Bağlan

View Full Version : Temiz Besin Hareketi "GDO'lu ise Bilmek Hakkımızdır"




Sayfalar : [1] 2

malina
09-04-2010, 13:23
Temiz Besin hareketine katılmaya var mısınız?

137922

Dünyada ve ülkemizde her ne kadar devlet kurumları tarafından kontrol altında tutulmaya çalışılsa da tarım zararlılarına karşı çok çeşitli zehirli kimyasallar, verimi arttırıp ürün maliyetini düşürmeye yönelik kimyasal gübre ve büyüme hormonlarının kulanıldığının farkındayız. Bütün bunlara ilave olarak kamuoyunda "GDO" adıyla bilinen genetiği değiştirilmiş organizmalar da besin zincirimize onayımız ve isteğimiz olmaksızın katılmaktadır.

Besinlerimiz yalnızca tarımsal faaliyetler içeren aşamalardan geçmekle kalmayıp, besin endüstrisini oluşturan çeşitli firmalar tarafından işlenmekte ve bu esnada ürünün raf ömrünü uzatacak koruyucular, tüketicinin ilgisini çekecek lezzet arttırıcılar veya ek vitamin ve minerallerden oluşan zenginleştiricilerle daha da yüklenmiş ve değişmiş olarak soframıza ulaşmaktadır.

Kimyasal veya genetik işlemlere tabi tutulmuş besinlerin bizlerin ve gelecek nesillerin sağlığı, çevremiz ve geleceğimiz için risk oluşturduğunu düşünen bizler, her türlü tarımsal veya endüstriyel besin maddesinin yetiştirildiği veya üretildiği yeri, yetiştiriliş veya üretiliş biçimini, hatta gerekirse kimler tarafından yetiştirildiğini, hepsinden önemlisi neler içerdiğini sorma ve bu sorularımıza yanıt alma hakkımızı kullanmak istiyoruz; çocuklarımıza tasalanmadan sunabileceğimiz, zararlı hiç bir kimyasal veya değiştirilmiş genetik içerik taşımayan, resmi kurumların bizler için belirlediği "kabul edilebilir kalıntı üst sınırlar"ı ya da "binde dokuza kadar GDO'lu içerik" oranlarına bağlı kalmadan, gerçekten temiz besinleri bulmak, belirlemek ve sadece bu tür besinleri tüketmek istiyoruz.

137923

Amacımız, elbirliğiyle bağımsız tüketicilerin buluşma, araştırma, soruşturma yapabilecekleri ve olumlu ya da olumsuz her türlü yanıtı da görebilecekleri, kısacası sorularımızın ve yanıtlarının biraraya getirildiği bir ortam oluşturmaktır.

Bizler, bireysel tüketiciler olarak yaptığımız her bir alışverişle geleceği şekillendirecek olan seçimleri de yapıyor olacağız. Görevimiz kendi seçimlerimizi ciddiye almak ve bu seçimlerin ciddiye alınması için gereken azami çabayı göstermektir.

Siz de bağımsız bir tüketici olarak kendinize ve seçimlerinizin ciddiyetine inanıyorsanız, hep birlikte sorularımızı soralım ve ilgili firma veya mercilerden ciddi, dürüst yanıtlar isteyelim.

Var mısınız?




MeyveliTepe
09-04-2010, 13:38
Tabii ki varım.

Sebahattin Sargın
09-04-2010, 13:49
Geçen hafta Antalyada bir seminere katılan hocam GDO konusundan yapılmış bir araştırmadan bahsetmişti. Bursa Gıda araştırma enstitüsünden bir mühendis Türkiyede ki mısır ve soyalarda yaptığı araştırmalarda çok ciddi GDO miktarına rastladığını belirtmiş. Üniversitedeki hocamız altını çizerek bu iki üründen uzak durmamızı söylemişti...

Bu güzel etkinlikte tabi ki bende varım...

Sevgiler ;)

malina
09-04-2010, 14:00
Hangilerinin GDO'suz olduğunu yazan bir liste elinizde olsa, alışverişinizi buna uygun yapmak için zaman harcar mısınız?

köknar
09-04-2010, 14:04
Hangilerinin GDO'suz olduğunu yazan bir liste elinizde olsa, alışverişinizi buna uygun yapmak için zaman harcar mısınız?

Elbette. Bu tür listeleri elimde zaman zaman dolaştırırım zaten; protesto ettiğim ürünler olmuştur, sağlığımızla alakalı bir konuda hiç üşenmem.

malina
09-04-2010, 14:08
Tüketici olarak bunu yapmak çok önemli.

Diğer tüketicilerin yararlanması için bu bilgileri toplamak daha da önemli. Tabii kimden geldiği belli olmayan, içeriğinin doğruluğu kuşkulu epostalardan söz etmiyorum. Firmalardan, ilk elden edinilecek bilgiden söz ediyorum.

Böyle bir organizasyonda ciddi olarak çalışmaya kimler gönüllü olabilir?

cukurovalı
09-04-2010, 14:11
Ben de varım.
Kendi çapımda araştırma yapıyorum ürün alırken.
Böyle bir site veya liste olsa süper olur.

köknar
09-04-2010, 14:12
Hukuki konularda yardımcı olurum.

Sevgi Durul
09-04-2010, 14:14
Hangilerinin GDO'suz olduğunu yazan bir liste elinizde olsa, alışverişinizi buna uygun yapmak için zaman harcar mısınız?

Tabi ki.. Her türlü ürüne şüphe ile bakmak çok kötü.

Kiraz
09-04-2010, 15:01
Elimden geldiği kadar ben de katılmak isterim.

Sebahattin Sargın
09-04-2010, 15:23
Gıda teknolojisi bölümünde okuyan bir öğrenci olarak bu konuda Gıda mühendisi hocalarımla konuşabilirim, katıldıkları seminerlerde bu konuda yapılmış sunumlara ulaşmaya çalışabilirim. Hem benim içinde araştırma konusu olur...

Sevgiler ;)

malina
09-04-2010, 15:40
İnternette bu konuya önem veren site adlarını da bulup buraya kopyalar mısınız?
Onlarla iletişime geçerken elimizde kaynak olur.

