agaclar.net

agaclar.net (https://www.agaclar.net/forum/)
-   Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/)
-   -   Altın, gümüş ve siyanür (https://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/1799.htm)

eskimo 01-09-2006 15:38

MADENCİLİĞİN SEKTÖRÜNE BAKIŞTAKİ YANILSAMALAR

Ülkemizde madenciliğe bir ekonomik ve toplumsal etkinlik alanı olarak genellikle gerçekçi olmayan ve çarpıtılmış bir bakış açısı egemen. Bu konuda en göze batan eğilim büyük maden yataklarına sahip olduğumuz ve bunları işletirsek ülke olarak kurtulacağımız, topluca esenliğe kavuşacağımız düşüncesinin yaygınlığı. Dünyada en zengin yataklarına sahip olduğumuz bor kaynaklarının işletilmesinin engellendiği, bu alandaki engeller aşılırsa borçlarımızı kolayca temizleyebileceğimize öyle derin bir inanç var ki, bunun etkisi ile MGS’de verilen değerlere göre dünyadaki tüm bor pazarının 1,3 milyar dolayında olduğunu ve bunun tümünü ele geçirsek bile nasıl kurtulamayacağımızı göremiyoruz. Birileri çıkıp altın zengini olduğumuzu söyleyince tanıtlanmış altın cevheri rezervimizin birkaç yüz ton (MGS’ne göre 340 ton) olduğunu göz ardı edip 6500 tonluk altın rezervi“yalan”ını benimseyiveriyoruz. Bunu hep yapıyoruz da, sayısız bilimsel araştırma ile ortaya konduğu gibi neden doğal kaynaklarını üretip ham olarak dışarı satan ülkelerin hiç iflah olamadıklarını, kalkınma hızları eksi değerlerde, kurumsal sermayeleri gelişmemiş, demokratik kurumlarını olgunlaştıramamış, çoğu iç savaştan zarar görür durumda olduklarını sorgulamıyoruz. Bu alışkanlık yüzünden madencilik sektörünün gücü ve sorunlarını gerçekçi biçimde tartışma olanağı bulamıyoruz.

Bir başka çarpık bakış ta, sektörün içinden geliyor : madenciliğin önündeki tüm engeller temizlenmelidir, yaklaşımı. MSBKB’de alabildiğine, MÖİK ve MS’de de örtülü biçimde bu yaklaşım savunuluyor. Ülkenin ormanları, su kaynakları, sit alanları, meraları, tarımsal alanları, tarihsel mirası, zeytinlikleri, kıyıları, vb ne tür doğal sermayesi varsa, buralarda madencilik yapılmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalı imiş. Üstelik bunu madencilikten sorumlu bakanlık, kendi yapısı içinde kendi başına kararlaştırmalı imiş. Sektörün sorunlarını çözmek için bundan sığ bir yaklaşım olabilir mi? Dahası, madencilik çalışmalarını yalnızca kaynakları tüketmeye yöneltmek için bundan daha uygun bir ortam yaratılabilir mi? Ne denli kolaylıkla böylesine dar bir anlayış, bencilce bir yaklaşım savunulabiliyor?

Toplumsal psikolojide yaygın olan bir başka anlayış ta, madenciliğin kirletici ve yıkıcı bir etkinlik olduğu. Gerçi, böyle düşünülmesine neden olan sayısız örnek var. Ama, artık dünyada işletme sırası ve sonrasında çevre koruyucu, işletme sonrasında doğayı yeniden düzenleyici, yöre halkı ile ilişkileri geliştirici zengin bir deneyim kazanıldı, kurallar belirlendi, teknolojiler geliştirildi. Gelişmiş ve doğasına ve halkına özenli ülkelerde bu uygulamalar madenciliğin önemli bir öğesi, artık. Madencilik ile ilgili her türlü düzenlemede bu yolda kayıtlar konuyor. MGS metninin de bu konuya değinmeden geçmiş olması kabul edilemez.

Madenciliğimizin çok dikkat çekici bir özelliği halkın içinde, küçük ve orta ölçekli girişimciler düzeyinde bunun bir definecilik heyecanının ötesinde algılanamayışı. Değerli bir yatak bulup hızla köşeyi dönmenin dışında bir girişimcilik anlayışı, arama-bulma-geliştirme heyecanının peşinde gitmek, ülke kalkınması uğruna bir şeyler yapabilme güdüsü, istihdam yaratma yolu ile toplumsal prestij elde etme eğilimi, vb güdüler etkin değil. Bunun yaygınlaştırılmasında dünyada en çok jeoloji mühendisi ve maden mühendisi oranına sahip ülkelerden biri olan ülkemizde meslek sahibi yurttaşlara önemli görevler düşüyor. MGS, bu konudaki bilincin geliştirilmesi yönünde hedefler koymak, çözümler önermek durumunda.



Öte yandan, madenciliğin hemen her durumda kentsel alanların dışında, kırsal yörede yapılmak durumunda oluşu nedeni ile yatırımların, alt yapının ve sonuçta kalkınmanın ülke yüzeyine yayılması açısından önemli bir gizili var. Bu yanı ile, tek tek işletmelerin kârlılıklarını tartışmanın yanında, toplumsal kalkınmada ve kalkınmanın yaygınlaştırılmasında da önemli bir araç olarak ele alınması gerekir.

Bu yanı ile siyasal karar vericiler için de önemli bir prestij kaynağı niteliği taşımaktadır. Madenciliğin gittiği yerlere başka herhangi bir yatırımı götürmek çoğu yerde güçtür. MGS’nin bunu ölçeklendirebilecek kural ve kurumların oluşturulması yönünde de önlemler önermesi gerekir.

Yine, madenciliğin kendi başına toplumsal gelişmenin ve kalkınmanın motoru olmadığı, geçmişte kalkınmış ve gelişmiş ülkelerin gelişmişliğinde madenciliğin hiç te başat bir rolü olmadığı da yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmış durumda[25]. Buna karşılık, madenciliğin ülke kalkınmasında, endüstrinin gelişmesinde, gönencin yaygınlaştırılmasında, az gelişmiş yöreleri kalkındırmada tüm öteki ekonomik ve toplumsal çabaların yanında önemli ve ötekilerden ayrılamaz bir yeri olduğu da bir gerçek. Böyle ise hazırlanacak bir stratejinin “madenciliği geliştirmek” değil; “ülkenin gelişmesine madenciliğin katkılarını arttırmak” konusunu işlemesi ve bunun hedef ve araçlarını belirlemesi gerekir.

MGS metni ancak bu yaklaşımla, her şeye karşın madencilik, madenciler için madencilik diyen MÖİK, MS, MSBKB metinlerindeki yanlışlardan korunabilir ve ulusal bir strateji niteliğini kazanabilir.


her iki alıntı için kaynak;
http://www.geocities.com/siyanurleal.../strateji.html

malina 03-09-2006 12:06

Altın madeni bulunan Uşak Kışladağ'da siyanürle ilgili yapılan kan tahlilleri tabip odası ile valiliği karşı karşıya getirdi. İki tarafın yaptırdığı tahliller farklı.

Alıntı:

Geçtiğimiz Haziran ayında TÜPRAG şirketi tarafından Uşak Kışladağ'da siyanürle altın çıkarılmaya başlandı. Aynı dönemde yaklaşık bin kişi şiddetli baş ağrısı, mide bulantısı, nefes almakta zorlanma gibi şikayetlerle hastanelere başvurdu.

İzmir Tabip Odası ile ortak hareket eden "İzmir- Bergama, Eşme, Sivrihisar Havran/Küçükdere Elele Hareketi" üyesi bir grup hekim bölgeye giderek, siyanür zehirlenmesi" şüphesiyle hastalardan kan örnekleri aldı. Bu sırada Uşak Valisi Kayhan Kavas ile Eşme Kaymakamı Mahmut Nedim Tuncer, kan alma işlemini izinsiz olduğu gerekçesiyle durdurarak, 8 ayrı kan örneğine el koydu ve tahlil için Ankara Hıfzısıhha'ya gönderdi.

Tahlil sonucunda siyanür bulunmazken, normalin bir miktar üzerinde arsenik bulundu. Doktorlar da 9 kan örneğini alarak siyanür testi için Ankara'daki özel bir laboratuara yolladı. Bu laboratuarda yapılan tetkikler sonucunda 9 kan örneğinde bazılarında normalin 40 katı siyanür olduğu belirlendi.

TARTIŞMA BAŞLADI
Elele Hareketi'nin İzmir temsilcisi Dr. Oya Otyıldız, Kaymakam Tuncer'in ellerinden aldığı kan örneklerinde siyanür değil arsenik araştırması yaptırdığını iddia etti ve valiliği dava edeceğini söyledi.

Uşak Valisi Kayhan Kavas ise "Biz kanları zamanında göndererek tahlil yaptırdık. Siyanür çıkmadı" dedi. Kaymakam Tuncer, "arseniğe bakıldı" dedi.


Alıntı:

Tahlil sonuçlarında siyanürün kanda olması gereken normal seviye litrede 0,02 miligram. Ancak 9 ayrı kan örneğinde yapılan inceleme sonucunda siyanür oranları litrede en düşük 0.18 miligram, en yüksek 0.64 miligram çıktı.

Uzmanlar, kayaların çıkarılmasıyla birlikte bir kilometre çapında, 450 metre derinliğinde bir çukurun oluşacağı bu nedenle de yüzeyin büyük kısmının siyanürle kirletilmiş ağır metallerle kaplanacağını ileri sürüyorlar.

10 yıl sonra bölgede cilt, kan, lenf, akciğer, üreme sistemi, böbrek, idrar yolları, mide ve bağırsak kanserleri ile anemi, kalp yetmezliği, doğumsal anomaliler, düşükler, bebeklerde zeka geriliği, sinir sistemi harabiyeti ve kemik kırılmaları görüleceği ifade ediliyor.
Hasan ERŞAN - Sabah

Yalnız Çınar 03-09-2006 13:59

Resmi Kaynaklardan Görüşler.
 
Alıntı:

Bir ülkede hangi maden kaynaklarının varlığının bilindiği, bunların nitelik ve niceliği ile henüz keşfedilmemiş kaynaklara ilişkin beklentiler ya da kısaca bir ülkenin maden potansiyeli hakkında değerlendirmeler, uzun vadeli kalkınma stratejileri ve özel olarak madencilik stratejileri açısından önemlidir. O bakımdan maden potansiyeline ilişkin değerlendirmeler, önemleriyle bağdaşır bir sorumluluk anlayışıyla yapılmalı ve özlerinde taşıdıkları eksiklik ve yanlışlıklar göz ardı edilmeden ihtiyatla kullanılmalıdır.
Ancak ülkemizde bu konuda gerekli titizliğin gösterildiğini pek söyleyemeyiz. Jeoloji ve maden mühendislerinden, gazeteci ve tüccarlara kadar çeşitli kesimlerden insanlar, Türkiye maden potansiyeli hakkında oldukça değişik, hatta çelişik değerlendirmeler yapmaktadır. Bunlardan kimine göre Türkiye, maden açısından fakir; kimine göre zengin bir ülkedir. Zengin olduğumuz kanısında olanlardan bazıları daha da ileriye giderek "Türkiye maden kaynaklarının yerinde değerinin 1-2 trilyon dolar mertebesinde olduğunu, sadece bir maden zenginliğimizin ekonomimize kazandırılması halinde Türkiye iç ve dış borçlarını kolaylıkla ödeyebileceğini" öne sürmektedirler.
Değerlendirmelerin bu kadar değişik olması, genellikle bunların dayandırıldığı verilerdeki farklılıklar yanı sıra, çoğunlukla öznel (subjektif) veya açıkça ifade edilmemiş ölçütlere göre değerlendirme yapılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla değerlendirmelerin rezervlere göre mi yapıldığı, bilinen kaynaklar ve/veya keşfedilebilir (henüz keşfedilmemiş) kaynakların değerlendirmede göz önüne alınıp alınmadığı, neye zengin, neye fakir denildiği çoğu kere açık değildir.
O bakımdan değerlendirmelerin geçerliliğinde, verilerin güvenirliği kadar nesnel bir değerlendirme ölçütünün kullanılması da önem taşımaktadır.
Aşağıda kaynak yeterliliği ve dünya sıralamasındaki yerimize göre yapılan değerlendirmeler kısaca gözden geçirilmektedir.

KAYNAK YETERLİLİĞİNE GÖRE DEĞERLENDİRME

Kaynak yeterliliği ölçüt alındığında, sahip olduğu maden kaynakları ihtiyacını karşılamaya yeterli ya da onu aşan bir ülke, ilgilenilen maden kaynakları açısından yeterli ya da zengin, aksi durumda fakir kabul edilebilir. Anlaşılabileceği gibi böyle bir değerlendirmede, kaynak potansiyeli tek başına önemli değildir. Önemli olan kaynak-ihtiyaç ilişkisidir.
Kaynak yeterliliği açısından Türkiye maden potansiyeli değerlendirildiğinde, endüstriyel hammaddeler başta olmak üzere çoğu maden açısından ülkemizin kendine yeterli kaynaklara sahip olduğu görülmektedir. İhtiyacımızı tümüyle yurt içi kaynaklardan temin edebildiğimiz ve hatta bir kısmını ihraç ettiğimiz bu madenler başlıca şunlardır:
Mermer, bor, krom, linyit, feldspat, perlit, pomza, sodyum sülfat, stronsiyum, kaya tuzu, barit, manyezit, lületaşı, dolomit, alçıtaşı, kuvarsit, silis kumları, pirofillit
Petrol, doğal gaz, taş kömürü, altın,demir, manganez, bakır, molibden, fosfat, kükürt, refrakter boksit, grafit, talk gibi madenlerin ise, ülkemizde kaynakları yetersizdir.
Yeri gelmişken burada belirtilmelidir ki, ihtiyacımızı tümüyle ya da kısmen ithalat yoluyla karşıladığımız alüminyum, antimuan, civa, volfram, kurşun, çinko, kadmiyum, asbest, diyatomit, olivin, kaolen, nadir toprak metalleri, mermer gibi birçok madeni, kaynakları yetersiz olduğu için değil, yurt içi üretim yapılmayışı, yerli kaynakların kalitesinin uygun olmayışı gibi başka nedenlerden dolayı dışardan temin etmekteyiz. Yurt içinde kaynakları olduğu halde üretim yapılmayışının çeşitli nedenleri arasında, asgari ekonomik kapasitede bir işletme yatırımına yeterli bir mahalli talep olmayışı, teknoloji ve sermaye bulunamaması, uluslar arası üreticilerle rekabet edilememesi önde gelmektedir.

REZERV PAYIMIZA GÖRE DEĞERLENDİRME

Değerlendirmelerde esas alınan bir başka ölçüt de, dünya maden kaynakları içinde ilgilenilen ülkenin payıdır. Aşağıda ülkemiz için dünya sıralamasındaki yerimize ya da dünya ortalamasıyla karşılaştırmaya dayanan böyle bir değerlendirme verilmektedir.
Dünya maden rezervleri içinde Türkiye'nin payı Çizelge 1'de gösterilmektedir. Türkiye, dünya karalarının % 0.5' i kadar bir yüz ölçümüne ya da dünya nüfusunun % 1'i kadar bir nüfusa sahip olduğuna göre, dünya rezervleri içindeki payımız bu oranlardan seçilen birine göre fazlaysa zengin, az ise fakir olarak nitelenebilir. Bu yaklaşımla dünya rezervleri içinde %0.5'ten daha fazla paya sahip olduğumuz madenler için zengin olduğumuz kabul edilebilir.
MTA, BGS (British Geological Survey), USGS (United State Geological Survey), gibi çeşitli kaynaklardan derlenen 2002 yılı verilerine göre hazırlanmış bu çizelgede dünya maden kaynakları içerisinde ülkemizin payına bakıldığında; bor, feldspat, barit, stronsiyum tuzları, manyezit, diyatomit, fluorit, linyit, trona, volfram, antimuan, civa, altın, gümüş, çinko, kurşun ve krom dünya rezervleri içinde % 0,5'den fazla paya sahip olduğumuz madenlerdir. Bu çizelgede yer almamış olmakla birlikte mermer, perlit, pomza, bentonit, kayatuzu, jips, kalker-marn, zeolit, sodyum sülfat, toryum, nadir toprak elementleri, olivin, asbest, lületaşı, sepiyolit, profillit, dolomit, kalsit, jips, kuvars-kuvarsit, silis kumu, zımpara ve kireçtaşı dünya rezervleri içinde % 0,5'den büyük paya sahip olduğumuz (zengin sayılabileceğimiz) madenler arasındadır. Petrol, taş kömürü, doğal gaz, demir, bakır, manganez, nikel, kobalt, molibden, arsenik, uranyum, kükürt, fosfat, vollastonit, mika, talk, süs taşları fakir olduğumuz madenlerdir. Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden sadece elmas, platin grubu metaller, kalay, titan, zirkon, vanadyum, potas, lityum mineralleri, andaluzit, sillimanit, brom-iyot, güherçile, ve korindonun işletilebilir nitelik ve nicelikte hiçbir kaynağı Türkiye'de bugüne kadar saptanmış değildir.

