![]() |
Ne eylemler oldu ne gösteriler, yürüyüşler, itirazlar. Siyanürlü altına hayır mitingleri. Ortada olmayan bir durum için. Şimdi ortada o durum var. Hayretler içinde kimsenin tek kelime etmediğini gösteri yapmadığını görmek anlaması zor bir durum.
Haydi diyorum göstericilerin niyeti ortaya çıktı da, köylüler neden ses çıkarmıyor. Meğer hepsi zaten madende işçiymiş. İnsanlar zehirleniyor apaçık biçime, çevre platformlarının sessizliği ibret verici. |
Madende olumlu bir gelişme olduğuna dair hiç bir veri yok. Haberlere bile çıkmıyor. Sİiyanürlü altına hayır diye sokaklara dökülenlerin ilgisini çekmiyor durum. Yeraltı sularına sızacak diye mitingler yapılıyordu. İşte sızdı. Hastalananlar oldu. Akıbetleri bile belli değil. Göremiyorum miting gösteri yürüyüş yapanları, iki yüzlülük olarak görüyorum bunları. Felaketse işte oldu, nerede itiraz edenler, çok acıklı bir durum.
Besbeli ki itiraz edenleri niyetleri başkaymış. |
Bence bu sessizliğin tek nedeni, bana göre umutsuzluk'tur mehmet bey.
Ben bu olaya ikiyüzlülük yerine, umutsuzluk demeyi tercih ediyorum. Bence olay, çevre adına koşturan insanların umudunun yok olmasında gizli. Hükümet hiç bir pretostoyu umursamıyor. Mahkemelerin, madenler ve santrallar aleyhine verdiği kararların hiç birini uygulamıyor. Seçimden önce Ankara'ya ulaşan -Anadoluyu vermeyeceğiz- aktivistleri, Ankara içine dahi sokulmadı. Üstüne birde dayak yemedikleri kaldı (aslında, biraz dayak yediler'de diyebiliriz). Ve, bu hükümet seçimde %49 oy ile yine iktidar oldu. Bu durumda, sesi çıkacak olan çevre yanlısı insanların son umut kırıntısı'da, seçim ile birlikte yok oldu gitti. (Madenlerde, santrallarda mutlaka o yörelerde'ki köylerde yaşayan bazı insanların çalıştığı bir gerçek. Maden ve santral bölgelerinde'ki köylerde yaşayan herkes çevreci, herkes aktivist değil'ki). |
Bir şeye karşı çıkılrken bunlar önceden bilinir. Hükümet aman da ne iyi ettiniz buyrun hoşgeldiniz diyecek halde değildi sanırım. Her hükümet gibi bir konuda duyarlığı olan insanları n protestolarına baskı uyguladı. Bunda şaşılacak bir durum yok. Eğer buysa umutsuzluk yaratan hiç başlamamaları gerekir.
Zamanında Ovacık altın madni için Ankara'da yürüyenlerin çöken havuz konusunda oldukları yerde bile sees çıkarmamış olmalarını bne başka türlü değerlendiremiyorum. Bir sistemin bir yapılanmasına bir uygulamasına karşı çıılyor. Sistem aman ne iyi ben bunu hemen değiştireyim diyecek değil. Zaten mücadele de buna deniyor . Sonuç elde edene kadar devam etmek. Anadoluyu vermeyeceğiz. Evet Şehre giremediler. Girselerdi başarı mı elde edilmiş olacaktı. Bu yol işe yaramıyormuş bu ortaya çıktı demek uygulanan yol yanlış. Daha önce itiraz edilen konularda işleyişin değiştirilmesi için bir çaba mı olmuş kurumalara yetkililere, birilerine öneriler raporlar mı sunulmuş görülüşmeye mi çalışılmış, hiç biri işe yaramamış mı tek yol seçim paniği halindeki Ankara'ya gitmek mi kalmış. Bir ben mi farkedebildim tam da seçim üzeri işe yaramayacak bir eylem demeyi. Bana İran atasözünü hatırlatıyor büyük taşı tutan atmak istemeyen. İyi niyetli olmak bir şeyleri korumaya çalışmak yeterli değil sadece başlangıç. Bir de akılcı birr program yapmak sürekli olarak günün gerçeklerine göre revize etmek gerekiyor. |
yine alevlenecek bir konuya geldik.
