|
|
Dış Bağlantılar | Konu Araçları | Mod Seç |
26-05-2008, 12:50 | #1 |
Yeni Üye
Giriş Tarihi: 03-06-2007
Şehir: Ankara
Mesajlar: 16
|
Milli park, tabiat parkı ve tabiatı koruma alanları “yap-işlet-devret”
YİNE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARA, HEM DE YİNE ÖZEL OLARAK KORUMA ALTINA ALINMIŞ OLANINA... Bilindiği gibi doğal ve kültürel varlıklar, herhangi bir bireyin ya da toplumsal sınıfın emek ve sermaye harcamasıyla oluşmaz. Çoğunluğunun varlıklarını sürdürebilmesi için de yine herhangi bir bireyin ya da toplumsal sınıfın emek ve sermaye harcaması gerekmez. Öyle ki, özel olarak düzenlenmediğinde, bu varlıkların getirilerinden herkese yararlanabileceği gibi götürüleri de herkesi etkiler. Bu nedenledir ki, tüm doğal ve kültürel varlıklar kamusal varsıllıklardır; dolayısıyla, kamu yararını ençoklayabilecek doğrultuda “değerlendirilmeleri” gerekir. Ancak, bilindiği gibi, kapitalist üretim ilişkileri, bu gereğin yerine getirilmesini gücü yettiğince engellemeye, en azından güçleştirmeye çalışır, bu doğrultuda çeşitli düzenekler geliştirir ve işletir. Tüm tarihsel dönemlerde ve dünyanın her yanında çoğu zaman en acımasız biçimde işletilen bu yönelimde temel sürecin sermaye birikimi olduğu bilinmektedir. Kapitalist üretim ilişkileri ancak bu süreci geliştirebildiği ölçüde varlığını sürdürebilmiş ve yaygınlaşabilmiştir. Bu evrensel gerçeklikler, özellikle son yirmi yirmibeş yıldır hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde, deyiş yerindeyse gözle görülebilir elle tutulabilir somutlukta yaşanmaktadır. Emeğin yanı sıra doğal ve kültürel varlıkların, örnekleri ancak 19. Yüzyılın başlarında görülebilecek biçim ve düzeyde sömürülmesine yönelik düzenlemeler artık ülkemizde olağanlaşmıştır. Mayıs ayı başlarında 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun”da yapılan değişiklik de siyasal iktidarın “orman” sayılan arazilerin, otlakların, bozkır ve makiliklerin, verimli tarım arazilerinin, kıyıların, akarsu ve göllerin, yaylaların vb doğal varlıkların çeşitli yollarla yerli ve yabancı sermayeye açma çabasının en son örneklerinden birisidir. Siyasal iktidar artık “sineğin de yağını çıkarma” çabasında... Bilindiği gibi, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun, “...kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadî teşebbüsleri dahil) ifa edilen, ileri teknoloji ve yüksek maddî kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamak” amacıyla, 1994 yılında, çıkarılmıştır. Akla gelebilecek her türlü kamusal “...yatırım ve hizmetlerin yaptırılması, işletilmesi ve devredilmesi konularında, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde sermaye şirketlerinin veya yabancı şirketlerin görevlendirilmesini...” düzenleyen Yasada Mayıs ayı başında yapılan değişiklikle, kapsam alabildiğine genişletilmiş, uygulama da büyük ölçüde kolaylaştırılmıştır. Öyle ki, bu düzenlemeyle“...milli park (özel kanunu olan hariç), tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında planlarda öngörülen yapı ve tesisler...” de “yap-işlet-devret” kapsamına alınmıştır. Milli parklar, tabiat parkları, tabiatı koruma ve yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları da ticari yapılaşmaya açılacak ! Bilindiği gibi ülkemizde milli parklar, önceleri 1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 25. maddesi ve milli parkların yanı sıra tabiat parkları, tabiatı koruma alanları 1983 yılında çıkarılan 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları ise 2003 yılında çıkarılan 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu uyarınca belirlenmekte ve yönetilmeye çalışılmaktadır. Kolaylıkla kestirilebileceği gibi, çok özel doğal, tarihsel ve kültürel özellikleri nedeniyle daha etkili biçimde korunabilmesi için ayrılan bu alanların özel yaklaşım ve tekniklerle yönetilmesi gerekmektedir. Başka bir söyleyişle; bu alanların tüm öğeleri ve süreçleriyle korunması, hem koruma altına alınmalarının doğası gereğidir hem de