![]() |
Petrol bitiyor balonu,Biodizel aldatmacasi ve Alternatif enerji
Dunyada petrol kaynaklarinin tukendigi petrol sirketleri ve siyasetciler tarafindan uyudurulan bir yalandir.
irak halki dunyanin en buyuk petrol rezevlerini sahibiyken kan aglamaktadir.Sorun petrolun olup olmamasi degil kimler tarafindan kontrol edildigidir.Bizimde açilamayan petrol kuyularimiz var ama DUNYANIN EN PAHALI benzini biz kullaniyoruz sesimizi cikartmadigimiz surecede kullanmaya devam edecegiz! Petrol bitti bitecek iddalari ve kuresel isinma felaket senaryolari ile biodizel yakitlari alternatif olarak sunulmustur.Ancak biodizel yakitlarin bir suru olumsuz yonleri var nedense kimse bunlari konusmuyor iste benim aklima takilan bazi sorunlar: -yakit için yagli tohum urettimi yiyecek ve yemeklik yag fiyatlarini nasil etkileyecek.Bizim doyurmamiz gereken bir nufus var tarlalarimizi bu amacla kullanmak yerine arabalarin yakiti içinmi kullanacagiz? -Biyodizel için gerekli ürünlerin tohumlarini hangi ülkeler ve sirketler üretmektedir? -Kuraklik tehlikesinden soz ediliyor boyle bir durumda yakit icin urun ekmek ne kadar akilli.ürün hasar gördügü zaman ne olacak o yil kimse otomobil kullanmayacakmi? -Yagli tohum uretimi ve GENETIGI DEGISTIRILMIS TOHUMLAR arasinda ne gibi bir baglanti var? Biyodizel icin nerilen urunlerin cogunlugu mIsIr,kanola,soya... bu tohumlarla üretilebilir.Soyle bir senaryonun yasanmasi mümkündür sanirim .Bu GDO lu tohumlar biyodizel için ekilmeye baslanilabilir nasil olsa insan yemeyecek en iyi verimi alacagiz denerek tesvik edilir ve sonra bu ürünler gen kacisi ile her tarafa yayilir .Bu tohumlarin patentini elinde tutan firmalar tarlaniza gelip incelme yaparak benim tohumunu kullaniyorsunuz diye tazminat davasi acabilir! -Ethanol gercekten temizmi ?petroldan daha az enerji verdigi icin daha cok kullanmak gerekiyormus.Hava kirliligine sebeb olmayacagi tartisilir. - Biyodizel icin yagli tohum uretilirken ne kadar kimyasal gubre ve ilac kullanilacak,ne kadar yeni tarim alani acilacak ve cevreye zarari nedir? Gelecegin enerji kaynagi nukler enerjide Amerikada icat edilen z makinasi yildizlarin ic kismindan daha sicak bir isiya ulasmis.Bu aletle ilgili calismalar devam ediyor ama kisa bir sure dunyanin elektirik kullanimin 80 kati enerji aciga çikmis.http://antwrp.gsfc.nasa.gov/apod/ap060313.html |
http://www.reuters.com/resources/r/?...i=425692&w=192
Bush ethanol sisesini kokluyor. Brezilya ziyaretinde bulunan Bush ethanol uretiminde onde giden ulkelerden olan brezilya ile bu konuda ortak çalismak ve ethanol OPEC ini kurmaya yonelik çalismalarda bulunmus. Biyodizel konusunda bayagi suphem var. Sadece yakit için tohum yetistirmek ve ormanlari yok ederek tarla açmak ne kadar cevresi olabilir.Malezyada palmiye agaclarin meyvasindan elde edilen yag icin orman tahrib ediliyor ve dunyada orangutanlarin yasadiklari bir kac yerden biri olan malezyada bu hayvanlarin nesillerinin tukenme tehlikesi baslamis. Kullanilmis yaglardan yakit elde edilmesi mantikli ama sirf bu is icin ürün ekmek ne kadar akillica tartisilir.Fakat benzinin pahali olmasi ve yeni bir iş imkani yaratmasindan dolayi biyodizel Turkiyede tutulacaga benziyor .Biyodizel ayrica tarim kaynaklarini kontrol etmek için kullanilabilir. Biyodizelden baska enerji alternatiflerini de arastirmamiz gerekli.Ruzgar ve gunes enerjisinin çevreye zarari yok nukleer enerji,fuzyon,hydro vs ...uygun bir sekilde yapilirsa en iyi enerji kaynagi olabilir.Yukarda soz ettigim z makinasi teknolojisi rusya ve çin tarafindanda biliniyor elmasi sivi haline getiren bu teknoloji ile SINIRSIZ ENERJI elde etme imkanindan hatta gumusu altina çevirme olanagindan soz ediliyor! |
Bütün yakıtlar gibi biodizelinde her yönüyle konuşulması faydalı. Getirdikleri kadar götüreceklerini de düşünmek gerek.
Fakat linkini verdiğiniz deneysel bir çalışma gibi görünüyor. Bir ara da soğuk füzyon denenmişti. Elmas bildiğimiz saf karbon, sıvılaşır mı sıvılaşırsa saf karbonda ne kadar enerji açığa çıkar ve neden açığa enerji çıkacak biraz karışık geldi bana. Üstelik elmas son derece zahmetli çıkarılan az ve çok pahalı bir maddeyken. Elementlerin birbirine çevrilmesi simyacılık kokuyor gibi..Bir elementin çekirdeğindeki atom sayısının ve elektronlarının sayısının değiştirilmesi o kadar sıradan bir işlem değil gibi. |
sayin memet
dogru soyluyorsunuz biyodizeli her yonu ile tartismaliyiz.Ben biyodizelin çevreci bir yakit olduguna katilmiyorum.Bu konu hakkinda yazmaya devam edecegim. Verdigim link ile ilgili olarak konusacak olursak bu makina Amerikan ordusu ile ortak çalisan sandia firmasinin bulusu.Tahmin edeceginiz gibi teknolojik silahlar uzerine çalisiyorlar.Elmasin eritilmesinin enerji ile pek ilgisi yok o sadece makinenin yaptiklarindan biri.aslinda bu ortaya çikan enerji beklenmedik bir sekilde ve kaynagi pek belli olmayan bir enerji.Bu linkte konu ilgili daha detayli bilgi var(ingilizce) http://www.physorg.com/news11538.html Elemetlerin degistirlmesi bilim kurgu gibi gelsede geçmiste bir çok bilim kurgu denilecek seyin gerçek olduguna sahit oluyoruz.Ne kadar saglikli oldugu tartisilir ama insanlar docagak çocugun cinsiyetini belirleyebiliyor artik. Nanoteknoloji diyorlar yanilmiyorsam bu simyacilik kokan teknolojiye! Tasi altina cevirirseler altinin hiç bir degeri kalmayabilir! Bu teknoloji ile yapay et uretme çalismalari filan var. Benim bu z makinasi ile ilgili yazmamin asil amaci bir noktaya dikkat çekmekti Teknoloji gelistikçe alternatif enerji kaynaklarida cogaliyor insanoglunun enerji sorunu çekmesi imkansiz çunki dunya dondukçe enerji her zaman bir yerde bir sekilde var olacaktir. |
Yagli tohumlar /biyodizel basligi altindaki konuda ege universitesinin enerji bitkileri ile ilgili linkinde biyodizelin "Dunyadaki petrol kaynaklarinin azalmasi nedeniyle" alternatif enerji kaynaklarinin ve biyodizelin onem kazandigi yaziyor.Bir universitemizim petrol kaynaklarinin tukenmek uzere oldugunu idda etmesi beni sasirtti .Aksiyon dergisinin Turkiyede var olan ama kullanamadigimiz petrol kaynaklari hakkindaki haberlerini buraya ekliyorum.ilginç iddalar var .
2. Abdülhamid?in petrol haritası Güneydoğu?da petrol var mı, yok mu? Sultan II. Abdülhamid tarafından hazırlanan petrol haritasında bu soruya 100 yıl önce cevap verilmiş. İşte detaylar!... Türkiye petrol denizi üzerinde mi? Sınırın öteki yakasında petrol çıkıyor da Güneydoğu?da niye çıkmıyor? Ya da başlayıp bitmeyen bir polemik; Türkiye?de petrol var ancak yabancılar çıkarmamıza izin vermiyor! Peki gerçekten petrolü bol denilen Güneydoğu Anadolu Bölgesi?nde petrol var mı? Bu soruya Sultan II. Abdülhamid yüz yıl öncesinden cevap veriyor. Sultan?ın hazırlattığı tespit haritasında Güneydoğu Anadolu?nun neredeyse tamamında yüksek ölçekte petrol rezervinin olduğu saptanıyor. Görevli mühendisler araştırmalarını Doğu ve Güneydoğu ile sınırlı tutmayıp Osmanlı toprakları içinde bulunan Zaho, Erbil, Kerkük, Süleymaniye, Musul ve Bağdat gibi bölgeleri de tarıyorlar. İşin en ilginç tarafı yüz yıl önce hazırlanan petrol haritasının birçok yerinde hâl-i hazırda petrol çıkarılıyor olması. 6 ay önce Barzani ailesi tarafında Habur Çayı?nın öteki kıyısında çıkartılan ve Türkiye?nin, tabir yerindeyse, iştihanı kabartan petrol kuyuları bunlardan sadece biri. BİTLİS?TE PETROL Sultan II. Abdülhamid özellikle 1800?ün son çeyreğinde tüm dünyada gündeme gelen ve stratejik bir maden olduğu kabul edilen petrol için büyük çaba harcadı. Yetişmiş jeoloji ve maden mühendisi olmaması Devlet-i Aliye?nin elini kolunu bağlıyordu. Ancak uğruna savaşların çıkartılacağı, yeni bir dünya düzeninin oluşturulacağı petrolün ehemmiyetini anlayan Abdülhamid sıkıntıları kendi fedakarlıkları ile aştı. Hazine-i Hassa?dan, yani padişahın şahsi malından ödenek çıkartılarak geniş kapsamlı bir petrol rezervi çalışmasına girildi. Sultan?ın kendi parasıyla yaptırdığı çalışmada yabancı ve yerli mühendisler yer aldı. Musul ve Bağdat havalisinde, Dicle ve Fırat nehirleri havzasında petrol taraması yapıldı. Alman maden mühendisi Paul Groskoph ve Habip Necip Efendi yönetimindeki araştırma ekibi çalışmalarını 22 Ekim 1901?de Sultan II. Abdülhamid?e sundular. Bu zamana kadar söylenen ancak mahiyeti hakkında bir bilginin bulunmadığı ?Sultan?ın petrol haritası? sadece Güneydoğu?da değil, Hakkâri ve Bitlis gibi illerde de petrol bulunabileceğini öngörüyor. Haritayı hazırlayan heyet, Bitlis Suyu denilen çayın kıyısı boyunca önemli petrol rezervleri tespit etmiş. Heyetin başkanı Paul Groskoph, petrol noktalarını tek tek tespit ettiklerini aktarırken, takip ettikleri güzergâhı da detaylı bir biçimde anlatıyor. Petrol havzasını dolaşan Paul, Siirt tarafında ve Dicle Nehri kıyısında zengin petrol rezervlerinin bulunduğunu belirtiyor. Dicle Nehri kıyısındaki noktalarda yeterli araştırmayı yükselen sulardan dolayı yapamadıklarını da raporuna ilave eden Paul, nehrin kıyısı dışında, Dicle?nin kıyı şeridi boyunca uzayıp giden yüksek dağlarda da petrol bulunduğunu kaydetmiş. Yine de o dönemin teknik imkanları açısından 900 metre yükseklikteki bu dağlardan petrolün çıkarılması ve nakliyatının zor olacağını eklemeyi unutmamış raporuna. Güneydoğu Anadolu?nun neredeyse tamamı ve Doğu Anadolu?nun bir kısmını kapsayan petrol haritasında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı etrafı, Sinan, Batman Çayı etrafı, Dicle bölgesi, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Botan Çayı etrafı, Habur, Fındık, Cizre, Habur Çayı etrafı, Bitlis Çayı kıyısı ve Hakkâri (Çölemerik)?de önemli petrol yataklarının bulunduğu kaydediliyor. HARİTA İLK KEZ YAYIMLANIYOR Doğu ve Güneydoğu Anadolu?da çalışmalarını tamamlayan heyet daha sonra bugün Irak sınırları içinde kalan merkezlerde petrol taramasına devam ediyor. Kerkük, Babagürgür, Zaho, Süleymaniye, Bağdat, Musul ve Altınköprü?deki petrol noktaları kilometre ve yerleşim yerlerine göre yön tayini yapılarak kayıt altına alınıyor. Raporda Kerkük ve şehre 15 kilometre uzaklıktaki Babagürgür bölgesinde yoğun miktarda petrol rezervinin bulunduğu belirtiliyor. Babagürgür bölgesinin II. Abdülhamid?in şahsî malı olduğu, ve bu topraklarda Türkiye?deki Nefçi ve Doğramacı ailesinin pay sahibi olduğu biliniyor. Ekip yaptığı tetkikler sonucunda en kaliteli petrolün Bağdat yakınlarındaki El-Kayra ile Mendel?de olduğu sonucuna da varıyor. Ulaşımın Dicle?de sal üstünde, karada da at ve eşek sırtında yapıldığı bir dönemde aylarca süren bir çalışma sonunda Başmühendis Paul Groskoph, ince detayların yer aldığı raporun sonuna iki önemli noktayı da ilave etmeyi unutmuyor: ?Dicle ve Fırat nehirleri havzasında zengin ve mühim petroller bulunuyor. Bunların işletilmesi ve pazarlanması için Bağdat?a uzanan bir tren yolu lâzım. 