agaclar.net

Geri Dön   agaclar.net > Doğaya ve Yaşamınıza Sahip Çıkın > Daha İyi Bir Yaşam İçin
(https)




Beğeni Düzeni146Beğeniler

Cevapla
 
Bookmark and Share Dış Bağlantılar Konu Araçları Mod Seç
Eski 03-08-2008, 00:44   #1
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-11-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 343
Kanser

Kanser yaşamımızın bir gerçeği. Piyango gibi bir şey. Aramızdan birileri bu hastalıkla karşı karşıya geliyor. Kimimiz de yaşama veda ediyor. Bu piyango bir gün bize de çıkabilir. Bu olgu ile giderek daha fazla sıklıkta karşılaşmaya başladık. Tıp bu hastalık karşısında her zaman başarılı olamıyor(!).
Amacım klasik tedaviler hakında bir tartışma başlatmak değil. Bu konuyu okuyan veya gelecekte okuyacak bu hastalığa yakalanan bireylerin, tıbbi tedavilerini sürdürmeleri çok önemli. Ama tıbbi tedavilerinin yanısıra izleyebilecekleri, destekleyici bitkisel tedavi yöntemleri de, bitkilerle ilgili böyle bir forumda tartışılmalı bence.
Konu çok hassas olduğu için ifadelerimi olabildiğince hassas seçtim. Böyle bir konuda yazan herkesin de bence aynı hassasiyeti göstermesi gerekiyor. "Mucize tedavi" gibi abartılı ifadelerden kaçınarak bu konudaki bilgileri paylaşalım. Bu konuda mesela Noni bitkisinin etkileri çok tartışılıyor. Sadece kanser hastalarının tedavisi için değil, bu hastalığa her geçen gün daha yüksek yakalanma oranlarını düşürmek için de bitkilerden nasıl yararlanabiliriz, bunu tartışmak için bu başlığı açmak istedim.

polatuz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 10:05   #2
Ağaç Dostu
 
Mermaid's Avatar
 
Giriş Tarihi: 29-05-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 672
Galeri: 4
Merhaba Polatuz

Geçen yıl kayınvalidem bu hastalığa yakalanınca bu konuda fazlasıyla bilgi sahibi oldum. Tabi amatör olarak. Çocuklarımı nasıl korurum endişesi sardı beni.
Ben bitkilerin faydalarına inanlardanım. Elimden geldiğince de doğal yönlerden eksikleri kapatmaya çalışıyorum. Ama araştırıp öğrenmeye başlayınca hayatımıza kanseri kendimiz sokuyoruz. Bunu öğrendim. Hani siz piyango diyorsunuz ya işte o bileti biz alıyoruz **** bize zorla da olsa satıyorlar.

Evet güzel bir konuya temas etmişsiniz.Bu konun takipçisi olacağım. Lütfen sizlerde bildiklerinizi bizlerle paylaşırsanız belki hep birlikte yeni şeyler öğrene biliriz.
Teşekkürler
Sağlıkla kalın

Mermaid Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 13:18   #3
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
Kanser

10 yıldır kanser tedavisinde alternatif ve tamamlayıcı yöntemler üzerine çalışmalar yapan Prof.Dr. Erkan Topuz, kanserden korunmak için ;



"üç kara" formülü önerdi. İşte Prof.Topuz`un önerileri...

Kuru kara üzüm, kuru kara kayısı ve kuru kara erik.




Topuz yeşillerin öncelikli olduğunu vurgulayarak; üç kara olarak tanımlanan üzüm, kayısı ve eriğin da önemli etkiye sahip olduğunu belirtti.



TAZE YEŞİL BİBER, PORTAKAL SUYU ...
Kansere karşı nasıl beslenilmeli? Hem önleyici hem tedavi sürecinde nelere dikkat etmek gerekir?


Antioksidanlar:
Oksitlenme olaylarını baskılayan maddelerdir. İnsanda normal biyokimyasal olaylardan sonra ortaya çıkan, kanda serbest dolaşarak sağlıklı hücrelere adeta saldıran ve onların DNA yapılarını değiştirerek tümör gelişmesine zorlayan maddelere karşı vücudu korudukları belirtiliyor. Ancak, kanser riskini düşürmekteki rolleri henüz kesinleşmediği için araştırmalar devam ediyor. Bu grubun önde gelenleri vitamin-C, beta -karoten ve vitamin-E"dir.
Vitamin-C ağız boşluğu, yemek borusu ve mide kanserlerine karşı koruyucu olabilir. Ayrıca rektum, pankreas, rahim kanserlerinin gelişme riskini azaltabileceği, meme ve akciğer kanserine karşı koruma sağlayabileceği öngörülüyor. Vitamin-C kaynağı olaraksa, portakal, portakal suyu, taze yeşil biber, çilek, kırmızı biber, pişirilmiş brokoli gösteriliyor. Beta -karoten için kaynaklar koyu yeşil yapraklar, sarı -oranj meyve ve sebzeler olarak ifade ediliyor.




Yüksek miktarda beta -karoten ise havuç, kabak, taze patates ve ıspanakta bulunuyor. Mide, akciğer, prostat, meme ve baş-boyun kanserlerinin gelişme riskini düşürebileceği olasılığından beta karoten zengini besinler öneriliyor. Bununla beraber, beta -karoten kullanımında kesin öneri öncesi daha çok araştırma gereksinimi vardır. Aşırı dozda alınması riskli kişilerde, aynı sigarada olduğu gibi, akciğer kanserine neden olabileceği düşünülüyor.
BROKOLİ, DUT, ARMUT, KAYISI, ŞEFTALİ



Fitokimyasallar:
Bitkilerin yapısında bulunan bazı kimyasal bileşiklerdir ve bitkileri bakteriler, virüslar ve mantarlara karşı korurlar. Ayrıca antioksidan, besin koruyucu ve kanser yapıcı ajanlara karşı engelleyici etkileri olabileceği bildiriliyor. Yüksek fitokimyasal maddeli yiyecekler brokoli, dutlar, soya kabukları, armutlar, şalgamlar, kereviz, havuç, ıspanak, zeytinler, domates, mercimek, kavun, sarımsak, kayısı, soğanlar, soya fasulyesi, yeşil çay, şeftali, kabaklar , kıvırcık ve Brüksel lahana ve kırmızı şaraptır.



DENİZ ÜRÜNLERİ, SARIMSAK, SOĞAN...
Omega -3 yağ asitleri:
Vücutta yapılmayan bu asitler yiyecekler veya ek katkılardan alınan yağ asitleridir. Deniz ürünleri, özellikle sıcak su ürünleri, keten tohumu yağı ve fasulyede bulunan bu asitlerin meme ve prostat kanserleri risk ve gelişmesini önlemede rolleri olabileceği bildiriliyor. Kuarsetin maddesi soğan ve sarımsakta bol miktarda vardır. Kanser öncesinde, tedavisi esnasında ve sonrasında çok etkilidir. Sarımsak çok faydalıdır. Hem enfeksiyonlara karşı korur, hem de yapılan çalışmalar sarımsağın mide kanserinden, bağırsak kanserinden, yemek borusu kanserinden ve akciğer kanserinden koruduğunu göstermiştir.



KEMOTERAPİDEN SONRA DENİZ ÜRÜNLERİ
Prostat kanserinde selenyum ispat edilmiş. Domatesin içindeki laykopen maddesi ispat edilmiş. Bunları verebilirsiniz. Kemoterapi vücuttaki normal hücreleri de tahrip edebilir. Vücudun genel durumunu bozabilir. İşte bunu düzeltmek için de tamamlayıcı tıbbın ayrı bir yeri vardır. Bu konuda da yine Omega -3 çok faydalı. Ama Omega -3"ü çok iyi balık yağından almak lazım.
Okyanuslardaki sardalyalardan ve somon balıklarından elde edilen faydalıdır. Bunun dışında, selenyum, laykopen, bunlar bağışıklık sistemini güçlendirir. Ekinezya da öyle. Folikasit, hem kanserden korur, hem de kanserden sonra kemoterapinin yarattığını tahribatın önlenmesinde etkilidir. Ginseng , ananas, kara üzüm faydalıdır. Zerdeçal çok önemli bir maddedir. Hem tümör hücresini yok eder hem de immün sistemini güçlendirir. Çörekotu, zencefil, çok önemlidir. Bazı meme kanseri türlerinde keten tohumunu tavsiye ederiz. Ama bu her meme kanseri için geçerli değil.

tener beğendi.
berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 13:23   #4
Ağaç Dostu
 
berduray's Avatar
 
Giriş Tarihi: 15-04-2007
Şehir: bodrum
Mesajlar: 3,153
Galeri: 72
BU UYARIYI DA YAZMALIYIM DİYE DÜŞÜNDÜM;


Esas olan Bilimsel Tedavidir,bitkiler ise ancak destek olarak kullanılabilir.....
Esas olan bilimsel tedavİdir.