Anayasanın 63. maddesi ile anılan yasaların zorunlu kıldığı temel bir yönetsel ilkedir. Sözgelimi, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre; “tabiatı koruma alanları, bilim ve eğitim bakımından önem taşıyan, tehlikeye maruz veya kaybolmaya yüz tutmuş ekosistemler, türler ve tabiat olaylarının meydan getirdiği seçkin örnekleri ihtiva eden ve mutlaka korunması gerekli olup sadece bilim ver eğitim amaçlarıyla kullanılmak üzere ayrılmış tabiat parçalarıdır”biçiminde tanımlanmaktadır. Yasanın 10. maddesine göre bu alanlarda sözü edilen amaçlar dışında kullanımlara izin verilemez. Oysa, 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun”nda yapılan söz konusu değişiklikle, bu alanlarda bile “yap-işlet-devret” yaklaşımıyla ticari yapılaşmaların yolu açılmış olmaktadır. Hangi yasa uygulanacak ? Söz konusu değişiklikle, iki yasa arasında çelişkili bir durum da yaratılmıştır: 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun yukarıda değinilen 2 ve 10. maddelerine göre, “tabiatı koruma alanlarında”, bilimsel araştırma ve eğitim dışında hiçbir etkinliğe izin verilmemesi gerekmektedir. 3996 sayılı yasa da yapılan değişiklik ise “sermaye şirketlerinin veya yabancı şirketlerin...” bu alanlarda da işletebilecekleri tesisleri yapmalarını olanaklı kılmaktadır. Öyle ki, bu durumda hangi yasanın uygulanacağı, bu çelişkinin nasıl giderilebileceği belirsizdir. Doğa rantı özelleştiriliyor... Yapılmak istenenin “doğa rantının” özelleştirilmesi, giderek de yabancılaştırılmasının dışına başka bir amacı yoktur: Milli parklar, tabiat parkları, tabiatı koruma ve yaban hayatı koruma ve geliştirme alanları, görece olarak üstün sayılan doğal özelliklere sahip oldukları varsayıldığı için ayrılmış ve yasal olarak koruma güvencesine kavuşturulmuştur. Bu nedenle de, görece olarak daha az bozulmuş, yapılaşmış ve kirlenmiş alanlardır. Dolayısıyla, bu gibi alanların sahip oldukları “doğa rantı”, çevresindeki alanlara göre çok daha yüksektir. Siyasal iktidar bu gerçeğin de ayırdına varmıştır ve üstlendiği misyonun gereğini yerine getirmeye; “doğa rantını” da özelleştirmeye çalışmaktadır. Böylece; 2006 yılı sonu itibariyle, tümüne yakın bir kısmı “devlet ormanı” sayılan yaklaşık 3 milyon hektar alandaki;
“...Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı çerçevesinde tarıma uygun Hazine arazilerini çiftçilere kiralayacaklarını belirterek, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerden talep aldıklarını kaydetti. Almanya, Çanakkale’deki Troya Tarihi Milli Parkı için teklif verdi. Hollanda ise büyükelçilik düzeyinde başvuruda bulundu.”açıklamasını yapan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü’nün yaklaşımına hukuksal dayanaklar da sağlanmış olmaktadır. *** Kapitalizm, ülkemizde de, deyiş yerindeyse “denize düşmüş, yılana sarılma” açmazına girmiştir; yeni ve daha kolay sermaye birikim alanları bulma çabası içindedir. Bu amaçla, şimdilerde ülkemizin, henüz tümüyle yerli ve yabancı sermayeye açılmamış her türlü doğal ve kültürel varsıllığına yönelmiştir. Siyasal iktidar ise, yine deyiş yerindeyse “meydanı boş bulmuştur” ve türlü olanağı yerli ve yabancı sermayeye sınırsızca sunmaya çalışmaktadır. 3996 sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkından Kanun”nda Mayıs ayında yapılan değişiklikle milli park, tabiat parkı ve tabiatı koruma alanlarının da “yap-işlet-devret” düzeniyle yatırımlara açılması bu amacın en son ürünüdür. Bakalım, Turizm Teşvik Kanunu’ndaki değişiklik karşısında hemen hemen hiçbir etkili çabaya girmeyen ya da giremeyen ilgili meslek kuruluşları, çevre/doğa korumacı kişi ve kuruluşlar bu gelişme karşısında edilgenliğini ne denli sürdürecek; göreceğiz. |
26-05-2008, 15:08 | #2 |
agaclar.net
|
Sevgili arkadaşlar, Yücel Bey'in yazılarına neden hiç cevap yazmıyorsunuz? Kendi kendine konuşur gibi duruyor... |
26-05-2008, 15:16 | #3 | ||
Ağaç Dostu
|