GÖZARDI EDİLMEMESİ GEREKEN NOKTALAR

Ülkelerin maden potansiyeline ilişkin değerlendirmeler ve ülkeler arasındaki karşılaştırmaların, eğer böyle değerlendirme ve karşılaştırmaların doğasında varolan sınırlamalar göz önüne alınmazsa, yanıltıcı olabileceği burada vurgulanmalıdır.
1) Bu konuda ilk yanılma riski, değişik ülkelere ait bilinen maden kaynakları konusunda homojen bir veri tabanının olmayışından kaynaklanır. Daha açık bir ifadeyle, değişik ülkelerin bilinen maden kaynakları, aralarındaki eşdeğerlilikleri açık olmayan farklı sistemlere, farklı ölçülere göre sınıflandırılmıştır. Birleşmiş Milletler Örgütü bu konuda uzun zamandır uluslar arası uygulanabilir bir çerçeve sınıflama sistemi geliştirmek için çaba göstermektedir. Ancak mevcut rezerv bilgileri, böyle bir uluslar arası karşılaştırmalara elverişli nitelikte değildir. Dolayısıyla ülkelerin maden kaynaklarına ilişkin verilen rakamları alıp karşılaştırarak, ülkelerin maden potansiyeli hakkında doğru bir değerlendirme ve sıralama yapmak mümkün değildir. Bu anlamda sadece verilen rakamlara bakmak yetmez, onları tartmak gerekir. Çizelge 1'de verilen dünya rezervleri içindeki paylara ve buna dayanan sıralamaya da bu gözle bakmak gerekir.
2) Son zamanlarda kamuoyunu yanıltıcı önemli bir husus da maden potansiyelimizin ekonomik değeri hakkında yapılan değerlendirmeler ve öne sürülen herhangi bir değerlendirmeye dayanmayan iddialardır. Bunlar çoğunlukla, proje temelinde fizibilite çalışmalarına dayalı olarak maden kaynaklarımızdan ne kadar yatırım yaparak, hangi maliyetle ne kadar ve ne kalitede maden elde edilebileceğimizin, ne kadar ve kaça satabileceğimizin güvenilir tahminleri değildir. En iyimser nitelemeyle bu görüş ve değerlendirmeler, bir anlamda "içme suyunun litresi yaklaşık 1 dolar düzeyindedir. O halde Türkiye'nin yer üstü ve yer altı sularında , göl ve denizlerinde doğrudan ya da işlem gördükten sonra şişelenebilir şu kadar trilyon dolar su rezervi var" demeye benzemektedir. İşletilirse kar mı, yoksa zarar mı edileceği bir tarafa, " bu kaynaklar ne kadar sermaye ile ne kadar zamanda işletmeye alınabilir, hangi maliyetle üretim yapılabilir, üretilen ürün kaça, ne kadar satılabilir, yatırım kendini ne kadar sürede ödeyebilir" gibi hususlar değerlendirmelerde göz önüne alınmamıştır.
3) Öte yandan ülkelerin farklı gelişmişlik düzeyleri, maden varlığını değilse de, maden rezervlerini büyük ölçüde etkiler. Bilindiği gibi, bir ya da birkaç yararlı mineralin her çeşit zenginleşmesi değil, sadece ekonomik olarak üretim yapılabilecek niteliklerdeki zenginleşmeleri maden rezervi olarak nitelenir. Çok sayıda jeolojik (tenör veya kalite, tonaj, mineral bileşimi, zemin koşulları, yatağın boyut ve konumu,...), teknolojik, ekonomik (fiyat, pazara uzaklık, alt yapı, vergilendirme,...), çevresel ve politik faktörler, maliyet ve geliri, dolayısıyla yatağın işletilebilirliğini etkiler. Belli bir ülkedeki/bölgedeki bir maden yatağı ekonomik olarak işletilebilir iken, bir başka ülkedeki/bölgedeki benzer hatta daha iyi nitelikte bir maden yatağı, söz gelişi pazara uzak olduğu için ya da yetersiz alt yapı yüzünden işletilebilir nitelikte bulunmayabilir. Bir başka söyleyişle "birinin çöpü, diğerinin serveti olabilir". Bu bakımdan maden potansiyeli değerlendirilirken ya da karşılaştırılırken, ülkelerin özellikle alt yapı ve vergilendirme durumu (daha geniş anlamda hükümet politikalarının maden rezervleri üzerindeki etkileri) göz önüne alınmalıdır. Örneğin Türkiye, metal içeriği olarak 1,7 milyon ton toplam bakır rezerviyle, dünya bakır rezervleri içinde %0,5 paya sahiptir. Bunun dışında bugün ekonomik olarak değerlendiremediğimiz düşük tenörlü (%1 Cu dan az) metal içeriği olarak 2 milyon ton civarında bakır kaynaklarımız vardır. Uygun yatırım ve madencilik politikaları uygulanması halinde bunların bir bölümünün işletilmesi ekonomik olabilir ve bakır rezervlerimizde ciddi artışlara yol açabilir. 4) Göz önünde tutulması gerekli bir başka nokta, maden potansiyeli değerlendirilmesi değişken (dinamik) bir süreçtir. Değişen ekonomik şartlar ve teknolojik ilerlemeler rezervlerde ciddi değişikliklere yol açabilir. Bugün önemli olmayan düşük kalitedeki yataklar, madenciliğin ilgisi dışında kalan doğal zenginleşmeler (yeni yatak türleri) yarın cazip (işletilmeleri ekonomik) hale gelebilir. Başka bir ifadeyle "bugünün çöpü, yarının serveti olabilir". Bu yeni kaynaklar açısından ülkelerin potansiyelleri çok farklı olabilir ve bu durum maden potansiyellerine göre yapılan ülke sıralamalarını altüst edebilir. Söz gelişi düşük tenörlü ve/veya yüksek zararlı bileşen içeren cevherlere sahip 50 kadar sorunlu demir yatağımız vardır. Bu yataklarda %15-50 Fe arasında değişen tenörlerde toplam 1,3 milyar ton kaynağın varlığı bilinmektedir. Hasançelebi ve Avnik başta olmak üzere sorunlu cevher içeren yataklarımızdan yararlanabilmenin ekonomik bir yolunu bulduğumuz takdirde, demir kaynaklarımız için çok farklı değerlendirmeler yapmak mümkün olabilir. Benzer biçimde bugün ülkemiz, dünya krom rezervleri içinde büyük bir paya sahip değildir. Ancak günümüz koşullarında ekonomik görülmeyen 198 milyon ton düşük tenörlü (ortalama % 5.60 Cr2O3) Adana-Aladağ-Kızılyüksek yatağının değerlendirilebilmesi halinde Türkiye güçlü bir konuma gelebilir.
Son olarak, her ülke aynı yoğunlukta aranmamış olduğu için, sadece belirlenmiş kaynaklara bakarak bir ülkenin maden kaynakları hakkında yapılacak değerlendirmeler yanıltıcı olabilir. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bilinen kaynaklar, ülkenin maden potansiyelinin çok az bir bölümünü temsil ediyor olabilir.
Belirlenmiş kaynaklar çoğu kere ülkelerin maden potansiyelinden ziyade, arama yoğunluğunu ve başarısını yansıtır. Nitekim ikinci dünya savaşı sırasında yapılmış böyle bir değerlendirmede madencilikte bugün dünyanın en önde gelen ülkeleri olan Avusturalya, BDT (eski SSCB) ve Güney Afrika maden potansiyeli bakımından fakir ülkeler arasında anılmışlardır.
Bu nedenle bir ülkenin maden zenginliği uzun vadeli madencilik stratejileri açısından değerlendirilirken henüz keşfedilmemiş maden potansiyeli de göz önüne alınmalıdır. Örneğin bugün için MTA kayıtlarına göre altın rezervimiz 340 ton (özel şirketlerin kendi beyanlarına göre 600 ton) dolayındadır.Bu rezervi ile Türkiye dünya altın kaynakları içinde % 1'e yakın paya sahiptir. Sadece belirlenmiş kaynaklara bakarak "Türkiye altın açısından zengin değildir" demek doğru olmaz. Çünkü özellikle epitermal altın oluşumuna elverişli jeolojisi nedeniyle ülkemizde belirlenmiş olanın çok üzerinde bir altın potansiyeli beklenmektedir.
Öte yandan altın yanısıra ülkemizin jeolojisi başta endüstriyel hammaddeler, bakır, kurşun, çinko, gümüş, nadir topraklar, linyit gibi çok değişik madenlerin yeni kaynaklarının bulunmasına elverişlidir. Ülkemiz arama yoğunluğu açısından özellikle geçmişte çeşitli nedenlerle madencilere pek cazip gelmemiş olan skarn yatakları ile son 20-25 yılda ekonomik kaynaklar haline gelen porfiri bakır, epitermal altın gibi düşük tenörlü yataklar açısından yeterince aranmamıştır. Sürdürülecek aramalarla yeni kaynaklar bulma şansı yüksektir. Bugün, yeterli kaynağa sahip olmadığımız birçok madenin keşfedilebilir zengin kaynak potansiyeli vardır.

SONUÇ

Sonuç olarak belirtilen noktalar gözardı edilmeden ülkemizin çok sayıda maden açısından zengin olduğu, ihtiyaçlarını kendi kaynaklarından karşılayabileceğini söylemek mümkündür. Ülkemizin belirlenmiş ve beklenen kaynakları bu görüşü desteklemektedir.
Bu görüş doğru ise, o zaman akla madenciliğimizin neden bugünkü durumda olduğu sorusu gelebilir. Bana kalırsa madenciliğimizin bugünkü durumunun asıl nedeni, kaynak yetersizliği değil, onlardan yeterince yaralanamayışımızdır. Bulunuşlarının ardından onlarca yıl geçtiği halde Siirt-Madenköy-bakır-pirit yatağı, Sivrihisar -Beylikahır NTE-toryum-fluorit karmaşık yatağı, Beypazarı trona yatağı, Adana-Aladağ düşük tenörlü krom yatağı, Manisa-Çaldağ nikel yatağı, Hasançelebi demir yatağı ve son olarak yatırımları yabancı şirketlerce yapılmış, finansman, teknoloji, pazar sorunları olmayan işletmeye hazır altın yataklarının varlığı bunun açık kanıtıdır. Zengin kaynaklara sahip olmak yetmez, onlardan zenginlik türetebilecek maharet sahibi olmak da gerekir.

Yusuf Ziya ÖZKAN MTA Genel Müdürlüğü, ANKARA
Bu kaynakları araştıranların görüşlerinin de önemli olduğunu düşünüyorum.

Yalnız Çınar 03-09-2006 14:20

Zengin Kaynaklara Sahip Olmak Yetmez...
 
Alıntı:

Zengin kaynaklara sahip olmak yetmez, onlardan zenginlik türetebilecek maharet sahibi olmak da gerekir.

Yusuf Ziya ÖZKAN MTA Genel Müdürlüğü, ANKARA

Arkadaşlar bu söz sadece altın için değil, diğer madenlerimizin tümünü kapsayacak şekilde söylenmiş. Tamamen katılıyorum. işleyerek sattığımız neredeyse hiç bir madenimiz olmadığından işin en çok zarar ettiren yönü bu tarafı.
Bu madenlerimizi ham madde olarak yurt dışına satarken, toprak yapımızı, ormanlarımızı, çevreyi, yurdumuzun ulusal çıkarlarını her şeyi paramparça ediyoruz. Biliyoruz ki; diğer madenlerimizin tümünün çıkarılma ve işletmesini yerli firmalarla veya devlet kanalı ile yapmıyoruz. Yabancı şirketler, bu alanda zaten büyük yer kaplamışlar.
Altını yalnız başına yorumladığımız için, bu durum altına özelmiş gibi algılanıyor ve öyle yorumlanıyor.
Aslında bütün madenlerimizi kireç taşından, mermer, bor, granit, demir, bakır, aluminyum (v.b) hepsi için geçerli olan, onları işlenmiş hale getirebilmek. Onlardan azami faydayı sağlamak.
Bunun için de işletmelerin kar edebilir yapılarda olmasından, maden rezervlerinin işlenebilir ve ekonomik olmasına, ülkedeki enerji politikalarından, sosyal güvenlik yasalarına, teşviklerden, dış ticaret yasalarına kadar herşeyin yeniden düzelenmesine hatta bu işlerle ilgili Hukuksal düzenlemelerden, Adalet mekanizmamızın düzenlenerek madencilik ihtisas mahkemelerine kadar tepeden tırnağa bir değişim içine girmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.

Sağlık ve esenliklerle....

eskimo 03-09-2006 16:56

İzmir Tabip Odası ile ortak hareket eden "İzmir- Bergama, Eşme, Sivrihisar Havran/Küçükdere Elele Hareketi" üyesi bir grup hekim bölgeye giderek, siyanür zehirlenmesi" şüphesiyle hastalardan kan örnekleri aldı. Bu sırada Uşak Valisi Kayhan Kavas ile Eşme Kaymakamı Mahmut Nedim Tuncer, kan alma işlemini izinsiz olduğu gerekçesiyle durdurarak, 8 ayrı kan örneğine el koydu ve tahlil için Ankara Hıfzısıhha'ya gönderdi.

Ne kadar ilginç değilmi?
şimdi ben devlet hastanesine gitsem ve kanımda siyanür aratmak istesem(belki kocam beni zehirliyor) izin mi almam gerekli?
Kanunda yeri varmıdır?
Özel bir şirketin kar etmesi için devletin kamu görevlileri canla başla didiniyor.

arsakay 03-09-2006 22:03

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi eskimo
Şimdi ben devlet hastanesine gitsem ve kanımda siyanür aratmak istesem(belki kocam beni zehirliyor) izin mi almam gerekli?
Kanunda yeri varmıdır?
Özel bir şirketin kar etmesi için devletin kamu görevlileri canla başla didiniyor.

Sevgili Eskimo,

kanında siyanür aratmana kimse karışamaz,
senin bileceğin iş ama yapılan işlem doğru.
Yapılanlara dugusal değil düşünerek bakmakta fayda var.
Şimdi düşün bakalım birileri veya birtakım kuruluşlar çıksa
(iç kaynaklı veya dış kaynaklı) kendi menfaatleri için
insanımız üzerinde inceleme yapmak istese ve gidip
birçok kişiden kan alsa!!! Olacak iş değil.