gaziemir'de altın madeni faaliyetlerine başladı... karşıyaka sancaklı köyü girişinde batı yöndeki dağda da altın arama faaliyetleri başladı. güzelim marmara ve ege, sanırım arkasından akdeniz gelir, eski volkanik patlamaları yaşamış yerlermiş ve buralarda bol miktarda madenlerin olduğunu geçenlerde bir belgeselde duydum. sanırım sancaklı köyü girişinden sonra, doğançay, yamanlar ve karagöl civarındaki tüm dağlara girip çıkacaklar. birileri... altın arama düşüncesiyle çevreyi de kirletecekler. ... saygılar |
Alıntı:
''bizi uyaran Bergamalıları kovmuştuk, şimdi ne kadar haklı olduklarını anladık'' sözleri medyada yankılandı. Ne yapmamızı istiyorsun, hukuk mücadelemize yılmadan, medeni şekilde devam ediyoruz. BERGAMA'DAN KÜTAHYA'YA SİYANÜR MACERAMIZ Köylüler Eti Maden A.Ş'nin kapısına dayanmış. İsyandalar... İsyandalar çünkü şirkete ait 25 milyon tonluk siyanürlü atık havuzu köylülerin evlerine, tarlalarına tüm pisliğini boşaltmak üzere. İşletmenin atık havuzlarından ikisi çöktü, geriye bir tane kaldı. O sette de sızıntılar olduğu söyleniyor, içme sularına bile siyanür karıştığından bahsediliyor. Siyanürlü atık su, son barajı da yıkar veya yağmurlar sonucu taşarsa vay halimize! Köylüler madenci şirketin kapısına dayandı çünkü hayatları pamuk ipliğine bağlı. Çevre Mühendisleri Odası başta Köprüören, Kızılcakaya, Yoncalı ve Örenköy olmak üzere dört köyün boşaltılmasını, barajın çökmesiyle boşalacak suların Eskişehir'e ulaşması ihtimali nedeniyle de geniş bir bölgede önlem alınması gerektiğini söylüyor. Benim aklıma gelen ilk çözüm ise biraz farklı. Çevre Bakanı'nın bölgeye gidip atık barajından bardak bardak su içmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle gördük ne de olsa. Cahit Aral radyasyonlu çayla meşhur olmuş, Bedrettin Dalan Haliç'in suyunu gözlerinin rengi kadar mavi yapmış sonra da lıkır lıkır içmişti. Siyanürlü su da hoş olur, romatizmaya iyi gelir... Kütahya'yı anlamak için Bergama'yı bilmek gerek. Türkiye'de yıllardır örgütlü ve örgütsüz bir grup insan, siyanür kullanılarak yapılan madenciliğin tehlikelerine karşı çıkıyor, hukuki ve demokratik bir mücadele sürdürüyor. Kütahya'da köylüler iş derdi nedeniyle bugüne kadar pek seslerini çıkarmamıştı ancak Bergama'yı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) dahil duymayan kalmadı. Devlet, AİHM tarafından köylülere tazminat ödemeye mahkûm edildi ancak hatasından dönmedi. Süreç, tam da kapitalizmin öğrettiği çizgide ilerledi. “Kirleten öder” ilkesi tıkır tıkır işledi. Şirketin cezası devlete yani biz vergi mükelleflerine kesildi. Ne güzel işmiş patron olmak! Çevreyi kirletirim, cezamı da devletime ödetirim. Slogan gibi oldu, hey maşallah! Bergama'da kazanılmış hukuk mücadelesi 1998 yılında Ovacık'taki madeni kapattırdı. TÜBİTAK daha sonra yeni bir rapor hazırladı, bakanlar ve başbakanlar devreye girdi. Devletin hukuksuz bulduğu, İzmir İdari Mahkemesi'nin, “...insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liç yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır” yönündeki kararı birkaç yıl sonra aynı devlet tarafından görmezden gelindi. 2001 Nisan ayında maden yeniden işletilmeye başlandı. Hukuk mücadelesini sürdürenler yılmadı. 2 Nisan 2002'de madenin kapısına yine mühür vuruldu ancak 3 Nisan günü bu defa da Bakanlar Kurulu madenin çalışması için prensip kararı aldı. Bu arada yabancı şirket gitti yerlisi geldi; imaj tazelendi. Köylülerin bazıları işe alındı, madende çalışanlar ile çalışmayanlar birbirine düşman oldu. Madene karşı çıkanlar tüm ülkede ‘vatan haini’ ilan edildi. Mücadele zayıfladı, dedikodulara kulak asanlar köşelerine çekildi. Mücadele bitmedi hâlâ sürüyor ama ‘hukuk’ bir kere ‘guguk’ oldu mu işler zorlaşıyor. Bugün Kütahya'da siyanür tehlikesi varsa, bu biraz da Kütahyalının, İstanbullunun Bergama'ya yeterli desteği verememesinden, insanlarının altına olan düşkünlüğündendir. Kolumuza taktığımız bilezik Bergama'daki köyünün hayatından daha mı önemli? Sözüm meclisten dışarı. Tüm bunlar olurken çevreci ve hukukçular çeşitli saldırılara maruz kaldı. Hem fiziksel hem de politik saldırılar. Seslerini duyurmak için kentlerimize pijamalarıyla inip tehlikeye işaret eden bu köylülere çoğu zaman magazin malzemesi olarak bakıldı. Toprağı biz kentlilerden bin kat daha iyi tanıyan, değerini bilen bu insanların uyarılarını dinlenmedi. Bazıları ‘vatan hainliği’ saçmalığına inandı. Komplo teorisi düşkünleri bu söylentileri yazdı, çizdi. Bunu kampanyalaştırdılar ve altın madeninin hukukun önüne geçmesinin yolunu açtılar. Milliyetçiler dillerinden düşürmez, “bir karış bile toprak verilmez” derler ya... Sözüm toprak sevdalıları, artık rahat olunuz, telaş etmenize hiç gerek yok. Siyanür toprağa bulanırsa ne alan olur ne de ona yan bakan. Ülkemizde ‘vatan hainleri’nin kahraman olmasına da alıştık artık. Nâzımlar, Denizler ve daha niceleri... Demem odur ki, patronları madenci, yazarları kalemşör olan medya Bergama'yı görmezden gelmese, bugün YGS'de gösterdiği tavrı altıncılara karşı göstermiş olsa Kütahya bunları yaşamayacaktı. Tedbirler adam gibi alınır, 2009'da 10 bini geçen maden arama ve işletme ruhsatlarının sayısı belki çok daha az olurdu. Kapitalizm vahşidir ama onu kırbaçlarsanız daha da vahşileşir. Tek derdi kâr olan şirketlere verilen politik destekler onları kırbaçlamaya benzer. Özgür Gürbüz ozzgurbuz@gmail.com |
Fatoş bu yazı sizin mi altında imza olan özgür Gürbüz'ün mü? Bu kişi kim?
Bu işellle öyle kalemşör halledilmiyor. Madendeki vahim durumu da ya da duruma karşı birşey yapılmıyor olmasını da açıklamıyor. Aman ne ilginç gidilmiş köylüler madende çalışıyormuş . İyi geri dönsünler. Bergma madeni için yapıln gösterileri neden yapmamışlar dönüncede onu açıkalsınlar. Anakara'lar yürümeler gösteriler gösteriler. Açıkçası hiç de inandırıcı gelmiyor artık bana bu tavırlar. Yoksa bir şey yaptılar da buhar mı oluyor. Buhar oluyorsa önceki gösteriler nasıl görünür oluyordu? Altın madenciliğinde siyanürün tek teknik olduğunu baştan başlayıp mı yazayım bu kadar mücadele sırasında bunu bile öğrenememişler mi bu"protestocular" daha doğrusu neye karşılar acaba? |
Memet arkadaşım, peki siz söyleyin , ne yapsınlar, medeni şekilde direniyorlar. ülkemizin doğasını koruma uğrunda tartaklanıyorlar tehdit ediliyorlar, anlamsız şekilde işlerinden oluyorlar ya da tayinleri çıkıyor, düzenleri bozuluyor, mahkemelere veriliyorlar hatta tuhaf şekilde ölüyorlar. Bu insanlar sadece ve sadece ülkemizin ve dünyamızın faunasını korumak uğruna yapıyor. Maddi ve manevi olarak feragat ediyorlar. Buna da yürek ister.
