorduk. Tarımı ve çiftçiyi var eden, tarımsal üretimin günümüze kadar sürmesini sağlayan bu bitki üretme hakkımız ilkönce selektör dairelerinin kapatılması, daha sonra da dışarıdan tohum alımının serbest bırakılmasıyla budanmaya başlandı.
Ardından milyarlarca çiftçiye ait olan bitki üretme hakkı şimdilerde sayıları 10’u bulmayan tohum şirketlerine tohumları patentleme izni verilerek elimizden alınıyor. Biz çiftçilerin ürettiğimiz ürünümüzden tohumluğumuzu ayırma hakkımız elimizden alınıyor.
Aslında genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim yapan ülkelerin çiftçileri genetiği ile oynanmamış tohumlarla üretim yapmak istiyor. Kanada’da genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapan 1.566 çiftçi arasında yapılan bir araştırma bu durumu kanıtlıyor. Araştırmada 1.566 çiftçinin % 83’ü genetiği ile oynanmış tohum kullanmaya karşı olduğunu ve üretimde kullanmak istemediğini belirtmiştir. Kanadalı çiftçiler genetiği değiştirilmiş tohumla üretime karşı olma gerekçelerini;
a. Kazançlarının düştüğü,
b. Gıda arzının şirketlere geçtiği,
c. Doğal bitkilerin ve ürünlerin risk altına girdiği,
d. Piyasa kaybına uğradıkları şeklinde belirtmişlerdir.
Kanada örneğinde olduğu gibi biz Türkiyeli çiftçilere zarar ettirecek, sadece şirketlere bizim sırtımızdan kazandıracak genetiği değiştirilmiş tohumla üretim yapmak istemiyoruz.

2- Canlıya Sahip Olmak Mümkün müdür, Bu Mümkün Olmalı mıdır?
İnsanoğlunun tarıma başladığı ilk yıllarda buğday yabancı bir ottu. Olgunlaştığı zaman başakları çatlar, tohumları da toprağa saçılırdı. Buğdayın doğadaki devamlılığını sağlayan buydu. Ancak bu durum tohumun toplanarak üretim yapılmasına olanak vermiyordu. Kadın çiftçiler önce bu başaklar arasında tohumlarını saçmayanları seçmek suretiyle üretime başladılar. Yani doğada, tohumluğunu ekme, seçtiği tohumu tarlaya saçma yöntemiyle ıslah çalışmaları yapmaya başladılar ve böyle yapageldiler.
Ekseriyetle kadınlar bu, ıslah ve geliştirme çalışmalarını laboratuarlarda değil, doğanın bağrında uygulamalı olarak yaptılar. Bu süreç ve üretim tarzı on binlerce yıldır sürmektedir. Buğday, arpa, çeltik ve daha birçok bitki kadın çiftçilerin binlerce yıldır sürdürdüğü ıslah çalışmaları ve bilgeliğiyle bugüne kadar geldi. Bu, ürün çeşitliliğini hem artırdı hem de devamlılığımı sağladı.
Bu gerçeklere rağmen şirketler bugün kendilerini yeniliklerin ve fikri mülkiyetin tek kaynağı olarak görmekte ve anlatmakta sakınca görmüyorlar.
Şirketler, aslında bir bitkiyi doğal yaşam alanı olan ortamdan alarak bitkinin genleriyle laboratuar ortamlarında oynuyorlar. Sonra da genini değiştirdikleri bitki için patent alıyorlar. Patentini aldığı “bitkinin sahibi benim” diyerek o canlının sahibi oluyorlar. Yani bir tür gen korsanlığı, “hırsızlığı” yapıyorlar. Oysa genleri ile oynadıkları bu canlı(lar) yüzyıllardır zaten doğada yaşaya gelmektedir.
Ayrıca eğer şirketler istemezlerse bu bitkilerin ürününden insanlar ve hayvanlar da yararlanamayacak. Neden? Şirketlere patent yoluyla canlıya sahip olma hakkı tanındığı için!

3- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar İlaç Kullanımını Azaltır, İlaç Fiyatını Düşürür mü?
Şirketler ürettikleri kimyasallarla topraklarımızı ve sularımızı önce kirlettiler. Şimdi de “doğa kirlendi, toprak, su, insanlar ve diğer tüm canlılar tehlike altındadır” diyor, genetiği değiştirilmiş tohum kullanmamız gerektiğini empoze ediyorlar. Böylece daha az ilaç kullanmış olacağımızı, felaketlerin de önünü alacağımızı propaganda ediyorlar. Ancak gerçekler tohum ilaç ve gıda şirketlerinin söylediği gibi değildir.
Kanıtlar:
a) Ekilebilir tarım arazilerinin %74’ünde soya, mısır ve pamuk yetiştiren Arjantin’de, 1996 yılında 13,9 milyon litre glyphosate kullanılmış. 2008 yılına gelindiğinde Arjantin’de ilaç kullanım miktarı 200 milyon litreye ulaşmış. 1996 yılından 2008’e GDO’lu soya ekim alanı 5 kat, yabancı ot ilacı gloyphosate kullanımı 14 kat artmıştır. Bu nedenle genetiği değiştirilmiş tohumla ürün yetiştirilmesi, kullanımı ve satışının ülkemiz genelinde yasak olarak kalması önemlidir.
b) Peki, genetiği değiştirilmiş tohumlar ve kullanılan ilaçlar ucuz mudur, bir de buna bakalım isterseniz. Şirketler bir kez genetiği değiştirilmiş tohumla üretimi yaygınlaştırdıktan sonra çiftçiler, tohum şirketinin tohumuna, üretim modeline ve fiyat belirlemesine teslim olur. Her yıl tohumu daha yüksek fiyatla almak zorunda kalır. Yani elini bir kez veren çiftçi bir daha kolunu tohum şirketlerinden kurtaramaz.
Örnekler:
• ABD’deki genetiği değiştirilmiş tohumların başını çeken soya tohumunun ortalama fiyatı 2006-2008 yılları arası iki yıllık süreçte % 50’den daha fazla arttı.
• Roundup herbisitin perakende fiyatı Aralık 2006’dan Haziran 2008’e iki yıldan daha az bir sürede % 134 artış gösterdi.
Biz çiftçiler biliyoruz ki, doğal denge korunabildiği oranda daha az, doğanın bozulduğu oranda daha fazla girdi (ilaç, gübre v.s.) kullanmak zorunda kalırız. Demek ki, genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim yapıldığında hem ilaç kullanımı hem de ilaç fiyatı sürekli artıyor. Yani ilaç ve ecza şirketleri zenginleşiyor, çiftçiler yoksullaşıyor!

4- GDO Verimliliği Arttır mı?
Şirketler, genetiği değiştirilmiş ürünler “açlığa çare, çiftçiye bol kazanç getirir” diyorlar. Bu kocaman bir kuyruklu yalandır!
Kanıtlar:
4.1 ABD üniversiteleri tarafından yapılan testlerde genetiği değiştirilmiş soyanın diğer soyalara göre % 5,3 daha az verimli olduğu tespit edilmiştir. Nebraska Üniversitesi agroministlerinin (bitki bilimcilerinin) 2001 yılında yaptıkları çalışmalarda da veriler aynı sonuç elde edilmiştir. Kansas Devlet Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalarda ise genetiği değiştirilmiş soyanın verimliliğinin % 9 oranında daha düşük olduğu sonucuna varılmıştır.
4.2 ABD’de pamuk ekim alanlarının % 86’sında genetiği değiştirilmiş pamuk ekimi yapılmaktadır. ABD’de genetiği değiştirilmiş tohumla üretilen pamuğun verimi ise 933 kg/ha civarındadır. Çin’de pamuk ekim alanlarının % 68’i, Hindistan’da % 76’sı, Arjantin’de % 95’i genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılmaktadır. Çin’de verim 1.313 kg/ha., Hindistan’da 553 kg/ ha, Arjantin’de 483 kg/ha’dır.
Türkiye’de ise genetiği değiştirilmemiş tohumlarla yapılan pamuk üretimindeki verimlilik hektara 1.334 kg/ha’dır. Dünya pamuk verim ortalaması ise 775kg/ha’dır.
4.3 Genetiği değiştirilmiş Roundup Ready’li kanola mahsulünde % 40 oranında artış iddialarına karşı Avustralya, “yapılan denemeler bizim ulusal ortalamamızın % 17 altında olmuştur” diye açıklamalarda bulunmuştur. Bu sonuçlardan da anlaşılacağı gibi genetiği değiştirilmiş tohumlarla yapılacak üretim, verimliliği arttırmayacağı ve biz çiftçilere kazandırmayacağı gibi açlığa da çare olmayacaktır.

5- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Yoksulluğa Çare midir?
Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar üreten şirketlerin bir başka propagandası “genetiği değiştirilmiş tohumlar yoksulluğa çaredir” söylemidir. Bu da doğru değildir!
Kanıtlar:
Paraguay, genetiği değiştirilmiş soya ekim alanı bakımından dünyada yedinci sıradadır.
Fakat Paraguay köylülerinin % 40’ı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Güney Afrika’da 2000 yılından bu yana genetiği değiştirilmiş pamuk eken çiftçi sayısında 4 kata yakın bir azalma görülmüştür. Arjantin’in bitkisel üretiminin%75’igenetiği değiştirilmiş tohumlarla gerçekleşmektedir.
Arjantin, 1970’lerde Latin Amerika’nın refah düzeyi en yüksek, fakirlik oranı % 5 olan
bir ülkesiydi. Genetik tohumla üretimi artan Arjantin 2002’lere geldiğinde fakirlik oranı % 51 ‘e yükselmiştir.
Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim öncesinde Arjantinli çiftçiler ve tüketiciler zor zamanlarda kendi yiyeceklerini kendileri ekerek/üreterek karınlarını doyurabilmişti.
Ancak genetiği değiştirilmiş tohumla üretimin yaygınlaşmasından sonra kendilerine ait yerel tohumları, yerel tohumla üretim yapma bilgilerini ve araçlarını yitirdiklerinden dolayı bu mümkün olmamıştır.
Hint tarımına genetiği değiştirilmiş tohum şirketleri egemen olmaya başladığından bu yana artık çiftçilerin hangi ürünleri yetiştireceğine şirketler karar veriyorlar. Şirketlerin burada uyguladığı sömürü sistemi dayanılmaz bir hal almış durumda. Hindistan’da genetiği değiştirilmiş tohumlarla pamuk yetiştiren çiftçilerden ipoteğini ödeyemeyen çiftçiler canlarına kıymaya başladılar. Hindistan’da 1997-2007 arasında intihar eden çiftçilerin sayısı İçişleri Bakanlığı verilerine göre 182 bin 936. 2008 rakamlarının 16 bine yaklaştığı belirtiliyor. Sadece 2009’da hayatına son veren çiftçi sayısı 2000’i geçmiş.
Büyük tarım ve ilaç tekelleri ürün ve pazar denetimini ele geçirdiği oranda yoksullaşmanın oranı da artıyor. Tarımsal üretim endüstrileştikçe, kimyasal kullanımı artıyor. Genetiği değiştirilmiş tohum kullanıldıkça önce toprak yoksullaşıyor, ardından da çiftçiler. Çiftçiler ya canlarına kıymak zorunda bırakılıyor, ya da kendi toprakları üzerinde köle durumuna düşürülüyor.

6- Genetiği değiştirilmiş tohum üretimi toprağa zarar verir mi?
Toprak üretimin beşiğidir. Tohum iyi bir toprak ile buluştuğunda sağlıklı gelişebilir. Ancak tohumumuzu saçacağımız toprak özelliğini kaybetmişse normal tarımsal yöntemlerle ürün yetiştiremeyiz. Bilindiği gibi bir hektar toprağın içerisinde 2 tondan fazla canlı yaşamaktadır. Bu canlıların sürdürdüğü yaşam ve faaliyet topraktaki ham gıdaları parçalar, bitkilerin alabileceği besin şekline dönüştürür. Toprağı dönüştüren canlılar, fareler, solucanlar, böcekler ve diğer canlılar ile faydalı mikroorganizmalardır. Bu canlıların dönüştürdüğü besinleri alabilen bitkiler gelişir ve bize ürün verirler. Biz de bu ürünleri satarak geçimimizi, tüketerek de yaşamımızı sürdürürüz.
Ancak bitkiye verdiğimiz ilaç, toprağa saçtığımız sentetik gübre, toprakta dönüştürücü görev gören bu canlıları zehirler ve öldürür. Bitkiler için gıda hazırlama faaliyeti toprakta yavaşlar ve toprak bitki besini açısından yoksullaşır. Bitkiyi besleyemez olur. Kimyasal girdilerin yanında genetiği değiştirilmiş tohumların da toprağın yapısını bozduğu belirlenmiştir.
Şöyle ki; Bacillusthurigiensisin (Bt)toksinleri genetiği değiştirilmiş ürünlerin örneğin mısırın içinde % 25 oranında bulunmaktadır. Bunlar toprağı zehirler. Bitki artıklarını parçalamaya kalkan toprak canlıları (mikro organizmalar dahil) bu bitkileri ısırınca zehirden etkilenir. Bu yolla toprak içinde yaşayan canlılar da zarar görür. Topraktaki canlıların zarar görmesiyle verimlilik düşer.
Bu nedenle, dikkat! GDO’lu tohumlar topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bombadır!

7- Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar Biyolojik çeşitliliğe Zarar Verir mi?
Bizler, arı olmazsa ağaçlarımızın ve sebzelerimizin meyveye yatmayacağını, solucanlar olmazsa toprağın bitkilerimizin büyüyüp serpilmesi ve ürün vermesi için gerekli besini sağlayamayacağını, fareler olmazsa toprağın havalanamayacağını, yılan olmazsa her tarafı farelerin basacağını, leylekler olmazsa yılanların ve buğdaya zararlı haşerelerin daha da çoğalacağını v.s. bilir ve bu sonsuz zincirin tüm halkalarını sayabiliriz. Kısacası doğadaki her canlının yaşamı bir başka canlının yaşamı için, hepsinin varlığının da doğanın varlığının sürmesi için gerekli olduğuna inanırız. İşte biz çiftçiler yaşamı öyle anlarız. Ama bizim yaşam dediğimiz şeyi şirketler yaşam olarak görmüyor. “Bu çeşitlerin patentini alayım, ele geçireyim benim şirketimin malı olsun. Yalnız benim şirketimin sermayesi olsun, ondan yalnız ben kazanç elde edeyim” istiyor.

7.1. Genetiği değiştirilmiş tohumlar tarlada durduğu gibi durmuyor!
Bitkilerin üremesini sağlayan polenler sınır tanımaz. Polenler tarladaki bitkinin üzerinde durduğu gibi durmaz. Bütün bitkilere ulaşır, soyunu sürdürmek için genetiği değiştirilmiş tohumlarla yetişen bitkilerin polenleri de rüzgâr, arı veya diğer böcekler yoluyla başka bitkilere bulaşır. Normal organik yetiştirilen bitkiler ile kimyasallarla üretilen bitkilerin yanında yabani akrabalarına da bulaşır. Onu çeşit olarak ortadan kaldırır. Kendisine benzetir. Geçtiğimiz yıllara kadar kültür bitkilerinden yabani akrabalarına gen kaçışının mümkün olmadığını söyleyenler, 2007’de İngiltere’de genetiği değiştirilmiş kolzadan yabani akrabası olan Yabani Hardal’a gen geçişinin ispatlanması karşısında şaşırıp kaldılar. Görüldüğü gibi genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim sonucunda yerli gen kaynakları zaman içinde azalır. Sadece şirketlerin patent yoluyla ele geçirdikleri çeşitlere muhtaç kalabiliriz. Şirketler bu yolla çiftçiler ile birlikte hem tüketicileri sömürür hem de biz çiftçileri kendilerine bağımlı kılıp köleleştirirler!
7.2. Genetiği değiştirilmiş tohumlara konulan ilaçlar yararlı canlıları da yok ediyor!
Genetiği değiştirilmiş tohum ile yapılan üretimin sonucunda azalan sadece bitki türü olmaz. Tohumun içine konulan ilaç kurtçukları, böcekleri ve kuşları da öldürür. Mısırdaki Bt genleri sadece kurtçukları öldürmez, koçan kurtlarının yanı sıra başka yararlı böcekleri de öldürür. Zarar gören kuşlar ve böceklerin doğada yerine getirmesi gereken görevleri de aksamış olur. Böylece bütün canlıların yaşadığı doğa zarar görür.
7.3. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim biyolojik çeşitliliği azaltıyor!
Biyolojik çeşitlilik tarımsal verimin yüksek olmasında etkili ve bir yere bağımlı olmadan üretimini devam ettirebilmesi için gereklidir. Türkiye biyolojik çeşitlilik konusunda zengin bir ülkedir. Biyolojik çeşitlilik açısından Avrupa’daki tüm ülkelerin biyolojik çeşitliliğinin üçte ikisinden daha fazla türe tek başımıza sahibiz. Türkiye’nin endemik tür (yalnız Türkiye’de yetişebilen tür) çeşitliliği 3000’in (3 bin) üzerinde. Ancak genetiği değiştirilmiş tohumlarla üretim biyolojik çeşitliliği hem azaltır hem de üretimin devamlılığını genetiği değiştirilmiş tohum şirketlerine bağımlı kılar.
7.4. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim daha fazla ilaç, gübre ve petrol gerektiriyor!
Geniş alanlarda az çeşitle yapılan üretim daha fazla makine, dolayısıyla daha fazla petrol, daha fazla ilaç ve kimyasal gübre kullanmayı gerektirir. Bu da ülkeyi baştan başa yeşil çöl haline getirmekten başka bir işe yaramaz. Bu arada mono (tek çeşit ürün) ekiminin yaygınlaşması geleneksel ürün çeşitlerinin ortadan kalkmasına, yok olmasına neden olur.
7.5. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim tarımda istihdamı azaltıyor!
Şirketler kendi kârları için biyolojik çeşitliliği yok edecek olan mono kültüre (tek ürün ekimine) dayalı üretime zorluyorlar. Mono kültür üretimde fazla işgücü kullanılmadığı için çiftçiler toprağından işinden olur, işçileşir. Bütün bu topraksızlaşan ve işsiz kır işçilerine dönüşen çiftçiler ne olacak? Bu üretimin ve çiftçiliğin devamlılığı açısından önemli bir risk değil midir?
Bu faktörler gözetilmezse, genetiği değiştirilmiş organizmalar orta dönemde tarımsal ve toplumsal bir cinayete dönüşecektir. Genetiği değiştirilmiş tohumla üretim tarzında çiftçiler toprağa bağımlı köle olacaktır. Tüketiciler seçeneksiz, önlerine konulan sağlıksız gıdaları tüketmeye mahkûm edilecektir. Doğa ise onarılamaz yaralar alacaktır. Bu nedenle bir kez daha diyoruz: Dikkat! GDO’lu tohumlar topraklarımız ve dünyamıza bırakılmış birer saatli bombadır!

8- Gen Mühendisliği Hayvan Yetiştiriciliğinde Sağlıklı ve Başarılı Olmuş mudur?
Sadece bitkisel üretimde değil hayvan yetiştiriciliğinde kullanılan ve genetik yöntemlerle elde edilen hormonlar felaketlere neden oluyor.
Şöyle ki: Gen mühendisliği yöntemleriyle üretilen BST veya bovin büyüme hormonu (BGH) hayvan yetiştiriciliğinde tüketiliyor.
Kısa sürede bol paraya kavuşmayı arzulayan besiciler, hayvanlara aşırı kilo aldıran, yasa dışı ilaçlara yönelir. Hormon vazifesi gören Ralgro ve Synovex isimli ilaçlar, kiloyu yüzde 15-20 arası arttırıyor. Ancak hormonlu eti yiyen kişilerin hormonal yapısı bozuluyor. Hormonlu et kısırlık, cinsel güç kaybı ve kalp hastalıklarına sebep oluyor. Prof. Dr. İrfan Erol, ilaçların hayvanın etinde bırakacağı kalıntı ile insanlara geçebileceğine dikkat çekiyor. Erol; “hormon çocukların erken buluğ çağına ulaşması, dişilik hormonu alan erkek çocuklarda göğüslerin büyümesi gibi etkiler gösteriyor. Erkek ve kadınlarda karşı cinse benzer fizyolojik değişiklikler görülebiliyor” diyor.19 Ayrıca bu yolla prostat ve meme kanserine davetiye çıkarmış oluyoruz. Adı geçen ilaçlar bu nedenle 17 yıl önce Avrupa’da yasaklanmıştır. Dişilik hormonu östrojen içeren Ralgro ve Synovex, ithalatı, imalatı ve kullanılması 1992 yılında yasaklanmasına karşın çok kolay bulunabiliyor.