Ne yazık ki hekim arkadaşlarımın izledikleri yöntem hatalı.
Kan verecek kişileri ikna ederek laboratuvara götürseler
ve kanların orada verilmesini sağlasalardı sorun olmazdı,
kimse de karışamazdı.
Haberin tamamını bilmiyorum ama medyada daha fazla
ses getirmek için de kanlar bu şelilde alınmış olabilir.
Bunu neden düşünmüyorsun?

malina 03-09-2006 23:25

Tahlil sonuçlarının farklı olmasına ne diyorsun? Bir taraf yalan mı söylüyor yoksa sonuçların farklı çıkması normal bir durum mudur?

arsakay 04-09-2006 08:32

Malina 42. mesaja koyduğun haberi atlamışım.
Şimdi okudum.
Anlatılanlar korkunç. Açık bir çelişki var ve
kanda yüksek siyanür düzeyi olmasının
yalan olacağını sanmıyorum.
Hıfzısıhha'nın yanlı sonuç verdiğini söylemek gerçekci olmaz,
buna ihtimal vermiyorum. Gönderilen kanlardan sadece
Arsenik bakılmasının istenmiş olması büyük olasılık.
Kasıt var mıdır? Vardır diyemem ama yoktur da diyemem :)

Konuyu saptırmak olarak görmezseniz
devletin işleyişiyle ilgili
trajikomik bir konuya değineceğim.
İnsanımızın kişiliğinden olsa gerek devlette
amirlerin verdiği emir asla yorumlanmaz,
konuşulmaz ve hatta sözler anlaşılmadıysa
"Sorunuzu anlamadım, tekrar edebilir misiniz?" bile denilmez.
Çünkü anlamsız bir şekilde korkulur.
Sonuçta memur kulağının işittiği gibi emri yerine getirir.
Diğer yandan devletin birçok amirinde de
bilmediğini danışmama hastalığı vardır. Nasılsa amirdir!
Hal böyle olunca bir bakarsınız
en önemli siyasi konularda bile
insan hatası nedeniyle olmadık sorunlar çıkar,
kıyamet kopar!
Şimdi kanda sadece arsenik bakıldığını kabul ederseniz
kasıt var mı, yok mu sorusuna herkes kendisi yanıt versin.
Benim yanıtım "bizim memleketimizde imkansız yoktur".
:)))

malina 04-09-2006 10:36

Arsakay, son yazdıklarını genel olarak kabul ediyorum. Ama rutin işler için bunun daha anlaşılır olduğunu söylemeliyim. Söz konusu ettiğimiz olaya (medyatik boyutu yüzünden) pek ihtimal veremiyorum.

Bu talimatlar yazılı verilmemiş midir? :) Sorumluluğu tahlilleri yapan kişilere atmak (elini vicdanına koy:) biraz fazla iyimserlik değil mi?

arsakay 04-09-2006 11:13

Hayır sorumluluğu tahlilleri yapan kişilere atmadım.
Tam tersi Hıfzısıhha hata yapmaz dedim.
Eğer kendilerinden Arsenik bakmaları istenmiş ise
Arsenik bakmışlardır.

İstemi yapan kaymakamlık gibi anlaşılıyor. Zaten
yapılan tetkikin Arsenik olduğunu söyleyen de o.
Dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek (!)
istemde bir hata olabilir.

Bir de sevgili Malina medyatik olsun veya olmasın,
isterse dışişlerini ilgilendiren çok önemli bir
siyasi konu olsun biz gayet güzel unuturuz,
yanlış anlarız, savsaklarız, izindeyizdir,...
Konunun önemi hiiiç farketmez. :)

eskimo 04-09-2006 11:47

EGEÇEP

Ege Çevre ve Kültür Platformu
28.03.06

AİHM BERGAMA MADENİ İLE İLGİLİ YİNE İHLAL KARARI VERDİ,
KARAR HEMEN UYGULANMALI, MADEN KAPATILMALIDIR.



1998 yılında 315 kişinin yapmış olduğu başvurunun sonucu açıklandı. AİHM, yine AİHS'nin 6.ve 8.maddesinin ihlal edildiğine, her başvurucu için 3.000 Euro manevi tazminata karar verdi.



Daha önce de AİHM 3.Dairesi’nin 10 Kasım 2004 gün ve 46117/99 nolu “TAŞKIN VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE” kararında da; Bergama-Ovacık Madeninde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkını koruyan 6/1. maddesi ile yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Özel ve Aile Yaşamına Saygı Hakkını koruyan 8. maddesi ihlal edildiğine karar verilmişti...



AİHM'nin 10 Kasım 2004 tarihli kararına karşın, Bergama Madenine ilişkin yeni izinler verilmiş ve madenin faaliyetine olanak sağlanmıştı.Madenin faaliyete geçmesini sağlayan süreç şöyle gelişti;

* Danıştay 6. ve 8. Daireler Ortak Heyetinin yürütmeyi durdurma kararı o davanın davalısı Başbakanlığa 30.07.2004 tarihinde tebliğ edildi,

* Normandy A.Ş. tarafından 09.08.2004 tarihli dilekçe ile davalı İdareden ÇED formatı verilmesi istemiş, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından iki gün sonra 11.08.2004 tarihli yazı ile ÇED formatı Normandy A.Ş.ye verilmiş,

* Balkanlık tarafından 16.08.2004 tarihli yazı ile Çevresel Durum Değerlendirme Raporu istenmiş, Normandy A.Ş. tarafından 17.08.2004 tarihli yazı ekinde hazırlanmış olan 15 adet Çevresel Durum Değerlendirme Raporu Bakanlığa sunulmuş, Çevresel Durum Değerlendirme Raporları, Bakanlık tarafından 18.08.2004 tarihli yazı ekinde ilgili yerlere dağıtılmış ve 26.08.2004 tarihindeki inceleme ve değerlendirme toplantısına çağrıda bulunulmuş.

* 26.08.2004 tarihinde yapılan İnceleme Değerlendirme toplantısında Komisyon tarafından bir takım eksiklikler belirlenmiş, bu eksiklikler Normandy A.Ş. tarafından hemen giderilmiş, 27.08.2004 tarihinde eksiklikler giderilerek hazırlanan Çevresel Durum Değerlendirme Raporu Bakanlığa sunulmuş,aynı gün eksikliklerin giderilip giderilmediği incelenmiş, (giderildiği kanaatine varılmış olsa gerek) hemen o gün yani 27 Ağustos 204 günü “söz konusu faaliyette sakınca olmadığına” karar verilmiştir.



* Normandy madencilik A.Ş., davalı İzmir Valiliği’ne 29 Eylül 2004 günü imar planlarını sunmuş ve onaylanmasını istemiş, ertesi gün, idare tarafından ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş istenmiş,bu kurum ve kuruluşlardan; DSİ II.Bölge Müdürlüğü tarafından aynı gün, diğer kurum ve kuruluşlar tarafından da 10 – 11 günlük süre içinde yanıt verilmiştir.



* ABD Büyükelçisi Eric S.Edelman, Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Zeki Ergezen’e gönderdiği 17 Eylül 2004 tarihli yazısında, “…ABD’li Newmont Madencilik Şirketi’nin bir kolu olan Normandy Madencilik ile ilgili olarak yazdığını, 19 Ağustos 2004 tarihinde mühürlenen madenin bir an önce açılması için, iptal edilmiş olan imar planlarını tekrar yürürlüğe koyması konusunda, İzmir Valiliği’ne tavsiye bulunulmasını…” istemiştir. Bu yazıyı alan, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, ABD Büyükelçisinin yazısını da ekleyerek İzmir Valiliği’nden “yapılan işlem hakkında dilekçe sahibine (ABD Büyükelçisi) bilgi verilmesini” istemiştir.



* Bu yazışmalar 27 Ocak ve 28 Ocak 2005 günlerinde, yazılı ve görsel medyada, “Emir Büyük Yerden” “Edelman’dan Altın mektup”, “ABD’den altın mektup”, Edelman Newmont için aracı oldu”, “Edelman, Bergama altını için lobi yaptı” v.b. başlıklarla haber olmuştur.

* İmar planının onaylanması ile ilgili, ABD Büyükelçisi’nin mektubundan sonraki bir tarihi taşıması dikkat çekicidir. İmar planlarının kabul edilmesine ilişkin işlemler ve karar alma süreci eşine ender rastlanır bir hızla tamamlanmış. Normandy Madencilik A.Ş.nin davalı İdareye başvurusu ile imar planlarının İl İdare Kurulu tarafından kabul edilmesi arasında 28 gün gibi kısa bir süre vardır. İzmir İl İdare Kurulu’nun 27.10.2004 tarihli kararı ile imar planları uygun bulunmuştur.



* Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işleminin iptali davası dosyası olan İzmir 1.İdare Mahkemesi’nin 2004/1677 Esas sayılı dosyadan 14.03.2005 tarihli kararla, mahallinde keşif yapılması ve dava konusu işlem hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilmiş,Yürütmeyi durdurma kararının uygulanması istemi üzerine, madenin Gayri Sıhhi müessese Açılma Ruhsatı istemi hakkında karar verilmesi durdurulmuştur. İzmir Bölge idare Mahkemesi’nin 14.04.2005 tarihli 2005/455 YD İtiraz kararı ile sözü edilen yürütmeyi durdurma kararı kaldırılmıştır. Yürütmeyi durdurma kararının, İzmir Bölge İdare Mahkemesi tarafından kaldırılmasının, hemen sonrasında, daha karar taraflara tebliğe çıkartılmadan, Madeni devraldığını söyleyen Koza Davetiye Şirketinin yetkilileri (Normandy A.Ş. adına) tarafından “İzmir Bölge İdare Mahkemesi, Bergama-Ovacık Altın madeninin açılmasına izin verdi, madenin açılmasının önünde hiçbir engel kalmadı, kısa süre içinde faaliyete başlayacağız…” açıklaması yapılmıştır.



* Normandy A.Ş.nin baskıları sonuç vermiş, GSM açılma ruhsatı, İl Özel İdaresi Yasası’na aykırı olarak karar organı olan İl Genel Meclisi bypass edilerek, verilen açılma ruhsatı ile Maden 20 Mayıs 2005 günü saat 20.30’dan itibaren faaliyete başlamıştır.



AİHM’nin 10 Kasım 2004 tarihli kararından sonra, yukarıdaki süreç işletilerek, Bergama Ovacık Altın Madeni’nin çalışması sağlanmıştır. Yani AİHM kararı yok sayılmıştır. Şimdi aynı şekilde ihlal kararı verilmiş olması, bu süreçte verilen izinlerin de hukuka aykırı olduğunu göstermektedir.



AİHM kararları; Türkiye'nin 1950 de katıldığı Roma -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) nin 1, 19 ve 46.maddeleri; Viyana Antlaşmalar Sözleşmesinin 27.maddesi, Anayasanın 90.maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti Devletini (yasama-yürütme-yargı) bağlamaktadır. AİHS’nin 46 . maddesine göre; “…Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin kesinleşmiş kararlarını uymayı taahhüt ederler.Mahkeme’nin kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir…” AİHM kararının uygulanıp uygulanmadığı konusu, Avrupa Konseyi, Bakanlar Komitesi aracılığı ile düzenli raporlama ve tavsiye kararları ile denetlenecektir.



Son AİHM Mahkemesi kararı, Bergama Ovacık Altın Madeninin faaliyetine olanak sağlayan işlemlerin hukuka aykırı olduğunu bir kez daha göstermektedir.



Bergama’da yıllardır yaşanan hukuksuzluğa son verilmeli, hukuksal güvenlik sağlanmalı, Bergama Ovacık Altın Madeni kapatılmalıdır.



İşletmenin kapatılmaması, AİHM kararının uygulanmadığı anlamına gelecektir. Kararın uygulamaması, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden çıkarılmasına kadar varabilecek bir takım siyasi sonuçlar da doğurabilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur.

EGEÇEP
Ege Çevre ve Kültür Platformu

Dönem Sözcüsü Av.Arif Ali Cangı

eskimo 04-09-2006 11:58

Bergamalılar ilk davayı kazandı,
ikinci bir dava açılması kaçınılmaz,
ve ellerindeki sağlık raporlarına el konuluyor.
Çünkü Bergamalılar davayı Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına açıyor.
Hükümet şimdiden önlem alıyor.
Olabilirmi?

eskimo 04-09-2006 12:14

Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklarında üretilmiş maden zenginleştirme atıklarının toplam miktarı yaklaşık 26 milyon tondur. Türkiye “altın çağı”na girmeye karar verdiğinde sadece 1 yıl içinde üretilecek zararlı-zehirli kimyasal atık miktarı ise 160 milyon tondur. Ve 10 yıl sonra elimizde kalacak olan kimyasal atık miktarı, asitlenmiş dekapaj toprağıyla birlikte, yaklaşık 2 milyar tondur. Bu atığın Türkiye’deki çevre yasalarına uygun olarak nihai uzaklaştırılması için gereken harcama 1,4 trilyon USD’dir.”

http://www.geocities.com/siyanurlealtin/rezerv.html

yazının devamı yukarıdaki sitede........

Yalnız Çınar 04-09-2006 14:01

Hukuk Devleti Deyince... Yasama - Yargı - Yürütme
 
Alıntı:

eskimo'dan alıntı:
Ne kadar ilginç değilmi?
şimdi ben devlet hastanesine gitsem ve kanımda siyanür aratmak istesem(belki kocam beni zehirliyor) izin mi almam gerekli?
Kanunda yeri varmıdır?
Özel bir şirketin kar etmesi için devletin kamu görevlileri canla başla didiniyor.
Gazete haberlerinden yola çıkarak, devletin işleyişini bile görmezlikten gelme gibi bir zaafiyet içine düşmemeliyiz. Devletin üç erki için ayrı ayrı düşünmek hatalı olacaktır. Devlet ne tek başına yargı, ne tek başına yasama, ne de tek başına yürütme değildir.
Elbette toplumu oluşturan bütün unsurlar, bireyden sivil toplum örgütlerine kadar hepsinin kanunlarla sınırlı yapabilecekleri veya yapamayacakları vardır.

Sevgili eskimo; siz elbette devlet hastanesine şahsınız adına gidip istediğiniz araştırmayı yaptıramazsınız. Zira öncelikle bu istem için sizin o kapıdan içeriye girdiğiniz anda tedavi veya teşhis sürecini üstlenmiş olan hekim sorumluluğu altına girersiniz. Doktorunuza şikayetlerinizi yansıttıktan sonra doktor vasıtası, istemi ve gözetimi altında teşhisiniz için gerekli gözlemler, tahlil ve analizler yapılır. Söz gelimi siz kardiyolojik bir şikayetle hastaneye giderseniz size kardiyoloji uzmanları, bu doğrultuda tetkiklerle yardımcı olurlar. Siz istediniz diye birde mide, barsak tetkiklerine girişmez sizi ilgili polikliniğe gönderirler.
Kanınızda siyanür aratma hakkınız elbette vardır. Bir şüphe üzerine kanınızı tetkik ettirebilirsiniz. Örneğin eşiniz sizi programlı bir şekilde sistematik bir zehirleme yöntemi ile öldürmeye uğraşıyor ise. Ancak bunun ilk başvuru yeri hastanenin kan tahlilleri laboratuvarı değil savcılıktır. Siz savcılığa suç duyurusunda bulunursunuz. Savcılık da sizin istediğiniz doğrultuda gereken araştırmayı başlatır. Her işin kendine göre bir tekniği ve tanımlama süreci vardır.

Bizler gibi, toplumun bir kesiminde araştırma yapacak insanlar,isterlerse bu işin uzmanı olsunlar gerekli başvuruları gerekli prosedürleri yerine getirmek zorundadırlar. Toplum sorunlarını ilgilendiren çözümler üretmek üzere sivil toplum kuruluşları olduğu kadar devletin de kuruluşları vardır.

Sadece haberi yapan insanların gözlem ve yorumlarını aktardıkları gazete haberlerine dayanılarak Devleti yanlış yorumlamak doğru değildir.

Haber doğası gereği adli makamlarca suç ihbarı olarak kabul edilir. Yapılan haberde kusurlu görülen insanlar için bu haber de ihbar niteliği taşıyor. Sorumluları hesap verecektir.
Bunu mesnet alıp Özel bir şirketin kar etmesi için devletin kamu görevlileri canla başla didiniyor. böyle bir sonuca ulaşmak çok fazla doğru olmasa gerek. Bu tür yanılgılarla vardığımız yargılar devletimize olan güvenin tesis edilmesini zorlaştırır. Bunu çok haklı bulmuyorum.