1889?da inşaatına başlanan ve 1902?de biten demiryolu petrolün Anadolu?ya taşınmasını sağlayacaktır. Bunun için ana hatta sadece birkaç ilave ek hattın yapılması yeterlidir.? Başmühendisin ikinci notu ise iyi değerlendirilmesi durumunda bu petrol coğrafyasının gelecekte dünyanın en önemli merkezlerinden biri olacağı şeklinde. Kısa bir zamanda bu kadar noktada tarama yaptırarak günün kıt imkânlarına rağmen petrol tespitini belgelendiren Sultan II. Abdülhamid?in saltanat ömrü petrol çıkartmaya yetmedi. İlk kez yayımlanacak olan ?Sultan?ın petrol haritası? Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve önümüzdeki günlerde kamuoyuna sunulacak olan ?Osmanlı Döneminde Irak? isimli kitapta yer alacak. Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak, bu çalışmayla Irak?taki Osmanlı?yı kamuoyuna sunacaklarını belirtiyor. Kitabın editörlüğünü yapan Cevat Ekici de kitaptaki birçok belge ve çizimin, özellikle de petrol bölümündeki haritaların halen üzerinde çalışılmaya değer belgeler olduğunun altını çiziyor. Çalışmanın kapsamı petrol haritası ve bununla ilgili raporlarla kısıtlı değil. Hazine-i Hassa?ya devredilen petrol hakları ve bununla ilgili yazışmalar da bulunuyor kitapta. 18 Kasım 1902?de Yıldız Sarayı?na gönderilen belgede Musul vilayetindeki petrol madenlerinin imtiyazının Hazine-i Hassa?ya verildiği kaydediliyor. Daha sonraki tarihlerde padişaha ait araziler Maliye Hazinesi?ne devrediliyor. Ancak 12 Ocak 1920?de Maliye Hazinesi?ne devredilen padişaha ait bütün malların tekrar Hazine-i Hassa?ya devri için bir kararname çıkartılıyor. Aksiyon dergisinin 480. sayısında yer alan ?Hanedan Musul?u istiyor^? başlıklı haberde, Osmanoğullarının Sultan Abdülhamid?ten miras kalan Musul?daki gayrimenkullerini almak için hukuki bir mücadele başlattıklarına yer veriliyordu. Aynı haberde hanedanın mirasçılarının daha önceki dönemlerde Musul?daki gayrimenkulleri dava yolu ile kazandıkları, ancak birtakım siyasi manipülasyonlar sebebiyle bu kararın uygulanmadığı da vurgulanıyordu. 65 NOKTADA PETROL TESPİT EDİLMİŞ 1. Diyarbakır 2. Mardin 3. Bismil 4. Hazro Çayı 5. Sinan 6. Batman çayı 7. Dicle 8. Midyat 9. Bedran 10. Bitlis Suyu (çayı) 11. Tulan 12. Siirt 13. Botan çayı 14. Habur 15. Fındık 16. Cizre 17. Dehuk 18. Zaho 19. Habur çayı 20. Hakkari (Çölemerik) 21. Ahmediye 22. Bisan 23. Alkuş 24. Akra 25. Büyük Zap 26. Revanduz 27. Musul 28. Karakuş 29. Nemrut 30. Küçük Zap 31. Erbil 32. Köysancak 33. Altınköprü 34. Şargat 35. Hamrin Dağı 36. Kerkük 37. Taşhurmatı 38. Tavuk 39. Karadağ 40. Süleymaniye 41. Karadağ 42. Aksu 43. Tuzhurmatı 44. Kefri (Salahiye) 45. Deli Abbas 46. Tikrit 47. Samara 48. Haso çayı 49. Narbin Suyu 50. Diyale Suyu 51. Ramadi 52. Felluce 53. Mendeli 54. Bakuba 55. Kazımiye 56. Bağdat 57. Museyyeb 58. Hılle 59. Kerbela 60. Hit 61. Fırat 62. Anah 63. El-Kadim 64. Ebu Kemal 65. Meydani Dr. Orhan Koloğlu: HARİTA BİLİNMİYOR AMA ABDÜLHAMİT?İN PETROLE İLGİSİ MEŞHUR II. Abdülhamid?in petrol ile ilgili çalışmaları daha çok genel olarak biliniyor. Kapsamlı ve detaylı bir şekilde bilinmiyor. Bu haritanın ortaya çıkarılması önemli bir gelişmedir. Abdülhamid dünyadaki değişimi yakından takip ediyordu. O dönemlerde petrolün yeni kullanım alanları bulduğunun da farkındaydı. Artık motorlu taşıtlar yaygınlaşıyor ve bunlarda petrol kullanılıyordu. Donanmaları ile dünyayı idare etmeye çalışan İngilizler kömürle çalışan gemilerini artık daha pratik olan petrolle çalıştırmaya başlamışlardı. Abdülhamid bunların hepsini biliyor ve petrolün gelecekte stratejik bir silah olacağının hesabını yapıyordu. Bu yüzden Musul?un petrol arazilerini satın aldı. Çünkü İngilizler ısrarla burayı istiyordu. İngilizler, 1. Dünya Savaşı?nda Bağdat?ı almak için harcadıkları paranın 7 mislini Musul?a sahip olmak için harcadılar. |
Pek çoğumuz sık sık işitiyoruz, "petrolümüz var da yabancı güçler çıkarmamıza izin vermiyor" diye. Aklı bütünüyle ve çok kurcalayan bir iddia bu. Türkiye'de petrol olduğunu savunanlarla, olmadığını iddia edenlerin artık iyice 'sulanan' müzmin çekişmesi süredursun, bu defa "petrol var"cıların savını uydularla destekleyen bir gelişme var. Son günlerde tartışmalı bir 'petrol sahamız'daha oldu. Kastamonu Küre dağlarının altında büyük hacimli petrol bulunduğu ortaya çıktı; en azından uydu fotoğrafları öyle diyor. Bu keşfi yapan, uydular aracılığıyla Hazar havzasında petrol arayan, Amerikan tröstü Amaco. Fotoğraflarda, Bartın'dan Tosya'ya kadar uzanan alanın zengin petrol yataklarına sahip olduğu görülüyor.Aslında Küre dağlarında petrol bulunduğu iddiası ve arama çalışmaları yeni değil; 1950'li yıllarda Küre silsilesinin Ballıdağ mevkiinde Amerikalılar gelip arama yapmış. Tam 11 yerde kuyu açmış Amerikalılar ve ardından "bulunamadı" diye kuyuları mühürleyip gitmişler. Uydu görüntülerinde petrol olduğu söylenen bölge Bartın, Daday, Hanönü, Azdavay, Ağlı, Tosya istikametinde uzanıyor. Özellikle Daday'ın Alipaşa köyü ile merkeze bağlı Karadere ve Boyalılar bölgeleri, petrol olduğu iddialarının yoğunlaştığı yerler.Uydu resimleri nasıl bulundu?1997 yılında çekilen uydu resimlerinin bizzat petrol tröstleri tarafından Türkiye'ye verilmediği, verilmek istenmeyeceği kesin gibi. Resimleri, biraz da rastlancı sonucunda Prof. Dr. Ahmet Maranki ele geçirmiş. Aslen Kastamonulu olan Maranki, görevli olarak bulunduğu Azerbaycan'da Amerikan uydularının çektiği resimlere bir Azeri bilimadamı arkadaşı vasıtasıyla ulaşmış. Azerbaycan'da 1997'de yapılan Uluslararası Enerji Kongresi'ni BM adına izleyen Maranki, basına kapalı toplantıda anlatılanlara ve gösterilen uydu resimlerine bakıldığında, Türkiye'nin adeta petrol denizi üzerinde yüzdüğünün görüldüğünü anlatıyor.Maranki, merakını yenemeyip geçtiğimiz şubat ayında memleketi Kastamonu'ya gidip araştırma yapınca ilginç gerçeklerle karşılaşmış; "Bana yaşlı köylüllerin anlattığına göre, 1950'lerde Amerikalıların açtığı kuyulardan sarı renkte bir şey fışkırmış. Sonra hemen kuyulara taş doldurup kapatmışlar. Bazı köylülere, 'siz petrol denizinin üzerinde yaşıyorsunuz ' demişler. Uyduların aramasında petrolün yanısıra bu bölgede Ilgaz dağlarında 1850 metrede selenyum bulunduğu tespit edilmiş. Gidip gördüm, Ballıdağ eteklerinde Tosya'nın Karadere mevkiinde petrol resmen yerden çıkıyor. Petrol var ancak çıkartılmıyor". Konuyla yakından ilgilenen bir başka isim, CHP Kastamonu Miletvekili Mehmet Yıldırım. "Meclis'in şu telaşı geçsin, kesin kararlıyım, bu Küre dağlarındaki petrol meselesiyle ilgili bir önerge vereceğim" diyen Yıldırım, bu arada Petrol Mühendisleri Odası'yla irtibata geçmiş. Oda Başkanı Mete Topgüder'in yaptırdığı araştırmanın sonucunu, önümüdeki günlerde ortak bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklayacaklar.Maranki ve Yıldırım bölgeye gidip arama yapılan kuyuları görmüş, yöre halkıyla konuşmuşlar. Amerikalıların 1958'de TPAO ile işbirliği içinde yaptığı sondaj çalışmalarının 11 tanesi tespit edilebildi. Bu 11 kuyuunun hepsi betonla kapatılmış. Yıldırım, "O zaman kuyuları açanlar yerli halka, 'zengin oldunuz' demiş. Halk kuyulardan petrol çıktığını bizzat görmüş" diyor. Petrol çıkan kuyuların neden kapatılıp mühürlendiği konusu ise, biraz sonra değineceğimiz üzere, Yıldırım'ın ifadesiyle "kuşatılmışlıktan" gaflete kadar uzanan sebepler zincirinde saklı."Asfalt yapalım diye getirdik, tamamen yandı"Küre silsilesinde petrol ve türevlerinin bulunduğuna dair yöre halkının birçok anısı ve gözlemi bulunuyor. Bunlardan biri, Tosyalı emekli zabıta memuru Hasan Mısırlı'ya ait. Mısırlı, Karadere köyünde dere yatağı boyunca akan yanıcı maddenin 1970'li yıllarda ilgilerini çektiğini ve zamanın belediye başkanının, bundan faydalanmak için kendisini görevlendirdiğini belirterek şöyle devam ediyor: "Dere boyunca yıllardır akan bu maddeyi yolda zift olarak kullanmak istiyorduk. Yükleyip getirdik. Sınamak için yaktık, geride hiçbir şey kalmamacasına tamamı yandı. Şaşkına döndük. O zaman çok uğraştık ama sesimizi kimse duymadı. Bu maddenin incelenmesi gerekir".Sadece petrol değil?Küre silsilesinin barındırdığı zenginlik sadece petrolle sınırlı değil. Prof. Maranki, uydu resimlerinde petrolün yanısıra Cide dağlarında cıva olması kuvvetle muhtemel belirtilerin görüldüğünü, Ayrıca Ağlı-Azdavay-Daday-Tosya-Kurşunlu güzergahında altın, manganez ve linyit bulunduğunu, bunların da bölgenin değerini son derece artırdığını belirtiyor.Yıldırım da bölgede daha başka madenlerin bulunduğundan bahsediyor: "Küre dağlarında dünyanın en zengin kobalt cevherleri çıkıyor ama biz bakır cevherini ham olarak içinde kobalt ve altın bulunduğu halde yok pahasına satıyoruz".TPAO: "Bütçemiz sınırlı, arama yapamıyoruz"Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) yetkilileri ise Boyabat, Soğuksu, Ekinveren yörelerinde 8 kuyu açtıklarını, ancak bunların hiçbirinde ekonomik bir keşif yapamadıklarını, sadece birinde gaz bulunduğunu belirtiyorlar. Yetkililer, "TPAO'nun arama bütçesi onda bire düşürüldü. Bu da yeterli sayıda ve istediğimiz yerlerde kuyu açmamızı engelliyor. Bu bütçeyle ancak çok sınırlı aramalar yapabiliyoruz.Şu an için kuruluşun Küre'de bir çalışması yok. Şimdilerde daha ziyade Karadeniz'de denizel alanda Madison şirketiyle birlikte petrol araması yapıyoruz. Karadeniz'den oldukça umutluyuz" şeklinde konuşuyorlar.Türkiye'nin en yakın petrol mühendislerinden Necdet Pamir, TPAO'nun Ekinveren, Soğuksu, Boyabat yörelerinde petrol sızıntısı keşfettiğini belirterek. "Sızıntı varsa petrol mutlaka vardır" diyor.Osmanlı'nın başına gelen,Türkiye'yi ürküttüTürkiye'de petrol arama ve çıkarma faaliyetlerinin geçmişine göz attığımızda, "art niyet olarak" isimlendirilebilecek bazı hallerin yanısıra, ilginç bir içe kapanma da hemen dikkati çekiyor. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, daha önce özellikle yabancılara verilmiş bir çok petrol arama/çıkarma izninin iptal edildiği görülüyor. Dahası 1940'lı yıllara kadar da petrolle ilgili bir kuruluşumuz yoktu.1921'de Amerikan Raşyen Kumpanyası Anadolu'da petrol aramak için başvuruyor, TBMM barış imzalanmadan kabul edilmeyeceği yönünde karar çıkartıyor. Meclis 3 Kasım 1922'de, "Petrol, neft ve havagazı arama izninin kimseye verilmeyeceği" kararını çıkartıyor. Fransız Emile Mayen'e verilen Van'ın Beşparmak ve Gürgün ilçelerindeki arama izni, Manisa Kozluca'daki Mehmet Bahri Bey'e verilen petrol işletme imtiyazı, Mardin Midyat'ta Ahmet Şakir Efendi'ye verilen neft ve zift araştırma ruhsatı? Bunlar ve daha bir çok petrol arama/çıkarma izni 1924'te iptal ediliyor. Ertesi yıl, yani 1925'te ise Sinop Ekinvaran, Gelibolu, Gölcük, Eksamil, Gonoz, Mürselli, Tekirdağ Balatnoz deresi, Van Hareşit, Amik ve daha birçok bölgede daha ziyade yabancılara verilmişpetrol arama/çıkarma ruhsatları feshediliyor.Genç Cumhuriyet'in bu "refleks" davranışında muhakkak ki, petrol yüzünden Osmanlı devletinin başına gelenler ve batılılarca bu devletin zenginliklerinin nasıl talan edildiğinin iyi bilinmesi yatıyor. Ancak çok geçmeden Türkiye, çekirge ile mücadelede kullanılacak motorlara konulacak kadar bile petrol bulamayınca durum değişiyor. Hükümet, Urfa ve Mardin'i istila eden çekirgelere karşı kullanılacak araçlara konmak üzere "pazarlık" usulüyle petrol alınmasına karar veriyor. 