![]() |
Alıntı:
feslikan, moryer gibi yaylalara çıkıp kartopu oynuyoruz, en kötü 1 saat yol gidip saklıkent kayak merkezinde kayak veya kızak kayıp mangal yapıyoruz. antalyanın banliyösü döşemealtı ilçesine herkes villa müstakil ev yapıyor. oralarda bahçesinde kendi sebzesini yetiştirenler var. hem de antalyaya göre nemi daha az ve serin. 10 dk yol yaparak en yakın avm ye gidebilirsiniz. amerikan filmelerindeki gibi sırf villalardan oluşacak bir banliyö orası mesela. ki bunlar sırf antalya. diğer şehirlerimiz de güzel. istanbul kadar saçma bir yer yok. rahat olun |
Ben İstanbul'dan kaçtığımda bahçeme yakın bir yerde ev kiraladım. 2 yıl kadar kirada oturdum. Bu süre içinde evimiz tamamlandı. Siz de ev yapılana kadar kirada oturabilirsiniz.
|
Sayın Gezidekiağaç, öncelikle Antalya'da yaşamaktan, oranın güzelliklerinin tadını çıkarabilmenizden memnun olduğumu belirtmek isterim. Bahsettiğiniz güzellikler ve hoşluklar sayesinde Antalya her yıl artan, gururumuzu okşayan turizm rekorlarını yeniliyor. Görev icabı ben de 7 yıl kadar Antalya'da yaşadım. Gerçekten güzel hoş günlerdi. Elbette tüm şehirlerimiz güzel, yaşanılası yerler. Mesele o güzellikleri farkedebilmek ve onları yaşayabilmekte.
Ancak "İstanbul'un Manyetizması"ndan kastım ne İstanbul'un doğal güzellikleri ne de orada doğaya kolay ulaşım. İnsanların İstanbul'a gidişleri ve oraya yerleşmelerinin çok farklı nedenleri var. Kimimiz eğitim, kimimiz iş veya daha iyi şartlarda iş bulabilme, kimimiz işini büyütme, kimimiz sağlık ve tedavi olanakları gibi daha da sayılabilecek bir sürü nedenlere bağlı olarak İstanbul'un yolunu tutuyor. Zaten giderken ya bir tanıdığınızın, ya akrabanızın **** arkadaşınızın, hemşehrinizin orda olduğunu biliyorsunuz. Kendi olanaklarınızla tutunamazsanız onlardan birinin desteğiyle bir şekilde İstanbul'a tutunuyorsunuz. Ondan sonra da Istanbul'dan kurtulmak kolay olmuyor, ya çocukların eğitimi öne çıkıyor, ya maddi durumunuzu toparlamak sonra gitmek aklınıza giriyor, ya emeklilikten sonraya bırakıyorsunuz, **** bunca yıl Istanbul'da yaşadıktan sonra sosyal çevrenizden çıkıp yeni bir sosyal çevreye girmeyi göze almakta tereddüt ediyorsunuz. Bu nedenleri de uzatmak mümkün. Gene de ben de bir Istanbul kaçkınıyım ve iyi ki de kaçmışım diyenlerdenim. Esenlikler dilerim.. |
1967 yılında İstanbul'un havadan ve denizden görüntüleri.
https://www.facebook.com/photo.php?v...type=2&theater |
Alıntı:
|
|
Ben de İstanbul'dan kaçıp kurtulma fırsatını yakalamış şanslı insanlardan biriyim. Benim kaçışım pek planlı olmadı. Üniversiteye hazırlandım ve ailem ve ben, nereyi kazanırsam oraya taşınacağımız konusunda bir karar aldık. Bundan sonra okulu kazandım ve iki hafta içinde evimizi kiraya verip Sakarya'da ev kiraladık. Ne ailem ne de ben bir kere bile pişman olmadık. Hatta taşındıktan bir kaç ay sonra sanki hiç İstanbuldaki eski evimizde yaşamamış gibi hissettiğimi ve çok nadiren hatırladığımı farkettim. İki ay önce de İstanbulda babamın 2B arasini satıp (tapu parasını ödemeye gücümüz yetmemişti) buradan bir ev satın aldık ve huzurumuz iki kat arttı.
İstanbuldan kaçma isteği taşınmadan 9 yıl öncesine kadar dayanıyordu. Çünkü o sıralarda o 2B arazisindeki müstakil evimizden apartman dairesine taşınmış ve iyiden iyiye bunalmaya başlamıştım. Sonrasında da hastalıklar ve ailevi nedenler yüzünden hiç mutlu olamadık. Bunun yanı sıra özlediğim bahçe hayatını ve sessizliği bir türlü bulamamak, sabah akşam yollardan gelen arabaların yarattığı uğultuyla yaşamak, koca koca çirkin binaların çirkin, sevimsiz yüzlerine bakmak zorunda olmak beni ve ailemi zehirliyor gibiydi. Her gün daha kötüye gidiyordu ve sorumlusu da bana göre İstanbul'du. İşte böyle bir ruh haliyle kaçtık İstanbul'dan. Her yanı yeşil, 4 kattan fazla apartman yapılmasına izin verilmeyen, sessizliğim ve huzurum olan Sakarya'dayım şimdi. Hayalini kurduğum birçok şey gerçek oldu. Aslında bahçeli ve müstakil bir ev istiyordum ama en azından bahçesini ekip biçebileceğim bir apartmanda yaşıyorum. Şimdilik bu kadarı da kafi :) Bunun için dokuz yıl bekledim, sabrettim ve çabaladım ama gerçekten çok istedim. Zamanı geldi ve ben amacıma ulaştım. Umarım bunu benim gibi arzulayanlar da bir gün amaçlarına ulaşırlar. Sevgilerimle... |
Yahu İstanbul'dan kaçmak için hala neden arayanlara ben hayret ediyorum. Şunu anlarım İstanbul'da harika bir işiniz vardır kirada bile olsanız madden çok iyi kazanıyorsunuzdur o zaman eyvallah, İstanbul'un iyi para kazananlarındansınızdır her türlü İstanbul'dan istediğiniz anda bir yere gidip gezme şansınız vardır anlarım. Ama bizler gibi başkasına üç otuz paraya çalışıp, araba, ev kredisi ödeyecem diye imanı gevremişlerden olup, her gün bu şehrin rezalet trafiğinde 15 dk.lık yolu 1 - 1,5 saatte alıyorsanız, toplu taşımada insanlık dışı bir halde koyun gibi ayakta gidiyorsanız, kendi aracınızda daha kapıdan çıkar çıkmaz sinirlenmeye başlıyorsanız densizlikler yüzünden, dahası kendinizde de her geçen gün o insanlıktan çıkışı seziyorsanız, iş yerindeki insanların insanlıktan çıkarcasına sırf kendi yerlerini ya da çıkarlarını sağlamlaştırma adına çiğlikten çiğliğe koştuğunu görüyorsanız, İstanbul'dan en kısa zamanda hadi o da olmadı en azından emekli olur olmaz kaçma planı yaparsınız arkadaş. Ben en fazla 8 - 9 seneye gidişime hazırlanıyorum mesela. İlle de dağa, köye kaçmaya da gerek yok ki, daha yaşanılır bir şehre, bir ilçeye de kaçılabilir, ki ben öyle yapacağım. Şimdiden evmiş, işmiş ne yapılabilirmiş araştırmaya başladım bile. Hem de öyle İstanbul'daki ev kalsınmış filan hiiç umursamayacağım, İstanbul'daki evi satıp, gideceğim yerden o dandik dairenin parasına müstakil ev alabiliyorsam hiç acımam İstanbul'daki kutu gibi daireye, komşuların abuk sabuk gürültüsü, sokaktaki adamın ego tatmini beni delirtirken ne yapayım İstanbul'da ev bırakıp da bir de onun derdini mi çekeyim. Minik kızıma da kendini bilmeye başlar başlamaz anlatacağım üniversite için bile bu şehri yazmasın. Başka şehirlerde ne okullar var.