Yalnız Çınar 04-09-2006 14:13

Alıntı:

eskimo'dan alıntı:
Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklarında üretilmiş maden zenginleştirme atıklarının toplam miktarı yaklaşık 26 milyon tondur. Türkiye “altın çağı”na girmeye karar verdiğinde sadece 1 yıl içinde üretilecek zararlı-zehirli kimyasal atık miktarı ise 160 milyon tondur. Ve 10 yıl sonra elimizde kalacak olan kimyasal atık miktarı, asitlenmiş dekapaj toprağıyla birlikte, yaklaşık 2 milyar tondur. Bu atığın Türkiye’deki çevre yasalarına uygun olarak nihai uzaklaştırılması için gereken harcama 1,4 trilyon USD’dir.”
Bu mantıkla hiçbir sanayi kuruluşuna Cumhuriyet kurulduğundan bu yana izin verilmemeli idi. Hele hele otomotiv sektörüne asla. Zira taraf olmaya çalıştığımız Kyoto Protokolüne göre, karbodioksit emisyonunu 1994 yılı ölçeklerine çekmemiz gerekiyor. Linkini verdiğin sitede her halde bunun da maliyet hesabı çıkartılmıştır.
Bu hesaplamalara göre hareket edilmiş olsaydı, bu gün için hepimiz evimize ve işimize at arabaları veya atlı tramvay gibi toplu taşım araçları ile gidip gelirdik.:))

arsakay 04-09-2006 14:32

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Yalnız Çınar
Kanınızda siyanür aratma hakkınız elbette vardır. Bir şüphe üzerine kanınızı tetkik ettirebilirsiniz. Örneğin eşiniz sizi programlı bir şekilde sistematik bir zehirleme yöntemi ile öldürmeye uğraşıyor ise. Ancak bunun ilk başvuru yeri hastanenin kan tahlilleri laboratuvarı değil savcılıktır. Siz savcılığa suç duyurusunda bulunursunuz. Savcılık da sizin istediğiniz doğrultuda gereken araştırmayı başlatır.

Sadece bu konuda bir düzeltme yapalım.
Şüphe üzerine savcılığa gitmek zorunluluğunuz yoktur.
Yani savcılığa gitmeden de hekim önerisi alarak veya almadan
özel bir laboratuvara gidebilir ve
kanınızda siyanür olup olmadığına baktırabilirsiniz.
Nasıl ki istediğiniz zaman idrar tahlili,
kan sayımı yaptırabiliyorsunuz,
bu da aynı durum.
Buna kimse karışamaz.

Devamını da aktarayım.
Eğer tahlil sonucunda
kanınızda yüksek siyanür düzeyine rastlanırsa
hekim bu durumu adli makamlara bildirmekle yükümlüdür.
Bildirmemesi suçtur.
İlgili laboratuvarın adli makamlara bildirme
zorunluluğu var mı bilmiyorum ama olması gerekir.

Yalnız Çınar 04-09-2006 17:57

Güncel olayla ilgili önemli bir alıntı... (TTB'den)
 
Alıntı:

www.ttb.org.tr den
28 Temmuz 2006
BASIN AÇIKLAMASI
İNSAN SAĞLIĞININ BEDELİ ALTINLA ÖLÇÜLEMEZ !

Uşak il’i Eşme İlçesi merkez ve bazı köylerinde yaşayan yüzlerce yurttaşımız; 27 haziran 2006 gecesi "baş ağrısı, mide bulantısı, nefes almakta zorlanma, bacaklarda ve kollarda uyuşma, ishal vb." yakınmalarla sağlık kuruluşlarına başvurmuştu.
Eşmeli hastaların istemleri üzerine 29 Haziran Perşembe ve 30 Haziran Cuma günleri bazı yurttaşlardan kan örnekleri alınmıştır. Toplam dokuz kişiye ait kan örneklerinde siyanür tahlili yaptırılmıştır. Ayrıca alınan sekiz tüp kan ise yetkili makamdan onay alınmaksızın işlem yapıldığı gerekçesi ile Eşme Kaymakamlığı tarafından el konulmuş ve tahlile gönderilmemiştir.
Kan siyanür düzeyleri temel literatüre göre sigara içenlerde 0.041 miligram/litre, içmeyenlerde ise 0.016 miligram/litredir. Analiz sonuçları incelendiğinde en düşük 0.18 miligram/litre, en yüksek 0.64 miligram/litre ölçüldüğü ve dokuz kişinin de kan siyanür düzeylerinin belirtilen sınırların çok üzerinde olduğu görülmektedir. Bu sonuçlar olayın ortaya çıktığı ve hastalarda şikayetlerin görüldüğü tarihten en az iki gün sonra alınan örneklerde elde edilmiştir. Siyanürün vücuda alındıktan 65 saat sonra alındığı miktarın yarısına kadar azaldığı dikkate alınırsa kan örneklerinin etkilenmenin hemen sonrası alınmış olması durumunda siyanür düzeylerinin daha da yüksek bulunacağı tahmin edilebilir.
Tahlil sonuçları, “zehirlenmelerin bir kısmının siyanürden kaynaklanmış olabileceği” kuşkularını daha da güçlendirmiştir.
Benzer yakınmalarla yöredeki sağlık kuruluşlarına başvuranların bir bölümü kanalizasyonla kirlendiği iddia edilen suyu kullanmadıkları halde hastalanmaları söz konusudur ve hastaların ortak yakınmaları sinir sistemi tutulumuyla açıklanabilecek bulgular olup siyanür zehirlenmesine uymaktadır.
Uşak Valiliği tarafından yapılan açıklamalarda hastalanmaların şebeke suyunun kirlenmesine bağlı enfeksiyon nedeniyle ortaya çıktığı belirtilerek bunun kanıtı olarak su ve hasta dışkılarından alınan örneklerin analiz raporları değerlendirildiğinde ise çelişkiler vardır.
Su şebekesine kanalizasyon karışması halinde kimyasal analizde saptanması gereken amonyak, nitrit ve nitrat 28 Haziran 2006 tarihli su örneklerinde saptanmamıştır. 28 Haziran 2006 tarihinde su şebekesinden alınan ve saat 05.00’de ekildiği belirtilen 11 örnekten 6’sında koliform bakteri saptanmış, 5 örnek temiz bulunmuştur. Yine aynı tarihte alınıp kaçta ekildiği belirtilmeyen 5 örnek de temiz bulunmuştur. Ancak bu sonuçlar sağlık kuruluşlarına başvuran 1000’in üzerindeki insanın sudan kaynaklanan bir hastalığa yakalanmış olabileceğini açıklayamamaktadır. Çünkü sudan alınan hastalık etkenlerinin kuluçka süreleri göz önünde bulundurulduğunda bu kadar kısa zamanda hastalık oluşturması beklenmez.
Sonuç olarak;
• Bölgede meslektaşlarımızca hastalardan alınan kanlarda gereken incelemelerin yaptırılmaması kamuoyundan bazı gerçeklerin saklandığı izlenimi uyandırmaktadır. Yapılması gereken Çevre ve Sağlık Bakanlıklarının yanı sıra ilgili meslek örgütleri, üniversiteler ve toplum kuruluşlarından destek isteyerek gerekli incelemelerin yapılmasıdır.
• İl sağlık müdürlüğünün siyanür zehirlenmesinden kuşku duyulan bir bölgede alınan kan örneklerinde niçin arsenik baktırdığı anlaşılamamıştır. Bu sonuçlara bakarak yöre insanına sonuçların negatif olduğu yönünde yanlış bilgi aktarılmamalıdır.
• Sağlık Bakanlığı’nın deneme üretimine başlayan Kışladağ Altın Madeni ve Kimya Tesisinden kaynaklanabilecek siyanür zehirlenmelerinin saptanması ve gerektiğinde hastaların tedavisi için hazırlanmış bir önlem ve tedavi protokolünün olmadığı görülmektedir. Bu eksiklik meslek kuruluşlarının üniversitelerin ve ilgili tarafların görüşleri alınarak süratle giderilmelidir.
• Siyanür liçi yöntemiyle çalışan altın madeninin bulunduğu Ege Bölgesi’nde olası zehirlenmelerde kandaki siyanürü saptayabilecek bir laboratuvar yoktur.
Anayasa’nın 56.maddesi; “…Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir…” demektedir. Anayasanın bu kuralı gereği, çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturmadığı bilimsel çalışmalarla ispatlanana dek Kışladağ Altın Madeni işletmesinin faaliyetleri durdurulmalıdır. Türk Tabipleri Birliği bilimsel bir heyet oluşturarak gerekli incelemeleri başlatmıştır, sonuçlarını en kısa sürede kamuoyunun bilgisine sunacaktır.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
MERKEZ KONSEYİ

Yukarıda yapılan basın açıklaması sonunda algılanması çok çok önemli olan bir nokta var. Türk Tabipler Birliği Kışladağ altın madeninin faaliyetleri durdurulsun diyor. Ancak tüm altın madeni kapatılsın diyenler gibi DEĞİL... Arada bir fark var...

''Çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturmayacağı bilimsel çalışmalarla ispatlanana dek''... diyor. Asıl üzerinde durulması gereken bu ifadedir.
Altın madenleri işletmeye açılır, gerekli kanuni düzenlemelerin yanı sıra, çevre ve canlı sağlığına zarar vermeyecek tedbirler eksiksiz alınırsa bunun kime ne zararı olabilir. Ola ki; işletmeci alınan tedbirlerde titizlikle uygulamaya riayet etmiyor. Sen Devletsin, denetle kardeşim, suistimale sorumsuzluğa meydan verme. En ağır cezaları uygula. Kapatma hakkın var KAPAT... Bu işi tam istenilen düzeyde tedbirleri alacak işletmecilere yeniden ihale et...
Bunu yapacak güç Devlette yok mu?
Yoksa bile bu işi bu şekilde yapacak düzenlemeleri çıkartamaz mı?

Tüm bunlardan sonra net olarak şunu söylüyorum arkadaşlar; her türlü tedbirin gerçekten alındığı, kimsenin zarar görmeyeceği yapıya getirilmiş bir altın madeninin işletilmesinin ülkeye zarar getirmeyeceğini, bunun için mücadele edilmesinin doğru olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Yoksa medyadaki bazı çığırtkan yazarlar gibi, herşeyi kötülememeliyiz. İhtimalleri bile kesin sonuçmuş gibi halkın önüne koyanlarla birlikte, bu işe körü körüne hayır dememeliyiz.
Eğer gazeteci olsaydınız,(tabii yukarıda tanımladığım türde) TürkTabipler Birliği Bildirisinden şu manşeti elbette atabilirdiniz. TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ KIŞLADAĞ ALTIN MADENİ KAPATILSIN dedi...
Gazeteleri, sadece başlıkları okumakla yetinen, okuma tembeli bir millet olarak sonra veryansın edersiniz Türk Tabipler Birliğine...

Herşeyi doğru anlayan doğru araştıran bir toplum olmamız özlemi içinde

Saygılarımla Esenlikler Diliyorum...

malina 04-09-2006 17:57

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Yalnız Çınar
Bu mantıkla hiçbir sanayi kuruluşuna Cumhuriyet kurulduğundan bu yana izin verilmemeli idi. Hele hele otomotiv sektörüne asla. Zira taraf olmaya çalıştığımız Kyoto Protokolüne göre, karbodioksit emisyonunu 1994 yılı ölçeklerine çekmemiz gerekiyor. Linkini verdiğin sitede her halde bunun da maliyet hesabı çıkartılmıştır.
Bu hesaplamalara göre hareket edilmiş olsaydı, bu gün için hepimiz evimize ve işimize at arabaları veya atlı tramvay gibi toplu taşım araçları ile gidip gelirdik.:))

Alıntı:

Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklarında üretilmiş maden zenginleştirme atıklarının toplam miktarı yaklaşık 26 milyon tondur. Türkiye “altın çağı”na girmeye karar verdiğinde sadece 1 yıl içinde üretilecek zararlı-zehirli kimyasal atık miktarı ise 160 milyon tondur.
Doğru okumuyorsunuz, sizin için önemli kısımları kalınlaştırmak ve renklendirmek gerek.

Yalnız Çınar 04-09-2006 22:19

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Yalnız Çınar
Herşeyi doğru anlayan doğru araştıran bir toplum olmamız özlemi içinde...
Saygılarımla esenlikler diliyorum...

Son yazımdan son cümlelerimi alıp başlıyorum. Bazen cümleler yazıların sonunda bir anlam taşırken bazen de bu cümleler bir yazının ana fikrini üzerinde taşıyabiliyorlar.
Bu sözleri malina'nın benim için yazdıklarından önce yazmış olmam çok enteresan bir tesadüf. Özlemim diye ifade etmekle yanılmamışım anlayan toplumu. Gerçekten okuduğunu anlayan toplum hepimizin özlemi demek ki. Tıpkı malina'nın da başkalarının yazdıklarının anlaşılabilmesi için yazıları koyulaştırmak ve renklendirmek gayretleri gibi.
Okuduklarımı anlamak gibi bir yetenekten yoksun değilim. Okuduklarımı çok net anlıyorum. 83 yıl ve 1 yıl arasındaki zaman farkını da ölçebilecek yetenekteyim ve matematik derslerimize de beden eğitimi **** coğrafya öğretmeni gelmedi.
Yazımda anlattıklarım genele yayılan ifadelerin otomotiv seköründe tekile indirgenmesi idi. Üstelik egzos gazı da olsa, sanayi atıkları da olsa, bir yıllık da olsa, seksenüç yıllık da olsa, bir günlük de olsa çevreye verilen zarar gözardı edilecek bir unsur değildir. Bunu hiç savunmadım ki; bu kanıya nereden varıyorsun.
Bundan sonra yazdığım her yazının altına bir de malina için mealini(tercümesini) yazmak zorunda kalacağım galiba...:))

Herşeyi doğru anlayan doğru araştıran bir toplum olmamız özlemi içinde...

Saygılarımla esenlikler diliyorum...

(Haa sahi bir de şunu belirtmek istiyorum. Bundan sonra bu tarz ifadeleri yanıtlamayacağım. Zaman kaybından başka birşey olmadığını düşünüyorum.)

Yalnız Çınar 04-09-2006 22:47

Tamamen Kapatılsın mı?
 
Sevgili eskimo;
çok kapsamlı araştırıp yazıyor, bilgilenmemizi arttırıyor ve hızlandırıyorsun. Senin deyiminle '' bilgilenmeye devam''.
Net olarak bilmek istediğim şu;
Bergama ve diğerleri, tüm altın madenleri mutlaka tamamen kapatılsın mı?
Bu konuda kendi fikrini net olarak deklare eder misin?
Bilgilendirme adına yaptığın tüm çalışmalar çok güzel, çok başarılı. Takdir ediyorum ama tam olarak senin fikrinin ne olduğunu da merak ediyorum doğrusu?

Tüm zararlı etkenler ortadan kaldırılsa ve bu çalışmalar bilimsel olarak kanıtlansa, çok sıkı denetim mekanizmaları oluşturulup hayata geçirilse, kanuni düzenlemeler ile maden kapandıktan sonra bile oluşabilecek olumsuzluklardan işletmeci sorumlu tutulacak olsa bile tüm altın madenleri veya diğer madenler kapatılmalı mı?

Düşüncelerini öğrenebilir miyim?

Sağlık ve esenliklerle...

eskimo 05-09-2006 09:20

Artvin, altın mücadelesini kazandı
02-08-2006

birgun.net
BAHAR ERKUM
Uluslararası çevre örgütleri tarafından dünyanın en zengin ve risk altındaki 25 karasal eko-sisteminden biri olarak seçilen; bünyesinde Avrupa ve Orta Asya'nın en büyük doğal yaşlı ormanlarını, izp'ı endemik 1400 bitki çeşidini ve koruma altına alınan 76 hayvan türünü barındıran Artvin, siyanürlü altın işletmeciliğini de içeren maden işletmesine karşı yürüttüğü mücadeleyi kazandı. Erzurum 2. İdare Mahkemesi, önce Cominco ardından Artvin Bakır Maden İşletmeleri AŞ. tarafından Kafka-sör Cerrahtepe mevkiinde yürütülmek istenen madencilik faaliyetlerinin iptaline oy çokluğuyla karar verdi.
MTA RAPORUNA RAĞMEN
Artvin'deki ilk maden arama ruhsatı Maden Tetkik Arama (MTA) Kurumu'nun 1988'de yayınladığı rapora rağmen aynı yıl verilmişti. MTA; 88 yılı sonunda yayınladığı, "Artvin ilinin jeolojisi ve doğal kaynakları" çalışma raporunda; şehrin heyelan alanı üzerinde kurulduğu ve Cerrahtepe'deki madenin işletilmesi durumunda, patlamaların bölgedeki heyelanı doğal olarak tetikleyeceğini açıklamıştı. Artvinlilerin sahip oldukları doğal mirası koruma ve geleceğe aktarma mücadelesi, 1995 yılında Yeşil Artvin Derneği'nin kurulmasıyla başlayacak; mitingler, imza kampanyaları, gözaltılar 1998'de Cominco'nun çalışmalarını durdurmak zorunda kalmasıyla ilk başarısına ulaşacaktı.