Siz hiç Kıbrıs'a Lefke'ye bir zamanlar altın madeni olan yere gittiniz mi? Ben gittim. Şimdi oraları nasıl bir incelediniz mi? Siz gezmeyi seven bireysiniz, aslında çok ta uzak değil gidip bir görün. Sonra da ne hale geldiğini överek anlatın:) Perşembe, 30 Temmuz 2009 10:36 Çevre ve Orman Bakanlığı'nın mahkeme kararlarını hiçe sayarak Bergama-Ovacık Altın Madeni‘nde faaliyetlerin devam etmesine izin vermesi nedeniyle Çevre Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası ve Metalurji Mühendisleri Odası 29 Temmuz 2009 tarihinde ortak bir açıklama yaptılar. Koza Altın İşletmeleri‘nin Ayrıcalığına Son Verilmelidir! Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı aşağıda imzası olan meslek odaları olarak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı kuruluş amacına uygun davranmaya çağırıyoruz. Kozak Yaylası ve yörede geri dönüşü olmayacak yıkıma yol açacak maden ocaklarına izin vermeyiniz. Bergama-Ovacık Altın Madeni‘nin faaliyetlerini hukuka aykırı bulan onlarca mahkeme kararına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa Mahkemesi‘nin Maden Kanunu ile ilgili iptal kararına ve en son Danıştay‘ın Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği hakkında verdiği Yürütmeyi Durdurma kararlarına rağmen, Çevre ve Orman Bakanlığı mevcut yasaları ve her düzeydeki yargı kararını yok sayarak başta Koza Altın İşletmeleri A.Ş. olmak üzere madencilik faaliyeti yürüten şirketlerin isteklerini yasalardan ve yargı kararlarından üstün tutmaya devam etmektedir. Bergama ve Dikili yöresi, bölgesel ölçekte maden sahasına dönüştürülmeye başlanmıştır. "Bergama-Kozak Köyü - Gelintepe mevkiinde", Bergama-Yerlitahtacı Köyü‘nde" ve "Dikili-İlçesi, Çağlan Köyü- Uyuzyaka mevkiinde" "Altın Madeni Açık Ocak" işletmeciliği için Koza Altın İşletmeciliği A.Ş. tarafından 2006 yılında ÇED başvuruları yapılmıştır. Söz konusu maden ocaklarının ÇED süreçleri kapsamında yapılan halkın katılımı toplantısında, yöre halkından hiç kimse madenin açılması doğrultusunda görüş bildirmemiştir. Ocaklarda çıkartılacak cevherin işletileceği Bergama-Ovacık Altın Madeni işletmesinin kapasitesinin dolmuş olması ve kapasitesinin artırılmamış olması nedeniyle ÇED süreci durdurulmuştur. Fakat üç yıl sonra, her üç ocak için de yeniden başvuru yapılmış ve 29 Temmuz 2009 Çarşamba günü Çevre ve Orman Bakanlığında 1. İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu Toplantısı yapılacaktır. Yine Kozak Yaylasında bulunan Bergama Kaplan Köyü ve Dikili- Çukuralan Köyü sınırları içinde bulunan yine Koza A.Ş.ye ruhsatlı Altın Madeni Ocağı için 6 Ağustos 2009 tarihinde 1.İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu toplantısı yapılacaktır. Yani Kozak Yaylasının delik deşik edilmesi için izin sürecinin son aşamasına gelinmiştir. Çağlan, Yukarıbey, Yerlitahtacı ve Çukuralan Köyü sınırları içinde bulunan 4 ayrı maden ocağının içinde bulunduğu, KOZA A.Ş.ye verilen ruhsat sahaların büyüklüğü yüz km2‘yi aşmaktadır. ÇED sürecinin başlatıldığı tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin(RG tarih ve sayısı:16.12.2003-25318) 10. Maddesine göre; " Proje sahibi özel formatın veriliş tarihinden itibaren bir yıl içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporunu Bakanlığa sunmakla yükümlüdür. Bu süre içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu sunulmaz veya gerekçesi belirtilerek ek süre isteminde bulunulmaz ise başvuru geçersiz sayılır. Proje sahibinin süre uzatım talebi Bakanlıkça uygun bulunması halinde altı ayı geçmemek üzere bir defaya mahsus ek süre verilir." ÇED Yönetmeliği‘nin bu açık hükmüne, 2008 yılında ÇED Yönetmeliği‘nde değişiklik yapılmasına rağmen Çevre ve Orman Bakanlığı, eski başvuruları kabul ederek ve yeniden halkın görüşüne başvurmayarak yangından mal kaçırırcasına ÇED sürecini işletmektedir. Altın şirketlerine hukuki açıdan yol göstericilik yapmak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın görevi değildir. Koza Altın İşletmeleri A.Ş. her defasında Çevre ve Orman Bakanlığı‘na başvurarak verilen yargı kararları ile yasalar ve yönetmelikler karşısında faaliyetine nasıl devam etmesi gerektiğini sormaktadır. Asıl ilginç olan ise Çevre ve Orman Bakanlığı‘nın her defasında söz konusu şirkete hukuki yol göstericilik yaparak; izlemesi gereken yol ve yöntemleri bildirmesidir. Bu şekilde Koza Altın İşletmeleri‘nin Çevre ve Orman Bakanlığı‘na yaptığı ÇED başvuruları, Bakanlık tarafından çevresel etki değerlendirme sürecinin en başından usulen ve bir takım şekli formalitelerden ibaret olarak ele alınmaktadır. Koza Altın İşletmeleri A.Ş.ye yargı kararları ve yasalar karşısında tanınan ayrıcalıklar, kamuoyu tarafından çok iyi bilinmekte ve gelişmeler, ülkemizin doğal varlıklarının geleceği açısından kaygıyla izlenmektedir. Gelinen aşamada Koza Altın İşletmeleri A.