Alternatif tıp yoktur,Tamamlayıcı tıp vardır.Bitkiler ise yalnızca korunmada ve bilimsel tedaviye destek olarak kullanılabilir.


Bitkisel destek kullanacaksanız yalnızca "Tarım ve Köyişleri Bakanlığının "resmi izninin olduğu ve yalnızca "Eczanelerde "satılan ürünleri kullanın.


Doktorunuza ve Eczacınıza danışın.....

berduray Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 15:46   #5
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,245
Galeri: 88
Herhangi bir doktor ve eczacıya kısa süreli danışmanın yetmeyeceğini düşünüyorum. Sizin var olan rahatsızlıklarını bilen, sizi önceden tanıyan bir doktor gerekebilir. Çünkü tek başına sorulduğunda bir sakıncası olmayan bitki, belli durumlar için sakınca doğurabilir.

Mesela, havuç suyunun, kanser, alzheimer ve bazı hastalıklar için kullanılması öneriliyor. Ama önemli bir uyarı da var:

Alıntı:
Sigara ve/veya Alkol Tüketenler
Avusturalya ve Yeni Zellanda üzerinde Ozon Tabakasının inceldiği son yıllarda yapılan ölçümler ile ortaya konmuştur. Ozon Tabakasının incelmesi demek güneş ışığında bulunan UV- ve daha kısa dalga boylu ışığın bu bölgelere (Avusturalya ve Yeni Zelanda) daha yoğun bir şekilde giriş yaptığı ve bu yörede yaşayan tüm canlıları olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ozon Tabakasının incelmeye başlamasından sonra, bu ülkelerde yaşayan insanlarda deri ve cilt kanserlerinde büyük artış gözlenmiştir. Beta-karotenin deri ve cilt kanserini önlediği bilinmektedir. Bu nedenle bir grup Avusturalyalı bilim adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deney başlatmışlardır. Yapılan bu klinik deneylerin sonucunu, 21 Mayıs 2003 tarihinde, Journal of the National Cancer Institute dergisinde açıkladılar. Bu araştırmanın sonuçları oldukça şaşırtıcıdır.

Alkol veya sigara içenler beta-karoten aldıkları taktirde bağırsak adenomlarında, bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında enaz iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara kullanmayan larda ise, tam aksine %44 azalma gözlenmiştir.

Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir bata-karoten kaynağıdır. Eğer, sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürü uygulamayınız. Şayet, sigara veya alkol tüketmiyorsanız, bu taktirde uygulayacağınız havuç kürü veya zengin beta-karoten kaynaklı besinler tüketmeniz, aynı zamanda bağırsak kanserine karşı %44 daha az yakalanma riskine sahipsiniz anlamına gelmektedir.

Kısaca, beta-karoten içerikli besinler, sigara veya alkol kullananlarda bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırırken, sigara veya alkol tüketmeyenlerde ise, bağırsak kanserine yakalanma riskinide %44 oranında önleyebilmektedir. Değerli okuyucu, eğer sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürünü uygulamayınız.

Yazının tamamı için...

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 20:54   #6
Kaybettik...
 
praecox's Avatar
 
Giriş Tarihi: 12-06-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 4,603
Galeri: 21
Kanseri "yenmenin" en ilk şartı bireyin hayata olan bağlılığıdır. Yaşama sevinci ve isteği bilinç altında ve bilincinde ne kadar yüksekse o kadar bu meredle alt edilir gibi...

Bundan yıllar öncydi. Platin metalinin cis konfigurasyonunda olan bir komplex bileşen keşfedildi, hayvanlar üzerinde denendi, sonra insanlara geçildi.

O yıllar başarı ve düzelme o kadar iyiydi ki farma endüstrisi dünyadaki platin resrvlerinin fizibilitesini yaptı ve sonuç olarak bu gidişle her kanserli hastaya yetemiyeceği hesabı yapıldı. Sonrası ciddi ciddi bu cis-platinle yaşamı uzatılmış hastaların ilerde öldükleride mezar toprakların işlenerek bu platin metallerinin geri kazanım şekilleri dahi düşünüldü.

Bir **** iki yıl geçtikten sonra bakıldı ki cis-platin etkisini yitiriyor hastalarda düzelme iyileşme hatta duraklama oranı da gerilere gidiyor.
Müteakibi araştırmalarda bu sorunun cevabı araştırıldı ve görüldü ki ilk yıllar cis-platini gönüllü deneyip iyileşen hastalar zaten fazlaca yaşama bağlı kişilerden oluşmaktaydı. Sonrası ise kansere yakalanmış ve hayata küsmüş hastaların da olduğuydu... Bu gibi bir durumda cis-platin de etki edemiyordu.

Yine gerçi değişik cis-platin komplaxleri kullanılıyor ve hatta bu gibi chemotherapilerde bir nevi ağır metal zehirlenmesi geçirdikleri için hastalar saçları dökülüyor v.d. semptomlar da gözlemleniyor...

Kısacası tebabetin arkasından gelen her türlü olgunun sadece psikolojik olduğuna ve bu alternatif/tamalayıcı tıbbın hayata bağlıyan bir tür "ayin"i gibi görüyorum.

Havuç örneğinde ise... insanoğlu istenmese de karnivor bir hayvandır, yani bir etobur methabolizmaya sahiptir. Vegetaryenler ne kadar sebzelerle beslenmeye çalışsalar da geviş getiremiyeceklerinden burda bir dizi bitkisel glycosidlere veya flavonoidlere bağlı metabolizmaya yarıyacak maddeleri ayrıştıramaz. havuçta A vitamini var örneğinde ise... geviş getirmediğimiz sürece havuçta var olan beta-caroten in sadece % 15 i kana geçer ve bu miktarın yine sadece takribi %15 kadarı asıl vitamin A olan retinola dönüşür.
Çoğu vegetaryenin sağlıksız görünme sebebini de buna bağlanır.

İlk çağlarda insanoğu avlanmayı bilmeden ateşi keşfedemediği yıllarında vegetaryendi. Bu çağların sonuna doğru ilk insanlarda bazı kemik deformasyonları keşfedildi. Bu bulgular adeta kemik kanseri gibi oluşumlardı. Sbebpleri araştırıldı ve günümüzde kabul gören theori vegetaryen bir metabolismaya sahip ilk insanların, yırtıcı hayvanların avlarından arta kalnlarla beslenmeye başladığı, ancak kadavrada hayvanlardan geriye kalan kadavraların başlıca sakatatları yani iç organlarını yedikleri. Ve o güne değin hiç et yememiş bir insanın kadavra artıklarındaki sakatatlardan karaciğeri de yemesi sonucu bir tür alışık olmadığı vitamin A zehirlenmesi geçirdiği kabul görür. Bu karaciğerden pat diye alınan fazla miktarda vitamin A ilk çağlardaki insanoğlunun bünyesini bozmuş ve kemiklerdeki ciddi deformaysonla kanser oluşmuştur.

Ancak günümüz insanına kadar nerdeyse yine milyonlarca yıl geçmiş ve günümüz insanı Homosapiens'in metabolizması bir karnivor beselnme şeklinde gelişmiş ve değişim görmüştür.