MÜCADELEDE İKİNCİ DÖNEM
2004 yılında Cominco'nun ruhsatının Artvin Bakır Maden İşletmeleri A.Ş. adına yenilenmesiyle çevre mücadelesinin ikinci dönemi başladı. İmza kampanyaları ve davalar sonuç verdi; Erzurum 2. İdare Mahkemesi, 2005 yılında iki kez yürütme durdurma kararı aldı.

Davalı işletme, kararın kaldırılması için Erzurum Bölge İdare Mahke-mesi'ne açtığı davayı kazandı. Çıkarılacak madenin ülke ekonomisine yüzde ikilik katkısına rağmen, ödenecek çevresel bedellerin ağırlığı; Erzurum 2. İdare Mahkemesi'nde görülen davada dikkate alındı ve mahkeme 26 Haziran 2006 tarihinde madencilik faaliyetlerinin iptaline karar verdi. Kesilmekten kurtulan 8 bin 816 ağaç, 76 tür hayvan, dünyanın en yaşlı ormanları ve Artvinli olmayı, "Artvinlilik, sahip olduğu dünya mirası bir doğayı korumayı gerektirir," diyenler kazandı.

eskimo 05-09-2006 09:50

Yalnız çınar,soruna mecazi ve insani bir cevap vereyim.
Evimi,eşimi ve (olsaydı) çocuklarımı,birde kullanması için evin kasasındaki(olsaydı :) 5 kg altını, çok iyi bakmak şartı ile benden kiralamak isteyen ve bunun karşılığında bana bir bedel ödemek isteyen birine verir miydim sizce?

Bu vatanın bir karış toprağı dahi yabancılara ve taşeronlarına verilemeyecek ve kullandırılamayacak kadar kıymetli.


Kesilmekten kurtulan 8 bin 816 ağaç, 76 tür hayvan, dünyanın en yaşlı ormanları

Yukarıdaki alıntı bence son nokta olmalı.

Yalnız Çınar 05-09-2006 15:13

Saygı Duyarım... Ancak...
 
Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi eskimo
Yalnız çınar soruna mecazi ve insani bir cevap vereyim.
Evimi,eşimi ve (olsaydı) çocuklarımı,birde kullanması için evin kasasındaki 5 kg altını, çok iyi bakmak şartı ile benden kiralamak isteyen ve bunun karşılığında bana bir bedel ödemek isteyen birine verirmiydim sizce?

Bu vatanın bir karış toprağı dahi yabancılara ve taşeronlarına verilemeyecek ve kullandırılamayacak kadar kıymetli.

Sevgili eskimo;

Fikirlerini öyle hassas bir düzleme çekip ifade etmişsin ki; bu konuda hiç kimsenin söyleyecek birşeyi olması asla mümkün değil. Bu ifade ediş şeklini senin duygularının yoğunluğu ile özdeşleştiriyorum. Samimi duyguların olduğuna inandığım için bu konu da ancak seni takdir eder ve saygı duyarım. Ancak bir başkası bu konuyu bu şekilde ifade etseydi, onun için konuyu cevaplamamak için suiistimal ediyor diye düşünürdüm(Yani konuyu egzejare ediyor derdim.) Tabii ki; senin için böyle düşünmüyor saygı duyuyorum.

Böyle birşeyi senden istediğime göre denkliğin sağlanması adına benim de düşüncelerimi senin için deklare etmem gerekiyor.

Herşeyden önce bilmeni isterim ki; bu konudaki hasasiyetimi daha önce yazmış olduğum tüm mesajları incelersen net olarak anlayacaksın. Yine de ifade etmek gerekirse, bizler için vatanın kutsallığı anamızdan bacımızdan, yarimizden ve de evlatlarımızdan önce gelir.
Henüz 20 yaşında fidan olan evlatlarımızı askere gönderirken hala, onları son bir kez bağrımıza basıp, koklayıp, tıpkı yare uzatılan karanfiller gibi şehit olmaya gönderiyoruz, vatanın her hangi bilmediğimiz bir yerine...
Bundan da asla gocunmuyor, yüksünmüyor ve de hiç tereddüt duymuyoruz. Onları da bu bilinçle yetiştiriyoruz.

Bu vatanın değil bir karış toprağını, bir tek kumtanesini bile çiğnetmeyiz yabana, bastırtmayız, yüz dahi sürdürmeyiz. Toprağına dökülen kana leke olur diye...

Haklı olarak da canımızı cananımızı bedel koyduğumuz bu hassasiyetin başkaları tarafından da saygıyla karşılanmasını ve aynı hassasiyetin herkes tarafından gösterilmesini bekleriz.

Yine de söylemeliyim ki; yanıtını almak istediğim sorumun bunlarla direkt bağlantısı yok. Bunlar manevi bağlamda atılan hamasi nutuklara çok benziyor eğer içlerinde samimiyet yoksa.
Konunun ifade bulması gereken düzlem bu değil. Bu bağlamda diyorum ki; alınması gereken tüm tedbirler, öncesi, çalışma dönemi ve sonrasında, alınıp bunlarında yeterliliği bilimsel anlamda kanıtlandıktan sonra ve kimsenin zarar görmeyeceği kanuni düzenlemeler yapıldıktan sonra, gücü yeten varsa, yabancı olmaması kaydı şartı ile, gerekli uygun teknolojileri de transfer ederek, bu işletmeler hayata geçirilmelidir.
Biliyorum ki; bu varlıkların üzerine kuluçka yatar gibi yatmak, onları çoğaltmayacak ve daha değerli kılmayacak.

Yine de sağduyunun kazanmasını, kimsenin zarar görmemesini diliyor, varlık içinde darlık çekip, bu varlıkların dünya varlıkları fakirleşirken, kimselerin hayvani iştahlarını kabartmadan, kazanılıp ülkemiz refahı için kullanılmasını arzu ediyorum.

Saygılarımla esenlikler dilerim...

eskimo 08-11-2006 17:54

KAZDAĞLARI'NDA ALTIN MADENİ BULUNDU!..

Kazdağı eteklerindeki Kısacık köyü yakınlarında önemli bir altın rezervi tespit edildiği bildirildi.
08 Kasım 2006 Çarşamba 16:45



Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı Kazdağı eteklerindeki Kısacık köyü yakınlarında, MTA tarafından 8 yıldır yürütülen çalışmalar kapsamında önemli bir altın rezervi tespit edildiği bildirildi.
MTA Kuzeybatı Anadolu Bölge Müdürü Vekili Ramazan Konakbay, yaptığı açıklamada, Ayvacık'a bağlı iki bölgede 8 yıldır altın arama çalışmalarının yürütüldüğünü, bu çalışamlar kapsamında Kısacık köyü yakınlarında önemli bir rezerve rastladıklarını söyledi.
Bu rezerv üzerinde, üç yıldır 7 bin metre derinliğe kadar sondaj yapıldığını belirten Konakbay, sondajla elde edilen numunelerin, analiz için Kanada'ya gönderildiğini bildirdi.
Analiz sonuçlarına göre, bu bölgenin Maden İşleri Genel Müdürlüğüne devredilerek, işletmeye açılması için ihale düzenleneceğini ifade eden Konakbay, 'Ayvacık'ta MTA'ya ait iki ruhsatlı saha var. Bu alan içinde 8 yıldır altın arama çalışmaları sürdürülüyor. Bugüne kadar, altın arama işi için 2 milyon dolar harcama yapıldı' dedi.
Bir ton toprakta, 1 gram altın bulunmasının, o bölgede altın arama çalışmalarının yürütülmesi için yeterli bir miktar olduğunu anlatan Konakbay, şunları kaydetti:
'Bizim bölgemizde, bir ton toprakta en fazla 35 gram altın elde edildi. Bu bölgemiz adına önemli bir altın rezervidir. Sahayı 2007'de Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü'ne devredeceğiz. Bazı köylüler, sondaj aşamasında siyanür ve çeşitli kimyasallar kullandığımızı düşünüyorlar. Bu kesinlikle doğru değil. Buranın işletmeye açılması için ÇED raporu alınacak.' Ayvacık Belediye Başkanı Ünal Şahin ise Ayvacık bölgesinde bulunan altın rezervinin ekonomik açıdan önemli olduğunu söyledi.
Bu altın rezervinin, çevreye zarar verilmeden kullanılmasını istediklerini belirten Şahin, siyanür kullanılmasına karşı olduklarını sözlerine ekledi.
www.habervitrini.com

eskimo 08-11-2006 17:55

"Kazdağları'nda Altın Aramaya Son Verilsin"

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Çanakkale Belediyesi, TÜBİTAK ve ÇABİSAK'ın 22-25 Haziran'da düzenlediği, Kazdağları 2. Ulusal Sempozyumu'nun sonuç bildirgesinde, altın ve maden çalışmalarının derhal durdurulması talep etti.
Çanakkale Olay
30/06/2006 BİA (Çanakkale) - Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ), Balıkesir Üniversitesi, Çanakkale Belediyesi, TÜBİTAK ve ÇABİSAK tarafından 22-25 Nisan tarihlerinde düzenlenen, "Kazdağları 2. Ulusal Sempozyumu"nun sonuç bildirgesi açıklandı.

Düzenleme Kurulu yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'nin güzel coğrafyasında yer alan ve mitolojideki adı "İda" olarak bilinen Kazdağları'nın taşıdığı tarihsel, toplumsal, kültürel ve ekolojik değerleri nedeniyle, yeryüzünün önemli yaşam kaynaklarının başında geldiği belirtti.

Kurul, Kazdağları'nda 66 bin 490 dönüm alanda, ÇED raporu belirlenmeden yapılan maden ve altın arama çalışmaları nedeniyle bölgedeki yaşamın çok büyük risk altına girdiğini belirtti.

Koruma altına alınmalı

Kurul, yaklaşık 258 bin hektarlık alana yayılan ekolojik, kültürel, toplumsal, tarihsel ve bioklimatik özellikleriyle bütünlük gösteren Kazdağları'nı, başta yangınlar olmak üzere biotik ve abiotik bir çok tehlike beklediği, bu nedenle tamamının koruma altına alınması gerektiği ifade etti.

Kazdağları'nın tüm kültür zenginliklerinin, kuşaktan kuşağa korunarak aktarılmasının öncelikli güvencesinin, eğitim ve bilinçlendirmeyi güçlendirici bir eylem programının yaşama geçirilmesi olduğu belirtti.

Öncelikle ilköğretim okullarında yörenin çevre ve kültür değerlerini tanıtan ve önemini öğreten ders veya seminerler düzenlenmesi kararlaştıran kurul, Yöre insanlarına ve köylülerine doğa ve kültürü koruma gerekliliğiyle bunu gözeten turizm anlayışının yanı sıra, ev ve aile pansiyonculuğu konusunda çevre bilinciyle doğanın dilini öğretecek biçimde eğitim verilmesi gerektiği ifade etti.

Kazdağları enstitisü kurulmalı

Sempozyumun sonuç bildirgesinde ayrıca, Kazdağları'nda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ve Balıkesir Üniversitesi tarafından ortaklaşa "Kazdağları Enstitüsü" kurulması önerisi getirildi.

Değişik meslek gruplarından uzmanların görev alacağı bu enstitü tarafından, Kazdağları'nda araştırma yapan üniversitelerin ormancılık örgütüyle işbirliği yapılarak, üretilecek ortak projeler sonucu, Kazdağları'nın bilimin koruması altına alınması gerektiği vurgulandı.

Çalışmalar derhal durdurulmalı

Kurul, Kazdağları'nın yakın çevresinde kurulu bulunan ağır sanayi ve termik santrallerin, bölgedeki biyolojik çeşitliliğe verdiği zararların, bilim dünyası tarafından sıkça dile getirildiği hatırlattı.

Ulusal ve evrensel değerleri nedeniyle Kazdağları'nda yeni maden işletmelerine izin verilmemesi, verilen altın arama ruhsatlarının iptal edilmesi, yargı kararlarına uyularak santrallerin faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini belirtti.

Selahattin Yılmaz 03-01-2007 22:10

Altın Nasıl Üretilir?
 
Bu tartışma aşağıdaki bilgiler olmadan devam edemez. ;) :o ;)

Keşif: Kaşifler binlerce yıldır altın aramaktadırlar.Altın ilk kez nehir ve dere yataklarında bulunmuştur.1848'de California'daki büyük altına hücum hareketinden hafızalarda kalan,gözü pek altın arayıcılarının zaman zaman bellerine kadar suyun içindeki araştırmalarıdır.Bugün bile bazı altın arayıcıları hala uzak bölgelerde çabalamaktadır.Altın hala bu yöntemle bulunabilir.Nehir yataklarındaki altına alüvyon altın denir.Fakat yıllar geçtikçe, çoğu altın yüzeye daha yakın yerlerde bulunmuştur. Bugün dünyanın büyüyen ihtiyaçlarını karşılamak için altın madencilikte çıkarılmak zorundadır. Altın kayaların damarlarında, bazen de yerin binlerce feet altında bulunmaktadır.Orada olduğunu nasıl bileceğiz ? Madenin nerede olduğunu nasıl bileceğiz? Bugün altın keşfi geçmiştekinden daha farklı.Bu işlem en son teknolojiyi gerektirir. Bazen uzay istasyonlarında alınan dünyanın kızıl ötesi fotoğraflarıyla işe başlanır. Amerikan Jeolojik Araştırma,altın bulunabileceği muhtemel dünya yüzeyindeki farklı bölgeleri araştıran uzman jeologlar için bu tip haritaları çıkarmıştır.Bu bölgelerin yakın çekim hava fotoğrafları alınır ve dikkatlice analiz edilir.Neticede,kazı ekipmanları en vaat veren bölgeye gönderilir.

Kazı ve Mühendislik:
Delme işlemi için kullanılan aletler kayada altın olup olmadığını,hangi derinlikte olduğunu,kalitesini ve sınıfını öğrenebilmek için kayadan örnekler alırlar.Örnekler, laboratuarda kimyasal analize tabi tutulurlar.Kazma işlemi, tabakanın büyüklüğünü,derinlik ve kalitesini belirlemeye yardımcı olmak için bölgenin birçok yerinde tekrarlanır.Bu yolla bölgenin haritası çıkarıldıktan sonra, maden mühendisleri, altın madeninin değerinin, onu çıkarma ve işletmek için gerekli maliyetten fazla olup olmadığını araştırırlar.Daha sonra bu bölge için en iyi maden türünün nasıl olacağına karar verirler.Altın tabakasının derinlik ,çevresindeki arazi,ulaşma ve çıkarma esnasındaki potansiyel zorluklar,suyun mevcudiyeti,bina ve yolların nereye konacağı ve son yıllarda büyük önem taşıyan doğal hayat ve çevreye etkisi gibi birçok konuyu hesaba katmak durumundadır.Maden mühendisleri,araştırmacılar,çevrebilimciler ve devlet görevlileriyle yakın temas halinde çalışırlar. Eğer altın tabakası, yüzeyden çok derinde değilse mühendisler genellikle açık bir maden ocağı tasarlar.Tabaka daha derinse, bir yeraltı madeni oluşturabilirler.Altının bulunması ve çıkarılması arasındaki süre 5 yıl kadar olabilir. Bu planlama ve işleme aşaması, ilk ons altın çıkarılmadan önce,yüz milyonlarca dolar gerektirebilecek kadar pahalı bir iştir.

