![]() |
Alıntı:
Alıntı:
|
Siyanürün çevreye zarar vermesine engel olmanın bir yolu var dediğim bir cümlemi bulabileceğimizi sanmıyorum.
Bunun gibi klor ve sülfür gazının da çevreye zararını engellemenin bir yolu yok. Siyanürün çevreye yayılmasına engel olmanın yolu var. O da zaten bilinip uygulanan yollar. Önemli olan bütün madenlerin işlenmesinde çevreye zararıyla, karlılık arasında tercih yapanlara karşı çıkılması. İşte çöken havuzda karlılık seçilmiş. "diğerlerine itiraz etmiyorsanız, altına, gümüşe de itiraz etmeyin demek mantıklı mı? " Bu cümle bir kaç bakımdan benim için hatalı. Altına ve gümüşe de mi itiraz ediyorsunuz diye sordum. Altının bu ekrana bakmak dahil anlamına da işaret etim. İtiraz edilecek şey, altın ya da gümüş çıkarılması ne şekilde çıkarılması değil. Bu sırada çevreye olası zararlarına karşı çıkılmalı. Bu yüzden kömüre petrole karşı mısınız sorusunu sordum. Diyelim cümle içeriği benim dediğim gibi değil maden çıkarımının çevreye zararına işaret ediyor. Bu durumda bir madenin zararına karşı çıkıp diğerine karşı çıkmamak bana mantıklı gelmiyor. Çünkü bu sefer hangi madene karşı çıkılmış diyorum. Tungsten değil bakır değil( bakırı saymasak iyi olabilir içinde altın içeriyor, siyanür kullanılıyor) Benim mantığımla geriye altının stratejik önemi kalıyor. Bu durumda şöyle soruyorum altın çıkarılamasına mı karşısınız. Neden başka madenlere değil de altına? Kimsenin bunun karşılığı siyanürle çıkarılmış altın olarak bankada duruyor deyip, maaşını çekmekten vazgeçeceğini sanmıyorum. Yok maaşımı isterim ama bunu karşılığı olan madeni istemiyorum, gibi bir mantık çıkıyor gibi karşıma anlaması kolay olmuyor bunu. Ülke zaten çevre koruma bakından sonunculuğa yarışıyor. Bu ne bu hükümetin ne bundan öncekini ne başka bir hükümetin de değil, topluca ülkenin ihmalkarlığı bir durum. |
“Madenler sorunsuz işlerken bile havuzlarda buharlaşan bu Hidrojen Siyanür zaten hayatları tehdit ediyordu. Ama gözden uzak olan gönülden de ırak oluyor. Bölgede yaşananları, zehirlenen kanser olan hayatları, mutasyonlu hayvanları, ölen yok olan toprakları ancak o bölgede yaşayanlar biliyor. Biz ise, kaza gibi medyatik olaylarda gündemimize alıyoruz bu kıyımları.”
Konunun bir de böyle bir boyutu var. “Depolanan siyanür bileşikleri ekolojik ortamı olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahiptir ve depolanma alanındaki siyanür atığının sızma ve yeraltı suyuna karışma riski bulunmaktadır Sızıntıyı önlemek amacıyla kullanılan geçirimsiz sentetik örtülerin sızıntıyı tamamen önleyeceği ileri sürülse de, yapılan labaratuvar deneylerinde sabit basınç altında belli oranlarda sızdırma olabileceği ve olası uygulama hataları nedeniyle de sızma oranının artabileceği belirtilmektedir. Nitekim atık barajının yakınındaki Dulkadir Köyü`nde yeraltısuyunda arsenik zenginleşmesi sonucunda kanserden ölenlerin sayısı hızla artmış ve köy boşılmıştır.” Ve yine böyle bir boyutu var konunun. “Siyanürleme yöntemi uygulanan maden işletmelerinin faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.” Bence tek seçenek bu. Yukarıdaki ve benzer başka örnekler de verilebilecek gerçeklerin farkında olup, siyanürün çevreye yayılmasına engel olunabileceğini düşünen arkadaşlar; bunu bize (daha doğrusu söz konusu bölgelerde yaşayanlara) kim garanti edecek? Yaşanabilecek olası olumsuz durumlarda oluşabilecek çok daha vahim gelişmeler kabul edilebilir ölçüde mi? Gerçi yeni kentler yoldaymış haberlere göre. Sanırsam ülke olarak hep beraber büyük kentlerde yaşayacağız (daha doğrusu imkanı olanlar) bu gidişle. Tabii yaşayacak mıyız orası da tartışılır o vakit. Ülke gerçekten de çevre koruma konusunda iyi yerlerde olmayabilir. Belki şu bilinen hikayedeki gibi deniz yıldızlarının hepsini de kurtaramayabiliriz. Fakat denize attıklarımız için çok şey değişir. Bence hep beraber onları denize atmalım. |
Birbaşka Platformda yayınlanan bilgiyi geçiyorum.
Aşağıdaki raporu yazan Prof.Dr.Necla Özdemir bu rapordan kısa bir süre sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetti!!!! Rastlantı olma olasılığı olabilir mi? Rastlantı denilen şey yasasız,kuralsız,tarihin akışına hoyratça müdahale değildir. Rastlantı, zorunluluğun bilinçli ifadesidir. Tarih kendiliğinden oluşmaz, insanlar ve toplumların iradesi ile ortaya çıkar. Necla hoca raporu yazdıktan sonra ölmesinin (!) adı belli değil mi? Kolay gelsin Murat Narin BİR BELGE OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ’NİN KÜTAHYA DULKADİR KÖYÜ’NE İLİŞKİN RAPORU T.C. OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEKANLIĞI Sayı: B. 30. 2. OGÜ 0. 01. 00. 00/Pers. 242- 4419 Konu: 12 Eylül 1995 Fakültemiz Göğüs Hastalıkları Anabilimdalı Başkanlığı’nca hazırlanmış olan Kütahya ili, Dulkadir Köyü’nde yapılan araştırma raporunun bir sureti ilişikte gönderilmiştir. Bilgilerinizi rica ederim. DEKAN ADINA Prof. Dr. Zafer GÜLBAŞ Dekan Yardımcısı Ek: 5 sayfa rapor T.C. Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Meşelik- Eskişehir Telefon: (222) 239 3750/192, 191, 195, (Başkan: 219) Telefaks: 2394714 Sayı : Konu: İl Sağlık Müdürlüğü 5210/4167 sayı. 23.06.1993 tarihli yazı için Dulkadir KÖYÜ sağlık taraması sonuçları. KÜTAHYA İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ’NE KÜTAHYA 15.09.1993 İliniz Tavşanlı İlçesi’ne bağlı Dulkadir Köyü Muhtarlığının 5 Şubat 1992 tarihinde üniversitemiz Rektörlüğüne yaptığı “Köylerinde kansere bağlı ölümlerin yüksek olduğu; bunların da daha çok akciğer kanseri nedeniyle ortaya çıktığını” belirten ve köylerinde araştırma yapılmasını talep eden yazılı müracaatı sonucu, fakültemiz dekanlığınca anabilim dalımız konunun incelenmesi için görevlendirilmişti. İlgi ilk görüşmeler ve bölgenin etüd edilmesini takiben 13 Mayıs 1992’de aktif olarak başlatılan inceleme ve araştırma çalışmamızın sonucu aşağıdaki maddeler halinde belirtilmiştir. 1. Köyde yaz aylarında ortalama 200, kış aylarında 100-130 arası kişinin ikamet ettiği ve sosyo-ekonomik seviyesinin nisbeten düşük olduğu gözlenmiştir. Köy içme-kullanma suyu doğal kaynak olup, kaynak merkezine yaklaşık 10 km’lik bir yolculukla erişilmiştir. Köy’de yaygın olarak çevreden temin edilen bir toprak, sıva ve badana işleri için kullanılmaktadır. Köy’e yaklaşık 100 metre mesafede gümüş işleme tesisleri olup, biraz daha uzakta bu tesisin açık siyanür havuzları vardır. Tavşanlı ilçesi Kaymakamlığı’ndan alınan yazılı bilgiye göre, köy nüfusu 1980 yılında 190, 1985 yılında 209 ve 1990 yılında 189 kişidir. Son on yılda, köy nüfusuna kayıtlı ve muhtarlık tarafından köyde yaşadığı belirtilen 56 kişinin öldüğü tespit edilmiştir. İİ. Ülkemizde ölüm kayıtlarında ölüm neden bilgileri yeterli olmadığı için, ölenlerin yakınların sözlü beyanları; ellerinde mevcut hastane belgeleri veya temin edilen hastane belgelerinin incelenmesi sonucu belirlenen ölüm nedeni hastalıkların dökümü şöyledir: 1. 22 kişi çeşitli kanser türleri, 2. 12 kişi kanser, dışı diğer hastalıklar 3. 22 kişide ise ölüm sebebi belirlenememiştir. Yukarıda kanser nedenli ölümler olarak belirlenen 22 kişiden 18’i erkek, 4’ü kadın olup; nedenler ayrıntılı olarak aşağıda belirtilmiştir: 10 kişi akciğer kanseri, 4 kişi cilt kanseri, 1 kişi yemek borusu kanseri, 2 kişi mesane kanseri, 1 kişi beyin tümörü, 1 kişi prostat kanseri, 1 kişi troid kanseri, 2 kişide kanserin yerleşimi öğrenilememiştir Kanser dışı nedenlere bağlı 12 ölüm için, 1’inde kafa içi kanama, 2’sinde kronik akciğer hastalığı, 5’inde kalp enfarktüsü ve yetmezlik, 4’ünde pnomonj neden olarak belirlenmiştir. Akciğer kanseri olduğu öğrenilen l0’kişinin tamamı erk k olup, bunlardan 5’inin hastalığı hastane belgelerinden tespit edilmiş, bir olgu ise tarafımızdan tanı konulmuş ve tedaviye alınmıştır Bu hasta tedavisini yarım bırakmış, daha sonra da hastalığın ilerlemesi sonucu ölmüştür, 10 akciğer kanserli hastanın 9tunun kronik sigara içici Olduğu öğrenilmiştir. Yine bu şahıs1arda bir kısmının bölgedeki maden arama faaliyetleri sırasında galerilerde değişik süreler çalıştığı öğrenilmiş, fakat ayrıntılı bilgi temin edilmesi mümkün olmamıştır. 111. Köy için söz konusu olabilecek kanserojen içerikli çevre maddeleri değerlendirilmiş; içme ve kullanma suyu ile evlerinin sıva-badan işlerinde kullanılan toprağın analiz edilmesine karar verilmiştir. Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nce yapılan ayrıntılı su ve toprak analizleri sonucu; içme ve kullanma suyunda 0.67 mg/l inorganik arsenik tespit edilmiştir. Söz konusu miktardaki arsenik Dünya Sağlık Örgütü (WHO ve diğer kanserojen-toksik maddeler araştırma ajansları tarafından belirlenen güvenli eşikten yüksek; yine bu kurumların belirlediğine göre “kronik arsenik toksikasyonu” yapabilecek düzeydedir. Kronik arsenik toksikasyonun daha çok cilt kanseri, ciltte hipo/hiperpigmentasyon ve keratoz, gastrointestinal sistem distress bulguları, yüksek düşük oranı, koroner arter hastalıkları yaptığı ya da oluşumunu kolaylaştırdığı bugün bütün ilgili kurum ve bilimsel merkezlerce kabul edilmektedir. Konu bu merkezlerce yapılan yazışmalarla da teyid ettirilmiştir. Bunun dışında bir takım bulgu ve hastalıklara da sebep olabileceği çeşitli bilimsel periyodiklerde rapor edilmiştir. Arsenik buharının yüksek yoğunlukta uzun süre solunduğu maden işletmelerinde, arsenik’in akciğer kanseri etkeni olarak rol oynadığı kesin bir bilgidir. Dulkadir Köyü halkı için, kantitatif ölçüm yapılmamış olmakla birlikte; gözlemlerimize göre bu yoğunlukta arsenik buhar soluması köy içi hayatta söz konusu değildir. Evlerin sıva-badana işlerinde kullanılan toprak örneklerinde ise kristalin kuarts saptanmıştır. Söz konusu bu mineral uzun süre solunduğu takdirde, kişi sigara da işiyorsa akciğer kanseri oluşma riskinin arttığı bilinmektedir. Mevcut bu iki madde dışında (kişisel istekte kullanılan sigara hariç) başkaca bir kanserojen madde tespit edilmemiştir. IV. Ocak’1993 tarihinde 4 gün ardışık köye gidilerek, mevcut köy sakinleri genel muayeneye tabi tutulmuş, ileri tetkik görülenler fakültemize davet edilmiştir. Bu değerlendirmeler sonucu elde edilen bilgiler aşağıdadır. Toplam 130 kişi muayene ve tetkike tabi tutuldu. 71 kişinin akciğer mikrofilmleri değerlendirildi. Gerek görülen 21 kişi fakültemize davet edildi (ili icabet etti). 1. 26 kişide cilt bozukluğu, ciltte hiperkeratoz hipohıpergmentasyon 2. 67 kişide ya tam ya da tama ‘akın diş kabı-diş çürüğü, 3. 23 kişide gastrointestj distress bulguları, 4. 12 kişide hipertansjyopj arterjoskletorik kalp hastalığı, 5. 13 kişide normalden büyük troid bezi, 6. 8 kişide KOAH, 7. 9 kişide periferik damar hastalığı, 8. 3 kişide kalp kapak hastalığı, 9. 5 kadında adet bozukluğu, 10. 1 kişide akciğer kanseri, 11. 1 kişide cilt kanseri kaygısı (doku tetkiki için davet edildi, gelmedi), 12. 1 kişide romatoid artrit, 13. 8 kişide üst veya alt solunum yolu enfeksiyonu, 14. 2 kişide idrar yolu enfeksiyonu. Bu kişilerden uygun olanlara ayaktan tedavi (ilaç ya da reçete ile) verildi. Bir kısmının fakültem ize yatarak tedavisi için destek olundu. Diğerlerine ise gerekli tavsiye ve yol göstericilikte bulunuldu Yapılan çevre analizlere, ‘aka bilgi derlemese, muayene ve tetkiklerin toplu-genel değerlendirme sonucu oluşan kanaat şöyledir: 1. Köyün (şimdi değiştirildiği belirtilen) içme-kullanma suyu içerdiği inorganik arsenik miktarı nedeniyle kullanıma uygun değildir. Nitekim taranan olgularda ilgili kronik toksikasyonu bulguları gözlenmiştir. 2. Akciğer kanseri olarak bilgi alınan ya da tespit yapılan olgular incelendiğinde, burada etken olarak kristalin kuarts Solunması ve sigaranın ortak etkisi ön planda düşünülmüştür. 3. Yüksek oranda saptanan diş kaybı ve troid bez büyüklüğü nedeniyle yeni içme suyunun ilgili mineraller yönünden incelenmesi, ayrıca yapılan taramada saptanan özellikle çocukluk yaş grubundaki üst ve alt solunum yolu enfeksiyon olgularının sıklığı nedeniyle köy’e kurumunuzca da bu yönde tarama ve gerekirse tedavi hizmeti gönderilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. Bu bölgede suya arsenik karışımının nedeninin belirlenmesi için MTA’dan destek istenmiş ancak gerekli ilgi gösterilmemiştir. Anabilim dalımızın elde ettiği bulgu ve değerlendirmeleri bilginize saygıyla sunarım. İhtiyaç olduğu takdirde anabilim dalımız ilgili konularda yardımcı olmaya hazırdır. Prof. Dr. Necla ÖZDEMİR Anabilim Dalı Başkanı Not: Ek olarak MTA su ve mineral analiz raporu. -- Sevgiyle kalın |
Kütahya’dan Sonra Sırada Neresi Var?