Ş. kamuoyundan yükselen bu haklı tepkiyi susturmak için açılan davaların davacılarına, avukatlarına ve yaşanan hukuk tanımazlığı dile getiren gazetecilere karşı yüklü tazminat davaları açmaktan ve sahibi olduğu medya organları aracılığı karalama kampanyaları yürütmekten başka çare bulamamaktadır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği‘ne bağlı aşağıda imzası olan meslek odaları olarak Çevre ve Orman Bakanlığı‘nı kuruluş amacına uygun davranmaya çağırıyoruz. Kozak Yaylası ve yörede geri dönüşü olmayacak yıkıma yol açacak maden ocaklarına izin vermeyiniz. Çevre ve Orman Bakanlığı asli görevini yerine getirmelidir! TMMOB Çevre Mühendisleri Odası TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası TMMOB Kimya Mühendisleri Odası TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası ------------------------------------- Memet arkadaşım, yukarıdakiler senin dediğin gibi kalemşörler değil:))) |
1 Eklenti(ler)
Eklenti 242116
KAZ DAĞLARININ ÖLÜM FERMANI İMZALANDI. Türkiye’nin cennet köşelerinden biri olan oksijen deposu Kaz dağlarında, altın madeni işletmek için 16 firma ruhsat aldı. Yerli ve yabancı firmalar, 400 bin ton siyanür kullanarak 34 noktada altın arayacak. CHP bu konuda bir Meclis Araştırma önergesi verdi. Önergede, ‘’Kaz dağları ciddi tehdit altındadır’’ denildi. CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ve arkadaşlarının önergesinde, Kaz dağlarının bölgedeki 2 milyon insanın temiz su kaynağı olduğu da hatırlatıldı. ’Kaz dağları, gelecek kuşaklara devredilmesi gereken tarih ve mitoloji alanıdır’’ denilen önergede şu görüşlere yer verildi: 750 BİN KİŞİ OLUMSUZ ETKİLENECEK “Dünyanın en çok korunması gereken bölgelerinden biri olan Kaz dağlarının bitki örtüsü, suyu, havası, yer altı ve yer üstü zenginlikleri ciddi tehdit altındadır. Bölgede birçok uluslararası firma, başta altın ve gümüş olmak üzere maden arama ve işletme ruhsatı almış ve almaya devam etmektedir. Kaz dağlarında altın madeni işletmeciliğinin başlaması halinde, 2,5 milyar ton kaya ve toprak işlenecek, yaklaşık 400 bin ton siyanür kullanılacaktır. 10 milyon adet zeytin, kiraz, şeftali, elma ağaçları ile birlikte tüm bitkisel üretim ve tarımla geçimini sağlayan 750 bin kişi olumsuz etkilenecektir.’’ Kaz Dağları bölgesinde 2007 yılında başlayan altın arama çalışmaları kapsamında bugüne dek yüzlerce sondaj yapıldı. Çanakkale bölgesinde son olarak da 16 firma 34 bölgede altın arama ve işletme ruhsatı aldı. Ruhsatlar, Bayramiç, Çan, Lapseki, Biga, Ezine, Ayvacık ve Yenice ilçeleri sınırları içinde bulunuyor. Basından alıntıdır (21-08-2011). |
"Memet arkadaşım, peki siz söyleyin , ne yapsınlar, medeni şekilde direniyorlar."
Bu direnme konusunda açıkçası ben çok ciddi şüphelere sahibim artık. Bir firmanın bir işletmesine karşı direnç, aman ne iyi. Peki defalarca çok önceden işaret ettiğim madende göçük, bu göçük sonucu ortaya çıkan felaket. Siyanür derken köylülerde çıkan arsenik bu konuda direnmeyi unutmuşlar sanırım .Bir tek oda başkanı bu göçükle ilgili tek başına direniyor. Kimse de umursamıyor olan biteni. Ortada zaten bir kirlenme varken bir firmaya takıntılı direniş çok ciddiye alamıyorum ben. Direnenlerin neye direndiğinden de şüpheliyim. Altın çıkarılmasına mı siyanürle çıkarılmasına mı. Bu maden çevreye zarar verdi de ona mı? Neye direniliyor? Orman alanları tahrip ediliyor ona mı direniliyor. Firmaya ne gibi bir ayrıcalık tanınıyor bilmiyorum. Güzel yurdumun bütün iktidarlarının yaptığı mı yapılıyor. İktidarların çıkarına uygun bir kayırma mı yapılıyor. Böyleyse dediğiniz bütün firmalara kaşı çıkılmalı. Ama burada tek firma için direniliyor bana garip gelen tavır budur. Bakın bri cümleyle bu işlerin çok da cdiddye alınamayacak biçimde, karşı çıkalım da nasıl çıkarsak çıkalım tarzında olduğuna örnek; "400 bin ton siyanür kullanarak 34 noktada altın arayacak." Bu düpedüz uydurma bir cümle. Nereden hesap edilmiş 400 bin ton. Maden ararken siyanür kullanıldığı da nereden çıkmış? Bu konuya bu kadar duyarlı olan biri neden çöken atık havuzu konusunda tek kelam etmemiş? Basından alıntı, hangi basın bu? Mayınlı alanlar İsrail'e kiralanacak biçimindeki malum fake sitelerin yayınlarını hatırlatıyor bana. KAz dağlarının doğal yaşamının tala nedilemsine karşıyız biçiminde olsa karşı çıış destek olacağım diyeyim böyle bir cümleyle başlayınca söylem ben cidid bir söylem olark göremiyorum |
Bugün'kü gazetelerin ve haber sitelerinin hemen hepsinde bu haber var memet bey.
1-2 link ekleyelim. http://www.posta.com.tr/turkiye/Habe...rticleID=84916 http://yurthaber.mynet.com/detay/can...mzalandi/40281 |
Bakın ben bir haber gördüğümde önce bunu doğruluğu ne kaar diye bir bakarım.