Hiç kimse kendini kandırmasın, İstanbul artık yaşanılır olmaktan çıktı ve tersine göç vermek zorundadır yoksa her geçen gün daha beter bir kaosa doğru gidiyor, hele ki beklenen depremin gerçekleşmesini düşünmek bile istemiyorum 99 depremini yaşamış biri olarak. Ben 18 yaşına kadar bir ilçede büyüdüm ve küçük yer korkum yok, tam aksine küçük yerde daha büyüksündür, konu komşun tarafından daha fazla önemsenirsin. Hiç fark etmiyor musunuz tatile gittiğinizde, hatta bırakın güneyi egeyi, İstanbul'un azıcık dışına çıktığınızda Anadolu insanının farkını. Bu şehir hepimizi insanlığımızdan çıkartıyor artık, insan gibi insana rastlamak şans olmuş sokakta. Ben üniversitede okurken 90'ların başında bir İstanbul aşığıydım, hala pek çok yönden(özellikle tarihi ve turistik açıdan) çok severim, ama insan gibi yaşamak için artık İstanbul uygun bir yer değil.(Kaldı ki tarihini ve turistik değerini de bitirmek için birileri hızla çalışıyor, allah aşkına galataya dikilen Süleymaniye'nin güzelim siluetinin içine eden o diken gibi ayaklı metro köprüsü nedir? Dolmabahçenin sırtındaki Swiss Otel nedir? Çırağan Sarayı niye otele dönüşmüştür hiç girmeyi denediniz mi gezmek için aldılar mı müşterisi değilseniz içeriye, Haydarpaşa niye rant kapısına dönüşmektedir, kızkulesini gezip görmek niye o kadar pahalıdır ya da Galata Kulesini, neyini seveceğiz o zaman bu şehrin) Gece 24:00 sonrası geçtiği sokaktaki binlerce insanı hiçe sayarak otomobilinden müziği sonuna kadar açan libido patlaması yaşayan genci mi seveyim, olmadık saatlerde tepemde çekiçle duvarı delen komşumu mu, yoksa metrobüste sabahın köründe suya sabuna dokunmamış dünden kalan terle işe giden insanı mı, o metrobüsü babasının sanıp klimasını açmayan şöförü mü? Trafikte yolların sadece kendilerine ait olduğunu sanan taksicisi, minibüsçüsünü mü, kazıkçı insafsız esnafını mı?(İstisnalar yok mu var tabii ki, ama kaideyi bozamıyorlar ne yazık ki) Çok uzattım, diyeceğim şu ki, şayet siz bir holding sahibi değilseniz, siz bir dizi oyuncusu değilseniz ya da muhteşem imkanlarla muhteşem bir işiniz yoksa, kendi işinizden iyi para kazanan bir iş yeri sahibi değilseniz, çoluğunuz çocuğunuz varsa ve özel okullarda okutma imkanınız yoksa v.b., v.b. ve şu anda İstanbul'u terk etmek için en ufak bir fırsat ve imkanınız varsa hiç tereddüt etmeyin derim, emin olun gideceğiniz yerde İstanbul'dan daha rahat edeceksiniz. Hiç bir şey yapamıyorsanız hiç değilse benim de düşündüğüm gibi emekliliğinizde çekin sakin bir yere gidin, hiç değilse yaşlılığınız rahat geçer, hem de bu şehre gelecek gençlerin önünü açmış olursunuz(Ben her ne kadar bu şehre özenen gençlere tavsiye etmesem de). Ben Beşiktaş'ta bir otobüs durağında, 60 yaşlarındaki, belediye otobüsünün peşinden koşup yetişemeyip yere düşen teyzeyi gördüğümde kesin kararımı vermiştim o yaşta İstanbul'da bunu yaşamayacağım diye. Umarım gerçekleştiririm ve umarım o zaman bu site hala olur ve burada ben de paylaşırım yeni yaşamımın hallerini. Ayrıca özellikle emekliler ve yaşlıların, hele hele kendi parası evi malı mülkü olup da bunları satıp neden çok daha sakin bir yere yerleşmediklerine de hiç anlam veremem. Öyle bir ülkedeyiz ki neredeyse her yanı ayrı güzel gitmek için o kadar çok alternatif var ki, hele de emekli iseniz. Yahu çoğumuz başka şehirlerden geldik hiç bir şey yapamıyorsanız dönün memleketinize bari yaşlılığınız iyi geçsin. İnsanoğlu yeni bir duruma 20 günde adapte olabiliyormuş, yeni bir yer için hadi siz şunu 2 ay yapın, emin olun 2 yıl geçtiğinde arkanıza bakıp iyi ki İstanbul'dan ayrılmışım diyeceksiniz. (Tabii ki maceraya atılın demiyorum, planlı programlı bu işi yapabilenler bunun için yıllarını verip bekleyenler işte yazıyorlar yukarıdaki mesajlarda, gözlemlediğim bu sitede de bir sürü böyle başarılı kaçış öyküleri var) Çok uzattım biliyorum ama son olarak bir İstanbullu'nun öyküsünü aktarayım. Eşimin doğma büyüme İstanbullu bir arkadaşı vardı. Datça'daki bir tatilinde tanıştığı adamla evlenme kararı aldı ve Datça'ya yerleşti. Çalıştığı iş yerindeki fena olmayan ama öldürmese de güldürmeyen konumunu terk ederken epeyce düşündü, üstelik İstanbul'u da çok severdi, ama Datça'ya da sevdiği adama da aşık olmuştu. Gittikten bir süre sonra alışmaya çalıştığını söylüyordu bize. 2.yılın sonunda İstanbul'a geldiğinde bize gülerek siz bu kaos'ta bu kalabalıkta nasıl yaşıyorsunuz yaa demeye başladı. Geçen 6 yıldır Datça'da yaşıyor, bir de çocuğu var ve artık İstanbul'a gezmek için bile gelmeye üşeniyor dahası gelmek istemiyor. Ara sıra tatillere gidiyoruz evine, her gidişimizde yüzünün daha çok güldüğünü gözlemliyoruz. Benim şahsen tanıdığım ve İstanbul'u benden daha çok sevdiğini bildiğim bir insanın kısa hikayesi de bu. |