“TEMA Vakfı, Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’deki maden işletmesinde atık havuzunun çökmesinin altındaki nedenlerin 2005 yılından bu yana Maden Yasası ve ilgili yönetmeliklerde yapılan değişikliklerde aranması gerektiğine dikkat çekti. Bu değişikliklerin doğa korumanın aleyhinde ve sadece fayda sağlamaya odaklı olduğunu ifade eden TEMA Vakfı, 2005 yılı itibariyle maden arama talepleri ve işletme ruhsatı verilmesinde adeta patlama yaşandığını, 2004’te 3.984 olan başvuru sayısının sadece bir yılda 15.149’a fırlayarak, sürecin artış yönünde devam ettiğini belirtti.” Bütün dünya ile birlikte ülkemizin son yıllardaki en büyük sorunlarından biri düşük tenörlü metalik cevherlere yönelik büyük ölçekli madencilik faaliyetleridir. Ülke topraklarımızda maden ruhsatı verilmemiş yer, hemen hemen yok gibidir. Oysa, Dünyada ham maden ihraç ederek zengin olmuş bir ülke yoktur. Dışsatım için ham maden kaynağı, cevher ya da işlenmemiş metal işletilmesi özendirilmemelidir. Şu anda ülkemizde yapılan madencilik faaliyetlerinin büyük çoğunluğu milli servetimizi transfer etmekten başka birşey değildir. 2005 yılı itibariyle Maden Yasası ve ilgili yönetmelikte yapılan çeşitli değişiklikler maden arama ve işletmedeki hassas dengenin gözetilmesini imkansız kılmaktadır. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; bu yasal düzenlemelerin başladığı dönem olan 2005 itibariyle maden arama talepleri ve işletme ruhsatı verilişinde adeta patlama yaşanmıştır. 2004 yılında 3.984 olan müracaat sayısı 2005’te 15.149, 2006’da 18.208, 2007’de 17.669, 2008’de 17.297 ve 2009’da 10.377’dir. Ne maden ne de başka bir sektör faaliyetini sürdürürken çevre faktörünü gözardı etme hakkına sahip değildir. Maden Yasası ve ilgili yönetmelikler yeniden düzenlenmelidir. Çevrenin ve insanın yaşam hakkını elinden alacak nitelikte madencilik faaliyetlerine izin veren maddeler kaldırılmalıdır. Bu şekilde verilmiş arama ve işletme izinlerinin iptali için gereken yasal düzenlemeler yapılmalıdır. İzin verilen madencilik faaliyetleri sıkı şekilde denetlenmeli, yanlış uygulamalar için ağır cezalar konulmalıdır. Açık havada asit, baz veya siyanürlü çözeltilerle yapılan metal kazanım işlemlerine ruhsat verilmemelidir, verilenler de iptal edilmelidir. TEMA Vakfı, Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’deki gümüş maden işletmesinin atık havuzunda meydana gelen kazayı, ülkemizin pek çok yerindeki benzer işletmelerde yaşanabilecek olası felaketlerin habercisi olarak değerlendirmektedir. 30 yıl önce faaliyete geçen ve 2004 yılında özelleştirilen işletmenin siyanür ve ağır metaller içeren katı ve sıvı atık depoları, atık havuzu çökmeden de insana, doğaya zarar verecek niteliktedir. Madencilik faaliyetini kimya-metalurji sanayisinden ayırt etmeyen çalışma tarzı, çok sayıda kazaya gebedir. Kaza diye nitelenen tehditkar ve ölümcül olaylar aslında ısmarlanmış birer felakettir. Çıkarılan cevherin kimyasal olarak açık havada işlenmesi ve zehirli işlem atıklarının yine açık havada depolanıyor olması başlıbaşına bir sağlık ve çevre tehditidir. İşletmede kullanılan siyanürün tetiklediği arsenik yayılımına ve hafriyatlar sonucu yüzeye çıkan asbestin solunmasına bağlı olarak Dulkadir köyünde kanser vakaları olağanüstü düzeyde artmıştır. Özetle, Kütahya Gümüşköy’deki “çözelti madenciliği” adı altında ucuza getirilmiş sınai faaliyetlerin bedelini çevre ve insan ödemektedir. Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’de yaşanmakta olan çevresel tahribat, yeraltı ve yerüstü doğal varlık ve kaynaklarımızdan doğru, güvenli ve sürdürülebilir yaşamı hedefleyen anlayışla yararlanmamız gerektiğinin altını çizmektedir. TEMA Vakfı, Maden Yasası ve ilgili yönetmeliğin sadece insanı değil, insanı parçası olduğu ekosistemle birlikte koruyacak, yönetecek anlayışla yeniden düzenlenmesi çağrısında bulunmaktadır. Saygılarımızla; TEMA Vakfı Toprağına Sahip Çık ! |
Doğa İçin El Ele'nin Paylaştığı Videolar.
Bu olayın ntv de yayınlanışı paylaşmak
|
"fakat ayrıntılı bilgi temin edilmesi mümkün olmamıştır."
İnsan sosyoloji okuyunca ayrıntılar hep dikkatini çekiyor. "burada etken olarak kristalin kuarts Solunması ve sigaranın ortak etkisi ön planda düşünülmüştür." Bu türden cümleler. Araştırma arseniğe işaret ederken element ne zaman siyanürün yerine geçti diye düşündürüyor. "Bu bölgede suya arsenik karışımının nedeninin belirlenmesi için MTA’dan destek istenmiş ancak gerekli ilgi gösterilmemiştir." Arseniğin de nerden kaynaklandığı bilinmiyor. Ben şöyle düşünüyorum bunları okuyunca, siyanürle ilgili veri yok, bununla da idare edebiliriz. Peki bu mantıklı mı olur. Farketmez. Peki, siyanürlü altına hayır diyen gruplardan bir tepki alabildik mi bugüne kadar, hayır. Demek sorun siyanürün çevre üzerindeki tehlikeli etkisi değil. Burada bir doğru şey var; "TEMA Vakfı, Kütahya Tavşanlı Gümüşköy’deki gümüş maden işletmesinin atık havuzunda meydana gelen kazayı, ülkemizin pek çok yerindeki benzer işletmelerde yaşanabilecek olası felaketlerin habercisi olarak değerlendirmektedir. 30 yıl önce faaliyete geçen ve 2004 yılında özelleştirilen işletmenin siyanür ve ağır metaller içeren katı ve sıvı atık depoları, atık havuzu çökmeden de insana, doğaya zarar verecek niteliktedir." Zaten o da çevreye duyarlılığa siyaseten bakmayan Tema'ya ait. Sorun sanayinin kar marjını arttırmak için çevreyi hiçe saymasının ancak böyle olaylar olunca ve unutulana kadar itiraz ediliyor olmasıdır. Elbistandaki bedenler daha toprak altındalar ama onları çoktan unuttuk. O da bir çevre felaketi ama kimin umrunda. |
memet;
“İnsan sosyoloji okuyunca ayrıntılar hep dikkatini çekiyor.” dedikten sonra daha önceki “Ulusalcılık denen şey milliyetçiliktir” söylemin benim açımdan oldukça ilginç bir hal aldı. Kısaca belirtmeden geçemeyeceğim. Ulus kavramı belirli bir bölgede yaşayan farklı grupların bir araya getirdiği toplum demektir. Mustafa Kemal'in ulusalcılığı ya da Kemalizm ideolojisine göre ulusalcılık insanların hangi kökenden geldikleriyle uğraşmaz. Misak-ı Milli sınırları içindeki farklı etnik ve dinsel kökenden gelenlerin hepsini ortak bir gelecek için bir araya getirir. |
Çok konu dışı oluyor ama bu durum. Siyanür başlığında arsenik konuşmak gibi;
Sosyoloji okumuş biri olarak ulus kavramınızın doğru olmadığını söyleyebilirim. Bildiğiniz üzere ülkemizin resmi söyleminde herkesin etnik kökeni ve nereden geldiği ile uğraşılıyor. Mİsak-ı milli sınırlarında yaşayanların da etnik ve dini kökenleryile fena halde uğraşılıyor. Benim Kemalizm olarak gördüğüm 12 eylül sonrası yeniden yazılmış ideoloji de durumu şöyle açıklıyor tek devlet tek millet tek vs tek vs.. Yani kökenin falan yok hemşerim, Türksün biçiminde özetleniyor olay. Milliyetçiliğin en büyük sıkıntısı da bu konudaki açmazı zaten. Başka bir ayrıntıya da girelim nasılsa konu dışına çıkılacağı kadar çıktık. Rejimimiz layik de değil mesela. Mezhebi e var. Sünni/hanefi mezhebinden. Yani rejim insanların inancıyla uğraşıyor kimini kolluyor kimini yok sayıyor. Söz gelimi Yezidiler etnik ve dini olarak ayrı bir halktır ama resmen yok sayılıyorlar. Konu dışına en son nokta koyayım. Kimse milliyetçi/ulusalcı olmak zorunda değildir. Belirli bir ideolojiyi de savunmak zorunda değildir. Hatta Kemalist de olmak zorunda değildir. Politika kahvesine uygun bir yazışmaya döndük. |
Alıntı:
Sadece fikirlerine genelde katılmadığımı belirtmekle yetineyim o zaman. Daha geniş bir zamanda ilgili kahveye bakmaya çalışırım... Sudaki arsenik miktarındaki artış siyanürden dolayı olamaz mı? İzmirde de benzer bir durum yok mu? Bu rapor 1993'te hazırlanmışsa ve hala arseniğin yüksek olmasının nedenini saptamak için bir çaba gösterilmemişse (belki başka araştırma yapılmıştır) bu durumu neye yormak gerekir? Şu tepkisiz kalan gruplar kimlerdir bilmiyorum. Siyanürün çevreye olan etksi önemli. Bu gruplar bu gerçeği değiştirmez. |
Alıntı:
Köy’e yaklaşık 100 metre mesafede gümüş işleme tesisleri olup, biraz daha uzakta bu tesisin açık siyanür havuzları vardır. (...) Evlerin sıva-badana işlerinde kullanılan toprak örneklerinde ise kristalin kuarts saptanmıştır. Söz konusu bu mineral uzun süre solunduğu takdirde, kişi sigara da işiyorsa akciğer kanseri oluşma riskinin arttığı bilinmektedir. Sigara tetikliyormuş sanırım... Arsenikten ayrı bu. Ben öyle anlıyorum. |
Bende gülünecek hale düşmenizi istemem. milliyetçliğin her konuda yıldızlı ilmuhaber gibi sunulması bence konu dışı oluyor.