9-Gıda kriziyle genetik tohum üreticilerinin ilişkisi var mıdır?
Tarımsal ürünler artık gıda şirketleri tarafından dünya borsalarında alınıp satılıyor. Gelecek üç yılın temel besin maddelerinin gıda şirketleritarafından dünya borsalarındaki işlemlerle satın alındığı söyleniyor. Tohuma sahip olup üretime yön veren aynı şirketler borsa yoluyla besin maddelerinin de sahibi olmuş oluyor.
Borsada tarımsal ürünleri ucuza alan bu şirketler satışta pahalı satıyorlar. Yoksullar bu yüksek fiyatlı gıdaları alamıyor. Dünyada herkese yetecek ve artacak kadar gıda varken insanlar açlıktan yaşamlarını kaybedebiliyor. Sonra da “dünyada gıda krizi var” deniliyor. Gıda krizinin bir başka etkeninin agro-yakıt (bitkisel yakıt) olduğu belirtiliyor. Enerjiyi kontrol altına almak isteyen şirketler tarımı enerji kaynağı olarak görüyor, o amaç doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. Başka bir deyişle şirketler, tarımı “gaz istasyonu” haline getirmek istiyor. Geniş alanlarda enerji elde etmeye yönelik yapılan üretimde genetiği değiştirilmiş tohumların kullanıldığı biliniyor. Bu yanıyla da genetiği değiştirilmiş tohumların gıda kıtlığının nedeni olduğu, gıda fiyatlarının artmasında etkili olduğu ortadadır.

10- Genetiği Değiştirilmiş Ürünler Sağlıklı mıdır?
Genetiği değiştirilmiş soyanın insanlarda alerji oluşturduğu kesinleşmiştir. Genetiği değiştirilmiş patatesleri yiyen farelerin bağışıklık sisteminin ciddi biçimde bozulduğu da tespit edilmiştir. Bitkilere aktarılan genlerin çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı sırasında genetiği değiştirilmiş bitkilerin seçilebilmesi için antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Antibiyotik dayanım izleme genleri insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçer.
Bu da insan ve hayvan bünyesindeki genleri antibiyotiğe dayanıklı hale dönüştürür. Bu dönüşüm sağlık açısından büyük risk oluşturur ve bağışıklık sistemini çökertir. Kısacası, GDO’lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anormalleri ve kısırlık gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacaktır.
Kanıtlar:
İskoçya Rowett Enstitüsü’nden Dr. Arpad Pusztai’ın genetiği değiştirilmiş patates ile beslediği farelerin tümünün iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma ve mide çeperlerinde kalınlaşma görüldü.
Rus Bilim İnsanı İrina Ermakova’nın genetiği değiştirilmiş soyayla beslediği farelerin yavrularının % 55,6’sı doğumdan üç hafta sonra öldü. Normal soyayla beslediği yavruların ise sadece % 6,8’i öldü. Genetiği değiştirilmiş soyayla beslediği fare yavrularının % 36’sının normal doğum ağırlığının altında doğduğu belirlendi. Bu deneme üç kez tekrarlanıp aynı sonuçlara ulaşılınca, Ekim 2005’te bilimsel bir panelde kamuoyu ile paylaşıldı.
Avusturya Tarım ve Sağlık Bakanlığı’nın finansmanıyla Viyana Üniversitesi’nce
2008 yılında yapılan bir çalışmada, genetiği değiştirilmiş gıdalarla beslenen farelerin 3-4 nesil sonra üreme yeteneklerini kaybettikleri belirlendi.
Caen Üniversitesi’ndeki CRIIGEN’den Prof. Seralini’nin Grubu: Rounduop herbisid seksüel hormonları bozuyor. Caen Universitesi’deki CRIIGEN’den Prof. Seralini’nin grubu, Dijon Universitesi’nden Prof. Chagnon’un grubuyla beraber, yeni doğan bebeklerin göbek bağı hücrelerinde çok az derecede Roundup toksini olduğunu gösterdikten sonra yeni bulgularını açıkladı. Örneğin Birleşik Devletlerde GDOlu gıdalarda izin verilen Roundup kalıntısından (çok az) 800 kez az olan herbisid erkekleşme hormonu androjenin hareketini engelliyor.

KAYNAKLAR:
1 Doktor Stephane McLachlan ve Rene Van Aker, doktor Lan Mauro; Çevre Bilimleri ve Kirlenmesi Araştırma Dergisi
2 Douthwaite, B. (2002) Enabiling ınnovation-a Practical Guide to Understanding and Fostering Technological Change, Zeed Boks, London. Aktaran: Tayfun Özkaya; “Türkiye Tohumculuğu ve İşletmelerinin Tasfiyesi” s. 255. Mülkiye Dergisi, Bahar 2009/262
3 Kaynak: ABD Tarım Bakanlığı Raporları-2006 Aktaran: Ahmet Atalık
4 Veriler; Friends of the Earth Europe (FOEE), Who Benefits from GM Crops, issue 1 16, February 2009’dan derlenmiştir.
5 Veriler: Ahmet Atalık; “Sofralarımızdaki Tehlikeye Dikkat! ‘GDO’lar’, makalesinden derlenmiştir.
6 Kaynak: USDA Foreign Agricultural Services www.gmo-compass.org
7 http://www.non-gm-farmers.com Kasım 2004
8 Veriler: Ahmet Atalık; “Sofralarımızdaki Tehlikeye Dikkat! ‘GDO’lar”, makalesinden derlenmiştir.
9 F.William Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 195
10 F.Wıllıam Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 192
11 Bilgiler: “Gıda soykırımdır”, http://www.gidahareketi.org/GdO-Soyk...64-haberi.aspx derlenmiştir.
12 Bu bilgi, F. William Engdahl; “Ölüm Tohumları”, s. 246’dan alınmıştır.
13 Yapılan denemeler genetiği değiştirilmiş mısırın polenlerini rüzgârın 35 km mesafeye kadar taşıdığı belirlenmiştir. Arıların ise bir seferde 5 km uzağagidebildiği bilinmektedir.
14 Arca Atay; “GDO’ların Tarımsal Etkileri” Genetik Yıkıma Karşı Ekolojik Devrim, Ekoloji Kolektifi Broşürü, 2009
15 Prof. Dr. İrfan Erol; Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojileri Bölüm Başkanı
16 Ali Rıza Karasu, Murat Yüksel; “Kurbanlık hayvanları hormon ilacıyla besliyorlar” Zaman Gazetesi, 17 Kasım 2007 20 Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Büro Amirliği ekipleri Ankara’da bir çiftlikte büyükbaş hayvanlara Ralgro ve Synovex adlı ilaçları suçüstü yakalandı. Yapılan aramalarda 750 doz Synovex ve Ralgro marka ilaçlar ve bu ilaçların enjeksiyonunda kullanılan 6 adet aparat ele geçirildi. Zanlılar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Zaman Gazetesi-13 Kasım 2007
17 Kaynak: Press Release CRIIGEN - July 2nd 2009*

karinca70 10-11-2009 22:22

Kemal Özer - İnsanlık üzerine oynanan kumar
 
Kemal Özer - İnsanlık üzerine oynanan kumar
www.gidahareketi.org

Yorum Ekle Domuz gribi ve GDO tartışmalarında gelinen nokta oldukça sevindirici. Çünkü toplum tedirgin! Kimilerine göre bu tedirginlik iyi değil. Kesinlikle yanılıyorlar! Bir toplum, tedirgin olmuş ve bir konuda endişe taşıyorsa artık o toplum kolay kolay aldatılamaz.
Domuz gribi ve GDO tartışmalarında gelinen nokta oldukça sevindirici. Çünkü toplum tedirgin!



Kimilerine göre bu tedirginlik iyi değil. Kesinlikle yanılıyorlar!



Bir toplum, tedirgin olmuş ve bir konuda endişe taşıyorsa artık o toplum kolay kolay aldatılamaz.



Domuz gribi konusunda oluşan direnç ve endişe iyi bir başlangıçtı. Ardından gelen GDO konusundaki önemli duyarlılık, ümit verici boyutlara ulaştı.



Ancak kaygı verici olan; nasıl bir tanımlama yapacağımdan emin olamadığım kimilerine göre ‘İslamcı’, kimilerine göre ‘muhafazakâr’, kimilerini ‘yandaş’ basın yayın organlarının çoğunun bu iki konuda kelimenin tam manasıyla haktan yana tavır alamamaları. Hatta Star Gazetesi 'GDO karşıtlarının arkasında dev lobiler çıktı' diyecek kadar ölçüyü kaçırdı. Bu mesnetsiz açık bir iftiradır ve Star'ı bu iddiayı ispata davet ederken edemediği takdirde "bu leke"nin bize yapışmayacağını bilmeli.



Yayın organları alamadı da yazarları aldı mı? Küçük istisna hariç bekli de onlarında ya istemeye istemeye cümleler boğazlarına dizildi ya da bu hassas konulardan ne kadar uzakta yaşadıklarını gösterdiler. Akif Beki gibi birkaç kişi ise insanlık üzerine oynanan kumarı eleştirenleri ‘komplocu’ olarak etiketlemeyi tercih etti.



Kimse kızmasın ama gerçek bu.



Yeni Şafak’tan Salih Tuna, İbrahim Karagül, Sabah’tan Nazlı Ilıcak gibi birkaç istisna hariç hepsi görmedik, duymadık, bilmiyoruzu oynamaya devam ediyorlar.



Bu camianın basın yayın organlarında çalışan tüm muhabir, programcı ve sunucuları hassasiyetlerini ve içlerindeki acıyı birebir görüştüklerimde müşahede etme imkânımız oldu. Sayfalara yansıyan domuz gribi yandaşlığı ile bu çaresizliği yana yana görmek ise bizim kadar onlar için de acı vericiydi.



İnanç özgürlüğünü savunan ve emperyalist güçlerin projelerin konusunda uyanık ve ihtiyatlı olması gereken bu çevrelerin, siyasi iradenin ağzından çıkan her şeyi vahyi savunur gibi sayfalarına taşımaları, kabul edilebilir bir durum olamaz.



Bu çevrelerin tüketim ve özellikle de helâl tüketim konusunda daha hassas olmaları gerekmez miydi?



Bilmiyoruz, bilmiyorduk gibi mazeretleri olabilir mi? Kimse kusura bakmasın ama hepsi her şeyi bal gibi biliyor!



Ortada bir yönetmelik var. Türkçe bir yazıyı okumasını bilen herkes, bu yönetmeliği okuyunca ne kadar alelade ve sakıncalı olduğunu görebilir. Böyle olduğunu görmek isteyenler gördü ve görmeye devam ediyor! Tarım Bakanı’nın gerçekleri çarpıtarak verdiği demeçleri sayfalarına taşımak GDO projenin birer parçası olmak olduğunu anladıkların da ne yazık ki iş işten geçmiş olacak.



Hılful Fudul yeminini yapanlar ve nasıl yemin etmişlerdi hatırlayalım: “Allah’a yemin olsun ki, Mekke şehrinde (dünyada) birine haksızlık ve zulüm yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi, ister kötü, ister bizden, ister yabancı olsun; kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suyu bulundukça, Hıra ve Cebir Dağları yerinde kaldıkça ve üzerinde dağ tekeleri otladıkça bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize maddi yardımda bulunacağız.”



Bu yenimi edenler arasında bulunan Peygamber s.a.v’in ümmeti olan bizler, bu yeminin muhatabı mıyız değil miyiz? Herkes kendine sormalı ve yandaşlığını buna göre belirlemeli.



Söz konusu çevreler itiraf etmeliler ki bu konuda da geçer not alamamışlardır. Salih Tuna üstadımızın “Mademki hakikat müminin yitik malıdır; Ertuğrul Bey'ciğimin dilinden de gelse, yüzümüzü ekşitemeyiz ona. Yalçın Bayer'ler, Yılmaz Özdil'ler de şiddetle karşı çıkıyorlar diye sessiz kalamayız” cümlelerin olup biteni çok güzel özetliyor!



Bir diğer taraf içinde benzer bir sorun var. Görüyoruz ki bazı çevrelerin domuz gribi aşısına da GDO belasına karşıtlıkları da sadece Ak Parti’ye muhalefet etme arzusu ve kininden kaynaklanıyor.



Biz, ne domuz gribi skandalı konusunda ne de GDO faciasında bunların yaptığı gibi bir açmazın içinde olamayız!



Bizim karşıtlığımız, haksızlık karşısında ‘susan şeytan olmamak’. Hiç kimsenin şüphesi olmamasın ki bu konuları arka planını hem Sağlık Bakanı’ndan hem Tarım Bakanı’ndan hem de Star Gazetesi’nden daha iyi biliyoruz. Onlardaki en basit ifadesiyle tasanüd…



‘Aşı aşı’ diye bağıranlar ile ‘GDO yandaşları’ gibi ne ilaççılardan ne de tohumculardan besleniyoruz. Ne var ki aşı üretenle tohum satan aynı firmalar… Onlar petrolün de, silahında, katkı maddelerinin de, gübrenin de, hormonun da, yemin de, tavuğun da, ineğin de sahibi.



Derdimiz insanlık sevdası, hesap günü kaygısı ve ahlaki sorumluluklarımız! Ne iktidarla göbek bağımız var ne de muhalefetle. Amacımız, kimileri gibi ne iktidarı aşağılamak, ne de çıkarımız için alkışlamak! İktidarda ve muhalefette kim olursa olsun sadece ve sadece hakkı haykırmak!



Aşıların da GDO Yönetmeliği’nin de bir komplo olduğunu biliyoruz. Aşı konusunda yükselen toplumsal tepkiden güç alan Sayın Başbakan dünyanın gözü önünde bakanını azarladı. Geç kalınmış bir tepki olsa da örneği zor görülecek alkışladığımız bir çıkıştı bu.



GDO konusunda da kendinin yanlış bilgilendirildiğinden hiç endişe duymuyoruz. Bunun en büyük delili, ‘GDO’yu yasakladık’ dedikten sonra konuyu enine boyuna incelemeleri için müşavirlerini görevlendirmesidir ki bizimle de konuyu müşavere etmişlerdir. Bu görüşmenin de hiçbir ön yargı içinde olmadan yapılması da sevindirici bir durum ki kendilerini bu nedenle bir kez daha alkışlıyoruz.



Bu vesileyle elimizdeki tüm bilgi ve belgeleri zat-ı âlilerini sunulmak üzere en kısa sürede ulaştıracağız.



Sağlık Bakan’ın aşı konusundaki hatalar zinciri azalma eğiliminde. Tümüyle bir ‘u dönüşü’ nefse zor gelir. Ama “İngiltere Toplum Bilimi Enstitüsü (ISIS) tarafından hazırlanarak İngiltere Sağlık Ofisi Başkanı Liam Donaldson ve ABD Gıda ve İlaç Yönetimi Başkanlığı’na ileten Raporu”ndan sonra zorda olsa Bakandan beklenen yanlış aşı ısrarından vazgeçmesi. Zannediyorum ki küresel güçlerin baskısına karşı henüz diri olan iman ve vicdan ile yükselen toplumsal baskı bunu sağlayabilir.



Tarım Bakanı içinde aynı duyguları paylaşmakla birlikte GDO meselesinde ülkesini seven, dindar, milliyetçi ve solcu çevrelerin iftiralara aldırmadan seviyeli tepki göstermeye devam etmeleri gerekiyor.



Oluşan atmosfer bunun için yeterli. Doğrusunu söylemeliyim ki Deniz Baykal’dan bu konuda bu tepkiyi beklemiyordum. Belki sussaydı daha mı iyi olurdu demekten de kendimi alamıyorum.



Devlet Bahçeli ise yine sükûtu hayale uğrattı. Üstelik partisinin büyük kongresi öncesinde bunu yapması daha uygunken derin uykusuna anlam vermek zor. Bir bölgecilik partisi DTP’den zaten hiç ümidim yok. Bu konuda bizimle iletişime geçen ve müşavere eden SP, DSP ve BBP’den daha yüksek bir ses ve eylem bekliyoruz. Bu ve diğer partilerin liderleri bu konuda içi dolu çalışmalar yapmalılar.



GDO ve dolayısıyla tohum meselesi -bu mümkün değil ama- GDO’nun zararsızlığı ispatlansa bile bunun bir özgürlük ve bağımsızlık meselesi olduğu gerçeğinden hareketle; yandaşı yandaş olmayanı, dindar olanı olmayanı, Türkçüsü Kürtçüsü, askeri sivili herkesin ses vermesi ve karşı durması insanî sorumluluk!



Ümit varız ve Başbakanın GDO’yu bu ülkeden tümüyle yasaklayacağına inancımız tam. Hatta bununla da yetinmeyerek Türkiye’yi dünya da tüm çevrelerin alkışlamasını ve hayran kalmasını sağlayacak bir mücadelenin içine girip, GDO’nun tüm dünya’da yasaklanması için gayret göstermesini de arzuluyoruz. Bugün, insanlığa GDO’nun yasaklanmasından daha büyük bir armağanı kimse veremez.



Çünkü GDO demek;
sayısız hastalık demek,
kölelik demek,
insanlığın ortak mülkü tohumları birkaç kürsel gücün insafına terk etmek demek,

bağımsızlığından vazgeçmek demek,

kısırlaştırılmayı kabul etmek demek,

bitkilerin ve hayvanların bedduasını almak demek,

dünyayı yaşanamaz bir yer haline getirmek demek,

her mideyi misket bombası ile doldurmak demek,

beden ve ruh sağlığından vazgeçmek demek,

insan ve hayvanlarda yamyamlaşma belirtileri demek,

kötülük ve belâ demek,

zulüm ve haksızlık demek,

bağımlılık demek,

dedelerimizden aldığımız emanete ihanet demek!



Hatta hatta şeytani bir eyleme ortak olmak demek!



Bu konuda en büyük sorumluluk, hiç kuşkusuz helâl nimet tüketme ve bunun fıkhını öğrenmek gibi imanı sorumlulukları olan ‘yandaş İslamcı, muhafazakâr’ tanımına sığmayan Müslümanlarındır!



Bunu yapmazlarsa o belâ gelir ve onları da bulur. Kurunun yanında yaşı da yakar. Vebali de onların olur!

karinca70 10-11-2009 22:31

Başbakan, Tarım Bakanı'na hesap sormalı
 
Kemal Özer - BAŞBAKAN TARIM BAKANINA SORMALI
www.gidahareketi.org

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) konusundaki tartışmalar vatandaşın bilinçlenmesini sağladı. Başbakanın gerekeni yapması zorunluluğuna işaret eden Sağlık Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, Başbakanın Tarım Bakanı Mehdi Eker’e “Bu nasıl yönetmelik, yasakladık diyorsunuz ama yasaklamak için bu kadar kapsamlı bir yönetmelik mi olur?” demesini beklediklerini vurguladı.

GDO’NUN TAŞERONLUĞUNU YAPANLAR VAR

Bazı kesimlerin GDO’ya karşı olanları itham etmesi noktasındaki gelişmelere de değinen Kemal Özer, “İtham edenlerin yaptığı, taşeronluk ve cehaletlerinden kaynaklanan yağcılıktır. Yandaş görünme çabasıdır. Bunların bir kısmı GDO’cuların danışmanı ve bu işten nemalanan çevreler. Bunların bir kısmı gerçeği bildiği halde örtmek için çalışıyor bir kısmı gerçekten bile habersiz” ifadelerini kullandı. Özer, vatandaşlara soya lesitini içeren gıdalardan uzak durmasını tavsiye etti.

GDO TARTIŞMADI BİLİNÇLENDİRDİ

GDO konusundaki tedirginliğe rağmen halkın bilinçlendiğini, Tarım Bakanlığının ise ciddi zihin karışıklığına neden olduğuna işaret eden Kemal Özer, halkı GDO’suz ürün kullanmaya çağırdı,


GDO ile ilgili gelinen son noktayı gazetemize değerlendiren Sağlık Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, Tarım Bakanı ve Bakanlık yetkililerinin ‘GDO’yu yasakladık’ şeklinde gerçeği yansıtmayan beyan ve bu beyanlarını desteklemek için yaptıkları açıklamalar ciddi bir zihin karmaşası ve bilgi kirliliğine neden olduğunu açıkladı. Bakanlığın gelecek eleştiriler için kendisini hazırlamadığı, yani hazırlıksız yakalandığı için panik durumunda ciddi hatalar yaptığına işaret eden Kemal Özer, “Buna seviniyor olmakla birlikte toplumda ciddi bir anlam kayması oluşmasına neden olmakta. Ancak her şeye rağmen GDO’nun olumsuzluğunun artık büyük bir kabul görmesi sevindiricidir. Bu toplumsal bir bilinç oluşmasına katkı sağlıyor” dedi.

BAŞBAKAN, TARIM BAKANINA HESAP SORMALI


GDO ile ilgili gündemdeki tartışmaların halkı tedirgin etmesini gayet normal bir durum olarak değerlendiren Kemal Özer, “Tedirginlik iyidir ama bu tedirginliğin bir bilince ve tepkiye dönüşmesi gerekiyor. Ok yaydan çıkmıştır ve elbirliği ile hedefe varmasını sağlamalıyız” diye konuştu. Başbakanın domuz gribinde olduğu gibi bu konuda da gerekeni yapması gerektiğine işaret eden Kemal Özer, Başbakanın Tarım bakanına, “Bu nasıl yönetmelik yasakladık diyorsunuz ama yasaklamak için bu kadar kapsamlı bir yönetmelik mi olur. Yasaksa kurula ne gerek var. Yasaksa laboratuarlarda analiz yapar yanlış yabanı cezalandırırsınız. Madem GDO’yu yasakladık diyorsunuz bu yönetmelikte nende yüzde 0,9’un altındaki GDO’lu ürünleri GDO’suz kabul ettiniz. Neden çocuklar için yasak istisnası koydunuz diğerleri için koymadınız. Hatta madem GDO’yu yasaklamak istiyorsunuz hala neden dünyanın en büyük GDO’cusu Montasto ile ortak deneyler yapmaktasınız? Halk bana soruyor bende cevap veremiyorum” demesini beklediklerini vurguladı.