Alıntı:
Umarım iyi insanlarla karşılaşırsınız. |
Alıntı:
Benim kastettiğim küçük yer Geyve ya da Akyazı gibi kötü şehirleşmiş yerler ve yoğun göç almış yerler değil zaten, ben de o bölgeden kaçarak geldim zamanında İstanbul'a. Ben özellikle belli yerleri geziyorum ve gözlemliyorum ve sizin bahsettiğiniz şeylerin çok daha az olduğu yerler var güzel ülkemde. Mesela ben Marmara bölgesi civarında ya da İstanbul'a yakın bir küçük yer sevdasında değilim, hiç olmadım, zaten o civarda büyüdüm ve oralarda yaşanan inanılmaz bozulmayı gözlemlemek acı, Marmara bölgesi genel anlamda ülkenin en yoğun göç bölgesi ne yazık ki. İnsanın iyisi kötüsü her yerde var, ama gerçekten bazı bölgelerde inanılmaz bir göç yaşandığı için çok fazla bozulma var mesela Sakarya bölgesi bunlardan biridir, Marmara bölgesinde böyle yer çoktur. Ben gidersem gittiğim ilçe ya da kasabada da muhtemelen şehrin daha dış kısımlarında bir yere yerleşeceğim, buna rağmen bahsettiğiniz sorunlar olmaz mı olabilir. Ama yine de şu İstanbul'daki abuk sabuk ve hiç tanımadığınız insanlardan gelen delirtici sorunlar kadar baş ağrıtmazlar emin olun. Küçük yerde yaşadığım ve ara sıra gittiğim için biliyorum. Sanırım bu göç olayında asıl mesele ihtilafsız bir arazi bulmak ve benim yapmayı düşündüğüm mümkünse dibimde komşunun olmayacağı bahçeli bir yere yerleşmek. Ki bu da zaten "aha bura güzel buraya gideyim alayım" değil, bu uzun süre araştırılması gereken bir süreç. İnsanla uğraşmak zor ve evet her yerde dert var ama 25 yıl İstanbul'da yaşayınca, çocukluğumda kıllandığım kasabanın bile daha rahat bir yaşamı olduğunu hala gittiğimde görüyorum. Buradaki mesele biraz da İstanbul'un heyulasını yaşamayınca bulunduğun yerin sorunlarını dert etme meselesi, o yolda durup muhabbet eden şöförler oradaki rahat ortamdan, trafiği dert etmediklerinden duruyor olabilir mi? Burada 30 saniye dursun hır çıkıyor, kornalar başlıyor bağırmaya çünkü, çünkü herkes hızla bi yere yeşitme derdinde burada. Küçük yerde herkes sütten çıkmış ak kaşıktır demedim, hatta çok daha beter insanlar da var, ama nüfus az ve bunlardan İstanbul'daki kadar çok olmadığı kesin :) Ama bu konu böyledir küçük yerdeki İstanbul'a özenir, İstanbul'dan bıkmış küçük yere. Ben üniversiteyi kazanana kadar kaçmak için gün sayardım mesela. Oysa burayı ve (bilhassa şartlarınız pek de iyi değilse) buradaki kaosu yıllarca yaşayınca o beğenmediğiniz, cahil, kültürsüz saydığınız kasabanızın, ilçenizin bile yine de buradan iyi olduğunu anlıyorsunuz. Ve dediğim gibi ben bir ilçeye bile yerleşsem merkezine, kalabalık bölgesine yerleşmek niyetinde değilim, çünkü onu yaşadım küçük yerde. İstanbullu arkadaşlarınızın en iyi insanlar olması değil zaten konu, benim de şu anda en iyi arkadaşlarım İstanbul'da yaşıyor, ben genel olarak İstanbul'da insanların durumundan bahsettim zaten, yoksa tabii ki İstanbul'da da pek çok adam gibi adam var bu başka bir konu. İnsanın her yerde aynı olduğu tezinize ise katılmıyorum, belli bölgelerin insanları bambaşkalar bunu yakınen gözlemledim sadece tatil esnasında değil. Bir bölgede göç ne kadar yoğunsa o bölgede insani karışıklık ve bozulma artıyor, bunun bir nedeni de oraya göç edenlerin tutunma çabaları ve kazanma hırsları şüphesiz, İstanbul ve çevresi hatta belki tüm büyük şehirler bunun en iyi örnekleri. Bu sebeple bir yerin yerlileri öncelikle o yere sahip çıkmalı, gelene de burada nasıl yaşandığını yansıtabilmeliler, yoksa gelen kendi abuk sabuk yaşantısını oraya getirip bozabiliyor, bunu çocukluğumunu geçtiği yerlerde gördüm, inanılmaz bir bozulma yaşandı ve benim için çok geri dönülecek bir cazibesi kalmadı oraların mesela. İstanbul'a yaklaştıkça yakınındaki yerlerde de inanılmaz bir İstanbullaşma ya da insani bozulma mevcut. Belki bu sadece İstanbul'da değil tüm büyük şehirler için geçerli. Yoksa dolmuşçunun yavaş gitmesi ya da çocuğun traktör kullanması meselesi değil benim kastettiğim, eminim İstanbul'da yaşayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlıyordur. Ayrıca özellikle büyük bir şehirden küçük bir şehre göçecekseniz, kafaca kendinizi hazırlamalısınız zaten, ben