Hayır siyanür arseniğe falan dönüşmez. Siyanür olduğu için arsenik artar diyorsanız bilime yeni bir katkınız olur. Başka yerlerde, dip sularında sağlığa zarar verecek kadar ciddi oranda arsenik bulunduğuna dair başka eski araştırmalar okuduğumu hatırlıyorum. Bu tehlikeli arsenik oranı siyanürle ilgili değil. Orada ayrıca bir de Arsenik sorunu olduğunu gösterir. Ülkemizde insan sağlığının hiçe sayıldığına ilk kez bu olayla tanık olmuyorsunuzdur umarım. Sağlık konusunda dünyanın en kötü ülkeleri listesinde liste başına oynuyor ülkemiz, belki farkındasınızdır bunun. Çevreye önem vermeme listesinde de liste başını zorluyoruz. İnsan sağlığının hiçe sayıldığı bir ülkedeyiz. Fikirlerime katılmanızı beklemiyorum. Sadece sizin fikirlerinizin herksece benimsenmesi gerekmediğini söylüyorum. Siyanürlü altına hayıır diye gösteri yapan hiç bir grup şu ana kadar baraj çökmesine bir tepki göstermiş değil. En azından ben daha duymadım. Aslında ovacık dışında başka madenlerde siyanür kullanılıyor olmasına da çok ilgi göstermemişti gruplar. Bildiğim kadarıyla çöken barajın olduğu maden dışında başka madenlerde de siyanür hangi şartlarda kullanıldığı belli olmadan kullanılıyor. Elbistandaki çökmede ölümlere neden olan ve toprak altındaki bedenlere bugünde ulaşılmamış olan bir çevre felaketi ama, çok ilgi çekici olamadı. Önemli olan "siyanürün çevreye etkisi" değildir. Önemli olan siyanürün kullanımı sırasında çevreye sızıntı olmasıdır. Bu sızıntı sonucu olacak ölümlerdir önemli olan. Kavramlar sanki aynıymış gibi görünebilir. Kullanımı bizi farkına varmadığımız hatalara götürür. Altını işlemenin tek yolu olan bu elementin, işlenmiş altınla katma değer yaratması da bir çevre etkisi yaratır sonuçta. Ya da siyanür kullanımı ( olacak şey değil ama)ülkede madenlerin işlenmesinde çevrenin korunmasına sıkı kurallar getrilmesine neden olacak büyük bir tepkiye yol açar bu da çevreye etki olur. Söz gelimi bir grup kentin ortasında siyanür kullanımı konusunda bir mücadele başlatır bu da çevreye etki yaratır....Belki çıraklar ellerinde siyanür tabletleri ortalıkta dolaşmazlar sonuçta. Ya da kalfalar önce siyanürlü altın suyunu sonra çaylarını karıştırmazlar aynı elle. Hepsi çevreye etki durumu. Kavacıkta bir altın madeni var. Bazı gruplar Kavacıkta siyanürlü altına hayır diye gösteri yapıyorlardı. İyi de orası maden. Yani siyanür kullanılmıyor. Atın başka yerde işleniyor. Nerede işlendiğini de öğrenmiştim şimdi aklımda kalmamış. Sanırım Ovacık değildi. Orada sorun siyanür değil. Maden açılması sırasında ormana verilen zarar. "Neye itiraz ettiklerini sanırım bilmiyorlar" demiştim ben katıldığım toplantıda. Güzel yurdumda kavramlara vermeyi unuttuğumuz için herhangi bir tatışmayı sürdürmenin kolay yolları olmuyor. |
Ben araştımadan şunu anladım. Hoca "nereyi tutsam elimde kalıyor. Her yerden bir felaket akıyor burada demiş" araştırmada. Suda arsenik, badanada kuarts yakın da ne kadar sağlıklı işlem yapıdığı belirsiz bir siyanür havuzu. Bir de sitemin konuya duyarsızlığı.
|
Her insanın gülünecek hali olur...
Yazdığım cümlelerin anlaşılmadığını fark edersem daha açıklayıcı bir şekilde anlatmaya çalışırım... Sanırım bu bilimsel verileri doktor veya kimyacılar bizden daha iyi değerlendirecektir. "Hayır siyanür arseniğe falan dönüşmez. Siyanür olduğu için arsenik artar diyorsanız bilime yeni bir katkınız olur." Daha önceki mesajlarda alıntıladığım bir kaynakta arsen bileşiklerinin hangi ortamda çözünürlüklerinin ciddi oranda arttığını gösteren veriler vardı. Yine arsen bileşiklerinin katı olarak bulunabildiği bir pH aralığında başka arsen bileşiklerinin sıvı olarak bulunabildiği anlatılıyordu. Yine aynı kaynakta arsen-klor bileşiklerinin buharlaşma yoluyla kilometrelerce uzağa taşınabileceğinden de bahsediliyordu. Alıntı:
|
http://www.ttb.org.tr/eweb/bergama/5.html
İNSAN SAĞLIĞINI ETKİLEYEBİLECEK UNSURLAR KONUSUNDA TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ GÖRÜŞÜ RİSK KAVRAMINA HALK SAĞLIĞI ALANINDA ÇALIŞANLAR NASIL BAKMAKTA Risk, zarar görme olasılığı olarak tanımlanabilir. Çevresel kirleticilere bağlı olarak ortaya çıkan riskler, kirletici maddenin insan sağlığı ve doğa üzerinde yarattığı potansiyel tehlike ile insanın ve toplumun bu maddeyle karşılaşma olasılığının birlikte göz önünde bulundurulmasıyla değerlendirilebilir. Risk kavramı tehlike kavramıyla karıştırılmamalıdır. Risk, bir tehlikenin gerçekleşme olasılığının toplumsal düzeyde niceliksel olarak ifade edilmesidir. Sıfır risk diye bir şey söz konusu değildir. Yani tehlike yaratan bir etken, toplumla karşılaşma şansı olduğu sürece risk oluşturur ve ancak riskin (etkenin yarattığı tehlike düzeyine ve bu karşılaşma şansının az ya da çok olmasına bağlı olarak) az ya da çok olmasından söz edilebilir. Buradan yola çıkılarak da toplumda kabul edilebilecek risk düzeyinden söz edilebilir. Bu düzey Batı ülkelerinde genellikle milyonda bir düzeyinin altıdır. Sıfır riskin söz konusu olmadığı göz önünde bulundurularak her zaman koruma ilkesi (önlem ilkesi) işletilmelidir. Yani toplum üzerinde sağlık yönünden tehlike yaratan bir etkenin yaratacağı risk, etkene maruziyet olasılığı mümkün olan en düşük düzeye dek azaltılarak (olası ise maruziyet tümüyle ortadan kaldırılarak) en düşük düzeye çekilmelidir. Öte yandan tehlikesiz olarak bilinen bir çok maddenin sağlık üzerinde zararlı etkisi olabileceği de unutulmamalıdır. Toksisitesi zayıf ve maruziyet olasılığı düşük bir maddenin zararlı etkilerini ortaya koymak son derece zordur. Bir etkenin zararlı etkisi esas olarak epidemiyolojik araştırmalarla ortaya konur. Ancak risk değerlendirmesinin birinci aşaması olan tehlikeli etkenin saptanması çok uzun zaman alabilir. Örneğin kanserojen olduğundan şüphe edilen bir maddenin etkisini görmek için 5-15 yıl beklemek gerekir. Riski yüksek maddelerin sağlık üzerine zararlı etkileri gerek mesleki maruziyetler nedeniyle, gerekse kazalardan sonra yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Günümüzde çevresel risklerin ortaya konulmasında zaman seri analizleri ve ekolojik araştırma yöntemleri de kullanılmaktadır. Hayvan deneyleri de zararlı etkiyi ortaya koymak için kullanılan bir diğer yöntemdir. Çevreye bağlı risklerin değerlendirilmesinde düşük dozlara bağlı risklerin saptanması da güçlükler gösterir. Ayrıca maruziyetin tanımlanmasında kişisel faktörler de çevresel faktörler kadar önem taşır. Aynı dozda maruziyetin oluşturacağı sonuç yaş ve cinsiyete göre büyük farklar gösterebilir. Çocuklar, yaşlılar, hamileler gibi özel risk grupları tanımlanır. Bu arada maruziyetin birikici olması, yani kümülatif maruziyet de önem taşır. Çok düşük bir düzeyde kirleticiye çok uzun yıllar boyunca maruz kalmak, bazen daha yüksek dozda ama çok kısa süreli maruziyetlere göre çok daha ciddi bir risk oluşturabilir. Maruziyetin kaynağından insanda toksik etki oluşmasına kadar geçilen ve incelenmesi gereken çok sayıda etap vardır. Bunlar arasında kaynağın kendisi, ortamda taşınması, başka maddelere dönüşümü, çevrede birikimi, vücut tarafından alınabilecek doz miktarı, temas şekli, alınan doz miktarı, biyolojik olarak etkili doz miktarı, hastalığın erken belirtileri ve hastalığın ortaya çıkması sayılabilir. Çevresel kirleticilerin oluşturduğu sağlık riskleri, bu tanım ve ölçütlerden de anlaşılabildiği gibi, son derece fazla sayıda faktörle ilişkili ve karmaşık bir konudur. Kirletici maddeler için tanımlanan eşik değerler, riskin varlığı ya da yokluğunun ortaya konması için tek başlarına hiç bir anlam taşımazlar. Eşik değer genellikle herhangi bir işlem sonucu ortaya çıkan, ya da doğada kendiliğinden bulunan kirleticilerin ortamda bulunan ve toplum için (ya da çeşitli insan toplulukları için) zararlı olmayacağı varsayılan miktarını gösterir. Eşik değerler toplum için ya da işyeri ortamı için değişiklikler gösterir. Genellikle zaman içinde maruziyetin yarattığı sağlık sorunlarının daha iyi tanımlanması ve maruziyeti azaltıcı önlemlerin gelişmesiyle de eşik değerler düşürülür. Çeşitli ülkelerde çeşitli kirleticiler için çok farklı eşik değerler verilmesi de bu değerlerin bilimsel olarak saptanmış ve risk oluşturmayan bir düzey olmaktan çok, ekonomik ve benzeri nedenlerle saptanan ve değiştirilen, yani çevre sağlığından çok çevre yönetimi disiplinini ilgilendiren bir düzey olduğunu düşündürür. Ayrıca günümüzde insan sağlığı ve çevre için ileri derecede risk oluşturan pek çok maddenin, özellikle de kanserojen, mutajen ve teratojen etkilere sahip maddelerin eşik değeri "0" olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Radyasyon bunların içinde en iyi bilinen örnektir. Kısaca bir kirleticinin eşik değeri, yani ortamda izin verilen en yüksek bulunma miktarı o düzeyin bütünüyle güvenli olduğunu ve hiç bir risk oluşturmadığını değil, sadece bu düzeyin hiç bir şekilde aşılmaması gerektiğini gösterir. Kaldı ki yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi maruz kalınan düzey maruziyetin yaratacağı riskin saptanmasında göz önünde bulundurulacak faktörlerden sadece bir tanesidir. Risk değerlendirilmesinde bu bilimsel ilkelerden hareket edilmesi zorunludur. SİYANÜR VE DİĞER KİMYASAL ATIKLARIN İNSAN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ: Bergama-Ovacık altın madeni cevher içeriğinde altın ve gümüş dışında şu elementler bulunmaktadır: Arsenik, Antimon, Bakır, Cıva, Çinko, Kadmiyum, Krom, Kurşun, Kükürt. Atık bileşimi de bu maddeler ve bunlara ek olarak demir ve siyanürden oluşmaktadır.Halk sağlığı uzmanları, kamuoyunda çok konuşulan siyanürün yanı sıra ağır metallerin oluşturacağı riskler üzerinde de durmaktadır 1. SİYANÜR: Siyanür, hidrojen siyanür (HCN), sodyum siyanür (NaCN) ve potasyum siyanür (KCN) gibi bileşikler