Kiraz
09-04-2010, 15:45
http://www.gdoyahayir.org/

gece
09-04-2010, 17:35
Temizlik ve temizlenmek güzeldir, bakmayın siz deterjan reklamlarına... 8-)

Varım.


gece
sağlıklı beslenen toplum, sağlıklı toplum, diyen forum kişisi.

nevsune
09-04-2010, 18:08
Tüketici Hakları Derneği (http://www.tuketicihaklari.org.tr/index.php?option=com_search&Itemid=37&searchword=gdo&submit=Arama&searchphrase=any&ordering=newest) yıllardır bu işle uğraşır va hatta ciddi çalışmalar yapar. Başkanı tanıyorum, birlikte yapabileceğimiz birşey olursa görüşürüm.

imgelem
09-04-2010, 23:05
Tabii ki ben de varım.Gerçi zamansızlıktan siteye bile şöyle bir bakıp kaçıyorum ama...Elimden geleni yapmaya çalışırım.
Üyesi olduğum Fikir sahibi damakların da bu konuda çok güzel çalışmaları var...
http://groups.google.com/group/fikir-sahibi-damaklar/topics

malina
10-04-2010, 13:05
Hmmmm, bakalım konu adı değişikliği işe yarayacak mı? :)

Sebahattin Sargın
10-04-2010, 13:17
http://www.gdo.gen.tr/

Gdo üzerine kurulmuş bir site...

amatör hobici
10-04-2010, 19:37
Tüketici ve amatör bir yetiştirici olarak GDO'suz ürünler yetiştirmeye ve almamaya dikkat ediyorum.Bu konuda ürün ve firma listesini açık olarak sitemizde yayınlayalım. İçeriğini bilmediğimiz ürünleri boykot edelim.

MeyveliTepe
10-04-2010, 20:02
Arkadaşlar,
GDO konusunda çok yazıldı çizildi. Kimi olayı saptırdı, kimi doğru şeyleri söyledi.

Bir yönetmelik çıktı, hem o taraftan, hem bu taraftan eleştirildi. Sonra bazı bölümleri iptal edildi. Bir yasadan söz ediliyor, çıktı mı çıkmadı mı bilmiyorum. Gerçek olan, ne yediğimiz belli değil.

Yukarıda bazı linkler verilmiş. GDO karşıtı organizasyonlar, siteler açtılar, pek çok bilgiler verdiler. Bunların çoğu doğru. Bazı tüketici dernekleri, odalar demeçler verdiler, miting ve gösteri bile yapıldı.
Sonuçta gerçek olan, hâla ne yediğimiz belli değil.

Hazır yiyecek firmaları onlarca televizyon kanalında dakika başı reklam yapıyorlar. Çocuklar, güzel bayanlar, kelli felli adamlar, muhtelif mizansenler ile habire bir şeyler tıkıştırıyorlar ağızlarına, dillerini şaplata şaplata. Filan yiyecek ne lezzetli, çocukları ne iyi büyütür, bundan yiyin ne iyi olur vs.

En kabadayısı, ürünüm katkısızdır diyor. O lafın da elli değişik yorumu yapılır.

Markete gidiyorsunuz, raflar dizi dizi yiyecek dolu. Sistem onlardan satın almanız için çalışıyor. Çok bilinçli olanlarımız, yanlarında büyüteç bulundurup içinde ne varmış diye okumaya çalışıyor ve en az kimyasal olanı seçmeye çalışıyor.

Bunları yediniz, yedirdiniz. Yıllar sonra kanser olursanız, sebebi bilinmedik allerjilere sahip olursanız kimin umurunda? Hatta iyi bile olur. Hastane ve ilaç sektörü de kazanmalı değil mi? Yeter ki o şeyi yedikten sonra 48 saat içinde bir şey olmasın.

GDO konusuna dönersek. Bu güne kadar en keskin GDO karşıtlarımız bile, şunun içinde GDO var mı? Neyin içinde GDO yok? Türünden bir çalışmaya hiç girmediler.

Oysa gerek yasalar, gerek rekabet koşulları, gerek yiyecek üretimi ile ilgili mevzuat, tüketicinin talep etmesi durumunda yiyecek maddelerinin içeriğinde ne olduğunu tam olarak sorma, yanıt bekleme, bu maddelerin menşeini, çeşitini sorma hakkı verir.

En temel insan ve tüketici haklarından biridir bu.

Her bir firmaya, teker teker, sen bu ürünü satıyorsun, yememiz, sana para vermemiz için uğraşıyorsun. Ama bunun içinde ne var? Bunu nereden aldın? Bunun içinde GDO var mı diye sorma hakkımız var.

Bu başlıkta sözü edilen işte böyle bir şey. İster kendiniz ve çocuğunuz için, ister topluma karşı bir ödeviniz olduğu için, bunu soracak insanlara ihtiyacımız var.

Lilinin bahcesi
10-04-2010, 20:17
Merhaba arkadaslar, size yasadigim Ukrayna dan ornek vermek istiyorum. Buradaki kanunlara gore urunlerin icinde GDO oldugunu belirtme zorunlulugu yok. Fakat bir cok paketli urunler ureten firmalar urulerinin marka logosunun yanina GDO icermez ibaresini ve lisans numarasini koyuyorlar. Bu kanuni bir zorunluluk degil. Fakat alisverilerde bu konuya onem veren kisiler icin yonlendirici oluyor. Yine belirtmek isterim ki GDO icermeyen bu urunler benzer fakat bu ibare olmayan urunlerden pahaliya satilmiyor, hemen hemen ayni fiyatlarda. Turkiye de durumu bilemiyorum fakat bu sekilde maddi olarak da fark yaratmayacak bir ibare tuketiciyi kendine cekeceginden arz talep dengesi icerinde diger icerigi belli olmayan urunler halkinda bilinclenmesiyle elenebilir diye dusunuyorum.

qokhanyilmaz
11-04-2010, 10:53
Bende varım . Galiba projenin biraz daha somutlaştırılması gerekiyor.

Oğuz Karsan
11-04-2010, 12:14
Merhaba.

Kimyasal veya genetik işlemlere tabi tutulmuş besinlerin bizlerin ve gelecek nesillerin sağlığı, çevremiz ve geleceğimiz için risk oluşturduğunu düşünen bizler, her türlü tarımsal veya endüstriyel besin maddesinin yetiştirildiği veya üretildiği yeri, yetiştiriliş veya üretiliş biçimini, hatta gerekirse kimler tarafından yetiştirildiğini, hepsinden önemlisi neler içerdiğini sorma ve bu sorularımıza yanıt alma hakkımızı kullanmak istiyoruz; çocuklarımıza tasalanmadan sunabileceğimiz, zararlı hiç bir kimyasal veya değiştirilmiş genetik içerik taşımayan, resmi kurumların bizler için belirlediği "kabul edilebilir kalıntı üst sınırlar"ı ya da "binde dokuza kadar GDO'lu içerik" oranlarına bağlı kalmadan, gerçekten temiz besinleri bulmak, belirlemek ve sadece bu tür besinleri tüketmek istiyoruz.