Saygılarımla

praecox Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 22:02   #7
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 10-11-2007
Şehir: Istanbul
Mesajlar: 343
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi praecox Mesajı Göster
Kanseri "yenmenin" en ilk şartı bireyin hayata olan bağlılığıdır. Yaşama sevinci ve isteği bilinç altında ve bilincinde ne kadar yüksekse o kadar bu meredle alt edilir gibi...
Son yıllarda çok fazla yakınımı kanserden kaybettim. Aralarında bazılarının daha önce büyük stresler **** acılar yaşadığını biliyorum. Bu türden psikolojik travmaların hastalığa davetiye çıkardığına inanıyorum.
Bir de herşeyi kafalarına fazlasıyla takanlarda bu hastalığın görülme ihtimalinin fazla olduğunu düşünüyorum. Hatta kalp krizinde bile bu tür psikolojik etkiler önemli paya sahip olabilir.
Bu başlığı açmaya, forumdaki yazışmalarda gördüğüm ABD kaynaklı ORAC kavramını araştırırken karar verdim. Oxygen radical absorbance capacity kelimelerinin baş harflerinden türetilen bu kavram, çeşitli bitkisel besinlerin antioksidan etkilerinin derecelendirilmesini gösteriyor. Bu, önemli bir gösterge. Ama bu kavram, anladığım kadarıyla herkes tarafından ticari çıkarları için manipüle ediliyor.
Yine de besinlerin antioksidan etkilerini böyle bir başlıkta tartışabiliriz.

polatuz Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 21:05   #8
agaclar.net
 
malina's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-04-2004
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 37,245
Galeri: 88
Kanser

Wilhelm Reich

malina Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 21:17   #9
Ağaç Dostu
 
Kharel's Avatar
 
Giriş Tarihi: 02-08-2008
Şehir: Eskişehir
Mesajlar: 390
Allah kimseye vermesin. Babamda 1994 yılında testis tümörü tespit edildir. ameliyat ve uzun dönemli bir kemoterapiden sonra çok şükür iyileşti. Yalnız son zamanlarda da anneme SLE adlı bir hastalık teşhisi kondu cildinde lezyonlar falan yaratıyor. Ağır bir hastalık tedavisi de yok. Cildindeki lekeler için biyopsi yapıldı, 12 ağustosta patoloji sonuçları gelecek =/

Kharel Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-08-2008, 22:02   #10
Ağaçsever
 
Giriş Tarihi: 03-04-2008
Şehir: istanbul
Mesajlar: 65
Kanseri yenmek artık ülkemizde sadece şans diye tanımlanıyor.çünkü dönüşü oldukça zor raddelere ulaştığında iyileşmek bişr mucizeye bağlı olabiliyor.Çernobil de karadenizi kansere mahkum eden en büyük etkendir.ben de bir karadenizli olarak çernobilden kayıp verdim.çok zor arkadaşlar inanın çok zor .KANSERLİ VATANDAŞLARIMIZA SESLENİYORUM İNANMAK BAŞARMANIN YARISIDIR UNUTMAYINIZ... acil şifalar dilerim.

deniz-kızı Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 19-08-2008, 12:24   #11
Ağaç Dostu
 
eskimo's Avatar
 
Giriş Tarihi: 03-06-2005
Şehir: Didim
Mesajlar: 741
Galeri: 24
Prof.Dr.Erkan Topuz'a göre,
Kanser olmamız için sebebler;
Sabah kalkıyoruz,üzerimizdeki yorgan kanserojen maddeden üretilmiş,
ayağımızı halıya atıyoruz,halı sentetik kansorejen,
terliklerimiz giyoruz,sentetik kanserojen,
dişlerimiz fırçalıyoruz,bazı diş parlatıcıları kanserojen,
mutfağa iniyoruz yumurtamızı pişirmek için kullandığımız teflon tavalar kanserojen,hele birde yumurtayı biraz yakarsak,ekmeğimiz kızartırken biraz daha kızarmış tercih edersek kolon kanserine davetiye çıkarıyoruz.
Aile geçmişimizde kanser vakkası varsa,
sigara alkol kullanıyorsak v.s. v.s.....
Kanser kaçınılmaz.
Benim Sayın doktorumuzdan en iyi öğrendiğim şey;
Birgün kanser olursam ''Allahım neden ben demeyeceğim''

eskimo Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-09-2008, 09:22   #12
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 02-09-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 15
1-Düzenli spor yapmalı, sağlıklı bir cinsel yaşama sahip olmalı insan.

2-Elbette, doğal beslenmeli insan. Portakal varken, portakal suyu içmemeli. Suni, kimyevi maddelerle donatılmış yapay besinlerle beslenmeyi reddetmeli.

3-Sadece bitkilerle beslenmek, sağlıklı, kanserden arınmış yaşamak demek değildir.Yeteri kadar et ve proteini düzenli olarak almalı, ihmal etmemeli.

savagegarden beğendi.
Yaşam Sevgisi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-09-2008, 09:38   #13
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 02-09-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 15
Kanserin ulaşılmaz, el değmez, üstesinden gelinmez birşey olduğunu aklından çıkarmalı insan. Virüslerden kaynaklandığı veya birtakım basit mutasyonlardan kaynaklandığı konusuna olumlu bakmıyorum. Günümüzde bile hala kanserin virüslerden kaynaklandığı konsunda birsürü şüphe var ve bu bakış açısıyla birsürü kanserin oluşum nedeni tespit edilememekte. Vücuttaki enerji akımlarının özgürce dolaşmasının engellenmesi sonucu dokulardaki bozulma ve enerji harcama ve boşaltma kapasitesinin azalması gerçeğe ve mantığa daha yakın gibi durmakta.
Wilhelm Reich'in Kanser yapıtı da sanırım bunu anlatıyor. Şu sıralar okumayı planladığım bir kitap. Ama ondan önce şu anda, Reich'in o yapıtını üzerine oturttuğu daha temel "Bedensel Boşalmanın işlevi"ni okumaktayım. Ona da sıra gelecek.

Yaşam Sevgisi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-09-2008, 11:13   #14
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 02-09-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 15
Ben şu anlık pozitif ve negatif enerjiden bahsetmiyorum. Ne olduğu hakkında da, bana bir çağrışım yaptırdığının dışında bir anlamı varsa bilmiyorum. Ancak ruh, pisikoloji dediğimiz şey de bugün bedenle bağlantılı bir mekanizmadır. Saedece beden ve sadece ruh gerçek düşüncesine katılmıyorum. Bir tedavi olacaksa, her iki koldan da birbirini destekler nitelikte mücadele edilmeli. Ruh, tin veya akıl koca bir dağın sadece görünen tepesidir. Beden ruhu etkiler ve ruh da bedeni, organları ve kasları etkiler. Bu bilinen bir olgu herhalde. Çok da ilerlememiş bir sinir-ruh-beden hastalığında(başlangıçta) belki ruhsal-psikolojik bir müdahale kişi üzerinde önemli etkilere ve gelişmelere sebep olabilir. Fakat eğer, ilerlemişse sadece ruhsal müdahele yetersiz kalır. Dirimsel, bitkisel, fiziksel veya kassal bir sağaltım gerektirir ruhsal müdahale ile birlikte.

Sonuç olarak ruh bedeni etkiler ve beden ruhu etkiler. İkisi bir bütündür. İyi bir ruh hali, kişinin hayata bağlanmasına, kaslarda ve organlarda kişinin enerji yüklenme ve boşalma mekanizmasının düzgün çalışmasını sağlar. Kişinin enerji harcama kapasitesini arttırır. VE bu ket vurulmamış yüklenme ve boşalma mekanizması insanı bir sürü sinir hastalığından da kurtarır ayrıca.. Daha da ilerisi, dokuların sağlıklı çalışmasını ve bozulmamasını sağlar. Bu şekilde dokuların, kasların ve organların enerji yüklenme-boşalma mekanizmasının ket vurulmamış bir şekilde yüksek enerji kapasitesi ile çalışması canlılığı, dirimi güçlndirir ve doku bozulmasını, yavaşlamasını engeller.

Ruh ve beden arasındaki bağlantı yadsınamaz. Dolayısıyla yaşama daha bir mutluluk ve sevinçle bağlanan insanda kanser hastalığının iyileştiği de görülebilmektedir.

Yaşam Sevgisi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 03-09-2008, 11:15   #15
Yeni Üye
 
Giriş Tarihi: 02-09-2008
Şehir: İzmir
Mesajlar: 15
Günümüz klasik biliminde kanserin nedeni olarak birtakım bakteri veya virüsler gösterilmekte. Benim de hiç bir zaman kafama yatmayan bir konu oldu bu. Ve hiç etkileyemedi beni açıkçası. Önce virüsler ve bakterilerin, normal hücrelere bir-iki gen aktardığı söyleniyor. Daha sonra hücrenin kendisi durduk yere bir mutasyon geçiriyor. Bu mutasyonun neden oolduğu da belirsiz. Son olarak bir nedenle daha hücre mutasyon geçiriyor. Ve sonuç olarak kanser hücresi oluşuyor. Günümüz bilimi kanseri böyle açıklıyor. Güneş ışınlarına dayandırıyor, virüse, bakteriye dayandırıyor. Böyle birkaç basamakta kanserin temel oluşum mekanizması anlatılıveriyor.