halinde ya da serbest olarak bulunur. HCN, renksiz bir gazdır, keskin ve bayıltıcı, bademe benzer bir kokusu vardır. Beyaz katı maddeler olan sodyum ve potasyum siyanür ise nemli havada aynı keskin kokuyu yayar. Havada daha çok gaz formunda hidrojen siyanür olarak bulunan siyanür küçük miktarda ince toz partikülleri olarak da bulunabilir. HCN havada 1-3 yılda yarılanır. Su yüzeyinde bulunan siyanür de HCN formuna dönüşür ve buharlaşır. Siyanür yüksek konsantrasyonlarda toprak mikroorganizmaları içim toksiktir ve toprak yoluyla yeraltı sularına geçebilir. Siyanür havadan, içme sularından, toprağa değen cilt yoluyla ve siyanür bulaşmış yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda alınabilir. Solunum yoluyla alınan siyanür kaynakları arasında sigara içimi, yangın dumanının solunması ve siyanür içeren atıkların depolandığı atık depolanma alanların yakınındaki havanın solunması sayılabilir. Siyanür kullanılan işyerlerinde çalışan işçiler de siyanüre maruz kalma yönünden risk altındadırlar. Solunum yoluyla alınan yüksek miktarda siyanür insan için son derece zararlıdır, kısa sürede beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olur. Düşük düzeyde siyanüre uzun süre maruz kalma sonunda solunum güçlükleri, kalp ağrısı, kusma, kan değişiklikleri, baş ağrısı ve tiroid bezinde büyüme ortaya çıkabilir. Besinlerle alınan yüksek miktarlardaki siyanür de yine solunum darlığı ve derin nefes alıp verme, konvülsiyon, bilinç kaybı ve ölümle sonuçlanır. Kanda siyanür düzeyi yüksek olan kişilerde ayrıca el ve ayak parmaklarında zayıflama, yürüme güçlüğü, görmede bozukluk, sağırlık, tiroid bezi fonksiyonlarında azalma görülebilir. Cilde siyanür teması irritasyon ve yaralar açılmasına neden olur. İnsanda gösterilememekle birlikte hayvan deneylerinde siyanürün doğumsal bozukluklara neden olabildiği ve üreme sisteminin etkilendiği gösterilmiştir. Siyanürün insan ya da hayvanlar için kanserojen olduğuna dair bir bulgu yoktur. Siyanür kan ve idrarda bazı tahlil yöntemleriyle saptanabilir. Ancak kısa sürede vücuttan uzaklaştırılabilmesi nedeniyle bu tahlillerin maruziyetten kısa bir süre sonra yapılması gerekir. EPA'ya göre içme suyunda litrede 0,2 mg'ın (0,2 mg/l) üzerinde siyanür bulunamaz. 2. ARSENİK: Doğada çok az miktarda bulunan arsenik genellikle oksijen, klor ve kükürtle bileşik halde bulunur. Bitki ve hayvanlarda ise karbon ve hidrojenle bileşik yapar. Çoğu arsenik bileşiğinin özel bir tadı ve kokusu yoktur. Çevrede bulunan arsenik buharlaşmaz, çoğu arsenik bileşiği suda çözünür, arsenik bulaşmış maddelerin yanmasıyla havaya karışabilir, havadan yere inerek birikebilir, parçalanmaz, ancak bir türden diğerine dönüşebilir. Solunum ve sindirim yollarıyla vücuda alınabilir. İnorganik arsenik insanlar için çok zehirli olup organik arsenik daha az zararlıdır. Besinlerde ve sudaki yüksek miktarda (60 ppm) arsenik öldürücü olabilir. Arsenik sinir sistemi, mide-barsak ve cilt dokularına zarar verir. Yüksek miktarlarda solunması akciğer ve solunum yollarında yaralara neden olabilir. Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalmak bulantı, kusma ve ishale, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapımında düşmeye, kalp ritminde bozulmaya, kan damarlarında patolojilere, el ve ayaklarda iğnelenme ve karıncalanma hissedilmesine neden olabilir. Uzun süre maruziyet durumunda ciltte kararmaya, el ve ayaklarda ve gövdede siğil ve kabarmaların olmasına neden olabilir. Doğrudan cilt teması kızarma ve şişmelere neden olabilir. Arsenik bilinen bir kanserojendir. İnorganik arseniğin solunması akciğer kanserine, besin yoluyla alınması ise cilt, mesane, böbrek, karaciğer ve akciğer kanserine neden olabilir. Yüksek düzeyde maruziyet durumunda idrarda saptanabilir, ancak maruziyetten kısa bir süre sonra tahlil yapılması gerekir. Ancak maruziyetten sonraki 6-12 ay boyunca saç ve tırnakta saptanabilir. Ancak bu testler düşük düzeyde maruziyetlerde anlamlı değildir ve olası bir sağlık etkisi konusunda fikir vermez. EPA'nın içme suyu için verdiği en üst sınır 0,05 ppm'dir, ancak bu düzey ileride düşürülebilir. 3. KADMİYUM: Kadmiyum oksit, kadmiyum klorid, kadmiyum sülfat ve sülfit şekillerinde bulunabilen ve özel bir tad ve kokusu olmayan bir maddedir. Havaya karışan kadmiyum partikülleri yere ya da sulara düşmeden önce çok uzun mesafeler kat edebilir. Zehirli atık depo alanlarından gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa karışabilir. Toprak partiküllerine güçlü bir şekilde bağlanır, bazı kadmiyum bileşikleri suda çözünebilir, ancak doğada parçalanmaz. Vücutta çok uzun süre kalabilir ve düşük düzeyde maruz kalınsa bile yıllar içinde birikebilir. Kadmiyum havadan solunarak, kadmiyum bulaşmış yiyeceklerin yenmesiyle, sigara dumanından, kadmiyumla kirlenmiş suların içilmesiyle vücuda alınabilir. Yüksek düzeyde kadmiyumun solunması akciğer hasarına bağlı olarak ölüme neden olabilir. Çok yüksek düzeyde kadmiyumun yiyeceklerle alınması kusma ve ishale neden olur. Hava, su ya da besinler yoluyla düşük düzeyde kadmiyuma uzun süre maruziyet sonucunda kadmiyum böbreklerde birikir ve böbrek hastalıklarına neden olabilir. Akciğerde hasar ve kemiklerin kırılganlığının artması diğer etkileridir. Hayvan deneylerinde kadmiyumun tansiyon yükselmesine, kandaki demir düzeyinin düşmesine, karaciğer hastalıklarına, sinir sistemi ve beyinde hastalıklara neden olduğu gösterilmiştir. Cilt temasının neden olduğu bir hastalık bilinmemektedir. Kadmiyum bileşikleri kanserojen olması beklenen maddeler grubundadır. Hayvan deneylerinde kadmiyumun akciğer kanserine neden olduğu saptanmış, insanda bu konuda daha zayıf kanıtlar elde edilmiştir. Kadmiyumun sindirim sistemi yoluyla ya da cilt temasıyla kansere neden olup olmadığı bilinmemektedir. Kadmiyum kan, idrar, saç ve tırnakta saptanabilir. Kan düzeyleri yakın zamandaki maruziyeti, idrar düzeyleri ise hem yakın zamandaki, hem de daha önceki bir maruziyeti ortaya koyabilir. EPA içme sularında 5 ppb (milyarda 5)'in aşılmaması gerektiğini bildirmektedir. FDA'ya göre yiyecekler için bu düzey 15 ppb'dir. 4. KROM: 3 ana şekilde(Krom 0, Krom III, Krom IV) bulunabilen krom bileşikleri tatsız ve kokusuzdur. Sadece Krom III bileşikleri vücut için diyetle eser miktarlarda alınması gerekli elementlerdir. Diğer formlardaki kroma vücudun ihtiyacı yoktur. Krom partikülleri havaya karıştığında 10 gün kadar kalabilir. Toprak partiküllerine sıkıca yapışır. Suda dibe çöker, topraktan küçük miktarlarda sulara karışabilir. Havadan solunarak, suyla ve besinlerle vücuda alınabilir. Krom bileşiklerinin tümü yüksek miktarlarda alındığında toksik olabilir, ancak Krom IV, Krom III'e göre daha toksiktir. Yüksek miktarlarda solunması burun, akciğer, mide ve barsaklara zarar verebilir. Kroma allerjisi olan kişilerde astım krizlerine neden olabilir. Uzun süre yüksek ve orta düzeylerde maruziyet burun kanaması, yaraları, akciğer hasarı ve kanser dışındaki akciğer hastalıklarında artışa neden olabilir. Sindirim yoluyla yüksek düzeylerde alınırsa mide şikayetleri ve ülsere, konvülsiyonlara, böbrek ve karaciğer hastalıklarına, hatta ölüme neden olabilir. Cilde temas durumunda cilt ülserleri oluşabilir. Ayrıca ciltte allerjik reaksiyonlara yol açabilir. Bazı Krom IV bileşikleri kanserojendir. Akciğer kanserine neden olduğu bilinmektedir, Krom saç, idrar, serum, kırmızı kan hücreleri ve kanda tespit edilebilir. EPA'ya göre içme suyundaki krom miktarı (III ve IV) litrede 100 mikrogramı geçemez. (100 mg/l) 5. KURŞUN: Özel bir tadı ve kokusu olmayan mavimsi gri renkli bir metaldir. Çevreye yayılmış bulunan kurşun kendiliğinden parçalanmaz, havada 10 gün asılı kalabilir, topraktaki kurşunun çoğu havadan kaynaklanır. Kurşun toprak partiküllerine yapışır ve topraktaki kurşun asidik ve yumuşak olmadıkça yeraltı ve içme sularına karışmaz. Toprak ve suda uzun süre kalabilir. Vücuda havadan solunarak, içme suları ve besinlerle, ayrıca sigara dumanından alınabilir. Kurşun vücuttaki hemen hemen tüm organ ve dokuları etkilemektedir. En duyarlı sistem, özellikle de çocuklar için, merkezi sinir sistemidir. Kurşun ayrıca böbreklerde ve bağışıklık sisteminde de hasara neden olur. Etkiler kurşunun solunum ya da sindirim yoluyla alınmış olmasına göre değişiklik göstermez. Özellikle çok küçük ve doğmamış çocuklar üzerinde çok tehlikeli etkileri vardır. Erken doğum, düşük doğum ağırlığı, yeni doğanda mental gerilik, öğrenme güçlükleri ve küçük çocuklarda gelişme geriliğine neden olabilir. Yetişkinlerde ise bellekte zayıflama, reaksiyon zamanında düşme, parmaklarda ve el ve ayak bileklerinde zayıflama, kansızlık, kan hastalıkları, düşükler ve erkeklerde üreme sisteminde bozukluklara neden olabilir. Hayvan deneyleri kurşun asetat ve kurşun fosfatın kanserojen olduğunu düşündürmektedir. İnsanda yeterli kanıt yoktur. Kurşun kanda ölçülebilir. EPA'ya göre havada kurşun miktarının 1,5 µg/m3'ü, içme suyunda ise 15 µg/m3'ü geçmemesi gerekir. 