Sn. malina'nın, ülkemiz için faydali ve anlamlı çağırısına katılmamak elde değil,
Sn. MeyveliTepe de çok güzel yazmış. destekliyor ve katılıyorum. Derhal, projelerini somutlaştırıp, gerekli başvuruları yapalım.

Saygılar

malina
11-04-2010, 12:21
Siteyi herkesin görmesine açmadan önce, sizin görüşlerinizi alalım :)

www.temizbesin.org/demo.php (http://www.temizbesin.org/demo.php)

ismail2776
11-04-2010, 13:54
böyle bir etkinliğin faydasını çok iyi olur. Gerçekten içinde bulunmayı çok isterim. bende varım

yarenimex
11-04-2010, 16:41
Ben de kendi ürettiğim çeşitlerin mümkün mertebe geleneksel tohumlardan gelmesini sağlıyorum.Benim kendi mücadele tarzım da bu. Bu yaz kendi kavun karpuzum olana kadar satın aldığımız karpuzlardaki kabak kokusundan da bahsetmeden geçemeyeceğim.Hastalıklara daha dayanıklı oluyor gerekçesiyle aşılanmış karpuzlardı ve hiç ağız tadıyla yenecek karpuzlar değildi.

üzüm
11-04-2010, 22:03
İnternet üzerinden yapabileceğim bir iş varsa katkıda bulunabilirim.

Site güzel olmuş. İçerik oluşmaya başladığında farklı görünebilir ama bu haliyle başlıklar arasında dolaşırken hangi başlıkta olduğumu kaybedebilirim gibi geldi. (Başlıklarda bulunan ok rengi, çizgi rengi, vb. ile vurgulanabilir.)

Mine Pakkaner
12-04-2010, 15:53
Çokgüzel bir site. Net ve kolay anlaşılır. Çalışma içinde elbette varım.

which
13-04-2010, 11:11
Böyle bir çalışmada kim olmak istemez:) Ben de varım.

bıcırık
13-04-2010, 11:20
Elimden geldiğince bende katılmak isterim...GDO lu besinlere kesinlikle hayır...

ayselug
15-04-2010, 05:20
:)
Bende, bende....

GDO ile ilgili bi sayı çıkarsak nasıl olur acaba???

k0900
15-04-2010, 09:25
Varım.

Didem
15-04-2010, 11:18
Site çok güzel olmuş Malina.

Ben de varım.

imgelem
15-04-2010, 13:58
Gerçekten güzel bir site olmuş.Ama internette böylesi birçok oluşum var.Bizim farkımız ne olacak?

nevsune
15-04-2010, 15:36
temizbesin.org ciddi ve yararlı içeriğinin yanısıra anasayfasının görüntüsüyle de çok güzel olmuş.

malina-x
18-04-2010, 10:55
Farkımız, sanırım neyin içinde gdo var neyin içinde yok kolay yoldan öğrenebileceğiz. Aslında iş üreticilere düşüyor ama düşününce aslında onların yararına (gdo olmadığını belge ile ispatlayabilen veya en azından gdo yoktur beyanında bulunan daha çok tüketilecektir) çalışıyoruz.

İnternet'de yabancı bir site var bu konuda ama bildiğim kadarı ile Türkçe site yok? gdo karşıtı siteler var ama neyin içinde gdo var neyin içinde yok ancak firmalara tek tek sorarak öğrenebilirsiniz, tabi ciddiye alıp cevap verirlerse, biz bu ciddiye alma oranını bir araya gelerek arttırmak istiyoruz, bir de tek tek soranlara cevap vermek yerine sadece bir kez cevap vermiş olacaklar. :)

malina çalışma gruplarını oluşturup başlamalı mıyız? son mesaj 15'inde yazılmış katılmak isteyen başka yoktur herhalde yoksa başlamadan önce biraz daha bekleyip maillere genel bir duyuru mu yapalım?

malina
18-04-2010, 11:27
Firmalara göndermek üzere hazırladığımız metinler:


Sayın İlgili,

Biz, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) içermeyen ürünlerle beslenmek istiyoruz ve ülkemizde, içinde dolaylı veya dolaysız genetiği değiştirilmiş organizma ya da bunlara ait ürün bulunmayan gıda maddelerini tanımlamaya çalışıyoruz. Bu nedenle, üretmekte olduğunuz ürünlerin hangilerinin GDO içermediğinin belirlenmesinde ya da GDO içermeyen ürün alternatiflerinizi önermeniz konusunda yardımınızı rica ediyoruz.

Ekte yer alan "GDO hakkında genel bilgiler" sayfasındaki gerekçelerle, yediklerimizin içinde ne olduğunu bilme hakkımızı kullanabilmemiz, tercihlerimizi buna göre oluşturabilmemiz için hali hazırda üreterek piyasaya sürdüğünüz ürünlerle ilgili ekteki bilgi formlarını, genel olarak firmanız ürünlerinin tamamı için ve her bir ürün grubunuz için ayrı ayrı tanzim etmenizi rica ederiz.

Saygılarımızla


Verilen yanıtların değerlendirmesi:

• Vermiş olduğunuz yanıtlar veya yanıt verme durumunuz internette ve sair medyada halka açık olarak listelenecektir.
• Bu form tarafınıza gönderildikten sonra yanıtlanması için 30 takvim günü beklenecek, bu bekleme süresinde, firmanıza form gönderildiği, gönderilme tarihi ve bekleme süresi de belirtilerek yayınlanacaktır.
• 30 takvim günü içinde yanıt verilmediği taktirde, o güne kadar yanıt bekler durumda görünen ürünleriniz “Soruldu, firma yanıtlamak istemiyor" statüsüne geçeceklerdir.
• Ürününüz ya da ürün grubunuzun GDO içermeyen ürün olarak değerlendirilebilmesi için, 2. ve 3. soru gruplarında verilen yanıtların hiç birinin GDO'lu girdi içerebilir sonucunu doğurmaması gerekmektedir.
• Tedarikçilerden alınan girdilerin GDO'lu olmadığının beyan edilmesi durumunda tedarikçi belgesinin mevcut olması ya da hiçbir belirsizliğe yer bırakmadan kabul edilebilir bir açıklaması olmalıdır. Aksi taktirde, girdinin GDO içerebileceği şeklinde değerlendirilecektir.
• Tedarikçi belgesinin mevcut olduğu durumlarda, belgenin elektonik bir kopyasının da gönderilmesi gerekmektedir.

Formdaki sorular yanıtlanırken dikkat edilecekler:
Form, üç ayrı soru grubundan oluşmaktadır.

