agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Doğa, Çevre, Ekoloji, Gıda Hukuk ve Politikaları
(https)




Beğeni Düzeni43Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 11-09-2009, 00:16   #1
Ağaç Dostu.
 
kamil35's Avatar
 
Giriş Tarihi: 11-09-2008
Şehir: izmir
Mesajlar: 1,631
Doğal üretim balımdan ücretsiz tatmak isteyenler. Lütfen aşağıdaki linke tıklayın.
http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=17247

kamil35 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-07-2009, 17:46   #2
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 08-10-2006
Şehir: Bursa
Mesajlar: 44
Galeri: 19
GDO'ya Hayır Platformunun iki sitesi daha var,

http://gdohp.blogspot.com/
http://gdoceviri.blogspot.com/

Arca Atay Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-07-2009, 12:34   #3
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

İşte elektronik posta yolu ile gelen iki belge daha.

Alıntı:
Transgen (genleri ile oynanmış) Tohumları İnsan Sağlığını nasıl olumsuz etkilediği, Avusturya Sağlık Bakanlığının desteği ile Viyana Üniversitesinde yapılan Klinik Araştırma sonuçlarını linki tıklayarak okuyabilirsiniz.

Checked by AVG - www.avg.com
Version: 8.5.387 / Virus Database: 270.13.14/2238 - Release Date: 07/14/09 18:03:00
Alıntı:
11.07.2009 Cumartesi saat 18.00 de Ankara da yayın yapmakta olan KANAL B - Başkent Televizyonunda çok güzel bir Program vardı.İsmi bile yetiyordu TÜKENMEDEN TÜKETMEK.........

Bu haftaki konu GDO lu ürünler yani Genetiği değiştirilmiş Organizmalar..Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı sayın Gökhan GÜNAYDIN,HÜ.Prf Dr. Meral AKSOY,Tüketici haklarından Turhan ÇAKAR program konuklarıydı.

Programda Özellikle MISIR,SOYA,KANOLA,PAMUK ta gdo lu kullanımın 1998 den beri devam ettiğini sanılanın aksine tohumların İsrail den değil Amerika,Kanada,Brezilya ve Arjantin den geldiğini söylediler.Üstelik ana ürünlerin yanı sıra 750 adet yan ürün çeşidinin de tüketicilerin haberi olmadan tükettirildiği söylendi.( Yukarıdaki ürünlerin yağları,süt ürünleri,turşu katkıları vs)

Bugüne kadar yapılmış hayvan deneylerinden ortaya çıkan sonuçlardan;
%100 olarak Alerji yaptığı,toksik madde oluşumu ile vücutta birikim yaptığı,Antibiyotiklere karşı direnç kazandığı kanıtlanmış bu GDO lu ürünler etiketsiz bir şekilde kullanımıda sağlanmaktadır.

GDO lu ürünlerin tohumları piyasaya sürülürken verim artışı,ilaç kullanımın azaltılması,yabani otlarla mücadelenin kolaylaşması beklendiği söylenmiş fakat araştırmalarda tam tersi sonuçlar çıkmıştır.

Ulusal Bio güvenliği yasa tasarısı taslağında GDO lu ürünlerin güvenirliğinin kanıtlanmadığını ve yanlış olduğunun belirtildiği de söyleniyor. Peki neden çıkmıyor yasa,şimdiye kadar bu halk bilmeden neden bu ürünleri tüketiyor **** tükettiriliyor? Para uğruna insan sağlığı tercih ediliyor.

Şimdi bunları neden yazdım, anlayabilen var mı? Anlayan çokta karşı durabilenler kimler onu öğrenmek istiyorum? Aynı konuyu biliyorsunuz 4-5 ay önce KANOLA savaşımda belirtmiştim.Şimdi bu insanlar Kanola yağını ZEYTİNYAĞIMIZA karıştırıyorlar, tertemiz genetik yapısı belli doğal meyva suyu olarak tüketeceğimiz Zeytinyağımızı kötü emellerine alet edecekler,ediyorlarda.Günlerdir tağşiş diye çığlıklar attım herkes kulaklarını tıkadı,hadi şimdi de tıkayın da , geleceğimiz olan çocuklarımıza vereceğiniz hesabı düşünün .............


Hatırlatmak istedim, unutmadım, unutturmayacağım !!!!!!


Saygılarımla

Serdar Öçten ÜNSAL
Zeytindost/Ankara
0 537 660 42 26
Saygılar


Düzenleyen Oğuz Karsan : 16-07-2009 saat 12:38 Neden: Ekleme
Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-10-2009, 11:39   #4
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 23-10-2008
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 262
GDO BELASININ GELDİĞİ SON NOKTA



ABD öncülüğünde yürütülen GDO iyiden iyiye tehlikeli bir silaha dönüşüyor. Batının bilim adına yürütüğü bu tehlikeli oyun insanlığı bir bilinmeze doğru sürüklüyor... Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bir tehlikeye karşı toplum ve ülke, dünyanın 3. büyük tohum deposunu kurduk masalıyla korunamaz!

Genetiği değiştirilmiş organizmalara (GDO) gösterdiği direnç, üreticiler ve araştırmacılar üzerinde etkisini göstermeye başladı. Almanya'nın Baden-VVürttemberg bölgesinde bulunan Nürtingen-Geislingen Üniversitesi'nde sürdürülen GDO mısır çalışmaları, ürünlerin ekili olduğu alanların aktivistlerce işgali ve halktan gelen yoğun baskı üzerine durduruldu. Yerli halkın eylemcilere yemek ve battaniye götürmesi, "Monsanto Üniversitesi" olarak adlandırılan Nürtingen-Geislingen'in rektörünü söz konusu kararı almaya mecbur etti. Çalışmaları durduran diğer üniversite ise Max Planck Bitki Üretim Araştırma Enstitüsü. Enstitüde görevli araştırmacılardan Heinz Saendler'a göre "Almanya'da sürdürülen GDO tohum araştırmalarının geleceği karanlık."
Avrupa'daki GDO tarım ürünlerine ilişkin denemelerin üçte biri Almanya'da gerçekleştiriliyor. Ülkede, GDO karşıtlarının çabalan etkili olsa da genel durum çok umut verici değil. Çünkü gıda devlerinin baskısı, GDO karşıtı mevcut yasaların hayata geçmesini zorlaştırıyor. Yasalar, yeni uygulamalarla deliniyor. Üreticilerin yasalar tarafından kollandığı bir sistemde sivil itaatsizliğin çok daha sıkı biçimde örgütlenmesi, ısrarcı ve uyanık olması gerekiyor.
Avrupa'nın en büyük mısır üreticisi Fransa, geçici bir süreliğine GDO tohum ekimini durdurdu. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin girişimiyle çevre sorunları üzerine, 2007 Ekim'inde düzenlenen "Grenelle de L'environnement" toplantısının sonunda alınan bu şaşırtıcı kararın yanı sıra, biyoteknoloji araştırmalarına 45 milyon avro ayrılacağı açıklandı. < B>GDO karşıtı gözüken benzer durdurma talepleri İtalya, Avusturya ve Almanya'dan da geldi. Söz gelimi Avusturya hükümeti, Monsanto'nun ürettiği MON 810 GDO mısırın ve Bayer'in ürettiği T25 GDO mısırın ekimini yasakladı.
Aslında Avrupa, tüm dünyadaki GDO ürün ekiminin çok küçük bir yüzdesini gerçekleştiriyor. ISAAA (International Service for the Acquisition of Agri-Biotechnology Applications) verilerine göre tarımsal ticari GDO üretiminin %96'sı (ABD %59, Arjantin %20, Kanada %7, Brezilya %6 ve Çin %4 olmak üzere) beş ülkede sürdürülüyor. Avrupa'daki GDO üretimi ise İspanya, Romanya, Almanya ve Fransa arasında paylaşılıyor.
Avrupa Birliği ülkeleri, Avrupa Besin Güvenliği Ajansı'nın (EFSA) kullandığı değerlendirme yöntemlerinin gözden geçirilmesi ve revize edilme sini talep ediyor.

Araştırma enstitülerinde de benzer eğilimler var; birinci nesil GD tarım ürünler giderek rafa kaldırılıyor. Nitekim Ulusal Fransız Tarım Araştırma Enstitüsü (INFiA), ırk ve genetik çeşitliliğin korunması için, yeni nesil tohumların üretiminde kullanılan "ebeveyn tohumların işaretlenmesi" yönteminin (marker-assisted selection) uygulanacağını açıkladı. Bu örneklere bakıldığında, Avrupa Komisyonu'nun GDO'lara karşı sivil eylemleri ve tepkileri dikkate aldığı düşünülebilir. Fakat tablonun geneline bakıldığında, durumun çok daha farklı olduğu görülüyor.
Kamuoyu araştırmaları, Avrupa'daki tüketicilerin %40'ının GDO ürünlere karşı olduğunu ortaya koyuyor. (Ülkemizdeki ise bu rakamlar yüzde 90'ların çok üzerlerinde) Oysa dört yıl öncesinde bu oran, %70'ler civarında seyrediyordu. Görünen o ki, muhalif seslerdeki artışa rağmen Avrupalı tüket ici GDO ürünlerini mutfağında görmekten her geçen gün daha az rahatsız oluyor.