TAŞERONLUK YAPANLAR VAR

Bazı kesimlerin GDO’ya karşı olanları itham etmesi noktasındaki gelişmelere de değinen Kemal Özer, “İtham edenlerin yaptığı, taşeronluk ve cehaletlerinden kaynaklanan yağcılıktır. Yandaş görünme çabasıdır. Bunların bir kısmı GDO’cuların danışmanı ve bu işten nemalanan çevreler. Bunların bir kısmı gerçeği bildiği halde örtmek için çalışıyor bir kısmı gerçekten bile habersiz” ifadelerini kullandı.

VATANDAŞ GDO’SUZ ÜRÜNLERE YÖNELMELİ

Son olarak tedirgin olan vatandaşın yapması gerekenleri anlatan Kemal Özer, şöyle devam etti:

“Bugün, sızma zeytinyağı dışındaki tüm yağlar GDO içerir. Kanola, mısır, pamuk yağı gibi yağlardan kesinlikle uzak durmalılar.

Soya lesitini içeren tüm gıdaları tüketmemeliler.

Süt mısır diye satılan mısırları asla almamalılar.

Mevsimsiz sebze meyve yememeliler.

Tavuk ürünlerinden sakınmalılar.

Gazlı içeceklerin hiçbirini tüketmemeliler.

Light ya da şekersiz denilen ürünleri asla kullanmamalılar.

Mısır şurubu ile üretilen tüm ürünlerden sakınmalılar.

Bir ürünün içeriğini ve katkılarını mutlaka kontrol etmeliler.

Burada önemli olan iki şey var. Birincisi tüketici arz edilen ürünleri tüketme alışkanlığından vazgeçmeli. Bunun yerine kendi talebini oluşturmalı. Bu nedenle GDO’suz ürünleri tüketmez GDO’suz ürünlere yönelir isek üretici bunu asla göz ardı edemez. İkinci olarak ise siyasi iradeye baskı uygulamak. GDO yasaklamak istiyorlarsa bu tür sorunlu yönetmeliklerle değil açık açık yapmalılar. Bunu talep etmeliyiz. Bizim geleceğimiz ve sağlığımız tartışma konusu olmaz ve bu durum birkaç bürokratın insafına terk edilemez.”



ZİRAAT MÜHENDİSLERİ GDO’YA KARŞIYIZ




Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Hasan Hüseyin Motuk, GDO tartışmaları nedeniyle, hiç bir şekilde GDO'lu sebze meyve üretmeyen yerli üreticinin zarar görmeye başladığını söyledi.








Motuk yaptığı açıklamada, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO), bir canlının gen dizilimine çoğunlukla verimi artırmak amacıyla müdahale edilerek oluşturulan yeni organizmalar olduğunu belirtti. 
GDO'lu ürünlerin daha ucuz maliyetle daha yüksek fayda sağlamasına karşın, sakıncaları konusunda henüz yeterli bilimsel bilgiye sahip olunmadığını anlatan Motuk, ''Ancak pek çok bilim adamı ve ziraat mühendisi, bu GDO'ların büyük sakıncaları olduğu görüşünde. Biz de oda olarak GDO'lu ürünlere Türkiye'nin ihtiyacı olmadığını, ülkemize girişlerinin tümüyle yasaklanması gerektiği düşüncesindeyiz'' dedi. 
Genetik değişikliğe uğramış tohumlara, böceklerin ve virüslerin sebep olduğu hastalıklar ile yabani ot öldürücülerine karşı direnç sağlayacak özelliklerin kazandırıldığını ifade eden Motuk, şunları kaydetti: 
''Oysa Türkiye'de şu an üretilen, hatta domuz gribi salgını nedeniyle bolca tüketilmesi gereken sebze ve meyveler, haksız yere kötülenmeye başlandı. GDO tartışmalarının başladığı günlerde semt pazarları yarı yarıya boşaldı. Yaşanan GDO tartışmaları nedeniyle, günahsız yerli üretici büyük zarar görmeye başladı. Genetiği değiştirilmiş ürünle ebter (üründen tohum alınamayan) tohumlu ürünleri vatandaş bu bilgi kirliliğinde birbirine karıştırıyor. Bunun tam aksi Türkiye'de yetiştirilen hiç bir sebze ve meyvede GDO yoktur. Zaten ürünlerimizde GDO olsa, bu konuda çok hassas olan AB pazarına bir kilogram ürün ihraç edemeyiz.''





GDO'LU ÜRÜNLER HANGİLERİ?




Türkiye'ye girişi daha önce yasak olmasına rağmen GDO'lu mısır, soya, kanola, papaya, pamuk ve kolzanın ülkeye yaklaşık 8 yıldır giren ürünler olduğunu belirten Motuk, şöyle devam etti: 
''GDO'lu mısır, nişasta yapımında, çocuk maması ve nişasta bazlı şeker yapımında kullanılıyor. Soyadan ise pek çok süt ve süt ürünü üretilebiliyor. Yani mısır ve soya kullanılarak üretildiğinden şüphelenilen işlenmiş ürünler tercih edilmemelidir. Ayrıca ülkemizdeki yüzde 100 buğdaydan üretilmiş makarna, kuskus, pirinç, arpa ve yulafta hiç bir şekilde GDO yoktur. Buna karşın, etikette açıklanmadığı takdirde mısır, soya yağı, pamuk tohumu ve kanola yağı büyük ihtimalle GDO içerir. Saf zeytin, hindistancevizi, susam, ayçiçeği, badem, üzüm çekirdeği ve yer fıstığı yağı tercih edilmelidir ve mısır şurubu değil, kamış şekeriyle üretilmiş reçel, tatlı ve jöleyi satın alın.

karinca70 10-11-2009 22:34

GDO çocukları!
 
Mine G. Kırıkkanat: GDO çocukları!

Bir zamanlar, bizim sert Anadolu buğdayımız vardı. Ekmeklerimiz bugün ancak Avrupa’daki ekmeklerde bulabildiğimiz tok lezzette ve francalamız, Fransız bagetinin çıtır tadındaydı.Son yıllarda değerini anlayıp “al dente” pişirmesini nihayet öğrendiğimiz İtalyan makarnalarının en iyisi sert buğdaydan üretilir. Ama tam da biz makarnanın tadına vardığımız sırada kayboldu, tarihe gömüldü sert Anadolu buğdayı ve “al dente” pişirilecek diri makarnayı artık üretemiyor Türkiye...

Yerine, sünger gibi ekmekler, kaynar suya atılır atılmaz ölmüş solucana dönen makarnalar, toz kıvamında, yoğunluksuz un veren ve zaten “tohumluk” vermeyen, dolayısıyla bir ekimden ötekine soyunu sürdüremeyen, çiftçiyi her yıl yeniden çokuluslu şirketlerin geliştirdiği tohumlar almak zorunda bırakan buğday cinsi ekiliyor Anadolu’ya...

Bu çokuluslu şirketlerin en büyükleri, Monsanto, Cargill, Bung, DuPont, Syngenta ve Bayer adlarını taşıyor ve adlarından tahmin edebileceğiniz gibi, bazıları kimya ve ilaç sanayii devleri.

***
Bir zamanlar, bizim içi sapsarı, sulu, lezzetli ve kütür kütür patateslerimiz vardı. Etli patatesin patatesi dağılmaz, haşlanmışı boğaza tıkanmaz, kızartması yumuşayıp bayılmazdı. Halen Fransa’da tam 12 çeşit patates ve birbirinden şiirsel adları var: Re Adası, Bonnotte, Ratte, Charlotte, Juliette, Pompadour, Chérie, Fontenay Güzeli, Amandine, Vitelotte, Roseval, Auvergne Mavisi.

Oysa bugün Türkiye’ye taze diye küçüğünü, olgun diye büyüğünü yedirdikleri TEK çeşit patates, beyaz, unlu, tatsız ve dolayısıyla en adisi, isimsiz olanı...

Kelle gibi Bursa şeftalilerimiz küçüldü, birbirinden lezzetli elma çeşitlerimiz üçe indi, zaten çoğu da ithal, biberlerimiz azmanlaştı, çekirdekli ve mis kokulu yerli muzu ara ki bulasın, domatesler tatsızlaştı, dantel gibi maydanozlar kereviz sapına döndü, zaten kereviz sapı da çalıya benzedi, etlere su şırınga ediliyor ki yumuşacık olsun, siz de dinlendirilmiş et yediğinizi sanarak et parasına suyla beslenin... Gıda emperyalizmine teslim olan devlet, gıda kodeksini değiştirdi, yoğurt üretimindeki yüzde 12 katı madde koşulunu kaldırdı, artık sulandırılmış sulu süte ithal süt tozuyla üretiliyor yoğurtlar. Türkiye, yoğurdun geleneksel tadını da böylece kaybetti. Hatta ağzı batılı taama alışanlar, “diyet” diye satılan bazı çeşitlerin domuz etinden elde edilen “ithal jelatin” katılarak sertleştirildiğini bilmeden, bu sütü bozuk ürünleri yağsız yoğurt diye yiyorlar...

***
Türkiye’deki GDO tartışmalarını ibretle izliyor ve merak ediyorum: Ülkemizdeki istisnasız tüm mısır, soya fasulyesi üretiminin GDO ve “tohumluk vermeyen” topyekûn tohumların hem de yıllardan beri genetiği değiştirilmiş organizmalar olduğunu bu tartışmadan önce kaç kişi biliyordu, acaba?

Yukarda saydığım GDO olmayan soysuzlaştırılmış sebze ve meyveler de yine insan eliyle laboratuarlarda yaratılmış “hibrid”ler zaten...

Ülkemizde yerli tohumculuk bitirildi, geleneksel tarım bitirildi, hayvancılık bitirildi, sütçülük bitirildi, milyonlarca kişi işsiz kaldı, kentlere yığıldı, dünya kadar işlenmemiş toprak, istihdam yaratacak toprağa bağlı üretim sektörleri çökertilirken... En az alanda, en az insan gücüyle, en çok ürünü veren, dolayısıyla yoğun kimyasal ilaç ve gübre kullanımıyla toprağı ve tabii ürünü zehirleyen entansif tarım, gerek büyük, gerek küçük baş hayvanları “işkence” altında yetiştiren, dolayısıyla (özellikle tavuklarda) acı birikimi toksinlerin tüketilen etle birlikte insan vücuduna geçmesinin baş sorumlusu, sanayi hayvancılığı pompalandı. Bu entansif tarım ve hayvancılık politikasının sonuçlarını, kanser ve alerji hastalıklarının hızla artışında, giderek daha çok çocuğun neredeyse kanserle birlikte doğuşunda görüyoruz...

Hepsi Batılı, ama hemen hepsi Amerikan ağırlıklı çokuluslu şirketler, özellikle tohumculuk alanında gelişmekte olan ülkelerin önce “tahıl” üretimini ele geçiriyorlar. Türkiye yönetmeliği beklemedi, çoktan teslim oldu GDO çocuklarına...

GDO çocuklarının, tahıl ambarı ülkemize neler ettiği, gelecek hafta bu sütunda.

karinca70 10-11-2009 22:36

Nazlı Ilıcak - Ya GDO kısırlık yaratıyorsa!..
 
Nazlı Ilıcak - Ya GDO kısırlık yaratıyorsa!..

Sizce halkı, ıslak imzalı belge mi ilgilendirir, yoksa, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve ürünleri mi? Doğrusu, Twitter'da bir arkadaş (Yüksekökçeler) uyarana kadar, 26 Ekim'de Resmi Gazete'de yayımlanan GDO yönetmeliğinden haberdar değildim. Ziraat Mühendisleri Odası ve tüketici dernekleri kıyameti koparıyor; muhalefet ayağa kalktı ama, Türkiye'nin gündeminde farklı konular var. Dün, grup toplantısında Tayyip Erdoğan da meseleye eğildi; yeni çıkan yönetmelikle, GDO ve ürünlerinin ithalatına AB standardında bir düzenleme getirildiğini söyledi.

Hadise çok teknik ve ben de, bu hususta uzman değilim. Fakat, dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de endişeler varsa, bu durum, birkaç kelime ile, ya da başbakanın verdiği bir teminatla kolay kolay geçiştirilemez, giderilemez. Yönetmeliği okudum. Gerçekten de, yönetmelik, GDO'lu ürünlerin ithalatının daha serbest bir biçimde yapılmasına yönelik değil; sadece, ithalatın şartlarını belirleyen bir düzenleme getiriyor. Zaten, Türkiye pazarında GDO'lu ürünler satılıyor. Özellikle 4 ana üründe, pamuk, soya, kanola ve mısırda GDO var.

Bugün, mısırdan ve soyadan üretilen ve GDO içeren 800 çeşit ürünün tüketicinin sofrasında olduğu belirtiliyor: Bisküvi, kraker, puding, bitkisel yağ, bebek maması, çikolata, gofret gibi. Yönetmelikle, var olan ithalat denetim altına alınıyor. Ama, tüketiciler, bir yasa çıkarılmadan ve yeterince kamuoyunda tartışılmadan, hükûmetin yönetmelikle düzenleme yapmasına karşı. Halkın, kendisini doğrudan ilgilendiren, belki de sağlığını tehdit eden bir konuda, daha iyi aydınlatılması gerekmez miydi?

Anladığım kadarıyla, GDO'lu gıda ya da yemin avantajı, zor bozulması; bir başka ifadeyle, daha dayanıklı olması. Buna mukabil, insan sağlığına, az ya da çok zarar veriyor olmalı ki, yönetmelik, GDO'lu ürünlerin bebek mamalarında ve bebeklerle küçük çocukların ek besinlerinde kullanılmasını engelliyor.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi'nin Başkanı Kemal Özer, haklı olarak soruyor: "GDO ürünleriyle beslenecek bir hamile kadın, ister istemez bebeğine de zararları aktarmış olmayacak mı?"

Öte yandan, yönetmelik, söz konusu gıdanın, "Ancak % 0.9 oranında ya da daha fazla Genetiği Değiştirilmiş Organizma içermesi halinde, 'GDO'lu' kabul edileceğini" belirtiyor. GDO'suz ürünlerin etiketinde ise, "GDO'suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz" diyor. Meselâ neden etikete GDO'suz yazılmasına karşı çıkılıyor? Bunu anlayamadım.

Şu husus da çok önemli: Son 6 ayda, 30'a yakın ülkenin GDO'yu yasakladığı ileri sürülüyor. Ve bu ülkeler, bizden ürün alırken, GDO'suz olmasına özen gösteriyor. Bugüne kadar, önce de belirttiğim gibi, GDO'lu ürün ithal ediliyordu ama, "Yönetmelikle, ithalatı düzenliyoruz" derken, GDO'ya da yasal bir zemin kazandırılmış oldu. Bu yüzden, Türk ihracatçıların GDO'yu yasaklayan ülkelerde işlerinin zorlaşacağı ileri sürülüyor.
Kim haklı, kim değil...

GDO ne derecede zararlı? Gerçekten kısırlık yaratıyor mu? Bunları bilemeyeceğiz ama, en az ıslak belge kadar kamuoyunda tartışılması gerektiğine inananlardanız. Özellikle, kısırlık konusu...

Her aileden 3 çocuk isteyen Erdoğan, kısırlık tehlikesine inanırsa, bir bakarsınız, GDO'lu ürün ithalatını Türkiye'de yasaklayabilir de.


GDO nedir?
Bir canlının gen diziliminin değiştirilmesi, ya da ona, kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yoluyla elde edilen canlı organizmalara, "Genetiği Değiştirilmiş Organizma", kısaca GDO deniliyor.



Bir canlıdan diğerine gen aktarımı, bir çeşit kesme, yapıştırma ve çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanıyor. Aktarılan gen, önce bulunduğu canlının DNA'sından kesilerek çıkarılıyor, sonra vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile, bu gen, DNA molekülüne yapıştırılıyor. GDO'lar, karşımıza, kolera bakterisi geni taşıyan yonca, akrep geni taşıyan pamuk, tavuk genli patates, balık genli domates gibi gıdalar şeklinde çıkıyor.


Sağlık açısından doğan riskleri, uzmanlar, şu şekilde sıralıyor: Antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, yani, antibiyotiğin etkisinin düşmesi; toksik veya alerjik tesir yaratması; bağışıklık sisteminde bozukluk doğurması; hatta kısırlık.

karinca70 10-11-2009 22:37

Eker, ‘Ben almayayım, siz buyurun’ diyor
 
Metin Münir - Eker, ‘Ben almayayım, siz buyurun’ diyor

Başbakan “Domuz gribi aşısı olmam” diyor. Tarım Bakanı Mehdi Eker de “Ben genetiği değiştirilmiş gıda yemem” diyor. Ama Başbakan’ın Sağlık Bakanı 40 küsur milyon adet domuz gribi aşısı ithal ediyor.Eker de genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini içeren yem ve gıda etmeyi serbest bırakan yönetmelik çıkarıyor.
Bu yönetmeliklele ilgili bir tek şey bilmesi yeter.

Türkiye artık resmen genetiği değiştirilmiş ürün ithal edip halkının sofrasına koyan ülkelerden biri oldu.
Eskiden bu ithalat kontrolsüz yapılıyordu ve farkında olmadan genetiği değiştirilmiş ürün içeren gıdalar yiyordunuz. Şimdi aynı ithalat kontrollü ve büyük bir olasılıkla daha büyük miktarda yapılacak.

Gerisi ayrıntı.

Eker bunu açıkca söyleyeceğine GDO ithalatı yasaklanmış gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor.
Yok, aslında bu yönetmelik ithalatı serbest bırakmıyormuş da kontrol altına alıp kısıtlıyormuş. Yok, riskli GDO’lar ithal edilmeyecekmiş. Yok, komiteler kurulacakmış. Yok, bebek mamalarına konmayacakmış.

Test yapacak donanım yok

İthalatın kontrollü yapılacak olması ithalat yapılmayacağı veya bu ithalatın zor olacağı anlamına gelmez. Sözde riski belirlemek için kurulacak komiteler bağımsız olmayacak. Bütün üyeleri bakanlık tarafından belirlenecek ve bakanlığın emrinde çalışacak. Kararları “bakanlık onayından sonra” yürürlüğe girecek.
Ayrıca Türkiye’de gümrüklerde gerekli GDO testlerini yapacak donanım yoktur. Gene ayrıca biliyoruz ki TC’de paranın açmayacağı (veya kapamayacağı) yoktur.
Ama bütün bunlardan daha önemli olan şey GDO konusunda risk belirlemesi yapmanın imkânsız olmasıdır.
GDO’ların zararlı olup olmadıkları konusunda bilim adamları arasında dünya çapında derin bir fikir ayrılığı var. Dolayısıyla kapıyı açmak bilimsel bir karar değildir. Siyasi bir karardır.

Göz boyamaya çalışıyorlar

GDO’lu mamullerin bebek mamalarında falan kullanılmasının yasaklanması bir göz boyamadan ibarettir. Bebek ana sütüyle beslenir. Eğer ana GDO’lu gıda alıyorsa bebek bunu süt aracılığıyla zaten alacak.
GDO’lu yem ithali de serbest olacağına göre, hayvanların alacağı yem aracılığıyla da bütün et ve sütlerde bulunacak.
Eker o kadar şaşkın ki dakikalarca GDO’ları ve yönetmenliği savunduktan sonra Haber Türk spikerine “Ben genetiği değiştirilmiş gıda yemem” dedi.

O zaman halk niye yesin, beyefendi? Önünüzden ittiğiniz tabağı halkın masasına koymaya utanmıyor musunuz?

karinca70 10-11-2009 22:38

Sayın Bakan susalım da ölelim mi?
 
Salih Tuna Ölçek - Sayın Bakan susalım da ölelim mi?

Futbol amigoluk kaldırır, “siyaset” kaldıramaz. Zira amigoluk siyaseti, düşünceyi çürüten bir şey! 12 Eylül öncesini yaşayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacakdır. Herkes birbirini kulaklarıyla değil duvara yazı yazdığı fırçalarla yahut belindeki silahlarla dinliyordu. Akıbeti gördük.

Yahya Kemal üstadımız böylesi “dinlemeler” için “Birbirini dilleriyle dinliyorlar” derdi.

Facia, dille dinlemekle başlar zaten!

Cemil Meriç rahmetli, “Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar” darbımeselini naklettikten sonra celallenir “Bu Ülke”de.

“Hangi barika-i hakikat?” diye sorar. “Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı. Ve her mübâriz kendi cephesinde muzaffer…”

En güzeli Ku'ân'ın buyruğu: Bütün sözleri dinleyip en doğrusuna uymak…

Bu “doğruyu” tebliğ etmek de, hakikati birlikte aramayı teklif etmekten başka bir şey değil…

Hulasa, kimin dilinde dillenirse dillensin, kimin elinden gelirse gelsin, hakikat hakikattir.