Madencilik ve İşleme

1- Maden ocağı tasarlandıktan ve inşa edildikten sonra, patlama oluşturmak için delikler açılır ve cevherden alınan örnekler metalürjik karakterlerini ve sınıflarını belirlemek için incelenir. Kırılan kaya,verimlilik tiplerine göre işaretlenir.

2- Metalürjik bileşimine dayanılarak, raportör,kamyon operatörlerine ,maden cevherini doğru işleme bölgesine taşıması için emir verir.

A) Düşük kalite cevher, kabaca iri parçalar halinde kırılır.Bu parçalar dikkatli bir şekilde sıralanır.Sonra yığının üst yüzeyinden inceltilmiş siyanür solüsyonu dökülür.Solüsyon yığının içine süzülür ve siyanür altını eritir.İçinde erimiş altın bulunan solüsyon daha sonra toplanır.

B) Yüksek kalitede cevher, toz haline getirildiği ezici bir makineye taşınır. Metalürjik özelliklerine dayanılarak, cevher 3 geri kazanma evresinden biri ile işlenir.

1-Okside olmuş cevher,siyanür vasıtasıyla eritilir.

2-Karbon içeren kırılmış cevher, içindeki kükürt ve karbonun yanması için, 1000 fahrenheit ‘ten fazla bir ısıya tabi tutulur.

3-Karbon içermeyen kırılmış cevher,oksitlenir. Bu yolla altın kükürt minerallerinden arındırılmış olur.

4- İşlenmiş, yüksek kalite cevher, siyanürle işleme tabi tutulur. Daha sonra altın bu
solüsyondan absorbe edilir. Geri kalan siyanür, yeniden kullanılır hale getirilir.

5- Karbon yüklü altın, bir kaba konur.Burada altın kimyasal olarak karbondan sıyrılır.Arta kalan karbon da tekrar kullanılmak üzere geri kazanılır.

6- Altın, elektrolize edilerek **** kimyasal yer değiştirme vasıtasıyla solüsyondan ayrıştırılır.

7- Saf olmayan altın, %90’a varan altın içeren kalıplar halinde eritilir.Kalıplar daha sonra, 0,999.9 saf haline dönüşeceği dış rafineriye gönderilir.


Arıtma: Arıtma, altını diğer metallerden ayırma ve temizleme işidir.Rafineriye giden altın ya geri kazanılacak bir hurda **** cevherden külçe haline gelecek değişim işlemin son sahnesindedir.
Son arıtma işlemi normalde 2 adımdan oluşur;

İlk önce ham altın eritilir.Eriyen metalin içinde klor, kabarcıklar halinde yükselir.Altının içindeki diğer metaller chloride dönüşür ve yüzeye çıkarlar.Bu işten %99.5 oranında saf altın üretilir.Altın, daha sonra pozitif elektrot içine dökülür.Pozitif elektrotlar, bir elektrolitik hücreye yerleştirilir.Akımın geçmesiyle %99.99 oranında saf altın negatif elektrotta toplanır.Çoğu altın ürünleri ve alaşımları için, başlangıç materyalleri olarak %99.99 oranında altın gereklidir.

Geri Kazanma: Her madenin belli bir ömrü vardır.Birkaç yıldan sonra mevcut altının büyük bir kısmı çıkarıldığında o maden tükenmiş sayılır. Eski zamanlarda, tükenmiş madenler öylece terk edilirlerdi.Ancak bugün durum değişmiştir.Sıkı çevresel ve madencilik standartları, üzerinde maden çıkarılan bölgenin yeniden verimli hale getirilmesi **** kendi doğal konumuna mümkün olduğunca uygun restore edilmesini öngörür. Geri kazanma için detaylı planlar daha maden kurma izni alma aşamasında devlet yetkililerine bildirir.Gelişimler çevre bilimciler ve mühendisler tarafından sürekli izlenir. Madenin çalıştırıldığı süre boyunca da doğal yaşamını ve özellikle soyu tükenmekte olan türleri korumak üzere sıkı ölçümler yapılır.Islak olanlar ve diğer doğal kaynaklar tamamen korum altına alınır ve madencilik çalışmasının bitmesinden az önce geri kazanma ile ilgili çalışmalarda başlar. Toprağın düzeltilmesi, bitki ve ağaçların dikilmesi.... gibi.

Araziyi yeniden kazanma, günümüz madenciliğinin, o kadar önemli bir parçası haline gelmiştir ki, işlem bittiğinde o arazi üzerinde bir maden bulunduğunun anlaşılması neredeyse imkansızdır.Hatta bazı araziler bu işlemden sonra eskisinden çok daha güzel görünmektedir.Geri kazanma, altın madenciliğinin en son aşamasıdır

Altın Hakkındaki Gerçekler

Altın binlerce yıldır,uygarlıkların sosyal ve ekonomik dokusunda önemli bir rol oynamıştır. Altın eşsiz bir özellikler kombinasyonu sunar. Bu özellikler onu, birçok ekonomik, endüstriyel ve tıbbi uygulamalarda yaşamsal önemi olan bir materyal yapmıştır.Bu özellikler;
Aşınmaya karşı direnç
Elektrik iletkenliği
Kolay işlenebilirlik
Kızılötesi (ısı) yansıtması
Termik iletkenlik

Para
Altın ilk kez M.Ö 1091’de Çin’de,ipeğe alternatif bir değişim aracı olarak yasallaştırıldı. Altın, hala evrensel bir değişim aracı olarak kabul edilir.
Dünyanın her yerinde milyonlarca insan, altını,enflasyona karşı bir engel,ekonomik ve politik dalgalanmalar esnasında basit ve güvenilir bir yatırım aracı olarak kullanmaya devam etmektedirler.

Aşınmaya Karşı Direnç
Altın metallerin içinde en tepkimesiz olanıdır.Doğal ve endüstriyel çevre için tehlikesizdir.Altın, hiçbir zaman oksijenle (elementlerin en aktif olanlarından biridir) tepkimeye girmez.Bu onun patlamayacağını **** kararmayacağını gösterir.

Elektrik İletkenliği
Altın tüm metallerin içinde elektriği en iyi ileten metaldir. Yüklenmiş partiküller elektrik akımı vasıtasıyla akarken, iletken metaller akımın engelsiz bir şekilde geçmesine olanak verir. Altın -55 °C’den +200°C’ye kadar çeşitlilik gösteren ısılarda çok küçük elektrik akımlarını bile iletebilme özelliğine sahiptir.

Kolay İşlenebilirlik
Altın tüm metallerin içinde en kolay şekillenebilir olanıdır.Kırılmadan çok ince teller haline getirilebilir.Sonuç olarak,tek bir ons altın 5 millik çok ince bir tel haline getirilebilir.Altın olağanüstü ince tabakalar halinde genişletilebilir veya şekillendirilebilir. 1 ons altın yaklaşık 10 metrekarelik bir tabaka haline dönüştürülebilir.

Kızılötesi Işınları Yansıtması
Altın,kızılötesi enerjiyi en çok yansıtan, ışığı en az emen materyaldir. Saf altın kızılötesi ışınların %99'unu yansıtır.

Termik İletkenlik
Altın aynı zamanda termik enerji ve ısı için mükemmel bir iletkendir. Örneğin %35 altın içeren bir alaşım,ısının 3300 dereceye ulaşabildiği, uzay mekiklerinin ana motorlarının enjektörlerinde kullanılır.Altın alaşımı yüksek ısılara karşı koruma sağlayan en dayanıklı ve uzun ömürlü materyaldir


Altın Tarihinde Önemli Dönemler

Altın tahminen ilk önce toprak yüzeyinde bulundu ve tarih öncesi insan tarafından bir alt olarak kullanıldı.Gelişmiş altın obje ve mücevherler arkeologlar tarafından M.Ö 3000 yıllarında, güney Irak-Urdaki kraliyet mezarlarında bulunmuştur.Bunun gibi Peru'daki CHAVİN uygarlığındaki Altın ustaları da MÖ 1200 civarlarında altını döverek ve kabartma işlemiyle süs ve ziynet eşyaları yapıyorlardı.

MÖ-4000:Altın ilk kez orta ve doğu Avrupa'nın bazı bölümlerinde kullanıldı.

MÖ-3000:Mısırlılar altının diğer metallerle alaşımı ve yaprak şeklinde işlenmesi sanatında ustaydılar.

MÖ-1500:Şekel (miskal),orta doğuda altının standart ölçü birimi olarak kullanıldı.

MÖ-1091:Altın Çin'de bir para birimi olarak yasallaştırıldı.

MÖ-58 :Jullius Caesar Gaul'de (Fransa) romanın borçlarını ödemek için yüklü bir miktar altına el koydu.

MS-1100:Venedik , batı ve doğu arasında ticaret yolları üzerinde olması dünyanın önde gelen altın pazarı olma pozisyonunu korudu.

MS-1511:İspanya kralı Ferdinand kaşifleri "Altın getirin!" emriyle, batı yarıküreye yolladı.

MS-1717:Londra darphane amiri Isaac NEWTON altın fiyatlarını sabitledi bu iki yüzyıl sürdü.

MS-1787: İlk Amerikan altın parası, Ephraim Brasher tarafından basıldı.

MS-1833:Kuzey Carolina, ilk Birleşik Devletler altın hücumuna sahne oldu.Eyalet, 1828 'e kadar PHLADELPHİA'daki Birleşik Devletler darphanesinin tüm altın paralarının yapımına kaynak oldu.

MS-1848: California altın hücumu, James Marshall'ın Amerikan Sacremento nehirlerinin birleşiminde, John Sutter'ın kereste fabrikasının yanındaki su yolunda ilk altın parçasını bulmasıyla başladı.

MS-1850:California'dan dönen Edward Hammog Hargraves bir hafta içinde Avusturalya'da altın bulacağını tahmin etti ve oraya vardıktan bir hafta sonra Yeni Güney Gallerde altın buldu.

MS-1886:George Harison, Güney Afrika'da ev yapmak için taşları kazarken altın buldu.

MS-1887:Glasgovlu doktorlar Robert ve William Forrest ve kimyager John S. Mac Arthur siyanür kullanarak altın çıkartma patendi aldılar.

MS- 1896:İki altın arayıcı kuzey Kanada'daki Klondike nehrinde balık avlarken altın buldu.Alaska Yucon bölgesinin güneyinde daha fazla altın bulunduğu söylentileri, 1898'de 100 yılın son hücumu olan Alaska altın hücumu patlak verdi.

MS-1900:Birleşik Devletler, para birimleri için altın standartlarını benimsedi.

MS-1903:Engelhard derneği altını yüzeylere basmak için organik bir araç yaptılar önceleri dekorasyonda kullanılan araç daha sonra mikro devre baskı teknolojisinin esası haline geldi.

MS-1922:Kral Tutancomo'nun M.Ö(1352) mezarı, yaklaşık 1200 kg'lık tabutun ve yüzlerce altın objenin çıkarılabilmesi için açıldı.

MS-1927:Fransa'daki tıbbi araştırmalar, altının romatizma tedavisinde değerli bir madde olduğunu kanıtladı.

MS-1933:Başkan Franklin D.Roosevelt altın ihracını yasakladı.Altının dolarla değişimini durdurdu. Amerikan halkına sahip oldukları tüm altınları teslim etmelerini söyledi ve altına günlük fiyatlar belirledi.

MS-1934: Roosevelt ,altın fiyatlarını ons başına 35 $ olarak sabitledi.

MS-1935:Western Electric, AT&T telekomünikasyon ekipmanlarının şalterleri için, alaşım # 1'i kullanıma sundu.(%69 altın,%25 gümüş,%6 platinyum)

MS-1947:İlk transistor AT&T BELL laboratuarlarında kuruldu.

MS-1960:Kızılötesi yansımaları maksimize etmek üzere altın kaplı aynalar kullanılmak suretiyle lazer icat edildi.

MS-1961:Modern madencilik Nevada Carlin Trend'de başladı.Bu Nevada 'yı ülkenin en büyük altın madencilik eyaleti yaptı.

MS-1968: Intel, altın devrelerle bağlı 1024 transistorlu bir mikroçip piyasaya sürdü.15 Martta ,altında uygulanan 35$'lık sabit fiyat bırakarak serbest hale getirdi.

MS-1969:Altın kaplı başlıklar aydaki astronotların gözlerini güneş ışınlarından korumak için kullanıldı.(Apollo 11'in aya inişi)

MS-1970:Işık tarafından üretilen elektronları toplamak için altın kullanan aygıtlar icat edildi.Video kameralar da dahil olmak üzere yüzlerce askeri ve sivil aletlerde kullanıldı.

MS-1971:Koloidal altın belirleme sistemi,İllinois Amersham Enstitüsü tarafından piyasaya sunuldu.Küçük altın kürecikleri, dünyanın dört bir yanındaki laboratuarlarında ,hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere, insan vücudundaki

Belli proteinleri ve işlevlerini belirlemek için kullanıldı.

MS-1974: 31 Aralık'ta, devlet,herkesin kendi altınına sahip olması üzerindeki yasağı kaldırdı.

MS-1980:Altın, 21 Ocak'ta gün içinde 870 $'lık tarihi fiyatına ulaştı.

MS-1986:Otomobillerde, güvenilirlik için, altın şalterler kullanılan hava yastıkları ortaya çıktı.

MS-1987:Otomobillerde, güvenilirlik için.altın şalterler kullanılan hava yastıkları ortaya çıktı.

MS-1996:Altın kaplı parabolik teleskop taşıyan Mars Global Ölçüm Uydusu, iki yıl boyunca tüm Mars yüzeyinin haritasını çıkarmak üzere uzaya fırlatıldı.

MS-1997:Senato,vergi mükelleflerine Yardım Yasasını getirir. Bu yasa, Bireysel Emeklilik Hesabı olanlara, %99.5 **** bunu aşan bir oranda olması kaydıyla, hesaplarına altın para **** külçe alma hakkı verildi.

Kaynak

praecox 04-01-2007 13:20

Bu konuda bir zamanlar maden flotasyon maddeleri pazarlamış bir teknik uzman olarak iki şey atacağım ortaya.
Bakır konusunda.
Artvinde Murgul Borçka'ya çıkıp orayı göreniniz var mı? Ordan Karadenize akan suyun rengine hiç baktınız mı?
bir de buna kıyasla ingilizlerin işletmesi altında olan Çayeli Bakır işletmesi...
dere suyu ve çevre şartları...?
peki bu örnek olarak verdiğim iki işletmenin kapasitesi hakkında bir bilginiz var mı?
Altın konusunda ise kusura bakmayın ama biraz kimyadan anladığım biri olarak 15 yılımı geçirdiğim laboratuarlarda siyanür (toplum bilinci ile ters düşse de) en az çekindiğim. vede en zararsız bir zehir. altını ciyanürden başka bir şeyle flote etmek veya yüzdürmek demek çevreye daha çok zarar vermek daha çok gereksiz kimyasal yük demek.

paki tüm dünyada monitör ve ekranlarda kullanılan strontium un tüm dünyada ancak birkaç yerde olan ve en önemli 3. kaynağının Şebinkarahisarda olduğunu bunun kimlerin elinde neye mal olduğunu getirisini bilen var mı?
herkesler takmış bor a per boratların oksijen bazlı ağartıcılarda kullanıldığını bilen var mı?
ya uludağdaki wolfram madenleri neden kapatıldı?
küre bakır?
bakır madenlerinde takribi % 1 kadar altını izabede kaybetiğimizi bilen var mı?
asıl bilmemiz gerekenleri bilmiyoruz asıl dolaplar gör denilen yerde dönmüyor....


saygılar.

eskimo 14-02-2007 11:39

Koza Altın'ın Havran'daki maden ocağı mühürlendi

Koza Altın İşletmeleri AŞ'nin Balıkesir'in Havran ilçesi Küçükdere beldesi Karalar köyündeki altın madeninin, Bursa 3. İdare Mahkemesinin kararı uygulanarak mühürlendiği bildirildi.
Çevreci avukat Senih Özay, İzmir'in Bergama ilçesindeki Ovacık Altın Madenine Havran'dan toprak taşınmasına yönelik iznin iptal edildiğine ilişkin yargı kararının ardından 40 gün boyunca, Havran'daki maden sahasından toprak taşınmasına göz yuman yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını ifade etti.
Senih Özay, Havran'daki altın madenininden Bergama Ovacık Altın Madenine toprak taşınmasına ilişkin ''ÇED raporundan muaf tutularak'' verilen iznin, Bursa 3. İdare Mahkemesinin kararıyla iptal edildiğini hatırlattı.
Bursa 3. İdare Mahkemesinin kararına itiraz edildiğini, ancak bu itirazın reddedildiğini kaydeden Özay, ''Kararla, Havran'daki altın madeninden Bergama'daki Ovacık Altın Madenine toprak taşınmasının ÇED yönetmeliğinden muaf olmadığı ve bu yönetmeliğe göre gerekli izinlerin alınması gerektiği ortaya çıktı. İtiraz reddedilerek karar kesinleşti'' dedi.
Bursa İdare Mahkemesinin 14 Aralık 2006 tarihli kararının kendilerine 20 Aralıkta tebliğ edildiğini belirten Özay, ''Karara rağmen Havran'dan Bergama'ya toprak taşınmasına göz yumuldu. Kamyonlarla harıl harıl Havran'dan Bergama'ya toprak taşındı. Mahkemelerce verilen yürütmenin durdurulması kararlarının, 30 gün içinde uygulanması gerekirdi'' dedi.