Oysa kanser hücresinin genel özelliği nedir? "Hücreler sonsuz denebilecek kadar büyük bir bölünme yeteneğine kavuşmuşlardır." denir. Aslında bununla bedenin kontrolü dışındaki bir hızlı büyüme anlatılır. İkinci olarak kanser hücreleri damarlaşma yeteneğine sahiptir. Bir kere aktarılan bir veya bir kaç gen vücut hücrelerine şu saydığım kansere özgü nitelikleri kazandırabilcek nitelikte olabilir mi? Damar çekiyor, durmadan çoğalıyor. Bunlar birçok protein ve molekülün birlikte sistemaik bir şekilde gerçekleştirebileceği şeyler. Bunun için bir iki gen değil, birçok gen birlikte çalışması gerekir. Birlikte sistematik olarak mutasyon veya değişim geçirmiş olması gerekir. Dolayısıyla da sağlam bir temele oturmuyor bu görüş.

Kaldı ki "gen" kavramının ne olduğu da belli değil. 2000 yılından sonra insan genom projesinin gerçekleştirilmesi sonucunda, "gen" diye birşeyin olmadığı düşüncesi yavaş yavaş önem kazanıyor ve tüm dünyada şu an yayılmakta. Bilim adamları yeni arayışlar içine girmekte. Çarpık ve ayrık gen kavramları ortaya çıkmakta. Bu da gen diye belli bir DNA zincirin varlığını kökünden sarsmakta. "O halde gen ne" sorusunu ortaya çıkarmakta. Gen belli bir bitişik DNA zinciri mi? İnsan Genom Projesinden çıkan sonuçlar öyle çıkmadığını söylüyor.Akisne bu proje gen kavramını çökertiyor... Bu konuda Oktay Sinanoğlu'nun "Hayatın Örgüsü" isimli makalesini okumanızı öneririm. Bğlantısını veriyorum. İşte burda:

http://www.turandursun.com/forumlar/...ead.php?t=6148

Dönelim biz kansere. Bu özelliklerin ben, vücutta kullanılamayan fazladan bir enerji ve organik madde varlığını gösterdiği kanısındayım. Dokular damarlaşmakta yani besin ve oksijen çekiyor. Hücrelerin çoğalma hızı büyük. Aslında bu vücudun var olan enerji ve besini kullanabilmek için doku hücrelerinin, vücuttan bağımsızlaşarak geliştirdiği, bedene göre kötü bir adaptasyon niteliğinde. Bu ne zaman oluyor? Bedenin maddeyi ve enerjiyi kullanma yeteneği kösteklendiği zaman gerçekleşmekte. Bu mekanizmanın kösteklenmesi, dokuları başka bir arayışa sokmakta: o da kanser. Ama aslında doğa kendi işlevini ve kuralını yerine getiriyor.

Reich'in bozulan doku hücrelerinin dirim kabarcıklarına dönüşerek kansere neden olabileceği düşüncesi de aynı çıkışlı olabileceği düşüncesindeyim. Yani bozulan doku hücreleri, harcanması gereken organik madde ve enerji kaynağını oluşturuyor. Doku bozulması da bedenin canlı işlevlerini yitirmesi sonucu oluşuyor.

Benim düşünceme göre, enerji ve enerji yüklü maddeler, canlıya veya dokuya bir değişim, bir evrim, kendini o enerjiyi ve maddeyi kullanabilecek şekilde bir programlama yeteneği, bir adaptasyon yeteneği, canlı tarafından iyi veya kötü bir şekilde algılanabilecek bir değişme kabiliyeti vermektedir. Yani aslında kanser ve evrimin kökeninin aynı olduğunu düşünüyorum. Fakat kanser kendini bir nesil içersinde ortaya çıkarmakta, bedenden bağımsızlaşarak canlı bedene zarar vermekte. Evrim ise bir nesilin dışına taşmakta, canlının bütünlüğüne dönük olup, ona yarar sağlamaktadır.

Yaşam Sevgisi Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 07-10-2008, 13:10   #16
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Arkadaşlar hemen buraya toplanın yardımınıza ihtiyacım var

Aslında çok üzgün ve sıkkınım ve konuya nereden başlayacağımı da bilemiyorum çünkü gerçekten tatsız ve ürkütücü bir konu ama kafamızdaki soru işaretlerinden kurtulmamız için elinizde bulunan döküman, bilgi, link, haber her ne varsa buraya yağdırın lütfen. Eninde sonunda bir sonuca ulaşabileceğimizden eminim.

Sonuçtan kastettiğim daha bilinçli uyanık olmak, tedbirleri daha çabuk almak, çocuklarımızı korumak, Hastanelerin ilgili birimlerinin gelişmesi ve çoğalmasını sağlamak.....

Çağımızın vebası olarak adlandırılan malum hastalık ( ismini dahi telaffuz etmek istemiyorum ), oluşumu, sebepleri, gelişmesi, farkedilmesi, korunma yolları velhasıl konuyla doğrudan ya da dolaylı bildiğiniz ne varsa burada paylaşmak istiyorum.
Olayın ciddiyetini önce İstanbul'dayken farkettim. Karadenizle sınırlı zannettiğim hastalığın artış oranının heryerde ivme kazandığını dehşet içinde gördüm. Önceleri kulaktan kulağa sağdan soldan aldığım haberleri ünlülerin de aynı durumda olmaları nedeniyle gazete ve TVlerden de takip etmeye başladık.
Bu konuya kafa yormaya başladım ama insanların canını sıkar mıyım gereksiz yere onları üzer miyim diye fazla kişiyle paylaşmıyordum.

Bilinen belli başlı sebepler;


*Radyasyon
* Genetik yatkınlık.
*Kimyasal boyalar, Petrol ve türevleri, deterjanlar
*Kirli Hava
*Kimyasallarla ( Fabrika atıkları, deterjanlar, kanalizasyon, tarım ilaçları ve suni gübrelerle ) kirlenen sular
* Oda spreyleri, parfümler, kozmetik ürünleri
* Eski mutfak aletleri, ( Alüminyum tencereler, çizik teflon tavalar vs. )
* Kimyasal boyalarla boyanan yeni alınmış giysiler, ağartıcı kullanılan pamuklar vs.
* Sigara ve alkol, uyuşturucu, aşırı sıcak aşırı soğuk gıdalar
*Hormonlu sebze meyveler- Suni gübreler
* Asbest, Anadolu'da bulunan bir çeşit toprak
* İnşaat yapımında kullanılan bazı malzemeler ev içinde Radon gazı birikimine neden oluyor, özellikle zemine yakın olan daireler olmak üzere evlerin her gün en az 15 dakika havalandırılması gerekiyor.
* Mobilyalarda kullanılan bazı boyalar. Çocuk odası alırken dikkatli olun. Isıyla birlikte boyalardaki kanserojen maddeler havaya karışıyor.
* Hazır alınan gıdalarda kullanılan katkı maddeleri ( Emülgatör yağ vs. )
* Tüketilme süresi geçirilmiş çeşitli baharatlar. Alışveriş yaparken taze gıdaları günlük sütleri özellikle tercih edin son kullanma tarihlerini mutlaka sorgulayın.
* Kızartmalar, direkt ateşte pişirilen gıdalar ( döner, mangal vs. )
* Hormon verilerek büyütülmüş hayvanlardan elde edilen etler.
*Aşırı yağlı, tuzlu, küflü, şekerli, salamura, turşu, tuzlama vs. gibi yanlış beslenme ( Bu arada en önemli faktör bu galiba dönüp dolaşıp beslenmeye takılıyorum hep )
* Cep telefonları, baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, Bilgisayarlar, Saç kurutma makinesi, Tv. gibi aletler
* Stres, aşırı üzüntü, sıkıntı gibi bağışıklık sistemini baskılayan karakter yapısı, tutum ve davranışlar
* Yakıcı güneş ışınları altında korumasız uzun süre kalma, solaryum. Avustralyada cilt kanserinin oldukça yaygın olduğu söyleniyor. Şöyle bir akıl yürüttüm dünyanın Güneşe en yakın olduğu dönemde biz kış mevsimini yaşarken onlar yaz mevsimini yaşıyor ve zararlı ışınlara çok daha fazla maruz kalıyor olabilirler.
* Bazı virüsler
* Vücutta tedavi edilmeyen bazı yaraların da ( Ülser vs gibi ) zamanla dönüşme riski bulunuyor.
Bütün bu yazdıklarımın hepsi teker teker ayrıntılı olarak ele alınıp incelenmeli üzerine basa basa irdelenmeli. Günlük hayatınızda neler yapıyorsunuz. Elinizden geldiğince nelere dikkat ediyorsunuz burada paylaşalım