"10 milyon adet zeytin, kiraz, şeftali, elma ağaçları ile birlikte tüm bitkisel üretim ve tarımla geçimini sağlayan 750 bin kişi olumsuz etkilenecektir.’’ Gazete haberi bu cümleyi yazarken hangi bilimsel araştırmayı veri sunmuş? Böyle bir şey yok. Bize bir "şey" sunuluyor. Sorgulamadan doğru kabul ediyoruz. Bana dese haber doğal yaşam alanları tahrip edilecek tamam doğru diyeyim. Ama maden ararken siyanür falan kullanılmaz uydurma bu. Bu durumda yazının geri kalanını da ciddiye alamıyorum. 750 bin kişinin olumsuz etkileneceği nasıl hesaplanmış? İki ayrı haber linkinde aynı metin bu durumda bu metin nereden servis edilmiş? Bu arada yükselen yeni küresel kriz nedeniyle altının ne anlama geldiğini belki sorgulamak isteyenler vardır. Altın fiyatları neden bu kadar yükseliyor diye merak ederler. Bu durumun bu konuyla bir bağlantısı mı var diye sorgularlar. |
Alıntı:
Maalesef, bu harfi harfine, kelime kelime aynı olan ve tek bir yerden servis edilen bu açıklamalara, özellikle son 6-7 yıldır bir çok hayali dava'da görüyoruz. Bu davaların ne olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Hani, yandaş medyada tek tip haberlerin çıktığı Artık, medya bu şekilde yayın yapıyor. Tek bir yerden, tek bir metin. Haliyle, her gazetede, tv.de ve sitede böyle oluyor. Bunun adına; F tipi yayıncılık diyoruz. Bu sorgulanır, art niyet aranır diyorsunuz. Elbette, bu tek tip habercilik ve medyada'ki iki yüzlülük mide bulandırıcı. Ben, siyanürlü madencilik (bu akademisyenlerin kullandığı bir terim) ve bu konuda medyanın ne kadar ikiyüzlü davrandığını gösteren bir örnek vereyim; Bundan yıllar önce, Bergama ovacıkta'ki altın madeni ilk önce Eurogold sonra'da Normandy şirketlerinde iken, F tipi medya'dan Zaman isimli gazetede sık sık, siyanürlü altın madenciliğinin çevre için ne kadar tehlikeli olduğuna dair haberler çıkıyordu. Ne zaman'ki, altın madeni Koza şirketine verildi, aynı gazetede'ki bu siyanürlü madencilik eleştirileri bıçak gibi kesildi ve tam 180 derece dönüş yapılıp, çevreye hiç zararı olmadığı yönünde yazılar çıkmaya başladı. Biz bu ikiyüzlülüğü, facebook'ta kurduğumuz gruplarda ve bir çok sitede paylaşmıştık O nedenle, medyanın bu ikiyüzlülüğünü ve medyaya yapılan tek tip haber servisini elbette'ki sorgulayacağız, devamlı sorguluyoruz'da. |
Alıntı:
İlahi memet bey. Bir bölgede maden şirketi olacak'ta, orada doğaya zarar vermeyecek. Dünya'da, bunun aksi bir örneği varmı'dır acaba? Sadece altın madenlerinden bahsetmiyorum. Tüm maden arayan şirketlerden bahsediyorum. "Siyanürlü altın arama ya'da siyanürle altın çıkarma" cümlelerini Prof ya'da Doç. olan akademisyenlerden'de sık sık duyuyoruz. Bu hatayı sadece medya ya'da vatandaş yapmıyor. Konunun uzmanı olan kişilerde, bu kestirme cümleyi kullanıyorlar. Bir çoğumuz bunu yapıyoruz. Yalnış ama -hangi konudan bahsediliği- bilindiği için, akademisyenlerden vatandaşa kadar herkes böyle kullanıyor. |
Bu haberi paylaşmamda'ki öncelik, maden şirketlerine izin verilmiş olmasıdır. Ana konu budur. Siyanür hiç kullanılmasa bile (tesiste ayrıştırma esnasında), önemli olan ağaçların yok edilmesi, doğanın alt üst edilmesidir. Siyanüre takılıp kalmayın.
Biliyorsunuz, biz geçen yıl Kozakta'ki maden arama sahasından fotoğraflar çekip, paylaşmıştık. Aradan 1 yıl geçti ve şu anda'ki durum, kesilen ağaçlık alanın en az 4 misline ulaştığını bizzat, madende çalışan çok yakın 3 arkadaşım söylüyor. Gidip görme şansımız olmadığı için, doğru varsayıyorum. Hadi diyelim'ki, biraz abartmış olsunlar ve 4 misli değil'de, 2 misli olsun. Ne farkeder'ki? Zaten o bölgenin tüm ağaçları, eninde sonunda yok edilecek. Aynı olay, bundan sonra Kaz dağlarında olacak ve daha siyanür kullanılmaya başlamadan önce, Kaz dağlarının'da ağaçları yok edilecek. Önemli olan budur. Her ne kadar konu başlığımız, altın-gümüş ve siyanür olsa'da, temel konu madencilik ve çevreye tehlikeleri olduğu için, siyanüre takılı kalmayalım. Çevre için esas tehdit, siyanürden önce gelecek çünkü. |
Biz bu ikiyüzlülüğü, facebook'ta kurduğumuz gruplarda ve bir çok sitede paylaşmıştık"
Ben de tam olarak bunu diyorum. Bir maden üzerinden kıyamet kopuyor. Çevreye zarar verdiğine dair elimizde veri yok. Bir başka maden var açıkça havuzu çökmüş, köylülerin içme suyunda arsenik var( Madenle ilgili mi değil mi bilmiyoruz, açıklanmadığı için) bu madene ilgi gösteri yapan itiraz eden tepki veren miting yapan pijamayla dolaşan yarı çıplak yollara koyulanlar yok. İtirazlar ise sadece altın madenciliği üzerine. Gazeteler medya falan bunlar beni ilgilendirmiyor hepsi bir çıkar grubunun yayın organı sonuçta. "çevrecilerden" doğa tahrip olduğu için madenciliğe karşıyız diye bir tepki mi var. Bu durumda bütün madenlerin çıkarımına mı karşılar. Bu ilginç, varolan yaşamı nasıl devam yapılabileceğıne dair bir savları mı var? Ben siyanüre takılı değilim. Konuyu sadece bu açıyla kısıtlayanlara inanmadığımı söylüyorum. Açıkçası bu kanıyı da da katıldığım bir çevreci grubun toplantısında konuşulanları gördükten sonra edindim. |
Evrensel Gazetesi - ?Gazetecileri tehdit ettim?