İstanbul'da neyi istediğim gibi yaşıyorum ki zaten diyerek çocukluğumda yaşadığım kasabayı hatırlıyorum, hatırlatıyorum kendime, onun o zamanki halini yaşayan yerler var, oralaradır özlemim. Haa ben giderim oralarda kötüler mi, evet bu olabilir ama yine de bir büyük şehir kadar kötülemeyecektir. Zaten diğer mesajımda da bahsettim İstanbul'u yaşayabilen, sıkıntı çekmeyen adam gitmeyebilir bir yere. Ben kişisel olarak artık bu şehirde yaşamak istemiyorum, ama İzmir'miş Ankara imiş onların da merkezlerinde yaşama gibi bi derdim yok. Küçük yerdeki amcam söylerdi buraları gelip görenler bayılıyor ama buradaki adam da buradan sıkılmış diye, çok haklıydı ve küçük yerler en azından bazıları gerçekten fena halde sıkıcı olabilir, ama sizin hayattan neyi beklediğinizle de alakalıdır. Hayatınız alışveriş merkezlerinde ya da inanılmaz sanatsal, eğlence merkezsel ortamlarda geçilorsa o zaman küçük bir ilçe sizi kasacaktır. Ama bunlarla zaten temasınız yoksa daha doğrusu olma imkanınız da yoksa maddi (ya da belki düşünsel) sebeplerden o zaman İstanbul'un hele de orta yaş sonrasında heyulasını çekmek akıl işi gelmiyor bana. Antalyalı bir arkadaş yukarıda bir yorum yazmıştı mesela, bakın neler anlatıyor, İstanbul'la alakası var mı? Dedim ya bu hayattan beklenti ve hayata bakış açınızla da alakalı bir şey. Benim evimde kitaplarımı bile koyacak yer kısıtlıyken ve o evi satıp sadece kitaplarım için bile ekstra bir odam olabilecek ev alabiliyorsam küçük yerden, hatta bir de bahçemde hobi atölyem varsa, varsın yollar biraz bozuk olsun, İstanbul'da da bozuk zaten. Dolmuşçu burada yavaş gitmeyi bırakın, bazen araçtan levye ile inip sizi dövebiliyor bile :) Ve dediğim gibi bir yerde şehirleşme hızla başlamışsa o yer bozuluyor. Haa gece vakti müziği açarak geçen genç her yerde var onunda farkındayım, zaten bu sebeple gittiğim yerde merkezin epeyce bir dış kısmına yerleşmek niyetim. Bir de gidilen yerle doğru orantılı olarak bunu tolere edebilirsiniz zihnen, zira sabah uyanıp kendi bahçenize bakarak gerindiğinizde, yazsa verandanızda kahvaltı yaptığınızda, bisikletinize binip mis gibi çicek, ağaç kokularını içinize çekerek işe ya da gezmeye gittiğinizde, varsın gece o genç geçsin müziği açıp geçsin diyebilir insan. Ama hem bu yok hem öbüründen fena halde varsa bu delirtici olabiliyor işte. Ve bir de küçük yerin içinden çıkmayıp, çevresini hiç gezmeyen insanın handikapı var tabii, o insan o küçük yeri sıkıcı bulacak, büyük şehir özleyebilecektir şüphesiz. Küçük yerde sıkılana şahsi tavsiyem hemen gezmeye başlamısı, bir hobi edinmesi ve doğaya çıkmaya başlamasıdır. Bilirim çünkü biz de zamanında gitmezdik, şimdi ara sıra gidince 18 yılımın geçtiği ilçenin çevresinde ne çok gezip görmediğim yer olduğunu anlıyorum, İstanbullularsa para ödeyip oraya trekkinge geliyor. Bu da önemli küçük yeri sevmek için, çevreyi gezmek, tanımak, doğaya çıkmak. Bunu çook uzatabilirim, mesele ben haklıyım meselesi değil, bakış açısı ve hayattan ne beklediğin meselesi sanırım. Benim beklentim ömrümün kalanını ve ailemi İstanbul'da heba etmeye devam etmemek yönünde. ;) İyi dileğinize teşekkürler. Umarım herkes iyi insanlarla karşılaşır hayatında. Ve umarım kötüyle karşılaştığında ise sinmez ve iyi tarafın hakkını başkası için de olsa savunmasını bilir. Yoksa kötülerden yakınmamız artarak devam edecek tüm ülkede. Selamlar. NOT: İnsanımızdaki ve tabii yerleşim yerlerimizdeki "özellikle son yıllardaki" bozulmayı gözlemlemek acı verici ve bunda çok açık ve net siyasi hataların, yönetimsel hataların, eğitimsel hataların, yanlış ticari hedefler belirlemelerin ve sırf kendi inanç ve düşüncelerini hakim kılmak için başkalarının özgürlüklerini hiçe saymaların olduğu gerçek. İyi de kötü de her yerde var, ama yaşayanlar bilir bölgesel olarak bazı yerlerin iyi ya da kötü anlamda birbirinden çok farklı olduğunu(Bu İstanbul'un ilçe ve semtleri arasında bile böyle). Ve ne acıdır ki, ben emekliliğimde düşündüğüm bu göçü kendi doğduğum topraklara yapmayacağım çünkü oralar artık - en azından benim için - geri dünülemeyecek kadar kötülemiş durumda. Yani gidilen yerle çok ilintisi var göçten memnun kalıp kalmamanın da. |
Yerleştiğim yer merkezde değil. Köye bağlı. Etrafında evler yok diye aldık. 3 sene içinde sağ tarafımız yukarıdan aşağıya 3 katlı evlerle doldu. (Burada 3 kat sınırı var.) Diğer tarafımıza da yaklaşık 1 dönümlük bir bahçeyi kaplayacak şekilde bir depo yapıldı.