Ve, madem ki hakikat müminin yitik malıdır; Ertuğrul Bey'ciğimin dilinden de gelse, yüzümüzü ekşitemeyiz ona.

Tıpkı dostumuzun elinden gelen ve sadece “muarızlarımıza” zeval verecek olan haksızlığa “eyvallah” diyemeyeceğimiz gibi.

Hakikate zerre miskali hürmeti olan hiç kimse haksızlık karşısında susamaz çünkü.

Dostlarımızın “muarızlarımıza” yaptığı haksızlıkta hakikat vehmetmek ise, hakikate en büyük hürmetsizliktir…

Son zamanlarda hakikat karşısında saygısızlık sürgit devam ediyor.

Bir taraf “demokratikleşme”den bahsedince, öteki taraf “Bunun altında 'yandaşlık' var…” yollu bir tavır alıyor!

Bir taraf herhangi bir şekilde “muhalefet” edince, diğer taraf “Bu işte mutlaka bir Ergenekon yeniği var…” demeye getiriyor.

Maalesef topluma da sirayet etti bu rahatsızlık!

Habertürk yazarı Balçiçek Pamir'in geçenlerde dile getirdiği İzmir özelindeki fecaat manzaraları bunun göstergesi.

Birbirine, alışveriş edemeyecek kadar husumet duyan bu insanların vebali kimin?

Sonuç itibariyle, hakikate saygısızlığın bedeli değil mi bu?

İktidar da muhalefet de konjonktüreldir. Hakikat karşısındaki tavrımızdır kalıcı olan.

Demem o ki; hayati önemi haiz olan, hakkaniyetli olmaktır. Bunu kaybettik mi, her şeyi kaybederiz!

Hal ve hareketlerine, “Ama onlar da aynısını yapıyor…” gibilerinden mazeret uyduranlar, son tahlilde, “onlar” tesmiye ettiklerinin “fiillerine” meşruiyet kazandırmaktan öteye geçemez.

Uzun lafın kısası: Bizden sadır olan tüm hakikatlere saldıran “ehl-i tezvirat”tan da gelse hakikat, başımızın tacıdır.

Mesela, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) hakkındaki kararına (ilgili sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra) Yalçın Bayer'ler, Yılmaz Özdil'ler de şiddetle karşı çıkıyorlar diye sessiz kalamayız.

Hakikat bu adamların kalemine “düştüğü” için, mevzua her zamankinden daha dikkat ve rikkatle eğilebiliriz en fazla.

Ama asla ve kat'a kulaklarımızı tıkayamayız.

Çünkü hepimizi öldüren, dahası, insan nesline kasteden GDO'ya karşı çıkmak mecburiyetindeyiz.

Üstelik…

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı değerli dostum Kemal Özer de mezkur karara isyan ediyor.

GDO insanların midelerini misket bombasıyla doldurmaktır, diyor Kemal. “GDO ile beslenen insanların DNA'ları değiştirilir ve vücutlarının savunma sistemleri zayıflatılarak her türlü hastalık ve sinyalle kontrol edilebilir hale getirilirler…”

Daha neler söylüyor, neler!

GDO'nun bir “kıyamet projesi” olduğunu, Henry Kissenger'in “Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin” sözünü de aktararak öyle bir anlatıyor ki, dinleseniz küçük dilinizi yutarsınız!

Bunları söyleyen herhangi biri değil; ömrünü gıda sağlığına vakfeden bir aydın.

Rahmetli Hasan Nail Canat'la tiyatro yaptığımız seksenli yılların ortasından itibaren aktivist ve inançlı bir dava adamı olarak tanırım Kemal'i; boş konuşmaz.

Ne demiştik?

Hakikate zerre miskali hürmeti olan hiç kimse haksızlık karşısında susamaz, demiştik değil mi?

O halde, Yunus'umuzun “Ya ben öleyim mi söylemeyince” sözünden mülhem söyleyelim:

Sayın Bakan, susalım da ölelim mi?

ayferaksit 11-11-2009 11:25

GDO yönetmeliği
 
GDO yönetmeliği 'aynen' yasaya taşınıyor
11.11.2009 | Hacer Boyacıoğlu | Haber


Genetiği değiştirilmiş organizmalarla (GDO) ilgili düzenlemenin
yönetmelikle yapılmasına dönük eleştiriler Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı'nı harekete geçirdi. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker,
yönetmelikteki düzenlemeleri kanuna taşıyacaklarını açıkladı.
"Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı"nın bakanlar kurulunda olduğunu
ve imzaların kısa sürede tamamlanacağını belirten Eker, "Yönetmelikten
çok da farklı olmayacak. Orada (yönetmelikte) konulan düzenlemeleri
kanunlaştıracağız" diye konuştu. Eker, "Bu üründe GDO yoktur" yönünde
ürünlere ibare konulabilmesi konusunu ise daha sonra
değerlendireceklerini belirtti.
Eker, GDO'lu ürünlerle ilgili tartışmalara Meclis'teki bütçe
görüşmeleri sırasında açıklık getirdi. GDO'lu ürünlerle ilgili
düzenlemelerin yönetmelikle yapılmasına dönük eleştirilere karşın
Eker, konuyla ilgili yasa tasarısının bakanlar kurulunda bulunduğunu
ve 1-2 eksik imza bulunduğunu belirtti. Yasa taslağıyla Türkiye'ye
getirilmek istenen GDO'nun bulunduğu ülkede 3 yıldır kullanılıyor
olması, söz konusu genin Türkiye'de akrabalarının bulunmaması gibi
koşulları arayacaklarını belirten Eker, başka koşulların da dikkate
alınacağını belirtti. Buna göre Türkiye'ye getirilmek istenen GDO'nun
insan, çevre, hayvan sağlığı ve sosyo-ekonomik duruma olan etkileri de
gözden geçirilecek ve tüm bu koşulları sağlıyorsa Türkiye'ye girişine
izin verilecek. Söz konusu izinleri takip etmesi için yönetmelikte
düzenlendiği gibi uzmanlardan oluşan 11 kişilik bir heyet kurulacak.

Etiketine daha sonra bakılır
Türkiye'de firmaların isteği üzerine bakanlıktan verilen izinle
bazı ürünlerin üzerine "domuz yağı yoktur" yazısının eklendiğini
belirten Eker, aynı uygulamanın GDO'lu ürünler için uygulanması
konusuna ise daha sonra bakılabileceğini belirtti. Türkiye'de ürün
etiketlerinde "Bu ürün GDO'ludur" denmesi durumunda tersinin de
yazılabileceğini kaydeden Eker, bunun daha sonra ele alınabilecek bir
konu olduğunu vurguladı. Eker, daha sonra Referans'ın sorularını
yanıtlarken GDO'lu ürünlerle ilgili hazırlanan yasa taslağının
yönetmelikle aynı düzenlemeleri içerdiğini belirtti. Medyada konuyla
ilgili tartışmaların ise gerçekten uzak ve üreticiye zarar verdiğini
ileri süren Eker, "Biz bu konunun kontrol altına alınması için
birtakım kurallar ve müeyyideler getiriyoruz" diye konuştu.
Bakan Eker, tohumu, bu konunun dışında tuttuklarını, üretimin
olmayacağını bildirerek "Üretimle ilgili hassasiyetimiz, biyo
çeşitlilik konusundadır. Biz, çok ağır şartlar, kriterler getiriyoruz.
Prensip olarak, Türkiye'de bu üretimin yapılmasının doğru olmadığını
düşünüyoruz. Bizim biyo çeşitliliğimiz ve imkânlarımız, tarımı
standart metotlarla geliştirmek için yeterli" diye konuştu.

http://www.referansgazetesi.com/habe...2463&KOS_KOD=5

Reytabu 11-11-2009 20:36

Tebrikler Karınca70
Konuyu çok güzel toparlamışsınız.
GDO deyimini 1 hafta önce falan duymuştum.
Hemen evimin ihtiyacı olan sebzeleri üretmeye karar verdim
Sizde tohum bulunuyormuş. GDO suz hangi sebze tohumları var elinizde?

tuan_a 12-11-2009 16:49

Çocuğum denek değildir, gerçek gıdayla beslenmek hakkıdır!


Anneler! 26 Ekim Pazartesi günü 27388 sayılı Resmi Gazete'de sizi, ailenizi, çocuklarınızı çok yakından etkileyecek bir yönetmelik yayımlandı... Dünya dünya olalı beri mısırın püskülüne konan kelebeği, artık 'konmamaya' ikna etmek üzere mısırın genetiğine işlenen bir kimyasal, yıkamakla çıkmaz, biliyorum; çünkü kızımın gözlerinin yeşili gibi, o kimyasal da, tümüyle mısırın kodlarında artık. Üzerinde ya da etrafında değil. İçinde.

Kelebek konarsa mısırın püskülüne ve yumurtalarını bırakırsa eğer, ürünün bir kısmı zarar görür, doğru. Ama, o mısırı kızım yediğinde, içine işlenen, yıkamakla temizleyemeyeceğim, haşladığımda gitmeyecek o kimyasal, kızıma ne yapar... Asıl onu merak ediyorum ben. Diyorlar ki "üreticisi, eğer, GDO'lu ürünün zarar verdiğini fark ederse, ürününü piyasadan çeker!"

Diyorum ki, "benim kızım denek değil!"

Anneler! 26 Ekim Pazartesi günü 27388 sayılı Resmi Gazete'de sizi, ailenizi, çocuklarınızı çok yakından etkileyecek bir yönetmelik yayımlandı:
"Tohumluklar dışındaki genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bunları içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili usul ve esasları kapsayan Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik"!

Şu andan itibaren market raflarına uzanıp da aldığınız herhangi bir ürün, çocukluğunuzda yediğiniz, yemeye alıştığınız gıda olmayacak. Çocuklarımıza "çocukken yediğimiz"i yedirme hakkımız, elimizden alındı. "Yerine koyduğumuz"sa, çocuklarımıza yüksek ihtimal daha fazla sağlık problemi olarak dönecek. Yeni doğanlarımızda daha fazla otizm göreceğiz. Yeni doğanlarımızın daha çoğu yaşamayacak.

Çocuklarımızın çocuklarını görebilme ihtimalimiz, annelerimizinkinden daha düşük olacak...
Aldığınız her ürünün etiketini okuyun. Her içeriği sorgulayın. Endüstriyel, hazır, paketlenmiş gıdalardan uzak durun. Organik ürün tercih edin. Sertifikasyon sistemi mükemmel olmasa da, bu ürünler diğerlerinden pahalı görünse de gözünüze, düşünün ki gerçek gıdayı tanımlamanın henüz başka bir yolu yok. Gerçek gıda tüketin. Gerçek gıda tüketmemek çok daha pahalı, unutmayın. Çocuğunuza ne yedirdiğinizi ve neden diğerini yedirmediğinizi anlatın. Anlatın ki, o da kendini koruyabilsin.

Ve unutmayın: bugünün dünyası kazanç odaklı!

Cebinizdeki o binbir güçlükle kazandığınız paranın alım gücüne son kuruşuna kadar güvenin. Onu gerçek gıdaya yatırın. Düşünün ki raflardaki onca yapay ürün, onca niteliği düşük gıda siz satın almadığınızda karlılığını yitirecek. Düşünün ki, gıdaymış gibi yapan onlarca kavanoz, kutu ve şişe siz satın almadığınızda üretenlerine birer zarar olarak geri dönecek. Ve hayal edin, bir gün, eğer, çokuluslu şirketler fark ederlerse ki tüketici gerçek gıdaya yöneliyor, kimbilir, belki üretimlerini gözden bile geçirirler.

Gerçek gıdaya eşit erişim hakkı çocuklarımızın en temel hakkıdır!

Bu yönetmelik bizi kollayan bir yönetmelik değil.
Bu yönetmelik çokuluslu şirketlere toprağımızı, tohumumuzu sömürme yolu açan bir kapı.
Vatandaşını ticaretin, gerçek gıdayı GDO'nun önüne koyan bir yönetim arzuluyoruz.
Biz GDO'lu gıdaların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz.

Yönetmeliği kaleme alan ve altını imzalayanlara bir çift sözümüz var: "Oğul sadıklığın bu muydu? Valla kurda yedirdin beni!"

ayferaksit 13-11-2009 10:20

Siz de;

* GDO'lu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki orta ve uzun vadeli sonuçlarının öngörülmesinin olanaksız olduğunu mu düşünüyorsunuz?

* Yapılacağı söylenen laboratuvar testlerinin uzun vadeli etkileri tespit edemeyeceğinden kuşku mu duyuyorsunuz?

* Marketlerden alacağınız, kendinize, çocuğunuza, annenize, babanıza yedireceğiniz gıdaların, GDO içerip içermeyeceğinden emin olamayacağınızı mı, yapılması vaat edilen laboratuvar testlerinin de yanılma payı olacağını mı düşünüyorsunuz?

* GDO'lu gıda üretiminin (diğer biyoteknolojik ürünlerin üretimi gibi) insan sağlığından çok, büyük gıda tekellerinin kârlarını ön planda tutacağından mı kuşkulusunuz?

* GDO'lu ürünlerin büyük çoğunlukla kısır tohumlar olduğunu, bunları kullanan çiftçilerin her yıl yeniden tohum almak yoluyla tohum şirketlerine bağımlı hale geldiğini, bu süreçte yerel çeşitlerin de giderek yok olduğunu mu öğrendiniz? Bu tür süreçlerin geçtiğimiz yıllarda Hindistan'da, bir yandan onlarca pirinç çeşidinin tamamen kaybolmasına, diğer yandan çok sayıda çiftçinin intiharına sebep olduğunu mu duydunuz?

* GDO'lu ve diğer ticari tohumların, tarımda zaten var olan büyük sermaye egemenliğini güçlendireceğini, küçük ölçekli ve zengin biyoçeşitlilik içeren geleneksel çiftçiliği yok edeceğini mi düşünüyorsunuz?

* GDO'lu sebze ve meyvelerden doğal alanlara ve diğer tarım bitkilerine gen kaçışı olduğunu, bunun hem ekolojik denge için, hem de geleneksel sebze/meyve çeşitleri için önemli bir tehdit oluşturduğunu mu öğrendiniz?

* Biyoteknoloji ürünü ticari tohumların, yerel şartlara uyum sağlamış doğal ebeveynlerine göre daha gürbüz olmakla birlikte daha zayıf bünyeli olduğunu, bu nedenle toprağa daha fazla müdahale gerektireceğini (böcek ve ot ilaçları, yapay gübreler, derin sürüm, vs.) mi öğrendiniz?

* 'Şu anda sadece belirli ürünlerde var' denilen genetik müdahalenin, toplumsal tüketim alışkanlıkları ve politik irade değişmediği takdirde, 5-10 yıl sonra hemen her üründe karşımıza çıkacağından mı kaygılısınız?

* 'Organik ürün' sektörünün büyümesinin belirli olumlu etkileri olsa da, biyoçeşitlilik, sağlıklı gıdaya erişim ve doğa-dostu tarım konularında gerçek bir çözüm getireceğinden kuşkulu musunuz?

O halde, yapabileceğiniz şeyler var!

Elbette birçok kişi zaten çok önemli şeyler yapıyor. Kimileri kendilerini ve çevrelerini bilgilendiriyor: Endüstriyel gıdaların (marketlerden edindiğimiz bitkisel ve hayvansal ürünlerin çoğu) insan sağlığına olası zararları, bunların üretiminin doğada yarattığı tahribat ve sürecin toplumsal boyutu hakkında, korkutucu ama gerçek bilgiler içeren iletileri paylaşmaya devam ediyoruz. Bir grup insan yıllardır bu konuda farkındalık oluşturmak için uğraşıyor, toplantılar, seminerler düzenliyor, politik düzlemde çalışmalar yapıyor.

Bunların hepsi gerekli, ancak yeterli değil! Gerçek değişim ancak yaşam pratiklerimizi değiştirmemizle mümkün olacaktır. Bizler endüstriyel ürünleri (artık büyük çoğunlukla 'sahte' gıdaları) satın alıp tüketmeye devam ettiğimiz sürece, korkunç bilgiler içeren iletilerimizle zihinlerimizi ve enerjimizi boşuna tüketmiş olacağız! Sahte (ve kimi zaman, zehirli) gıdaları yemeye, yedirmeye de devam edeceğiz!

Sahte gıdalara olan bağımlılığımızı belki hemen ortadan kaldıramayız,
ancak bir yerden başlayabiliriz:

* Doğal ürünlerin önünüze gelmesini beklemeyin. Bunları aktif bir şekilde arayın, bulun ve edinin. Siz talep etmedikçe, erişmek için mücadele etmedikçe kimse doğal gıdaları önünüze getirip sunmayacaktır.

* Elinizden geldiğince kendi gıdalarınızı üretin. Bir pencere önü, bir balkon, hele de bir bahçe, küçük ölçekte de olsa ailenizin ihtiyacını karşılayacak kadar yiyecek üretmenize olanak verecektir.

* Evde yapabileceğiniz yiyeceklerin hazırlarından mümkün olduğunca kaçının. Un, şeker, pekmez, yağ, vs. gibi temel malzemelerin mümkün olduğunca doğal ve sağlıklı olanlarını tercih edin.

* Yerel düzeyde doğal/organik üretim yapan çiftçi ve kooperatiflerden ürün temin edin. Mümkünse sezon aboneliğine geçin (Örneğin Ankara'da Güneşköy Kooperatifinin haftalık sebze kutusu uygulaması: www.guneskoy.org.tr)

* Aracısız doğal ürün organizasyonlarına katılın ve etkin rol alın. Örneğin Ankara'daki Doğal Besin, Bilinçli, Beslenme grubu (http://groups.google.com.tr/group/do...incli-beslenme). Mutfak girdilerininizi olabildiğince bu tür organizasyonlardan sağlayın. Böylece güvenilir çiftçilerden toplu siparişler yapabilir, gerektiğinde çiftliklere ziyaretler gerçekletirebilirsiniz. Hem siz sağlıklı beslenmiş, hem de doğa dostu tarım uygulamalarını desteklemiş olursunuz.

* Doğal (organik, ekolojik ya da güvenilir) ürünlere erişimde belirli bir maliyet artışını göze alın. Önceliklerinizi belirleyin ve bazılarını değiştirmeye hazır olun.

Ceyhan Temürcü

İmece Evi bir Ekolojik Köy Girişimidir.
Bu girişimde bir yandan Kazdağında kurulu “Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Çiftliği” adlı bir çiftlik,eko-kamp işletmesi,
Fikir topluluğunu organize eden bir Dernek (İmece Ekoköyü Derneği) ve
Hem yaşam hemde ekonomik ortaklığın kurumsal yapısı olan İmece Kooperatifi Girişimidir. www.imeceevi.com ve org uzantılı sitemizden gelişmeleri takip edeceğiniz gibi bizzat mutfağa girip yemeğin hazırlanamsına katılmak için
iletişim grubumuza üye olabilirsiniz.
İmeceden haberdar olmak için imeceevi-subscribe@yahoogroups.com
Çalışma ve tartışmalara katılmak için ise
imeceiletisim-subscribe@yahoogroups.com adresine boş bir e-posta gönderin.
Sonra Yahoo dan gelecek postayı yanıtla diyerek geri gönderin.Artık üyesin.
**********************
yazı karakterlerinde sorun yaşıyorsan hemen mesajı okuduğun pencerenin üstteki menüsüne gidip sırayla önce "biçim" sonra onun içindende "kodlama"yı seç. kodlamayı açınca orada pek çok dil seçeneği göreceksin.Önce türkçeleri seç.Düzelmiyorsa unicode leri seç. İkisindede düzelmiyorsa www.turkcekarakter.com sitesine götürüp yapıştır bozuk yazıları... birde orada dene ?! ::-)

Telefon ve Adres bilgileri
+90286-7526043
+90533-2168359
+90552-4142363
www.imeceevi.org
www.imeceevi.com
imeceevi@gmail.com

Arıklı sahili,Küçükkuyu-Assos yolu 5.km.
Kuzey Ege-Kazdağı-Çanakkale-Türkiye-Dünya

Latif 13-11-2009 16:04

Yönetmelik iptali davası
 
AV.HİLAL KÜEY

AV.LATİF KÜEY

858 sok. Çakıroğlu işhanı

No:2/606 konak-izmir

tel:4461340

tel/fax: 4848305


1- Mesele bililmsel olarak çözüleceğine göre konuya bilimsel yaklaşılmalı yoksa söylenenlerin hiçbir değeri olmayacağı için bir sonuca da varmak mümkün olmayacaktır.
2- Bu konuda duyarlı meslek odalarımızın olduğuna inanıyorum bence konu ziraat mühendisleri odasını gıda mühendisleri odasını ilgilendirdiği kadar kimyacıları ve doktorları da ilgilendiemektedir. Bilgim dahilinde olan bir tek Sağlık Sen. Sendikasının Bursa şubesinin şu anda açılmış olan bir davası mevcuttur. açılmış olan başka davalar varsa arkadaşların bilgilendirmesini bekliyorum.
3- Bu dilekçe herkes tarafından kullanılabilir.
4- Bir çok dava açılması kamuoyu baskısı yönünden yararlı olur.
5- Dünyada hiçbir ülke bu ürünler G.D.O.suzdur etiketinin yapıştırılmasını yasaklamamıştır. bu konuda tek ülke olma başarısı bize aittir.
6-Bu dilekçe çoğaltılmaya muhtaç olduğundan katkılarınızı bekliyorum
7- aynı dilekçede fazla imza olması yargılama giderlerine katkı olacağından dayanışmayı kuvvetlendirecektir.