1927'de, Türkiye dahilindeki bütün petrol yataklarının tespiti ve işletmesi hakkı İş Bankası'na veriliyor.Petrolümüzü kim saklıyor?Ülkemizde petrol olup olmadığı kadar tartışmalı, su götüren, 'suyu çıkmış' bir başka konu bulmak zor. Türkiye'de petrol olduğunu iddia edenlerin de, olmadığını iddia edenlerin de kendine göre gerekçeleri var. 'Petrol yok'çular, bugüne kadar açılan 1000 küsür kuyudan sonuç alınamadığından hareketle, buna bilimsel bazı izahatler de ekleyerek cepheyi sağlamlaştırıyor. 'Petrol var'cılar ise, daha ziyade arama yapılan yörelerdeki halkın sahit olduğu olayları, yurt dışında yazılmış yazıları, yabancı araştırmacıların sonuçlarını gerekçe gösteriyor.Petrol denizi üzerinde yüzdüğümüz doğruysa eğer, neden diğer bütün ülkelerde çıkartılmasına 'izin verilen' petrol bizim ülkemizde yerin altında tutuluyor? 1930'lardan bu yana petrol aramak için açtığımız 1000'in üzerindeki kuyu da, sadece Raman ve bir iki küçük hacimli kuyu haricinde hiç mi petrol izine rastlanmadı? Aranıp bulunamayan petrol, sınırın hemen öte tarafından niçin yer altından kendiliğinden çıkıyor? Yok eğer rastlanmadıysa, 1080 civarında arama sahası raastgele mi seçildi? Türkiye'nin, petrol varlığını ekonomik ve stratejik gücüne dahil etmesini kim engelliyor?Mason-petrol ilişkisi?Kastamonu yöresinde petrolün mevcut olduğu uydu fotoğraflarıyla anlaşılınca, zamanın Amerikan büyükelçisi marc Grossman 1997'de bölgeye ilginç bir gezi gerçekleştirmiş. Gezinin detaylarını Prof. Maranki şöyle anlatıyor: "Grossman bu geziyi, uzun yıllar Türkiye'de petrolle ilgili kuruluşlarda en üst düzeylerde görev yapmış mason büyük üstadı Necdet Egeran'ı da yanına alarak yaptı. Gezinin tam da uyduların Küre'de petrol tespit ettiği zamana denk gelmesi çok manidar. Taşköprü ve Tosya civarlarını gezen büyükelçi, soru soran gazetecilere "kastamonu etli ekmeği ve Taşköprü sarımsağı yemeye geldim" cevabını verdi. Grossman'ın Egeran'la loca bağlantısı var, ikisi de aynı mason locasına kayıtlı".İskoç Riti'ne bağlı Bilgi Locası'na kayıtlı olan Enver Necdet Egeran, uzun süre en üst masonluk derecesi oan 'büyük üstad' olarak Türkiye masonluğunu yönetti. Egeran'ın hayatında masonluk ne kadar önemliyse, petrol de o kadar önemli. Maden Tetkik Arama'nın 1940 ila 1951 yılları arasında Jeoloji Şube Müdürlüğünü yapan Egeran, 1951'de MTA'nın Petrol Dairesi'nin kurulmasıyla Petrol Dairesi Şube Müdürü olur. Egeran, 1953-56 arasında petrol devi Mobil'in Türkiye müdürü yapılır ve 1968'e kadar bu görevde kalır.Egeran'ın Türkiye petrol tarihinde dikkat çekici bir yeri var. Yabancı şirketlerin Türkiye'de petrol aramasına izin veren Petrol Kanunu'nun çıkmasında en büyük pay Egeran'a ait. İlginç olan şu ki ülkmizde Mobil tarafından kuyuların açılıp, petrol bulunmadığı gerekçesiyle betonla kapatılması daha ziyade Egeran'ın Mobil'in başında bulunduğu tarihlere denk geliyor. İlgili yöre halklarının, "Gözlerimizle gördük, petrol fışkırıyordu" diye hala torunlarına anlattıkları kuyular bunlar.Türkiye'de masonların kendi üyelerin mahsus gizli olarak yayınladıkları 'Şakul Gibi' adlı dergide Egeran hakkında oldukça çarpıcı bilgiler veriliyor. 1949'da Tekris Locası'na kaydolan egeran, Mayıs 1950'de kalfa, aynı yılın ekim ayında üstad oldu. Ardından bilgi Locası'nı kurdu ve 1955'te Üstad-ı Muhterem, 1958'de Türkiye Büyük Locası'na Büyük Sekreter, 2 Mayıs 1965'te Pek Sayın Büyük Üstad seçildi.Resmi bazı raporlarda Egeran'dan ve faaliyetlerinden bahsediliyor. Bu bahis öyle alışılmış ifadeler içermiyor. Bazı paragrafları birlikte okuyalım: "..Yabancıların Türkiye'de petrol aramasına izin veren kanunun kabul edilmesinden sonra ülkemizde petrol arayan yabancı şirketlerin tamamı yahudilere aittir. Görüldüğü gibi Necdet Egeran, Türkiye'de petrol aramaları yapan Yahudilerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde, Türkiye'nin en aktif masonu olma özelliği taşıyor. Aynı tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan Mobil'in genel müdürü olması da rastlantı değildir. Türkiye'nin petrol yönünden yıllarca dışarıya bağımlı kalması ve Ortadoğu'nun sayılı petrol üreticisi ülkelerinden biri olma şansını elde edememesinin sebebi, bu petrol kuyularının ileriki bir tarihte kullanmak üzere kapatılmasıdır. 1950'lerden beri Türkiye'deki petrol rezervleri ile ilgili kilit noktalarda görev yapmış olan Egeran ve Türk masonları, Siyonizm'in idealleri için tarihi bir hizmette bulunmuştur".Türkiye'de petrol faaliyetinin içinde bulunan masonlar, Egeran'la sınırlı değil. Değişik localara kayıtlı daha bir çok mason, petrolle ilgili kuruluşların tepe noktalarında görev almış. Yıllar içinde petrolle ilgili çeşitli kuruluşlarda görev yapan masonlar var.CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, "Anlaşılıyor ki Türkiye kuşatılmış" dedikten sonra şöyle devam ediyor: "Bu kuşatmayı biz yaracağız ve kurtulacağız. Kuşatmayı yarmamız için TBMM'de AKP, CHP ayrımı yapmadan ulusal mutabakatı sağlamamız lazım yer altında zengin madenlerimiz var ama kullanamıyoruz. Var mı dünyada bizim gibi başka ülke?".Türkiye'nin güçlü bir ekonomi için petrole ihtiyacı var. Gerçekten var da çıkarılmmıyor mu, yoksa bize Osmanlı'dan kalan "kuru" bir arazimi, henüz belli değil ama petrol arama kuruluşlarımızın ödeneğini de arttırarak , geçmişte kapatılan kuyuları yeniden ve öncelikle ele alabilir, yıllık açılan kuyu sayısını birkaç düzineden birkaç bine çıkarırsak, bizim de petrol zengini olmamamız için hiç sebep yok. Kaldı ki bu noktada Prof. Maranki, Sovyetler Birliği döneminde Sovyet Kozmik Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin yaptığı bir tespiti aktarıyor: "Irak ve İran'da bulunan petrol yatakları her yıl çok belirgin şekilde Türkiye'ye doğru kayıyor".
16.06.2003 Aksiyon |
DENİZLERİMİZ PETROL KAYNIYOR
Ege, Akdeniz ve Karadeniz petrol açısından zengin mi? Bu çok önemli soruyu dünyanın en büyük petrol şirketlerinden birinin genel müdürüne sorduk. İşte cevabı Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Brezilya'lı Petrobras Karadeniz'de petrol arıyor. Hatta çalışma yaptığı yerlerin başında İstanbul Boğazı'nın Karadeniz bölümü de var. Şirketin Genel Müdürü Paulo Karvalho Samanyolu Haber'e çalışmaları hakkında bilgi verdi. Karvalho: ?Biz, Karadeniz'in yeni ve büyük bir petrol bölgesi olduğunu düşünüyoruz. Çok fazla burada kuyu açılmamış. Biz şu anda verileri analiz ediyoruz. Bir değer biçemiyoruz. Bazı güzel petrol yapıları olduğunu biliyoruz. Fakat ne kadar petrol olduğunu söylemek için erken." PETROBRAS bir devlet şirketi. Bir zamanlar Brezilya'ya kendine yetecek petrol yok denirken ülke şimdi kendi kendine yeten ve ihraç eden ülke konumunda. Petrobras derin denizlerde sondajlarda uzmanlaşmış bir kurum. Karadeniz'de de derin sularda sondaj yapacaklar. Eğer petrol çıkarsa ruhsat sahibi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ile yarı yarıya paylaşılacak. Genel Müdür Paulo Karvalho Samanyolu Haber'in Ege ve Akdeniz'in petrol açısından ne kadar zengin olduğu konusundaki sorusunu ise şöyle cevaplandırıyor: "Biz şuna inanıyoruz, biz bu bölgeye baktığımız zaman büyük petrol potansiyeline sahip olduğunu görüyoruz. Ama önemli nokta şu: Petrol için doğru noktayı bulmak. Çünkü keşif için petrol kuyusu açmak çok pahalı. Bunun için en doğru noktayı bulmak zorundayız. Biz bu bölgede hazar denizindeki." Petrobras genel müdürü Paulo Karvalho, Karadeniz'deki petrol rezervini Hazar Denizi'ndeki petrol potansiyeline benzetiyor. Hazar'da 163 milyar varil keşfedilmemiş petrol rezervi bulunuyor. Denizlerimizin barındırdığı bu muhtemel petrol rezervi, gözlerin bir kez daha kamuoyunda büyük tedirginlik uyandıran Petrol Yasa Tasarısına çevrilmesine sebep oldu. Zira tasarı yasalaştığı takdirde bu zengin rezervlerin Türkiye'nin kontrolünden çıkması tehlikesi gündeme gelecek. Çünkü denizlerdeki ruhsatlar, şu anda devlet şirketinin elinde, ancak ruhsat süresi 2011'de bitiyor. |
YAZDIKLARINIZI HAYRETLE OKUDUM.
Doğrumudur bütün bunlar ? |
Ben Türkiyede petrol olduguna ama cikaramadigimiza inaniyorum.Biz bir ilüzyonlar ulkesinde yasiyoruz bir çok sey asla gorundugu gibi degil. "milli egitim" dedigimiz okul sistemi ve tarih kitablari bile yalan yanlislarla dolu.Turkiye her yönüyle bagimsiz bir ulke olmalidir . Ne ekip biçecegimize bile baskalari karar veriyor artik.
Petrolun bittigi yalani dedigim gibi petrol sirketleri tarafindan fiyatlari yuksek tutmak icin gudemde tutuluyor.TCDD petrol ve araba sirketlerinin siyasilerle olan çirkin iliskisi yuzunden kendi kaderine terk edilmis durumda Avrupada trene buyuk onem verilirken bizim trenlerimiz çuruyor varsa yoksa kredilerle ,anlasmali ihalelerle yapilan berbat "double yollar" her yil bu rezalet yollar yuzunden kaç kisi canindan oluyor.Istanbulda iki tane kopru var ama ikisindede tren ve metro geçemiyor!Daha neler neler yazmakla bitmez! Biyodizelin çevreci bir yakit oldugu soyleniyor fakat daha simdiden ekolojik ve ekonomik sorunlar yaratmaya basladi.Meksida temel gida maddesi olan ve misir unundan yapilan tortiya ekmegi ethonol uretimi yuzunden zamlaninca meksikalilarin hukumeti protesto etmesine sebeb olmus! Birileri çikip yenilip içilmeyen bor madenimizle çalisan araba yapsa veya hydro,gunes enerjisi,soguk fuzyon ve bunun gibi yenilebilmez maddeleri kullansa daha iyi olmazmi? Hatta yabanci sirketleri bekleyen petrolumuz kullansak fenami olur? Neden dunyanin en pahali benzinini elektirigini Türk vatandasi kullaniyor ? Biyodizel teknolojisi kullanilmasi kolay ve pahali olmayan bir yontem benzinin çok pahali olmasi insanlari bitki yaglarini kullanmaya yoneltiyor. bu yontem Türkiyede kisa surede tutulursa sasirmam. Ben bu teknolojinin bilinmesi ve kullanilmasina karsi degilim ancak biyodizelin petrolun tek alternatifi gibi dusunlunmesine ve sunulmasina karsiyim.Çevreciyim diyenler yakit için tarlada ürün uretilmesinin ne kadar ekolojik oldugunu iyi arastirmalilar. |
Netpano yazarı Hakan Yılmaz Çebi son petrol yasasını hakkında bilinmeyenleri açıklıyor. Yabancıların Türkiye'de petrol aramasına izin veren kanunun kabul edilmesinden sonra, ülkemizde petrol arayan şirketlerin tamamı Yahudilere aittir.