Peki, bu ürünlere kısıtlama getirilmesine rağmen tüketim nasıl oluyor da artıyor? Politikacılar, gerçekten de toplumsal muhalefete kulak veriyor mu?
Ekim yasak, satış serbest
Avrupa Komisyonu'nun genel temayülü birinci nesil GDO ürün ekiminin engellenmesi, fakat satışının serbest bırakılması yönünde. Nitekim komisyon, Avusturya'nın GDO ürünlerin ekimini durdurma kararına karşı gelmedi. Fakat aynı hükümetin satışları durdurma kararını engelledi. Benzer şekilde Avrupa Çevre Komisyonu'ndan Stavros Dimas, komisyona sunduğu son öneride dünyanın en büyük on üreticisi içinde yer alan Syngenta ve Dupont şi rketlerinin ürettiği GDO mısırların ekilmemesini talep etti. Fakat o da, söz konusu tohumların satışının engellenmesini istemedi.
Monsanto ve muadili gıda tekellerinin agresif uygulamalarından ve yarattığı mecburiyetlerden kaçınan Avrupa Komisyonu aslında, yeni nesil GDO tohumlara yatırım yapan Avrupalı tohum şirketlerine yer açmaya çalışıyor. Zombi tohumlar (filizlenmeyi durduran ve belirli koşullarda harekete geçiren bir gene sahip tohumlar) veya Exorcist teknolojisiyle (tohumun çiçeklenme aşamasından evvel eklenen gen geri çıkarılabiliyor, böylece besin haline gelen tohum 'GDO değildir' şeklinde etiketlenebiliyor) (Bu sayede tüketiciler kandırılıyor) üretilen tohumların çevreyle uyumlu olduğu ve doğal tohumlarla birlikte ekilebileceği ileri sürülüyor.İthalatına izin verilen GDO ürünlerin başında hayvan yemi olarak kullanılan tohumlar (nasıl olsa tohumu yiyen hayvanın tüketicisine bundan bahsetmek gerekmiyor) ve endüstriyel amaçlara (biyoyakıt gibi) hizmet eden tohumlar geliyor.
Tüketicinin reddettiği ürün yelpazesinin neyle doldurulacağı meselesine gelince... Gen ekleme-çıkarma yöntemlerinin dışında kalan, aslında DNA'ya müdahale anlamına gelen, fakat "geleneksel bitki üretim yöntemleri" kategorisinden her ne hikmetse çıkartılmamış olan birçok yeni biyoteknoloji yöntemi mevcut. (Mutagenez yöntemlerden sadece ikisi.) Denetim zorunluluğu, ticaret, ekim ve etiketlemede özel şartlar gerektirmeyen bu yöntemler, GDO'lara ilişkin tanımlamalardan sıyırdığı için GDO'dan kaçınan tüketicinin midesine rahatlıkla indirilebiliyor.
Uluslararası şirketler, tüke ticinin mutfağına, yerel üretici için sağlanan haklardan faydalanarak giriyor. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz, tohumların genleriyle oynanmasına imkân veren tekniklerle yetiştirilen tanm ürünleri, PBR (Bitki Üreticileri Hakları) yasasına göre geleneksel üretimle aynı kefeye konuyor.
Gelgelelim, PBR mevzuatına dahil olmak, büyük üreticilerin çok önemli bir eşiği daha aşmasına olanak veriyor. Mevcut patent yasası, tüketicinin, bitkinin üretiminde kullanılan yöntemden haberdar edilmesini zorunlu kılıyor. Oysa PBR kapsamında üretim yapan yerel üreticiler, bu zorunluluktan muaf tutuluyor. Uluslararası şirketlerin PBR'ye dahil olması, onları, tüketiciye açıklama yapma zorunluluğundan da kurtarıyor. Üretim yöntemi veya kullanılan varyetenin nereden geldiği gibi bilgileri vermek durumunda kalmıyor.
Şirketlerin niyeti başka
Avrupa kamuoyunun GDO ürünlere karşı gösterdiği muhalefet, işin sanayi boyutunu da yansıtmıyor. Dünyanın en büyük altı tohum firmasından dördü Avrupa menşeli. İsviçreli Syngenta ve Alman kökenli Bayer CropSciences'ın GDO sanayindeki varlığı, GDO tohum piyasasına hükmeden ABD'Iİ Monsanto ve DuPont kadar eskiye dayanıyor. Amerika'nın yeni rakipleri olarak ortaya çıkan ve GDO piyasasının genişlemesi için lobi faaliyetlerini aralıksız sürdüren bu şirketlere çok yakında Fransız Vilmorin ve Aman KWS de eklenecek. Birinci nesil GDO tohumların rafa kaldırılmasını fırsat bilerek GDO piyasasına yeni ürün ve teknolojilerle girmeye hazırlanan bu şirketlerden Vilmorin, Türkiye'yi özellikle ilgilendiriyor.
Gıda devi Limagrain Group tarafından kontr ol edilen Vilmorin, GDO araştırmalarını, maliyetin daha düşük, düzenlemelerin daha gevşek ve muhalefetin daha az olduğu Kuzey Amerika ve İsrail'de gerçekleştiriyor. İsrail'de Sanayi Bakanlığı tarafından desteklenen GDO araştırma projelerinde Vilmorin'e aracılık eden kuruluş, ortaklık kurduğu Hazera Genetics adında bir biyoteknoloji firması.
Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bölüme gelince: Hazera'nın Türkiye temsilcisi Hazera Tohumculuk bu günlerde Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile ortaklaşa bir proje düzenliyor. Hazera Trophy başlığını taşıyan projede, Türkiye'deki tüm ziraat fakültesi öğrencilerine ellerindeki yerel tohumları, her türlü bilgiyi içeren bir rapor eşliğinde kendileriyle paylaşmaları çağrısı yapılıyor. Karşılığında verilecek bilgisayarlardan, beş yıldızlı otel tatillerinden bahsedilmiş fakat bu tohumların ne amaçla, sebze tohumunda 345 milyon avro satış ciroyla dünya ikincisi Vilmorin'e te slim edildiği belirtilmiş değil. Oysa tahmin etmek de çok güç değil... (Bakınız İsraillilerin tehlikeli tohum avı!)
Bunları biliyor muydunuz?

- Avrupa'nın en büyük mısır üreticisi Fransa, geçici bir süreliğine GDO tohum ekimini durdurdu. GDO karşıtı benzer durdurma talepleri İtalya, Avusturya ve Almanya'dan da geldi. Söz gelimi Avusturya hükümeti, Monsanto'nun ürettiği MON 810 GDO mısırın ve Bayer'in ürettiği T25 GDO mısırın ekimini yasakladı.
- Avrupa kamuoyunun GDO ürünlere karşı gösterdiği muhalefet, işin sanayi boyutunu da yansıtmıyor. Dünyanın en büyük altı tohum firmasından dördü Avrupa menşeli. İsviçreli Syngenta ve Alman kökenli Bayer CropSciences 'ın yanına çok yakında Fransız Vilmorin ve Alman KWS de eklenecek.
Not: Bu makeleyi yayınlayan birliğe bağlık şirketler ile bu birliğin başındaki kişinin yönettiği şirketler GDO'lu ürün ekimi için çiftçiye baskı uyguluyor. Eskiler bu duruma "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" derlerdi.
Kaynak : Gıda Hareketi

Remzi Sarıoğlu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 13-10-2009, 19:17   #5
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
Rica ederim Oğuz Bey..Yararlı olabildiysem ne mutlu bana...

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 16-10-2009, 18:37   #6
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

İşte GDO'lu tohumların biyolojik silah olarak kullanıldığını iddia eden bir yazı. Yapılan deneyler 3 nesil sonra GDO'lu tohumlardan mamul yiyecekler ile beslenen Farelerin kısırlaştığını göstermiş. Rüzgarla tozlanma yöntemiyle de diğer sağlıklı ve yerel tohumları tehdit etmesi de cabası.

Düşmanları yoketmek için ne müthiş ve iğrenç bir yöntem.

Tabi böyle bir yöntemi ırklar üzerinde denemek isteyen kişi veya kuruluşlara yok etmek istediği ırka ait kan örnekleri lazım olacaktır.

Hatırlarsanız bir kaç yıl önce Oktar Babuna isimli bir şahısı kurtarmak için bütün ülke seferber olmuş ve kanımızı ve iliğimizi vermiştik. Daha sonra insanlık adına verdiğimiz bu örneklerin bir ülke laboratuarına gittiğini ve Oktar Babunanın da hasta filan olmadığını öğrenmiştik. Acaba. . .

Niye olmasın herşey mümkün.


Alıntı:
Genetiği değiştirilmiş gıdalar kısırlaştırıyor
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol, genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) kısırlığa neden olduğunu savundu.

Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Denizli Şubesi Toplantı Salonu'nda, ''Küresel şirketlerin yeni silahı: Gıda ve beslenmenin demokratikleştirilmesi'' konulu konferans veren Demirkol, Almanya ve Fransa'da GDO'lu ürünlere yasaklama getirildiğini belirterek, Türkiye'nin bu konuda çok dikkatli olması gerektiğini bildirdi.

Dünyada şu anda 80 çeşit bitkinin genetiğinin değiştirilerek üretim yapıldığına dikkatİ çeken Demirkol, yoğurt sanayisinde de bu tür üretim yapıldığını savundu.

Sanayi türü yoğurtların enzimlerinde değişiklik yapılarak üretiminin gerçekleştirildiğini ileri süren Demirkol, bunun ''çeşitli rahatsızlıklara ve anormalliklere'' neden olabileceğini belirterek, ''Benim eşim de hekim. 1,5 yaşındaki bir hastasının kasığında tüylenme meydana gelince nedenini araştırmaya başlamışlar. Sonunda, çocuğun yediği yoğurdu kestiklerinde kasıklarındaki tüylenmenin ortadan kalktığını tespit ettiler'' iddiasını dile getirdi.

Prof. Demirkol, GDO'lu ürünlerin kısırlığa da neden olduğunu ileri sürerek, şöyle konuştu:

''Viyana Üniversitesinde fareler üzerinde yapılan araştırmalarda GDO'lu domatesleri yiyen farelerin üç nesil sonra kısırlaştığı görülmüş. İnsan ömrü fareden uzun. İnsanların 30 yaşında evleneceğini düşünürsek, bizim de bunu anlamamız için 90-100 yıl geçmesini mi bekleyeceğiz?''

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ticaretinin yaygınlaşması için Amerika Birleşik Devletleri'nin dünyaya baskı uyguladığını savunan Demirkol, ''Amerika, dünyadaki ürün çeşitliliğini yok edip, GDO'lu ürünlere mahkum ederek, bu sayede dünyaya hükmetmek istiyor. GDO, aslında bir egemenlik sorunudur'' dedi.

Demirkol, tarım üretiminde kullanılan GDO'lu tohumların, rüzgarın da etkisiyle yerel tohumları bozduğunu belirterek, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından beklentilerinin GDO ticaretini düzenlemek değil, bunun üretimini ve ticaretini yasaklayan Biyogüvenlik Yasası çıkarmak olduğunu ifade etti.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 17-10-2009, 16:14   #7
Ağaç Dostu
 
imgelem's Avatar
 
Giriş Tarihi: 21-01-2007
Şehir: Cunda Adası / Ayvalık
Mesajlar: 312
Galeri: 25
http://cokus.wordpress.com/2009/10/1...mha-silahlari/

Oğuz bey linki okursanız epey bilgileneceksiniz.İnsanın tüylerini diken diken ediyor...

imgelem Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-10-2009, 19:49   #8
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Sn. imgelem,

Gönderdiğiniz linkte bulunanlar çok ilginç, iğrenç, korkunç, Sırf para ve güç kazanmak uğruna, İnsanların hayatı bu kadar kolay mı harcanabilir? Başka kelime bulamadım.

Sayenizde olaya başka bir boyuttan bakmayı da öğreniyoruz. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların ne boyuta geldiğini, Sağlığımızla ilgili önlemleri almak için yıllarca maaş alanların ne gibi ihmallerde bulunmuş olabileceğini düşünmeyi öğreniyoruz.

Peki bu hain planlarını uygulamaya koyan insanlar, acaba aynı tehlikenin kendilerini de tehdit ettiğinin farkında değiller mi? Kızılderili Atasözünde anlatıldığı gibi "“Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak!" acaba hala anlayama dımı?

İğrenç planlar ile milyonlarca insanın canı pahasına kazandığı o paralar ile acaba kendi çocuklarına yedirebilecek temiz ve kirlenmemiş gıda bulabilecek mi?

Sömürmeyi planladığı ülkelerin kanlı paraları özlediği o hayatı (tabi acaba nasıl bir hayat öngörüyorsa) sağlayacak mı.

Geçenlerde, haberlerde ABD'de bulunan çiftliklerde yabani ot mücadelesinin artık yapılamadığını anlatıyorlardı. Ürettikleri ot ilaçları bir işe yaramıyorlarmış. Beter olsunlar. Dünya ile bu derece oynarlarsa olacağı buydu.

Tek tesellim, onlarında bu mahfettikleri Dünyada bizimle birlikte yaşamak zorunda kalmalarıdır.

Saygılar.

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2009, 09:51   #9
Ağaç Dostu
 
uzman16's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-10-2007
Şehir: Bursa
Mesajlar: 1,578
Galeri: 119
Gdo'lu tohuma yasak geldi...