Neler yapılabilir:

* Temiz hava, temiz suya ulaşmaya çalışılmalı
* Cep telefonları minimum düzeyde kullanılmalı geceleri kapatılmalı ( Ben tamamen bıraktım ) Özellikle beyni yeni gelişmekte olan çocuklarınızdan uzak tutun. SAR değeri düşük telefonları tercih edin. Konuyla ilgili istatistik yok ama ciddi veriler var ve kesin bağlantının ancak belli bir süre geçtikten sonra kurulabileceği söyleniyor.
*Bilgisayarlarınıza gerekirse ekran filtresi takın, telefonlarınızı kulaklıkla kullanın bilgisayar monitörlerinin arkasında durmayın, ev ya da arazi alırken elektrik hatlarına baz istasyonlarına olan uzaklıklarına dikkat edin.
* Hazır gıdalardan ( Kola, cips, hazır çorba , salam, sucuk vs ) uzak durulmalı.
*Evde deterjan yerine beyaz sabun, arap sabunu ve sadece su kullanılmalı. ÜLKEMİZDE BUNLARI DENETLEYEN BİR MEKANİZMA YOK. KENDİ KENDİNİZİN DENETÇİSİ OLUN ALMAYIN BÖYLECE SATMAKTAN VAZGEÇSİNLER.
* Makyaj ve kozmetik ürünleri yerine su ve sabun tercih edilmeli
* Ev yapımı yoğurt, süt ürünleri vs. tüketilmeli
* Tüketilen sebzeler organik olarak ve suni gübre verilmeden üretilmeli
* Yemeklere hazır salça koymaktan vazgeçin. Sebzeleri haşlayıp yoğurtla tüketin
*Özellikle sıcak yemekleri plastik kaplara koymayın. Hatta mutfakta plastik kaplardan vazgeçin.
*Rafine şekerden ve tatlandırıcılardan vazgeçin, doğal bal ve taze ve kuru meyveleri tüketin. Kuru kayısıları "Gün kurusu" olarak satın alın.
*Cam kavanozları tercih edin, biberonlar camdan olsun. Aldığınız zeytin peynir reçel sıvıyağ gibi ürünleri cam kaplara aktarın
* Mangal keyfinizden vazgeçin. Sebzeleri kendi suyuyla haşlayın eti haşlayarak tüketin.
*Aşırı tuzdan uzak durun. Malum Tuz Gölüne kanalizasyon bile bağlamışlar. Deniz tuzu da şüpheli geriye kaya tuzu seçeneğimiz kalıyor.
* Balık alırken açık deniz balıklarını tercih edin. Dip balıklarından uzak durun. İçlerinde son derece tehlikeli ve zehirli ağır metaller bulunuyor. Her ne kadar suni yemle beslenmiş olsa da bana kalırsa tatlı su balıkları biraz daha masum duruyor.
*Kola içmeyin, sigara içmeyin, alkollü içkilerden uzak durun, kaynar vaziyette çay ve çorba içmeyin. Aşırı acı ve baharattan uzak durun.
* Her gün spor, yürüyüş yapmaya çalışın en azından günlük ev işlerinizi kendiniz yapın hareketli olun. En yakın yerlere arabayla gitmeyin yürümeyi tercih edin. Egsoz dumanından ve yoğun trafikten uzak durun tabi ki...
*Evlerinizi her gün mutlaka havalandırın
* Erken teşhis çok önemli olduğundan vücuttaki en ufak değişiklikler bile dikkatle takip edilmeli ( Kanamalar,iyileşmeyen yaralar, halsizlik ve ateş, kansızlık, ben ve lekelerdeki değişiklik, sindirim sistemindeki değişiklik, iştahsızlık, vücuttaki şişlik ve yumrular )
* Bayanlar ve erkekler belli bir yaştan sonra düzenli olarak kontrolden geçmeli
*EN ÖNEMLİSİ İLGİLİ KURULUŞLARA GEREKEN TEDBİRLERİN ALINMASI VE SAĞLIK KURULUŞLARININ GENİŞLETİLMESİ İÇİN BASKI YAPMAMIZ GEREKİYOR...


BÜTÜN BUNLARIN HEPSİ ÇOCUKLARIMIZIN SAĞLIKLI YAŞAMASI İÇİN ŞART

BU KONUDA YETKİLİ OLANLARIN GİZLEDİĞİ İSTATİSTİKİ BİLGİ VERMEDİĞİ AMA GÜN GİBİ ORTADA CİDDİ VE KÜRESEL BİR SORUN YAŞIYORUZ. KONUYU KESİNLİKLE ABARTMIYORUM. Google'a şu kelimeleri yazın ve çıkan haberleri baştan aşağı tarayın listenin uzunluğunu görünce şaşıracaksınız: " Ünlü yakalandığı amansız hastalık "
Lütfen başlığa aktif katılımınızı bekliyorum...


Düzenleyen Baldaş : 08-10-2008 saat 08:36
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-10-2008, 08:26   #17
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 16-05-2007
Şehir: YALOVA
Mesajlar: 4,833
Sevgili Baldas !

Yazıyı bir bir okudum ve konunun önemini biliyorum. Ne yapmak istediğinizi biraz daha açarsanız eminim hepimiz elimizden geleni yaparız.

Saygıyla.

cemal.S Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-10-2008, 09:26   #18
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Cemal Abi yapmak istediğim şu: 1- İnsanları daha bilinçli hale getirmemiz ve bilgi vermemiz lazım. Bildiğimiz herşeyi burada paylaşalım aydınlanalım. Korkuyla biryere varamıyoruz.
2- Konuyla ilgili yetkili kim varsa baskı oluşturalım. Türkiye Atom enerjisi Kurumu, Çevre Bakanlığı artık kim varsa.Türkiye'nin heryerinde ( Sadece Karadeniz değil ) düzenli olarak radyoaktivite ölçümleri yapılsın. Aval aval olup biteni seyretmeyelim kamuoyu oluşturalım. 3- Kampanya çalışma falan yapalım zararlı ürünleri boykot edelim.

Aklınıza ne gelirse önemli değil benimle paylaşın.
4- Baskı yapalım daha çok sağlık merkezi kurulsun, en yeni en ileri tedavi yöntemleri teknoloji ülkemize getirilsin.
5- Aranızda doktor olan yok mu bilgi verebilecek olan yok mu? Abim uzmanlığını yapan bir doktor ve bana söylediklerini buraya aktaramam kanınız donar.
"Tedavisi pahalı, oldukça eziyetli, hastalıkta yoğun artış var, eceliyle ölme kavramı insanlar için lüks oldu" diye özetleyebilirim. Tartışıyoruz konuşuyoruz net bir sonuca varamadık. Bana söylediği: Ya yaşımız ilerleri ve bu hastalıkla daha çok karşılaşmaya başladık, ya tıp gelişti teşhis ve tedavi olanakları fazlalaştı artış var gibi görünüyor, ya da facia zannedildiğinden çok daha büyük...
Aslında avantajlı durumdayız biraz da ülke olarak. Toprakları henüz yeteri kadar zirai ilaç ve gübreyle kirlenmemiş ülkeler sınıfına giriyoruz. Avrupalılar akın akın gelip buralardan ev ve arazi alıyor. Öyle bir gün gelecek ki bir parça toprağa sahip olabilen insanlar daha şanslı kabul edilecek korkarım..
Artık patlama noktasına geldim hergün yeni bir haber alıyorum ( Biraz önce bir haber daha aldım ). Birşeyler yapalım...Bu arada ilgilenip cevap yazdığın için teşekkür ederim.Hakikaten evlerden uzak bir konu ama zannedildiği kadar uzak değil artık...