Bir yerin yerlileri o yere sahip çıkmalı diyorsunuz. Bu nasıl olacak? İstanbul'dan oraya kaçmış kişileri aralarına almayarak mı? Bana tam da onu yapıyorlar. Adımı bile bilmiyorlar. Benden bahsederken İstanbul'lu diyorlar. Uyumsuz biri olduğumu düşünmüyorum. Bu arada gördüğüm tek yer burası değil. Başka köylerde de bulundum. Maalesef sizin bahsettiğiniz iyi niyetli, saf insanlara rastlayamadım. Allah'tan umut kesilmez. Vardır elbet. Ben yok demiyorum zaten, sadece insan her yerde aynı diyorum. |
Alıntı:
Size hak veriyorum çünkü o bölgeleri iyi tanıdığımı düşünüyorum. bu herkesin başına gelecek diye bir şey yok ama ülkenin bazı bölgelerinde insanlar oraya sahip çıkmayı geleni paralamak olarak görebiliyor haklısınız. Ayrıca sahip de çıkmıyorlar maalesef özellikle sizin ora bölgelerde, sonradan gelmişler çoktan halletti oraları. Ayrıca cehalet her yerde, gelişimi, ilerlemeyi binaları betonları artırmak olarak algılıyor artık herkes. Yukarıdaki mesajdaki notumu okuyunuz. Siz gitmeden sizinle tanışıyor olsak ben size başka bölgeleri tavsiye ederdim. (gidiş amacınızı bilmiyorum tabii iş mi, keyfi mi) Neyse ki üç kat sınırı varmış ama bence oralara üç kat bile yaptırılmamalı özellikle de merkezi yerlerin dışlarına. zaten ülkede son dönemin en büyük sıkıntısı hemen her yerde inanılmaz bir inşaat manyaklığı sevdasının başlamış olmasıdır ve sizin yaşadığınız yerler, benim çocukluğumun geçtiği yerler bu işin en yoğun yaşandığı yerler. Ne diyim siz kendinizce haklısınız. Sürekli başka yerlere göçecek değilsiniz sonuçta ama işte Marmara bölgesi faktörü de var bu işte. İnsan her yerde aynı değil, genel olarak eğilimleri aynı diyebiliriz bunu da sağlayan şu küreselleşme denilen şey ne acı ki, fakat bölgesel olarak çook fark var insanlar arasında, bu farkı kapatmaya çalışanlar rezil politikalar deniyor olsa bile hala var, neyse ki var. Ama gidilen yere çok büyük beklenti ile gitmemeli, ayrıca gidilen yer çok ama çok iyi araştırılmalı, insanı da dahil buna, eğilimleri de, eskiden de olsa göç alıp almadığı, nereden aldığı v.s. v.s. , bu sebeple ben 10 yıl öncesinden araştırmaktayım ve kesin olarak Marmara bölgesinde özellikle İstanbul'a yakın bir yere gitmeye niyetim yok. Bölgeyi ya da insanını kötülemek için yazmıyorum bunu burada olan şey tamamen ekonomik, siyasi ve sosyolojik, insanlar da ona eğiliyor ister istemez. Sizin adınıza üzüldüm. Ama her göç, her satın alının arazi gelecekte böyle şeylere maruz kalabilir bunu da düşünmek lazım, risk hep var bu işte. Neticede o gerçeği yaşayan sizsiniz, size kolaylıklar dilerim. (Şahsen görüşebilsek size bahsettiğiniz yerlerle ilgili çok şeyler anlatırdım, nasıl oldu, niye böyle oldu ile ilgili ama burada yanlış anlaşılmak istemem. Her yerin iyisi kötüsü var diyelim. Ancak gidilen yerin önemi büyük, ben de bunu gidip memnun olanlardan biliyorum) Bir de naçizane tavsiye, size İstanbullu diyenlerle bilmem gidip tanıştınız mı? tanışmadıysanız, gidin bi tanışın, bi çaylarını için ya da siz davet edin, onlar utansın :) hatta onlara niye bu güzelim yerleri korumadıklarını betona boğduklarını güzel bi dille anlatın. belki de yaptınız bilemiyorum. Paylaştığınız fotoları baktım, şayet bunlar yaşadığınız yerdense, hala harika bir yerdesiniz demektir. Biraz da Polyannacılık yapmak lazım sanırım, şimdi etrafınızdaki evlerin 3 katlı olduğuna şükretseniz yeri, zira İstanbul'da 3 katlı ev görmek mucize gibi siz benden daha iyi bilirsiniz İstanbullu olduğunuza göre :) Yanınız depo mu oldu, benim evin yanı park ama gündüz güzel gece it kopuktan kavgadan geçilmiyor, sizce hangisi evladır. Yani iyi yanı kesin benden fazla şu an sizin yerinizin :) Göçülen yerle de doğru orantılı olarak bilhassa komşularla en kısa zamanda temasa geçmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bunun yarar getireceği kesin. Fotolarınız hakikaten güzelmiş. (Her halükarda - bilhassa yeşili bol bir yere gittiyseniz - gidilen yer şu anki İstanbul'dan daha az stresli olacak orası kesin.) Size kolaylıklar dilerim, ne diyim. |
Sevgili agaclarnet üyeleri kaçmak için meyve cenneti Isparta yı araştırmanızı tavsiye ederim
|
Alıntı:
|
Sayın kerkenez ısparta iklimi üç bölgenin ( ege-Ak deniz-İç Anadolu) geçiş iklimindedir. İstanbuldan biraz soğuktu sizin düşündüğünüz kadar soğuk yoktur. Isparta insanların bildiği gibi sadece gül cenneti değildir Başta Elma ve Kiraz olmak üzere tam bir meyve cennetidir.
|
Merhaba,
İstanbuldan kaçılmaz. Sadece biraz uzaklaşabilirsiniz. Dışarıdan gelip birkaç yıllığına konaklamış birisi olarak değil, Bizzat Şişli, Etfal hastanesinde doğmuş ve 57 yıl sonra İstanbuldan ayrılan biri olarak yazıyorum. Trafiği, Hava ve gürültü kirliliği, garip ve karışık yaşantısının yanında bir kaç olumlu durumu da var. Mesela bozulan bir aletinizin tamirini İstanbul dışındaki şehirlerden hiç birinde kolayca yaptıramaz, aradığınız bir ürünü kolayca bulamazsınız. Hele, Beyoğlunda veya Boğazda yiyeceğiniz bir balığın ve içeceğiniz rakının tadını bulabileceğiniz hiç bir metropol,Büyükşehir vs yok. Yine de İstanbulda yaşamak çok zor. Biraz uzaklaşıp, istediğinizde nimetlerinden faydalanabileceğiniz bir uzaklık bence daha makul olur. Saygılar |
İstanbul'dan kurtulmak,
İstanbul'u kurtarmak, Keşke... |
veeeeeeeeeeee giresundayımmmm
|
Alıntı:
Köyünüz nerede acaba. Kulübeniz hayırlı olsun. |
Alıntı:
Teşekkür ederim |
Sevgili Gülseren Kulakaç,
hayalleriniz ne durumda görsellerle birlikte paylaşırsanız seviniriz :) |
Son durumu merak ettim. En kısa sürede paylaşmanız dileğiyle.