6.CIVA: Parlak, gümüş beyazı renkte, kokusuz bir sıvıdır. Isıtıldığında kokusuz bir gaz halini alır. İnorganik tuzları oluşturmak üzere klor, sülfür ve oksijenle bileşik oluşturabilir. Çevreye yayılan cıva hava, toprak ve suda bulunabilir. Solunum ve sindirim yoluyla vücuda alınabilir. Sinir sistemi cıvanın tüm formlarına karşı çok duyarlıdır. Yüksek miktarlarda maruziyet beyinde, böbreklerde ve fetus gelişiminde kalıcı zararlara neden olabilir. Beyin fonksiyonlarına yapacağı etkiyle irritabilite, ürkeklik, titreme, görme ve duyma kusurları ve bellekte zayıflama ortaya çıkabilir. Kısa süreli ve yüksek düzeyde maruziyet durumunda akciğer hasarı, bulantı, kusma, ishal, tansiyon yüksekliği, deri döküntüleri ve gözde irritasyon meydana gelebilir. Cıvanın hayvan deneylerinde kansere neden olduğu gösterilmiştir. İnsanda olası kanserojenler arasında sınıflandırılmaktadır. Yeni doğan ve fetusta, cıva, beyin gelişiminde gerilik, zeka geriliği, körlük, ve konuşamamaya neden olabilir. Çocukta sinir ve sindirim sistemleriyle böbrekler etkilenir. Cıva kan ve idrarda ölçülebilir. Saçta da saptanabilir. EPA'ya göre içme suyunda 2 ppb'yi geçmemesi gereklidir. FDA'ya göre maksimum sınır 1 ppm'dir. KAZA RİSKİ TÜBİTAK raporu başta olmak üzere siyanürlü altın madenciliğini aklamak üzere yazılmış tüm yazılar siyanür kullanılan bu tür işletmelerde yaşanan kazaları görmezden gelmekte, hatta inkar etmektedir. Ne acıdır ki, TÜBİTAK raporunun yayınının üzerinden henüz 4 ay geçmeden bu alanda yaşanan en ağır kazalardan biri Romanya'da meydana gelmiştir. Bu kaza Romanya'nın Baia Mare bölgesinde yer alan ve eski bir altın madeninin atık depo alanında yıllar önce işletilen eski bir madenin bırakmış olduğu atıkları yeniden işleyen ve altın ve gümüş elde eden bir tesiste 30 Ocak 2000 tarihinde meydana gelmiştir. Baraj göletinde birikmiş kar nedeniyle gövdede açılan bir gedikten 100.000 m3 atık su taşmış ve çevredeki alanlara ve Lapus nehrine ulaşmıştır. Bu nehir Tuna nehrinin bir kolu olan Tisza nehrine karışmaktadır ve atıklar Tuna nehrine kadar sınır ötesi bir kirlilik yaratmıştır. Tuna'nın su toplama havzasında 2000 km.'lik bir bölüm etkilenmiştir. Nehir ortamına 50-100 ton arasında siyanür karıştığı hesaplanmaktadır. Yöredeki içme sularının da etkilenebileceği, nehirlerdeki canlı yaşamın büyük ölçüde zarar gördüğü bildirilmektedir. Daha önceki yıllarda yaşanan bazı kazaları hatırlatmak gerekirse: 1986-89 yılları arasında 7915; 1990 yılında 1645; 1991 yılında 794 vahşi hayvanın siyanürlü madenlerden zehirlenerek öldüğü, Nevada vahşi Yaşamı Koruma Kurumu'nun iç dönem içinde yaptığı araştırmalarda bildirilmiştir. 1965'de Güney ABD ve Şili'de 14 atık barajının 10'unda deprem sonucunda çatlak tespit edildiği, bunun sonucunda 200 kişinin öldüğü bildirilmektedir. 1972'de ABD'de Batı Virginia Buffalo Creek'te yoğun yağmurlar sonucunda atık barajı çökmüş ve 155 kişi ölmüştür. 1984'te Papua Yeni Gine'de Ok Tedi altın madeni için 2100 metrelik dağ traşlanmış, yoğun yağışlar nedeniyle siyanürlü toprak akmış ve yöre halkı başka yere taşınmış, siyanür taşıyan bir gemi batmıştır. 1985'te Guyana'da Omai altın madeni zehirli atık havuzu patlamış, iki gün içinde ülkenin iki büyük nehrine 4 milyar ton atık çamur karışmış, 18 bin yerli çiftçi balık ve su ürünleri yememeleri, hayvanlarına su içirmemeleri konusunda uyarılmıştır. 1990'da Güney Caroline'de yağmurlar sonucu Brever altın madeninde süzme altın rezervi çökmüş, onbinlerce balık ve canlı ölmüştür. 1992'de ABD New Mexico'da tehlikeli atık alanında yapılan tetkikler sonucunda bunların 800'den fazlasında sızıntı saptanmıştır. 1993'de Ekvator'un Azvay bölgesindeki madende meydana gelen heyelan sonucu 300 kişi, Nobnibya'da 100 kişi ölmüştür. 1993'te Bolivya'daki bir kasabada maden artığının aşağı kayması sonucu yüzlerce insan ölmüştür. 1993'te ABD'de Idoha'da Silver madeninde tonlarca atığın madendeki, hav8uzdan çevre sularına karıştığı tespit edilmiş, 1200 yerli başka yerlere taşınmıştır. 1994'te Güney Afrika'de siyanürlü atık içeren bir havuz yağmurlarla taşarak 150 kişinin ölümüne neden olmuştur. 1995'te Guyana'daki Omai altın madeninde yine siyanür barajında taşma meydana gelmiştir. |
http://www.ttb.org.tr/eweb/bergama/6.html
SONUÇ Türk Tabipleri Birliği “siyanür liç” yöntemiyle Bergama’da ve Türkiye’nin dört bir yanında yapılacak olan altın madenciliğine karşıdır, çünkü; 1-Hekimler insan sağlığını doğrudan ilgilendiren konuların yanı sıra çevreyi etkileyebilecek her türlü risk ve olası sonuçlarıyla da ilgilenirler.Doğanın dengesinin bozulması insan sağlığını da etkileyen sonuçlar doğurur. Bu yöntemde kullanılan siyanür, çevre ve insan sağlığı için ileri derecede toksiktir. 2-Cevherde altın ve gümüşün yanı sıra bulunan arsenik ve ağır metallerin atık bileşiminde büyük miktarlarda bulunması çevrede yaşayan insanların sağlığını doğrudan tehdit edebilecektir. 3-Tesis atık havuzunun, toksik maddelerle dolu bir atık depolama alanı olarak tesis kapandıktan sonra da kalacak olması, kaza ya da deprem olasılığında bütün yöre için büyük bir tehlike oluşturacaktır. 4-Daha önce Danıştay tarafından işletme ruhsatının iptali yönünde verilen karara rağmen, Başbakanlık Müsteşarlığının talimatı üzerine TÜBİTAK tarafından hazırlanan rapor herhangi bir uygulamaya dayanak oluşturmamaktadır. Çünkü; a)Birçok yerinde insan sağlığına bir zarar gelmeyeceğinin vurgulanmasına karşın, raporu yazan kurul içinde bırakınız bir halk sağlığı ya da çevre sağlığı uzmanının bulunmasını, sağlık alanında çalışan hiç kimse yoktur. b)Raporda uzman hekim görüşüne yer verilmemiştir, c)Birçok çelişki içermekte ve üslup açısından da bilimsel bir çerçeveye oturmamıştır, d)Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı öğretim üyelerinin yanı sıra, Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği öğretim üyelerinin de raporun bilimsel olmadığını ve eksiklikleri bulunduğunu belirtmektedirler. 5-Bir insan hakkı olan çevre hakkı, gelecekte olabilecekleri de içerir.Uluslararası çevre hukuku metinlerinde de “risk” ve “olasılık” kavramları ele alınmaktadır. Çağdaş halk sağlığı anlayışında insanların hasta olmalarını beklemek yerine önlem almak ve olası riskleri ortadan kaldırmak geçerlidir. Kullanılacak bir yöntemin ya da maddenin insan sağlığı açısından risk oluşturması ve hastalık yapabilme olasılığının bulunması o yöntem veya maddenin kullanılmamasını gerektirir. 6-Yörede yaşayan insanların sık sık sağlık kontrolünden geçeceği ve her türlü önlemin alınacağı söylenmektedir.Ancak kaza ve deprem riski dışında, insan sağlığını tehdit etme olasılığı bulunan ağır metallerle zehirlenme, uzun yıllar boyu yavaş bir süreçte gerçekleşebilir. Bu tür çevre sağlığı sorunlarına yol açan ağır metal vb. etkenlere bağlı kanser gibi hastalıkların oluşması bir anda olmaz ve ne tür etkiler oluştuğunu ölçmek çok zordur. Bu nedenle insan sağlığına zararı önceden bilinen madde veya yöntemlerin daha ilk başta ortamda olmaması koruyucu hekimlik açısından en doğru olanıdır. 7-Bergama Ovacık dışında onlarca yerde altın aranmasına başlanmak istenmektedir. Sadece Bergama halkı değil, bir çok yerleşim yerinde yaşayan onbinlerce kişi risk altına girecektir. Duyarlı kesimleri bu konuda uyarmak istiyoruz. Bu durumda başta içme suları olmak üzere çevre olumsuz etkilenecek; madenlerin işletilmesi süreli olduğundan kapatıldıkları zaman ülkenin pek çok yerinde içi tehlikeli atıklarla dolu depolama alanları kalacaktır. İnsanların yaşam hakkı, sağlık hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı ve ekosistemin sürdürülebilirliği göz önüne alınarak Bergama Ovacık Altın madeni işletilmemelidir ve en kısa zamanda, daha yolun başında kapatılmalıdır. |
Siyanürle altın aramanın geçmişteki izleri.
|
http://www.cmo.org.tr/
KÜTAHYA'DAKİ ANALİZ SONUÇLARI AÇIKLANDI! Kütahya'da Eti Gümüş A.Ş.'ye ait gümüş işletmesinde 07.05.2011 tarihinde siyanürlü çamur barajında meydana gelen kaza sonrasında siyanürün yer altı suyuna karışıp karışmadığını tespit etmek amacıyla bölgedeki içme suyundan 12.05.2011 tarihinde numune alınmıştır. Numune alma işlemi Greenpeace yetkilileri tarafından yapılmıştır. Odamıza gönderilen numune, akredite olmuş bir laboratuarda analiz ettirilmiştir. Analiz sonucuna göre kazanın 5. gününde siyanür sızıntısı 4,5 km ötedeki Köprüören Köyü su kaynaklarına ulaşmıştır. İçme suyunda normalde hiç bulunmaması gereken ancak en fazla 0,050 ppm düzeyinde olmasına müsaade edilen siyanür miktarının Köprüören Köy Çeşmesi'nden alınan su numunesinin analizi sonucunda 0,071 ppm olduğu görülmüştür. Müsaade edilen limit değerlerin % 40 daha üzerinde çıkan siyanürün halk sağlığı üzerinde etkisinin yadsınamaz ölçüde fazla olduğu düşünülmektedir. Daha önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere kazanın 10. gününde siyanür miktarının yer altı suyunda belireceği ve ilerleyen her günde de yer altı suyundaki siyanür miktarının artacağı öngörülmektedir. Türk gıda kodeksine göre bölgedeki yeraltı suyu içilemez durumdadır. Konu ile ilgili bölge halkı muhtarlıklar aracılığı ile uyarılmıştır. Kütahya Valiliği'nin bölgeye bir an evvel içme ve kullanma suyu göndermesi gerekmektedir. Bu noktada Kütahya Valiliği'nin bölgede yaptırdığı analizlerin sonuçlarını kamuoyu ile paylaşması gerekmektedir. Bölgede yaşayan halkın yanlış bilgilendirilmesi ve bu suyu kullanması durumunda yaşanacaklardan Kütahya Valiliği sorumlu tutulacaktır. Kütahya Valiliği'nin yeraltı suyu analizlerini yaptırdığı Kütahya İl Halk Sağlık Laboratuarı siyanür ölçme ile ilgili akredite olmadığı için Kütahya'da yapılan ölçümlerin güvenilir olmadığı düşünülmektedir. İlerleyen günlerde odamız tarafından numune alma işlemine devam edilecektir. Alınacak numunelerde sadece siyanür miktarı değil ağır metal konsantrasyonları da ölçülerek değerlendirmeler bu yönde yapılacaktır. Bir an evvel tesisin çevresinde yaşayan halkın ve tesiste çalışanların kanlarındaki siyanür ve ağır metal miktarlarının da ölçülerek kamuoyu ile paylaşılması gerekmektedir. Bu durumda "siyanür barajından bir gram bile sızıntı yoktur" gibi halkı yanıltıcı açıklamaların yapılmaması gerekmektedir. Bölgede yaşayan halkın büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğu ortadır. Konu ile ilgili gelişmeler kamuoyu ile paylaşılacaktır. Saygılarımızla, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu |
"atık barajlarından sızan siyanürlü bileşikler arseniğe (fare zehirine) dönüşür."