1. Firma deklerasyonu
Bu grupta firmanız ürünlerinin halihazırda genel olarak herhangi bir GDO'lu girdi içerip içermedigi, içeriyorsa geleceğe ait planlarınız sorgulanmaktadır.
Bu sayfa her üretici/distribütör tarafından sadece bir kez doldurulmalıdır.

2. Bitkisel Girdiler
Bu grup, tedarikçilerinizden temin ettiğiniz, ürünlerinizde ya da ürün grubunuzda, doğrudan ya da dolaylı kullanılan bitkisel kaynaklı girdilerinize ait kontrol prosedürlerinizi sorgulamaktadır. Her bir ürün grubunuz için ayrıca yanıtlanması gerekmektedir.
Bu sayfa her ürün grubu için ayrıca doldurulmalıdır. (Gerektiği kadar fotokopi ile çoğaltmalısınız)

3. Hayvansal (et, süt, yumurta) Girdiler
Bu grup, tedarikçilerinizden temin ettiğiniz hayvansal ürün kaynaklı girdilerinize ait kontrol prosedürlerinizi sorgulamaktadır. Her bir ürün grubunuz için ayrıca yanıtlanması gerekmektedir.
Bu sayfa her ürün grubu için ayrıca doldurulmalıdır. (Gerektiği kadar fotokopi ile çoğaltmalısınız)
 
 
Temiz Besin
www.temizbesin.org (http://www.temizbesin.org/)


Bunlara ek olarak, cevaplanması istenen sorular gönderilecek...

Aslında projenin fikir babası meyvelitepe, konu hakkında yazsın diye bekliyorum ama o bahçeler arası işbirliğine takıldı galiba :)

malina
20-04-2010, 15:05
Firmalara gönderilecek epostalar ve bunların takibi gerekiyor.

İyi niyetli olarak bende varım diyen arkadaşlardan kimler bu iş için düzenli zaman ayıracak? Bir faks numarasına da ihtiyacımız var ama elimizde yok :) Bu konuda yardım edebilecek olan var mı?

MeyveliTepe
20-04-2010, 15:17
Arkadaşlar, ilk etapta yapacağımız şey, beş gönüllü arkadaşımız firmaları paylaşarak mektupları göndermeye başlayacak. Kimin hangi firmaya mektup gönderdiği bir altıncı arkadaşa bildirilecek. Buna göre sistem kayıtları yapılacak. Gelen yanıtlar yine aynı altıncı arkadaşa (veya belirlenecek birden fazla kişiye) gönderilecek. Yine bunlara göre kayıt yapılacak.

Fax ile gelecek yanıtlar için kullanılabilir bir fax cihazı ve tel numarası olan varsa çok makbule geçer.

İlk etapta hangi beş kişi firmaları paylaşıp soru göndermeye gönüllü. Netleştirebilirsek iyi olur.

malina
20-04-2010, 15:26
İlk etapta hangi beş kişi firmaları paylaşıp soru göndermeye gönüllü

Malina ısrarla altını çiziyor: Elini veren kolunu kaptırır :)
Düzenli ilgilenebilecek durumda olmanız şart. 15 gün (aslında 1 ay önceden olsa daha iyi olur) haber vererek, yerinizi başkasına bırakabilirsiniz. Ya da baştan, ben şu kadar ay çalışabilirim diye belirtmelisiniz.

Kiraz
20-04-2010, 17:18
Düzenli ilgilenebilecek durumda olmanız şart.

Bu cümle benim şartlarımı şimdilik zorluyor ama okullar kapandıktan sonra evde geçireceğim zaman daha fazla olacak, bu dönem geç olmazsa seve seve katılırım. Şimdilik düzenli çalışamazsam da yedeğe yazılabilirim.

malina
20-04-2010, 17:56
Kiraz, daha net olması için senin koşullarını yazar mısın?

Belki ifade ediş farkı yüzünden beklentilerimiz farklı gibi görünse de, aslında aynıdır :)

Kiraz
20-04-2010, 19:37
Çok net olmasa bile hafta içi zamanımın çoğu iş yerinde geçiyor. Bu çalışmayı evden yapmayı tercih ediyorum, işe gidişim çok erken, eve geliş saatim de genelde çok geç olduğu için her gün düzenli vakit ayıramam, durum uygunsa haftanın bir-iki günü kısa zaman için ilgilenebilirim. Okullar tatil olunca çok daha rahat vakit ayırabilirim.

ertugrula
21-04-2010, 10:35
Merhaba,
Neler yapabilirim bilmiyorum fakat ben de bu çalışmanın bir parçası olmak isterim.

Bu arada küçük bir de not eklemek istiyorum. Bilindiği gibi son zamanlarda üretilen şekerlerin çok büyük bir bölümü mısırdan üretiliyor. Yine bilindiği gibi mısır, genetiği değiştirilmiş olarak üretilen ürünlerin başlarında yer alıyor.

Bu arada yurdumuzda hala pancar şekeri üreten fabrikalar var. Bunlar ambalajlarının üzerine "pancardan üretilmiştir" ve "GDO içermez" yazmaktadırlar.

Bunların, hemen iletişime geçilip, GDO'suz ürün olarak listelenebileceklerini düşünüyorum.

Nergis
22-04-2010, 09:43
Merhaba,

Konuyu yeni farkettim.Tabii ki ben de varım. Öncelikle bir önerim var; ağaçlar.net üyelerinin hepsine mail ile haber vermeliyiz diye düşünüyorum.Hergün girmeme rağmen geniş form içeriğinde gözden kaçabiliyor.

Bu konuda elimden ne gelirse yapmak isterim.Bir tüketici olarak ne yiyeceğimizi şaşırmış durumdayız. Neye elimizi atsak katkılı, paketli, GDO'lu. Bazen yemek yememek daha sağlıklı diye düşünüyorum.

Mektuplar e- posta ile mi, faks ile mi gönderilecek? Mektupların gönderileceği firmalar belirli mi?

Kiraz
22-04-2010, 10:00
Bu yazı doğrudan GDO ile ilgili olmasa bile "Temiz besin" ile çok ilgili.

http://www.agaclar.net/forum/showpost.php?p=622358&postcount=84

Zeytinlibahçe
22-04-2010, 16:23
selamlar

Çalışmaların içinde olmak, verilecek bir sorumlulugu seve seve almak isterim

MeyveliTepe
22-04-2010, 17:26
Mektup gönderilecek firmalar aşağı yukarı belli. Çocukların ve bebeklerin tükettiği ürünlerin firmaları öncelikli olacak. Toplumda en çok tüketilenler de tabii olarak öncelikli olacak. Amaç, GDO'lu ürünleri teşhir etmek değil, GDO'suz alış veriş listesi hazırlamakta tüketiciye yardımcı olmak.