DANIŞTAY ( ) DAİRESİ BAŞKANLIĞINA


Sunulmak Üzere


İZMİR NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA



YÜRÜTMEYİ DURDURMA İSTEMLİDİR

(Zorunlu değil)




DAVACI :

DAVALI : Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı


KONU : Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının 26 Ekim 2009 tarihli, 27388

sayılı Genetiği Değiştirilmiş tohumlar hakkındaki yönetmeliğin

öncelikle yürütmeyi durdurma kararı verilerek iptali talebidir.


OLAYLAR :

1- Genetiği Değitiştirilmiş tohumlar (kısaca G.D.O) nedir?

2- Bu G.D.O. ların toplum sağlığına zararları nedir?

3- Tarım Köy İşleri Bakanlığı Ekim ayında yaptığı açıklamada


Yaşam için gıda zorunluluktur. Sağlıksız gıdalar yaşama hakkını yok eder, sağlıksız gıdaların oluşmasının temeli genetiği değiştirilmiş tohumdur. Sağlıklı beslenme en temel insani hak olduğu gibi başta uluslararası sözleşmeler.


Yönetmeliğin 2.maddesi Kapsam başlığını taşımaktadır. Bu maddenin b fıkrası “Sağlık Bakanlığınca ruhsat ve izin verilen ürünleri kapsamaz” saptamasını yaparak bazı ürünleri kapsam dışı bırakmaktadır. Davalı Bakanlığın savunduğu görüş G.D.O.lu ürünlerin bu yönetmeliğe göre satışının engellendiği doğrultusundadır. Meseleye bu açıdan yaklaşırsak yukarıdaki fıkrada belirtilen kapsam dışı kalıp Sağlık Bakanlığının izin vereceği G.D.O. lu ürünlerin ithalatını ve satışını bu yönetmelik ile engellenmesi mümkün değildir.

Yönetmeliğin ikinci bölümünün 5.maddesi Genel Hükümler başlığını taşımaktadır. 1.bendinde “bu yönetmelik hükümlerine aykırı olan G.D.O.lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri yasaktır. Gümrük idarecilerince bu yönetmelik kapsamındaki ürünleri için G.D.O.ya ilişkin ek belge aranmaz” saptamasını yapmaktadır. Bu durumda önce yasak konuluyor sonra bu yasak pratikte işlemez hale getiriliyor. Soruyoruz Gümrük İdareleri ürünün G.D.O.lu olduğuna dair bir belge aramadan ve G.D.O.lu ürünlerin girişini nasıl engelleyecek.

5.maddenin 5.bendleri G.D.O.lu ürünlerin ithaline açıkça izin vermektedir.

Şöyle ki;

“5.bend Bakanlık G.D.O.lu gıda ve yemlerin ithalat ve ihracat kapılarıyla ilgili gerektiğinde düzenle yapabilir” saptamasını yapmaktadır. Davalı Bakanlık G.D.O.lu ürünlerin ithalat ve ihracatını yasakladığını savunmaktadır.

Soruyoruz ithalatı ve ihracatı yasak olan gıda ve yemlerin ihracat ve ithalat kapıları ne demektir?

6.bend “ gıda ve yem, G.D.O.lardan biri **** bir kaçını toplam en az %9 oranında içeriyor, ise G.D.O.lu olarak kabul edilir.” Yani 8.99 oranın G.D.O. lu gıda ve yemler G.D.O.lu kabul edilir. Neden %5 veya %15 değil bilimsel olarak G.D.O.nun belli bir oranı belli bir oranı Zarasız belli bir oranı zararlıdır tezini savunmak bilim dışı bir davranıştır. BİLİM ANLAMINDA ALINTI ZARARLARINI İNCELE YAZ,

8.bend “G.D.O.suz ürünlerin etiketlerinde ürünün G.D.O.suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz” saptamasını yapmaktadır. Hukuken mefhumi mualifinden anlaşılacağı üzere G.D.O.ludur etiketi konulup konulmayacağına dair tam bir yasal boşluk bırakılmıştır. Soruyoruz G.D.O.suz üründür etiketinden neden korkulur? Vatandaş aldığı ürünün G.D.O.lu olmadığını bilme hakkına sahip değimlidir? İnsan haklarının en başında olmazsa olmaz olarak yaşam hakkı gelir. Yaşam hakkında sağlıklı beslenme olmadan var olamaz bir yönetmelik nasıl oluyor da bu alınıyor.

6.maddenin başlığı izin koşullarıdır. Detaya girmeye hiç gerek yok, çünkü bu başlık davalı bakanlıkça yasaklandığı savunulan G.D.O.lu gıda ve yemlerin izin koşullarını düzenlemektedir.

Yönetmelik diğer tüm maddelerde ithalat ve ihracatına izin vermiş olduğu G.D.O.lu gıda ve yemlerin izin alma şartlarını ve denetimlerine dair saptama yapmaktadır.
Bilimsel zararları ORAN İNCELE ALINTI KOY Sn AYFER TTEKİN, Sn. TARKAN Y., Sn. MALİNA., Sn.REMZİ SARIOĞLOU, KARINCA70, Sn. TUAN A, YENİÇERİ 09, SN OĞUZ KURSAN, SN CELAL SUNGUR VE konuya bilimsel yaklaşan diğer arkadaşların izni olduğu taktirde dilekçeye alıntılar yapılacaktır. sonuç olarak soruyoruz G.D.O.lu ürünlerin ithalat ve ihracatı vatandaşımızın yoksa başka güçlerin mi yararınadır?

HUKUKSAL DELİLLER :İlgili yasal düzenlemeler
MADDİ DELLER : Her türlü delil (dava açmak isteyen arkadaşlar
bildirdiği taktirde açıklama yapılacaktır)
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda açıkladığımız nedenlerden
dolayı;
1-Davalı Tarım Köyişleri Bakanlığının 26 Ekim 2009 tarih 27388 sayılı yönetmeliği hakkında yürütmeyi durdurma;
2-Davalı Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 26 Ekim 2009 tarih 27388 sayılı yönetmeliğinin iptaline yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini arz ve tlep ederiz.


Davacılar Vekili
Av. Latif Küey

MeyveliTepe 13-11-2009 16:46

Yönetmelik iptal edilirse ve yerine hemen yenisi konmazsa bu sefer de ne kadar GDO'lu ürün varsa içeri girmez mi?

GDU'lu ürün ithalatçıları da bir şekide yönetmeliği durdurmaya çalışıyorlar.

Bence olması gereken yönetmeliğin iptali ya da yürürlükten kaldırılması değil, düzeltilmesinin sağlanması.

gece 13-11-2009 17:28

güçler ayrılığı
 
Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 532381)
Yönetmelik iptal edilirse ve yerine hemen yenisi konmazsa bu sefer de ne kadar GDO'lu ürün varsa içeri girmez mi?

GDU'lu ürün ithalatçıları da bir şekide yönetmeliği durdurmaya çalışıyorlar.

Bence olması gereken yönetmeliğin iptali ya da yürürlükten kaldırılması değil, düzeltilmesinin sağlanması.

Mantıken haklısınız ancak hukuken dava açılacaksa konusu "bunu değiştirin" olamaz. Mahkeme yönetmeliği değiştiremeyeceğinden önce iptal sağlanır.

Düzeltilmesi yetkili bakanlığın görevidir. Mahkemeler onların yerine geçip onlara ait işleri yapamazlar. Bildiğiniz güçler ayrılığı.


gece

MeyveliTepe 14-11-2009 18:36

Evet, onun için de yürütmenn durdurulması davası açılmasını son derece sakıncalı bulduğumu söylemeliyim. Zaten GDO'lu ürün ithalatçılarının da yapmaya çalıştığı şey budur. GDO'lu mısır ürünü getirmeye çalışanlarla, GDO'yu tümden yok etmek isteyenler aynı paralele düşer ve pratik olarak ithalatçılara hizmet etmiş olurlar.

Yapılması gereken dava açmak değil, yönetmeliği çıkaranlara baskı yaparak, yönetmeliğin düzeltilmesinin sağlanması olmalı. En azından firmalar binde dokuz'un arkasına saklanabilmekten çıkarılmalıdır.

bahtiyar02 14-11-2009 20:23

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 532810)
Evet, onun için de yürütmenn durdurulması davası açılmasını son derece sakıncalı bulduğumu söylemeliyim. Zaten GDO'lu ürün ithalatçılarının da yapmaya çalıştığı şey budur. GDO'lu mısır ürünü getirmeye çalışanlarla, GDO'yu tümden yok etmek isteyenler aynı paralele düşer ve pratik olarak ithalatçılara hizmet etmiş olurlar.

Yapılması gereken dava açmak değil, yönetmeliği çıkaranlara baskı yaparak, yönetmeliğin düzeltilmesinin sağlanması olmalı. En azından firmalar binde dokuz'un arkasına saklanabilmekten çıkarılmalıdır.


Sevgili dostum; Bizler hep bananeciyiz olmuş gibiyiz ve "bana dokanmayan yılan bin yaşasın " düşüncesine uyanlardan olmuşuz. Basında bir kereye mahsus anlatıldı ve bitti. O ysa çok basit bir olayı günlerce gündemde tutabiliyorlar.
saygılar

malina 15-11-2009 10:20

Son günlerde basında yer alan Cargill yazılarından

Alıntı:

Raflardaki ürünlerin yüzde 60'ında varız
Türkiye'de raflarda yer alan gıda ürünlerinin yüzde 60'ında Cargill ürünlerinin kullanıldığını söyleyen Sayınataç, "Gazlı içeceklerden çikolataya, meyve suyundan şekerlemelere, cipsten pastalara kadar birçok üründe Cargill imzası bulunuyor. Cargill ürünleri sadece şekere bağlı değil; yağlarda, kakaolarda da yer alıyor.

Türkiye'de yerli mısır işliyoruz
Toplantı sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sayınataç, son dönemde kamuoyunda sıkça tartışılan genetiği değiştirilmiş organizmalarla (GDO) ilgili açıklamalarda bulundu. Her ülkenin gıda ve tarım politikalarının farklı olduğunu ve bu ölçüde GDO'lu ürünlere bakışın da ülkeden ülkeye değiştiğine işaret eden Sayınataç, "Cargill, dünya genelindeki gıdacılar için hammadde üretimi yapıyor. Bu ürünler içerisinde organik olan da GDO'lu olan da bulunuyor. Biz Cargill olarak bu ürünlerimizi müşteriler talep ederse gönderiyoruz.

Cargill bulunduğu ülkelerin kurallarına uymakla mükellef uluslararası bir firma. Biz bütün ülkelerin yasalarına ve kanunlarına uygun hareket ediyoruz. GDO'lu ürün o ülkede yasaksa tabii ki getirmiyoruz. Örneğin biz Cargill olarak Türkiye GDO'lu ürüne sıcak bakmadığı için glikoz, fruktoz üretimini Türkiye'den aldığımız yerli mısırla yapıyoruz" dedi.
14.11.2009
Özgül Öztürk

Yazının tamamı için:
Referans Gazetesi

Mart 2009 tarihli başka bir yazıya rastladım. Kaynak yine Referans Gazetesi...

Alıntı:

Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chavez, ABD'li gıda devi Cargill'in pirinç işleme fabrikasını devletleştirme talimatı verdi.

Chavez, Portuguesa'deki Cargill'in işleme fabrikasının, belirlenen fiyatı paketlere basmadan dağıtarak Venezuella yasalarını ihlal etmekle suçluyor.
Yazının tamamı için:
Referans Gazetesi

malina 15-11-2009 10:33

Tüketicinin Erkan Abisi yazmış:

Alıntı:

Krizde 3.3 milyar dolar kâr etti
CARGILL’in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü Ruth Rowling, global krizden her kuruluş gibi kendilerinin de etkilendiğini söyledi. Rowling, 116 milyar dolarlık ciroya sahip olan Cargill’in 2009 yılının ilk yarısında 3.3 milyar dolar kâr elde ettiğini ancak bu rakamın Cargill için tatmin edici olmadığının da altını çizdi. Rowling, şöyle konuştu: “Krizden her firma gibi bizde etkilendik. Hatta 2008 yılının son 6 ayını çok iyi geçirmemize rağmen, sonraki 6 ayda kârlılığımız aşağı indi. 4 milyar dolardan 3.3 milyar dolara geriledi. Bu bizim için yeterli değil. Ama yine de diğer firmalara nazaran krizden daha az etkilendik. Gelecek yılı da karla kapatmayı hedefliyoruz.”

60 ülkede yatırımı 155 bin çalışanı var
150 yıllık bir geçmişe sahip olan Cargill, 60’tan fazla ülkede yatırımı ve 155 bini aşan çalışanıyla dünyanın en büyük tarım ve gıda şirketleri arasında yer alıyor.
Türkiye’de 1960’lardan bu yana gıda, hububat ve risk yönetimi olmak üzere 3 ana iş kolunda 300 çalışanı ile faaliyetini sürdürüyor.
Cargill Gıda Türkiye’nin, İstanbul-Pendik ve Bursa-Orhangazi’de fabrikaları yer alıyor.
Ayrıca, Ülker Grubu’nun yönetiminde olan Pendik Nişasta’da da yüzde 50 ortaklığı bulunuyor.


550 milyon TL’ye posasını çıkarıyor
NİŞASTA ve nişasta bazlı tatlandırıcı sektöründa yılda kullanılan mısır miktarı, 750 bin tonu buluyor. Sektör, kullandığı mısırın, yağından özüne, posasına kadar tüm unsurlarından yararlanıyor. Bunun sonucunda, yılda 350 milyon TL’lik 350 bin ton glikoz ve fritozdan oluşan tatlandırıcı üretimi gerçekleştiriliyor. Yine yılda toplam bedeli 70 milyon üretilen 120-130 bin ton nişasta, artanından da
130 milyon TL’lik 200 bin ton yem, yağ gibi yan ürünlerin üretimi gerçekleştiriyor. Toplam pazar, 550 milyon TL’yi buluyor.

Yerli mısır kullanılıyor
TÜRKİYE’de kakao, aroma ve kıvam verici ürünlere yönelik pazarların hızla büyüdüğüne dikkat çeken Mustafa Sayınataç, Cargill’in Türkiye’deki yatırımlarını bu alanlara kaydırabilmesi için pazarın daha da büyümesi gerektiğinin altını çiziyor.
Nişasta ve nişasta bazlı tatlandırıcı üretiminde kullanılan mısırın 2002 yılından bu yana Türkiye’den temin etme zorunluluğu getirildiğini de söyleyen Sayınataç, “Yılda iki ürün alınmaya başlanmasıyla birlikte mısır üretimi 4 milyon tona ulaştı. Üretilen bu mısırın da dörtte biri nişasta ve nişasta bazlı tatlandırıcı üretiminde kullanılıyor. İthal mısır kullanımına izin verilmediği için sektör, Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) tartışmalarından da uzak kalıyor” dedi.

GDO’lu mısırı TMO da ithal etti
MUSTAFA Sayınataç, GDO ürünlerin yıllardır Türkiye’ye gelmekte olduğunu, hatta Tarım Bakanlığı’nın da TMO aracılığıyla 3 yıl öncesine kadar GDO’lu mısır ithalatını yaptığını söyledi. Her ülkenin gıda ve tarım politikalarının faklı olduğuna dikkat çeken Sayınataç, “Cargill bulunduğu ülkelerin kurallarına uyuyor. Yasalara uygun hareket ediyoruz” dedi.
15 Kasım 2009
Erkan Çelebi
Yazının tamamı için:
Hürriyet


Anlamadıklarım konusunda yardımcı olur musunuz?

Alıntı:

Nişasta ve nişasta bazlı tatlandırıcı üretiminde kullanılan mısırın 2002 yılından bu yana Türkiye’den temin etme zorunluluğu getirildiğini de söyleyen Sayınataç,

Alıntı:

Sayınataç, GDO ürünlerin yıllardır Türkiye’ye gelmekte olduğunu, hatta Tarım Bakanlığı’nın da TMO aracılığıyla 3 yıl öncesine kadar GDO’lu mısır ithalatını yaptığını söyledi.


Yani TMO kanunlara uymuyormuş anlamı mı çıkarmamız gerekiyor?
Yoksa, TMO mısırı getiriyor ama bunun nişasta ve nişasta bazlı tatlandırıcı üretiminde kullanılmamasını denetliyor anlamını mı?

karinca70 15-11-2009 17:32

Vatan gazetesinin konuyla ilgili haberi soyle:

İlk 20'sinin 8'inden GDO çıktı

20 numuneden 8'i GDO'lu çıktı gıda ithalatçıları Başbakan'a gitti

Özlem ERMİŞ BEYHAN / VATAN

Gıdada GDO denetimi için alınan numunelerin ilk 20'sinin 8'inden GDO çıkmasıyla ithalatta tam bir kaos yaşanıyor. Ağırlığı Cargill'in olmak üzere birkaç firmanın toplam 300 bin ton gıda ürünü limanlarda kaldı. Sektör temsilcileri yönetmeliğe geçiş için ek süre talep etmek üzere dün akşam YASED resepsiyonu'nda Başbakan Erdoğan ile buluştu

Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) içeren gıda ürünleri ithalatı yönetmeliği sonrası malları gümrüklerde kalan gıda ithalatçıları, dün akşam son çare olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gitti. İthalatçılar dün akşam yapılan geleneksel YASED Ankara Resepsiyonu'nda Erdoğan'a yönetmelikte ek süre taleplerini iletti.

Yabancı Sermaye Derneği'nin (YASED) toplantısında gıda ithalatçıları Başbakan'a GDO yönetmeliği ile ilgili yaşadıkları sorunları aktararak, bu sorunların aşılabilmesi için 6 aylık bir geçiş süresinin getirilmesini gündeme getirdi.

Yediklerimiz ne olacak?

Dün GDO analizinden gelen ilk 20 numuneden 8'inde GDO çıkması, "Yıllardır GDO'lu ürünleri tüketiyoruz" savının ne kadar gerçek olduğunu kanıtlamış oldu. Uzmanlar, "Madem bizim ülkemiz GDO'lu ürünlerin pazarı olmuş, neden bu yönetmelik daha önce çıkarılmadı, yediğimiz GDO'lu mısırların bedelini kim ödeyecek?" diye sorarken, şimdi GDO'da yeni bir pazarlığın masada olduğu iddia ediliyor. Bu iddiaya göre başta Cargill olmak üzere birkaç dev firmanın toplam 300 bin tonluk malı limanlarda bekliyor. Cargill'in ithal edilen bu yüklü miktarda malın Türkiye'ye sokulabilmesi için Ankara'da yoğun bir pazarlık süreci yürüttüğü belirtiliyor. Ancak konuya yakın kaynaklar, "Tarım Bakanı Mehdi Eker, '1 gram bile GDO'lu ürünü sınırlardan sokmam' diyerek tüm kapıları kapattı, bundan sonra GDO'lu ürünleri ülkeye sokmanın faturası ağır olur, buna nasıl bir formül bulacaklar diye bekliyoruz" diyor.

karinca70 15-11-2009 17:32

Süleyman Demir (Bugün) - Türkiye GDO istilası altında!
 
Süleyman Demir (Bugün) - Türkiye GDO istilası altında!


Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, "Bir tohum bir firmanın tescilindeyse, o tohumla mutlaka oynanmış demektir. Günümüzde maalesef, bir firmanın tesciline girmemiş tek bir tohum dahi yok" diyerek, Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

Bugün / Süleyman DEMİR

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, "Bir tohum bir firmanın tescilindeyse, o tohumla mutlaka oynanmış demektir. Günümüzde maalesef, bir firmanın tesciline girmemiş tek bir tohum dahi yok" diyerek, Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

SOFRAMIZI NASIL ETKİLİYOR?

Tarım Bakanlığı'nın Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) içeren ürünlere yönelik yaptığı yönetmelik değişikliğiyle birlikte genetiği değiştirilmiş ürünler bir kez daha Türkiye'nin ana gündemine oturdu. Genetiği değiştirilmiş ürünlerin soframızdaki yerinin ne olduğu, sağlığımızı ne oranda etkilediği bu yönetmelikle bir kez daha tartışılır oldu, ancak bu alanla ilgili korkunç gerçekleri, bu alana yıllarını veren Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer gözler önüne serdi. Daha söze başlarken "Tükettiğimiz ürünlerin neredeyse yüzde 95'i GDO'lu ürünlerdir" diyen Özer, genetiğiyle oynanmış ürünlerin illa yamru yumru olmasının beklenmemesi gerektiğini kaydetti.