Bir elementin başka elemante nasıl dönüştüğü( fare zehiri de değildir kendisi) bilimsel olarak gerçekten açıklamalısınız. Böylece bakırı çinkoya kalayı altına falan da çevirirz işlerimiz kolaylaşır. Hocanın trafik kazası olayı gibi, öyle komplo teorileriyle gavur izmir muhabetleriyle de değil de bilimsel verilerle olsun mümkünse. "“Siyanürlü su kullanmadan maden çıkarılmaz” mı diyorsunuz? Ben de, “Hadi oradan” diyorum... " böyle bilimsel içerikli olmasın mümkünse hadi oradansa neyle ayrıştırılacak. Dikkat çıkarılma değil. Zaten maden çıkarılırken değil işlenirken kullanılıyor siyanür. Önceden de dediğim gibi kavramlar yanlış kullanılınca sonuçlar doğru olmaz. Sonraki veriniz söz gelimi biimsel bir içerik taşıyor ve siyanürün arseniğe döndüğü gibi bir durum yok orada. Maden çıkarımı sırasında ortaya çıkan maddelerin riskleri ciddi bçimde sergilenmiş. Buradan şu sonuç çıkar. Oda halk sağlığının hiçe sayıldığına işaret etmiş. |
İnsan bazen kendi dikkat çektiği hatalara kendisi düşüyor.Yazının hocaya ait olduğunu sandım dikaktle bakmamışım. Meğer Ümit Erdem değil, "İbrahim beymiş" siyanürü arseniğe çeviren.
Ben de bir hoca böyle bir şey söylemez deyip, googlede arayıp durdum. |
Alıntı:
Dikili ve Bergama daki seraların , turizm tesislerinin getirilerinin yanında Altın Madenlerinin REEL GETİRİSİ de altın işlemede dünya ikincisi olmak için Bergamadan bir yılda çıkarılacak olan altın da devede kulak kalır . Oradak kullanılan siyanürde doğamıza dolayısıyle halkımıza hediye kalır. Haa bu arada belirtmekte fayda var flotasyon sırasında siyanür cevherdeki arseniğide bağlar ve birllikte havuzlarda ya da barajlarda biriktirilir. Sevgiyle kalın |
Evet ama bir element diğerine dönüşmüyor. Sürekli ısrar etiğim konuya dönmüş oluyorum bir tartışma kavramlarla olur. Kavramlar gelişigüzel kullanılınca da sadece karmaşa ortaya çıkar.
Tartışmada şunu getirisi bundan fazla biçiminde örnekler verilirken neye dikkat ettiğinizi de bilmek isterim. Bende şöyle bir şey diyebilirim o sıra yoldan geçen arabaların getirisi geçmeyen arabaların getirisinden fazla. Diyeceksiniz nasıl bir bağlantı kuracağız . Kurmayacağız bağlantı. Sera ve trurimle bir ilgisi yok durumun. Bergama deyince antik kentle bir bağlantı kurduysanız eğer, oralarda biraz dolaşmanızı da öneririm. Pek kentle ilgisi olmayan bir yerde, neden turzim getirisiyle ilgi kurdunuz anlarız böylece. Bilmem anlaşılmayan nokta neresidir. Bir madende herhangi bir madende, sorun madenin işlemesi değil, işletmenin çevreye zarar vermesinin engellenmesidir. Bütün madenler çevreye zarar verebilir. Kimileri oldukça tehlikeli de olabilir. Çözüm madeni kapatmaksa, bütün madenleri kapatalım. Çevreye zarar vermesinin önlenmesiyse sorun bunu yolu başka. Petrol çıkarımı çevreye zar veriyor. Ama kimse karşı çıkmıyor duruma. Ne ilginç. Arabalarımızdan mı vazgeçemiyoruz. Ama onu almak için ödediğimiz para nereden geliyor söylemiştim daha önce. Heslere de karşıyız ama elektirik harcamamızı kısmayı denemek istemiyoruz. Yatağanda kentin içinde bir kömür madeni var. Son derece tehlikeli. Bu konuya aynı biçimde tepki verilmiyor olmasını, ben sadece bu madenle ilgiliyim diğerleriyle ilgli değilim biçiminde mi anlamalıyız. Böyle diyen birisi varsa, bana açıklaması makul gelebilir. Çöken havuzun oralarda sera ve turzim getirisi yokmuymuş? Sadece halkın zarar görecek olamsı yeterli olmalı mı? Sanırım siyanür de barajlarda biriktirilmiyordu. Biriken atık su. Ya da ideal çalışan bir işletmede böyle olmalı. Aksi olsa çalışanlardan başlayıp, kimse hayatta kalamaz. |
Tartışmada şunu getirisi bundan fazla biçiminde örnekler verilirken neye dikkat ettiğinizi de bilmek isterim. Bende şöyle bir şey diyebilirim o sıra yoldan geçen arabaların getirisi geçmeyen arabaların getirisinden fazla.
Diyeceksiniz nasıl bir bağlantı kuracağız . Kurmayacağız bağlantı Burda bağlantı kurmuyorsunuz:confused: Bergama deyince antik kentle bir bağlantı kurduysanız eğer, oralarda biraz dolaşmanızı da öneririm. Pek kentle ilgisi olmayan bir yerde, neden turzim getirisiyle ilgi kurdunuz anlarız böylece Burda da bağlantı ve ilgi istiyorsunuz.:confused: Tartışmada şunun getirisi bundan fazla biçiminde örnekler verilirken neye dikkat ettiğinizi de bilmek isterim Daha önceki yazılarda merkez bankasındaki rezervlerden bahseden bir arkadaş vardı o yüzden oraya bağlarsam öğrenir diye düşündüm.:D Çöken havuzun oralarda sera ve turzim getirisi yokmuymuş? Sadece halkın zarar görecek olamsı yeterli olmalı mı? Altını olan kural koyarsa halkı iplemez biline:mad: Sanırım siyanür de barajlarda biriktirilmiyordu. Biriken atık su Bu atık su ne içeriyor acaba. Arsenik ve siyanür eriğiyimi ?:confused: oralarda biraz dolaşmanızı da öneririm Öneriniz için teşekkür ederim. Dikili ve Bergama da hasbel kader küçük çapta çiftçilik ve hayvancılık yapmaya başladım. Gelirde bir hafta sonu misafirimiz olup çayımızı içerseniz şereflendirirsiniz. Sevgiyle kalın |
Eğlenceli bir alıntı oyunu oynamışsınız. Şimdi herhangi bir madenin çevresinde bulunan herhangibir antik kentten ötürü kapatılması tezine geri dönmelisiniz. Ya da sadece bu maden için savım geçeridir biçiminde bir açıklama da yapabilirsiniz.
Ya da Bergama antik kentiyle madenin bir ilgisi olamayacağını orada arazim olduğu için gayet iyi biliyorum diyebilirsiniz. Madem altıın bu ekranı okumanız için kaçınılmaz olduğunu anladınız. Bu straejik madeni çıkarılmasına neden karşı olduğunuza dar de bir argüman sunmalısınız. Sorun kuralı altını olanın koyması mıdır, ülkemizde halk sağlığının ciddiye alınmıyor olamsı mıdır? Konuları sadece hükümetlere endeksleyip olayın bütününü görememek midir? Sanırım havuz konusunda bilginiz antik kentinyeri kadar. Sizce atık havuzunda siyanür biriktirilse, herhangi bir bilimsel araştımaya gerke kalmadan fikir yürütün, oradaki çalışanlar o gün ölmezler mi? Orada bütün işlamlerden sonra temiz olamsı gereken su birikiyor. Yani bir şeye karşı çıkılırken biraz olayın içeriğine bakmak gerekmiyor mu? Çöken havuzun olduğu barajlarda sözgelimi suda kabul edilemez oranda siyanür çıktı. Rakamda hatalı olabilirim binde bir gram dediler sanırım. Sizin savınıza göre bu oran yüzde bir bile değil, kilolarla olması gerekiyor. Yani arıtma sorunlu. Yani su arıtılmış ama süreç titiz değil sızıntı olmuş. Sanırım bunların birbirlerinden farklı kavramlar olduğu anlaşılıyordur. Karşı çıkılacak şeyin ne olduğu sonucuna böyle ulaşabiliriz. Sanırım cümleleri böyle biritip sürekli ayrıntıyı tekrarlamalı. Altın çıkarmanın dünyanın hiçbir yerinde başka yolu yok. Bütün madenler ayrştırılırken çevreye zarar veren atıklar üretebilir. Atıkların çevreye zarar riski olması maden ayrıştırmadan vazgeçmemiz gerektiği sonucuna bizi getirmez. Bu durumda atalarımızın mağarasına dönne kadar bütün teknolojiyi terk etmemiz gerekir. Bunları okumak için baktığınız ekrana ödediğiniz para yukarıda hatırlattığınız gibi altın rezervi olarak bankada durduğu için okuyabiliyorsunuz. Hasbelkader aldığınız arazi için de ödediğiniz paranın altın olarak karşılığı olduğu için arazinizde çay içebiliyorsunuz. Birikiminizi de yine aynı nedenle yapabildiniz. Şimdi siz söyleyin bu madene neden karşısınız arazinizin varlık sebebi deği mi? Konuya boyut katması için bir şehri efsanesine işaret edeyim. Balçovadaki tarımsal üretimin Aliağada'ki çevreyi kirleten gazların oraya ulaşması olduğunu söylerler. ( tabi önce Menemen ovasını geçmesi de gerekiyor ama bu ayrıntı)Çevreyi ve havayı kirleten üç küsür milyonluk kent ortada duruyorken ve bu tarımsal alan kentin ortasındayken hava kirliliğini yüzelli kilometre ilerdeki petrol rafinerisine bağlamada nasıl bir mantık kurmalıyız. Rafineriyi mi kapatmaıyız, kentin çevre kirliliğine neden olan faktörlerine mi yönelmeliyiz hem kenti hem rafineryi mi kapatmalıyız. Neye karşı çıkacağımız sorunun nerede olduğunu bilmemizle çok bağlantılı. |
Ağaçlara bakmaktan ormanı göremiyor muyuz diye düşünüyorum...