Güneydoğu'da arama yapanlar arasında en büyük iki petrol şirketi ?MOBİL? ve ?SHELL?di. Shell Petrol şirketi uluslararası sahada Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi kullanır. Royal-Dutch Shell'e bağlıdır. Sahibi Markus Samuel isimli bir Yahudi'dir. Diğer petrol arayıcısı şirket "MOBİL" ise bilindiği gibi Yahudi trilyoner ROCKEFELLER'ın birçok petrol şirketinden biridir. Türkiye'de petrol aramaya başlandığı 1956 yılından 1968 yılına kadar MOBİL'in Türkiye'deki Genel Müdürü NECDET EGERAN'dı. Necdet Egeran 1954 'te yabancı şirketlerin Türkiye'de petrol aramasına izin veren Petrol Kanunu'nun kabul edilmesinde en büyük çabayı sarf edenlerden birisi. Aynı zamanda MTA'nın ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nün kurucularından. Daha sonra emekli olup 56'da Mobil'in başına geçer. Mobil'in petrol bulduğu kuyuları beton dökerek toprak üzerine çıkmasını engellediği söylentilerinin yaygın olduğu tarihte Mobil'in tek söz sahibi idarecisiydi. ... Dönemin ETİBANK GENEL MÜDÜRÜ BURHAN ULUTAN da o tarihlerde çalkalanan rivayetleri doğruluyor. Kendisiyle görüşmemiz sırasında yaptığı açıklamada Ulutan şunları söyledi: "1965'LERİN BAŞINDA MOBİL OİL'İN BAŞINDA EGERAN İSİMLİ BİRİSİ VAR. BU ARADA PETROL BULUNAN KUYULAR DA KAPATILMIŞ..." O dönem en gündemdeki şahıslarından Necdet Egeran'ın başka büyük bir özelliği daha var. Bu özelliğini TÜRKİYE'DEKİ MASONLARIN kendi aralarında yayınladıkları "ŞAKÜL GİBİ" isimli mason dergisinden öğreniyoruz. ENVER NECDET EGERAN'IN KİMLİĞİ 24 Ekim tarihinde DOĞUŞ LOCASI'nde tekris edildi. (42 YAŞINDA)... Mayıs 1950'de KALFA, Ekim 1950'de ÜSTAD oldu? Necdet Egeran Bilgi Locası'nın 25 kurucu üyesi arasındadır... 1955 yılında da ÜSTAD-I MUHTEREM oldu... Egeran 1958'de Türkiye Büyük Locası'na GENEL SEKRETER seçildi. ... Locası tarafından İskoçya Büyük Locasına Fahri Büyük 2. Nazırı unvanı verildi... 1964 yılında 1. BÜYÜK LOCASI'nı temsilen New York Büyük Locası'nın toplantısına davet edildi... Necdet Egeran 2 Mayıs 1965'te PEK SAYIN ÜSTAD seçildi. 58 yaşında 16. Masonik yılında TÜRK MASONLUĞUNUN EN GENÇ BÜYÜK ÜSTADI OLDU?" (Şakül Gibi Dergisi) Görüldüğü gibi Necdet Egeran, Amerika'dan ısmarlama gelen Cevat Eyüp Taşman gibi yabancı petrol şirketlerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde Türkiye'nin en aktif masonu olma özelliğini de taşıyor. Aynı tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan MOBİL'in Genel Müdürü olması ÇOOOK İLGİNÇ RASLANTI olsa gerek!!! Türkiye'nin yıllardır petrol yönünden dışarıya bağımlı kalması ve belki de Ortadoğu'nun sayılı petrol üreticisi ülkelerinden biri olma şansını kaybetmesi ile TÜRKİYE'DEKİ MASONLUK, SİYONİZM davasına pek önemli katkılarda bulunmuş ve neticede hipnozlu milletvekillerinin uyuduğu bir anda YENİ PETROL YASASI MECLİS' TEN TAYYİ MEKAN yaparak geçmiştir NETEKİM!.. BİR DÖNEM TÜRK PETROL REZERVLERİNİ KONTROL EDEN MASONLARIN LİSTESİ: SELİM SOYDANBAY.: MOBİL MÜDÜRÜ, DEV LOCASI KAZIM AKYEL: TÜRKİYE PETROLLERİ GENEL MÜDÜR MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI İBRAHİM ENVER ALTINLI.: MTA ENSTİTÜSÜ UZMAN, KÜLTÜR LOCASI İHSAN RUHİ BERENT.: MTA GENEL MÜDÜRÜ, UYANIŞ LOCASI OSMAN ŞEVKİ FİGEN: MOBİL OİL MARMARA BÖLGESİ MÜDÜRÜ, MUSAVVAF LOCASI MİTHAT GÜLDÜ.: ETİBANK BAŞKONTROLÜ, İDEAL LOCASI İHSAN MİZANOĞLU.: PETROL OFİSİ MÜDÜRÜ, İNANIŞ LOCASI RAUF ROZENTAL.: SOCANİ VAKUM PETROL ŞİRKETİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ.: KÜLTÜR LOCASI BAHRİ ERGENE, MOBİL.: FAZİLET LOCASI BESİM TAN, MOBİL MÜDÜRÜ.: SEVGİ LOCASI İBRAHİM DERİNER.: ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI ESKİ MÜSTEŞARI, BİLGİ LOCASI İHSAN KAYIN.: PETROL OFİSİ MÜDÜRÜ, İNANIŞ LOCASI NİMET DANABAŞ.: MADEN KREDİ BANKASI MÜDÜRÜ, KÜLTÜR LOCASI SÜHA TUĞRUL AKSOY.: ETİBANK ALIM SATIM ŞUBE MÜDÜRÜ, ÜLKÜ LOCASI OSMAN BİLEN.: TPAO PERSONEL MÜDÜRÜ, UYANIŞ LOCASI LÜTFİ ERSİN ÜÇER.: SHELL CO. PLANLAMA MÜDÜRÜ, ÖZLEM LOCASI SABİH BÜYÜKARIKAN.: ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI MÜŞAVİRİ, UYANIŞ LOCASI TURHAN KUT.:ETİBANK GENEL MÜDÜR MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI SABRİ CEREN.: TPAO PAZARLAMA MUHASEBE MÜD., UYANIŞ LOCASI ZİYA AYTINBAŞ.: TÜRKİYE PETROLLERİ A.O GENEL MÜDÜR MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI ABDÜLKADİR ASNA.: MTA ENSTİTÜSÜ TTL ŞUBESİ MÜDÜRÜ, UYANIŞ LOCASI RIFAT AYAYDIN.: TÜRKİYE PETROLLARİ A,Ş., UYANIŞ LOCASI OSMAN ALİ BERKMAN.: MOBİL MÜDÜRÜ, ANKARA UYANIŞ LOCASI MEHMET RIZA AKASLAN.:TPAO MALİ İŞLER GRUP BAŞKANI, UYANIŞ LOCASI ATİLLA AYKOL.: MADEN JEOLOJİ MÜHENDİSİ, DEV LOCASI AHMET BARAY.: ETİBANK GENEL MD. MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI ZEKAİ BOYER, TPAO PERSONEL MD. ANKARA UYANIŞ LOCASI BELGİN ERKAN.: TPAO GENEL MD. İKMAL GRUP BAŞKANI, GÖKKUŞAĞI LOCASI CENGİZ ERDAL .: PETROL OFİSİ A,Ş. GENEL MD. YARDIMCISI, GÖKKUŞAĞI LOCASI YALÇIN İLTER .: MOBİL OİL BÖLGE MD. MATRİKÜL N: 1320 Yukarıda da görüldüğü gibi madenlerimiz yıllarca Siyonistlerin "ÇİFTLİKLERİMİZ" dedikleri mason localarına kayıtlı "kişilere" bırakılmış! Üstelik bunların pek çoğu TÜRKİYE'NİN AZAMİ DERECEDE MİLLİ DUYARLILIK GÖSTERMESİ GEREKEN TÜRKİYE PETROLLERİ ANONİM ORTAKLIĞI çalışanları olması GAFLET ÜLKESİ olmamızı göstermiyor mu?! (.:) MASONLARIN KENDİ ARALARINDA KULLANDIĞI ÖZEL İŞARETLERDEN BİRİDİR! RETOG ŞİRKETİ'NİN HAZIRLADIĞI TÜRKİYE'DEKİ PETROL DOSYASI... ''En Zengin Yataklar Türkiye Kürdistanı'nda'' Türkiye sınırlan içindeki petrole ilişkin oyunların yoğunluğu çok zaman kamuoyunda "Türkiye'de petrol var ama ortaya çıkarılmıyor" tartışmalarına yol açıyor. Yıllardan beri bu konuda medya kuruluşlarında birçok haber dönem dönem yer alır. Ne hikmetse bulunan petrol sahalarını hiçbir gazeteci veya medya kurumu yerinde görmez, tespit etmez veya edemez. Bu konuyu ciddiyetle ele almış hiçbir haber programı veya gündem haber bulamazsınız. Şahsıma da yapıldığı gibi, teşebbüs eden birçok gazeteciyi de işinden ederler. Yapacağınız çalışmayı hem kursağınıza gömerler hem de yayınlayacak bir yer bulamazsınız. Diğer taraftan Türk halkı bu iri gazete ve televizyonlarda yayınlanan magazin programlarına ilgisini günbegün gösterirken, niye kendilerine bu tarz konuların işlendiği programların gösterilmediğini bir türlü sormaz!.. Neyse konumuza dönelim ve 27 Şubat 1992 tarihli Güneş Gazetesi'nin birinci sayfasında yayımlanan hayli ilginç rapora bakalım. "En verimli yatakların 'Türkiye Kürdistanı'nda olduğunu ileri sürdüler''? ?Amerikalı Ceyarlar Güneydoğu'da" başlıklı haberde bakın hangi cümleler yer alıyor: "Güneydoğu Anadolu'yu ve Bitlis, Van, Adıyaman, Tunceli illerini "Türkiye Kürdistanı" olarak değerlendiren bir ABD şirketi, ülkemizin yeraltı zenginlikleri konusunda ilginç iddialarda bulundu. Amerikalı petrol şirketi RETOG, Türkiye, Suriye, Irak sınır bölgesinin petrol ve gaz rezervlerinin raporunu yayınladı. Rezerv açısından çok zengin olduğu bildirilen bu bölge, raporda Kürdistan (!) ( DİKKAT EDİNİZ lütfen Yıl 1992- HYÇEBİ) olarak nitelendirildi. "14900 Landmark Blyd. Sütte 370 Dallas, Texas 75240 USA adresindeki Retog" şirketince hazırlanıp satışa sunulan raporda, Türkiye'nin çok şaşırtıcı bir coğrafî konumu olduğu kaydedildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, Ortadoğu petrol bölgelerinin kuzeydeki uzantısı olduğu belirtilen raporda, şu anki faal petrol sahalarının az miktarda petrol rezervlerine sahip olduğu vurgulandı. Raporda öne sürülen görüşlerin aşırı derece detaylı olması dikkat çekti. Dört ciltten oluşan rapor, bölgedeki 517 petrol kuyusunun tüm kayıtlarını kapsıyor. Ayrıca bölgenin tüm jeokimya ve termal özellikleri ve tarımsal etkinliklerini gösteren haritalar da raporda bulunuyor. Raporda yalnızca Ortadoğu'nun Güney bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğu görüşünün aksine, içinde Türkiye'nin Güneydoğu bölgesi topraklarının da bulunduğu kuzey bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğu belirtildi. Ayrıca bu bölgede daha önce ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı kaydedildi. 45 bin ABD doları fiyatla satışa çıkarılan raporda, Türkiye Kürdistanı olarak adlandırılan yöredeki, işlenmeyen petrol sahalarının rezervlerinin büyüklüğü övülüyor. Bakir bölge olarak adlandırılan işlenmeyen sahaların Irak ve Türkiye'de işlenen petrol sahalarından daha verimli olduğu iddia ediliyor. Retog şirketinin yeraltı ve petrol araştırma fırsatları, Türkiye / Kürdistan adlı raporunda, 500 bin ölçekli harita, kuyular, büyük petrol ve gaz sahalan, 52 ayrıntılı kuyu jurnali, 517 kuyu bilgi kayıtlan, yerüstü coğrafî bilgiler, Bouger yerçekimi bilgileri, Türkiye-Suriye ve Irak'ın sismik derinlik haritaları ile bu ülkelerde çalışan petrol sahalarının ayrıntılı haritaları bulunuyor. Raporda aynca Türkiye'nin siyasî yapısıyla bunun komşu ülkelerle kıyaslamalan da detaylanyla anlatılıyor." Yıl 1992: "Türkiye Kürdistan"ı Dillerde Retog şirketinin vermiş olduğu bizim için azami öneme sahip bilgilerin yanında özellikle bu raporda yer alan Türkiye Kürdistanı cümlesine dikkatlerinizi çekmek isterim. İsrail Siyonizminin ABD'ye yaptırdığı Irak işgali sonucu bu niyet her geçen gün gerçekleşmek üzere. Oysa 1990 yılında çıkan Masonluk ve Kapitalizm adlı eserin ilk baskısında "özel bölümde" bu konuya dikkat çekilmiş, "Yukanda bahsettiğimiz gerek zengin petrol yatakları, gerekse GAP projesi gibi dev bir projenin yer aldığı topraklarda kurulacak bir Kürt devleti, İsrail için yutulacak lokma değildir. Kurulması tasarlanan bu devletin zayıf, askerî güçten yoksun, ekonomik açıdan himayeye muhtaç bir devlet olacağını tahmin etmek hiç de güç değil. Plânın ikinci aşamasında, Ortadoğu'nun tek söz sahibi ülkesi haline gelecek İsrail için, bu Kürt devletini kontrol ve himayesine almak gayet kolay olacaktır. Kürdistan'ın İsrail'in bir eyaleti olmasıyla gelişecek bu aşama, İsrail'in Güneydoğu Anadolu sınırlan içine alıp vadedilmiş topraklara kavuşmasıyla sona erecektir." Rapor, şöyle devam ediyor; "Olay bu yönden değerlendirilince, Time Dergisi'nde çizilen Kürdistan haritasının Güneydoğu Anadolu'nun uzaydan çekilen petrol haritasıyla üst üste çakışmasının bir tesadüf eseri olmadığı açıkça anlaşılır. Dergide yayınlanan Kürdistan haritasının sınırları Gaziantep'ten başlıyor. Kuzey Irak'tan Halepçe'ye kadar uzanıyor. Türkiye'nin zengin petrol yatakları Diyarbakır, Adıyaman, Nusaybin ve Batman arasında tüm Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni içine alan bir yay çiziyor." Diğer taraftan uzaydan çekilen petrol yataklarının haritası üzerine Kürt sorununu bahane ederek ABD'nin bölgeye yerleşmesi de çok dikkat çekici bir olay. Körfez krizi ve şimdi de Irak savaşı derken bölgede "insanî yardım ve güvenlik kampları" adı altında büyük bir oyun oynanıyor. |
Yıl 1952 , ilbahar ayları...