( Bulduğum haberleri alıntılayıp burada ilgilenenlerle paylaşacağım )


Karadenizli sanatçı Kazım Koyuncu'yu kansere kurban vermenin acısını yaşayan sanatçı Volkan Konak, Çernobil faciası için hazırladığı raporu geçtiğimiz gün basın mensuplarıyla paylaştı. Karadeniz bölgesine kanser tarama merkezi açılmasını istediğini belirten Konak, "Aksi takdirde yakalarını bırakmayacağım" diye konuştu.


Babasıyla birlikte ailesinden yedi yakınını kanserden kaybeden ve bu durumu 20 yıl önce yaşanan Çernobil faciasına bağlayan Volkan Konak, iki senedir yaptığı araştırmalar üzerine bir rapor hazırladı. ODTÜ Kimya ve Biyoloji Bölümü çalışanları, TAEK (Türkiye Atom Enerje Kurumu), Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra yurtdışından getirdiği bilimadamları, Hamburg Üniversitesi ve ABD Woods Hole Oceennegraphy Enstitüsü'nün katkılarıyla hazırladığı raporda facianın Karadeniz halkı üzerindeki etkilerini ispatladığını belirten Konak, "İnsanlarımıza rahmetli Kazım'ımızı ölümünden sonra verdiğimiz sözü tutmanın buruk sevincini yaşıyoruz. Bu olayın iki sene sürmesinin sebebi; yirmi yıl önce yaşanan hadisenin ilgili evrak bulunamaması ve belli yasakların uygulanmasıdır. Bu belgelere ulaşmak biraz uzadı. Raporumuz 5 bin sayfalık bir araştırmanın sonuç bildirgesidir" dedi.


Alay edilmesi canımızı acıtıyor
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın, "Karadeniz'deki kanser vakalarında Çernobil'in etkisinin yok" sözlerine çok üzüldüğünü belirten Volkan Konak, "Bakanımız yapılan taramalar sonucunda Karadeniz bölgesindeki kanser hastalarının Çernobil'le alakası olmadığını belirtti. Bizimle alay edilmesi canımızı acıtıyor. Kadınlarımızın tuvalete düşürdüğü ***, sakat doğumları, kısırları, 20 yıldır mezarda sessiz çığlık gibi yatan insanları nasıl taradınız? Benim raporumda 5 bin kişinin ölüm raporu var! Bunların hepsini belgelerle soracağız" diye konuştu. Bu konu siyasi malzeme olmamalı diyen Konak, "Dünya bu gerçeği kabul ediyor. Koffie Annan bile 2016 yılında birşeyler söyleyebiliriz. İnsanlık tarihinin en büyük facialarından biri... Nasıl olduysa bizimkiler bu durumu çözmüş. Bu açıklamanın Sinop'ta kurulacak olan santralle bir bağlantısı var mı? Ben bir bakana bu açıklamayı yakıştıramadım ki, bizde bunun etkisini ispatladık" dedi.

Üniversitelere yasak

"Şu anda ne fındıkta ne çayda radyasyon yoktur. Bizim yaptığımız yirmi sene önceki çalışmanın tezidir. Çernobil özellikle Doğu Karadeniz'de çok etkisi olmuştur" diyen Konak, "Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ne giden bir belgeye ulaştık. Belgede Çernobil'le ilgili araştırma yapmamaları gerektiği bildiriliyor. Buna rağmen bir de "Üniversitelerin görüşü" diye bir rapor hazırlanmış. Yasağa rağmen nasıl böyle bir rapor var bende bunu anlamıyorum" diye konuştu.


Ayrıntılı bilgi için http://www.cernobilturkiye.com


Düzenleyen Baldaş : 08-10-2008 saat 09:59
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-10-2008, 09:43   #19
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Sedat TUNALI Ropörtaj alıntısı; www.TrabzosPortal.com


Önceki gece gazeteci arkadaşım İhsan Demir’le birlikte Volkan Konak’ı ziyaret ettik. Hem birkaç haftadır görüşmemiştik hem de Volkan Konak’ın kamuoyuna verdiği kanser araştırması sözünün akıbeti hakkında bilgilenme ihtiyacı doruk noktaya ulaşmıştı.

Zira, Volkan Konak’ın kamuoyuna bu sözü verdiği televizyon programının “müsebbibi” bendim ve tazyikler dayanılır gibi değildi. Konak, söz verdiği süreyi elinde olmayan nedenlerle biraz aşmış ve beklentiler haklılık zeminine oturmuştu. Volkan anlattıkça hem İhsan Demir’in hem de benim ağzımız açık kaldı desek yeri. Neredeyse 20 yıllık gazetecilik geçmişine sahiptik ve Volkan’ın her iddiasının belgesi de elindeydi.

Önce geçmişi ve süreci kısaca bir hatırlayalım

Bilindiği gibi Nisan 1986’da Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santralinin infilak etmesiyle tüm Avrupa’yı etkisi altına alana radyasyon yağmurları ve kanser riski, Türkiye’de de büyük bir infiale sebep olmuştu. Dönemin sorumlu bakanlarından Cahit Aral tepkiler üzerine canlı yayında çay içerek “bakın radyasyon yok olsa ben içer miydim” ciddiyetsizliğiyle bilimi ayaklar altına alırken gerçekleri de radyasyonla birlikte toprağa gömmeye kalkmıştı.

Özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde etkili olduğu tahmin edilen Çernobil radyasyonu, devletin yeterli inceleme ve bilimsel desteği vermemesi nedeniyle bölge insanında da karamsarlıkla desteklenmiş bir kaderci anlayışı geliştirmiş ve birçok kanser vakası erken teşhisle önlenebilecekken ölümle sonuçlanmış.

Babası Demirağa Konak da dahil olmak üzere son 3 yılda en yakınlarından 7 kişiyi kansere kurban veren sanatçı Volkan Konak, son olarak çok yakın arkadaşı müzisyen Kazım Koyuncu’nun da kansere yenik düşmesiyle sivil insiyatif koyarak harekete geçtmişti. Katıldığı bir tv programında “ devlet bu işle ilgilenmiyor ve gerçekleri ortaya koymuyorsa bunu Volkan Konak olarak ben yapacağım bu konuda halka söz veriyorum” diyen sanatçı aylar süren tarama ve incelemelerini bitirdi.

Devlet arşivleri ve bölgedeki ölüm kayıtları başta olmak üzere, ulaşabildiği her bilgi zerresini derleyerek uzmanların görüşlerine sunduğunu ve inanılmaz sonuçlara ulaştığını ifade eden Volkan Konak, rapor hakkındaki ayrıntıları yakında bir televizyon programında halkla paylaşacağını ve kanser gerçeğinin tüm çıplaklığıyla ilk kez ortaya koyacağını söyledi.

Dosyadaki ilginç ve sarsıntı yaratacak bulgulardan bazıları şunlar;

- Çernobil sonrası hastane kayıtlarındaki tüm ölümlerin nedeni olarak “ecel” denmiş ve siyasi bir rapor olduğu açık olan kanserden ölüm yoktur sonucuna bu “ecel” kayıtları dikkate alınarak ulaşılmış.
- Trajik kaza sonrası tüm üniversitelere gönderilen bir talimatla Çernobil konusunda araştırma yapmaları YASAKLANMIŞ
- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) o dönem yaptığı bir ölçümü tüm üniversitelere yollamış. Ardından bu üniversitelerden Çernobil raporu “isteyen” TAEK’e tüm üniversiteler önceden kendilerine gönderilen raporu kendi araştırma sonuçlarıymış gibi bildirmişler. Böylece bu kirliliğe birçok üniversite de alet edilmiş. Tüm üniversitelerin ölçüm değerinin, TAEK tarafından bulunan 59.4 lük oranda birleşmesi bilimsel ironi olarak tarihe kaydını düşmüş.


Volkan Konak, kanser dosyasındaki her bilginin belgeleriyle desteklendiğini ve araştırma sonucunda kesin olarak halkın kandırıldığına inandığını söyledi. Sanatçı dosyadaki tüm bilgileri çok yakında kamu oyuyla paylaşacağını, aldığı tüm tehditlere rağmen halka verdiği sözü tutacağını da sözlerine ekledi.

Biz iki gazeteci arkadaş Volkan Konak’tan bize “yayınlama” izni çıkan kısa bir bölümü, yani yukarıdaki kısmı yayınlama izni alıp ayrıldık. Ben işte bu “spor” köşesinde İhsan Demir de sanırım sahibi olduğu haber sitesinde bu “ayıbı” okuyucularına duyuracak.