Arkadaşlar yukarıda ulusal günlük bir gazetede yayınlanan köşe yazısında yazar halkın anlayacağı dilden konuşmuş. Ben toplum ve insanın etkileşimi üzerine çalışan bir bilim dalının mensubu olmadığım halde bunların farkına varabiliyorum. Daha önce belki onlarca kez siyanürün ortaya çıkartıklarıyla ilgili bilimsel makaleler paylaştım. Sanırım bunlar çok ilgi çekici olmadı. Yine siyanürün altın madenciliği faaliyetinin hangi aşamalarında kullanıldığına dair bu konu başlığı altında yeterince konuşuldu. Sokaktaki adam için siyanür arseniğe dönüşür ve maden siyanürle çıkartılır. Geçelim bunları artık... Lütfen... Ayrıca söz konusu boşaltılan köyde içme suyunda saptanan arsenik (bilinen bir kanserojen) açığa çıkmak için neden gümüş madeninin işletilmesini beklemiş diye düşünmekten kendisini alamıyor insan. “Atıkların çevreye zarar riski olması maden ayrıştırmadan vazgeçmemiz gerektiği sonucuna bizi getirmez.” Ben atık havuzlarındaki zehirli maddelerin ya da biriken her ne ise onun mutfaktaki tüp olduğunu düşünmüyorum. Çevre ve insan sağlığı için ileri derecede toksit olan bir yöntemi kullanmak da bir zorunluluk değil. Eğer vazgeçmemiz gerekiyorsa -ki bence öyle- vazgeçmeliyiz. |
"Madeni çıkaran ile işleyenlerin statüsü ve uyması gereken kurallar farklıdır. Türkiye'de çıkaran firma, aynı zamanda işlemeyi de yapıyor; sorunlar buradan kaynaklanıyor" mealinde bir konuşmanın son kısmına rastlamıştım. Konu hakkında bilgisi olanlar var mı?
|
"Sokaktaki adam için siyanür arseniğe dönüşür ve maden siyanürle çıkartılır. Geçelim bunları artık... Lütfen..."
Sokaktaki adam kim bilmiyorum. Böyle düşünüyorsa da yanlış düşünüyor, biri bir konuyu yanlış düşünüyor diye, aman ne önemi var denemez, doğrusu söylenir. Biz halkın neyi düşünmesine karar veririz gibisinden bir derin mantık görüyorum sözlerinizde. Hoca araştırmayı 12 Eylül 1995 tarihinde yapmış bildiğim kadarıyla maden çok daha eski ne zamandır çalıştığına dair bilgi de var gibiydi. Başka içme sularına da çevresinde maden olmadığı hale arsenik karışabiliyor. İzmir'de bu konu bir ara sorun olmuştu. Herşey birbirine karıştırılarak bir sonuç elde edilmez. Burada sorun madenden siyanürün sızıyor olması ve bu konunun konuşulması gereğidir. Arsenik değildir. Arsenik ayrıca köy içme suyunda olduğu için, bu suyun kullanılmaması biçiminde konuşulmalıdır. Nedeni ayrıca aranmalıdır. Sanırım köy bugün boşaltılmış durumda değl. Yetkililer en son tehlikeyi ciddiye almıyordu. Aslında köylülerde de ben aman buradan uzaklaşalım, yetkilleri bu konuda sıkıştıAlım gibi bir mantık görememiştim gösterileri sırasında. "Çevre ve insan sağlığı için ileri derecede toksit olan bir yöntemi kullanmak da bir zorunluluk değil. Eğer vazgeçmemiz gerekiyorsa -ki bence öyle- vazgeçmeliyiz." Altın için konuşuyOrsanız siyanür tek yol. Vazgeçelim diyorsanız neden olamaycağını söyledim. Şimdi şunlar konuşulmalı. Ülkemiz çevreye hiç bir önem verilmeyen bir ülke. Bu sadece devletin umursamazlığı değil. Halkın kendisi umursamıyor. İşte tarımda bilinçsiz gübre kullanımı. Kentlerde umursamazca çöp üretilmesi.. Uzun bir listeyi buraya eklemek mümkün. Maden çıkarmakdan kaçmamıza olanak yok. Petrolden de kaçamıyoruz. Başka çevreyi olumsuz etkileyen şeylerden de, Yapmamız gereken ülkemizdebir çevrenin konrunması bilinci oluştrumak. Hem kişisel olarak bunu yapmak hem örgütlü olarak yapmak. Her ne kadar ülkemzide bir fikir için bir araya gelmek olanaksızla imkansız arsındaysa, şu konuda örgütlenelim dediğizde inanılmaz biçimlerde hakarete uğruyorsanız da bu yapılamaz değildir. Siyanürün, ya toprağa karışırsa diye uzun yaılar yazılacağına karışmaması için nasıl baskı grupları oluşturulabilir biçiminde kafa yormalıdır. Petrole de öyle kömüre de öyle. Geri kalan her ne varsa hepsine de öyle. Ülkemizde sorun benim dünya görüşümden değilse , onun la çevreci de olmam biçiminde trajik bir durumda. |
[QUOTE=memet;805764]
Ya da Bergama antik kentiyle madenin bir ilgisi olamayacağını orada arazim olduğu için gayet iyi biliyorum diyebilirsiniz. sSağ olun nasıl yazacağımı ne şekilde arguman göstereceğimi öğretmeyi bir yana bırakıp işinize gelince ilintilemeyi gelmeyince ilintilememeyi bir açıklasanız derim Madem altıın bu ekranı okumanız için kaçınılmaz olduğunu anladınız. Bu straejik madeni çıkarılmasına neden karşı olduğunuza dar de bir argüman sunmalısınız. Bunu benim yazımdan ilkokul çocukları bile çıkarırdı. Bundan sonra söyleyecek bir şeyim yok. Forumu okuyanların TAKDİRİNE BIRAKIYORUM Sorun kuralı altını olanın koyması mıdır, ülkemizde halk sağlığının ciddiye alınmıyor olamsı mıdır? Konuları sadece hükümetlere endeksleyip olayın bütününü görememek midir? Bu satırlar yazmak için çok düşünmüş olmalısınız çünkü ben hiçbir hükümet ile ilgili bir şey yazdığımı hatırlamıyorum. Alıntılarsanız sevinirim. Sanırım havuz konusunda bilginiz antik kentinyeri kadar. Sizce atık havuzunda siyanür biriktirilse, herhangi bir bilimsel araştımaya gerke kalmadan fikir yürütün, oradaki çalışanlar o gün ölmezler mi? Orada bütün işlamlerden sonra temiz olamsı gereken su birikiyor. Ordaki sudan içebilirmisiniz ? Bunları okumak için baktığınız ekrana ödediğiniz para yukarıda hatırlattığınız gibi altın rezervi olarak bankada durduğu için okuyabiliyorsunuz. Korkarım dünyada en fazla altın ya da diğer cevherlerin çıkartıldığı ülkelerin değil. Çıkaranların merkez bankalarında rezerv var. Sahi İsviçre Hollanda Belçika da ne kadar çok altın çıktığınıda biliyorsunuzdur :D Şimdi siz söyleyin bu madene neden karşısınız arazinizin varlık sebebi deği mi? Bu madenin yaratacağı her tür çevre kirliliği bölgedeki sera ve turizm gelirlerinin ortadan kalkmasına neden olurki bu yollarla ülkeye giren altın karşılğı ya da karşılksız Dolarlar hem benim hemde ülkem için gerekli. Doğayada insan sağlığınada hiç zararları yok. Ama madenin ki tartışılıyor Konuya boyut katması için bir şehri efsanesine işaret edeyim. Efsanelerden kurtulmanızı öneririm. Belki o zaman gerçekleri görebilirsiniz Sevgiyle kalın |
Hoş bir alnıtlama oyunu daha oynamışsınız şimdi bu çalışmanızın çevrenin korunması konusuna nasıl bir katkı yapatığına dair bir argümanı beklemek çok mu fazla bir istek olur.
"Ordaki sudan içebilirmisiniz ?" Denizler su dolu, siz oradaki suyu içer misiniz? Aslında ilk aklıma su dolu olan yer olarak deniz gelmedi. Su doludur diye herşeyi içmeye çalışmıyoruz. Kimin ne kadar altını olduğu değil. Bu satırları yazmak için size gereken paranın altın rezervi olarak karşılığı olduğu gerçeğine yönelmelisiniz. Hollanda'ya değil buradaki altına yani. "ülkeye giren altın karşılğı ya da karşılksız Dolarlar hem benim hemde ülkem için gerekli." Ben de bir alıntı oyunu yapayım dedim. Ülkeye bir girdi olmasını istiyorsuzuz bunun altı karşılığı olamasında sakınca görmüyorsunuz. Karşılıksız dolar diye bir şey yok da, bu biraz çıkarcılık mı oluyor, ülkeye girsin sakınca yok, başka ülkedeki siyanür sizi ilgilendirmiyor. O debeers elmaslar kanla sulanmış. Ülkeye girmiş, fena değil. Hangi kanla sulandığı önemli değil. Yeterki ben kanı görmemiş olayım. Buradaki serada olmasın kan. Böylemi çevreci olmalıyız. Karşılıksız dolar olsun da yeterki benim olsun. Altın benim olsun da ülkeme lazım çünkü, kimin kanı varsa orası önemli değil. Bunu mu anlıyoruz yazıdan. Ben de size efsanaere ilgi gösteri ndiyorum. |
“Biz” kim bilmiyorum ama ben halkım. Ağzını, gözünü ve kulağını kapatmamış olan... Sokaktaki adam ise Attilâ İlhan'ın bir romanı... içimizdeki herhangi biri diyelim...
“Şu an okumak için baktığınız ekrana ödediğiniz para( bir kağıttır) altın olarak merkez bankasında karşılığı olduğu için ödeyebildiğiniz bir kağıttır.” Bu bilgi doğru mu? Neden vazgeçemeyeceğimizi buna mı dayandırıyorsunuz? Sizin söylediğiniz gibi olsa paranın değeri düşer miydi? Örneğin bir gece vakti merkez bankasındaki altınlar aniden ortadan kayıp mı oluyor? Kullandığımız paranın altın olarak karşılığı olduğunu zannetmiyorum. Ben emeğimin karşılığı olarak aldığım parayı kullanıyorum. Diyelim o para Ahmet'in. Ahmet o parayı İsmet'ten alıyor. İsmet ise Cevdet'ten alıyor. Hepimiz birbirimizden para alıp veriyoruz. Ekonomiden iyi anlayan ya da konuya hakim bir arkadaş buraya bir açıklık getirebilirse sevinirim. Diyelim ki bu yukarıdaki tez doğru. Peki madenden çıkan altın merkez bankasının kasasına mı giriyor? Giriyorsa ne kadarı giriyor? Arkadaşlar doğada var olan hiçbir şey bir diğerinden daha değerli değildir. Değerli olduğunu düşünmemize neden olan ona ihtiyacımız olduğunu düşünmemizdir sadece. Ben siyanürlü madencilik faaliyetlerine gerçekten ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Farklı düşünenler tabii ki olabilir. Kentlerde çöp sorunu vardır, bilinçsiz tarım uygulamaları vardır, vb. uygulamalar vardır, şüphesiz bunlarda hepimizin sorumluluğu vardır tamam ama bunların da ayrıca çözüme kavuşturulması için çalışılması gerekir. |
Vikipedi'de şöyle yazıyor:
Alıntı:
|
Az önce olan Kütahya merkezli depremden sonra "güçlendirme" çalışmaları yapılan setin durumunu çok merak ediyorum...
|
"Günümüzde Türkiye herhangi bir karşılığı olmayan "fiat" sistemine dahildir."