|
''Evdeki hesabın çarşıya uymadığı'' üzücü bir hikaye:
.... Buraya kadarmış..... Yıllardır yurtdışında çalışıp emekli olunca tek hayalim olan gezen tavuk yumurtası üretmekti hayalim Tüm paramı bu işe yatırdım,kızlarım için en doğal ortamı yarattım Kışın yeşillik yetmediğinde pazar pazar dolaşıp yeşillik topladım... Şu an 7 dönümde diz boyu yoncam var.. İlk aylarda işler çok güzeldi,200 tavukla başladım ,taleplere yetişemeyince sayıyı 500 e çıkardım Bir yıl boyunca çiftlikte sabahladım,kışın en zor şartlarında,karda buzda hep yanıbaşlarındaydım.bir gece sabaha kadar 500 tavuğa aşı vurdum ( yaşayan bilir ) Ama şu bir kaç aydır tek bir yumurta satamıyorum,sebebine gelince..! Burada ,yani Akhisarda kolisi 5 tl ye yumurta satılıyor. Burada yer gök tavukçu yumurtacı,sanırım benim şanssızlığım.... 2.000 tavuğu 500 metrekarede yetiştiren var,full yem yiyorlar ve doğal adı altında yumurta satıyorlar.... Bendekiler çok şanslılar... KÜÇÜK ÜRETİCİYİM BEN.ne markam var nede üzerinde tarihi basılı yumurtam Büyük marketlerde satılan,markalı ,yumurta sahibi olan arkadaşlarım var benim Hiç birinde tek bir tavuk yok,üretmiyorlar küçük üreticilerden yumurta topluyorlar Dedim ya ben küçük üreticiyim,hep küçük kaldım..... Buraya kadarmış,her gün yumurtalayan kızlarımı tek tek kesip 25-30 tl ye satıyorum Ta ki son tavuk kesilene dek bu işlem sürecek Sizler İstanbulda doğal yumurta peşinde koşarken,buradakiler ucuz yumurta peşinde,belkide alım gücüyle ilgili bir olay bilemiyorum Bundan böyle kümeste köpek yetiştirmeyi düşünüyorum,bir Pug veya King Charles yavrusu 1,500 tl ediyormuş.. Ben nediye uğraşıyorumki 300 tavukla ? Küçük üretici çoktan öldü,başınız sağolsun ... :( https://www.facebook.com/groups/tatu...65020678514832 |
Sayın Pria,
Yazdıklarınız bana başımdan geçen 2 senelik elma serüvenimi hatırlattı. Bahçemi aldığım ilk sene hiç bir ekipmanım yokken, ilaçlama ,gübreleme vs. yapmadım ve elmalarım küçük ve kurtlu oldu. Pazarda perakende satmaya çalıştım. Doğal olarak insanlar dudak büktüler ve çoğunu satamadım. 2. sene ekipmanım tamamlandı ve her şeyi kuralına göre yaptım. Pazar da satmak için çıktığımda, kadının biri gelip "bu senin kendi bahçenden, Allah veriyor, sen topluyorsun, 25 kuruşa verirsen 10 kilo alayım" dediğinde, katil olmamla, kadının yaşaması arasında bir kaç saniyelik mesafe vardı. Kadına " kurtlu olsa alır mısın? elmalar ceviz kadar olsa alır mısın? dedim. Pis pis sırıtıp " niye alayım ki?" demez mi? Elmaları Allah veriyor da, ilacı, gübreyi Allah vermiyor maalesef diyeyim diye düşündüm. Sonra yaşadığım şehrin konya olduğu aklıma geldi. Konyalılar arasında bir laf vardır "etli ekmek kafalı" diye. Bu söz çok doğrudur. İstanbuldan kaçıp, başka yerlerde yaşamayı hayal edenler ; Aman konyadan uzak durun :p |
Pria, Şu anda kümesten geldim .Ve 200 tavukla ben de başladım .
Sizin tecrübeniz için üzüldüm . Pazarlaması çok kolay değil. Ama başaranlar da var. Ben ne yapacağım arayışlar içindeyim . Kesip köy tavuğu isteyenlere satabiliyorsanız bu yola devam edebilirsiniz. Belki de nasip yumurtada değil tavuk yetiştirmektedir . Yumurta tavuğu veya et tavuğu değil , köy tavuğu yetiştiriyorsanız , yumurta satabildiğiniz adarını elde tutup fazlasını kesip satmak suretiyle , Hangisine talep varsa , talep kadar üretmeye devam etseniz. Kolay gelsin . Sağlıcakla kalın . |
Alıntı:
|
Kucuk isletmeler kurulurken sehir efsanelerine dikkat !
Devekusu, esek sutu, sulun, sus tavugu, mavi yumurta, salyangoz isletmeleri bence sehir efsanesi. Hatta topraksiz marul, yesil sogan gibi yatirimlar icin de kuskuluyum. Bunlarin dogru yatirim olmadigini saniyorum. Anlamadigim sey, Sn Pria kendi olayini mi yazdi, baskasindan nakil mi ? |
Alıntı:
Öykünün sahibi Akhisar'a yerleşip gezen tavukçuluğa gönül vermiş ama hüsrana uğramış Orhan Bakır'dır.. https://www.facebook.com/turkchief/about |
Pria düşüncenize katılıyorum .
Ama şartlar böyleyken yine de bir çıkış yolu bulmak mücadeleye devam etmek lazım . Ben köy yumurtası için birkaç yıldır yavaş yavaş çalışıyorum . Bana 1000 tavukla başlamam önerildi , Ben 20 tavukla başladım . sonra 50 ve şimdi 200 200 tavuk yapana kadar herkes yumurta istiyordu . yumurta yok derken sıkılıyordum yok dememek için miktarı artırayım dedim . 200 tavuk yaptım . Ben yapana kadar benim bulunduğum ilçede 1000 yumurta talebi karşılanamıyordu . Ben de komşu ilin çaycuma ilçesinden tedarik etmiştim . Şimdi günde 2000 den fazla üretim yapan üniteler kuruldu . Tabii artan üretim talebin çok üzerine çıktı . Şimdi pazarlama problemi çıktı ortaya . Küçük işletmeler 250 yumurtaya kadar üretim yapabiliyor . 60 kilometre içinde satış yapabiliyor . Üzerine çıkarsa kurulum ruhsatı ve maliye konusunda yapması gereken bir dolu formalite ve külfet devreye giriyor . Küçük yumurta üreticileri , ya kendi yiyeceği kadar üretecek veya büyük işletme şartlarını yerine getirecek . Bu da sermaye eleman istihdamı pazarlama vs demek. Tabii risk de büyüyor . 200 tavuk yumurtasını satamazsan keser ,satar veya konu komşuya köy tavuğu hediye edersiniz .yıkım olmaz . Ama ille de yapacağım der ve işi büyütürseniz risk daha büyür ve batarsanız büyük batarsınız . kOLAYLIKLAR DİLİYORUM |
Sn Karagulle durumu cok guzel ozetlemisler.