Almanya'da doktora tezi ve doçentlik tezi çalışmalarımı bitirdikten sonra Aachen Technische Hochschule'sinde Prof. F.A.F Schmidt ile beraber bugünün harp sanayiinin temelini teşkil eden füzeler ve Leopard tank motorlarının geliştirilmesiyle ilgili araştırmaları yürütüyorduk. Prof. Schmidt, harp içindeki Almanya'nın en üst seviyede araştırmalarını yapan Deutsche Luftfaht Forschung Merkezi'nin en önemli şahsiyeti idi. Alman ordusunun dünyada ilk defa Avrupa'da yapılan atışla Londra'yı tahrip için kullandığı V1, V2 füzelerinin keşfinde önemli rol oynamıştı. Bir gün Üniversite'nin araştırma laboratuvarında çalışırken benimle görüşmek istediğini söyledi. Önünde, ESSO Petrol Şirketi Genel Müdürü Dr. Müller'in gizli bir konferansa davet kartı bulunuyordu. Bu konferansa kendisinin gidemeyeceğini, ancak böyle bir şahsın verdiği konferansta isminin yazılı olduğu masanın boş kalmamasına da ehemmiyet verdiğini belirtti. Mümkünse bu konferansa kendi adına benim gidip, yerini almamı rica etti. Memnuniyetle kabul ettim. Konferans, o tarihte, harpten çıkmış Almanya'nın yıkık Aachen kentinin ilk tamir edilen, en lüks, en muhteşem binasında yapılıyordu. Bu binada aslında bir termal kaynak bulunduğu için adı Bad Aachen olan Aachen şehrinin ağaçlar içindeki meşhur Kurhaus oteliydi. Girişte sıkı kontroller yapıldı. Davetiyeyi göstererek Prof. Schimdt'in adına O'nun yerine oturdum. Şehrin Valisi, Başpiskopos'u, profesörler, ileri gelen iş adamları ve yazarlardan müteşekkil en seçkin bir topluluk bu konferansa davet edilmişti. ESSO Şirketi Genel Müdürü Dr. Müller açış konuşmasını yaparken, -"Sizleri her ne kadar "Bugünkü Arabistan" konulu bir konferansa davet ettimse de, bu davetin böyle takdimi konferansın gizliliği münasebetiyledir. Toplantının asıl maksadı şudur : Suudi Arabistan'ın yeni petrol bölgesi Damman'dan geliyorum. Amerikalılarla beraber dünyanın en zengin petrol kaynaklarını bulduk. Amerika'nın ve Avrupa'nın önemli şehirlerinde seçilmiş kimselerle yapılmasını programladığımız bu gizli toplantılarla, bu muazzam servetin Batılıların yararına kullanılmasını nasıl temin edebileceğimizin istişarelerini yapmak istiyoruz. Onun için bu büyük zenginlik hakkında size kısaca bilgi verdikten sonra, aslında ben sizin tavsiyelerinizi dinlemek istiyorum." dedi. Suudi Arabistan'da dünyanın en zengin petrol yatakları bulunmuş ve ilk üretim başlamıştı. Buradaki rezervler dünya toplam rezervinin yüzde yirmisine denk büyük rezervlerdi. Batı bu rezervlerin kendi yararına kullanılmasını istiyordu. Bunun daha ilk günden tedbirlerini almaya çalışıyordu. Dr. Müller, ayrıca konuşması esnasında müslümanlık hakkında gerçekle hiç alakası olmayan o kadar yanlış şeyler anlattı ve müslümanların hakkı olan bu petrolü onlardan alabilmek için toplantıya iştirak edenler de o kadar insanlık dışı haksız teklif ve tavsiyelerde bulundular ki; o gün hayatımın feveran göstermemek için en çok çaba sarfettiğim günü oldu. Prof. Schmidt'in yerine gittiğim için susmak zorunda kaldım. Ancak reaksiyonumu hemen o gece Türkiye'deki arkadaşlarıma 40 (kırk) sayfalık bir mektup yazarak duyurmak ihtiyacını hissettim. İşte Batı, körfez petrolüne ilk günden beri bu gözle bakmışır. Bu petrolü kendi kontrolünde tutmaya herşeyden fazla önem göstermiştir. Ben de Batı'nın kapalı kapılar arkasındaki gerçek yüzünü o gün görmüş oldum. Bu haksızlığa karşı o günden beri mücadele içindeyim.... Kaynak : Körfez Krizi, Emperyalizm ve Petrol - Prof. Dr. Necmettin Erbakan |
Ben neden bu kadar bu konu üzerinde durduğunuzun manasını çıkarmaya çalışıyorum. Bunlar ülkemizde herkesin zaman zaman telaffuz ettiği petrolle ilgili sözler. "Bizde petrol çok çıkattırmıyorlar"... Ancak sizin bir hışımla bu konuda yazılar yazmanız ve bu ortama New york 'tan katılmanız beni açıkçası düşündürüyor. Bana sizi itham ediyormuşum gibi sakın düşünmeyin. Ülkemiz o kadar çok provakatörler gördü ve birbirine bu yüzden kırdırlıdı ki!....Düşüncelerimi mazur görün...
|
sayin cetecakal bu konulara onem vermemin sebeleri sunlardir.Kendi çapimada kuresellesme,emperyalizm ve kapitalizm hakkinda bayagi okudum konferanslara katildim Amazonlardan Alaskaya ,Afrikadan sibiryaya kadar dogal kaynaklarin pramitin tepesinde oturan belli bir kesim tarafindan nasil talan edildigini yerli insanlarin neler çektiklerini biliyorum. Ne yazikki Turkiyede bu yolun yolcusu amacim belki bir kaç kisinin ne olup bittiginin farkina varmasi.
New yorktan katiliyorum ama Turkiyeye surekli gidip geliyor zaman zamanda Orada yasiyorum . Dunyada ne olup bitiyor yakindan takip ediyorum. Ayrica Turkiyeyi disardan gormek gelismelere farkli yonden bakmak ve bu konularda fikir paylasmak benim diger amacimdi. Size bir ornek vereyim Turkiyedeki ve Amerikadaki basini takip ederken Turkiyede bir çok basin yayin organin olaylari Washingtonun bakis açisiyla geçtigine sahit oldum. Kuresel isinma ,biyodizel,petrol, su sorunlari,Genetigi degistirilmis tohumlar ,baraj yapimi vs gibi konular hem cevre ile ilgli hemde siyasal ve ve ekonomik yonu var.Turkiyede yalan haber ustune yalan haber yapan gazeteler, toplumu beyin konrolu altinda tutmaya çalisan televizyon programlari bir yandan halki beyinsiz yayinlarla uyutuyor obur yandan toplumun genetigini degistiriyor.Bu konuda çok basarilida olmuslar.Alin size kuresel isinma ve meydanin yaklasimi elbet bir gun bu yalanin foyasi ortaya çikacak. Simdi bu soruyu bir çok kisi soruyor Turkiyede her sey var fakat neden halen issizlik, açlik ,sefalet çekiyoruz? Dunyanin farkli yerlerine seyahat etme imkanim oldu her Ulke bizim kadar sansli degil. Binsekizyuzlerde Irlandada bas gosteren onbes milyon kisinin olumu ve milyonlarin goç etmesine sebeb olan Patates urunene musallat olan bir fungi hastaligidir. Çunki patates onlarin temel besin kaynaklarinin basinda geliyordu ve baska urun pek yetismiyordu. Turkiyede ise yetismeyen urun yok gibi ancak yine siyasi sebeblerden dolayi Tarimcilik ve hayvancilik olduruluyor. Fazla uzatmadan sorum cevabina gelince bu memlekette açlik ve sefalet var ; Petrol olayinda oldugu gibi her alanda kirli oyunlar oynaniliyor.Insanimizin yurdunun degerini yeterince anlamiyor sorumsuz,tepkisiz,hakkini yeterince aramiyor. Bir de veba gibi her alana yayilmis yolsuzluk,rusvet, kose donmeci zihniyet! Biz okumus etmis insanlar bu konularda konusmazsak kim konusacak? Lakin bende anladimki burasi yeri degilmis! Sayin Moderator Forumda copy/paste yaptigim veya yazdigim konular icerisine agaclar net içerigine uymayan varsa lutfen silin. |
[QUOTE=Mehmet Ali Aşık;94683]sayin cetecakal bu konulara onem vermemin sebeleri sunlardir.Kendi çapimada kuresellesme,emperyalizm ve kapitalizm hakkinda bayagi okudum konferanslara katildim Amazonlardan Alaskaya ,Afrikadan sibiryaya kadar dogal kaynaklarin pramitin tepesinde oturan belli bir kesim tarafindan nasil talan edildigini yerli insanlarin neler çektiklerini biliyorum. Ne yazikki Turkiyede bu yolun yolcusu amacim belki bir kaç kisinin ne olup bittiginin farkina varmasi.