Haydi arkadaşlar, bir gayret kalkarız bu işin altından. İnsanların markete giderken ellerinde temizbesin listesiyle dolaşmalarının topluma olan etkisini düşünebiliyor musunuz? Bugüne kadar yapılmış ve söylenmiş her şeyden defalarca kere fazla etkisi olabilecek bir şey. Tüketici insiyatifinin, işi kurumlara, derneklere bırakmadan "biz ne yiyeceğimizi, başkası bize söylemeden buluruz"un ifadesi. Bir kez başlayıp yol aldıktan sonra kimsenin durduramayacağı bir hareket olur. Bunu başlatan ve ayaklandıran bizler de topluma karşı çok temel bir ödevimizi yerine getirmiş oluruz.

Acarextt03
24-04-2010, 09:23
Bende varım...
üzerime düşen görevi sonuna kadar yerine getirmeye çalışacağım...
Herkese selam ve saygılar...

nkoksal
03-05-2010, 23:59
Buranın da pek takip edildiği söylenemez sevgili Malina...
Bir haftadır bekliyorum belki vakti daha uygun olanlar ( örneğin emekliler ) bende varım demektense şunu, şunu yaparım diye daha somut bireyşer söylesinler diye ama kimseden ses seda yok. Bu durumda iş başa düştü ben koşullarımı söyleyeyim uygun görürseniz başlayalım. Firmalara epostaları atabilir ve gelen cevapları takip edebilirim ama bu işi sadece akşamları yapabilirim. Gündüzleri SGK nın çalışmayan programı ile boğuştuğumuz, ayın 16 sında da daha beter bir ITS programı ile boğuşacağımız için epostalarla uğraşmam mümkün değil. Telefonum ve faksım var. Faksım biraz ilkel, telefona bağlı ama gayet güzel alıyor. Oda gündüz saatlerinde aktif durumda olabilir ancak. Çok ısındığı için gece kapatıyorum ama hiç bir kuruluşun saat 8 den sonra faks göndereceğini zannetmiyorum o yüzden pekala işe yarar diye düşünüyorum.

spooky_spook
05-05-2010, 07:39
Ben yardımcı olmayı çok isterim ama vakit ayırmak denilince emin olamıyorum. Haziran'dan sonraki işlerde varım!

MeyveliTepe
05-05-2010, 20:19
Buranın da pek takip edildiği söylenemez sevgili Malina...
Bir haftadır bekliyorum belki vakti daha uygun olanlar ( örneğin emekliler ) bende varım demektense şunu, şunu yaparım diye daha somut bireyşer söylesinler diye ama kimseden ses seda yok. Bu durumda iş başa düştü ben koşullarımı söyleyeyim uygun görürseniz başlayalım. Firmalara epostaları atabilir ve gelen cevapları takip edebilirim ama bu işi sadece akşamları yapabilirim. Gündüzleri SGK nın çalışmayan programı ile boğuştuğumuz, ayın 16 sında da daha beter bir ITS programı ile boğuşacağımız için epostalarla uğraşmam mümkün değil. Telefonum ve faksım var. Faksım biraz ilkel, telefona bağlı ama gayet güzel alıyor. Oda gündüz saatlerinde aktif durumda olabilir ancak. Çok ısındığı için gece kapatıyorum ama hiç bir kuruluşun saat 8 den sonra faks göndereceğini zannetmiyorum o yüzden pekala işe yarar diye düşünüyorum.

Sizin fax cihazını değiştirsek, fax ile gelen yanıtlar için kullanılabilir mi?

nkoksal
05-05-2010, 23:00
Fax cihazımı değiştirmeye gerek yok sayın meyvelitepe sorunsuz bir biçimde çalışıyor. Gayet tabi fax ile gelen yanıtlar için kullanılabilir, ben eczane akşam kapalı olduğu zaman cihaz da kapalı onu belirtmek istemiştim. Bizim kapalı olduğumuz saatlerde firmalardan da faks gelmez nasıl olsa.

cukurovalı
06-05-2010, 10:37
Acaba bu sertifika GDO denetimi de yapıyormu.

HACCP SERTİFİKASI

HACCP “Tehlike analizi ve kritik kontrol noktası” bildirisine dayandırılarak doğmuştur. HACCP ilk olarak gıda güvenlik risklerini; ham üründen, son tüketici dağılımına kadar tüm gıda işlemini inceleyen sistematik bir denetimi gerçekleştirmek üzere geliştirilmiştir. Aynı zamanda; sistematik bir yaklaşımla mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel bozulma gibi tehlikeleri minimize etmek amacıyla kurulan önleyici bir sistemdir. Bu sertifikasyon, tüm dünyada gıda ihracat ürünlerini bağlayan tüm şirketler tarafından ana denetim mekanizması olarak desteklenmektedir.

GDO suz ürün sattığını iddaa eden ve bir bayisinin camına GDO yoktur raporu koyan bir firmanın internet sitesinde sadece HACCP' dan bahsedilmiş, kafam karıştı. Bu çalışma başlamadan da ben bireysel olarak çalışma yapıyordum . Mail attım o raporu da internet sitelerine koymaları ya da bilgi vermeleri için ama geri dönüş olmadı.

MeyveliTepe
06-05-2010, 10:45
Benim bildiğim HACCP belgesi GDO ile ilgili değil.

onerfirat
11-05-2010, 18:57
GDO besinlerinin yanı sıra sodyum benzoat (e330) içeren besinlerin de insan sağlığına etkileri konusunda yapılan çalışmaların duyurulmasını bekliyorum.

xenkebikec
12-05-2010, 15:44
Merhabalar, bu güzel oluşumdan ve onun değişik projelerinden ötürü kuranlara yönetenlere ve yaşatanlara çok çok teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Temiz Besin Hareketi Projesinin son durumu hakkında bilgi alabilirmiyim (sadece merak ettim) ?

Sebahattin Sargın
12-05-2010, 18:53
Acaba bu sertifika GDO denetimi de yapıyormu.

HACCP SERTİFİKASI

HACCP “Tehlike analizi ve kritik kontrol noktası” bildirisine dayandırılarak doğmuştur. HACCP ilk olarak gıda güvenlik risklerini; ham üründen, son tüketici dağılımına kadar tüm gıda işlemini inceleyen sistematik bir denetimi gerçekleştirmek üzere geliştirilmiştir. Aynı zamanda; sistematik bir yaklaşımla mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel bozulma gibi tehlikeleri minimize etmek amacıyla kurulan önleyici bir sistemdir. Bu sertifikasyon, tüm dünyada gıda ihracat ürünlerini bağlayan tüm şirketler tarafından ana denetim mekanizması olarak desteklenmektedir.