KÖYLÜLER TUTANAK TUTTU
30 günlük sürenin aşılmasında yetkililerin hukuki sorumluluklarının bulunduğunu ifade eden Özay, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Köylüler Havran'dan Bergama'daki altın madenine 40 gün boyunca 7 kamyon ile toprak taşındığını tutanak tutarak tespit ettiler. Kamyonlar artık durdu ve maden mühürlendi. Ancak 30 günlük süre fazlasıyla aşıldı. Yargı kararına rağmen Havran'dan toprak taşınmasına göz yuman Balıkesir Valiliği, Havran, Edremit, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık, Dikili ve Bergama kaymakamlıkları ile Büyükdere Belediye Başkanlığı hakkında suç duyurusunda bulunacağız.'' Havran'daki maden sahasının çevresinin zeytin ağaçlarıyla dolu olduğunu kaydeden Özay, hukuki mücadelelerini sürdüreceklerini belirterek, ''Havran'dan sadece toprak alınması bile binlerce zeytin ağacının kesilmesi demektir. Arsenik ve diğer ağır metaller nedeniyle bölgede tarım, yer altı suları, turizmi büyük tehlikededir. İnsanların bu kararlılığı karşısında artık devlet de çok uluslu firmalar da bu hevesten vazgeçmelidir. Doğru olan budur'' dedi.

11 Şubat 2007
Milliyet

eskimo 14-04-2007 13:15

Alıntı:

Koza'nın 'altın' oyunu
.......
Bergama Ovacık Altın Madeni'ni, kesinleşmiş yargı kararlarını yok sayarak işletmede tutan Koza Altın,Bakırçay Havzası'nda çalıştıracağı madenle ilgili de hukuk dışı yol izliyor.Ederemit Körfezi'nde Havran ilçesine bağlı Küçükdere-Büyükdere sınırları içinde yer alan Karalar Mevki'ndeki altın ve gümüş madenleri için verilen işyeri açma çalışma ruhsatları Bursa 3. İdare Mahkemesi'nce iptal edilmişri.
Mahkeme,1995'te çıkarılan Zeytincilik Yasası'ndaki ''zeytin alanlarının içinde **** 3 kilometre yakınında zeytinyağı fabrikası dışında endüstiri tesisi açamaz''maddesine vurgu yaparak şirkete verilen işyeri açama ve çalıştırma ruhsatları hakkında yürütmeyi durdurma kararı vermişti.Şimdi de Koza Altın'ın bu yargı kararını aşmak için yasa dışı uygulamalar başladığı belirtildi.
Köylülerden,yüksek bedelle zeytinliklerini alan şirketin ele geçirdiği arazide 2 bin zeytin ağacını kestiği beleitiliyor....
Koza Altın'ın Edremit Körfezi'ndeki uygulamalrı üzerine açılan davalarda müdahil olan Güney Marmara Doğal ve Çevre Koruma Derneği(GÜMÇED),kesilen zeytin ağaçlarıyle ilgili savcılığa şuç duyursunda bulundu.
GÜMÇED Edremit Körfezi Şubesi adına konuşan Mehmet Akif Öznal,''Koza Altın'ı doğa ve zeytin düşmanı ilan ediyoruz.Edremit Körfezi!nin düşmanı ilan ediyoruz'' dedi.
Ozan Yayman
13/04/2007
Cumhuriyet
Parayla her değerin satın alındığı bir dönemi yaşıyoruz.
Köylülere ekmek yedikleri,emek verdikleri zeytinliklerini bile satırtabiliyorlar.

ÇeteÇakal 14-04-2007 16:09

1 Eklenti(ler)
Tarih boyunca kıymetli madde ve para olarak kabul gören altın, özellikle Türkiye'de kadınların vazgeçilmez ziynet eşyaları arasında halen önemini korumaya devam ediyor. Günün piyasa koşullarında yatırım aracı olarak da değerlendirilen altının, son yıllarda Türkiye'de üretimi ve altının siyanürlü yöntemle çıkarılmasıyla ilgili birçok tartışmalara da sahne oldu. Yaklaşık 6 bin 500 ton altın potansiyeline sahip olduğu bilinmesine rağmen yıllık altın üretimi sadece 9 ton olan Türkiye, altın takı üretiminde ise 2005 yılı verilerine göre dünyada 303 ton üretimle Hindistan'dan sonra ikinci sırada bulunuyor. Altın takı üretiminde 695 ton ile Hindistan ilk sırada yer alırken; Türkiye'nin ardından 284 tonla İtalya, 257 tonla Çin, 220 ton ile ABD, 166 tonla Japonya, 125 tonla Mısır sıralamada yerini alıyor. Dünya altın üretiminde ise ilk sırada yer alan Güney Afrika'da yaklaşık 296 ton altın üretilirken, ABD'de 262 ton, Avustralya'da 263 ton, Çin'de 224 ton, Peru'da 208 ton, Rusya'da 175 ton, Endonezya'da 166 ton, Kanada'da 118 ton üretim gerçekleştiriliyor.

DÜNYADA ALTIN ÜRETİMİ

1. G. AFRİKA 296 TON
2. ABD 262 TON
3. AVUSTRALYA 263 TON
4. ÇİN 224 TON
5. PERU 208 TON
6. RUSYA 175 TON
7. ENDONEZYA 166 TON
8. KANADA 118 TON

Yılda yaklaşık 190 ile 270 ton altın ithal eden Türkiye, bunun karşılığında ise yılda 5 milyar dolar civarında ödeme yapıyor. Bu arada 2006 yılında Bergama ve Uşak'ta 9 ton altın üretimi gerçekleştirilirken, 2007 yılında planlanan altın üretiminin ise 15 ton olduğu ifade ediliyor. Erzincan, İzmir, Gümüşhane, Eskişehir, Balıkesir, Çanakkale, Konya, Sivas ile daha pek çok ilde bulunan ve bulunacak yeni rezervlerin arka arkaya devreye girmesiyle ülkede altın üretiminin gelecek yıllarda artarak devam etmesi planlanıyor. Bu sayede altın ithalatı için yurt dışına ödenen dövizin her geçen yıl önemli oranda azalması bekleniyor.


Türkiye, 6 bin 500 ton altın rezerviyle zengin bir ülke aslında... Ancak yıllık altın üretimi sadece 9 ton... Yılda altın ithalatı için 5 milyar dolar yurt dışına akıyor... Buna karşın, altın üretimi konusunda umut vadeden gelişmeler var...
İstanbul, 13 Nisan 2007 21:30


alıntıdır: http://www.tgrthaber.com.tr/news_vie...9-f29f52fe2480

Halit Togay 15-04-2007 09:15

yönlendiriliyor muyuz?
 
Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi cetecakal (Mesaj 95203)
altının, son yıllarda Türkiye'de üretimi ve altının siyanürlü yöntemle çıkarılmasıyla ilgili birçok tartışmalara da sahne oldu. . .
DÜNYADA ALTIN ÜRETİMİ1. G. AFRİKA 296 TON2. ABD 262 TON 3. AVUSTRALYA 263 TON4. ÇİN 224 TON5. PERU 208 TON
6. RUSYA 175 TON7. ENDONEZYA 166 TON8. KANADA 118 TON

Yılda yaklaşık 190 ile 270 ton altın ithal eden Türkiye,

Türkiye, 6 bin 500 ton altın rezerviyle zengin bir ülke aslında... Ancak yıllık altın üretimi sadece 9 ton...


alıntıdır: http://www.tgrthaber.com.tr/news_vie...9-f29f52fe2480

Burada sorulması gereken soru "ürettiğimiz altın ziynet eşyasının ne kadarını ihraç etmişiz?" olmalıydı, o zaman bu ticarettten karlı veya zararlı olduğumuz ortaya çıkardı. Bu haber bu hali ile "altını dışarıdan alıyoruz ve bunun için 5 milyar dolar ödüyoruz kendimiz çıkartalım da bu parayı ödemeyelim" diyor. Belki de haberin kaynağı olan TGRT (ki yabancı sermayeli bir kuruluş) bilinmesi gerekenlerin hepsini bildirmiyor; ve bu da yabancı madencilik şirketlerine yönelik tepkileri azaltıcı bir işlev görüyor olabilir. Bu haberde kaç dolarlık altın ithal ettiğimizin yanında altın üretimimiz verilmiş. Halbuki halkımızın altına olan ekonomik açıdan zararlı ilgisi verilmiş olsaydı daha anlamlı ve manipüle ediliyormuyuz korkusu yaratmayan bir haber olacaktı.
Yurtsever insanların altın gibi bir lüks yerine ekonomik açıdan anlamlı yatırımlara yönelmesi gerekiyor.

ÇeteÇakal 15-04-2007 21:19

Alıntı:

Orijinal Mesaj Sahibi Halit Togay (Mesaj 95387)
Burada sorulması gereken soru "ürettiğimiz altın ziynet eşyasının ne kadarını ihraç etmişiz?" olmalıydı, o zaman bu ticarettten karlı veya zararlı olduğumuz ortaya çıkardı. Bu haber bu hali ile "altını dışarıdan alıyoruz ve bunun için 5 milyar dolar ödüyoruz kendimiz çıkartalım da bu parayı ödemeyelim" diyor. Belki de haberin kaynağı olan TGRT (ki yabancı sermayeli bir kuruluş) bilinmesi gerekenlerin hepsini bildirmiyor; ve bu da yabancı madencilik şirketlerine yönelik tepkileri azaltıcı bir işlev görüyor olabilir. Bu haberde kaç dolarlık altın ithal ettiğimizin yanında altın üretimimiz verilmiş. Halbuki halkımızın altına olan ekonomik açıdan zararlı ilgisi verilmiş olsaydı daha anlamlı ve manipüle ediliyormuyuz korkusu yaratmayan bir haber olacaktı.
Yurtsever insanların altın gibi bir lüks yerine ekonomik açıdan anlamlı yatırımlara yönelmesi gerekiyor.

Sevgili Halit Togay;
Söylediklerinizde haklı olabilirsiniz. Manipüle etmek için en ideal yol artık medya. Ama bildiğim kadarıyla TGRTHABER hala bir türk sitesi ve kanalı da var. TGRT satıldı ama bildiğim kadarıyla haber kısmı satılmadı....

praecox 16-04-2007 10:13

Burda altın denince akla sadece ziynet eşyası gelmesin...
bugünlerde elektronikde de çok yüksek talep var. bunun yanı sıra kuzey karadenizde çıkartılan nerde ise küreden murgul borçka'ya kadar tüm karadeniz dağlarında bakır mevcut vede bunun izebesi doğru dürüst yapılamadığından (işlenemediğinden) büyük miktar altın (değmez bahanesi ile) atık sularla çevreyi kirletirken samsundan yarıbuçuk izabe ile koreye yollanmakda...
bunun yanı sıra wolfram (uludağda) strontium (şebinkarahisarda) vs. kamu oyunu bor masaları ile uyutulup adeta yastık altından paralarının çalındığı bir dizi oyunlar dönmektedir.
ciyanürden bu kadar korkamyın. bu bir aldatmaca.
nerden mi biliyorum.
:)

eskimo 16-04-2007 13:28

Alıntı:

"altını dışarıdan alıyoruz ve bunun için 5 milyar dolar ödüyoruz kendimiz çıkartalım da bu parayı ödemeyelim" diyor. Belki de haberin kaynağı olan TGRT (ki yabancı sermayeli bir kuruluş) bilinmesi gerekenlerin hepsini bildirmiyor; ve bu da yabancı madencilik şirketlerine yönelik tepkileri azaltıcı bir işlev görüyor olabilir.

Sayın halit togay,
benim saf bir vatandaş olarak TGRT'nin haberinden anladığım;
''Türkiye'de altın madenleri tam kapasite devletim tarafından kullanılsa, hem yurt dışından altın ihraç etmeyiz,hem de bu altınları yurt dışına ithal edip zengin oluruz.yaşasın''
Ama çok belgesel izleyen, yine saf bir vatandaş olarak, aklıma şu soru takıldı;
''Güney Afrika altın üretiminde birinci olduğuna göre ve krallarından başka altın kullanım oranı düşük bir toplum olduklarına göre, bu altının tamamına yakınını yurt dışına ithal ediyor olmalılar.
Peki, neden o ülke açlık, yokluk, sefalet,iç savaş içinde?

Kenya devlet başkanı'nın şu sözü soruma belki cevap olur.
"batılılar geldiklerinde ellerinde incil vardı,bizim elimizde topraklarımız vardı. bize gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. gözümüzü açtığımızda bizim elimizde incil,onların elinde topraklarımız vardı "

eskimo 06-12-2007 15:14

Altın Madeni İçin ABD'ye İkna Gezisi

Erzincan’ın İliç İlçesi’nde Bulunan ve Türkiye’nin İkinci Büyük Altın Rezervi Olduğu Belirtilen Madeni İşletmek Üzere Ruhsat Alan ABD Merkezli Bir Maden Şirketi, Bölgedeki Köylüleri, İlçe Eşrafını ve Erzincan’daki Bazı Bürokratları, Altın Çıkarma Yöntemi Konusunda İkna Etmek İçin ABD’ye Götürdü.

Erzincan’ın İliç İlçesi’nde bulunan ve Türkiye’nin ikinci büyük altın rezervi olduğu belirtilen madeni işletmek üzere ruhsat alan ABD merkezli bir maden şirketi, bölgedeki köylüleri, ilçe eşrafını ve Erzincan’daki bazı bürokratları, altın çıkarma yöntemi konusunda ikna etmek için ABD’ye götürdü.

İliç’e 11 kilometre uzaklıkta bulunan Maden mevkiinde tespit edilen altın madeni için, merkezi ABD’de bulunan Anatolian Minerals Development şirketine bağlı Türkiye’deki Çukurdere Madencilik, 1999 yılında madenin işletme ruhsatını alarak 2000 yılının Ağustos ayında 20 milyon dolar bütçeyle etüd çalışmalarına başladı. Şirket bölgede yaklaşık 2 kilometrekarelik alanda uzunluğu toplam 63 bin metreyi bulan 600 adet sondaj çalışması yaptı. 2008 yılı ortalarında üretime geçmeyi planlayan maden şirketi, yatırım maliyeti 125 milyon dolar olan altın madeninden ürün elde etme yöntemi konusunda Bergama’daki halk tepkisine benzer bir tepkiyle karşılaşmamak için madene yakın bölgede bulunan köylüleri ABD’ye ikna ziyaretine götürdü. İkna gezisine, AK Parti Erzincan Milletvekilleri Tevhit Karakaya ve Talip Kaban ile Erzincan Belediyeler Birliği adına Mercan Belde, Belediye Başkanı Osman Şeker, Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Aydın Yalvaç, İl Genel Meclisi Başkanı Rıdvan Aydemir ve İl Emniyet Müdürü Ahmet Çimen katıldı. Şirket son olarak 17 Eylül’de 2006 tarihinde Erzincan Belediye Başkanı Mehmet Buyruk, Kemaliye Belediye Başkanı Mustafa Haznedar, Aras Elektrik Dağıtım Müessese Müdürü Mustafa Taşdemir, Erzincan’daki iki yerel gazeteciyi ve 2 madencilik uzmanını ABD’deki teknik geziye götürdü. Daha önce de benzer bir gezi tertip eden şirket, Çöpler, Bağıştaş, Dostal ve Sabırlı köylerinden seçilen temsilciler ile İliç Kaymakamı Selami Kapankaya, İliç Belediye Başkanı Ramazan Buran, AK Parti, CHP, MHP ve Anavatan Partisi ilçe başkanları, Erzincan Valiliği Özel Kalem Müdürü Şafak Önder ve İl Özel İdare Müdür Yardımcısı Saim Sezer’in de aralarında bulunduğu 18 kişiyi, 15 Ekim 2005 tarihinde ABD’ye götürdü. ABD’de 10 gün kalan Erzincan heyeti, Colarado ve Nevada eyaletlerinde madenlerle ilgili teknik gezi yaptı.