Ürünlerin sadece meyve ve sebzenin kendisi olarak Türkiye'ye girmediğini, çoğu kez tohum olarak geldiğini kaydeden Kemal Özer, bahçesine domates eken bir doğa tutkununun dahi GDO'lu ürün ektiğinin farkına varamadığını kaydetti. Özer, bu korkunç gerçeği şöyle açıkladı: "Doğal yapısı değiştirilmemiş hiçbir tohum, bir firmanın tesciline, tekeline giremez. Girmişse eğer, mutlaka o tohumun genetiğiyle oynanmış demektir. Bir tohumun yapısıyla oynayarak, yeni bir ürün elde ettiğinin tescilini yaparak o tohumu kendi uhdene alabilirsin. Ancak yapılan araştırmalara göre, herhangi bir firmanın tesciline girmemiş tohum hemen hemen yok gibi. Tohumcudan satın aldığınız ve sağlıklı beslenmek için bahçenize ektiğiniz tohum bile kesin GDO'ludur. İsrail, Hollanda tohumu dediğimiz ürünler GDO'ludur."
İkinci kez ürün vermiyorsa GDO’ludur

Tohumların GDO'lu olup olmadığını tescil etmenin yolunun ikinci ürün verip vermemesi olduğunu kaydeden Özer, "Ektiğiniz bir ürünün çekirdeği yoksa, kesinlikle genetiğiyle oynanmış demektir. Tohumu varsa ve bunu saklayıp ikinci kez tekrar ektiğiniz zaman olmuyorsa, kesinlikle GDO'ludur. Maalesef evimizin bahçesine ektiğimiz kabak, domates, biber bile GDO'lu. Çünkü bunların tohumu mutlaka bir firmanın tesciline girmiştir" dedi.

SUÇLU FiRMALARI şimdi biz bulacağız

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, şu ana kadar bu ürünleri tüketenlerin rahatsız olması durumunda üretici veya ithalatçı firmaların sorumlu olduğunu ancak yönetmelik değişikliği sonrasında bu sorumluluğun tüketiciye geçtiğini belirtti. Özer, "Dağdaki çoban bile böyle bir ürün tüketir ve rahatsız olursa, firmaya dava açamayacak. Bu tohum firmalarının aynı zamanda dünyanın dev ilaç, petrol ve yem firmaları olduğunu kaydeden Özer, "Hükümetin uyaralım ve yanında bulunarak, dev firmalarına karşı dik durmasını sağlayalım" dedi.

karinca70 15-11-2009 17:33

Kemal Özer - Bu düzen nasıl yıkılır?
 
http://www.gidahareketi.org/Bu-Duzen...27-yazisi.aspx adresinden alıntıdır:


Kemal Özer - Bu düzen nasıl yıkılır?

Bu düzeni yıkmanın zor olmadığını ve yıkabilecek gücün bizde olduğunu elbette sizde biliyorsunuz. Fakat bazılarımız bu düzeni yıkmak için çabalarken bazılarımızın da düzenin hamiliğini yapması işleri zorlaştırıyor.
Bu düzeni yıkmak için değişime razı olmak şart. Girdiğimiz gibi çıkamadığımız düzenin okullarında enjekte edilen tek tiplilik, sessizlik, siniklik, siliklik, bananecilik gibi sayısız virüsünden kurtulmak gerekiyor. Bunun içinse gerekli olan şey, ‘aşı’!

Aşı dediysek hemen gidip uluslararası ünlü aşı propagandisti Recep Akdağ’ın aşılarından söz ediyor değiliz. Sözünü ettiğimiz aşı, o aşının da panzeri.

Bu aşı da bedel, aşı olmakta değil olmamakta. Üstelik bunu için ne bir doktor lazım ne de bir enjektör. Ne bir ilaç gerekli ne de zararlı bir etkisi var. Bekle gör gibi bir süreçte gerekmiyor.

Bu çarpık düzeni yıkmak hem şart, hem de elimizde. Bu düzeni yıkmak için acele etmez isek hızla yükselen tehlikesi bizleri acınası bir hayatın içine doğru sürükleyecek paletleri arasında doğrayacak.

Bu tehlikeli düzeni yıkmak için ne tanka, ne topa, ne misket bombalarına, ne de başka kirli silah gerekiyor.

Tarifi kolay, kullanımı basit bir reçetesi,
hazmı kolay bir menüsü,
faturası hafif bir bedeli var.

Neticesinden rahatsız olacaklar, az uz güçler değildir elbette. Ama bunlar arasında Genelkurmay olmayacak!

Neticesinde sizi ne sevgili Hasan Karakaya ‘İsrail aşığı’ ilan eder, ne de bir takım ‘yandaş medya’ tarafından kirletilmek istenirsiniz.

Bu işte kızsa kızsa, bazı aklıselim olmayan akademisyen ve bürokrat ile birkaç patent sahibi ve bazı işbirlikçileri kızar. Onlarında işin tuzu biberidir tadını çıkarmak için katlanmak gerek.

Bu düzeni yıkmak için gerekli olan en önemli kilometre taşı, size bu düzenin dayattığı model ve isteklerden kurtulmayı istemek…

Evet, sadece inanmak ve istemek…

Diğer gerekli malzemeyi biz sağlarız.

Alsında buna bile gerek yok. Biz size sadece bir yol haritası verelim, inanıyoruz ki siz bu düzeni mum ışığında bile yıkarsınız!

Sizi temin ederiz ki genelkurmayımsı güçler sitesine bildiri koymaya bile vakit bulamadan iktidarı ele geçirirsiniz. Sefasını sürmekse becerinize kalmış bir şey…

Aslında bu düzeni yıkacak reçetenin ne olduğunu herkes çok iyi biliyor. ‘Bize bir şey olmaz’, ‘atın ölümü arpadan olsun’ şeklindeki bayağı düşüncelerden kurtulmak gerekiyor.

Bu bedbaht düzenin dayattığı modelden kurtulmak hem bizim hem de insanlığın hayrına yapılabilecek en iyi eylem olduğuna inancınız tamsa bunu yapabileceğinizden şüpheniz olmasın.

Bu düzeni ki, tüm canlılara dünya dar eden yıkılası bir sistemdir.

Ondan hayır beklemek şeytandan hayır beklemekten daha kötü…

O, hayır değil şer, o yararlı değil zararlı bir düzendir ki; yıkmak mı yıkmamak diye iki yol yok önümüzde.

Bu yıkımda rol almayan gençler, gelecek hayallerinden evliler çocuk beklentilerinden, orta yaşlılar torun sevgisinden ve sağlıklı bir yaşlılık hayalinden vazgeçmeye mecburlar.

Tek yol ‘devrim’! Yani bu düzeni yıkmak!

Bunları yetişebilen belki de son nesil bizlerdik ama bu devrim hayali için, cop yemeyi göze alma, parmaklılar ardında beklemeye, korsan duvar yazıları yazmaya, gecenin bir yarısında bildiri dağıtmaya da gerek yok.

Global Devlerin Oyunu olan ve geleceğimizi kontrol etmek, bağımsızlığımızı sona erdirmek kısaca, yaşamımız verecekleri bir karara bağlı olan bu silah, şimdi yediden yetmişe hepimizin midesinde.

Yeni doğan bir bebek, bu çirkef düzenin paryası olarak doğuyor.

Bunun için ilk adım olarak hem bu ülkede ki düzenin hem de küresel düzenin zihnimize ilmek ilmek dokuduğu zararlı hasletlerden kurtulmayı hedef olarak koymalı herkes.

Sonra gıda ürünlerinin etiketini okumaya başlamalı. Bilmediğimiz bir içerik görünce onun ne olduğunu öğreninceye kadar o ürünü tüketmekten vazgeçmeli. Onun zararsızlığından emin olamadan bir daha tüketmemeli.

En önemlisi pazara arz edilip ardından reklâm edilerek tükettirilen ne kadar ürün varsa bir bir uzak durmalı.

Arz edilen ürünleri tüketme alışkanlığından vazgeçmediğimiz müddetçe bu ‘lağım düzeni’ aynen devam eder. Kendi talebini oluşturmak ve üreticilerin talebimize yönelik üretim yani arzlar yapmalarını sağlamak demektir ki; işte çözüm budur. Bu serbest piyasa ekonomisi denilen emperyalist düzende insanlar mideleri üzerinden yönetilmekteler.

Bu düzenden rahatsız olmayan birileri varsa bilin ki onlar fıtratları bozulmuş yaratıklardır. Bu tüketmeme gücümüzü devreye sokarsak üretici bunu asla göz ardı edemez.

Çünkü sizi şekillendiren mideniz. Midemize gireni bilmiyorsak geleceğimizden emin olmamız söz konusu olamaz.

Peki, ne yapmalı? diyorsanız yağ alışkanlıklarını değiştirerek başlayabilirsiniz. Sızma Zeytinyağı dışındaki tüm yağların GDO içerdiğini bilerek bu yağlardan uzaklaşabiliriz. ‘Soya lesitini’ içeren tüm gıdaları satın almayarak devam edebiliriz.

Mevsimsiz sebze meyve yemeyerek sağlıklı yaşanabileceğini hazır içeceklerin şerrinden korunmak gerektiğini, şekersiz denilen ürünlerin GDO’lu tatlandırıcılar içerdiğini, mısır şuruplu ürünlerden sakınmamız gerektiğini bilerek ve buna uygun tüketerek başlayabiliriz.

Bu düzen böyle yıkılır. Başka yolu yok!

karinca70 15-11-2009 17:34

Prof Tayfun Özkaya - GDO'da bizi kim dövüyor?
 
http://www.gidahareketi.org/Gdo-da-B...26-yazisi.aspx adresinden alıntıdır:

Prof Tayfun Özkaya - GDO'da bizi kim dövüyor?



Boksörler ringde dövüşüyor. Daha birinci raunda birisi çok sert yumruklar alıyor. Raunt sonunda antrenörü “çok iyiydin, rakibin sana dokunamadı bile” diyor. İkinci raunda da bizimki epey dayak yiyor. Antrenör gene “çok iyiydin” gibi laflar ediyor. Üçüncü raunda da aynı şeyler olunca, boksörümüz “dikkat et, bu hakem beni fena halde dövüyor” diyor.

GDO konusu da bu fıkraya benzemeye başladı.

Tarım Bakanımız Sayın Eker, kendisinin de bir ürünün doğal yapısının bozulmasına karşı olduğunu belirterek "Ben de bilerek GDO'lu ürün yemem. Tabiata bu manadaki müdahaleye karşıyım." diye konuşuyor.

20 Ekim’de AKP Kadın Kolları için Ankara’da bir toplantı organize ediliyor. Toplantıda Sayın Emine Erdoğan “GDO’ların büyük bir tehdit olduğunu” söylüyor, insan sağlığına verdiği zararları anlatıyor.

AKP Grup Toplantısında 3 Kasımda Sayın Tayyip Erdoğan: “Bu son dönemde yine genleriyle oynanan gıda ürünleri noktasında Gıda Tarım Bakanlığımızın yayınladığı bir yönetmelik var. Şimdi medya bu konuyla ilgili maalesef Bakanımızın veya Bakanlığımızın yayınladığının tam aksine, bunu teşvik ettiği manasına köşe yazıları, haberler yapıyor. Tam aksine bu yönetmelik bunu teşvik eden değil, engelleyen, durduran bir yönetmeliktir” diyor.

Gene Radikal Gazetesindeki bir habere göre Sayın Tayyip Erdoğan partisinin Merkez Yürütme Kurulu Toplantısı’nda “Bu ürünler zararlı olsa Amerika’da serbest olur mu” diye soran bir partiliye “ABD’de görmedin mi herkes obez, şöyle delikanlı biri var mı...” demiş.

Bu haberlerden anladığımıza göre GDO’ya bütün yöneticilerimiz karşıdır. Ancak İstanbul Ziraat Mühendisleri Odası başkanımız Ahmet Atalık’ın da dediği gibi 26 Ekimde yayınlanan yönetmelik GDO’ların ve ürünlerinin ithalatını, işlenmesini ve ihracatını düzenleyen kuralları içermektedir. Tarım Bakanlığı yetkilileri bu yönetmeliğin GDO’ların ülkemize girişini kesinlikle önleyeceği konusunda ithalat başlıklı 11 maddesini örnek vermekte ve 2. bendinin (c) fıkrasını kamuoyuyla paylaşmakta, kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedirler. Bu fıkraya göre sınırlarımıza gelen gıda veya tarım ürünü “GDO’suz” diye beyan edilir ancak “GDO’lu” çıkarsa bunların girişine izin verilmeyecek. Yani yalan beyanda bulunanın ürünü ülkeye sokulmayacak. Oysa aynı maddenin 1. bendinde belirtildiği üzere doğru beyanda bulunur ve ürününüzü kahramanlar gibi “GDO’lu” olduğunu söylerseniz ve ithalatta istenilen belgelerinizi sunarsanız ülkeye sokarsınız.

Yönetmelik hükümlerine göre oluşturulacak “komite” ülkemize girmesine izin verilen GDO’ları tespit edecek. İlginçtir, komite onayı olmayan GDO’lu gıda ve yemler dahi bu genetik materyalleri binde 5’in altında içermeleri halinde ülkemize girebilecekler. Yani, GDO’ları kesinlikle yasakladığı söylenen bu yönetmelik, ülkemize girişine izin verilmeyecek GDO’lara bile açık kapı bırakmaktadır.

Bizi kim dövüyor?

karinca70 15-11-2009 17:34

ODTÜ'den Ürküten GDO araştırması
 
http://www.gidahareketi.org/Urkuten-...77-haberi.aspx adresinden alıntıdır:

Ürküten GDO araştırması


ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü`nde yüksek lisans eğitimi gören iki öğrenci, Bölüm Başkanı Doç. Dr. Candar Gürakan`ın gözetiminde GDO'lar üzerine tez çalışması yaptı. İki yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya çıkan tablo, akademisyenleri şoke etti.

Akşam Gazetesinden Hülya Ünlü'nün haberine göre, ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü`nde yüksek lisans eğitimi gören iki öğrenci, Bölüm Başkanı Doç. Dr. Candar Gürakan`ın gözetiminde `Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (transgenik ürünler) üzerine tez çalışması yaptı. İki yıl süren çalışmanın sonucunda ortaya çıkan tablo, akademisyenleri şoke etti. Ankara, Çanakkale, Ayaş, Eskişehir, Isparta, Antalya, Kalkan, Afyon ve Mersin`de üretilen, Belçika, İspanya, Çin ve Amerikaa'dan ithal edilen 28 domates numunesinden 22`sinde antibiyotiğe direnç gösteren bir bakteri geni belirlendi.

DOMATESTE NE İŞİ VAR

Doç. Dr. Candan Gürakan, araştırmaya parasal destek istemek için devlet kurumlarına başvurduklarını ancak, `Türkiye`de GDO yok, boşuna para harcamayın` yanıtı aldıklarını söyledi. Gürakan, `Biz de araştırmayı ODTÜ kaynakları sayesinde yaptık. Ancak böyle sonuçlar alacağımızı biz bile tahmin etmedik. Şoke olduk` dedi.

Ankara`dan 9, Eskişehir, Isparta, Antalya, Ayaş, Çanakkale, Afyon`dan 1`er, Antalya`dan 4, Mersin, İspanya, Belçika, ABD`den 2`şer, Çin`den 1 olmak üzere 28 domates numunesini incelediklerini belirten Candan Gürakan, şunları söyledi:

`28 domates numunesinden 22`sinde bir bakteri geni olan Kanamisin adlı antibiyotiğe direnç gösteren bir gen tespit ettik. Bu durum domateslere gen aktarımının yapıldığının kanıtıdır. Bakteri geninin domateste ne işi var? Bunlar marketlerden toplanan numuneler. Yerli üretim mi bilmiyoruz. Eğer yerli üretimse, GDO'lu tohum sözkonusu demektir.`

MISIRDA DA VAR

Candan Gürakan, Ankara, Isparta, Antalya ve Çanakkale'den alınan beş kurutulmuş mısır numunesinin tümünde de antibiyotiğe direnç geninin yanı sıra mısıra ait olmayan DNA'lara rastlandığını bildirdi. Gürakan, `Bu mısırların Arjantin ve Güney Afrika'dan getirildiğini tespit ettik. Ayrıca Eskişehir, İstanbul ve Ankaraa'dan alınan mısır hayvan yemi üzerinde de araştırma yaptık. Hem gıda olarak tüketilen kuru mısırda hem de hayvan yemi olan mısırda, antibiyotiğe direnç geninin dışında mısır bitkisine ait olmayan DNA bölgeleri bulundu. Mısırda domatesten daha güçlü bir şekilde GDO tespit edildi` dedi. Gürakan, patateste de genetik değişime rastladıklarını bildirdi.

Bakteri geni nedir?

Bitkiye gen transferi yapanlar, antibiyotik genini koymadan gen transferinin tutup tutmadığını kontrol edemiyor. Gen transferinin gerçekleşip gerçekleşmediğini anlamak için antibiyotik geni entegre ediliyor. ODTÜ tarafından yapılan araştırmada da domateste bir antibiyotik olan Kanamisin`e direnç geni tespit edildi. Böcekler mısıra zarar vermesin diye bakteriyel toksin mısırın DNA`sına entegre ediliyor. Prof. Dr. Şeminur Topal, bitkilerdeki herhangi bir genetik yapı değişikliğinin insan organizmasına da aynen taşındığını söyledi. Topal, `GDO`lu yiyeceklerin tüketilmesi sonucunda ileride antibiyotik tedavisine yanıt alınamayabilir` dedi.

`Ne yersen ye hepsinde zehir var`

Tüketici Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Turhan Çakar, yaptıkları bir araştırmada soya etli kıymada, soya tavuk yeminde yüksek miktarda bakteri geni bulduklarını söyledi.

Türketicileri uyaran Turhan Çakar, `Mısır yağı, soya yağı, glikoz şurubu içeren gıdaları almayın. Halkın yiyeceği birşey kalmadı. Halka zehir yediriyorlar` diye konuştu.

Soya bitkisinden 900 çeşit ürün elde edildiğini dile getiren Turhan Çakar, şunları söyledi: `Soya; sucuk, salam, sosis, köfte, pizza, hamburger gibi kırmızı ette, et suyu tabletlerinde, soya eti kıymasında, soya ununda, şiş kebapta, fındık ve fıstık ezmesinde, çikolatalı ürünlerde, pastalarda, süt tozunda, ekmek çeşitlerinde, kozmetik sanayiinde, hazır çorbada, soya yağında ve hayvan yeminde kullanılıyor. Mısır ise glikoz şurubunda kullanılıyor.

Glikoz şurubu ise kola, meyve suyu, gazoz, pasta ve baklavada tatlandırıcı olarak, bebek mamalarında, hazır çorbalarda, mısır özü yağında, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yeminde kullanılıyor.

karinca70 15-11-2009 17:43

Metin Münir - GDO'nun izinde - 1
 
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.asp...20Munir&ver=95 adresinden alıntıdır:

Metin Münir
GDO'nun izinde - 1
GDO’lu gıdaları yıllardır yiyoruz!
15 Kasım Pazar 2009 Milliyet

GDO’yu böyle ateşli tartışmaya yeni başladık. Oysa yıllardır GDO’lu ürünleri tüketiyoruz... Çünkü Türkiye’de GDO’lu ürün ithali geçen aya kadar kontrolsüzdü. Hükümetler ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkesinde bile ender görülen bir laçkalıkla halka yıllarca GDO’lu gıdalar yedirildi!

ABD’de ilk ekildiği 1996’dan bu yana milyonlarca ton GDO’lu gıda ve hayvan yemi kontrolsüz olarak Türkiye’ye ithal edildi. Bunların çevreye, insan ve hayvan sağlığına etkisi konusunda hiçbir bilgi yok. İthal edilen ürünler arasında bu konuda dünyanın en liberal ülkesi olan ABD’de bile yetkili makamlardan izin almadan ekilen GDO’lar olabilir. Bunlar bebek mamalarına bile girmiş olabilir. Genetiği ile oynanmış pamuktan üretilmiş giysiler giyiyor olabilirsiniz. Genetiği değiştirilmiş tohum bile ithal edilmiş ve ekilmiş olabilir. Ve bunun çevrede, yabani bitkilerde kimsenin farkına varmadığı etkileri bile olabilir. Soframıza gelen beyaz ve kırmızı etlerin büyük bir bölümü GDO’lu yem ile beslenen hayvanlardan elde ediliyor. Yağ, hazır gıda ve meşrubatlar da GDO’lu ürün içeriyor. Hangi markalarda ne kadar kullanılıyor, meçhul!

Bunlar neden oldu?
Çünkü Türkiye’de GDO’lu ürün ithali geçen aya kadar tamamen serbest ve kontrolsüzdü. Hükümetler GDO konusunda duyarlı davranmadı, ithalatı başıboş bıraktı. Yasal boşluklardan dolayı en geri Afrika ülkelerinde bile ender görülen bir laçkalıkla yıllarca halka GDO’lu gıdalar yedirildi.

Türkiye Yem Sanayicileri Birliği’ne göre her yıl dışarıdan ithal edilen 4 milyon civarında hayvan yeminin yüzde 80’den fazlası GDO’lu. Hayvan Besleme Bilim Derneği geçen sene “ağırlıklı olarak” genetiği değiştirilmiş 1.7 milyon ton mısır ve yan ürünü, 1.6 milyon ton soya ithal edildiğini açıkladı. Bu rakamlar ülkemizde kullanılan hayvan yeminin yaklaşık yüzde 40’nın GDO’lu yemlerden meydana geldiğini gösteriyor.