GDO suz ürün sattığını iddaa eden ve bir bayisinin camına GDO yoktur raporu koyan bir firmanın internet sitesinde sadece HACCP' dan bahsedilmiş, kafam karıştı. Bu çalışma başlamadan da ben bireysel olarak çalışma yapıyordum . Mail attım o raporu da internet sitelerine koymaları ya da bilgi vermeleri için ama geri dönüş olmadı.

HACCP belgesi olan bir işletme ya da firma ürünü GDO'lu değildir diyemez. HACCP belgesinin amacı hammaddeden başlayıp tüketiciye ulaşanan kadar üründeki hijyenik şartları kontrol etmek, bozulmaya sebebiyet verecek faktörleri yok etmektir. Hijyenik kontrolleri ele alan bir belgedir.

GDO'nun HACCP ile hiç bir ilgi veya alakası yoktur...

Sevgiler ;)

akoman
17-06-2010, 09:06
Hangilerinin GDO'suz olduğunu yazan bir liste elinizde olsa, alışverişinizi buna uygun yapmak için zaman harcar mısınız?

evet yapariz ve yapiyoruz ( esim ve ben ) pazarda tomatesi kesip ibarelerine bakmadan almiyoruz salataligi bildigimiz yerden aliyoruz hatta hamile olan esimin ak deniz anemisi tasiyicisi olmasindan dolayi kirmizi et yemesi gerekiyor bunun icinde ayni kafadan iki uc arkadas birlikte kontrolu yapilmis hayvan alip kestiriyoruz ....

neden yasiyoruz ki dogacak olan cocuklarimizi biraz daha gorebilmek onlara verebileegimiz kadar saglikli bir yasam vermek ...

degilmi ?

Sebahattin Sargın
20-06-2010, 12:19
Sn. Süreyya Hanım;

Bu konuda sanırım yapabileceğiniz tek şey çocuklarınızı evde kendiniz hazırladığınız şerbet, ayran vb. doğal içeçeklere alıştırmak. Serinleten içecekler, Şerbetler (http://www.agaclar.net/forum/showthread.php?t=1757) adlı bir başlığımızda mevcut buradan da yararlanabilirsiniz...

Çocukları kola vb. içeçeklerden uzak tutmak gerçekten çok zor ama şu an alabileceğimiz tek önlem sanırım bu...

Sevgiler ;)

Acarextt03
21-06-2010, 08:04
İşte duyarlı bir anne....
Size canı gönülden katılıyorum...
Yanlız ? işareti artık okullara beslenme götürmek yasak mı?
Neden kantinden alışveriş yapılması isteniyor ki?
Bundan 20 yıl evvel özellikle beslenme evden getirtilir...
Kantinden alanlara öğretmenim kızardı...
Demek ki devran değişiyor....

Şahsen o günleri özlüyorum dersem kimse beni geri
kafalılıkla itham etmez değil mi?

malina
21-06-2010, 14:10
Bu proje, faks sahibi biri projeye katılmadı diye tıkanmış durumda... Daha bunu aşamadık :)

Bir tel no edinin ve farks satın alın diyecekeler için not: Hepsini biz mi yapacağız? :)

hbayraktar
21-06-2010, 14:56
Tükettiğim şeyin ne olduğunu, ne oranda olduğunu bilmek, uzun vadede zarar verecekse tüketip tüketmeme tercihini kendim yapmak isterim.

İyi bir örnek olmayacak ama: sigara'nın olası zararlarını öğrenebilir ve içeceksem bunları minimuma indirecek şartları oluşturmaya çalışabilirim, veya içmeyebilirim, bırakabilirim. Yine misal: şarküteri ürünlerinin ileride vereceği zarar ve tahribatı bilmiyorum, içerikleri açıklanmayan gıdalarda bilgi özgürlüğüm elimden alınır, farketmeden tüketerek, bilmediğim negatif etkileri ile başbaşa bırakılmamın haklı bir tarafı olmadığına inanıyorum.

Biraz geç olacak ama ihtiyaç varsa, zamanım müsait, fax'ım yok, eskiden bilgisayardan fax alınıp gönderilebiliyordu, hala yapılabiliyorsa beni de sayabilirsiniz.

Kiraz
24-06-2010, 12:06
Evde faksım yok ama daha önce de söz verdiğim gibi, okulların tatili ile evde geçecek zamanım arttı, üzerime düşen görevi yapabilirim.

Kiraz
24-06-2010, 18:16
Tüketici isterse neden olmasın? Arz talebe göre değil mi? Sn. Meyvelitepe'nin 21.6.2010 tarihli yazısını okumanızı tavsiye ederim.


"Organik ürün pazarları, raflarda organik etiketli ürünler boşuna mantar gibi bitmiyor, çünkü biz öyle istiyoruz. Pazarlarda domateslere, çileklere hormonsuz etiketleri boşuna konmuyor, çünkü biz öyle istiyoruz. Bazı reklamlarda ürünlerin GDO içermedikleri boşuna ilan edilmiyor, çünkü biz öyle istiyoruz. GDO'nun sağlığımıza, gelecek nesillere neler yapabileceğinden henüz haberdar edilmesek de, biz üretmesek de, üretildiği yerlerden başlayarak geleceğimizin garantisi olan biyolojik çeşitliliği azaltacağını biliyoruz. O halde seçimlerimizi bu gerçekleri göz önüne alarak yapabiliriz."
http://meyvelitepe.typepad.com/

Üretici firmalar yanında sunan birimler (öncelikle okul kantinleri) de anket kapsamına alınabilir mi?

nkoksal
24-06-2010, 22:06
Sevgili Malina ben faksımın olduğunu ve kullanabileceğinizi söylemiştim.

MeyveliTepe
25-06-2010, 12:57
Teşekkürler. Fax konusu, gelen faxların bilgisayar ortamına alınması, tasnif edilmesi vb. gibi işleri de gerektiriyor. Çok geciktiğimiz bu projede sanırım Uzaytek'in yeni desteği ile devam edebileceğiz.

Kantinler gibi ürünleri sunan birimler, hatta marketler ikinci dalga hedefimiz olmalı. Onlara "GDO'suzları getir, ayrı bir yere koy" diye baskı yapabilmeliyiz. Faka şu aşamada hangi markanın hangi ürününün GDO'suz olsuğunun bilinmesine ihtiyaç var.