BİR FEDAİNİN İTİRAFLARI - 1 ‘Gazetecileri tehdit ettim’ Bergama yakınlarındaki Ovacık Altın Madeni 1986 yılından beri hem yörede hem ülke kamuoyunda tartışılan bir maden. Uluslararası sermayenin ortaklığı ile Eurogold adıyla Çamköy, Ovacık, Narlıca köyleri ortasında yapılmak istenen siyanürle altın işletmeciliği, yöre halkının büyük direnişi sonrası uzun yıllar faaliyete geçemedi. Amerikan altın tekeli Newmont- Normandy 2004 yılında esas işi davetiyecilik olan İpek Grubuna madenin yüzde 39'unu sattı. Koza Altın bu satışı sanki madenin tamamını almış gibi “yüzde 100 yüz Türk altın şirketi” reklamı ile halka duyurdu. Dünyanın en büyük altın tekellerinden Newmont'un bu hamlesi iktidara yakınlığı ile bilinen Koza grubunun siyasi gücünün ve yerli bir şirket görüntüsünün halkın tepkisini gidereceği hesabı olarak yorumlandı. BERGAMA ‘SİYANÜR ÜSSÜNE’ ÇEVRİLDİ Aradan geçen zaman içerisinde, Koza Altın şirketi Ovacık'taki madenin tamamına sahip olurken ülkenin birçok yerinde altın madenleri işletmeye başladı. Bergama'daki tesisi de cevher bitmiş olmasına rağmen, yakın yerlerdeki cevherin taşınarak siyanürle altının ayrıştırılma işleminin yapıldığı bir “siyanür üssü”ne çevirdi. Bu nedenle ikinci bir atık havuzu yapıldı. Havran’dan, Kozak Yaylası’ndan cevherler kamyonlarla Bergama’ya taşındı. Madenin şu an Genel Müdür Yardımcısı koltuğunda oturan Hayrettin Öğüt, Eurogold zamanından günümüze madenin hep üst düzey yöneticilerinden birisi oldu. Yaptıkları, sözleri, eylemleri hep tartışılan, dava konusu olan Öğüt, şu anda Koza Altın Şirketi Genel Müdür Yardımcısı koltuğunda oturuyor. 2008 yılından bu yana, 4 yıl 3 ay Hayri Öğüt'ün korumalığını ve kendi deyimiyle fedailiğini yapan Bergamalı Ersan Var, işinden ayrıldıktan sonra Öğüt ve madenle ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Ersan Var, Öğüt'ün talimatı ile kimlere baskı ve şiddet uyguladığının yanı sıra, çalıştığı süre boyunca madende tanık olduğu usulsüzlükleri gazetemize anlattı. İLK İŞ: PANEL BASKINI DAVASI. Bergama'nın köklü bir ailesinden geldiğini söyleyen Ersan Var, eski Belediye Başkanlarından Raşit Ürper zamanında otoparkçılık yaparken o zamanlar madenin halkla ilişkiler müdürü Hayrettin Öğüt'ten iş teklifi almış. Otoparkçılık yaparken 2 bin lira aylık geliri olduğunu belirten Var, altın madeninde güvenlik ve şoför olarak işe başlamış. Var işe girdiği ilk gün 2006 yılında Dikili Festivali kapsamında gerçekleştirilen “Siyanürlü Altın ve Çevre paneli”ne maden çalışanları tarafından yapılan baskın ve sonrasında yaşanan olaylarla ilgili açılan davaya gitmiş. “İşe girmek için 15 kişi ile mülakatta iken Hayri Öğüt beni çağırdı, ‘Ersan kalk’ diye. Daha sınava bile girmemişken ilk gün 50-60 kişi Osman Özgüven'in mahkemesine gittik. Panelde saldırı ile ilgili bir davaydı. O panel olayı nedeniyle bazı polis memurlarını bile başka yerlere dağıttırdılar. Taraf tuttular diye". -------------------------------------------------------------------------------- ‘GAZETECİNIN ÖNÜNÜ KESTİM’ YEREL gazetelerle her gün pazarlıklar yapılıyor. ‘Benim haberimi, adımı çıkarırsan üç bin tane gazete alırım’ gibi. Gazetelerin dağıtımı da bize ait. Ben dağıttım elimle birçok kez. Bergamalı gazeteci Ahmet Üneroğlu’nun önünü kestim. Konuşmalarından ve köşe yazılarından dolayı rahatsız oldu Hayri bey. Bununla ilgili bana talimat verdi. Gece 12 civarında vardiyam bitti. Denk geldi tesadüf. Şoföre sen yürü belli olmasın dedim. Ahmet abi altına işedi. Sabah Hayri beyi aradı telefonla. Hayri beyin ‘ben o eşek herife sorarım. Gerekli şeyleri yaparım’ dediğinde ben yanındaydım. Bununla ilgili üzüntülerim anlatmakla bitmez. Ben bu işleri yaptım. Aldığım para 950 lira. Bana verilen vaatleri anlatsam dillere destan. Ayrıca AİHM'e dava açan üç köylünün davalarını geri aldırttım. -------------------------------------------------------------------------------- ‘ESKİ MÜDÜRÜ YUMURTA YAĞMURUNA TUTTUM’ VAR, bir mahkeme çıkışında Hayri Öğüt'ün talimatı ile madenin eski kamu ilişkileri müdürü Hasan Gökvardar'ın arabasını ve evini yumurta yağmuruna tutmuş. “Bir gün mahkemeye çıktık. Bana talimat verildi Hayri Öğüt tarafından ‘Bu adam canımı çok sıkıyor’ diye. Ben bu adamın arabasını yazlığının önünde yumurta yağmuruna tuttum. Belki 50 tane, evine, yazlığına falan yumurta attım”. Hasan Gökvardar, 10 yıl madende kamu işleri müdürlüğü yaptıktan sonra işten çıkarılmış, bunun üzerine madende dönen dolapları ve yapılan usulsüzlükleri basına anlatarak, maden karşıtlarının safına geçmişti. -------------------------------------------------------------------------------- ‘MEMURLARA HEDİYELER GÖTÜRDÜM’ Madeni denetlemeye gelen devlet memurları (Özel İdare, DSİ, Üniversite, Çevre İl Müdürlüğü, emniyet vb)'nın hepsini ben şirketin özel arabasıyla İzmir’den odalarından alıyordum. Sabah, öğle, akşam yemekleri yediriliyor. Denetleme yapılıyormuş gibi numuneler hazırlanıp ellerine veriliyor. İşyerlerine, evlerine kadar dağıtılıyorlar. Ben bundan utanç duyuyorum. Ramazanda, yılbaşlarında bunların odalarına ben kendim çikolata dağıtıyorum. Bunların bir ramazan paketi alınca gözlerinin parladığını hissediyorum ben. Ben bunları görev olarak yapıyordum. |
Bakırı konsantre olarak borularla Hopa ' ya pompalayıp, gemilerle yabancı ülkelere ihraç edelim. İçinde altın ve gümüş bulunan ham çamuru, işlemeden hemde.