Kırmızı çizdiğiniz bu cümle şunu anlatıyor. Ülkenin yıllarca içine düşürüldüğü yüksek enflasyon politikası. İMF programları borç batakları. Hükümet başına bir kaç ekomonik, mali kriz düşmesi. Sürekli yoksullaşmamız. Yani bildiğiniz karşılıksız para basma. Alıntının ilk cümlesinde bunu farkedebilirsiniz. Atilla İlhan hatalı çıkarımlarınızı kurtarmada size çok yararlı olmaz. Siz bilmediğiniz için ekonomnin kuralları değişmiyor. "Sizin söylediğiniz gibi olsa paranın değeri düşer miydi? Örneğin bir gece vakti merkez bankasındaki altınlar aniden ortadan kayıp mı oluyor?" Bir gece içine karşılıksız para basmaya karar verildiği için paranın değeri düşüyor. Birbirine bağlı pek çok farklı ekonomik süreçler de etkiler paranın değer kaybetmesine neden oluyor .Üretim süreçleri bunlardan birisidir. Cari açıklar da. Temel olarak parasının karşıığı olmayan yönetimlerde bu olur. Benzer bir şeyi ABD de yapıyor. arşılığı olmayan dolar piyasaya sürüyor. İki farkı var bizden . Birisi ekonominin büyüklüğünden cesaret alıyor ama, biliyorsunuz içine bulunduğu vahim krizi. İkincisi ekonomileri dolara bağlı ülkeler piyasadan dolar çekerek Bu yokedici bir sürece gidecek oyunu frenlemeye çalışıyor. Bu kadar ekonomi sanırım yeterlidir. Para üzerinde teminat veren banka başkanının imzası olan bir senetir. Bu paranın karşılığı var diyor imzasıyla. Olmadığında ne olur, %60 enflasyonlu günleri hatırlayın. Elinizde çek var, bunu Ahmete veriyrsunuz Ahmet Receb'e o Hasan'a öbürü Veli'ye veriyor. En son kişi bankaya gidiyor. Banka size bunu karşılığı nerde diye soruyor. Karşılıksız bir senet bir süre boyunca sizin işinize yarar. Sonra bedelini ödemelisniz. İşte parada bunun karşılığı altın olarka duruyor. Çek de dolaylı yoldan aynı rezervi kullanıyor. Varolan uygarlığımız bu madenin değeri üzerine kurduk. Muhakkak ki doğada değer yargısı yok. Ama varolan kültürümüzde var. Bu da altının değeri ile ölçülüyor. İlk para altını doğrudan kullnımıydı. Osmanlı kriz dönemlerinde altının ayrını düşürüp durumdan kurtulmaya çalışmştı. Bugünkü enflasyonun karşılığı bir pahalılığı körüklemşti o uygulamada. Altın yerine geçecek bir senetin kağıt olarak kullanımı, elinizde altın olabildiği için yapılabildi. Siyanürlü madencilik faaliyetine ihtiyacınız yok. Peki petrollü ulaşım sektörne ihtiyacımız var mı? hes ile üretimiş elektrik sektörüne ihtiyacımız var mı? Zararlı kimyasallar içeren maddeler üreten sağlığmıza zarar veren ürünlerin olduğu sektörlere ihtiyacımz var mı? Silah sektörüne ihtiyacımız var mı? İhtiyacımızdan çok falza asker besliyor olmamıza ihytiyacımız var mı? Tekstil sanayine ihtiyacımzı var mı? taşlama için işçilerin öülmcül hastalıklara yakalandığı sektör hani. Kulandığımı mobilyalara ne kadar ihtiyaımız var ormanları tahrib ediyor. Gazeteler kağıt kullanarak orman katliamına neden olyuor. Kimyasalalrın kontrolsüzce kullanılıp topraklarımzın kimyasal çöplüğe çevrildiği tarım sektörüne ihtiyacımız var mı? Ya da bütün bunların çevreye zarar vermesine engel olacak bir çevre bilinci üretmek, bu çerçevede örgütlenmek. işe yarar çalışmalar yapmak gibi bir bilince ulaşmaya mı ihtiyacımız var? Korkunç karbondioksit salınımı dünyanın iklimini değiştirme tehdit ederken ayrıntılarda boğulup gerçeği göremiyor olmamızdan kurtulmaya ihtiyacımız var. |
"Şu an okumak için baktığınız ekrana ödediğiniz para( bir kağıttır) altın olarak merkez bankasında karşılığı olduğu için ödeyebildiğiniz bir kağıttır."
"Para üzerinde teminat veren banka başkanının imzası olan bir senetir. Bu paranın karşılığı var diyor imzasıyla." Ne diyim bilemedim... "Siz bilmediğiniz için ekonomnin kuralları değişmiyor." Çok haklısınız... |
Şunları diyebilirsiniz.
Uygarlığımızın temelini altına sahip olamız oluşturuyor bundan kaçmamıza olanak yok. Uygarlığımız endüstriyel üretimle ciddi çevre sorunlarına neden oluyor. İşte bundan kaçınabiliriz. Ayrıntılarda boğulup sorunun temelinden uzaklaşıyoruz. Madem endüstriyel üretim kaçınılmaz. Bunun çevreye zararlarına enel olmak için çaba harcanmalı. Bu siyasi bir tercih de değildir. Bütün siyasi fikirler çevreye duyarlı olabilirler. Ülkemizde bu bilinç neredeyse yok düzeyinde. Bunun üzerinde düşünmek gerekiyor. Yoksa kontrolsüz üretimi çevreye zarar veriyor diye üretime karşı çıkmak hiç bir sonuç elde edemeyeceğimiz bir çaba olur. Bir ara ço kateşli soğutucularda kullanılan floro cloro karbon tartışmaları vardı. Kimse o sıra soğutucu kullanmayalım saçspreylerinden vazgeçelim demiyordu. Meşhur ozon deliği konusu. |
floro doro karbon gazcı kardeşim bilginizi, algılamanızı hele hele teknolojiyle ekonomiyi bütünleştirme yeteneğinizle bizleri bilmediğimiz konulardaki eğitim gayretlerinizi bizlerden esirgemeyin.
Sevgiyle kalın |
Rica ederim bilmediğiniz konularda şidddetli ısrarınız hatalı fikir yürütmelerinzden sonra gerçeği görüp aydınlanmış olmanız beni sevindirdi.
Bir konuda fikri sahibi olmak kadar insanı mutlu eden ne olabilir ki. |
"Uygarlığımızın temelini altına sahip olamız oluşturuyor bundan kaçmamıza olanak yok."
"Madem endüstriyel üretim kaçınılmaz. Bunun çevreye zararlarına enel olmak için çaba harcanmalı." "Altın için konuşuyOrsanız siyanür tek yol. Vazgeçelim diyorsanız neden olamaycağını söyledim." Bunlar sizin söyledikleriniz, bir toplayalım, mutlaka ekonomik büyüme gerekli, bu nedenle mutlaka altın çıkartmalıyız, altını siyanürle çıkartıyoruz, bu da çevreye zarar veriyor ama başka çözüm yok dolayısıyla siyanürle altın çıkartmaya devam... Ne zamana kadar ? Bunu okuyunca aklıma insanlığın gidişi ile petri kabındaki bakterileri karşılaştıran bir yazı geldi. Petri kabı ( laboratuar deney kabı) içine konan sütteki bakteriler hızla çoğalırlar, gittikçe daha fazla besin tüketirler, sayıları geometrik artar; ta ki bakterilerin atıkları süt kabını doldurana kadar, atık miktarı arttıkça bakteri ekonomisi önce yavaşlar, sonra durur ondan sonra da bakterilerin sayısı azalır yani ölürler. Tamam bizim dünyamız süt kabı kadar küçük değil ama sınırsız da değil. Sonuçta tüm işleri yaparken ürettiğimiz atıklar artık dünyayı doldurmaya başladı. Bakterilerin seçme şansı yok, tüketimi azaltalım gibi bir kararı veremezler, peki biz insanoğlu müthiş teknolojimiz, ekonomimiz ve sosyal yapılanmamız ile bu kısır döngüden, daha çok ekonomi daha çok tüketim kısır döngüsünden kurtulabilir miyiz ? Bakterilerden daha mı akıllıyız ne dersiniz ? |
Sevgili Webgezer,
Sizin yazınızın muhatabından bu yazdığınızı anlamasınımı bekliyorsunuz ? Floro doro karbonunun açilimi ne ki acep? Altınının çıkarıldığı ülke mi yokısa çıkaran ülkemi kazanır ? bu ve bunlara a benzer daha birçok soruya cevap vermediği daha doğrusu veremediği için konuya söylemlerini istediği şekilde söyleyen kişiye mi soruyorsunuz ? Sevgiyle kalın |
Bir kaç cümle alıntıladım. Ensar. Size ait ilginç sözler
"...bunlardan ramattan altın elde edenlerin yani siyanür kullanan üretici sayısı onu bulmaz,..." Yani bu durumda kentin ortasında, karşı çıktığınız siyanür kullanımı zararsız oluyor. Bunu mu anlamalıyız? "Yurtdışından külçeyi alırsınız, eritir ,döver..." Bu altın yurt dışına gökten mi iniyor. Ordan alıyoruz. Orada siyanür kullanılması "bizden değil farketmez" biçiminde mi algılanıyor tarafınızdan? "Ama işin kötüsü siz aynı ilahlaştırdığınız politikacılar gibi ." Tabi bu cümleye karşı soruma neden cevap veremediğiniz de altınla ilgili değil ama, merak da ediyorum. Söyleminiz yazım hatalarından nemalanmaya çalışacak kadar tıkanmış olabilir mi? Genellikle sonradan farkettiğim yazım hatalarımı değiştiririm. Baktım buna kadar düşmüş söyleminiz o yüzden düzeltmedim. "Floro doro karbonunun açilimi ne ki acep?" Tabi bu arada "açılımı" yazmalıydınız. Kıssadan hisse çıkarayım, acaba siz bu tartışmada bir şey anladığınız için mi yazıyorsunuz. Yoksa siyaseten bizden değil, milliyetçi bile değil, her yazdığına karşıyım biçiminde mi tarzınız. "Altınının çıkarıldığı ülke mi yokısa çıkaran ülkemi kazanır" Kelimeyi yazım hatalarınızla eğleneyim diye koyulaştırdım. Malum merakınız var. Her ikisi aynı ülke oluyorsa ne oluyor? Siz pek anlamıyorsunuz ekonomiden, madencilikten. Altının ne anlama geldiğine dair bir fikre sahip olmanızı ne kadar isterdim. Bir kaç kere, bu baktığınız ekrana ödediğiniz para..." diye cümleler kurdum bu yüzden. Webgezer, Bence endüstriyel üretim bile zorunlu değil. Bütün bu yaşantımızın bedeli çevreyi kirletmek. Burada sadece siyanür konusunda kalınması geri kalan tehlikelere duyarsızlık bütünüyle politik bir tavır. İçeriği çok da bilmemekten kaynaklanıyor. Bütün madenlerin çıkarılmasının bedeli çevreyi kirletmek. Ama bu biçimdeki yaşam tarzının bedeli bu. Bütünyle madenclikten uzaklaşmak gerekiyor. Tabi bir yol daha bulunabilir. Çevreye etkisini en aza indirildiği bir endüstriyel üretim. Kim bunu yapar peki? Dünya ekonomisini üçte biri ABD ülkesinde karbondisoksit salınımını kontrol etmeyi reddediyor. Ne zamana kadar altın çıkarmalı, ne zamana kadar petrol çıkarmaya devam etmeli. Ne zamana kadar karbondioksit salınımı artmaya devam etmeli.... Ne zamana kadar gereksiz miktarda enerji harcamaya devam etmeliyiz. Malesef uygarlıklar da bakteriler gibi kendini yokediyor. Tarihe bakarsanız bunun defalarca olduğunu görebilirsiniz. Trajik olanı endüstriyel uygarlığının vahim bir yokoluşa gidiyor olması. Bundan trajik olanı hem bu uygarlığın nimetlerinden yararlanıp hem uygarlığın temeline göstermelik bir karşı çıkış. Bir günde kentlerimizde gezen arabaların yaktığı benzin bile çok daha ciddi bir çevre sorunuyken, bu çok da politik içerik taşımadığı için kimi siyasetlerce ilgilenmeye değer bulunmuyor. Varolandan kaçmamıza imkan yok. Sistem altın üzerine kurulu. İsteyen iktidara geldiğinde elindeki rezervleri satar . Sonucunu daha kararı açıklarken görür. Yunanistan'ın iflası hafif kalır. Japonya neredeyse bütün hammaddesini dışarıdan alır. Nedeni basit çünkü ellerinde yok. Burada olanın çıkarılmasına karşı çıkanların sistemi neden sorgulamadığını anlaması zor . Endüstriyel üretimin çevre kirliliğine engel olmak kuramsal olarak mümkün. Altını elinde tutanlar buna razı olmadığı sürece, karşı çıkışlar sonuçsuz çabalar. Kimi göstermelik değişikilikler yapılır sonra karların maksimilazsoyuna bakılır. Bu arada küresel iklim değişikliği endişeden gerçeğe dönerse, zaten topyekün bir çözüm olacak. Odun ateşinin karşısında bütün odaları ısıtmamıza gerke yoktu aslında diyenler kalabilir belki. |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 01:03. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025