New yorktan katiliyorum ama Turkiyeye surekli gidip geliyor zaman zamanda Orada yasiyorum . Dunyada ne olup bitiyor yakindan takip ediyorum. Ayrica Turkiyeyi disardan gormek gelismelere farkli yonden bakmak ve bu konularda fikir paylasmak benim diger amacimdi. Size bir ornek vereyim Turkiyedeki ve Amerikadaki basini takip ederken Turkiyede bir çok basin yayin organin olaylari Washingtonun bakis açisiyla geçtigine sahit oldum. Kuresel isinma ,biyodizel,petrol, su sorunlari,Genetigi degistirilmis tohumlar ,baraj yapimi vs gibi konular hem cevre ile ilgli hemde siyasal ve ve ekonomik yonu var.Turkiyede yalan haber ustune yalan haber yapan gazeteler, toplumu beyin konrolu altinda tutmaya çalisan televizyon programlari bir yandan halki beyinsiz yayinlarla uyutuyor obur yandan toplumun genetigini degistiriyor.Bu konuda çok basarilida olmuslar.Alin size kuresel isinma ve meydanin yaklasimi elbet bir gun bu yalanin foyasi ortaya çikacak. Simdi bu soruyu bir çok kisi soruyor Turkiyede her sey var fakat neden halen issizlik, açlik ,sefalet çekiyoruz? Dunyanin farkli yerlerine seyahat etme imkanim oldu her Ulke bizim kadar sansli degil. Binsekizyuzlerde Irlandada bas gosteren onbes milyon kisinin olumu ve milyonlarin goç etmesine sebeb olan Patates urunene musallat olan bir fungi hastaligidir. Çunki patates onlarin temel besin kaynaklarinin basinda geliyordu ve baska urun pek yetismiyordu. Turkiyede ise yetismeyen urun yok gibi ancak yine siyasi sebeblerden dolayi Tarimcilik ve hayvancilik olduruluyor. Sayın Mehmet Ali Aşık; Burada anlatmak istediklerinizin tamamına katılıyorum. Arkadaşlarım arasında konuşurken devamlı tartıştığımız diğer konu ise; sizinde bahsettiğiniz gibi, bizim medyamız bize çalışmıyor. Tarımın geri kalmışlığı, yoksulluk, ekonomik krizler, ülkemizin elinde var olan potansiyel varlıklar bunlar başka başlıklar altında tartışılabilir bunlara kesinlikle katlıyorum. Ancak sömürülen bir ülke olduğumuzu belki bir gurur meselesi yaparak, belki kendimi kandırarak, vijdanım bunu kabul etmiyor. Ama bu konudan önce tarımın geri kalmışlığından bahsederken İLÇE TARIM MÜDÜRLÜKLERİ ÇALIŞMALI başlığı altında (bence en büyük eksikliğimiz burada) tarımımızın memurluk hayatına tarıma yön verme işinde çalışmak üzere alınan arkadaşlarımızın çalışmaması ve bürodan çıkmaması gibi düşüncelerden yazılar yazılmıştı. Bence direk birilerini itham etmek yerine tek tek konu başlığı açarak bu işi yavaş yavaş özümsemek ve benimsendirmek bizim milletimiz gibi aklındakini söylemekten çekinen insanlar için belki bir başlangıç ve gelişme olacaktır. Benim şahsi düşüncemdir. Farklı düşünenler muhakkak olacaktır.... |
Biliyor muydunuz? Kara, Demir ve Hatta Denizyolu
Dr. Ertuğrul Kafalı
18.04.2007 *Türkiye'de demiryolu yerine Karayolu taşımacılığının tercih edilmesinin, ABD'nin yaptığı Marşal yardımının bir şartı (kriteri)olduğunu, *Türkiye'de %95 olan kara yolu taşımacılığının payının;ABD'de %43 olduğunu, (St,tse.mart 2002 ) *Türkiye'nin ulaşım ana planı olmadığını, *2050 yılında,Japon uzmanların yaptığı çalışmaya göre, Ankara İstanbul arasında yılda 60 milyon yolcu taşınacağını, *Mevcut durumdaki,Ankara İstanbul demiryolu hattının Abdülhamit zamanında 725 km olarak yapılmış olduğunu, *Abdülhamit zamanında yapılan demiryolunun, yolu yapan yabancı şirketler tarafından, demiryolunun geçtiği yerlerdeki maden imtiyazı hakkından yararlanmak için bilinçli olarak uzatıldığını, Atatürk'ün 1936 yılında bu yolun düzeltilmesini istediğini, *İstanbul,Ankara arasında elektrikli tren projesinin 1959 yılında hazırlandığını, *1976 yılında Demirel tarafından 411 km olarak ihalesi yapılan Ankara İstanbul hızlı Tren hattının % 40'ının tamamlandığını, ancak bunun bitirilmesinin engellendiğini, Mesut Yılmaz'ın "bu hattı tamamlamayacağız" diye bir açıklaması olduğunu ve iktidar olduğu yıllarda da bu hattın tamamlanması için çalışma yaptırmadığını, *8 Haziran 2003 tarihinde AKP'nin Ankara İstanbul hızlı tren hattını tamamlamak yerine,Abdülhamit zamanından kalan 725 km lik hattı modernize edecek şekilde Alarko ile ortak İspanyol şirketiyle bir anlaşma imzaladığını, *Bu hattın Ankara Eskişehir arası için 600 milyon dolarlık bir harcama yapılacağını ve bu projenin hızlı tren ile bir ilgisi olmadığını aksine hızlı treni engellemek için bir aldatmaca olduğunu, *Ankara İstanbul arasında,Prof. Dr İlyas Yılmazer'in bir elektrikli demir yolu projesi hazırlamış olduğunu. Bu projeye göre 395 Km olacak olan demir yolunun,boru tipi türbin ile Mudurnu çayından elde edilecek elektrikle bedava enerji ile çalışacağını ve bu bedava enerji ile günde 96 sefer yapılabileceğini, *Atatürk zamanında 4075 km demiryolu yapıldığını,bundan sonraki 65 yılda ise sadece 1510 km demiryolu yapılabildiğini, *1950 yılında %50 oranında olan demiryolu taşımacılığının, 2003 yılında %5 e düştüğünü, *Tokyo'da yüksek hızlı trenlerin (200 km/s),1964 yılında çalışmaya başladığını ve bu güne kadar bu trenlerin hiç kaza yapmadığını, *İzmir, Denizli arasının (300 km) 27 yıl önce otobüs ile 5 ,Trenle 6 saat,günümüzde ise bu mesafenin otobüsle 3,5 saat trenle yine 6 saat (ort. hız 50 km /saat ) olduğunu, *ABD,Fransa ve Japonya'da 450 km/s hız yapan trenlerin hava yolu taşımacılığı ile rekabet ettiklerini, (St, TSE.mart 2002 ) *600 km hız yapan elektrikli trenlerin artık kullanılmaya başlandığını,800 km hız yapan elektrikli trenlerin ise deneme aşamasında olduğunu, *Türkiye'de yılda 10-12 bin kişinin trafik kazalarında öldüğünü, (St, tse.mart 2002 ) **Türkiye'de % 7 si trenle yapılan taşımacılığın,elektrikli trenle yapılan taşıma olarak %30 çıkarılması durumunda,yıllı k 36 milyar dolar tasarruf edileceğini, (Prof. Dr. Atıf Ural), *AKP'nin acil eylem planında söz konusu olan15 bin Km yolun,Yapılabilirlik (fizibilite) çalışmasının, jeolojik ve jeofizik etütlerinin,şehir içi geçiş planlarının,bilimsel değerlendirmesinin olmadığını,(Prof. Dr. Atıf Ural) (Şu sıralarda Cumhurbaşkanlığına soyunan şimdiki başbakan RTE nin, seçilebilmek için verdiği 2 vaadinden biri, 15 bin km "duble" yol yapmak idi ve seçildi. Bu nedenle bu yazıyı çocuklarınıza mutlaka saklayın. ) *Tarsus Adana Gaziantep arasında yapılan yolun,keşif bedelinin,360 milyon dolar,keşif uzunluğunun 243 km,öngörülen bitiş tarihinin 1991 yılı olduğunu, Ancak bu yolun 258 km olarak, 2001 yılında 4,2 milyar dolara bitirildiğini, (Doç. Dr. İlyas Yılmazer) *Otoyolların geçtiği alanların ,on kilometre sağ ve on kilometrede solunun,kirlilik nedeniyle tarım alanı olmaktan çıktığını, *Türkiye'nin en verimli ovalarından biri olan İzmir,Menemen Ovasının ortasından,otoyol geçirmek için proje hazırlandığını,otoyolun ovanın 4 bin dönüm arazisini yok edeceğini. *Otoyolların verimli ovalar içinden geçirilmesinin Türk tarımını yok etme planının bir parçası olduğunu, *Ovanın içinden geçen karayolları kenarlarındaki bağlardan ihraç edilen üzümlerin, zararlı madde bulunduruyor olmaları nedeniyle geri iade edildiğini, *Taşımacılığını %95 oranında karayolu taşımacılığı ile yapan Türkiye'nin,kaza sayısında 195 ülke arasında 12. Olduğunu, *Trafik kazalarının 4 yıllık zararının,25 trilyon olduğunu,(2002) *Yüksek hızlı demiryolunun km maliyetinin 1.4 milyon dolar ömrünün 30 yıl , bölünmüş yolun km maliyetinin 1.5 milyon dolar,ömrünün 15 yıl olduğunu,(Prof. Dr. İlyaz Yılmazer) *Ankara İstanbul arasındaki yolda yapılan bolu tüneline (25 km) harcanan para ile, Ankara İstanbul arasını 1,5 saate indirecek demiryolu yapılabileceğini, Bu demiryolunun tüm enerji ihtiyacının,Mudurnu çayından karşılanabileceğ ini, ( Prof. Dr. İlyaz Yılmazer) *Bolu tünelinin Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde olduğunu, trilyonarca para harcanan bu tünelin soğuk hava deposu olarak kullanılacağını, *Türkiye'de Avrupa'daki toplam sayıdan daha fazla,Otobüs ve kamyon olduğunu, *Avrupa ülkelerinde, elektrikli trenle yük taşımacılığının en düşük olduğu ülkede,bu oranın % 60 , yolcu taşımacılığında ise en düşük oranın % 80 olduğunu, *Japonların yaptığı araştırmaya göre,karayolu taşımacılığının,deniz yoluna göre %166 daha pahalı olduğunu, (St, tse.mart 2002 ) *1 km karayoluna yapılacak harcama ile 5 km demiryolu yapılacağını, *Karayolunda 5 ila 10 birim harcanarak taşınan yükün,demir yolunda 1 birim harcanarak taşındığını, *Ülkemizde,deniz yolunun yük taşımacılığındaki payının % 0.3 olduğunu,(2002) *Demiryolu ulaşımının, komünist ülkelerin tercihi olduğunu öne süren Özal'ın, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı yaptığını,(bir benzerinin de yapmak üzere olduğunu ) *Gaziantep Adana arasında 4,5 milyara yapılmış olan çift yolun,günde 25 bin araç trafiği için ekonomik olduğunu,ancak bu yolda günde sadece 2.500 araç trafiği olduğunu, *İstanbul Ankara arasını 3 saat, Ankara Mersin arasını da 3 saatte alacak olan bir demiryolu yapılsa bunun maliyetinin 4 milyar dolar olacağını, (Bu hat sıradan bir hat olmayıp, Türkiyeyi besleyen sebze ve meyva seralarının "atar damarı" olduğunu ve "maliyetleri" bu yolun belirlediğini, dümdüz Konya ovasını elektirikli trenlerin soğuk havalı vagon katarlarının avrupaya ulaştıklarını düşünün..) *300 milyar dolar olan dünya deniz taşımacılığından,Yunanistan 60 milyar dolar pay alırken, bizim ise 2,5 milyar dolar dahi pay alamadığımızı, *Batum'dan Hopa'ya bir TIR'ın 3 bin dolar, Bir vagonun 2500 dolar taşıma ücreti aldığını,Bir vagonun 3 TIR'ın taşıdığı yükü taşıdığını, (2003) *Ulaşım,enerji, eğitim gibi temel politikaları yanlış olan bir ülkenin kalkınamayacağı nı,(ve doğal olarak şöyle **** böyle "yok olmaya" doğru sürükleneceğini ama bunu asla hak etmediğini..) BİLİYOR MUYDUNUZ? |
1 Eklenti(ler)
Time dergisi nisan ayinda biyoldizel yakitlarin guvenilirligi konusunu kapak yapmisti."Temiz enerji masali" adi altinda yayinlan haberde politikacilarin ve buyuk sirketlerin misirdan elde edilen ethanol gibi biyodizel yakitlari tesvik etmesine ragmen gerçekte biyodizel yakitlarin gida fiyatlarini arttirdigindan ve kuresel isinmaya daha kotu etkilediginden soz ediyor.
|
1 Eklenti(ler)
Resimde Brezilyada biyodizel yakit icin yetistirilen soya tarlalarini goruyorsunuz.Agaçli kucuk adacik biyodizel ugruna kesilmis Amazon ormanlarindan kalan bir kisim.Çevreci yakit icin agac kesip ormanlari yok etmek ne kadar çevreci olabilir?
Ethanoldan elde edilen ve bir arabanin deposunu dolduracak olan kadar yakit insani bir yil boyunca besleyebilecek kadar tahil elde ediliyormus. Buyuk tarim sirketleri ethanol uretimi yuzunden fiyatlarini ve sermayelerini arttirmislar.B.M gida uzmani biyodizel yakitlari insanliga karsi islenen bir suç olarak tanimlamis.Artan tahil fiyatlari fakir insanlarin daha az yemesine ve dunyada açligin artmasina sebeb oluyormus. |
İnsanlar ülkelerine nasıl bu kadar ihanet edebiliyorlar, nasıl vicdanları var anlamak mümkün değil.
|
selamlar,dönüşü olmayan bir yoldayız...
|
boyle konulari ele aldigi icin mehmet ali isik a tesekkur ederim.
devamini dilerim. |
Yazık hemde çok yazık bize değilde çocuklarımıza, torunlarımıza yazık.
|
Mehmet bey neredesiniz? yeni haberler yok mu?
|
Entenol tehlikelidir ekonomik anlamda büyük kıyımlar yaratacaktır. petrole devam
|
Biliyor muydunuz? Kara, Demir ve Hatta Denizyolu
Biliyor muydunuz? Kara, Demir ve Hatta Denizyolu başlıklı
Alıntı:
|
Komik olanı söyleyin de bizde gülelim. !
Yukarıda ki yazının neresi komik? Otoyolların ve şehirlerin ova'lara (tarım arazilerine) inşaa edilmesi çok büyük stratejik bir hata'dır. Bir örnek verelim: VAN ilinde, Emperyalizm'in emri ile otoyol 1957 yılında ova'ya indi. Aynı şekilde, yol ova'ya inince Van şehri de ova'ya yayıldı. Şimdi her depremde Van yıkılıyor. Oysa, eski Van yıkılmıyor. Otoyolların ve takiben şehirlerin ve sanayileşmenin ova'lara inmesi demek, Tarım arazilerinin azalması demek. Olası depremde çok can ve mal kaybı demek. Demir yolu taşımacılığının azaltılıp, karayolu'nun artması demek Araba sanayisi olmayan ülkelerin, dışarıdan araba satın alması demek. Araba çok olunca, petrole bağımlılık çok olacak demek. Bu örnekler o kadar çok ki. Hepsi birbiri ile bağlantılı ve ülke ekonomisini ya aşağı ya yukarı çıkmasını sağlar. Yalnış olanı yaparsanız, emperyallere bağımlı olursunuz. Tıpkı bugün ki gibi. Bahsettiğiniz karikatür dergileri (özellikle de Gırgır), bu durumu yıllar öncesi çok ciddi bir şekilde eleştiren karikütürler yapardı. Emperyalizmin pis oyunları adı ile. |
Ulkem, santim santim elden gitmis. Da hala komiklikten bahsediyor.
Gulermisin, aglarmisin..... |
Alıntı:
|
Alıntı:
Bir merakımda şu oldu. 1957 de Van'da otoyol var mıydı? |
Birçok şehrimiz'de ilçemiz'de eski yerleşim yerleri vardır.