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğinin zarar görmemesi için tohum ve buna bağlı ürünlerin üretiminin, "Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik"in dayandığı yasalar esas alınarak yasaklandığını hatırlattı.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, dünyadaki 8 gen merkezinden 3'ünün Türkiye'de bulunduğu, yine 3 bin 905'i akademik olmak üzere toplam 12 bin bitki türünün Türkiye'de yer aldığı kaydedildi.

Bugün dünyada üretimi yapılan buğday, arpa, nohut, mercimek, zeytin gibi birçok önemli ürünün anavatanının Türkiye olduğu, ayrıca insanlığın en önemli besin kaynaklarından biri olan buğdayın 11 bin yıl önce Anadolu'da kültüre alındığının bilindiği belirtilen açıklamada şöyle devam edildi:

"ABD, Arjantin, Brezilya, Çin, Kanada, Hindistan, Avusturalya, Yeni Zellanda ve Güney Afrika başta olmak üzere 28 ülkede üretilen Genetiği Değiştirilmiş Organizma'lı (GDO) tohum ve buna bağlı GDO'lu gıda ve yem ham maddeleri, biyolojik çeşitliliğimizin korunmasını ve sürdürülebilir kılınmasını tehdit etmektedir. Bu nedenle, ülkemiz biyolojik çeşitliliğinin zarar görmemesi için tohum ve buna bağlı ürünlerin üretimi, 26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik'in dayandığı yasalar esas alınarak yasaklanmıştır."

Açıklamada, bu yönetmelikle insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunmasını riske sokanlar ile insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotikleri taşıyan GDO ve GDO'lu ürünleri içeren gıda ve yem maddelerinin ithalatı ve bebek mamalarında kullanımının yasaklandığı kaydedildi.

Açıklamada, yönetmelik kapsamında insan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin en üst düzeyde korunması için karar vermeye esas teşkil edecek risk değerlendirmesinin TÜBİTAK, üniversite öğretim üyeleri ve araştırmacılardan oluşan 11 kişilik bağımsız, bilimsel, teknik bir komite tarafından yapılacağı belirtildi.

İnsan yaşamı ve sağlığı, hayvan sağlığı ve refahı, tüketici çıkarları ve çevrenin korunması bakımından risk taşımadığı bilimsel olarak ispatlananlara etiketleme zorunluluğu getirildiği belirtilen açıklamada, söz konusu yönetmelik hükümlerine aykırı davranışların tespiti durumunda ise 4703 sayılı Kanun, 5179 sayılı kanun ile 1734 sayılı kanuna göre izin iptali, para cezası, toplama, imha, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve hapis cezası dahil cezalar verilebileceğine işaret edildi.

Açıklamada şunlar kaydedildi: "Yine yönetmelikle beraber bağımsız, bilimsel, teknik komite raporu neticesine göre ihracat, ithalat, işleme, nakil aşamalarında piyasa denetim ve kontrolleri daha da sıkılaşacak, Bakanlığımız laboratuvarlarında yapılan analizler de dikkate alınarak, yönetmeliğe aykırı bir husus meydana gelmesi halinde gerekli cezai işlemler yapılacaktır."

Kaynak

uzman16 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2009, 10:43   #10
Ağaç Dostu
 
beyzagıda's Avatar
 
Giriş Tarihi: 12-05-2009
Şehir: kütahya
Mesajlar: 118
çok sevindirici bir haber

beyzagıda Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 30-10-2009, 11:02   #11
Ağaç Dostu
 
maki01's Avatar
 
Giriş Tarihi: 05-05-2008
Şehir: Adana
Mesajlar: 8,417
Galeri: 73
Tohum yasaklandı ancak o tohumla üretilen ürünlerin ithalatı belgelendirilerek serbest bırakıldı. Bu başlığı takip etmenizi öneririm.

maki01 Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 18-12-2009, 16:54   #12
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

GDO belasına karşı şimdilik az da olsa bir önlem olarak yeni yasa çıkacak.

Yine de onlar hep bir adım önde olacaklardır. Paraları ve satın alabilecekleri insanlara herşeyi yaptıracak güçteler. Karşılarına dikilip, menfaatlerine dokunan herşeyi, herkesi ve birkaçı hariç her hükümeti yıkacak güçleri var. Sakın onları küçümsemeyiniz.

Saygılar

Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-02-2010, 03:20   #13
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Amerikalı Prof. Dr. John Fagan, GDO'lu ürünlerin solunum bozukluğu, ciltte kızarıklıklar, nezle, göz neslesi, baş ağrısı, hatta şok etkisine yol açarak ölüme bile neden olduğunu söyledi.

GDO konusunda yayınlanan birçok araştırması olan mikrobiyolog ve Amerika'daki Maharishi Yönetim Universitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Fagan, Ancak çok uluslu şirketlerin GDO'yu yaygınlaştırmak istediğini vurgulayarak "Tarım ilaçlarını pazarlamak için sıkıştırdıkları gibi GDO'lu tohum satmak için de Türkiye, Afrika ve Asya'da bunu yaygınlaştırmak için çaba harcıyorlar. Hindistan'da patlıcana da dahil etmek isteniyor. Türkiye'de, önce soya ve mısır, sonra hepsine dahil etmek isteyeceklerdir" dedi.

GDO konusunda yayınlanmış birçok araştırması olan mikrobiyolog ve Amerika'daki Maharishi Yönetim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. John Fagan, GDO'lu ürünlerle ilgili ANKA'nın sorularını yanıtladı.

-NOBEL ÖDÜLLÜ DE OLSA TÜM SONUÇLARI TAHMİN EDİLEMİYOR-

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), genetik mühendisliği müdahale yöntemiyle, bitkiler, bakteriler, virüsler ve hayvanlardan alınan genin birleştirilmesi sonucunda, yeni bir gen ortaya çıkartılması olduğunu hatırlattı. Bu birleşik genin kontrol dışı olduğunu, ne gibi sonuç yaratacağının hiç bilinmediğini vurgulayan Fragan, "Bir tek gen dahil etmenin bütün bitki üzerindeki tüm sonuçlarını, doktorası da olsa, profesör de olsa, Nobe Ödüllü de olsa kimse tahmin edemiyor. Dışarıdan hücreye eklenen genin, DNA'nın neresine nasıl yapışacak o bilinmiyor ve kontrol altına alınamıyor" dedi.

-ABD'DE 37 KİŞİ ÖLDÜ, 5 BİN KİŞİ HASTA-

Hücresine yapay gen eklenen bir bitkinin, metabolik düzeyde etkilendiğini, bu durumun doku ve organizmalarda değişikliğe neden olduğunu söyleyen Fragan, "Bu bitkinin besin değerini düşürüyor" dedi. Bu bitkileri yediği taktirde insan sağlığına da zarar verdiğinin altını çizen Fragan, "Bir besin, genetiği değiştirildiği zaman yeni bir protein yaratıyor. Bu yeni proteinler alerji yaratabiliyor. Mesela GDO'lu patates yiyorsunuz, yeni bir protein var ve alerjik tepkiler yaratacak vücutta. Solum bozuklukları, cilt bozuklukları, kızarıklıklar, nezle, göz nezlesi, sindirim sisteminin bozulması, dokuların sağlıksızlaşması, tipik tepkilerden bazıları. Başınız ağrıdı mesela, yediğin mısırdan mı, başka birşeyden mi bilemiyorsun? Çünkü ne yediğin beli değil" dedi. Genetiği değiştirilmiş bakterilerin, zehirli bir bileşik de oluşturarak daha kuvvetli alerjik tepkilere neden olabildiğini, ani şok yaratarak ölüme bile yol açabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Fragan, bu zehirli etki ile ABD'de 37 kişinin öldüğünü, 5 bin kişinin de hastalandığı bilgisini verdi.

-HİNDİSTAN'DA PATLICANA, TÜRKİYE'DE HERŞEY İÇİN SIKIŞTIRILIYOR-

GDO ile dünyada Amerikalı, İsviçreli, Alman asıllı dev şirketlerin ilgilendiğini, dünyadaki GDO'ların yüzde 96'sının 5 ülkede imal edildiğini, bu ülkelerin ABD, Kanada, Avustralya, Brezilya ve Arjantin olduğunu, pamuk eklendiğinde Çin ve Hindistan'ın da bu ülkelere dahil edildiğini söyleyen Fragan, "Bu şekilde bakıldığında sadece 7 ülkede imal ediliyor" dedi. GDO'lu ürünlere dünyada en çok soya fasulyesi, mısır, kanola ve pamuk da rastlandığını, Amerika'da kabak ve domates de olduğunu, Havai'de Papaya bitkisinde bulunduğunu, Hindistan'da patlıcana da dahil etmek istendiğini açıkladı. GDO taraftarlarının, "Türkiye bunu kabul etmezse, dünyanın gerisinde kalır" sözünün gerçeği yansıtmadığını, GDO'yu sadece 7 ülkenin kabul ettiğinin altını çizen Fragan, şunları söyledi:

"Gerçek bu değil. Bu ticari amaçla yapılan, etkili olmayan, hatta bu çağda yapılmaması gereken bir teknoloji. Batı'da genel olarak kabul edilmeyen bir teknoloji. Tarım ilaçlarını pazarlamak için nasıl sıkıştırıyorlarsa, bunun için de Türkiye, Afrika, Asya'da bunu yaygınlaştırmak için çaba harcıyorlar. Türkiye'de hepsine dahil etmeyi isteyeceklerdir. Önce soya ve mısır, sonra hepsine."

-GDO'YA ULUSAL GÜVENLİK İÇİN DE DİKKAT-

GDO'lu tohum verildiğinde çiftçilerin, geleneksel tohumları bir kenara bıraktığını, bu tohumların 1 yıl beklediği zaman öldüğünü ve kullanılamaz hale geldiğini vurgulayan Fragan, "Tarım için kullanılan tohumları Türk çitfçileri kontrol edemezse, besin üzerindeki kontrol elden kaçar. Gıda güvenliği kalmaz. Bu sadece gıda güvenliği değil, uluslal güvenlik meselesidir ve çok ciddi bir sorundur" uyarısında bulundu. Türkiye'de GDO'lu ürünlere izin vermeye eğilimli, zayıf bir yasa çıkartıldığını, ancak insanların buna kvvetli bir tepki gösterdiğini ve bunun üzerine hükümetin tekrar gözden geçirdiğini hatırlatan Fragan, "Umut ediyorum ki Türk halkını bunlardan koruyacak daha kuvvetli bir yasa çıkacaktır" dedi. Avrupa'da yasa gereği, GDO'lu ürünlerin üzerine etiket konmak zorunda olduğunun altını çizen Fragan, "Türkiye'de çıkartılacak yeni ya da bu şartı koşmak zorunda ki ona göre insanlar alsın, ya da almasın" dedi.

-GDO'DAN KAÇINMAK İÇİN GIDALARIN ETİKETİNİ OKUYUN-

GDO'lu ürünlerin bakarak anlaşılacak bir durum olmadığını, ancak soya ve mısır katkı maddesi olarak, keklere, bisküvilere, şekerlere ve birçok gıda maddesine sıçradığını söyleyen Fragan, tüketicilere, "Yediğiniz şeylerin etiketini okuyun. Mısır, soya varsa, pamuk yağı varsa veya kanola varsa o zaman risk var demektir. En güvenlisi organik yiyin. Güvendiğiniz yerlerden gıdayı alın. Mümkünse güvendiğiniz tarlalardan, çiftçilerden alışveriş yapın" tavsiyesinde bulundu.

Timeturk

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-02-2010, 01:00   #14
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
http://www.izlesene.com/video/muzik-...-baytar/525132

Sonsuza kadar GDO ya HAYIR....