Evet , bu halk böyle kandırılıyor. Üniversitelerine kanserle ilgili araştırma yapma yasağı getirilen bir ülkenin bakanı çay da içer başka şey de. Güzel ülkem, hiç olmazsa kandırılmışlığa isyan ettiği için tehditler alan Volkan Konak’a sahip çık.

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 08-10-2008, 12:51   #20
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
http://www.taek.gov.tr/cernobil/6_cernobil_turkiye.pdf


Yukarıda yazdığım adres Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na ait web sitesi. 1986 yılından bu yana arşivlerin taranması sonucunda elde edilen verilerin ayrıntılı grafikler şeklinde halka bildirilmesini içermektedir. Veriler nasıl hazırlanıyor konuyu uzmanlar bilir ama çok aydınlatıcı bilgiler ve grafikler var didik didik incelemenizi tavsiye ederim


Kopyalama çoğaltma dağıtmanın serbest olduğu ibaresi yer alıyor. Merak edilen konular iletişim yoluyla ayrıca öğrenilebilir. ( Bu ne derece doğru denemek lazım )


Düzenleyen Baldaş : 08-10-2008 saat 13:24
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-10-2008, 11:02   #21
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 16-05-2007
Şehir: YALOVA
Mesajlar: 4,833
Merhabalar !

Avukat hanın çok teşekkürler. Bunlar o kadar değerli bilgilerki hiç birimizin anlatmaya gücü yetmez. Siz her şeyi bir güzel ortaya koymuşsunuz. Volkan Konak sanatçımızın durumunuda bir faciaya karşı siyasilerin takındığı tavrıda bir güzel ortaya koymuş yazılarınız. Bu illet güzel KARADENİZİN sadece deniz gören tarafında değil görmeyen tarafındada çok yaygınlaştı. Kısacası durumumuz gerçekten hiç iç açıcı değil.

Bilgiyi paylaşmak gerekiyor her konudaki çoğalsın. Bizlerin artık ortak hareket etme zamanı geldide geçiyor bile.

Bahçede işleriniz nasıl. Güzelim Rizede yeşillerin arasında yaşamak nasıl bir duygu bize bunlarıda bir güzel uygun sayfalarda anlatacağınızı biliyorum.

Saygıyla.

Deniz görmeyen taraftan bir hemşeriniz.

cemal.S Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-10-2008, 11:32   #22
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Kanser sadece karadenizde değil Türkiye'nin her yerinde yaygın, gazetelerde artık hergün kanser prof.larının yazılarını takip ediyor olmalısınız.(posta)

Her yönüyle bombardıman altındayız.

Yediğimiz ekmek,ilaçlı sebze,meyveler
İçtiğimiz su
soluduğumuz hava
cep telefonları,baz istasyonları,yüksek gerilim, ev içindeki kablosuz ADSL, ev içindeki elektrik hatları
Giydiğimiz giysiler
Şampuanlar,sabunlar,
Evimizdeki boya, taban döşemeleri (taban döşemelerini kaldırın bakın ziftle yapıştırdıklarını göreceksiniz)

Herkes bir gün kanser olacak ama 20 sinde ama 40 ında ama 70 inde.

Bu bombalardan ne kadar az hasar alırsanız o kadar iyi.

Yakınlarım kanser hastası olduğu için biliyorum ama bilmeyenler onkoloji hastanelerine bir gün bir göz atsın.Anlatılmaz-yaşanır.

Bir dağ köyüne kaçmaktan başka çare kalmıyor.Kaçmayı hayal ettiğim eşimin köyünde cep telefonları çekmiyordu geçen sene oraya da baz geldi.

http://www.agaclar.net/forum/showthr...nser+olmas%FDn

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-10-2008, 13:04   #23
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Sayın Denizakvaryumu daha önce takip edemediğim linki verdiğiniz ve çok önemli bilgileri bize aktardığınız için teşekkür ederim. Olayın ciddiyetinin farkında olan insanlardan birisiniz. Çocuk sahibi olanlarda çok daha dehşetli bir panik duygusu, ne yapalım düşüncesi var.
Avrupa konuya çoktaaan uyandı. Onlar bizden çok daha önce sanayileşmişler bizim yaşadığımız sancıları yıllar önce yaşamaya başlamışlar. Nükleer kazaların zararlarından nasiplerini onlar da almışlar. Neden Avrupalılar Türkiye'den ev ve arazi alıyor, Neden İsrailliler Karadeniz dağlarında bitki, çiçek avına çıkmış? Bana sorarsanız bize kastları olduğu için ya da Dünyanın sonunu hazırlamak için ya da ne bileyim kene yaymak için falan değil. Tamamıyla kendi geleceklerinin kaygısındalar. Dünyayı mahvettiler ve veba salgını gibi yayılan kanserden kaçmak için tabiata sığınıyorlar. Para, güç, konfor, eğitim... Öyle bir gün gelecek ki bunların hiçbiri bir anlam ifade etmeyecek.
NÜKLEER SANTRAL YAPILMASINA KESİNLİKLE KARŞIYIM GEREKİRSE MUM IŞIĞINDA OTURMAYA DA RAZIYIM. Karslılara Iğdırlılara bir sorun bakalım Ermenistan'dan çok bize yakın olan Metzamor Santraliyle ilgili ne düşünüyorlar?


Bildiklerinizi aktarmaya devam etmenizi dilerim Sayın Denizakvaryumu...

SİGARA

Sigarada bugün için bilinen 6000 in üzerinde madde var. Bunlardan sadece yaklaşık yüzde üçünün mutagen (kansere neden olan ) olup olmadığı incelenebilmiştir. Bunlardan elli tanesinin mutagen olduğu kanıtlanmıştır. Sigara içenlerin idrarlarında bulunan bazı maddelerin bakterilerde mutagen olduğu klinik deneylerle kanıtlanmıştır.

Sigarada, Siyanür, kresol, karbonmonoksit, radyoaktif maddelerden thoryum, radyum, polonyum bulunmaktadır. Bunlara ilave olaraka nitrozamin adlı kanserojen madde de sigarada bulunmaktadır.

Prof. İbrahim Adnan Saraçoğlu / Bitkisel Sağlık Rehberi ( Okunmasını tavsiye ederim )


Cemal Abi mesajını şimdi okudum. Buralar gerçekten cennet insanın inanası gelmiyor sıkıntıların yaşandığına... Arkadaşlar yanlış anlamasın buralar tehlikeli topraklar değil. Ne bileyim sık bitki örtüsü, doğal çeşitlilik, gür ormanlarımız bunu kanıtlar gibi. Tam tersine yaşam fışkırmaya devam ediyor ve havamız suyumuz toprağımız yaylalarımız tertemiz, insanın ömrüne ömür katar. Bunu ispatlamak yine de uzmanlara kalmış. Temiz kaynaklardan buz gibi su içmek tertemiz havayı içine çekmek isteyenleri Kaçkar Dağlarına her zaman bekleriz. Ben de bir nevi kaçanlardanım memleketine sığınanlardanım...


Düzenleyen Baldaş : 09-10-2008 saat 13:51
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-10-2008, 14:35   #24
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 13-04-2006
Şehir: Ankara
Mesajlar: 9,099
Galeri: 25
Name:  zzzzzzzzzzzzzcfdg.jpg
Views: 3371
Size:  27.3 KB
1.gün

Name:  zzzzzzzzzzzzvbgft.jpg
Views: 3068
Size:  14.1 KB
9.gün

Mikrodalgada Isıtılan Su – Bakın Bitkilere Ne Yapıyor !


Resimler 2006 daki bir bilim fuarı projesinden alınmıştır. Filtrelenmiş su ikiye bölündü, yarısı soba üzerinde kaynama noktasına kadar ısıtıldı, diğer yarsısı mikrodalga fırında kaynama noktasına dek ısıtıldı.

Su soğutulduktan sonra, tamamen aynı iki bitki bu ayrı sularla sulandı, amaç normal kaynayan suyla beslenen bitki ile mikrodalgada ısıtılan suyla beslenen bitkinin büyümesi arasında fark olup olmayacağını görmekti.

Suyun enerjisinin veya yapısının mikrodalga tarafından değiştirilebileceği düşünülüyordu. Ve sonuçlar şaşırtıcı oldu.

http://gulernameste.blogcu.com/MAKROBIYOTIK+BESLENME

denizakvaryumu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 09-10-2008, 14:54   #25
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Bu inanılır gibi değil. Olacak iş değil.