- ŞİRKET YETKİLİSİ, “ABD’YE BAŞKA GEZİ YOK”

Basın mensuplarının ABD gezileriyle ilgili sorularını yanıtlayan Çukurdere Madencilik Başkan Yardımcısı İlhan Poyraz, şirketin ikna gezileri için 25 milyon dolarlık bir kaynak ayırdığı yönündeki haberlerinin asılsız olduğunu ifade ederek, ilk gezi için 125 bin dolar, ikinci ve üçüncü geziler için ise yaklaşık 60′ar bin dolar bir harcamanın söz konusu olduğunu dile getirdi. ABD’ye başka gezi düzenlenmeyeceğini kaydeden İlhan Poyraz, talep olması durumunda isteyenlere Türkiye’deki tesislerdeki uygulamaların gösterilebileceğini bildirdi.

Maden şirketinin ilk ABD gezisine katılan Çöpler Köyü Muhtarı Cahit Keklik ve AK Parti İliç İlçe Başkanı Mustafa Gürbüz, yapılan gezinin ardından ikna olduklarını söyledi. ABD’de iki maden ocağına ve bir siyanür fabrikasına gittiklerini belirten Çöpler Köyü Muhtarı Cahit Keklik, gezi sonucunda altın madeninin çevreye zarar vermeyeceği konusunda tatmin olduklarını vurguladı. ABD gezisi öncesi Bergama’ya gittiklerini ve oradaki köylülerle görüştüklerini anlatan Keklik, “Bergama’daki köylüler bize, ‘Biz yaptık, siz yanlış yapmayın. Birilerine uyduk bir şeyler yaptık. Siz yapmayın’ dediler” diye konuştu. Köyün bulunduğu yerden 4 kilometre uzaklıktaki başka bir bölgeye taşınmasıyla ilgili olarak 6 kişiden oluşan bir komisyon kurduklarını açıklayan Keklik, köy için belirlenen yeni yere maden şirketi tarafından 55 adet ev yapacağını belirterek, köylülerin duruma bir tepkisinin olmadığını dile getirdi.

ABD’de 10 gün kaldıklarını ve bu süre içerisinde detaylı incelemeler yaptıklarına dikkat çeken AK Parti İliç İlçe Başkanı Mustafa Gürbüz ise, “Orada gördüğümüz madenler çevreye herhangi bir zarar vermemişti. Oradaki çalışmaların aynısının burada da yapılacağını söylediler. Başta köylülerin tepkisi vardı. Daha önce Bergama’da bir sürü olaylar olmuştu. Benzer olayların yaşanmaması için bizi götürdüler. Orada altın madenlerinin siyanürle çalıştığını gördük. Fabrikanın her tarafını bize gezdirler. Yani siyanürün bir zararının olmadığını gördüm, bu yüzden ikna oldum” dedi.

İliç’teki maden şirketinin sondaj çalışmalarında çalışan Recep Çoban ve Ahmet Oğuz ise, ABD’ye giden heyetin getirdiği CD ve kasetleri, kendilerinin ve köylülerin izlediğini ve bunun sonucunda ikna olduklarını ifade etti. (İhlas Haber Ajansı)

http://www.ajans.kemaliye.net/2006/0...e-ikna-gezisi/

Oğuz Karsan 06-12-2007 17:42

Sayın Pene, Denizakvaryumu haklı galiba. Olayı hemen bir boyutundan ele almamak lazım. Bizim Ülkemizde hiç bir şey dıştan görüldüğü gibi değildir.

Evet,Siyanür bir tür zehirdir.Ancak bir sürü sektörde hem de tonlarla ifade edilebilecek oranlarda kullanılıyor. Her gün tonlarca siyanür veya bir sürü bilinmeyen veya ismi henüz sansasyonel olmamış tehlikeli kimyasal madde kanalizasyona karışıyor.

Bizim ya tesadüfen gömüldükleri yerde varilleri ortaya çıkınca ya da çok kıymetli basınımızın magazinden fırsat kalan gecenin geç saatlerindeki programlarından haberimiz oluyor.

Yargıya varmadan önce bence Bir soru daha sormalıyız kendimize.

Kazdağları ve çevre madem bu kadar önemliydi de. Şimdi ellerinde pankartlar ile ortaya çıkanlar.Onlarca senedir Kazdağlarında başka madencilik faaliyeti bahanesiyle yüzlerce ağacı keserlerken neredeydiler. Babakale,Assos,Küçükküyu,Altınoluk,Güre,Akçay ve daha birçok beldede ağaçların yerini beton alırken,binlerce zeytin ağacı katledilirken neredeydiler ?

Dikkat ediniz! bu fikiri ileri sürerken amacım insanları karalamak değil ama Şu sıralar Marçep adlı oluşumun içindeki bazı insanlar, Malesef daha önce bu tahrip edilen belde ve belediyelerin başkanları. Hatta o bölgede daha önce acımadan ağaçları kesip otel veya villa inşa edenler. Lütfen araştırınız.

Kendi belde ve belediyelerinin güzelliklerini ranta dönüştürenlerle birlik olanlar veya en hafif söylemle önlemek için çaba sarfetmeyenler bugün Kazdağlarını nasıl kurtarabileceklermiş ? bana bir anlatsınlar da inanayım

% 15 imar ile sit alanları nasıl villa ile doldurulabiliyormuş. Encümenlerde ve Belediye Meclislerinde neler oluyor halk bilmiyor mu ?

1980 den beri Kazdağının sadece medyada ismini duyanlardan değil, Edremit Körfezine bakan kısmını ve diğer tarafını da ( Kuzeyini ve güneyini) Ayvacık, Ezine,Bayramiç,Çan ve Yenice bölgesini karış karış bilen biri olarak, feryatlarımın sebebini o bölgeden rant kazananlara değil de gerçekten oralarda yaşayanlara sorarsanız bu söylediklerimi doğrulayacaklardır.
Çok doluyum çok. Bu katliamdan hepimiz sorumluyuz.

Selamlar.

eskimo 17-12-2007 19:11

Alıntı:

İkna gezisine katılanlar
-AK Parti Erzincan Milletvekilleri Tevhit Karakaya ve Talip Kaban
-Erzincan Belediyeler Birliği adına Mercan Belde Belediye Başkanı Osman Şeker,
-Erzincan Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Aydın Yalvaç,
-İl Genel Meclisi Başkanı Rıdvan Aydemir
-İl Emniyet Müdürü Ahmet Çimen katıldı.

Şirket son olarak 17 Eylül’de 2006 tarihinde
-Erzincan Belediye Başkanı Mehmet Buyruk,
-Kemaliye Belediye Başkanı Mustafa Haznedar,
-Aras Elektrik Dağıtım Müessese Müdürü Mustafa Taşdemir,
-Erzincan’daki iki yerel gazeteciyi
-2 madencilik uzmanını ABD’deki teknik geziye götürdü.
Marçep'i tanıtım gezisine götürmeyi düşünürler mi acaba?
ya da yine tanıtım gezisi! için bir iki AKP'li bulurlar belki!

eskimo 26-12-2007 12:22

Kozak'ta Altın Oyunu
Serdar Kızık

Şimdi sıra,olağanüstü güzellikteki Kozak Yaylası'na geldi anlaşılan.Kazdağları'na üşüşen altıncılar,fıstık çamı diyarı Kozak'ı yağmalayacak şimdi........
Oysa Kozak'ın kimliğinde,fıstık çamı yatar.Doğal hazinedir.Yeryüzünün en verimli en güzel fıstıkları buradan yetişir abartısız.
Bu özellik havasından,suyundan ve toprağından gelir.
Güzelim yörükler,bölgelerinde Portekiz ve İtalya'nın toplamından bile yüksek üretim sağlarlar.Oysa,Bergama'da siyanür kullanarak altın üreten Koza,Kozak'ta 17 köyede sondaj yapıyor.Hem insan sondajı,hem toprak....
Toprağın bağrı burgularla delinirken,köy kahvelerinde kulisler ve ikna çabaları.
Verdikleri mesaj çok açık:
''Güzellikle onaylayın,yoksa bizim arkamızda kimler var biliyorsunuz''
Yoksul Bergama köylerinde iş ve para vaadiyle başarmışlardı.
Ama Kozak'ta işi zor Koza'nın.
Zor çünkü,Kozaklılar gerçek bir hazineye sahip olduklarının bilincinde.
Bir kere ihraç ettikleri fıstıklarla yıllık çok önemli bir gelir sağlıyorlar.Gözleri tok,gönülleri zengin;altın yumurtlayan tavuklarını geçiçi karlarla bırakmak niyetinde değiller......
Gülden Krabudak ve arkadaşları öylesine kararlı ki.Altın madenine kesinlikle ve sonuna kadar karşı olduklarını söylüyorlar.Geçen haziranda düzenlene mitingde bir araya gelen yaklaşık 5 bin kişi de aynı kararlılığı yansıtmış zaten.Öyle kuru sloganlarla değil,içini doldurarak haklılıklarını gösteriyorlar.Fıstık çamlarına can veren sularının kirlenmesine,yaylalarının kurumasına karşılar.'' Bu tepki 1980'li yıllardan beri,yani daha ülkemizde ekoloji kelimesi dahi kullanılmazken,dünyanın dört bir yanına ekolojik çam fıstığı ihraç eden bir yörenin hangi mantıkla bu kadar çabuk gözden çıkarılacağını anlama
tepkisidir'' diyorlar.......
Daha o kadar çok haklı gerçekler var ki,Kurdukları www.kozakyaylasi.com
adlı internet sitesinde sıralanan.
Ve haklı olarak soruyorlar:''Maden ocaklarının ülkeye getireceği döviz iyi bir ihracat kaynağı sayılıyor da,yıllık 50 trilyonu bulan çam fıstığı geliri nasıl göz ardı edilebiliyor,hem de dünyanın ekolojik ürünlere yüzünü döndüğü bu yüzyılda?''
Kozaklı girdiği uzuzn soluklu yolda,insan ve çevre için tarihsel önemde bir mücadele verecek anlaşılan.Desteklerinizi bekliyorlar,haberiniz olsun.

Cumhuriyet Gezi.

eskimo 26-12-2007 12:29

Alıntı:

Yazan : Nihal Şahin Tarih : 18/11/2007

''Bugün bir maden mühendisi tansiyon ilacını yazdırmak için arkadaşımın yanına geldiği zaman aramızda gecen sohbet''


Son günlerde Kaz Dağları nedeniyle yine gündemde olan altın madenciliği hakkında ne düşündüğünü sordum.

- "Çevreye çok zararlı bir olay, benim işim, parayı bundan kazanıyorum, ama ne yalan söyleyeyim iyi bir şey değil” dedi.

"Altın nasıl bulunuyor doğada?”dedim.

- Kayaların içinde oluyormuş, öğütülüp ayrıştırılıyormuş.

Amerika’daki altına hücum döneminde derelerden toplanan altının nasıl oluştuğunu sordum.

- Dere yataklarında suyun taşları aşındırması ile ağır olan altın doğal olarak ayrılıyor, dibe çöküyor, taşların altından eleme yoluyla çıkartılıyormuş. “Bizde de var, Sart’ta o şekilde altın mevcut ama işletilmiyor. Amerika’da falan kalmadı tabi. Bu altın arama işi de bu yüzden gündeme girdi. Amerika’da altın bitti, Afrika’da bitti, bir Rusya’da var, bir bizde. Hem adam ülkesini kirletmek istemiyor. Eskiden ancak zengin maden yatakları işletilirken artık 3, hatta 1 ppm’lik.

“O nedir?” dedim,

- Ton başına gram olarak altın miktarıymış; madenler bile işletilmeye başlandı. Çıkardıkları altının bize hiçbir faydası yok. Tamamını kendi ülkelerine götürüyorlar, devlete ödedikleri kazancın %2’si, yani 6o bin liralık altın çıkarırlarsa devlete 500 lira verip gerisini kendi memleketlerine götürüyorlar, hatta sözleşmelerinde bir madde var, bilmemne şartı olursa % 1 ini veriyorlar. Madeni ayrıştırma işini de burada, İstanbul’da yapabilecek teknoloji olduğu halde götürüp memleketlerinde yapıyorlar. İstedikleri bütün çöpü, zehiri burada kalsın, içinden çektikleri maden ülkelerine gitsin. Orada elektrotları koyup, altını gümüşü ayrıştırıp kendi hazinelerine alıyorlar” dedi.

“Devlet neden işletmiyor bu madenleri?" diye sordum.

- "Büyük yatırım gerektiriyor, ayrıca riskli de. Mesela Menderes deltasında biz 100-200 ppmlik damarlar bulduk ama derine gitmiyor, yüzeye vurmuş. Tesisi kurup kazıyorsun altı boş çıkıyor.”

“Bize hiç faydası yok mu yani altınımızı işlettirmenin? O zaman medya neden bu kadar propagandasını yapıyor, altın çıkartılırsa milyar dolarlar gelecek, dış borcumuz bitecek diye?” dedim.

- “E altın şirketleri büyük para kazandıklarından büyük lobi faaliyetleri yürütüyorlar. Türkiye'ye tek faydası orada çalışan işçileri işsizlikten kurtarması, başka bir kuruş faydası yok, zararı çok!" dedi

Verilen siteden bir okurun yorumu:
Bir bilenin ağzından gerçekleri aktarmış...

hassoman 25-02-2008 00:15

Danıştay Siyanürle Altın Aramaya Dur Dedi!..
 
Bergama'da siyanürlü altın aramaya Danıştay da 'dur' dedi

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, İzmir Bergama Ovacık-Çamköy mevkiinde bulunan altın madeninin siyanür kullanılarak işletilmesine olanak tanıyan Bakanlar Kurulu'nun 29 Mart 2002 tarihli prensip kararını iptal eden Danıştay 6 ve 8. Daireleri ortak heyetinin kararını onadı.
AA-İzmir Barosu, "Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği uyarınca düzenlenen ÇED Raporu üzerine, Çevre ve Orman Bakanlığınca tesis edilen İzmir Bergama Ovacık-Çamköy mevkiinde bulunan altın madeninin siyanür (siyanür liçi) yöntemiyle işletilmesine izin verilmesi yönündeki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararının Danıştay'ca onanarak kesinleşmesinden sonra, madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29 Mart 2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararının" iptali istemiyle Danıştay'da dava açmıştı.

Danıştay 6 ve 8. Dairelerinin ortak heyeti, söz konusu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmişti.

Davalı Başbakanlık, ortak heyetin iptale ilişkin kararını temyiz ederek bozulmasını istedi. Temyiz istemini görüşen Danıştay Dava Daireleri Kurulu, Başbakanlık'ın istemini reddederek, ortak heyetin iptal kararını onadı.

Bu karardan sonra, davalı Başbakanlık'ın "karar düzeltme isteminde" bulunma hakkı bulunuyor. Bu istemi de yine Kurul karara bağlayacak.

haberx


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 20:59.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)

Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025