Şeytan GDO defol.

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2010, 16:43   #15
agaclar.net
 
Mine Pakkaner's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-01-2006
Şehir: İzmir
Mesajlar: 10,707
Galeri: 99
Prof. Dr. Tayfun Özkaya' nın bir yazısını paylaşmak istedim.

Alıntı:
GDO DESTEKÇİLERİ SİGARA SANAYİNİN DE Mİ HİZMETİNDE?
Tayfun Özkaya

Dünya’da GDO destekçisi olan önemli kişilerin ve kuruluşların çoğunun ortak bazı özellikleri var. Nelere karşılar, sayalım. Küresel ısınmayı durdurmak için alınması gereken önlemlere, organik tarıma, yağmur ormanlarının yok edilmesi ile ilgili duyarlılığa ve sigaraya getirilen vergi ve kısıtlamalara karşılar. (H. Paul ve R. Steinbrecher, Hungry Corporations, Zed Books, New York, 2003)


Bu yazıda diğer konuları bir kenara bırakıp, yalnızca sigara konusunu ele alalım. İki GDO destekçisini biraz tanıyalım.

Steven J. Milloy
: Daha önce sigara sanayi lobicisi olarak çalıştı. Kısaca TASSC (The Advancement of Sound Science Center) denilenTürkçe’ye “Güvenilir Bilim İlerleme Merkezi” şeklinde çevirebileceğimiz bir kuruluşun önceki baş yöneticisi idi. Bu kuruluş sigara şirketi Philip Morris tarafından paraca desteklenmektedir. TASSC akciğer kanseri ile sigara arasında ilgi olmadığını savundu. Amerikan Sigara İçmeyenlerin Hakları Vakfı, Milloy’u; dünyanın en saygın bilim kuruluşlarının sigara konusunda yayınlanmış araştırmalarını reddetmek ve “çöp araştırma” olarak etiketlemekle eleştirmektedir. (http://www.no-smoke.org/getthefacts.php?id=482) Miloy Özgür Girişim Eylem Fonu (Free Enterprise Action Fund) denilen bir fon kuruluşunun da başkanıdır. Steven Milloy daha önce sigara sanayinde yönetici olan Tom Borelli ile bu kuruluşta birlikte çalıştı. Milloy benzer etkinlikleri olan Cato Institute adlı kuruluşta da bulundu, GDO’lu ürünleri eleştirenlere hücum etti ve GDO’lu ürünlerin etiketlenmesine karşı çıktı. (JunkScience.com, 7.2. 2009)

Gregory Conko:
Politik bilim ve tarih eğitimi almıştır. Kısaca CEI denilen (Competitive Enterprise Institute) Rekabetçi Girişim Enstitüsünde gıda güvenliği politikası müdürüdür. CEI’nin sigara şirketlerinden büyük miktarda para aldığı biliniyor. CEI sigara yandaşı bir kampanya da yürütmüştür. CEI “sağlıktan daha önemli şeyler de vardır” demektedir. Conko aynı zamanda AgBioWorld Foundation adlı kuruluşun kurucularından biridir. Bu kuruluş da GDO ürünlerin destekçisidir.
Conko Avustralya’lı gazeteci Bob Burton’a Monsanto’nun CEI’ye para yardımı yaptığını itiraf etmiştir. (http://www.mindfully.org/GE/2004/Com...tute4mar04.htm)


Sigara da bir zamanlar çok masum ve zararsız bulunuyordu. Şimdi bunu savunmak iyice zorlaşmıştır. Sigaranın zararsız olduğunu iddia edenlerin şimdi de GDO’ları savunmakta olduğunu öğrenmiş olmak sanırım bazılarının gözünü açacaktır.

Mine Pakkaner Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2010, 21:21   #16
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Name:  mısır.jpg
Views: 1479
Size:  12.9 KB

GDO kullanan şirketleri açıklıyoruz!


GDO çağımızın yeni silahı. Görünmez silah. Vurulduğunuzu anlamadan vuran silah. Ekilmesinin, yenilmesinin güvenli olduğu ispat edilmeden insanların yemeklerine, ilaçlarına, aşılarına girmiş durumda.

Amerikalıların çoğu GDO’ya karşı ve GDO yemek istemediklerini söylüyorlar. Yüzde 60’ı hiç GDO’lu besin tüketmediklerini zannediyorlar ama her gün yiyorlar. Özellikle de GDO’lu mısır, soya, kanola ve pamuk yağı içeren gıdalarla.

Biz, Türkiye halkı da GDO istemiyoruz. Ben televizyonda GDO’yu savunan akademisyenlerin bile ailelerini GDO ile beslemek isteyebileceklerini zannetmiyorum. Çocuğuna, torununa GDO soya yağlı mama vermek isteyebileceğini, yazın içtiği içeceğin GDO’lu mısır şekeriyle tatlandırılmış olmasını isteyebileceğini hiç zannetmiyorum. Uzun vadeli sonuçlarının ne olacağını bilmediği bir deneyin parçası olmayı kim ister? Hiçbir insan istemez…

Evet, Türkiye’de GDO istemiyoruz diyorduk. Anneler istemiyor, babalar istemiyor, çocuklar, büyükler istemiyor. Ama – farkında bile olmadan- o kadar çok yiyoruz ki…

Gerçekler ortada. GDO’lu hammadde kullanan (hem de senelerdir kullanan) gıda şirketleri Tarım Bakanlığı’na baskı üstüne baskıyla GDO’lu hammaddenin serbestçe girmeye devam etmesi için derin manevralar yapıyorlar. Çok kısa bir sürede GDO yönetmeliği defalarca değişti. Şu anda sınırlarımızdan tonlarca GDO’lu hammadde giriyor. Kimi yem olarak kullanılıyor; ki tavuklar yemlenirse yumurta ve etleri, inekler yerse süt ve etleri de güvenilir olmaktan çıkıyor. Kimi de, gıda şirketlerinde hammadde olarak kullanılıyor.

Peki, bilmeden yediğimiz bu GDO’lu ürünler hangileri? Gofret, çikolata, kola, gazlı içecek, kahvaltı gevreği, hazır çorba, hazır kek, sucuk, salam, sosis, renkli yoğurt, çiklet, aromalı kahve, ketçap, mayonez, bisküvi, kraker, şekerleme, renkli içecek, ekmek üstüne sürülen ezme, cips, vb. paketli gıda ürünlerinde şu aşağıdaki listeden bir hammadde varsa GDO’lu olma ihtimali yüksektir:

Mısır şurubu
• Yüksek fruktozlu mısır şurubu (nişasta bazlı sıvı şeker –NBSŞ)
• Mısır nişastası
• Mısır yağı
• Bitkisel yağ
• Margarin
• Soya unu
• Soya proteini
• Soya lesitini
• Soya yağı
• Dokulu bitkisel protein
• Dekstroz
• Maltodekstrin
• Fruktoz
• Sitrik asit
• Laktik asit
• Kanola yağı
• Pirinç
• Pamuk yağı

TADELLE ve SARELLE markaları kendilerini akladı. Ürünlerinde GDO kullanmadıklarını göğüslerini gere gere ilan ediyorlar.

Ben bir tüketici olarak diğer gıda şirketlerinden de GDO kullanmadıklarını ilan etmelerini bekliyorum. Yoksa Tarım Bakanlığı’na o gizli baskıları yapanların onlar olduğunu ve senelerdir bize GDO yedirdiklerini düşüneceğim.

İyilikgüzellik.com okuruna not:

Marketten bir ürün almak zorunda kaldıysanız, almayı düşündüğünüz ürünün etiketindeki o çok küçük harflerle yazılmış “içindekiler” listesini mutlaka okuyun. Yukarıda listelediğimiz hammaddelerden birini dahi içeriyorsa satın almayın.

Pastanelerden alınan pasta, kurabiye, börek, baklava ve diğer hamur işlerinde içindekiler listesini göremiyoruz ama pastanelere de mutlaka sorun. Özellikle margarin, soya yağı, kanola yağı, mısır nişastası kullanıp kullanmadıklarını.

Çocuğunuzun bu korkunç deneyde kobay olmasına izin vermeyin.

http://www.iyilikguzellik.com/artike...artikel_id=120

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-02-2010, 21:24   #17
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Kemal Özer'in yazısı:

...
Yaz başlarında Cemil Çiçek tarafından Bakanlar Kurulu gündeminde olduğu açıklanan, Ulusal Güvenlik Yasa Tasarısı TBMM’ye sevk edilmek yerine, adeta GDO konusundaki tepkilerin dozunu ölçmek için yapılırcasına; bilinen adıyla absürt GDO yönetmeliği yayınlandı.

Yönetmeliğin yürürlüğünün Danıştay tarafından durdurulması üzerine ‘kırmızı kitap’ gibi korunan, Ulusal Güvenlik Yasa Tasarısı geçtiğimiz günlerde birden bire TBMM’ne sevk edildi.

Tasarının Tarım Komisyon’unda görüşmeleri sırasında, iktidar ve muhalefetin Türkiye’nin hiç de alışık olmadığı göz yaşartıcı kardeşliğine sahne olması, elbette manidar sayılabilecek bir gelişme.

Tarım Komisyonu’nda hem Ak Partili hem de CHP ve MHP’li üyelerin sözleri, domuz gribi aşısından ders alınmadığının en açık göstergesi gibiydi.

“ABD’ye yapmış olduğumuz ziyaret basında çok farklı yorumlandı. Bu kanun daha ileri götürülerek genetiği değiştirilmiş tohumların kontrollü bir şekilde ekiminin de kanuna eklenmesini talep ediyorum” cümlelerinin sahibi, Ak Parti Bursa Milletvekili Ali Koyuncu. Peki, Ali Koyuncu kim? Sıkı durun. O, kendinin de itiraf ettiği üzere geçtiğimiz Nisan ayında ABD’de Tarım Bakanlığı ve GDO devi Monsanto’nun davetlisi olarak, ABD gezisine götürülüp ikna odasına alınmış milletvekillerinden biri ve aynı zamanda da Mısır ve Süt üreticisi.

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar ortalığı bulandırıyorlar. Kamuoyunu yanlış yönlendiriyorlar” diyen, Ak Parti İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit ise GDO çalışmalarını eleştiren GDO karşıtlarını cahillikle suçluyor.

“GDO’lu ürünleri, ayıplı bir ürün gibi lanse etmek yanlıştır. Bir bardak suda fırtına koparıldı. Bu tasarı çok geç gelmiş bir kanundur. Acilen yasalaştırılmalı” cümleleri ise GDO’lu ürünlerin sağlıklı ve nitelikli ürünler olduğunu belirten Ak Parti Uşak Milletvekili Nuri Uslu’ya ait.

İktidar bu kez yalnız değil. İktidarın her sözünü ve icraatını eleştirmekten başka hiçbir hayırlı işte göremediğimiz muhalefet ise rüyalarında mı yoksa karanlık bir mahzende mi korkutuldu bilinmez, küresel tohum devlerinin sözcüleri gibi konuşarak iktidarı destek yağmuruna tutuyorlar.

