![]() |
|
![]() |
#28 |
Ağaç Dostu
|
Mine Hanım'ın hassasiyetine katılıyorum. Konuyla ilgili olarak: İstanbul'un mevcut siluetini de, kafamda canlandırdığımda herhangi bir sosyal alan üretilmesi için, zaten yetersiz olan yeşil alanlar üzerinde daha fazla baskı oluşturulmasını her ne sebeple olursa olsun pek rasyonel bir planlama olarak göremiyorum. Unutulmamalıdır ki kamu yararı görülen bir bina yapmak için, başka binalar her zaman yıkılabilir. Ah keşke, "istimlak müessesi" biraz da yeşil alanları koruyucu ve kollayıcı olarak işletilse, o vakit her bölgede özel mülk kapsamında da pek çok alanın var olduğu görülecektir. Helikopterden baktığınızda zaten İstanbul yukardan kırmızı bir biriket çölü gibi iken; ufacık yeşil noktaları da başka renklere boyamak, yazık oluyor. Genel olarak şunu da eklemek istiyorum, belediye yönetimleri kendilerine kısıtlı olarak bırakılan yeşil alanlarda tasarruf hakkını hissedebilmeleri için öncelikle "olan"ı geliştirmekle ve arttırmakla mükellef olmalıdırlar. (Burada İbadethane'nin temel bir ihtiyaç olduğunu savunma refleksini, veya çevrecilik duyarlılığımızı iş camiiye gelince harekete geçirme dürtümüzü dizginlemezsek, olan gene doğaya olur sanırım.) Benim bu işte anlayamadığım nokta ise şudur: - Harita da neden kırmızı biriketli bölgeleri değil de, yeşil bölgeleri başka renge boyuyoruz? Benim çevre reflekslerim ve aklım; ibadethane olsun, hastane olsun, hatta itfahiye istasyonu bile olsun gerektiğinde mevcut yapılar yıkılarak pekhala inşa olunabileceğine işaret ediyor. Önemli bir yapı tesis edilirken, neden diğer daha az önemsiz yapılar yıkılarak yapılmıyor!?. Neden doğayı buldozerlemek bu kadar kolay oluveriyor!? Cüzdanı olmaması, dava açma hakkı bulunmaması, istimlak ödeneği istememesi... Kafasına vur, hakkını elinden al durumda naçar halde durması mıdır mesele? Yani fiili durumda muhatap doğa ise, gönder dozerleri hallolsun diyeceğiz... Gelinen nokta da, yüzyıl ortalarında ki fotoğraflarla, bugün ki fotoğrafları yan yana koyduğumuzda planlayıcıların (veya uygulayıcıların) ruhsatsız bile olsa, binaları yıkamadığını görüyoruz. Vaka o ki, giderek yeşil kaybolmuş... Neden? Sorusuna benim yanıtım, "- çünkü yeşilin hakkını hukukunu takip eden yok!.." tur. Asıl mesele birazda budur be dostlar! Çevre duyarlılığı, çevrenin hakkını hukukunu takip etmeye odaklanmalıdır. (Takip ediyormuş gibi görünüp, ikincil hedefler belirleyerek değil!) En nihayetinde demem o ki; Aaaah İstanbul, vaaah İstanbul. Hey gidi, yedi tepeli (ve yedi minareli), Zülfü endamlııı... yeşil gerdanlı İstanbul! Sana nasıl da kıydık, böyle. Seni hürmeten yaşayan geçmişe selam olsun, vah-tühle anacak geleceğe de geçmiş olsun. saygılarımla, |
![]() |
![]() ![]() |
Konu Araçları | |
Mod Seç | |
|
|