Yabancılar işlesin ve bize altını 1 'e 10 geri satsın, böylesi daha iyi. Münakaşa etmemiş oluruz, tartışmayı bitiririz. İçinde ''HES'' de barındıran bir işletme çevreye zarar verirken biz ne yaptık; ,,, atlara kükürt faydalı vs....., ...Fabrika halka senede bir milyon lira tazminat vermekten kurtulacak.... demişiz. Verimlilik oranı dünya ortalamasının oldukça altında olan bir maden yatağını, gene dünya standartlarının 3 misli çalışanı ile işletip maaş/para ödeyerek.... ...Murgul çayını zehirlesek...., ...Çoruh nehri mi?, o da nerden çıktı bu çayın önüne, geri çekilsin desek... VE; Hiç bir şey yapmasak ne olur, yapmışmıydık yoksa ki..?. Neden yapmadık; Orada yaşayan kişilere daha iyi bir imkan sağlama adına(güya), iş bulduk. Bu arada altın, bakır, gümüş ithalat bedelleri, nakliye ücretler ile çeşitli ödemeler yapılırsa ortada daha çok işlem olur, para büyür, nakliye dahil bahsi geçen bu işlemlerin herbirinden ayrı ayrı komisyonu da kâr harici cebe atarız, işe alma üzerine de hamili kartlar yazar onlardan da bende oluştururuz..vs. dedik. Altını biz üretirsek yukarıda yazılanlar kül olacak. Altın çıkarmamaya devam etmeyelim, altını sağlıklı(insan-çevresel) çıkarmaya devam edelim. Bunun içinde bilimsel araştırmalar nezdinde yapalım. Kahve köşelerinde değil. Saygılarımla lütfen. |
Altın bizim ülkede çıkıyor ama buna rağmen yine de 1-10 ödeyip dışarıdan alıyoruz.
Yani anlayacağınız, değişen bir şey yok. Ülkemizde çıkan altının % 2.si bize kalıyor sn. mduran. Gerisi, küresel kapitallere gidiyor. Bu rakamı bizzat söyleyen altın madeni şirketinin kendisi. % 2.si ülkemize kalıyor, ülkemiz iyi para kazanıyor, diyorlar. Dalga geçer gibi. Çevre felaketi, ormanların yok edilmesi yanımıza KÂR kalıyor. |
Eğer, bu altın madenlerini yabancı devlet firmaları değil de, kendi devletimiz çalıştırsa bu çevre katliamı pretostoları olmazdı-yapılmazdı (kül olacak) diyorsanız, yine de olurdu.
Belki altın madeni için değil ama başka madenler-HES'ler gibi çalışmalar, protesto ediliyor. Bu nedenle, altın madenlerini yalnızca bizim kendi devletimiz bile çalıştırsa, yine olur bu protestolar. Yani öyle kül olmaz sn.mduran. |
Alıntı:
İçinde canlılar ne âlemdedir...?. Bana, ...''binlerce deresi olan bir yerde bu düşük randımanlı işletmeyi devam ettirmek için akıl zaâfı olmak gerek, burada seracılık, bahçecilik, alabalık çiftlikleri çok randımanlı olurdu''.... derken ne demek istemişti bir Japon dostum?. Derelere sadece tual üstü desen gibi bakmamızı mı tercih etmişti?. HES ' leri, altın/gümüş/siyanür.., içindeki canlıları ile çevreyi, ekonomiyi, geleceği düşünmüş müydü?, bizden daha mı çok seviyordu yurdumuzu-en azından doğamızı? düşünmüş müydü, ve niçin HES hakkında bir şey dememişti bana..?. Ve hatta; sahil yolunun yapılmasını eleştirmişti. Deniz olan bir yerde sahile otoban-büyük yol neye ki, gemi nakliyatçılığı ne güne duruyor... ...diyerek, baş parmağı ile işaret parmağını uyuşturup, bunu yapanlar ''çok akıllı'' demişti. Yani bana âdeta ''siz aptalları soyuyorlar'' demek istedi ve üzüldüğümü hissedince bunu bizde de yapıyorlar, merak etme.. dedi. Nezâketen. Bunlar cevap olsun diye yazılanlar değil, kimseye karşı da değil. Kafamda bir şeyler oluşturdum zaman içinde, kendi denklemimi kurdum. Okuduklarım, yaşadıklarım ile harmanlanmış bir dağarcık işte. Başkasının fikrine saygı duyarım, ama asla başkasının ''deh'' demesi ile ilgilenmem. Dağarcık bana yapılması gerekenleri gösteriyor, nezâket kuralları ve sitenin takdir ettiğim prensipleri içinde. Bende hatalarımı azaltmayı becerebildim bu site sayesin. Çünkü her şeyden ders çıkaran bir yapım var. Asla ''ÇOK AKILLI'' olmadım. Baba nasihatim var üzerimde. Saygılarımla lütfen. - Siz Türkler çok zengin bir milletsiniz.. - Nasıl yani...? -Asırlardır bu kadar söyulup, bu kadar bir şeyler yapacak gücü olması, o millet için değerli bir şey... Aramızdaki konuşmalardan bir ''süzme hüzme'' daha efendim. |
Alıntı:
Olayın nerede olduğunu sorsam, bilemeyen çok kişi çıkacaktır. Zaten bir madenin kimin işlettiğinin çok anlamı yok. Yasalara uygun işletilmesi önemli. Altını ihraç edilmesi de çok garip bir durum değil. Bedavaya gitmiyordur sanırım dışarı. Yatağan'da çevre katliamı termik santral devlete ait, ama onu da kimse umursamıyor. |
Evet. Doğru.