“Biyo güvenlik yasa tasarısı Türkiye için ihtiyaçtır” sözleri de C. Halk Partisi İzmir Milletvekili Vahap Seçer’e ait. Oda bir ABD’nin ikna gezisi katılımcısı…

“Hibrit tohumlar da GDO’lu tohumlar gibi lanse edilip, aynı kefeye konması beni rahatsız ediyor” sözleri tohumun mülkiyetini, küresel emperyalist güçlerin mülkiyetine geçiren hibrit tohumları savunarak adeta milliyetçiliklerinin iflasını ilan eden Milliyetçi Hareket Partisi Afyon Milletvekili Abdulkadir Akçan’ın. Ve oda ABD’nin ikna gezisi katılımcılarından bir diğeri…

“GDO yasasındaki cezalar ağırı buluyorum hafifletilmeli” sözü de, adeta kraldan çok kralcılık yapan ve de GDO konusunda iktidar ve muhalefetin birilerince uzlaştırıldığı izlenimi veren MHP Erzurum Milletvekili Zeki Ertuğay’a ait.

Tüm bunlar, Türkiye halkının yüzde doksandan fazlasının itiraz ettiği GDO’lu ürünlerin iktidar ve muhalefetin elbirliği ile yasalaştırmak için siyasi tarafların, karanlık odakların taleplerine boyun eğdiği gibi de yorumlanabilir.

İktidarın her icraatına muhalefet eden sözde halkçı CHP’nin ve sözde milliyetçi MHP’nin, GDO konusunda Ak Partili komisyon üyelerinden daha ateşli çıkmalarının hikmeti ne olabilir ki?

Tarım Komisyonu’na davet edilen sivil toplum örgütü temsilcilerinin üzerine yürüyen, Milliyetçi Hareket Partisi Afyon Milletvekili Abdulkadir Akçan, acaba Rockefeller ve Monsanto adına konuşuyor olabilir mi?

Kıymetli okurlarımız makalemizin uzunluğundan şikâyet edecekler biliyorum ama bir gerçeği daha belirtmeden geçmek imkânsız. Kamuoyu, milletvekillerinin ABD’nin ikna gezisine sadece bir defa götürüldüğünü zannediyor. Hâlbuki benzer ikna girişimlerinin çok kez ve farklı şekillerde sürdüğü anlaşılıyor.

ABD Tarım Ataşesi Robert Hanson tarafından kaleme alınan rapordan anlıyoruz ki; genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) ürünlere karşı Türkiye’de oluşan kamuoyu, ABD’den GDO’lu ürün ithal eden üreticileri ürkütmüş. Bu nedenle de söz konusu yasa tasarısının GDO’lu ürünlerin, Türkiye’ye ithalinde engel çıkaracak bir şekilde çıkmaması için çalışmalar yapıldığı belirtiyor.

Biraz daha ileri giden Hanson raporunda; karar vericileri, akademisyen ve üreticileri hedef alan bir dizi lobi çalışması yapılmasını da öneriyor.

İşte ABD tarafından Türkiye’de yapılmış çalışmalardan bazıları:

- 2000 yılından bu yana Cochran Programıyla biyoteknoloji adaylarının ABD’ye gönderilmesi.
- Biyoteknoloji konusundaki bilgilerin tercüme edilip hükümet ve paydaşlara iletilmesi.
- Seçilmiş, gıda güvenliği konusunda çalışan 2 hükümet yetkilisini 2002′de Tunus’taki biyoteknoloji seminerine gönderilmesi.
- Yüksek düzey iki Tarım Bakanlığı uzmanının 2003 yazındaki Amerikan Hububat Konseyi toplantısına katılması için aday gösterilmesi.
- 2003 sonbaharında Ankara’da hükümet yetkililerine (250 kişinin üzerinde katılım olmuş) büyük bir konferans düzenlenmesi.
- 2003 yılı sonbaharında bir üniversitenin biyoteknoloji uzmanının Amerika’daki biyoteknoloji konferansına gönderilmesi.
- 2004, 2005 ve 2006 yıllarında, bakanlığın 5 gıda güvenlik elemanının, devlet fonlarıyla Biyoteknoloji Uluslararası Ziyaret Programı’na katılmasının sağlanması.
- 2004 yılı yazında bakanlık yetkililerinin ve gazetecilerin USGC Biyoteknoloji programlarına katılmasının sağlanması.
- 2005 yılı Nisan ayında bir grup milletvekili ve Tarım Bakanlığı’nın kilit elemanlarının ABD’ye davet edilmesi ve ABD’nin tarımsal biyoteknolojiyi nasıl kullandığının gösterilmesi
- 2005 yılı Eylül ayında ABD Tarım Bakanlığı’nın yardımıyla bir biyoteknoloji uzmanının Türkiye’deki üç üniversitede, Bakanlık yetkilileri ve paydaşlara konferans vermesinin sağlanması.

Planlanan çalışmalardan bazıları ise:
- Karar yetkisine sahip yüksek düzeydeki Tarım Bakanlığı yetkililerinin, seyahat ve eğitim programlarına dahil olmasının garanti edilmesi.
- Basında ve siyasi alanlardaki eleştirileri yanıtlamak için Türkiye’deki yerli endüstri ve ithalatçılar ile eşgüdüm içerisinde olunması.
- Biyoteknolojinin yararlarını göstermek için Türkiye’deki yerel üniversitelerle eşgüdüm içinde olunması.Ankara ve İstanbul’da bakanlıkların dönem dönem değişebilen elemanlarına gıda güvenliği seminerleri verilmesi için konuşmacılar ayarlamak.
- Bu seminerlere FDA’nın (Yiyecek ve İlaç Departmanı) katılımının ve ABD’deki biyotek ürünlerin yararlarını anlatan Amerikalı üreticilerin bu toplantılarda olmasının sağlanması.
- Cooperator, Cochran ve Uluslararası Ziyaretçiler Programı aktivitelerinin devam ettirilmesi. Bu aktiviteler arttırılmalı ve ziyaretler için İngilizce bilmeyen daha yüksek düzeydeki resmi görevlilerin hedeflenmesi.
- Türkiye’nin, biyoteknolojik mısır ve pamuk üretiminden diğer ürünlere nazaran daha karlı çıkacağının üreticinin karının artacağının, resmi görevliler ve yerel üretici birliklerine devamlı olarak anlatılması.

Görülüyor ki, küresel güçler boş durmuyor...
Bizimkilere düşen rol ise sadece ve sadece köleliğe rıza göstermek.
Bu durumda ölenler keşke sadece ‘…izm’ler olsaydı. Ne yazık ki beraberinde insanlıkta mevta!

Kaynak: http://www.gidahareketi.org

http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2108

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-02-2010, 17:47   #18
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
KANADA ' DAN BİR HABER...

Monsanto genetik kaçışların tüm sorumluluğunu kabul etti ( 1/2 )


Daha önceki bir duruşmada, Kanada Temyiz Mahkemesi, Monsanto'nun Transgene'inin patent koruma hakkının yasallığını tanımış; ancak patentin canlılar ve canlı biçimleriyle ilgili yasallığı sorusunu yeniden değerlendirmek üzere Kanada Parlamentosu'na devretmişti. Daha önceki yasal normlara paralel olarak, belli bir gen üzerindeki patent sahibi aynı zamanda patente bağlı hasadının/ürünün de sahibi sayılmakta. Ancak bu mesele askı sürecinde ve Kanada Parlamentosu tarafından yeniden değerlendirilmek durumunda.

Schmeiser Monsanto'nun genetik yapısı değiştirilmiş tohumlarını ve çok-kapsamlı herbisit Roundup Ready'yi asla kullanmadığını, aynı zamanda oluşan genetik kirlilikten hiçbir çıkarı olmadığını kanıtlayabildiği için, Monsanto'nun tazminat taleplerinden aklanmıştı.

2005 yılında, Schmeiser Monsanto'nun genetik yapısı değiştirilmiş kanola bitkilerini tarlasında tekrar tespit etti. Monsanto'yu konu hakkında bilgilendirdi
ve firmadan bu bitkileri tarlasından kaldırmasını talep etti. Monsanto bitkilerin genetik yapısı değiştirilmiş Roundup-Ready bitkiler olduğunu ve dolayısıyla kendi ürünleri olduğunu kabul etti. Bir bitkinin sahibinin aynı zamanda o bitkinin neden olduğu kirlilik hasarlarından sorumlu olduğuna dair hüküm çerçevesinde, Schmeiser bitkilerin tarlasından profesyonel bir şekilde kaldırılmasını sağladı ve fatura masraflarını tanzim edilmek üzere Monsanto'ya gönderdi.

Daha önceki mahkeme dışı uzlaşma çabalarında, Monsanto 660 dolar tutan bedeli ödemeyi kabul etmemiş ve bu olay sonrasında Schmeiser firmaya dava açmıştı. Monsanto Schmeiser'ın bu konu hakkında hiçbir biçimde konuşmaması ve ileride Monsanto'ya ürünlerinin genetik kirlililiğine sebebiyet vermesi

suçlamasıyla dava açmaması koşuluyla, hasar tutarını ödemeyi kabul etmişti. Schmeiser, tamamiyla gayri ahlaki olan bu talepleri reddetti. Yargıç Monsanto'nun neden 660 dolar gibi çok küçük bir miktarı ödemediğini sorduğunda, Monsanto'nun avukatı Richard W. Danyliuk talebin 660 dolar gibi bir para meselesinden çok ötesinde olduğunu belirtti.

19 Mart 2008 tarihli duruşmadan bir
saat önce, Monsanto Perry Schmeiser'ın bütün taleplerinin yanı sıra Schmeiser'ın tarlalarındaki genetik kirlenmenin sorumluluğunu da kabul etti. Dolayısıyla Monsanto sadece hasarı ödemekle kalmıyor aynı zamanda Schmeiser'ın bu konunun arka planıyla ilgili toplumu bielgilendirmek amacıyla yapacağı bütün açıklamaları ve yorumları da kabul etmiş oluyor. Patentli Transgene'in sahibi olan Monsanto'nun çevre tarlaların genetik kirliliğindeki sorumluluğunu kabul etmesi dünyadaki bütün çiftçilerin Monsanto'ya tazminat talebinde bulunmaları imkanını sağlıyor.

Daha fazla bilgi için:
www.percy.schmeiser-on-tour.org, www.percyschmeiser.com
Röportajlar: Percy Schmeiser, Canada: +1 306 369 25 20

Kaynak:http://www.emanetciler.org/

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-04-2010, 22:40   #19
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
Gdo'nun zararı kanıtlandı

GDO’nun Zararı Kanıtlandı Nis 19


Rusya, her yıl düzenlenen ve 15 Nisan’ dan 5 Haziran’ a dek sürecek Çevresel zararlara karşı savunma günlerine, bağımsız bir araştırmanın sansasyonel sonuçlarının duyurusu ile başladı. Bilim adamları genetiği değiştirilmiş organizmaların memeliler için zararlı olduğunu kanıtladı. Araştırmacılar, GD gıda ürünleri yiyen hayvanların üreme yeteneklerini kaybettiklerini keşfetti. Yüksek bir üreme oranına sahip Campbell hamsterları 2 yıl düzenli olarak tarımda büyük oranda kullanılan ve genetiği farklı seviyelerde değişmiş soya ile beslenmiş. Başka bir grup hamster, kontrol grubu olarak, Sırbistan’ dan büyük zorluklarla bulunan (çünkü dünyadaki soyanın % 95’ i transgeniktir) saf soya ile beslenmiş.