Kirmit
13-01-2011, 12:40
Selamlar,
Geçenlerde tv'de bir doktor tarafından, bir uyarı daha izledim hazır gıdalarla ilgili. Hazır gıdalarada bulunan, aroma artırıcı, doğala özdeş aroma, E... rakamlı maddeler ya da msg (mono sodyum glutamat) olarak da belirtilen madde de mısır şurubundan yapılıyormuş ve pek çok sağlık sorunuyla birlikte kansere de neden oluyormuş. Tatlı-tuzlu pek çok hazır gıdada tat artırıcı etkiye sahip diye kullanılıyormuş.

http://www.gidaraporu.com/katki-maddesi-tehlike-saciyor_g.htm

http://indigodergisi.com/gulsen133.htm

http://www.annecocuk.com/modules/newbb/viewtopic.php?viewmode=thread&topic_id=29160&forum=1

Daha fazla araştırmıştım ama şu an bu linklere ulaşabildim.

Sevgi ve saygılarımla...

(GDO konusunda eşim ve ben alışveriş yaptığımız marketlerde, bu konuda bildiklerimizi market işletenine, çalışanına aktarıyoruz ve o gıdaları ya da riskli gıdaları almadığımızı mutlaka belirtiyoruz, teklikelerinden bahsediyoruz. Tabi bazen etki ediyor, bazen aldırılmıyor. Diğer yandan tanıdıklarımıza bahsediyoruz. Tüketmemek de önemli bir etki yaratacak diye düşünüyorum şimdilik.)

verdoque
13-01-2011, 16:19
Bir süredir çantamda taşıdığım zararlı katkı maddeleri listesi:

http://www.fikirsahibidamaklar.org/etiket-hafiyesi/

İlk market alışverişim 2 saatimi almıştı. Ama alışveriş yaptıkça bazı markaları tanıyorsunuz, çok fazla zaman kaybedilmiyor.

Ekmek yapmak için satılan karışım unlarda, çok bilindik markalı hazır ekmeklerde genelde soya unu oluyor. Un veya ekmek seçmek ne kadar sürebilir ki demeyin 1-2 marka dışında hepsinde katkı maddeleri var.

Hazır köfte - kıymaların içine karıştırmadık şey bırakmadılar.

Şimdiye kadar nar ekşisinde %100 nar konsantresi olan olan tek bir marka bulabildim. (Hep glikoz katkısı oluyor. O da mısırdan elde ediliyor sanırım.) Fiyatı da diğerleriyle aynıydı! Bakmayan için aralarında hiçbir fark yok.

Monosodyum glutamat da doğal olarak permesan peynirinde varmış. Lezzet arttırıcı etkisi sebebiyle birçok yemekte kullanılıyor. Onun dışında paketlenmiş gıdalar, panelenmiş yiyecekler mısır ve msg'siz olmuyor. Malesef çok da lezzetli olduklarından bunlardan tümüyle vazgeçmek çok zor :(

Sonuç olarak az da olsa ürünlerinin içeriğinde katkı maddelerinden kaçınan firmalar var. Müşteri olarak desteklemezsek yakında onları da kaybedebiliriz.

AÇakıcı
13-01-2011, 21:02
Arkadaşlar,

Organik ürün diye pazarlanan ürünlerin GDO'lu veya GDO'suz olduğunun önemi yokmuş, Organik ürün sertifikası; sadece üretilirken kimyasal kullanılmayan toprakta ve kimyasal kullanılmadan üretildiğini garantiliyormuş. Bu durumda hiçbir ilaçlama yapılmadan üretilen GDO'lu tohumlar genellikle Organik Tarımlarda kullanılıyormuş ve Organik Tarım adı aslında bir yerde GDO'lu ürünlerin satış pazarlama taktiği olarak büyük bir marketin çalışmasından başka birşey değilmiş... Dikkat Miş'ler ve bunları kesinlikle emin olmadığım duyumlar olduğu için yazdım. bunların doğru olup olmadığını biliyor musunuz?

MeyveliTepe
13-01-2011, 21:32
Bunlar doğru değil. En azından şimdilik. GDO lobisinin bu "miş"leri hayata geçirmek için çabaları var. Muhtemelen de FDA'yı yanlarına alırlar, ancak bu sadece ABD'de geçerli olur (olursa).

AÇakıcı
13-01-2011, 21:47
Arkadaşlar,

Az önce öğrendiğim kadarıyla 2010 Ağustos ayında mevzuatta yapılan değişiklik ile GDO'ların Organik Tarımda kullanımı yasaklanmıştır. (burası kesin) O tarihden önce ise Organik Tarımın malesef %80'i GDO'lu tohumlarla yapılmış olabilir...miş... (burası Türkiye geneli için emin olmadığım ama Antalya'da oteller için üretim yapan seralar için kesinleşmiş bilgidir.)

MeyveliTepe
13-01-2011, 22:57
Türkiye'ye henüz yasal olarak GDO'lu tohum girmedi. Seralarda üretilenlerin sebze olduğunu varsayarsak, henüz dünyada da yaygın olarak pazarlanan GDO'lu sebze tohumu yok (bir Türk üniversitesinin kapalı alanda yaptığı GDO'lu kavun deneyini saymazsak).

GDO'lu tohumlar, soya, kanola, mısır, pamuk, tatlı patates ve şeker pancarında yoğunlaşıyor. Meksikada GDO'lu buğday da söz konusu. Pirinç'de hazırlıklar var ama piyasaya sürülmedi bildiğim kadarıyla.

Bu bakımdan hibrid'ler ile biyoteknoloji yoluyla DNA'sı değiştirilen organizmaları karıştırmamak gerek.

AÇakıcı
13-01-2011, 23:30
Doğal melezler değil de kısırlaştırılmış hibrid'ler ile gdo'lu ürünler arasında çok da fark olmadığını düşünüyorum. bence kısır tohumlar da gdo'lular kadar zararlıdır. ve muhtemelen kısırlaştırılmış tohumlarda gdo'ya benzer teknolojinin ürünü olabilirler. GDO'lu orman ürünleri bile var ve doğa için asıl büyük sorun da bu GDO'lu ağaçlar. domates ve salatalıkta gdo'lu ürün hiç yok mudur?

elek
14-01-2011, 00:02
Uzun süredir patlatmak için mısır alırken üşenmiyorum, raflarda kaç marka varsa paketlerinin arkasını dikkatlice okuyorum. ".... dan ithal edilip firmamızda paketlenmiştir" gibi açık bir ibareye sadece bir firmanın ürününde rastlayabildim. Çoğu pakette "Türk Malı", "Türkiye'de üretilmiştir" yazıyor, açık olarak "Adapazarı'nda üretilip firmamızda paketlenmiştir" yazan bir markaya rastladım. Merak ettiğim konu şu, ambalajlara konulan bu ibarelerin doğruluğu nasıl denetleniyor? "Türk malı" yazan bir paketteki mısırın ithal olmadığı garanti edilebilir mi?