Ben de daha önceki sayfalarda belirttiğiniz katkı maddelerini gözden kaçıranlar için tekrarlamak istiyorum. Bir kişiye bile ulaşılabilirse ne mutlu... Nasıl oldu da yazışmaları takip etmedim...

Sağlığınız için: Lütfen her hangi bir gıda maddesi satın almadan önce ambalajının üzerini dikkatlice okuyun.

ZARARSIZ KATKILAR E100, 103, 104, 105, 111, 121, 122, 126,130, 132,
140,151, 152, 160, 161, 162, 163, 170, 174, 175, 180, 181, 200, 201, 202,
203, 236, 237,238, 260, 261, 262, 263, 270, 280, 281, 282, 290, 300, 301,
303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 322, 325, 326, 327, 331, 332, 333, 334,
336, 337, 382, 400, 401, 402, 403, 404,405, 406, 408, 410, 411, 420, 421,
422, 440, 471, 472, 473, 474, 475,480


ŞÜPHELI KATKILAR E125, 141 , 150, 153, 171, 172, 173, 240, 241, 477,
605E220,221,222,223,224, 338, 339, 340, 341, 460, 461, 466, 407 (MIDE VE
BAĞIRSAK HASTALIKLARI) E200 (VUCUTTAKI VITAMIN B12 YI YOK EDIYOR)
E250,251, 320, 321 (KALP HASTALIKLARI, DAMAR SERTLIKLER VE TIKANIKLIKLARI)

TEHLIKELI KATKILAR E102, 120, E311, 312 (NÖROLOJIK HASTALIKLAR)

KANSEROJEN KATKILAR E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214, 215,216,
217 ÖRNEĞIN E211-SODYUM BENZOAT KETÇAPLARDA BULUNMAKTADIR.123,110 ABD, INGILTERE, FRANSA, ALMANYA, RUSYA,JAPONYA VE DAHA BIRÇOK ÜLKEDE YASAKLANMIŞTIR. FAKAT ÜLKEMIZDE RENKLI DRAJE ÇIKOLATALARDA VE KAYMAKLI BISKÜVILERDE KULLANILMAKTADIR.

EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.) (firma isimleri silinmiştir)

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.
LÜTFEN ÇOĞALTARAK DOSTLARINIZA DAĞITINIZ.Bilgilerinize sunulur...

Doç .Dr. Mustafa TÜRKMEN


Düzenleyen malina : 12-10-2008 saat 12:05 Neden: firma isimleri silinmiştir
Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2008, 12:09   #26
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 02-12-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 2,419
Galeri: 5
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi Baldaş Mesajı Göster
EN TEHLIKELI KANSEROJEN KATKI: E330 ( NE YAZIKKI BIRÇOK HAZIR GIDADA KULLANILMAKTADIR.)BAZI HAZIR GIDALARDA TESBIT EDILEN KATKI MADDELERI E330 -(firma isimleri silinmiştir)

KULLANILAN KATKI MADDELERININ TESBITI IÇIN ANALIZ YAPILMASINA IZIN VERILMEMIŞTIR.

Benim de anlayamadığım, analiz yapılmasına izin verilmediyse tesbit edildiği nasıl iddia ediliyor?
Marketten alıp ta analizini yapamıyorlarmı?

Ferda Ülkümen Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 10-10-2008, 12:36   #27
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 22-06-2007
Şehir: Rize
Mesajlar: 482
Galeri: 35
Arkadaşlar tükettiğiniz meyve ve sebzeleri bir gün öncesi akşamından içerisine elma sirkesi kattığınız suyun içinde bekletiyorsunuz. Böylelikle üzerindeki tarım ilaçlarından arındırabiliyorsunuz.
Her akşam içine bir miktar hakiki bal ve elma sirkesi kattığınız bir bardak ılık su içtikten sonra yatın. Ölçülü olarak taze havuç suyu tüketin. Beyaz üzümü mevsiminde ölçülü olarak arada çekirdeklerini de çiğneyerek tüketin.
Su içmekten vazgeçmeyin. Uzun süre aç kalmayın az az da olsa düzenli öğünlerle yeyin.
Vücudunuzda zehirli maddelerin birikmesine mümkün olduğunca izin vermemeye çalışın. Su için, hareket edin, taze sebze meyve tüketin, stresten uzak durun.

Baldaş Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 11-10-2008, 21:11   #28
Ağaç Dostu
 
günsu's Avatar
 
Giriş Tarihi: 10-08-2007
Şehir: Burdur
Mesajlar: 345
Zaten sebzeler hemen çürümeye başlıyor,
artık hiçbir şey eskisi gibi değil.

Maalesefki satın aldığımız herşeyde insan sağlığını hiçe sayarak önce ceplerini düşünüyorlar,komşumuz olan bir bayan hayvan gübresiyle yetiştirdikleri domatezi satmaya gelmeyecek kadar az döktüğünü ve kendilerine ayırdıklarını bahsediyordu.

Sattıkları başka kendi yedikleri başka insanların sağlığı neolursa olsun kimin umurunda
Bence herkes eskisi gibi salçasını ekmeğini herşeyini evde kendi yapmalı sebzesini kendi yetiştirmeli.Bizden başkası bizim sağlığımızı düşünmez

günsu Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2008, 10:28   #29
Ağaç Dostu
 
Giriş Tarihi: 16-05-2007
Şehir: YALOVA
Mesajlar: 4,833
Merhaba Baldas!

Arkadaşlarımızın yazdıklarını şöyle hızla okudum. İzlenimimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekten çok güzel faydalı bir sayfa oldu. Her bilgiden sonra dahada güzelleşiyor diye düşünüyorum. Başta siz ve konuya mesaj yazan tüm arkadaşlarımıza sonsuz teşekkürler.

Saygıyla.

cemal.S Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Eski 12-10-2008, 11:37   #30
Kaybettik...
 
praecox's Avatar
 
Giriş Tarihi: 12-06-2006
Şehir: İstanbul
Mesajlar: 4,603
Galeri: 21
Ach şu limon asidi ach...!

E330 citrik asit için şu kaynağı bir okuyun.
Link

Terim kargaşamız ve amatörlerin bir lafın bir ucundan tutarak tersten anlaması neyse de bu Prof. imzalı yazılar neyin nesi.
Medyatik olma peşindeler mi?

Alıntı:
# E-330 sitrik asitin kodudur. Sitrik asit başta narenciyeler olmak üzere birçok meyvada yüksek miktarlarda bulunan bir organik asittir. Sitrik asit insan organizmasında da günde gramlarca üretilir. Bu biyokimyasal mekenizmaya trikarboksilik asit siklusu, sitrik asiti veya KREBS siklusu adı verilir. Bu siklus glukozdan enerji sağlanması ile ilgili bir metabolizma olayıdır ve durması organizmada yaşamın durması ile eş anlamlıdır. Bu temel biyokimyasal mekanizma 1953 yılı Nobel Tıp Ödülü'nü alan Sir Hans Adolf Krebs tarafından aydınlatılmıştır.
# Sitrik asit meyva suları ve meşrubatlar başta olmak üzere çok sayıda gıda türünde gıda katkısı olarak kullanılmaktadır.
Citronen saeure cyclus ilk organik kimya derslerinde zar zor adım adım tepkime eşitliklerini ezberlediğim bir döngüdür. Bu olmasa insan da olmaz hal böyle iken... kim bunlar neden böyle bir yanılgıyı ortaya koyuyorlar. Bunları sorgulamamız gerek.
Vor gebrauch des mundes gehirn einschlaten, yani ağzınızı açmadan evvel beyninizi açın.

Şimdi ordaki keşfeden adamın soyadı krebs yani yengeç ancak almancada kanesre verilen adla eşdeğer olduğu için mi limon kanserojen oluyor.
Krebs cyclusu Kanser döngüsü diye bire bir tercüme ederseniz ancak bunu anlıyabilirsiniz.

Ağzı olan konuşuyor.

praecox Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön
Cevapla


Gönderme Kuralları
Yeni konu gönderemezsiniz
Konulara yanıt veremezsiniz
Ek dosya yükleyemezsiniz
Kendi gönderilerinizi düzenleyemezsiniz

BB code Açık
Smilies Açık
[IMG] Kodu Açık
HTML Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Forum saati Türkiye saatine göredir. GMT +2. Şu an saat: 13:07.
(Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.)


Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025