Ulusal Gen Güvenliği Birliği ve Ekolojik ve Evrimsel Sorunlar Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen deney ile ilgili Dr. Alexei Surov şunları söyledi: Bir çok hamster grubu seçerek bunları hücrelerde çiftler olarak tuttuk ve onlara her zamanki sıradan yemlerden verdik. Bir grup için hiçbir ekleme yapmadık ancak diğeri GD soya içerikli yemler ile beslendiler. Bu arada üçüncü bir grup aynı şekilde genetiği değiştirilmiş organizmalarla beslendi ve dördüncü grup daha yüksek içerikli GDO yemle beslendi. Böylece onların davranışlarını, ağırlık kazançlarını ve yavrulama performanslarını izlemeye başladık. Başlangıçta her şey normal gitti. Ancak yavrulardan yeni bir çift seçip beslemeye eskisi gibi devam ettiğimizde önemli bir etki tespit ettik. Bu çiftlerin büyüme oranları daha yavaştı ve cinsel olgunluğa daha geç ulaştılar. Bunların yavrularının bazılarını alıp bu üçüncü kuşaktan yeni bir çift oluşturduğumuzda GD gıdalarla beslenmiş bu üçüncü kuşaktan yeni yavrular alamadık. Bu çiftlerin yavrularına üreme yeteneğini aktaramadığı kanıtlandı.

Bilimciler tarafından üçüncü kuşak hamsterlarda şaşırtıcı başka bir şey de keşfedildi. Buna göre deneydeki hayvanların ağızlarında tüyler çıktı. Bunun neden olduğu anlaşılamadı. Ayrıca araştırmacılar GDO’ lu gıdalar tüketen hayvanların başına gelen bu yok oluş programının sebebini anlayamadılar. Bu durumun ancak bu tür gıdaların tüketiminin durdurulması ile sonlanabileceğini söylediler. Bu nedenle bilimciler güvenli oldukları kesin olarak kanıtlanana kadar GD gıdaların yasaklanmasını önerdiler. Rus bilimcilerin ulaştıkları bu sonucun aynısına daha önce Fransız ve Avusturya’ lı meslektaşları da ulaşmıştı. Bilimciler GD mısırın memeliler için zararlı olduğunu kanıtladığı anda Fransa üretimi ve satışı hemen yasaklamıştı. Deneyi yürüten bilimciler, GDO’ nun sağlığa zararlı olduğunu kesin olarak söylemek için daha çok erken olduğunu belirttiler. Anlaşılır araştırmalar yürütmeye ihtiyaç olduğu konusunu ısrarla vurguladılar. Moskova yakınlarındaki “Skolkovo” buluş merkezinde “güvenilir gen teknolojileri” projesi başlatmayı önerdiler.

Çeviri: Hakan Ozan Erzincanlı

KAYNAK;
http://yesilgazete.org/2010/04/19/gd...ri-kanitlandi/

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-04-2010, 22:45   #20
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 9,027
Temizbesin hareketi için destek bekliyoruz.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-04-2010, 10:09   #21
Ağaç Dostu
 
Kiraz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-02-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 4,640
Galeri: 73
Alıntı:
Yediklerimiz konusunda bir gıda mühendisi arkadaşımızın gözünden durum saptaması: "Sesimi kim duyacak!"

Bu hafta size geçtiğimiz hafta bize ulaşan bir mektubu "hiç değiştirmeden" sunuyorum. Beş yıldır meslekte olan bir gıda mühendisi arkadaşımız kaleme almış. Şöyle diyor mesajında: "Yazdıklarımın yayınlanması ve tarihe bir not olarak düşmesine olan desteğinizden dolayı sonsuz müteşekkirim. Çünkü ülkemizde, ister büyük olsun, ister küçük olsun, gıda fabrikalarının arka bahçesinde insanlık suçu işleniyor. Birileri devletin denetim eksikliğini, "her şeyi" yaparım uygulamasına dönüştürmüş. Buna cesaret edenlerin bir çeşit vatan hainliği yaptıklarına inanıyorum. Maalesef bütün bu aldatmacaları görerek mesleğime karşı soğudum. Üretimde çalışan meslektaşlarım var ve başka ülkede örneği olmadığına inandığımız bu aldatmacadan son derece rahatsızız. Yapılan hileleri biliyorum,. Ancak bunun önüne nasıl geçilecek, nasıl çözüleceğini bilmiyorum. Bu konuda çok umutsuzum..." Ve de şöyle devam ediyor mektup…

"Burada size bazı itiraflarda bulunacağım. Mezuniyet tarihim 2005 yılı. Ben bir gıda mühendisiyim. Üniversitede gıda bilimi ve teknolojisi alanında modern bilimlere dayalı, deneysel ve çağdaş bir eğitim aldım. 4 yıllık meslek yaşantımda ne yazık ki şunlara şahit oldum.

Toz beyaz şekeri gıda boyası ile boyayıp esmer şeker diye satan bir işletmede görev aldım. Görev aldığım işletmenin sahibine bu ahlaki ve yasal bir şey değil dediğimde bana kapıyı gösterdiği günü hiç unutmuyorum. Üstelik Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nda denetim yetkililerine bundan bahsettim Ama nafile, kulak arkası ettiler kayda alıp üzerine gitmediler.

Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu.

Tarım il müdürlüğü yetkililerinin denetime gelecekleri gün herkese birer ağızlık ve kolluk dağıtıldığını hatırlıyorum. Normalde takılmayan ağızlıklar ve kolluklar o güne özel takılmış ve normalde açık olan bütün geçiş kapıları kapatılmıştı. Ayrıca bütün katkılar adeta yok edilmişti. Tam bir kandırmaca…

Ne olur beni duyun. Ülkenin bu kadar karmaşık gündemi içinde beni duyun. Hocam! Ülkemde özel laboratuarlar analiz yapmadan sonuç yazıyor. Kepekli ekmek diye yine bir çeşit boya işlevine sahip "rogena" isimli katkı kullanılıyor. Un boyanıyor ve kepekli ekmek diye satılıyor. İçinde kepek yok. Rengi kepekli ekmek renginde boyalı ekmek sadece.

Natürel yazan reçellere küf gelişimini engellemek için sodyum benzoat katılıyor... Ama etiketinde "natürel" diyor, "katkısız" diyor.

Bir örnek daha vermek isterim. Bir maden suyu firması limonata üretiyor. Esas işi maden suyu şişelemek. Limonata üretmek için temin ettiği su, 10 metreden az derinliğe sahip bir sığ kuyunun suyu. Kuyunun yanı başından bir dere geçiyor. Burada garip olan ne var diyebilirsiniz. Şimdi söyleyeyim, kuyu ruhsatsız. Evet kuyu ruhsatsız. Bunun anlamı şu; kuyudan çıkan suyun ne içerdiği belli değil, denetime tabi bir kuyu değil. Yani DSİ'den kuyu açma izni alınmamış ve sonrasında analizlerini yaptırmak amacıyla ne Sağlık Bakanlığı ve ne de Tarım Bakanlığı'ndan içerik olarak zararsızdır ve gıdaya kullanıma uygundur onayı alınmamış. Ama bu suyla limonata yapıyor birileri ve bunu satıyor, süper marketlerde.

Hiç unutmuyorum. Denetime gelen yetkili limonatayı hangi sudan yapıyorsunuz dediğinde işletme müdürü maden suyundan demişti. Ama takibi olmadığı için ve maden suyu gibi çok sert ve yüksek mineralli bir sudan limonata yapmanın uygulanabilir olmadığını bilmeyen yetkili bu söyleme inanmış ve numune alıp içeriğinde hangi suyun kullanıldığını tespit etmeye yönelik izleme yapmamıştı.

Özel sektörde ilanlara bakarsanız hep deneyim aranıyor. 1 yıl, 2 yıl, 5 yıl, deneyim. İstenen şey mühendislik deneyimi değildir kesinlikle, hileyi hurdayı bilme, buna alışmış olma, okulda aldığı etik eğitimi unutmuşluk, ama hileyi hurdayı, ahmaklığı, boş vermeyi bilme deneyimidir. Özetle söylemek isterim ki; özel sektörde gıda mühendisleri işlevini yerine getirmiyor. Bu mesleği seçmiş olmaktan artık utanır hale geldim. Utanmamın sebebi girdiğim işletmelerde hileleri önleyememem. Bunu halkımıza, sizin aracılığınızla, bu kadar yoğun gündem içinde haykırıyorum. Çocukken annemden duyduğum, sütçünün süte su katması hilesini tek hile olarak bilmek istiyorum. Yapılan hilelerden o kadar bezdim ki. Önleyemiyorum...

Bu nasıl bir işleyiştir. Devletin denetimden sorumlu bakanlık yetkilileri denetime geldiklerinde sadece tavana, tabana bakıyor. Toz yoksa, etraf derli topluysa uygundur diye rapor veriyor. Peki işin arka bahçesinde insan sağlığını hiçe sayarak yapılan uygulamalar. Bütün bunlar biliniyor da ses çıkarılmıyor mu diye düşünüyorum bazen. Çünkü neredeyse bütün işletmelerde aynı durumlar söz konusu. Buna anlam veremiyorum. Bana inanmanız için, herhangi bir gıda mühendisliği bölümünden her hangi bir hocaya bunları sormanızı isterim. Hileleri hocalarımız biliyor, sahada çalışan gıda mühendislerimiz biliyor ve ''devletin denetim ekibi'' biliyor ama hiç bilmiyormuşuz gibi bir durum var ortada. Evet UHT süt araştırılsın, bilimsel anlamda sorgulansın. Ama ona gelene kadar bence o kadar hile var ki. Mesela süt fabrikalarında beta laktam ve tetrasiklin grubu antibiyotik içeren sütler UHT'ye işlenebiliyor. Ya da kaşar peynirine işleniyor. Ama dökülmediği kesin".

Bakalım Tarım ve Köyişleri Bakanımız ve Sağlık Bakanımız bu mektup konusunda ne diyecekler?

Yavuz DİZDAR


http://www.dunyagazetesi.com.tr/yone...8_0_yazar.html

Bu yazı da "Temizbesin"e katkı için bir çok nedenden biri. "Temiz ve güvenli gıda istiyoruz".

Kiraz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 22-04-2010, 10:13   #22
Ağaç Dostu
 
Kiraz's Avatar
 
Giriş Tarihi: 13-02-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 4,640
Galeri: 73
http://www.dunyagazetesi.com.tr/yone...8_0_yazar.html

Bu yazı da "Temizbesin"e katkı için bir çok nedenden biri. "Temiz ve güvenli gıda istiyoruz".



Bu da bir başka neden:

http://www.dunyagazetesi.com.tr/bebe...81_yazar.html?

".....Bütün hammadde "mecburen" Avrupa'dan alınıyor!

Üretim bütün ürünlerde çiftlikten üretim tesisine kadar denetim altında. Her aşamada örnekler alınarak test ediliyor. Şirket Türkiye'den hammadde sağlayamaya çalışmış, ancak ülkemizde organik sertifikalı ürünlerde bile kabul edilemez düzeyde kimyasal ilaç kalıntısı saptadıklarından vazgeçmek zorunda kalmışlar. Ülkemizden gönderilen beş kalem "organik" ürünün elmaların bir kısmı hariç hepsi geri döndürülmüş. Bu durum elbette şu anlama da geliyor; "organik denen üretim bile bu durumdaysa, vay diğer ürünlerin haline!" Ne hoş değil mi? Organik meyve üretimimiz anlaşılan bir masal, tükettiklerimiz tamamen kimyasal! Biz ne yiyoruz? Bu durumda çocukların taze sebze-meyve tüketmemeleri başlı başına bir avantaj haline geliyor....."