Yumurta isini cok buyutmeye kalkan batiyor, kucuk kalinca kurtarmiyor. Kurtarmama sebebi bu is icin yer kiralama ve ya sadece bu is icin yatirim yapip gelen parayla gecinmeyi ummak. Bagi, bahcesi, serasi olup yaninda 200-300 tavuk yapan zarar etmiyor cunku isci tutmuyor, arazi icin ayrica para vermiyor. Gecimini baska isten saglamis buradan ne gelse kardir diyor. Findikligina tavuk salan, zeytinligine tavuk salan batmiyor. Sn Karagulle`nin yazdiklari gibi sonucta tavuklarini satsa zararsiz kapatabiliyor, Isin icinde tamah etmek var, 2 donum yer alir ve ya kiralarim, atarim 200-300 tavuk, bir de kulucka makinasi, tavuklari cogaltirim basina bir isci koyarim gelsin paralar. Maalesef dusunce yanlis, boyle para yok. Babadan kalan zeytinlikten gecinemeyen ciftci varken teknolojiye yatirim yapmadan uc bes tavukla gecinmeyi beklemek bastan hatali. Ek is, ek gelir olsun deyip giren cok para kazanamaz ama batmaz. Allah kolaylik versin girmis olanlara. |
Konu istanbuldan kaçıp gitmek ama çiftçiye bir dokun bin ah işit.
Çocukluğumda mahallemize traktörle çiftçiler gelir ve domates satarlardı. Bir sokağa girdiklerinde, sokak mis gibi domates kokardı. Bizde üzerimize akıta akıta, ağzımız yüzümüz domates suyu olana kadar yerdik. Ne oldu da, çiftçiler traktörle domates satamaz oldular? Acaba bu hal yasasının bir sonucu mudur? Malını hale sokmadan satamıyorsun. Bütün Ürünlerde aynı durumun olduğuna eminim. Bir takım avantacılar para kazansın diye, çiftçi ürününden para kazanamıyor. Tüketici ise tarlada 10 kuruşa satılamayan ürüne, 100 kuruş veriyor. İnsanlar hak ettikleri gibi yönetilirler. Sen üreticiysen malını ederine satamıyorsan, oy verdiğin kişilere bak!. Tüketiciysen, tarladan evine gelene kadar ürün 10 kat pahalanıyorsa, ya kazık yemeğe devam et ya da kim tarafından yönetildiğine dönde bir bak! |
Sn Tartu ciftcinin durumunu kacinci defadir yaziyor, dikkat cekene kadar da yazmali bence.
Ancak herseyi siyasetciye ve devlete yuklememekte lazim. Hal kanunun cok uzun zamandir var, ve belediyeler para kazandiklarindan degismesini istemiyor. Ciftci kooperatif kurup halde yer alsa ve kendi malini o firma (kooperatif ) uzerinden halden gecirse olmaz mi ? Olur ama bizim kulturumuzde kooperatif yurumuyor maalesef. " turboilan marul " yazip bir arayin, bakin 2-3 gun onceki ilanlara, Izmir Menemen`de kesime hazir marul 10.000 adet 2500 TL pazarlik payi var ! Bu mal para kazanir mi sizce ? Bir baslikta gordum Samsun Carsamba`da topraksiz seraya ekili 12.000 marul. Basinda daha once okumustum, kaymakam ziyaret etmis, efendim soyle proje boyle proje, tarimda buyuk atlim... Bu seranin maliyeti, kendi soylediklerine gore 125.000 TL olmus. Bu soylenen 12.000 marulun ilanlara gore satis fiyati yaklasik 2500 TL. Tarla mali ciktigi zaman ekmedi desek, yilda 6 devir ekse satisi yapar 6 x 2500 = 15.000 TL. Dikkat satis bu kar degil ! 15.000 / 12 ay eder ayda 1.250 TL. Bu satis ! Yani sera, kredi, iscilik, isitma/sogutma, tohum, fide, ambalaj hepsi bedava olsa ayda 1.250 TL. Bu yatirimi banka kredisi ve tesvik var diye yapan ciftci yarin batarsa suclu kim ? Esegi saglam kaziga baglayip sonra Allah`a tevekkul ! Kendi dusen aglamamali. Konya. Encok su tuketenlerden seker pancari ekiyorlar, su bulamayinca binlerce kuyu aciliyor, yeralti sulari kurumaya obruklar olusmaya basliyor. Arkadas baska birsey eksen olmaz mi ? Sen suyunu kurutup sonra aglarsan sana devlet ne yapsin, yapabilecegi ve yapmadigi sey ciftciyi uyarmak. Ne yapsin yasaklasin mi ? Burada cozum ne olabilir ? Ciftcinin sorununu kendisinden baskasi cozemez. Kanunla olmuyor. |
Bir sitede bir arkadaş her yazısının altına yazardı .
Çok beğendiğim bir söz. ''Bedava peynir sadece fare kapanında bulunur '' Hem İstanbul'dan kaçacaksın, köye göçeceksin, hem çok para kazanacaksın , bu ham hayal. İstanbul'dan kaçışın en önemli nedenlerinden biri de doğa içinde bazı şeyleri tüketmeden bazı şeyleri kendin üretip , doğal yaşamak . Bunun yanında bir de para kazanmayı başarırsan çok iyi. Fakat çok kolay değil. Köyde yaşayacaksanız , ürettiğiniz şeyin pazarını köyde aramak yanlış, pazar yine kentlerde . Kentte ürün satabilmek için mevcut yasalar sizi zorlar . Organik sertifikası alırsanız ( bir çok formaliteye ve maliyetine razı olmanın yanında , bulunduğunuz yerin çevresi de buna uygun olmalı) İstanbul' da ( veya diğer kentlerde de var) organik pazara ürününüzü götürebiliyorsanız , İşte o zaman para kazanırsınız. Doğal ürün yetiştirip , organik sertifikası almadan bu işten iyi para kazanan tanıdıklarım da var . Fakat pazarlama becerisi olan , ürününü çok güzel pazarlamasını yapan kişiler bunlar. Yani bedava peynir yok. Sadece üretmek yetmez ürünü satmanın bir yolunu bulmak lazım . Bu da alışılmış metotların yanında yaratıcılık gerektiren bir konu . En önemlisi satabileceğin kadar üretmek . Küçük küçük yavaş adımlarla ilerlemek , işler ters gitse bile çok zarar ettirmez. Herkese kolaylıklar , başarılar dilerim sağlıcakla kalmanızı dilerim . |
Sayın Kızıltan,
Kooperatif dediniz, inanın çok güldüm. Bizim burada meyveciler birlik kurmuşlar. Sonunda birlik kapanmış. Son başkanla tanışma fırsatı buldum. Birlik üyelerine öyle küfürler ediyor ki inanılmaz. Çay paralarını bana kilitleyip kaçtılar diyor. Düşünebiliyor musunuz koskoca meyve bahçesi sahipleri, birlikte içtikleri çay paralarını vermemek için kaçıyorlar. Başkana, tekrar kuralım birliği çay paraları benden dedim. Adamın bana bir bakışı vardı, amanın. İlçemizde, belediye soğuk hava deposu yapmış. İşletmesini becerememiş ve bir üreticiye devretmiş. Onlarda becerememiş ve kapıya kilit vurmuşlar. Atıl olarak çürümekle meşgul. Yine ilçemizde meyve suyu ve şeker pancarından şurup üretmek üzere bir fabrika kurulmuş ama 15 senedir mahkemelerle uğraşılıyor ve bir bekçiden başka yolunu bilen yok. Mahkemenin neden olduğunu araştırayım dedim. Bin bir türlü rivayet çıktı karşıma. İşin özü bizim insanımız hem kel, hem fodul. Hem tembeller, hem de her şeyi biliyorlar. Bahçe komşum var bana sürekli budama konusunda tavsiyelerde bulunur. Elmalarını yanlış buduyorlar, bana ver ben budayayım diyor. Sen elma ağaçlarını ne yaptın diye sorunca, söktüm, saksağanlar yiyordu diyor. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş gibi. Bir düşmanınız varsa sakın ola ona kurşun falan sıkmayın. Bir meyve bahçesi alıp hediye edin, 2-3 seneye kanser olmazsa gelin benim kafama sıkın. Hay ben böyle hobinin... |
Sn Tarku demek bizdensin, aglanacak haline gulenlerden.