Hükümet ‘devam’ dedi
Hükümetten bu ürkütücü durumu düzeltmesi beklenirken, Tarım Bakanlığı geçen ay sürpriz bir yönetmenlik yayımlayarak GDO’lu ürünlerin ülkeye girişini meşrulaştırdı. GDO lobicisi Amerikan kuruluşu ISAA’ya göre Türkiye resmen GDO’lu gıda ve yem ithal eden 31’inci ülke oldu. Dünyadaki toplam ülke sayısı yaklaşık 200. Artık bebek mamaları dışında her hazır gıda, meşrubat ve yağda GDO’lu ürün bulunması serbest ve yasal. Yemde de durum aynı...

GDO’lu ürünlere tepki Avrupa’da giderek büyüyor. 11 Eylül 2007 tarihli bu fotoğrafta ise bir eylemci Romanya Tarım Bakanlığı’na asılan, genetiğiyle oynanmış, ölüm meleğini sembolize eden dev bir mısır afişinin önünde görülüyor.

GDO NEDİR?
Kısmen hayvan, kısmen bitki GDO ‘genetiği değiştirilmiş organizma’nın kısaltılmışı. Bitkilerin on binlerce yıldan beri nesilden nesle aktardıkları özellikleri var. Bu özellikleri tayin eden ve bir nesilden diğer nesle doğal yollardan nakleden, DNA denilen kimyevi bileşim. DNA’yı bir formül gibi düşünebilirsiniz. Yeni teknolojiler bu formüllerin doğal olmayan yollardan, insan eliyle değiştirilmesine izin veriyor. Bioteknoloji veya GEN teknolojisi kullanılarak bir canlının bazı genleri alınıp bir bitkiye monte ediliyor.

İlk genetiği değiştirilmiş organizmalar, çiftçinin ürününü hastalıklara karşı korumak amacıyla geliştirildi. Gıda veya yem olarak kullanılan bazı bitkiler, genetik yapıları değiştirilerek, haşerelere ve virüslere karşı daha dayanıklı hale getirildi.

Raf ömrü uzadı
İkinci aşamada raf ömrü daha uzun olan çilek, domates, kabak ve biber gibi ürünler geliştirildi. Halen sayısı 30 olan genetiğiyle oynanmış ürün sayısının 2015’e kadar 120’ye çıkması bekleniyor. Yüzyılın yarısına gelinmeden, genetik mühendislik dünyanın en önemli teknolojisi olacak ve ticari önemi olan bütün ürünlerin genetiği değiştirtilecek. Doğanın yarattığı gıda bitkileri âleminden insanın yarattığı kısmen hayvan kısmen bitki gıda bitkileri âlemine geçeceğiz!..

31
Türkiye resmen GDO’lu gıda ve yem ithal eden 31’inci ülke oldu

ANAVATANI ABD
Sert domates size ne hatırlatıyor?
Gıda bitkilerinin genleriyle oynanması işi ABD’de başladı. Piyasaya çıkan ilk genetiği değiştirilmiş ürün yumuşamayan ve çürümeyen sert domatestir. (Size bir şey hatırlatıyor mu?)

Domateste onun yumuşamasını sağlayan ‘polygalacturonase’ adlı bir enzim var. Transgenetik domates bu enzimin çalışamaz duruma getirilmesiyle sağlandı. Avrupa’da da satılan domatesler, 1994’te piyasaya çıktı ve GDO’lu ürünlerin sembolü haline geldi. Ama beş yıldan kısa bir süre içinde sağlık nedenleriyle piyasadan çekildi.

Pirinç ve buğday sırada
Ekilen ve hâlâ ekilmeye devam edilen ilk genetik mühendislik ürünü tohumlar 1996’dan bu yana ürün veren soya fasulyesi, pamuk ve mısırdır. Ardından pamuk, kabak, papaya, kanola, karanfil çiçeği geldi. Geçen yıl ise ABD’de ilk defa genetiği değiştirilmiş şeker pancarı ekimi başladı (Bizde hükümetlerin dış baskıyla şeker pancarı ekimini öldürdüğünü hatırlayacaksınız). Sırada pirinç ve buğday var. Susuzluğa, sıcağa, tuza dayanıklı tohumlar da geliştiriliyor. ABD’de 2012’ye kadar susuzluğa dayanıklı darı yetiştirilmesi bekleniyor. Genetik mühendisliği diğer gıdalara ve pazarı geniş olan ürünlere (mesela çiçek) de el atacak ve yüzyılın yarısına gelmeden her gıda ürününün genetiği değiştirilmiş çeşitleri bulunacak.

Silah olabilir mi?
Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan bir rapora göre bugün 30 civarında olan GDO cinsi ürünler, altı yıl içinde 120’ye yükselecek. Bioteknoloji yandaşı bir kuruluş olan Amerikan ISAAA’ya göre, 2008 yılında dünya GDO ekiminin yüzde 63 kadarı ABD’de yapıldı (Diğer iki büyük GDO ülkesi ABD’nin nüfuz sahasındaki Brezilya ve Arjantin). Gıda ve Bioteknoloji Pew Girişimi’ne göre, ABD’de ekilen soya fasulyesinin yüzde 85’i, pamuğun yüzde 76’sı ve mısırın yüzde 45’i GDO’lu. Amerikalı çiftçiler ihracat gelirlerinin dörtte birden fazlasını GDOlu ürünlerden elde ediyor.

GDO işinin bir tehlikesi daha var. Dünya gıda ve yem piyasası Amerikalıların eline geçecek ve Washington (Rusya’nın doğalgazı kullandığı gibi) bunları bir silah olarak kullanabilecek.

YARIN: Türkiye GDO’ya mecbur mu? GDO faydalı mı, zararlı mı? Gıdanızın GDO’lu olduğunu nasıl anlarsınız? Ben yer miyim?

karinca70 15-11-2009 18:03

Atilla Özdür - Bayram değil seyran değil iken..
 
Vakit Gazetesi 14 Kasım 2009 tarihli gazetenin 4. sayfasından alıntıdır:


Atilla Özdür - Bayram Değil Seyran Değil İken...

aozdur@vakit.com.tr


Kuluçka döneminde en kısa süresinin bir nesil sürebileceği sölenen şu karakteri bozulmuş gıda maddelerinin tüketimiyle bağlantılı insan davranışı ve de metabolik hastalıklarla ilgili tartışmalar, birdenbire gündemi sarıverdi...

Acaba eniştemiz, hasretle ve de şehvetle bizleri niye öpmeye kalkıştı... Gıda maddelerindeki ırza tecavüz bugünün hadisesi miydi..

Yanılmıyor isem, Efendimiz Rasulullah'ın şöyle bir düzenleyici hareketini okuduğumu sanıyorum....Efendimiz, çarşı pazarı teftişe çıkarlar. Aynı malın üç beş yerde birbiriyle pek cüzi farklarla hemen hemen aynı fiyata satılmasına rağmen, bir esnafın bunları diğerlerinin yarı fiyatına yakın sattığını gördüklerinde, sebebini sorarlar.

Aldıkları cevapta sebep, yesin millet formatında halka hizmettir.

Zararına satışla yapılan halka hizmetin geri planında bir şeylerin saklanabileceğini bilen Efendimiz, buna itiraz ederler...Damping silahıyla rakiplerini silip süpürdükten sonra tek kalarak istediği fiyat oyununu oynayabilme ihtimalinden giderek, Hayat Önderimiz, dampingin kaldırılmasını isterler.

Gıda maddelerinin doğal ırzına geçerek halka hizmetin perde gerisi amacı, Efendimizin piyasa denetimindeki keşfettikleri esnafın damping yoluyla halka hizmetindeki sezinlediği amaca tam oturmaktadır...

Karakterini bozdukları tohumları düşük fiyatla ihraç ettikleri ülkelerin kendi yerli, yerli olduğu kadar da ırzına ellenmemiş kız oğlan kız tohumlarını ortalıktan kaldırtmak...

Yirmi yıllık bir zaman bu amacın gerçekleşmesine yetti bile... Akil adamlar bu kalleşliği yıllardır dile getirmekte idiler. Ama Filistinlilerin zamanında para sevdasıyla topraklarını Yahudilere satıp şimdi dövünmeleri gibi, bizim köylümüz de, yabancı tohumun verimliliğini görünce, safiyeti tertemiz tohumlarından vazgeçip elin oruspusuna yanaştı...

Tarımdaki metastas gerçeği, ateşin bacayı sardığında görüldü. Atı alan Üsküdar'ı geçmişti.. Şimdi tedbirler alınıyor kanunlar düzenleniyor ve yönetmelikler yürürlüğe sokuluyor...

Ortalık allak bullak, eniştemiz bizleri niye öpüyor, bilenimiz yok...

*

Biz Türkiyeliler, silahta savunmada büyük ölçüde dışarıya muhtacız. Erbakan olmasaydı muhtaçlığımız daha da büyük olacaktı... Aselsan'ı planlayıp hayata geçiren kişi, her ağzını açıp konuşanın itin kıçına kakalamak istedikleri Erbakan'dan başkası değil..

Bizler ayrıca yumurtada, ette ve sütte de temel üretimi bakımından yabancıya muhtacız... Meralarımız imara açılırken, hayvan yemimizin ana girdisi Amerika'dan gelir.

Şekerde, muhallebide, çarşı pazar reçelinde ve helvasında, hazarda ve seferde ihtiyacımız olan karbonhidratları, vitaminleri ve cümle hayat verici eserlerde elin çiftçisine muhtaç olduğumuz gibi, yağlı tohumları limanlarımıza taşıyan Amerikan gemilerini de dört gözle bekleriz...

Ticarethaneler olarak ticaretimiz, imalathaneler olarak üretimimiz, bankalar olarak sermayemiz, kaza kırım zayiatında dayanağımız olarak sigortalarımız yabancıların kontrol, denetim ve mülkiyetine tescillenmiş. Kısacası Atatürk diliyle, tersanelerimiz işgal altında...

Amma Atatürkçü dil ne çare, bu koyu sisli bulutların ardından hala, irticayı sayıklıyor..

*

Bakanlık bir yönetmelik çıkarır, namusu kirletilmiş oruspu gıdaların içeriye girmesi, görünürde yasaklanır. Bu nesneleri yüklenmiş gemiler de giriş için limanda beklemeye alınır..

Şimdi etin, sütün ve yumurtanın, reçel helva ve baklavanın, mutfaklar ile birlikte mezecilerin de kullanageldikleri nesnelerin ana çekirdeğini teşkil eden hayvan yemini üreten sanayide yavaşlama görülür. Görülmese de, görüldüğü fısıltısı yayılır.

Yem çuvalları raftan indirilip de tezgah altına alındığında, seyreyle sen memleketteki birikim donanmasının, el oğuşturan süvarilerini...

Kara para, kolektif işbirliğini gerektiren bir sınıf hareketi ürünüdür...

*

Hayatı kalendermeşrepliğe vurarak adam sende diyenler için bir sözümüz yok. Amma 'Ne olacak bu memleketin hali' noktasından içinde yaşadığınız, yaşatıldığımız kepazelikler hususunda bilgi sahibi olmak isteyenler için, haddimizi aşan bir tavsiyemiz olacak.

Prof. Hasan Doğruyol'un 'Gıdalardaki Katkı Maddeleri ve Zararları' kitabının, hiç değilse beşli onlu arkadaş grupları olarak okunması...

İsteme merkezleri, 0 224 224 60 21, 0 212 587 02 17 ve 0 212 586 17 58

Latif 16-11-2009 10:27

Sn Meyveli Tepe nin .
''Bence olması gereken yönetmeliğin iptali ya da yürürlükten kaldırılması değil, düzeltilmesinin sağlanması'' görüşü pratikte nasıl başarıya ulaşır bilemiyorum.
Bazı yönetmeliklerin içinde bir veya iki maddenin iptali ile yönetmeligin tamamı düzgün hale gelebilir.Ancak bu yönetmeligin tamamı iptal edilmeden GDO yu yasaklamak mümkün degil.Bu konuda Sn gecenin görüşlerine katılıyorum.
Sn Bahtiyar 2 nin
''Basında bir kereye mahsus anlatıldı ve bitti. O ysa çok basit bir olayı günlerce gündemde tutabiliyor'' Görüşüne katılıtorum
Örnegin ünlü bir kişinin burdan sevgilisi basını meşgül edebiliyor.
Bana göre İmza kampanyası veçeşitli etkinliklerle oluşturulcak baskıyı dikkata alacak bir bakanlık ta yok. Burdan bu tip etkinlikleri küçümsedigim görüşü çıkarılmasın.
Sevgi dolu saygılar

MeyveliTepe 16-11-2009 11:05

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi latif (Mesaj 533443)
..
Bazı yönetmeliklerin içinde bir veya iki maddenin iptali ile yönetmeligin tamamı düzgün hale gelebilir.Ancak bu yönetmeligin tamamı iptal edilmeden GDO yu yasaklamak mümkün degil.
..

Yönetmeliğin iptali GDO'nun tamamen yasaklanmasını değil, mevcut ve hiç de küçümsenmeyecek kısıtlamanın da kaldırılıp tamamen serbest bırakılması anlamına gelir.

Evet, bazılarının istediği tam olarak bu. Peki ya GDO karşıtları? Bunu mu istiyoruz?

İşin kolayına kaçıp yönetmeliğin iptalini sağlamak, GDO'lu ürün ithalatçılarının arayıp da bulamadığı bir şey.

Bir de şöyle düşünelim. Diyelim ki, danıştay veya başka yetkili bir kurum hızlıca bir yargıya vardı, yönetmeliği iptal etti, ertesi gün resmi gazetede yayınladı. Bir sonraki gün ne olacak? GDO istemeyen bizler mutlu, mesut, memnun olup kendimizi ve ailelerimizi güvende hissedecek miyiz?

GDO'ya gerçekten karşıysak, işin kolayına kaçmadan, sabırlı ve ısrarlı başka bir sürecein içine girmek zorundayız. Evet, bu kesinlikle kolay değil.

Remzi Sarıoğlu 17-11-2009 09:57

Aldığım bir yazıyı silerle paylaşmak istiyorum.
(

GDO uygulaması ile birlikte GDO'lu ürünler listesinde ilk sırada yer alan soya , mısır, kanolanın bulunması yem sanayicilerini hammadde bulmakta zorlarken, hammaddeye bağlı olarak yapılan fiyat artışının et,süt, yumurta ve diğer hayvansal ürünlere de yansıması da bekleniyor.

Yaklaşık 5 yıldan beri gündemde olan ve birkaç kez değişime uğrayan Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’nın yasalaşması beklenirken 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” hem kafaları hem de piyasaları karıştırdı.

Bir çok sektörü olumsuz etkileyen yönetmelik, bazı tarım ürünlerinde tüketimi ve buna bağlı olarak fiyatı düşürürken, özellikle yem üretiminde kullanılan ithal hammaddelerin fiyatını kısa zamanda yüzde 50 oranında artmasına neden oldu. Yem sektörü adeta kilitlendi. Yakın zamanda üretimin durması ve buna bağlı olarak özellikle hayvancılık sektörünün çok büyük bir darbe ile karşı karşıya kalması bekleniyor.
YASA YERİNE YÖNETMELİK
Biyogüvenlik Yasa Tasarısı ile ilgili çalışmalar 5 yıldan beri devam ediyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yasa tasarısı için bir çok kurumdan, odalardan, meslek kuruluşlarından, bilim insanlarından görüşler aldı. Bu görüşler doğrultusunda hazırlanan yasa tasarısı, 2005’ten beri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülerek kabul edilmesi bekleniyor. Biyogüvenlik Yasası’nın çıkması beklenirken, yönetmelik çıktı.

Her kesin şikayetçi olduğu ve eksik bulduğu yönetmelik ile ilgili hiç kimsenin görüşünün alınmaması dikkat çekiyor. Ziraat Mühendisleri Odası, Türkiye Yem Üreticileri Birliği ve daha bir çok kurum bu yönetmeliği Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra öğrendi. Çok daha önemlisi, Amerika’ya yaptıkları gezi ile gündeme gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi Tarım Komisyonu’nun üye milletvekilleri de bu yönetmelikten habersiz olduklarını söylüyor. Geçen hafta Ayvalık’ta Zeytin Hasat Şenliği’nde görüştüğümüz Komisyon Üyesi Bitkisel yağ Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Balıkesir Milletvekili Edip Uğur bu bilgiyi doğruladı.

Yönetmeliğin çıkarılması sürecinin büyük bir gizlilik içerisinde tutulması, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında birkaç bürokrat dışında kimsenin haberdar olmaması dikkat çekiyor. Çıkarılan yönetmelikle ilgili yorumlar da çok farklı. Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, her fırsatta yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ithalatına izin verilmediğini, aksine bu ürünlerin ithalatının önünün kesildiğini söylüyor. Oysa çıkarılan yönetmelik, GDO’lu ürünlerin ,ithalatını, işlenmesini, depolanmasını, satışını öngörüyor.

YEMDE HAMMADDE FİYATI YÜZDE 50 ARTTI
GDO ile ilgili tartışma sürerken, özellikle yem sektörü, yaş meyve ve sebze sektörü ciddi sıkıntı yaşıyor. Yem sektörünün hammaddesi olan ürünlerde yüzde 50’ye varan oranlarda fiyat artışı oldu. GDO yönetmeliğinin yayınlandığı 26 Ekim’de tonu 550 dolar olan soya küspesi 800 dolara, kanola küspesi 230 dolardan 320 dolara, ayçiçeği küspesi 260 dolardan 330 dolara ve yerli ayçiçeği küspesinin kilosu ise 210 liradan 260 liraya çıktı. Fiyat artışına rağmen hammadde bulmak zor. Hammadde taşıyan çok sayıda gemi Türkiye’ye giriş için GDO analiz sonuçlarını beklerken, bazı gemiler başka ülkelere yönlendirildi. Analiz için sadece 3 laboratuar hizmet verirken, analiz için başvuranlara bir ay, 40 gün sonraya randevu veriliyor.

En büyük hammadde ithalatçısı olan Nobel, Bunge gibi dev firmalar Türkiye’ye ithal edecekleri ürünleri başka ülkelere yönlendirmeye başladı. Yönetmelikte ciddi bir değişiklik olmazsa önümüzdeki günlerde hammadde sıkıntısı daha büyük boyutlara ulaşması bekleniyor.

Hammadde fiyat artışına bağlı olarak yem üreticileri de yemin fiyatını yüzde 5 ile 15 arasında artırdı.Yem fiyatlarındaki bu artış et,süt, tavuk, yumurta ve bir çok ürüne yansıyacak. Bakanlığın kimseye sormadan ve etkilerini hesaplamadan radikal bir kararla çıkardığı yönetmeliğin faturasını büyük ölçüde tüketici ödeyecek.

YEM SANAYİCİLERİNDEN BAKANLIĞA YAZILI BAŞVURU
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, sektörün yaşadığı sıkıntıları 3 Kasım’da bir yazı ile Tarım Köyişleri Bakanı Mehdi Eker’ e iletti. Bakana gönderilen yazıda yem sanayi, hayvancılık ve tüm gıda sektörünü doğrudan ilgilendiren yönetmelikle ilgili yaşanan sorunlar konusunda şu görüşlere yer verildi:
“Öncelikle bu çok önemli yönetmelik üniversiteler, ilgili bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları ve sanayicilerle paylaşılmamıştır. Söz konusu yönetmeliğin üretimi, tüketimi ve ticareti ciddi biçimde etkileyeceğini düşünürsek bizim de görüşlerimizi bildirebileceğimiz bir süre olmalıdır. Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü hemen hemen her konuda hazırlanan yönetmelik taslaklarını web sitesinde yayınlarken, bu yönetmelik farklı işlem görmüş ve bizlerle paylaşılmamıştır.

Bizler yem sektörü olarak; Avrupa Birliği’nin konu ile ilgili müktesebatının ülkemizde de uygulanmasını ve bu yönde karar alınmasını talep ediyoruz.
Halen yem sektörü mensupları GDO konusunda yeterince bilgilendirilmemiş, eşik değer, vb. konular tam anlamı ile bilinmemektedir. Yönetmelik ile ilgili muhataplarca gerekli hazırlıkların yapılabilmesi ve sorunsuz uygulanabilmesi için mutlaka geçiş süreci tanınmalıdır. Nitekim; AB’nde konuyla ilgili müktesebat (1829/2003 sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey Yönetmeliği) 22 Eylül 2003 tarihinde yayınlamıştır. Bu yönetmelikte; “Bu yönetmelik Avrupa Birliği Resmi Gazetesinde yayınlanmasını takiben 20. günde yürürlüğe girer. Bu yönetmelik yayınlandığı tarihten 6 ay sonra uygulamaya koyulur. Bu yönetmelik tüm üye ülkeleri, bütünüyle ve direk uygulanabilirliği ile bağlamaktadır” denilmektedir.