Sayın Yücel Çağlar,bilgileriniz ilgiyle okuyorum, bazende Cumhuriyet Tarım dergisinden izinsiz alıntı yapıyorum. Aşağıda bu konu hakkında,site içesinde başka forumdan alıntı yaptım. Alıntı:
Alıntı:
|
||
26-05-2008, 15:17 | #4 |
Ağaç Dostu
|
Kendi adıma, bu engin bilginin karşında anlamsız ve sığ yazmaktan mı çekindim ne? |
26-05-2008, 15:27 | #5 |
agaclar.net
|
Hmmm aynı dertten muzdaribiz |
26-05-2008, 15:52 | #6 | ||
Ağaç Dostu
|
Kanunun ilk kurbanı; Alıntı:
Alıntı:
Ne hayırlı özel sektörlerimiz var. Devletin işini yüklenecek ve sonra bu işletmeleri hayrına Çevre ve Orman bakanlığına devredecek! Yoksa ben mi yanlış anladım? |
||
26-05-2008, 19:48 | #7 |
agaclar.net
|
Doğru anlamışsın Aslında bu denklem tam tersi değil miydi? |
26-05-2008, 22:17 | #8 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 15-09-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 3,592
|
Yücel bey lütfen aydınlatmalarınıza devam edin,zira öğreneceğimiz çok şeyler var. Yapılan herşey çok çelişki dolu. Örneğin ÇED raporu vermekte kimler,hangi kurumlar ve hangi uzman kişiler yetkilidir? Milli Parklar kanunu kapsamında Tabiat Parkları,Milli Parklar,kent ormanları v.s kapsam ve kavram farklılıkları nelerdir? v.s gibi konuları da karşılaştırarark irdeleyelim lütfen ? Aydınlatmalarınız için şimdiden sonsuz teşekkürler. |
27-05-2008, 01:53 | #9 |
Ağaç Dostu
Giriş Tarihi: 25-04-2007
Şehir: İzmir - Saraykent 6
Mesajlar: 141
|
Geçen hafta Antalya'dan İzmir'e Marmaris - Muğla üzerinden hem o güzel koyları görerek hem de Ölüdeniz'de de denize girerek gelmek istedik. Yolda 2 kez resmen neye uğradığımı şaşırdım. İlk şapşallamam Ölüdeniz'e geldiğimizde oluştu. Akşamüstü 7 gibi milli parka girmek isterken kasadaki hatun bizden önce paraları aldı, fişimizi kesti ve ardından saat 8'e kadar kalabilirsiniz dedi. Ben de "neden ki deniz 8'den sonra kapanıyor mu" dediğimde bana "burası özel işletme olduğu için mesaisi var artık" şeklinde benim halen anlayamadığım bir cevap verdi. Önce durumu anlayamadım. Ölüdeniz'in o serin sularına girdikten yaklaşık yarım saat sonra bir görevli gelip ufak ufak hazırlanıp çıkmamızı söyledi. Yaşadığım olayın ne kadar iğrenç ve rezil olduğunu anlatmaya çabalamak istemiyorum. Yer: Ölüdeniz kıyısı ve adamın birisi bana gelmiş denizden çık kapatıyoruz kardeşim diyor. Sebep: Özel işletme olması. Açıkçası yanımda 3 arkadaşa daha olduğu için kendime yakışır bir şekilde davranamadım. Yoksa benim yapacağım hareket gayet belliydi. Bana çıkar mısınız kapatıyoruz yavaş yavaş diyen adama küstahça çıkmıyorum abi ben burda sabahlamayı düşünüyorum diyerek gerçekten de milli parktan çıkmazdım. Ardından polis mi çağırır beni mi döverdi bilemem. Ama bana halen daha saçma geliyor. Özel işletmeye verilmiş milli park, kumsal ve deniz. İşletmeyi kapattıkları saat 8'den sonra içeride sadece o işletmede çalışanları ve tanıdıkları keyif yaparken ben, bir vatandaş olarak oraların asıl sahibi olarak hem girmek için para vereceğim hem de saat 8den sabah 7ye kadar oraya adım atamayacağım. Bana ait bir yere gece girdiğim için özel mülke izinsiz girmekten ceza alacak konuma düşeceğim. Bu olayın şokunu atlattıktan sonra da yolda giderken yeni bir tünel açıldığını yaklaşırken tabelalardan anladık. Aaaa dedim ne güzel yeni tünel açmışlar ordan gidelim yolu kısaltalım. Fakat son dönüşü de geçtikten sonra tünelin başında gişeler olduğunu gördüm. Yaklaşıp durduğumda bu nedir abi diye sordum ve bana "Yap, işlet, devret" dedi. Ne yani şimdi tünelden geçmek için para verecektik... Hem de 2,25 veya 2,75 gibi bir para. Belki yüksek bile olabilir hatırlamıyorum. Neyse mecbur verdik çünkü geri döneceğim bir yol yok. Tünele yaklaşırken paralıdır işareti vs.. yok. Parayı verdik ve kısacık bir tünelden geçtik. Verdiğim para İzmir - Aydın otoban parasından daha fazlaydı. Otobanda upuzun Selatin Tüneli var. Fakat bu para verip geçtiğim tünel otobandan pahalı ve kısacık bir tüneldi fakat Yap, İşlet, Devret modeliydi. Yorum yapmak istemiyorum... Sadece ben her iki yerde de ödediğim paradan %18 devlete bıraktım... |
|
|