Yinede vazgecme derim, kendin gibi dusunen 10 kisi bulup kooperatif ile kabzimallik isini yapmaya calis. Amcamin bir sozu vardi, " Koylunun akli gozundedir " Eski yaziyla ogretmen olmus, 45 yil fiilen calismisti. Cok eskiden koyde ogretmenken okulda ogrendikleri zaman zamanda yaz kurslarinda ogrendikleri tarim bilgilerini koyluye anlatirlarmis, ama kimsa dinlemezmis, uygulamazmis. Gitmis kendi parasiyla 4-5 donum kiralayip tutun dikmis ve kursta ogrendigi sekilde dikip toplamis. Urun bilinenden iyi ve fazla olunca, gozleriyle gorunce, koyluler gelip sen su toplantilari birdaha yapip anlat bakalim hoca demisler. Saglicakla kalin |
Eğer, yeterli bilgi ve deneyiminiz yoksa, İstanbul'dan kaçıp bir köye yerleşerek tarımsal faaliyetler yaparak kurtulacağını sanmanın da ağır maddi manevi faturaları mutlaka olacaktır.
Köyde yaşamak aksine belki de İstanbul'da yaşamaktan da zordur. Çiftçilik çekirdek aile işi değil.. |
Dogru olanin yasadigi sehire yakin birkac donum yer alip gidip gelerek birseyler yapmak oldugunu saniyorum. Bu isi gecinmek icin ve ya ek gelir garantisi olarak yapmamak lazim, az birsey geliri olursa ne ala. Alinacak yerin buyuk vr ucuz olmasindansa degerlenebilecek ve gerektiginde kisa surede satilabilecek olmasina dikkat etmek iyi olur. Arazinin buyuklugu oyle olmali ki cevreden birisine gel sen burada otur calis, urunun birkismi senin diyebilesiniz. Aksi takdirde gittiginizde meyveleriniz toplanmis olabilir, tavuklariniza kimse bakmamis olabilir, sebzeler sulanmamis olabilir.
Ciftcilik artik cekirdek aile isi degil, teknoloji ve minimum yatirim/uretim hesabi gerektiriyor. Sehirden gitmek hesabi yapildigi xaman maalesef cocuklar hala anne baba yaninda, torun var ilgilenmek lazim, hastaliklar baslamis doktor ve bakim lazim . Bunlar sehirden uzaklasmayi zorlastiriyor. Gidip oralara yerlesmek isteyen, ornegin serbest tavuk yapmak istiyorsa, yakinda bir yerlesim bolgesinde cevirme tavuk satan biryer acabiliyorsa, ve ya ufak bir dukkanda koy tavugu ve yumurtasi satabiliyorsa belki bir miktar kazanacaktir, ayni zamanda vakit gecirmis olacaktir. Sn Kuzucu`nun yaptigi gibi hem acikta hem serada cesitli urunleri yetistirerek dogrudan satabilecek olan varsa cok fazla zorlanmayacaktir. Kacmayi dusunenlere bol sans ama unutmayalim herseyi dusunmeden atilim yapmak gercekten sans ister, planli olmakta fayda var. Burada Turkiye`de ev almak isteyip bana soran cok var. Soyledigim standart seyler var, once git orada 6 ay kirada otur bakalim alisabiliyor, yasayabiliyormusun, ve unutma kac sene gecerse gecsin orada sen yabancisin. Bulundugun yerde bir is yapamiyorsan orada yapma sansin daha az. |
Sayın tarku, yazmaya kalksam ancak sizin yazdıklarınızı yazabilirdim..Hepsi doğru ve yerinde öneriler.
|
Kurtulmak istedigin yere yakin, hani haftasonu gidip gelebilecegin bir yerde arsa olsa, emeklilikten 5-6 yil oncesinden orayi cevizlik yapsan, emeklilik gelince urun veren yerin olur. Bir nedenle gidemesen satarsin, bos tarlayla urun veren cevizlik arasinda buyuk fark olur, zarar olmaz. Satmam dursun diyene her hafta gidip gelmeye bile gerek yok, bir yarici ile isletmek mumkun.
|
İstanbuldan uzaklaşıp, bir bahçe veya çiftlik sahibi olmak isteyenlere naçizane bir tavsiyem olacak. Bağ, bahçe ile kendiniz ilgilenecekseniz, bir yardımcı tutmayı düşünmüyorsanız; Alacağınız bahçenin bir bölümünü elle çapalayın, daha sonra otlanmış bir bölmesinin otlarını temizlemeyi deneyin, bir bel alıp 30-40 metre kare bir yeri belleyin. Bu dediklerimi yaptıktan sonra kafanızı kaldırıp, alacağınız bahçenin büyüklüğünü ve yaptığınız çalışmayı bütün bahçeye yapacağınızı hayal edin. Eğer o yorgunluk anında bahçe size büyük gelmiyorsa, aradığınız arazi orasıdır.
Ben bahçemi alırken, ağaçları, iki yanından dere gibi akan sulama kanalındaki suyun şırıltısını duyunca hipnotize olmuş gibi düşünmeden aldım. Bahçenin başından sonuna iki tur yaptım mı yarım saat mola veriyorum. 10 sıra olduğuna göre bahçenin tamamını gezmek için 2.5 saat molaya gidiyor :P. Gözünü toprak doyursun lafını niye söylemişler bilmiyorum ama benim gözümü doyurdu gerçekten. Toprakla, ağaçlarla uğraşmayı seviyorum ama herkesin bir limiti vardır. 25 dekar beni biraz aştı sanki ;) |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 10:53. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025