Kiraz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 06-05-2010, 15:39   #23
Ağaç Dostu
 
Oğuz Karsan's Avatar
 
Giriş Tarihi: 04-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 1,085
Galeri: 181
Merhaba.

Alıntı:
Türkiye'nin en büyük süt fabrikalarından birinde mühendis olarak görev aldım. Kapasitesi günde 600 bin litre. Küflenmiş, iade kaşarlar ve bozulmuş beyaz peynirler, eritme tuzları ve antimikrobiyal maddeler (natamisin, potasyum sorbat, sodyum hipoklorit vb.) katkı maddeleri ile işleme tabi tutulup, eritme peyniri olarak değil, "taze kaşar" adıyla "katkısız ibareli" ambalajlarda satılıyordu. Kaymaklara, tereyağlarına renklerde düzeltme yapmak için, klorofil, karetenoid bileşikler ilave ediliyordu. Ama etikette katkısız, %100 doğal yazıyordu.

Sn. Kiraz,

Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın yazısından alıntı yaptığınız mektupta dile getirilen haykırışı bizlere duyurduğunuz için teşekkürler. Sanırım süt ürünleri ve diğer gıdalar ile ilgili büyük cirolu firmaların yaptıkları ortaya dökülmüş.

İçine çıkar ve para giren herşey kirlenmeye mahkum. Peki Milletimizin sırtından milyarlarca dolar para kazanan bu asalaklar işi ne kadar ileriye götürebilirler? Hırsları yüzünden sonuna kadar. Dünyamızın üzerinde temiz ve güvenle tüketilecek gıda maddesi kalmayıncaya kadar. Herşey zehirleninceye kadar.

Onlar için tek önemli olan kazanacakları para, gerisi önemli değil. Kaç kişinin uygun olmayan gıdalar ile zehirleneceği veya yaşamlarından bozuk gıdalar ile kaç yıl çalınacağı hiç önemli değil.

Tarım Bakanlığının yaptığı denetimlere de güvenilemeyeceğini bir kez daha anlamış bulunuyorum. İşlerini gerektiği gibi yapmamaları için kendilerine çıkar sağlayan kişilerin çoğunlukta olduğu kurumlar zaten çalışamaz ve görevlerini yapamaz hale gelmişler. Daha doğrusu onlar da kapitalist sistemin parçası olmuşlar. Tek amaç para.para.para.

Daha söylenecek çok şey var . . . .

Saygılar


Düzelttiğim yazımda, daha önce Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın mesleğini yanlış yazmış olduğum için kendisinden ve yazımı o haliyle okumuş olanlardan da ayrıca özür dilerim.


Düzenleyen Oğuz Karsan : 06-05-2010 saat 21:39 Neden: Uzm.Dr. Yavuz Dizdar'ın mesleğini yanlış yazmış olmam
Oğuz Karsan Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-05-2010, 20:53   #24
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
GDO'lu ürünlerde büyük artış

Mısır ve soya ithalatı kat kat arttı. Artışın GDO yönetmeliğinin ardından gerçekleşmesi, Bakan Mehdi Eker’in, bir gram bile GDO’lu ürün girmeyeceği sözünü yeniden gündeme getirdi.


GDO’lu Ürünlerin İthalatı ve Denetimine Dair Yönetmeliğin geçtiğimiz ekim ayında yürürlüğe girmesiyle birlikte düşen mısır ve soya ithalatı, yönetmeliğin değiştirilmesinin ardından 100 gün içinde patladı.

Değişikliklerin ardından mısır ithalatının 4 kat, soya ithalatının ise 18 kat arttığına dikkat çeken GDO’ya Hayır Platformu, ticaret ve rant için tüketicilerin ve çiftçilerin riske atıldığını vurguladı.

İTHALAT PATLAMASI YAŞANDI

GDO’ya Hayır Platformu, dün Ziraat Mühendisleri Odası’nda (ZMO) düzenlediği basın toplantısıyla GDO’lu Ürünler Yönetmeliği’ndeki değişikliklerin ardından GDO’lu ürün ithalatındaki artışa dikkat çekti. Platform adına konuşan ZMO Başkanı Gökhan Günaydın, 26 Ekim 2009 tarihinde çıkan yönetmelikle birlikte getirilen kurallar nedeniyle düşen GDO’lu ürün ithalatında 20 Kasım ve 20 Ocak’ta yapılan değişikliklerin ardından patlama yaşandığını söyledi. Günaydın, gıda ve yemlik mısır ithalatının 18 bin tondan 80 bin tona, yemlik soya ithalatının ise 10 bin tondan 294 bin tona çıktığını aktardı.

YÜZDE 8.3’Ü GDO’LU

Yönetmeliğin çıkmasının ardından bakanlık tarafından 11 Aralık 2009 tarihine kadar yapılan incelemelerde 1478 ithal ürünün 124’ünün GDO’lu olduğunun tespit edildiğini hatırlatan Günaydın, kasım ve ocak ayında yapılan yönetmelik değişiklikleri sonrası analiz zorunluluğunun ortadan kalkmasıyla, ürünlerin GDO’lu olup olmadıklarının belirlenemediğine dikkat çekti. İthal edilen ürünlerin ABD, Arjantin, Hindistan, Kanada ve Çin gibi GDO’lu üretim yapan ülkelerden getirildiğini belirten Günaydın, ithal ürünlerin analiz edilmemesinin vahim sonuçlara yol açacağı uyarısında bulundu.

‘GDO’LU ÜRÜN İTHALATI YASAKLANSIN’

Türkiye’ye yıllarca GDO’lu ürünlerin girişine seyirci kalan bakanlığa, risk yönetiminin devredilmesinin, kamu yararına sonuçlar doğuramayacağını belirten Günaydın, GDO’lu ürünlerin ithalatı ve transit geçişinin derhal yasaklanmasını istedi.



Türkiye’nin üretim kapasitesinin onarılması ve ihtiyaç duyulan tarımsal hammaddelerin yurtiçinde üretilmesi gerektiğini kaydeden Günaydın, “Halkın ve ülkenin yarar ve çıkarları, şirketlerin kâr hırsının üzerindedir. Tarım sektörünün üretim gücünün korunarak geliştirilmesi, halk sağlığının her türlü ticari kaygının üzerinde tutulması ve dünyanın en önemli gen merkezlerinden birisi olan ülkemizin genetik yıkıma sürüklenmemesi için ‘GDO’ya hayır’ diyoruz” dedi.

Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar da, Türkiye’nin GDO’lu üretim yapan şirketlerin kobayı haline getirilmesine izin vermeyeceklerini söyledi.

http://www.iyilikguzellik.com/haber.php?haber_id=2753

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 28-10-2010, 23:17   #25
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
"Domatesteki Tuta Zararlısı, GDO´ya İzin Çıkarttırabilir"

Aydın'ın Sultanhisar ilçesi Salavatlı beldesindeki Sel Group Sera İşletmesi Üretim Müdürü Mustafa Külcü, ''Tuta zararlısının bu kadar yayılmasının sonucu olarak da şu anda herkesin korkulu rüyası olan veya korkulu rüya olarak pompalanan GDO'lu bitkilerin önümüzdeki 1-2 yıl içinde önü açılacak'' dedi.
Sel Group Sel Group Sera İşletmesi Üretim Müdürü Külcü, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 65 dönümlük teknolojik seranın iki yıl önce 8 milyon avro yatırımla kurulduğunu belirterek, işletmede salkım domates üretimi yaptıklarını söyledi.

Üretimlerinin ihracata yönelik olduğunu, geçen yıl yaklaşık 500 ton civarında domatesi ağırlıklı olarak Almanya olmak üzere Rusya ve Norveç'e gönderdiklerini ifade eden Külcü, bu yıl ki hasatlara da başladıklarını belirtti.

Domatese 'Tuta' isimli yeni bir zararlının girmesiyle üretim alanlarında belirgin bir daralma olduğunu, bunun sonucu olarak özellikle ilk sera ürünlerinin çıktığı dönemle, son tarla ürünlerinin çıktığı dönem arasında bir boşluk doğduğunu, bunun da domates fiyatlarının yükselmesine neden olduğunu aktaran Külcü, şöyle konuştu:

''Bizim duyduğumuz kadarıyla Antalya'daki sera alanlarında yüzde 30-40 gibi domates ekim alanlarında daralma var. Sera ürünleri çıktıktan sonra da domates belki bir miktar ucuzlayacaktır. Ama Ocak-Şubat ayına kadar çok da ucuzlayacağını zannetmiyorum.

Yeni gelen bu zararlının yanında, bir çok hastalık ve zararlı da var. Bakteriyel solgunluk ve sarı yaprak kıvırcıklığı diye virüsler var. Bunun yanında Avrupa'da görülen, ülkemizde yeni olan pipino virüsü, benekli solgunluk virüsü gibi yeni hastalıklarda var. Bunların hepsi bir araya eklenince üretim maliyeti yükseliyor. Çünkü, biyolojik mücadelesinden, kimyasal mücadelesine kadar bir çok pahalı kalem, hep işin içine giriyor ve domatesin kilogram maliyeti üst düzeylere çıkıyor. Domates artık ucuz bir ürün olmaktan çıkıyor.''

Külcü, tuta zararlısıyla mücadelenin teknik bir mücadele olduğunu, bu nedenle tarım işletmelerinde teknik altyapının iyi olması gerektiğini vurgulayarak, teknik altyapısı iyi olmayan işletmelerin, 'Ben bu kimyasalı attım, öldü' gibi bir mantıkla başarılı olamadığını belirtti.

Mustafa Külcü, şöyle devam etti:

''Bu da bize neyi gösteriyor? Artık amatör, yarı amatör seracılıktan, profesyonel seracılığa bir nebze olsun geçiş olması gerektiğini gösteriyor. Çünkü, pazar da ihracat da bunu istiyor. Bu şekilde bir düzen istiyorlar. Daha dikkatli, daha kontrollü işletmeler gerekiyor.

Artık bu, hayatın bir gerçeği haline geldi. Herkes bununla yaşamayı öğrenecek. Domates artık ucuza mal olmuyor ne yazık ki.
Köylü üreticisi, domates ektiği zaman, özellikle tuta gibi bir zararlıyla mücadele edemeyecek. Dolayısıyla zarar edecek. Bir süre sonra da 'Zarar ediyorum' diyerek hiç yapmayacak. Zaten daralıyor domates alanlarımız, git gide daha daralacak.''

-GDO'YA İZİN ÇIKABİLİR-

Tuta'nın bu kadar yayılmasının sonucu olarak da şu anda herkesin korkulu rüyası olan veya korkulu rüya olarak pompalanan GDO'lu, yani genetik değişime uğramış bitkilerin önümüzdeki 1-2 yıl içinde önü açılacak'' diye konuşan Külcü, bunun gerçekleşeceğinde de emin olduğunu söyledi.