Olay yaşandıktan sonra pek ses-seda çıkaran olmadı. Bu örgütsüzlükten mi kaynaklanıyor yoksa çevre örgütleri de sözde hayvansever dernekleri gibi mi? esas bunu da tartışmak gerekiyor. Geçenlerde Greenpeace'in sosyal medyada'ki sayfalarına sizi neden Kaz dağlarında, Kozak'ta altın'a karşı göremiyoruz, diye yazdım. Hangi birine yetişelim, diye cevap verdiler ama nedense bu örgütü bazı belli türde ki aktivitelerde görüyoruz. Bunların dışında ki diğer çevre katliamlarında hiç yok'lar. Oysa bu örgütü sık sık buralarda görmemiz gerekiyor. Sadece balina katliamlarında ve Shell ya da Bp şirketlerine karşı değil. Bakıyoruz bu örgüte, dostlar alış-verişte görsün modunda, bir iki göstermelik eylem yapıyorlar o kadar. Dünyanın 2. en yüksek oksijenli bölgesi denilen Kaz dağları yok edilecek ama örgütten ses seda yok. Ortalığı ayağa kaldırmaları gerekiyor oysa. (Biraz daha böyle devam ederlerse, bazı çokuluslu şirketlerin reklamını mı yapıyorlar acaba diye, düşünmeye başlayacağım). Bana nedense pek güven vermiyor bu örgüt. Bu durum bana, hayvansever derneklerinin söz konusu hayvan kedi-köpek olunca, ortalığı ayağa kaldırıp, diğer çevre katliamlarında'ki hayvanların yok olmasında ise, hiç bir protesto'da bulunmamalarını çağrıştırıyor. Her tarafımız çelişki. Yatağan'da aslında çok gösteriler oldu ama devleti yöneten hükümetler, herhalükarda kararlarına devam ettikleri için, değişen birşey olmuyor. Sadece bu hükümet için söylemiyorum. Bundan önce ki hükümetler de aynı davrandı. |
ÇEPEÇEVRE YAŞAM PROGRAMI (Hayat Tv.): (Bergama özel bölüm videoları). 1. Bölüm: ÇEPEÇEVRE YAŞAM (Hayat TV) BERGAMA ÖZEL BÖLÜM -1- | Facebook 2. Bölüm: ÇEPEÇEVRE YAŞAM (Hayat TV) BERGAMA ÖZEL -2- | Facebook 3. Bölüm: ÇEPEÇEVRE YAŞAM... | Facebook 4. Bölüm: ÇEPEÇEVRE YAŞAM (Hayat TV) BERGAMA ÖZEL -4- | Facebook Video sayısı çok olduğu için, aşağıda ki 5. Bölümü ve diğer bölümleri, Youtube sitesinden izlemeye devam edebilirsiniz. çepeçevre yaşam 5 - YouTube 1. Bölümde anlatılan Dikili'de ki çevre panelinin, altın madeni şirketi tarafından nasıl provake edildiği ile ilgili olarak, geçenlerde Evrensel gazetesine açıklamalar yapan şirketin eski koruması, Paneli Nasıl provake ettiklerini detaylı olarak açıklamıştı. Üstte ki 217 no.lu mesaj ve mesajda ki linkten okuyabilirsiniz. |
Hak arama, direniş, mücadele işte böyle olur..bravo Murgul halkına:
http://www.odatv.com/n.php?n=akp-ve-...kti-2909141200 |
Mücevher, geçmişten bu yana insanların vazgeçemediği en değerli takılardır. Elbette bu takıların kalitesi, sadece mücevher sınıfında değerlendirilmesi ile bağdaştırılamaz. Kalitesini belirleyen çeşitli malzemelerle birlikte özel tasarımlar da vardır. Öyleyse, mücevher yapımında ne kullanılır? Gelin hep birlikte sorunun cevabına bakalım.
Kolye, küpe, bileklik ve daha birçok mücevherin en gözde malzemesi altındır. Bundan yüzyıllar önce de altın değerliydi, günümüzde de hala önemini koruyor. Ancak bunun yanı sıra çok sık tercih edilen malzemelerden biri, gümüş olarak karşımıza çıkar. Platin de değerli bir mücevher metali olarak bilinmektedir. Ayrıca son dönemlerde mücevher yapımında doğal taşlara çok rastlanır. Altın, gümüş gibi değerli madenlerin yanında aşağıdaki değerli taşlar da sıkça mücevher yapımında kullanılır: Elmas Opal Mercan Zümrüt İşçiliği en yüksek olan ise altın madeninden üretilen mücevherlerdir. Yapılan takılara ametist gibi doğal taşlar da eklenir. Böylece estetik açıdan insanların hoşuna gideceği malzemeler üretilir. Ayrıca her malzemenin mücevhere dönüştürülmesi sırasında belirli işlemler uygulanır. Kaynak: https://www.goldium.com.tr/blog/icer...-ne-kullanilir |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 05:22. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025