Gelişmiş ülkelerin yer aldığı AB gibi konuyla ilgili altyapısı tamamlamış bir toplulukta bile 6 ay geçiş süreci verilmişken, konuyla ilgili hiçbir altyapısı olmayan ülkemizde ise yönetmelik yayınlandığı tarih itibariyle yürürlüğe girmiştir. Bu durum büyük sıkıntıları beraberinde getirerek, ticarette ve üretimde tıkanmalara sebep olmuştur. Bu nedenledir ki talebimiz, anılan yönetmeliğin uygulanmasında en az bir yıllık bir geçiş süresinin tanınmasıdır.”
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği’nin Bakan’a yazdığı yazıda yaşanan sorunlar özetle şöyle:

GDO BELGESİ ALINAMIYOR
Yönetmelik ile ilgili en büyük problemlerden birisi de; 11. Maddedeki ihracatçı ülkenin resmi makamından talep edilen ve GDO içeriğinden bahsetmesi istenen belgedir. Bu konu, ihracatçı ülkelerin yetkili mercileri ile görüşülmüş ve yönetmelikte talep edilen belgenin hiç bir resmi makam tarafından verilemeyeceği öğrenilmiştir.

Dolayısıyla, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği bugünden sonra; Arjantin, Brezilya ve ABD menşeli GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye ithalatı tamamen durma noktasına gelecektir. Kullandığımız ürünlerden öncelikle soya, soya küspesi bu uygulamadan olumsuz etkilenecektir. Soya ve ürünlerinin yerine ikame edilecek başka bir hammaddenin olmadığı düşünüldüğünde, oluşacak darboğazlar kaosa yol açacaktır.
İZİN VERİLEN GDO ÇEŞİDİ VE İZİN VERECEK KOMİTE BELLİ DEĞİL
Yönetmeliğin yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe girmesi nedeniyle; yem üretiminde etiketleme yürürlüğe girmiş sayılmaktadır. Yönetmeliğin 15.maddenin 1.fıkrasında; “Yem ve yemlik madde olarak kullanımına izin verilen GDO’lu yemlerin yüzde 0,9’un üzerinde GDO içermesi halinde” ibaresine yer verilmektedir. Ancak; ne izin verilen GDO çeşitleri ile oranları ve ne de izin verecek komite henüz belirlenmemiştir.
STOKTAKİ VE YOLDAKİ ÜRÜNLER NASIL ETKİLENECEK?
Bugüne kadar ithaline izin verilen ve ithal edilen, halen depolarda ve nakliyat halindeki GDO’lu ürünlerin GDO oranları bilinmemektedir. Anılan hammaddelerimizi dökme olarak satın aldığımız gerek ithalatçı ve gerekse aracı kurumlardan etiket bilgilerini içeren belge alınmamıştır. Bu durum karşısında yem işletmelerinin etiketlerine GDO’yu nasıl yansıtacakları konusunda tereddütleri bulunmaktadır. Konunun açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç vardır.
KAYIT SİSTEMİ NASIL OLUŞTURULACAK?
Yönetmeliğin 15.maddenin 1.fıkrasının ç bendinde belirtilen “sağlık beyanlarının etiket üzerinde bulundurulması zorunludur” ibaresinde sağlık beyanı konusu açıklığa kavuşturulmalıdır. 16.madde “izleme ve izlenebilirlik” başlığında verilen kayıt tutulmasını bugün itibariyle yürürlüğe koymak imkan dahilinde değildir. Bu konu uzun bir hazırlık sürecinden geçildikten sonra pratiğe dökülmesi gerekir.
AB KRİTERLERİ GETİRİLMELİ
AB mevzuatı risk değerlendirmesinin belirli bir süre içerisinde bitirilmesi gerektiği ile ilgili bir zaman kısıtlaması koymuştur. Buna göre başvuru Risk Değerlendirme Otoritesine 14 gün içinde iletilir ve Otorite 6 ay içinde değerlendirmeyi tamamlar ve devlet yetkilileri de 3 ay içinde bu başvuruya izin verilip verilmeyeceği ile ilgili kararını yayınlar. AB’ye uyumlu olması için bu hususların da yönetmeliğe eklenmesi gerekmektedir.
Yönetmelik her tür GDO’nun detaylı olarak isminin resmi sertifikada yazılmasını talep etmektedir. Örneğin, “Roundup Ready soya” gibi. AB’nde GDO’lu ürünlerin ticaretinde takip ettiği prosedüre bakıldığında, ihracatçıların faturalarında “GDO İçerebilir” ifadesi yeterli kabul edilmektedir. Bu uygulamanın ülkemiz için de benimsenmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.

YEM FABRİKALARI YÖNETMELİĞİNE UYGUN DEĞİL
Yönetmelikte yem fabrikalarındaki hatların ayrı kullanılması veya temizlenmesi ifadesi geçmektedir. Türkiye’de faaliyette bulunan yem fabrikalarının yüzde 90’ında zaten tek hat mevcut olduğu dikkate alınmalıdır.
ALTYAPI HAZIR DEĞİL
Yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle artacak analiz ihtiyacını Bakanlığımız laboratuarlarının makul sürede ve hızda karşılayabilmesi için gerekli altyapı ve eleman ihtiyacının temin edilmesi gereklidir. Ayrıca; Yönetmelikte GDO analizi yapacak olan referans laboratuarlardan da bahsedilmemektedir.
YERLİ ÜRETİM ARTIRILMALI
GDO’lu ürünlerle ilgili yapılan tartışmayı endişeyle izleyen çiftçiler, sorunun çözümü için yerli üretimin artırılmasını istiyor. Ege Çiftçiler Derneği Başkanı Hulusi Tanman, uygulanan yanlış politikalarla tarımda dışa bağımlılığın arttığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’de üretim yapılamaz hale gelince dışa bağımlı oluyorsunuz. Şimdi yerli üretim yoksa ne yapacaksınız.Hayvanlarınızı neyle besleyeceksiniz. İthalata mecbursunuz. İthal ettiğiniz ürünün büyük bölümü de GDO’lu. Bu ürünler her alanda kullanılıyor.

Ayrıca tohumda dışa bağımlıyız. İthal edilen ve bizim ektiğimiz tıohumların da GDO’lu olup olmadığını bilmiyoruz. Pamukta Türkiye’nin verimliliği yüksek,GDO’lu olmasına gerek yok. Fakat ithalatla bizi boğdular. Biz pamuk üretemez duruma geldik. Ben pamuk ekmiyorum. Hayvancılığa başladım. Fakat yaşanan yönetmelik krizi ile hayvanımızı besleyecek yem bulamaz hale geldik. Fiyatlar artıyor. Biz bunu sütümüze yansıtabilecek miyiz. Yansıtamazsak bundan da zarar edeceğiz. Yönetmeliğin mutlaka revize edilmesi gerekir.”

Adana Çiftçiler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Oana Çorat ise, GDO yönetmeliğinin özellikle yaş sebze ve meyve üreticilerine çok büyük zarar verdiğini belirterek, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini istedi. Yıllardır GDO’lu ürünler nedeniyle haksız rekabetle karşı karşıya kaldıklarını belirten Çorat, görüşlerini şöyle açıkladı: “

Bizim GDO’lu ürün ekmemiz yasak. Ama, Türkiye’ye bu ürünler giriyor. Çıkarılan yönetmelikle ithalatın kontrol altına alınması isteniyor. Bugünkü yapıda bu ürünlerin ülkeye girmesinin yasaklanması çok zor. Ancak, ithal edilen ürün kadar içerde üretim olursa ithalata ihtiyaç kalmaz. Devlet destek vererek mısır,soya,kanola üretimini artırırsa bu sorun çözülür. Fakat devlet içerde üretimi desteklemez ve GDO’lu ürünlerin ithalatına izin verecekse bizde çiftçiler olarak GDO’lu tohum ekerek rekabet etmek istiyoruz. Bizim için iki seçenek var. Ya GDO’lu ürünler ülkeye sokulmasın, verilecek desteklerle bu ürünler Türkiye’de üretilsin veya GDOlu ürünler serbestçe girecekse bize de GDO’lu tohum kullanma izni verilsin.”
TÜRKİYE'YE GDO'LU ÜRÜNLER GİRİYOR
Türkiye’ye giren soya ve mısırın GDO’lu olma ihtimali çok yüksek. Sanayiciler, Türkiye’ye ithal edilen soya fasulyesi ve soya küspesinin GDO’lu olma ihtimalini şöyle değerlendiriyor. ABD’de üretilen soyanın yüzde 92’si, Arjantin’de yüzde 99’u, Brezilya’da yüzde 65’i GDO’lu. Bu veriler ışığında ithal edilen soya fasulyesi ve soya küspesinde GDO olmadığını iddia etmek mümkün değil.

Mısırda ise ABD’de üretimin yüzde 40’ı, Arjantin’den yüzde 35’i ve Kanada’da yüzde 30’unun GDO’lu olma ihtimali çok yüksek.
Türkiye’nin toplam kayıtlı yem üretiminin yüzde 25’i ithal soya ve mısır.Bu ürünlerin yüzde 90’ı ABD, Arjantin ve Brezilya’dan ithal ediliyor. Bu nedenle GDO’suz olması mümkün değil.

Türkiye’nin 5 yıllık soya, pamuk ve mısır ithalatı*
SOYA MISIR PAMUK
YIL Miktar Değer Miktar Değer Miktar Değer
2004 681.964 226.828 1.049.744 190.447 585.108 836.428
2005 1.154.504 328.533 211.122 46.642 775.512 908.201
2006 1.016.907 264.797 30.579 12.702 753.715 969.759
2007 1.230.908 409.656 1.128.456 269.337 946.213 1.277.700
2008 1.239.069 647.900 1.151.406 381.938 613.435 1.000.136
*miktar ton, değer 1000 dolar olarak verilmiştir
Kaynak: TÜİK ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
Yemde hammadde fiyat artışı(ton/dolar)
26 Ekim 2009 11 Kasım 2009
Soya küspesi 550 800
Kanola küspesi 230 320
Ayçiçeği küspesi 260 330
Yerli ayçiçeği küspesi* 210 260
* Ton/TL

Türkiye- AB Yem sektörü karşılaştırması(milyon ton)
AB Türkiye
Kaba yem ihtiyacı 500 30
Kaba yem üretimi 150 10
Yem hammaddesi ithalatı 50 3.5
İthalat hammaddenin GDO’lu olma ihtimali 40 2.5
GDO’lu soya ithalatı(tahmini) 28 1.6
GDO’lu mısır ithalatı(tahmini) 6 1.0
Karma yemde GDO’lu hammadde oranı(%) 30 25
Kaynak: Türkiye yem Sanayicileri Birliği

GDO ekim alanları (milyon hektar)
Yıl Ekim alanı
1996 1,7
2000 44,2
2005 90
2006 102
2007 114,3
2008 125
Kaynak: ISAAA

Ülkelere göre 2008 yılı GDO ekim alanları ve ekilen ürünler
Ülke Ekim Alanı * Ekilen ürünler
ABD 62,5 soya,mısır, pamuk, kanola, balkabağı, papaya, kaba yonca, şeker pancarı
Arjantin 21 soya, mısır, pamuk
Brezilya 15,8 soya, mısır, pamuk
Hindistan 7,6 pamuk
Kanada 7,6 kanola, mısır, soya, şeker pancarı
Çin 3,8 pamuk, domates, kavak, petunya, papaya,çarliston biber
Paraguay 2,7 soya
G. Afrika 1,8 mısır, soya, pamuk
Uruguay 0,7 soya, mısır
Bolivya 0,6 soya
Filipinler 0,4 mısır
Avustralya 0,2 pamuk, kanola, karanfil
Meksika 0,1 pamuk, soya
İspanya 0,1 mısır
Şili <0,1 mısır, soya, kanola
Kolombiya <0,1 pamuk, karanfil
Honduras <0,1 mısır
Burkina Faso <0,1 pamuk
Çek Cum. <0,1 mısır
Romanya <0,1 mısır
Portekiz <0,1 mısır
Almanya <0,1 mısır
Polonya <0,1 mısır
Slovakya <0,1 mısır
Mısır <0,1 mısır)

MeyveliTepe 17-11-2009 12:48

Alıntı:

..
Dolayısıyla, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği bugünden sonra; Arjantin, Brezilya ve ABD menşeli GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye ithalatı tamamen durma noktasına gelecektir. Kullandığımız ürünlerden öncelikle soya, soya küspesi bu uygulamadan olumsuz etkilenecektir. Soya ve ürünlerinin yerine ikame edilecek başka bir hammaddenin olmadığı düşünüldüğünde, oluşacak darboğazlar kaosa yol açacaktır.
İZİN VERİLEN GDO ÇEŞİDİ VE İZİN VERECEK KOMİTE BELLİ DEĞİL
..
Evet, amacı başka bile olsa benim de söylemeye çalıştığım budur. Bu yazının orijini kimdir bilmiyorum ama, yönetmeliğin devreye girmesiyle GDO'lu ürün ithalatının engellenmiş olmasından çok rahatsız olanlar kaleme almış olmalı. Biraz kafasını gözünü yarmak gibi oldu ama neticede daha fazla GDO'lu ürün ülkeye giremiyor. Yetersiz bile olsa yönetmeliğin işlediğini yadsımamak gerekir. ne kadar az GDO o kadar iyi.

Alıntı:

Yönetmelik her tür GDO’nun detaylı olarak isminin resmi sertifikada yazılmasını talep etmektedir. Örneğin, “Roundup Ready soya” gibi. AB’nde GDO’lu ürünlerin ticaretinde takip ettiği prosedüre bakıldığında, ihracatçıların faturalarında “GDO İçerebilir” ifadesi yeterli kabul edilmektedir. Bu uygulamanın ülkemiz için de benimsenmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.
Bizdeki uygulama GDO'lu ürün girişini biraz daha zorlaştırıyormuş. Hiç yoktan bu da bir şey.

Alıntı:

... Ayrıca tohumda dışa bağımlıyız. İthal edilen ve bizim ektiğimiz tıohumların da GDO’lu olup olmadığını bilmiyoruz. Pamukta Türkiye’nin verimliliği yüksek,GDO’lu olmasına gerek yok. Fakat ithalatla bizi boğdular. Biz pamuk üretemez duruma geldik. Ben pamuk ekmiyorum. Hayvancılığa başladım. Fakat yaşanan yönetmelik krizi ile hayvanımızı besleyecek yem bulamaz hale geldik. Fiyatlar artıyor. Biz bunu sütümüze yansıtabilecek miyiz. Yansıtamazsak bundan da zarar edeceğiz. Yönetmeliğin mutlaka revize edilmesi gerekir...
Bu taleple kastedilen yönetmeliğin GDO'lu ürünlerin girişini kolaylaştıracak şekilde revize edilmesi isteniyor. Bu da başka bir açıdan revizyon talebi olsa gerek.

Yazıda bir geçiş dönemi olsaydı vb. sızlanmalar var. Bu sızlanmaların elbette doğru tarafları var. Hızla alternatif GDO'suz kaynakların bulunması lazım. Sıkıntılar fiyatlara da yansıyabilir. Ancak geçiş dönemi bir süre daha göz göre göre GDO'lu ürünlere izin vermek olurdu.

Bana kalırsa şimdi raftaki, stoktaki ürünlere yönelmek gerekir. Bunların da GDO'lularını tesbit etmek ve ayırmak zamanı :)

tuan_a 18-11-2009 18:52

Eskiden yerli malı haftası olurdu artık herşey mazide kaldı yerli malı bırakmadılar.Market raflarında sunulan ithal ürünlerdeki GDO tehlikesi ve Mcdonalds KFC vs restorantların sunduğu yiyecekler GDO içermiyor o hayvanlar doğalmı besleniyor.Amerika GDO lu üretimin başında geliyor ve insanlar çoğunlukla yiyecek alerjisi hormon hastalıkları ve kanserle karşı karşıya yani bizim gelecekteki halimiz.Çocuklar ergenliğe erken başlıyor mesela 5-6 yaşlarında çeşitli hormon hastalıkları ve obeziteyle karşı karşıya kalıyor.Ülkemiz tarım ülkesi fakat çifçimize kan ağlatıp çiftçilikten soğutuyorlar.Örneğin Zencefil üretimi o kadar kolay olan birşey fakat tonlarca ithal ediyoruz.Tarım bakanlığı birşeyler yapmalı.Çocuklarımızın geleceği satılıyor

Selahattin Yılmaz 18-11-2009 23:50

GDO’lu diyet tarifleri
 
1 Eklenti(ler)
GDO’lu diyet tarifleri

Eklenti 114705

Haliyle panik halindesiniz... “Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz?” filan.

Şöyle...

*
Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

*

Ne verirlerse...

Onu yiyeceksiniz.

*

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.

*

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

*

Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

*

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

*

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

*

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?

*

Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.

*

Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

*

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!

*

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

*

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.


Yılmaz ÖZDİL
Hürriyet
Kaynak

Latif 20-11-2009 09:32

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe (Mesaj 533464)
Yönetmeliğin iptali GDO'nun tamamen yasaklanmasını değil, mevcut ve hiç de küçümsenmeyecek kısıtlamanın da kaldırılıp tamamen serbest bırakılması anlamına gelir.

Evet, bazılarının istediği tam olarak bu. Peki ya GDO karşıtları? Bunu mu istiyoruz?

İşin kolayına kaçıp yönetmeliğin iptalini sağlamak, GDO'lu ürün ithalatçılarının arayıp da bulamadığı bir şey.

Bir de şöyle düşünelim. Diyelim ki, danıştay veya başka yetkili bir kurum hızlıca bir yargıya vardı, yönetmeliği iptal etti, ertesi gün resmi gazetede yayınladı. Bir sonraki gün ne olacak? GDO istemeyen bizler mutlu, mesut, memnun olup kendimizi ve ailelerimizi güvende hissedecek miyiz?

GDO'ya gerçekten karşıysak, işin kolayına kaçmadan, sabırlı ve ısrarlı başka bir sürecein içine girmek zorundayız. Evet, bu kesinlikle kolay değil.

Sn.meyveli tepe ciddi önerilerinizi bekliyorum.Konuyla ilgili düşünceleriniz elbette vardır.
sevgi dolu saygılar

yesimcim 20-11-2009 09:52

Merhabalar
Yönetmelikte yapılan değişiklikler bugün resmi gazatede yayınlandı!Yeterli mi???Asla.Biz GDO'ların yönetilmesini değil tamamen yasaklanmasını istiyoruz.GDO suz bir biyo güvenlik yasası bekliyoruz.

Aramıza katılıp desteklemek isterseniz http://apps.facebook.com/causes/389154

Sevgiyle kalın
Yeşim Güriş

http://rega.basbakanlik.gov.tr/main....1/20091120.htm

20 Kasım 2009 CUMA
Resmî Gazete
Sayı : 27412

YÖNETMELİK


Tarım ve Köyişleri Bakanlığından:

GIDA VE YEM AMAÇLI GENETİK YAPISI DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR

VE ÜRÜNLERİNİN İTHALATI, İŞLENMESİ, İHRACATI, KONTROL VE

DENETİMİNE DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 26/10/2009 tarihli ve 27388 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmeliğin 5 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

“(1) Bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak, GDO lu gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili ve ihracatı yasaktır. GDO lu gıda ve yemlerin transit geçişine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir. Gümrük idarelerince, bu Yönetmelik kapsamındaki ürünler için GDO ya ilişkin ek bir belge aranmaz.”

MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 7 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

“(1) Bakanlık tarafından GDO ile ilgili bilimsel ve teknik verileri araştıracak, yorumlayacak ve görüş oluşturacak, görev süreleri iki yıl olan uzmanlar listesi teşkil ettirilir. Uzmanlar listesi üniversiteler, TÜBİTAK ve araştırma kuruluşlarında görevli konu ile ilgili uzman veya öğretim üyelerinden oluşturulur. Her bir başvuru için, uzmanlar listesinde bulunanlar arasından, Bakanlıkça seçilecek on bir üyeden oluşan yeni bir komite teşkil ettirilir.”

MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 11 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve (b) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

“a) İthalatçı firmadan, GDO ve ürünlerinin üretildiği veya yüklendiği ülke yetkilileri tarafından düzenlenmiş ürünün miktarı ve aktarılan geni belirten belge veya uluslararası akredite bir laboratuvardan alınmış analiz raporu istenir.”

MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Yönetmelik hükümlerine göre izin verilen GDO lu gıdaların, 16/11/1997 tarihli ve 23172 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde yer alan gerekliliklere ilave olarak aşağıdaki hususlar çerçevesinde etiketlenmesi zorunludur.”

MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Yönetmelik hükümlerine göre, yem veya yemlik madde olarak kullanımına izin verilen GDO lu yemlerin, yem mevzuatında yer alan etiket gerekliliklerine ilave olarak aşağıdaki şekilde etiketlenmesi zorunludur.”

MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğe aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE – (1) 26/10/2009 tarihinden önce kontrol belgesi alınmış ürünlerin ithalatında, bu ürünlerin Avrupa Birliğinin kabul ettiği kriterlere uygun olması koşulu ile, bu Yönetmeliğin 6 ncı, 9 uncu ve 11 inci madde hükümleri 1/3/2010 tarihinden itibaren uygulanır.”

MADDE 7 – Bu Yönetmelik 26/10/2009 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 8 – Bu Yönetmelik hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.

Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin

Tarihi
Sayısı

26/10/2009
27338


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 22:08.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025