Tuta'nın zararına karşı koruyucu olarak 'bacillus thuringiensis' diye bir bakteri kullanıldığını aktaran Külcü, ''Onun geni aktarılmış domates ırkları var. Firmalar, 'İşte bu geni aktardığımız zaman tutadan kurtuluyoruz' gibi ibareyle veya farklı genler aktarılmış bir domates ırkıyla karşımıza çıkıp çiftçiyi, üreticiyi yönlendirebilirler. Bu şekilde büyük kayıplar olduğu için de engellemelerin kalkması için çok rahat siyasi baskı oluşturabilirler'' diye konuştu.



http://www.ekolojistler.org/domatest...tirabilir.html

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-01-2011, 15:00   #26
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-11-2010
Şehir: İstanbul-Balıkesir
Mesajlar: 1,736
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Nergis Mesajı Göster

Tuta'nın zararına karşı koruyucu olarak 'bacillus thuringiensis' diye bir bakteri kullanıldığını aktaran Külcü, ''Onun geni aktarılmış domates ırkları var. Firmalar, 'İşte bu geni aktardığımız zaman tutadan kurtuluyoruz' gibi ibareyle veya farklı genler aktarılmış bir domates ırkıyla karşımıza çıkıp çiftçiyi, üreticiyi yönlendirebilirler. Bu şekilde büyük kayıplar olduğu için de engellemelerin kalkması için çok rahat siyasi baskı oluşturabilirler'' diye konuştu.[/COLOR]


http://www.ekolojistler.org/domatest...tirabilir.html
Yiyecek diye neler yiyoruz. Çok şükür valide sultan domates almıyor mevsimi olmadan. Para uğruna, biraz daha fazla kazanayım uğruna tüketicinin sağlığıymış, canıymış kimin umurunda. Gözünü sevdiğimin Abd'si yok olmadı gitti

Ayrıca şunu eklemek istiyorum. Annem bu akşam ekmek kadayıfı tatlısı yaptı. Şerbeti üzerine bir konuşma yaptık. Şerbetini tatlıcıdan alsaydınız dedim. Şerbetinin mısır glikozu olduğunu öğrenmişler ve genel olarak ithal mısırdan yapıldığı için içerisinde gdo olabileceğini düşünmüşler. Aklıma diğer şerbetli tatlılar geldi. Şimdi bizim satın aldığımız bütün şerbetli tatlıların gdolu olma ihtimali yüksek öyle değil mi


Düzenleyen furkan yıldız : 21-01-2011 saat 08:34 Neden: ekleme
furkan yıldız Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 15-12-2010, 10:57   #27
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
GDO’lu ürünler nerede?

İthal edilen 32 çeşit GDO’lu ürünler nerede?

Ey tüketiciler merak etmiyor musunuz?

Biyogüvenlik Yasası ve GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) Yönetmeliği 26 Eylül 2010’da yürürlüğe girdi.

Yasa ve yönetmeliğe göre, içeriğinde binde 9’un üzerinde GDO içeren gıda ürünlerinin etiketinde “genetik yapısı değiştirilmiştir” veya “genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir” ibaresinin yazılması gerekiyor.

Türkiye’ye 32 çeşit GDO’lu ürünün girişine izin verildi. Bugüne kadar gıda üreticilerinden hiç biri GDO ibaresini etiketine yazmadı.

Yem amaçlı ithalatına izin verilen soyadan yem üreten bir iki firma, ürettikleri yemin ambalajına “soya küspesi genetik olarak değiştirilmiş soyadan üretilmiştir” ibaresini yazıyor.

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünler arasında soya, mısır, kanola, şekerpancarı, patates, maya gibi gıda sektöründe yaygın kullanılan ürünler var.

Bu ürünleri kimler hangi ürünlerde kullanıldı bilinmiyor. Tüketiciler farkında olmadan ithal edilen GDO’ lu ürünleri afiyetle tüketiyor.

Daha önce hem bu sütunda hem de haber olarak DÜNYA Gazetesi’nde GDO’lu ürünlerin neden etiketlenmediğini sorduk. Tarım ve Köyişleri Bbakanlığı’ndan hiçbir ses seda çıkmadı.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve bakanlığın tüm yetkilileri her fırsatta tarım konusunda yıllarca çıkarılmayan yasaları çıkarmakla övünür. Doğrudur. Bu dönemde pek çok yasa çıktı. Fakat, yasa çıkarmak kadar, uygulamak ta çok önemli. Uygulanmayan yasayı çıkarsanız ne olur?
Bakanlık, 26 Eylül itibariyle yürürlüğe giren Biyogüvenlik Yasası ve ilgili yönetmeliğin uygulanmasını neden takip etmiyor?

İthalatına izin verilen GDO’lu ürünlerin nerelerde kullanıldığı biliniyor mu?
Bakanlık, GDO’lu ürünlerle ilgili herhangi bir denetim yapıyor mu? Yapılıyorsa sonuçları açıklanabilir mi?

Söz konusu yönetmelik ile ürünlerinde GDO kullanmayan imalatçılara GDO kullanmadığını etiketine yazma hakkı tanınıyor. Bu konuda da bir çekingenlik, ürkeklik var. Ürünlerinde GDO kullanmayan firmalar da bunu etiketine yazmıyor.

GDO’lu ürünleri imalatta kullananlar tüketiciyi aldatarak bunu etiketlerine yazmıyor. GDO’lu ürünleri kullanmayan firmalarda bunu etiketine yazmıyorsa ortada bir sorun var.
Daha önce yazdığımız gibi, Konya Şeker Fabrikası ürettiği şekerin ambalajına “ % 100 pancar şekeri- GDO içermez” diye yazdığı için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu tarafından reklam durdurma cezası verildi. Konya Şeker, buna itiraz etti ve konu yargıya taşındı.

Reklam Kurulu bu cezayı yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden bir hafta önce vermişti. Yönetmelik yürürlüğe girince, Konya Şeker, yasal hakkını kullanarak yeniden “GDO içermez” ibaresini ambalajlarına yazmaya başladı. (Gıda Hareketi'nin notu: Konya Şeker'in notu doğru değil. Çünkü Türkiye tüm şeker pancarı tohumlarını ithal ediyor ve Türk Şeker resmi olarak Konya Şeker'in ibaresini aksini itiraf etmektedir.)

Dünya Gazetesi olarak konuyu gündeme taşımamız üzerine, Fikir Sahibi Damaklar bir kampanya başlattı. Defne Koryürek’in sözcülüğünü yaptığı Fikir Sahibi Damaklar, etiketine “GDO içermez” yazan ilk üç firmayı kamuoyuna duyuracaklarını ve tüketicileri bu ürünleri almaya teşvik edeceklerini duyurdu.

Defne Koryürek’in bu girişimi üzerine İstanbul’da faaliyet gösteren Orvital Organik Gıda Ürünleri’nin de ürettiği tavuk etine ve yumurtaya “Orvital tavukları, GDO içermeyen tamamen doğal, organik yemlerle beslenir” ve “Orvital tavuklar GDO içermeyen yemlerle beslenir” ibaresi yazdığı belirlendi.

Orvital’in kurucularından Muharrem Doğan, organik ürünlerde GDO’lu ürünün zaten kullanılamayacağını belirterek şunları anlattı: “Biz daha önce, “GDO içermez” diye yazmak istedik. Fakat sertifikasyon kuruluşu bunun haksız rekabete neden olacağını belirterek izin vermedi. GDO Yönetmeliği yürürlüğe girince kimseye sormadan yazmaya başladık. Tüketicinin dikkatini çekti ve ürünlerimize ilgi daha da arttı.”

Türkiye’ye ithal edilen soyanın yüzde 90-95’inin GDO’lu olduğunu hatırlatan Muharrem Doğan, daha önce organik soya ithal ettiklerini, ancak şimdi Samsun Alaçam’da 400- 450 dönüm alanda organik soya üretimine başladıklarını ve kendi ihtiyaçlarını buradan karşıladıklarını söyledi.
Muharrem Doğan, Çanakkale Ayvacık’ta et üreticileri birliği ile anlaşmaya vardıklarını, yakında organik kırmızı et üretimine başlayacaklarını ve bu etin etiketine de “GDO içermez” ibaresini koyacaklarını sözlerine ekledi.

Özetle, GDO’lu ürünleri gıda ürünlerinde kullanan firmalar yasaya aykırı bir biçimde etiketlerine GDO’lu olduğunu yazmıyor. Tarım Bakanlığı da buna göz yumuyor.

Ürünlerinde GDO’lu ürün kullanmayan firmalar neden bunu etiketlerine yazmıyor?
Bizim bilmediğimiz bir baskı mı var? Yoksa GDO’suz ürün üreten firma kalmadı mı?
Tüketici yediği üründe GDO olup olmadığını nasıl öğrenecek?
İthal edilen 32 çeşit GDO’lu ürünler nerede?
Ey tüketiciler merak etmiyor musunuz?

http://www.gidahareketi.org/Gdo%e2%8...67-yazisi.aspx

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-01-2011, 10:08   #28
Ağaç Dostu.
 
pria's Avatar
 
Giriş Tarihi: 06-08-2009
Şehir: Çanakkale
Mesajlar: 6,527
Yorumsuz:

Nedir bu GDO gerçeği
http://www.odatv.com/n.php?n=nedir-b...egi-2808091200

Beterin beteri var..
http://www.odatv.com/n.php?n=beterin...var-2910091200


GDO ZEHİRLERİNİN ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİYLE İLGİSİ NE?
http://www.odatv.com/n.php?n=gdo-zeh...-ne-0411091200

Prof. Dr. Tayfun Özkaya

...

GDO’LU ÜRÜNLERİ DENETLEMEK OLANAKSIZLAŞACAK
http://www.odatv.com/n.php?n=gdolu-u...ak--0511091200

pria Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 20-01-2011, 22:00   #29
Temiz Besin
 
Nergis's Avatar
 
Giriş Tarihi: 14-10-2009
Şehir: izmir
Mesajlar: 143
Galeri: 15
Maalesef ki yediğimiz birçok gıda maddesinin GDO'lu ürünlerden yapılmış olma ihtimali yüksek.
Üstelik bunları seçme hakkımız dahi yok.Çünkü marketlerdeki hiçbir firma gıda ürünlerinin etiketlerine, GDO’lu ürünleri kullanıldığını yazmıyor.




Gofret, çikolata, kola, gazlı içecek, kahvaltı gevreği, hazır çorba, hazır kek, sucuk, salam, sosis, renkli yoğurt, çiklet, aromalı kahve, ketçap, mayonez, bisküvi, kraker, şekerleme, renkli içecek, ekmek üstüne sürülen ezme, cips, vb. paketli gıda ürünlerinde şu aşağıdaki listeden bir hammadde varsa GDO’lu olma ihtimali yüksektir:

• Mısır şurubu
• Yüksek fruktozlu mısır şurubu (nişasta bazlı sıvı şeker –NBSŞ)
• Mısır nişastası
• Mısır yağı
• Bitkisel yağ
• Margarin
• Soya unu
• Soya proteini
• Soya lesitini
• Soya yağı
• Dokulu bitkisel protein
• Dekstroz
• Maltodekstrin
• Fruktoz
• Sitrik asit
• Laktik asit
• Kanola yağı
• Pirinç
• Pamuk yağı

Nergis Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 21-01-2011, 19:04   #30
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 9,027
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Nergis Mesajı Göster

• Sitrik asit
• Laktik asit


• Pirinç
Çoğu tamam. fazlası da var. Yalnız bunları nereden çıkarttınız?

Yerli pirinçte herhangi bir GDO durumu yoktur. GDO'lu pirinç halihazırda sadece bazı uzakdoğu ülkelerinde var, henüz çok yaygın değil.

İlave olarak ABD menşeili patates ve şeker ürünlerinin (şeker pancarı) GDO'lu olması yüksek olasılıktır.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 00:51.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025