Ankara, İzmir, İstanbul dahil olmak üzere. Van depremi olduğunda biliminsanlarımız bu konudan çok bahsetmişlerdi. Youtube'tan videolarını bulup izleyebilirsiniz. Ahmet Ercan, İlyas Yılmazer, Celal Şengör.. gibi biliminsanlarımızın araştırmalarını izlerseniz, detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz. Prof.Dr.İlyas Yılmazer,Van depreminin ardındaki gerçekleri anlatıyor-1 - YouTube http://www.youtube.com/watch?v=ZU93eJqm_y8 (Hatta, bu konu ile ilgili ben kendi bahçe sayfamda, prof. İlyas Yılmazer'in bir videosunu paylaşmıştım). Siz bir çok sayıda değişik videoyu izleyin. Burada ki konular ile ilgili çok bilgi var. Van'da ki Otoyol belki bugün'kü gibi değil ama 50.li-60.lı yıllarda ki karayollarının gelişmiş halidir. Yani, ülkemizde ki 50.li yılların karayolu, bugünün otoyolu ya da otobanı anlamına gelir. Her konu, ilgili olduğu dönemlerin şartları ile değerlendirilir. Günümüz şartları ile eskiyi değerlendiremezsiniz. |
En kısa zamanda bitmesi dileğiyle.. İnşallah hemen bir anda biter.
|
Alıntı:
Benim bildiğim Van; 1915 de Ermeni ve Rus işgalininde tamamen yıkılmış ve 1918 sonrası, bu gün kurulu olduğu yere (Yani o tarihlerdeki Ermeni Mahallesinde) taşınmıştır. Yani Van 1918 den beri kurulu bulunduğu yerdedir ve yazdığınız gibi 1957 den sonra Ovaya taşındığı iddiası savsatadır. 1918 Öncesinde Van şehri Kalenin Güneyinde ve Göl kıyısında ve şu anki havalimanı pisti arasında kurulu bulunuyordu. Van şehrindeki müslüman halkın yerleşim yeri, Osmanlı hakimiyetine girdiği o tarihten 1918 tarihlerine kadar hep bu aynı yerde kalmış, yani yerinden kıpraşmamıştır. :D Ankara'nın, İstanbul'un, İzmirin eskisini bilmem ama bildiğimiz Van'ın yukarıda belirttiğimin dışında eskisi yoktur. Urartu hariç tabi. 1960 lara kadar Tatvan Van arası tek ulaşım yolu Ahlat, Adilcevaz, Erciş üzerinden yani ovadan sağlanırdı. 1964 de demir yolu Tatvan'a gelince ulaşım da feribat ön plana çıktı. 1970 sonrasında Tatvan, Gevaş Erdemit üzerinden açılan kara yolu ile daha kısa olması nedeniyle 2200 metre rakımlı Kuskunkıran geçidi üzerinden sağlandı. Gerek kış şartları gerekse yakın zamanlara kadar teroristlerin sık sık yol kesmesi nedeniyle ovadan geçen Ahlat, Adilcevaz, Erciş kara yolu Van'ı Güneybatı ve Akdenize bağlayan alternatifsiz ulaşım yoludur. Siz ovadan yol geçmesini istemeseniz bile geçek budur. |
Alıntı:
Prof. İlyas Yılmazer: VAN 100. yıl öğretim üyesi. Mahalleleri taşıyın diye yalvardım - Radikal Türkiye YALVARDIM. DİNLEMEDİLER: 8 yıl önce hazırladığı raporda Erciş'in Kışla bölgesinin yıkılacağını söyleyen Yılmazer, "Dinlemediler. Taşıyın diye adeta yalvardım" dedi.Prof. İlyas Yılmazer, Van ın yüzde 95 inin kaya olduğunu ama kentin merkezinin yüzde 5 lik ovaya kurulduğunu söylüyor. Van ’da deprem olacağını ve bu depremin hangi bölgeleri yıkacağını 2003’te hazırladığı raporla ortaya koyan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Yılmazer, “Tüm dosyaları, jeolojik incelemeleri belgeleriyle bakanlara, milletvekillerine, Başbakanlık’a gönderdim. Adeta yalvardım. Kimse dinlemedi” dedi. Marmara depreminin ardından Van’da faaliyette olan fayları haritaladıklarını, hangi bölgelerin sakıncalı olduğunu tek tek belirlediklerini söyleyen Prof. Yılmazer, ısrarla 8 yıldır Van merkezinin Erdemkent’e, Erciş ’teki depremde yerle bir olan Kışla Mahallesi’nin de Mesudiye’deki kayalık bölgeye taşınması gerektiğini anlatmaya çalıştıklarını vurguladı. Yılmazer öfkesini şöyle dile getirdi: “Maselef ne dediysek çıktı. Müneccimlik yapmadım. Van’ın jeolojik yapısı üzerine yıllardır çalışıyorum. Yüzde 95’i kaya. Sen getirip binaları yüzde 5’lik ovaya yapıyorsun. O ovalarda hareketli faylar var. Asırlardır kim ev yaptıysa yıkıldı. Dört medeniyetin kentleri o ovalara gömüldü. Seninki mi sağlam kalacak?” Bakanlara ve yetkili kurumlara bütün Van’ın, başta Erciş olmak üzere, bütün ilçe ve mahallelerinin nereye doğru büyüyebileceğini ve sıfır deprem sorunlu yerlerin bir haritasını sunduğunu anlatan Yılmazer, kayalık bölgelerde 5 milyon kişiyi barındıracak yerleşim yerlerinin kurulabilme potansiyeli olduğunu vurguladı. Ancak hiçbir raporun ve uyarının dikkate alınmaması üzerine yetkililer ve bakanlar hakkında cumhuriyet başsavcılarına suç duyurusunda bulunduğunu ifade eden Yılmazer şöyle devam etti: “Van, Erciş, Muradiye ovaları imara açıldı ve ovada her yerde yıkım oldu. Erciş bataklık, bataklıktaki bütün binalar yıkıldı. Tepedeki kerpiç evler dimdik ayakta. Dilekçemde, ovalara yapılan binaların acil olarak kayalık alanlara taşınmasını istemiştim. Van’ın 400 köyünden 6’sı yıkıldı. Yıkılan bu köylerin 6’sı da ovadaydı. Tatvan, kayanın üzerinde olduğu için yıkılmadı. Deprem üssü olan Tabanlı Köyü evleri de kerpiçten. Depremin merkezinin 80 metre batısında ancak kayanın üzerinde olduğu için yıkılmadı. Kayanın üzerine toprakla kerpiçle yapılmış Hoşap kalesi de ayakta. Kireçtaşı’nın üzerine 4 bin yıl önce kerpiçten kurulan Van Kalesi ve etrafındaki binalar duruyor.” En çok içini acıtanın da yerle bir olan Erciş’in merkezindeki Kışla Mahallesi olduğunu belirten Yılmazer, özellikle burası için çok mücadele verdiğini, bu bölgenin çok da uzak olmayan Mesudiye’ye taşınabileceğini söylediğini hatırlattı. TOKİ’yi kayaya zor çıkardık: Yılmazer, bilimsel ve hukuki mücadelesinin yetersiz kalması üzerine hiç değilse örnek bir kent kurulması için TOKİ’ye de baskı yaptığını da anlattı. TOKİ’nin ilk projesinde konutların yine ovada olduğunu söyleyen Yılmazer, iki yıllık kavganın sonunda TOKİ’yi ‘kayalıklara çıkardığı’na dikkat çekti. Yılmazer, “Orayı tesadüf mü seçtik? Hayır. Van Yüzüncüyıl Üniversitesi’nin çıkardığı fay haritaları, son yüzyılda yapılan aletsel kayıtların sonuçları, ülke tektoniği konusunda en güvenilir bilgilere sahip Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün çalışmaları incelendi. Sonuçta oraya yüzlerce konut yapıldı. Bir tanesinin camı çatlamadı. Hadi raporları yok saydınız. Bari bu örneği görün” dedi. * * * * * * * * * * * * * Van yolunun 1957 yılında ovaya indiğini ve ardından Van'ın şehirleşmesinin de ova'ya doğru olduğunu söyleyen kişi de zaten Van 100. yıl üniversitesi öğretim üyesi prof. İlyas Yılmazer. :confused: Ayrıca, volkanları ve depremleri araştıran Jeofizikçi prof. Ahmet Ercan'ın Van'da yaptığı çalışmaların örneklerini, internette bulabilirsiniz. Son yazdıklarımız bu bölümün konusundan biraz daha farklı. O nedenle konuyu fazla dağıtmamak gerekir. Aslında birbiri ile bağlantılı ama bu son bahsettiğimiz yazışmaları, deprem ile ilgili olan başlıkta tartışmak daha iyi. Ya da Kentsel Dönüşüm konusuna da uygun olabilir. |
Alıntı:
Kopyaladığın yazının neresinde yazıyor 1957 yılında Van'ın ovaya indiği iddiası. Ben diyorum ki Van Osmanlı'dan beri ovada kuruludur. Yeri yüzyıllardır hiç değişmemiştir. Ovada kurulu bir şehrin ovada genişlemesinde fazlaca bir anormallik yoktur. Sen hala şehir 1957 de dağdan ovaya inmiştir diye tutturuyorsun. Yanlışı yanlışı düzelmeye çalışmayalım lütfen. :D |
PROF. İLYAS YILMAZER (BÖLÜM 3). - Dailymotion video
Burada ki video'nun, 3.38 ile 3. 56. saniyeleri arasında Yol, 1957 yılında ova'ya inmiştir, 1959 yılında da Van ova'ya inmiştir diyor. Daha açık nasıl anlatabiliim ki? |
Alıntı:
Hiç bir bilimsel yanı olmayan, dayanaktan uzak, laf ola beri gele söylenmiş sözler onlar. Lütfen her söylene inanmayınız. :D |
Alıntı:
Sevgili epifani, sanırım yalan söylemiş derken, yalnış söylemiş demek istediniz. Çünkü, birini yalan söyledi diye itham etmek için, elde somut veriler olması gerekir. İtham ettiğiniz hele hele bir biliminsanı ise. Hocanın ne anlatmak istediğini tam anlamadan "eski şehirin fotoğrafları duruyor" demek anlamsız. Çünkü, hoca çok farklı bir olaydan bahsediyor. Hiç bir bilimsel yanı olmayan, dayanaktan uzak diyebilmek için de, en azından bahse konu ile ilgili olarak, Uzun bilimsel çalışmalar yapmak ve en az o biliminsanı kadar konuya hakim olmak gerek. Siz bu konuda Saha-alan çalışmaları, gözlemler, tahliller, analizler yaptınız mı? Prof. İlyas yılmazer bu işe yıllarını vermiş bir biliminsanı. Ben onu ilk kez yıllar önce (yanılmıyorsam) Ceviz Kabuğu programında izlemiştim. Aradan geçen onca yıl, hocanın ne kadar haklı olduğunu gösteren olaylar yaşadık. Van depremi bunlardan sadece biri idi. Hoca, zaten Van komple ova'ya indi demiyor. % 5'i Ova'ya doğru yayılmaya başladı (imar planı doğrultusunda) diyor. Bir kere ovaya yayılmaya başladı mı, arkası kesilmez. Bunun yalnış olduğunu anlatıyor yıllardır. Bu örneği sadece Van için de vermiyor üstelik. Örneğin; İzmir'in Bornovası, altınovası, Aydın'ın incirliovası, Kocaeli-sakarya-Bursa bölgelerinin Dilovası, Yalovası... gibi, o kadar çok örnek veriyor ki. Zaten adı üzerinde, bu yerlerin hepsi ova. Yerleşimi ova'da değil de, kayalık zemine yapmamız gerek diyor. Daha önce ova kesmine 4 kere yerleşim yapıldı ve hepsi yıkıldı ama kayalık zemine yapılan yerleşimler, eski tarihlerden beri ayakta duruyor, diyor. Hoca'nın bu tezini çürütecek bilimsel veri var mı elinizde? Yıllardır söylediği şey şu: Ovalar milli servet kaynağı'dır. Ovalara şehirleşme ve sanayileşme yaparsanız, hem tarım arazilerinizi yok edersiniz, hem de bir depremde ekonominiz altüst olur. Yani, iki kere kaybedersiniz. Yolların ova'ya inmesi demek, şehirlerin ova'ya yayılması demektir. Çünkü dünyada ki tüm şehirler, öncelikli olarak, yola doğru, ve yola bağlı olarak, kendisine en yakın büyük şehire doğru, ve büyük oranda da, Batı'ya doğru genişlerler. Köyler, en yakın ilçeye doğru. İlçeler, en yakın büyük şehire doğru. Şehirler de, genellikle Batı'ya doğru gelişirler. İster köy, ister ilçe, isterse İl olsun, yanlarına yapılan otoyola doğru genişlerler. Kayalık bir alanda kurulu olan şehirin, hemen yanında ova var diyelim. Şehir yıllardır kayalık yerde durur ama o ova'ya bir otoyol yapın, hemen yola doğru (yani, ova'ya) genişlediği görülür. Burada suç, ovalarımıza İmar izni veren yöneticilerde'dir. Çünkü en tepede ki yöneticiler, ne yazık ki küresel emperyal efendilerine biat ediyorlar. Bugün emperyalizm bir ülkenin gelişmemesi ve kendilerine bağımlı kalmasını sağlamak için, çeşitli planları devreye sokarlar. Bunlardan en önemlisi, bir ülkenin kendine yetecek şekilde ürettiği yiyeceği üretmesinin önüne geçmektir. Bunun en kolay yolu da, o yiyeceklerin yetiştiği ovaları yok etmek, azaltmak ve o ülkeyi tarım yönünden kendilerine bağımlı yapmaktır. Ova'ya yol yaptırırsınız, şehirler ovalara yayılır, sanayi ovalara yayılır ve her yayılmada, daha fazla ova yok olur. Ve günümüze geliriz. Bugün çiftçilik, hayvancılık sektörlerine baktığımızda, olan biteni anlarız ama iş işten geçmiştir. Hayvan ithal ederiz, saman ithal ederiz, buğday ithal ederiz. Var olan üç-beş hayvanımızı beslemek için, emperyal efendilerin kendi kendine üremeyen, kısır mısırlarını ve diğer yiyeceklerin kısır tohumlarını almak zorunda kalırız. Gübreyi onlardan alırız. İş makinalarını onlardan alırız. İlacı onlardan alırız. Yollar geliştikçe, parelel oranda daha fazla arabayı onlardan satın alırız. O arabaları çalıştırmak için petrolü onlardan alırız... Yani, her halimiz ile onlara bağımlı oluruz. Olduk gitti zaten. Ova'larımızın aslında ne kadar önemli olduğunu umarım biraz anlarız. Yoksa, burada örnek verdiğim konu bir şehirin yerinde durup durmaması değil. O şehirlerin ovalara doğru inmeye başlasının, nelere mal olacağını anlatmak için'di. Hoca yıllardır bunu anlatmaya çalıştı. Haklı çıktı mı? Bana göre hem de çok fazlası ile haklı çıktı. Hem tarımımız yok olmanın eşiğine geldi hem de olan depremler'de, çok daha fazla can ve mal kaybı yaşar olduk. İki taraflı zarar. |
Alıntı:
Aynen belirttiğiniz şekilde demek istemiştim. Tv de canlı yayının nasıl bir şey olduğunu oldukça yakından bilirim. Konukların heyecan ve zaman kullanmada yaşadığı sıkıntıyı, sunucudan gelecek soruların bilinmemesinin yaratacağı endişeleri ve dolayısı ile istemeden yapılan pot, yanlışlık, dil sürçmelerini ve amacını aşan söylemleri takdir edip değerlendirebilecek vasıfta olduğumu söyleyebilirim. Yılmazer'in; Van için 1957 yol ovaya indi söylemini de böyle bir dil sürçmesi olarak kabul ediyorum. Zira yaşantısının bir bölümü Van'da geçirmiş ve şehrin tarihini, coğrafyasını, kültürünü, kokusunu özümsemiş bir kişi olarak, sizin yazdığınız ancak Van için hiç doğru olmadığını adım kadar iyi bildiğim için maalesef sessiz kalamadım ve konu amacını aştı ve Bir örnek verelim: VAN ilinde, Emperyalizm'in emri ile otoyol 1957 yılında ova'ya indi. Aynı şekilde, yol ova'ya inince Van şehri de ova'ya yayıldı. Şimdi her depremde Van yıkılıyor. Oysa, eski Van yıkılmıyor. Sözleriniz, ister istemez böyle bir polemiği başlattı. Eğer örneği Van değil de Erzincan, Kayseri, Adıyaman gibi bir başka il için verseydiniz, hiç sesim çıkmaz, doğrudur der geçerdim. Ama örnek Van olunca, daha öncede belirttiğim gibi Van için son derece yanlış olduğunu bildiğim bu değerlendirmeye sessiz kalmam mümkün olamazdı. Son yazdığınız, düşünce ve değerlendirmelerinize tabi ki katılmamam mümkün değil. Hatta altına bile imzamı atarım. Dolayısı ile Hocanın canlı yayında Van için sarf ettiği 1957 sözlerini bir dil sürçmesi, sizin de oradan alıntı yapmanızı bir şansızlık olarak ele alıp konuyu ve polemiği kapatmak istiyorum. Gelelim asıl meseleye. Benim komik bulduğum 15 sayılı ve Biliyor muydunuz? Kara, Demir ve Hatta Denizyolu başlıklı ve sizin Komik olanı söyleyin de bizde gülelim. ! başlıklı yazıda yer alan savsatalara. İzin verirseniz orta noktaya ulaştığımıza bu konuyu burada kapatıp, savsata olarak nitelendirdiğim esas hususları bundan sonraki yeni bir konu altında paylaşmaya çalışayım. İyi dileklerimle. |
Alıntı:
Aklıma Bir zamanlar moda olan ve sıkskık maillerle gelen Contorium, Hulusiyum, Feomidyum gibi uydurma (fake) elementleri içeren abuk subuk yazılar veya pps dosyaları geldi. Bu mailleri anımsamanız için bir parça içeriğine gireceğim. Ne diyordu bu mailer veya içeriğindeki powerpoint sunuları: Kısaca elementim atom ağırlığıi isimi ve ne kadar stratejik olduğu belirtildikten sonra söyle devam ediyordu. Bilin Bakalım Rezerv Nerede? Nasa askeri topografik araştırma uyduları tarafından tespit edilen toplam rezervin %74’ü Türkiye’de. (% 4.8 Nepal’de, diğer rezervlerde en fazla %0.4 olmak kaydıyla bir çok ülkeye dağılmış durumda) Tahmini mali değer o kadar yüksek ki telaffuz bile edilemiyor. Trilyonlarca dolar.... Türkiyede tahmin edilen rezerv ne kadar? 127.000 ton! değeri ne kadar? 23 trilyon dolar! toplam borcumuz ne kadar? 280 milyar dolar! Türkiye aslında çok zengin bir fakir ülke! Bu elementi ayrıştırabilen ve elinde tutan her kimse, dünyanın geleceğini belirleyecek olan da odur….. Peki merak ettiniz mi, neden Dubaililer (yani aslında perde arkasındaki Amerikalılar) birden bire İstanbul’a bu kadar yüksek yapılar inşa etmeye heveslendiler ve milyarlarca doları bize (yani bu işe) yatırmaya karar verdiler… İki kıtanın birleşim yerindeki farklı tektonik yapı acaba hangi elementin benzersiz ve mükemmel oluşum şartlarına ev sahipliği yapıyor? Peki başka ne şekilde, yabancı bir ülkenin en büyük şehrinin ortasında, hiç engellenmeden (hatta alkışlanarak) yerin yüzlerce metre altında jeolojik araştırmalar yapabilirsiniz?..... Sessiz Kalma !!! Türkiye’nin toprakları da, kaynakları da Türkiye’ye aittir. Kamuoyu bu gerçekleri bilmeli… Geleceğimizi kurtaracak fırsatların elimizden alınmasına seyirci kalma… Peki batı bu madenlere ulaşmak için ne tipte bizans oyunları yapıyor? Sadece İstanbul boğazı ve Haliçte bulunan bu mineralini ele geçirmek için başta bedavaya Haliçi temizleme önerisinde bulundular! Şimdiyse durmadan boğazdan yalı alıyorlar. Satın alınan yalılara hiçbir Türk'ün girememesi ve bu yalılarda tuhaf araştırmalar yapılması sizce tesadüf mü? Lütfen bu yazılı metni tüm tanıdıklarınıza iletin ve ülkemizden toprak satın almak isteyen yabancılara ve güya turistik gezi amaçlı boğazı gezen tüm ecnebilere suratlarına şöyle haykırın: "You will never have our mineral of contorium! we are aware of the danger!" (Asla mineralimize sahip olamayacaksınız, tehlikenin farkındayız.) Yani böyle devam edip gidiyordu bu uyduruk ve vatansever element masalları … Dikkatlice incelemezseniz, okuyup, araştırıp sorgulamaz iseniz çok doğru değil midir bu yazılanlar? Zatende bu yüzden çok popüller olup ışık hızı ile yayılıp forward edilmelerinin altında, her önümüze konulana, anlamsızca inanıp aman ülke elden gitmesin hemen arkadaş, dosta ve değerli büyüklerimizi de bu durumundan haberdar edelim şeklindeki engin VATAN SEVGİMİZ değil miydi ! Bu kadar kolay kanıp bu bu tür yazıları bu kadar kadar popüller yapmamızın sonucunda, bunların Osmanyum, Cengizyum, Metinyum gibi türevlerinin çıktığına da şahit olmamışmıydık ? |
Gelelim 15 sayılı mesajdaki gülünçlüklere;
Neymis ! Türkiye'nin ulaşım ana planı yokmuş Ben ilk aklıma gelenleri yazayım, geri kalan onlarcasını siz ekleyebilirsiniz. Sanki, Eğitim, Sağlık, Haberleşme, İmar, Güvenlik, Sigorta, Bankacılık, Ziraat, Orman, Sanayi vs hususlarda Türkiyenin ana planları varmış da, bir ulaşım planının olmayışı eksik kalmış. Kaldı ki 1983-1993 arası Ulaşım ana planı yapılmış ancak uygulamada çıkan sorunlar nedeniyle anladığım kadarı ile rafa kaldırılmıştır. Bolu dağı tüneli 2.788 metre, diğeri ise 2.954 metre uzunluğunda iki tüp şeklindedir. Tünel için yaklaşık harcanan para 300 milyon $ dır. Bolu dağı geçi mesafesi viyadüklerle birlikte yaklaşık 26 km olup tüm bu sistemlerin toplam maliyeti 895 milyon $ olduğu halde, *Ankara İstanbul arasındaki yolda yapılan bolu tüneline (25 km) harcanan para ile, Ankara İstanbul arasını 1,5 saate indirecek demiryolu yapılabileceği, iddia edilirken gerçekte 895 milyon dolara mal olan Bolu dağı geçişi bedeli ile *İstanbul Ankara arasını 3 saat, Ankara Mersin arasını da 3 saatte alacak olan bir demiryolu yapılsa bunun maliyetinin 4 milyar dolar olacağı iddiası çelişki değil mi? İlyas Yılmazer tarafından, Tarsus Adana Gaziantep arasında yapılan yolun,keşif bedelinin, 360 milyon dolar,keşif uzunluğunun 243 km,öngörülen bitiş tarihinin 1991 yılı olduğunu, Ancak bu yolun 258 km olarak, 2001 yılında 4,2 milyar dolara mal olduğu belirtilmesine rağmen, Gerçekte 258 km uzunluğunda otoyol ve 46 km uzunluğunda bağlantı yollarından oluşan TAG oto yolunun 4.2 milyar $’a değil de, gerçekte 1.825.000.000 $’a mal olması bir çelişki değil midir. *Abdülhamit zamanında yapılan demiryolunun, yolu yapan yabancı şirketler tarafından, demiryolunun geçtiği yerlerdeki maden imtiyazı hakkından yararlanmak için bilinçli olarak uzatıldığını, İleri sürülürken, kestirme olsun diye Türkiye'nin en verimli ovalarından biri olan İzmir, Menemen Ovasının ortasından,otoyol geçirmek için proje hazırlandığını,otoyolun ovanın 4 bin dönüm arazisini yok edeceğini. İleri sürmek çelişki değil mi? Batum'dan Hopa'ya bir TIR'ın 3 bin dolar, Bir vagonun 2500 dolar taşıma ücreti aldığını, Bir vagonun 3 TIR'ın taşıdığı yükü taşıdığını iddiası son derece gayri ciddi değil midir. Zira Batum ile Hopa arasında tren yolu mevcut olmadığından, değil 2500 $, bir milyon 2500 $ taşınabilmesi mümkün olabilir mi? Dünya deniz ticaret gemisi filo sıralamasında 1 numara, bayrak sıralamasında Liberya ve Panamanın ardından dünya 3. olan Yunanistan kadar denizilik sektörüne yatırım mı yaptık ki *300 milyar dolar olan dünya deniz taşımacılığından, Yunanistan 60 milyar dolar pay alırken, bizim ise 2,5 milyar dolar pay aldığımız vurgulaması komik değil mi? Mevcut Türk deniz ticaret gemilerimizin %60-70 inin yabancı bayrak altında faaliyet gösterdiğinin belirtilmemiş olması manidar değil mi? Eğer illada Yunanistan kadar pay almak istiyorsan bastırırsın parayı, tüm ticaret gemilerini satın alırsın, Yunanlılar da ağzını açar, avuçlarını yalarla değil mi? Zamanım olsa da çok şey yazacağım ama anlayana bu kadar yeter diye düşünüyorum. |
Yakin zamanda izledigim birkac belgeselle, halkini somurmede son noktaya gelmis kapitalist ulkelerin artik kirli somurge planlarini, kendilerini takip eden ulkelere dayattigini daha net idrak edebiliyorum. Ulkemizde bile temel yasam ihtiyaclari en buyuk rant konusu haline gelmeye basladi, barinma, isinma, beslenme, saglik, egitim...
Bankacilik sektorunun ulkemizin kayitli calisanlarini nasil amele yaptigini, sigorta sektorunun kamusal hizmetleri nasil ozellestirdigini, tarim ve hayvanciligimizin bitirilerek ithal bagimlilar haline getirildigimizi ve daha bircok milli menfaatlerin farkli isimler altinda pazarlandigini goruyorum ama elimden bir sey gelmiyor, batidan aldigimiz en iyi niyetli seyler bile virus tasiyor, bizim kokumuz Orta Asya dir, varsin ekonomik guc olmayalim, kendi kendimize yetme mantiginin hangi tarafi zorluk iceriyor anlamiyorum. Yemegimiz var, suyumuz var, enerjimiz var... Satma. Her seyin birinci kalitesi ihrac edilir oldu ulkemizde ve bu basari gibi lanse ediliyor, ama halkim cop topluyor ote taraftan... Kamu yarari gozetecek insan lazim bize, kamu islerinde parayla ranti idare edecek insanlar degil. Ulkenin buyuk cogunlugu isci, ciftci, hayvanci bunlara hizmet eden insanlar devlet memuru ama yasam standartlari bu emekci insanlardan kat kat yuksek, bu ne perhiz bu ne lahana tursusu. Isci calissin memura baksin, memur o emegi alip ithal urunlere harcasin... Somuruluyoruz ama para tatli geliyor insanlara, her kurusunda hak var halbuki, ilahi adalet sasmaz. Dogal zenginliklerimize geleyim, gozume carpan birkac sey ; Ruzgar enerjisi santralleri kuruyoruz, elektrik faturamiz ne kadar azaliyor ? Hic. Turkiye petrolleri var, oz sermaye hesapta, ne kadar ucuza aliyoruz ? Hic. Ayrica milletim bes lira para verirken cok kiymetli kamu gorevlilerimiz iki liraya ihrac edebiliyor bu ne gaflet! Yeni haber bu. ...cok keyfim kacti. Paylasilan bilgilere tesekkur ediyorum. Saygilarimla. |
Forum saati Türkiye saatine göredir.
GMT +2. Şu an saat: 15:24. (Türkiye için GMT +2 seçilmelidir.) |
Forum vBulletin Version 3.8.5 Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Search Engine Optimization by vBSEO 3.6.0
agaclar.net © 2004 - 2025