Gümrüklerin çoğu konuda istismara açık olduğu acı bir gerçek, GDO konusu gündeme gelmeden önce ya da şu anda ithal edilen mısırların GDO içerip içermediği ne şekilde denetleniyor bunu da merak ediyorum. Analizlerin yapıldığını haberlerde duyuyoruz, ancak sonuçları kamuoyuna açıklama konusunda çok ketum davranılıyor. Ayrıca numuneler koca bir gemi dolusu dökme mısırın üst kısmından 300-500 gr şeklinde alınıyorsa yapılan analizlerin de bir anlamı kalmıyor bence.

En kısa sürede etiketleme işinin bir düzene girmesini umut ediyorum. Kanun koyucu ve uygulayıcılar GDO konusuna bir düzen getirinceye kadar da üzerime düşen ne varsa yapmaya hazırım. Günlük en azından yarım saat - 1 saat bu iş için düzenli zaman ayırabilirim.

AÇakıcı
14-01-2011, 00:15
Kanunlar da teknoloji de yeterli olmayabilir. GDO'nun öyle kolay test edilebilir birşey olmadığını düşünüyorum.

GDO üzerine okuduğumuz çoğu şeyin de doğruluğu tartışılır. örneğin; gdo'lu ürünlerde bakteriden alınan ve yeni gen kabul etmeye yarayan bir gen mutlaka varmış, testlerde sadece bu gen var mı yok mu diye bakılırmışşş... hiçbir bilgi doğru mu yanlış mı bilmiyorum.

Bu durumda kanundan çok yaptırım önemli oluyor. Eğer bu suçun yaptırımı kısaca cezası çok ağır olursa bu durumda markalara da güvenimiz artar. ceza o kadar büyük olmalı ki; "o kadar büyük bir marka, böyle bir cezayı göze alamaz" diyebilmeliyiz.

dorik
14-01-2011, 01:04
Keşke her ürünün üzerine GDO'ludur ya da GDO'suzdur diye yazılsa ve biz de buna inanabilsek. Açıkçası GDO'suz olduğunu ifade eden firmalara ya da ürünlerine mecburen yöneliyoruz ancak ülkemizde bunun da doğru olup olmadığını bilmek mümkün olamıyor. Üreticinin insafına kalmış gibi sanki. Çocuklarımız bilinçli bilinçli olmasına da, neticede çocuk... GDO var mı bunda, diye soruyor, mısır şurubunu biliyor, ancak büsküvi çikolata yemekten de kendini alamıyor ne yazık ki.

Kirmit
14-01-2011, 09:06
Ben köylülerin, kendi ürettikleri tohumlara ulaşmaya çalışıyorum. Ailem yazları köye gider sebze ve meyvelerini kendileri yetiştirir, ya da birisine yaptırırlardı. Geçen yıl onlardan doğal yetişmiş mısır, sebze tohumlarından istedim, babam bile şaşırdı, GDO ile ilgili söylediklerimi duyunca." Demek ki eski usül devam etmemiz lazım" dedi.Karadenizliler mısırsız yapamaz, mısırlarını korumuşlardır diyordum ancak çok fazla tohum bulamadım işin gerçeği.
Akdarı denilen bir mısır tohumu buldum, birkaç sebze tohumu... Henüz ekip yetiştirme fırsatım olmadı ama anladığım kadarıyla artık köylerde de, fazla verim elde edeceğiz diye ziraat odalarından tohum almaya başlamışlar. O tohumlara da ben güvenemiyorum. Babam, geçen yıl, hiç olmadığı kadar büyük ve çok salatalık, sebze yetiştirdiklerini söyledi. Başka bir akrabamız da verimli tohumların kilosunun çok pahalı olduğundan bahsediyordu. Bütün bunlar beni endişelendiriyor ama yine de umudumu koruyorum.

Kiraz
14-01-2011, 11:40
Mısır ununu ve patatesi az kullanırım ama kaç senedir GDO yüzünden gönül rahatlığıyla alıp çocuklara yediremiyordum. Kastamonu'da bir çok şeyde olduğu gibi mısırda da doğal tohum kullanıldığını duyuyorum, büyük marketlerden değil de köyünden getirenlerden almaya başladım. Patatesi ise sadece organik bulursam alıyorum. Biliyorum ki bu çok yetersiz, ne kadar dikkat edersek yine GDO'ya bulaşıyoruz. Biz evde ne kadar dikkat etsek de okul kantinlerinde hatta yemekhanelerinde GDO'lu ürünler var.

Bizim doğal ürüne talebimiz ne kadar çok olursa, arz da ona göre zamanla şekillenir. Her yerden olmasa bile bazı yerlerden, ya da bazı yerlerin bazı raflarından gönül rahatlığı ile istediğimizi almaya başlarız. Son bir yıldır organik rafların, günlük sütlerin artması, tüketici talebinin sonucu.

Bireysel olarak seçici satın alma yanında sesimizi duyurmalıyız. En tepeye duyuramazak, doğrudan aldığımız yere duyurmanın da etkisi olur diye düşünüyorum. Sürekli gittiğimiz marketin müşteri hizmetlerine yazılı olarak istediğimiz ürün özelliklerini bildirebiliriz. Ben bir yazsam, aynı konu için başkaları da üç yazsa damlaya damlaya göl olur. Sonuçta satış için oradalar, alıcıyı duymak zorundalar. En basit bir örnek; mahalle bakkalımız geçen sene günde 2-3 şişe günlük satarken, talep oluyor diye başka markalarla da anlaştı, şimdi yetiştiremiyor.

Çocukların okulundaki yemek firması ile görüştüm. Özellikle kullanılan şekerleri sordum, mısır şurubu kullanmıyorlarmış. Kantinlerde satılanlardan bahsettim, biraz meyveye yönelmişler. Ama yalan ama doğru bana bir şeyler söylendi, ben çıkınca olay da onlar açısından unutuldu. Benim dışımda 10-20 veli aynı şeyi sorarsa "Ya, demek ki problem var, ne yapabiliriz?" diye düşünmez mi iyi bir yönetici.

Temiz Besin Hareketi "GDO'lu ise Bilmek Hakkımızdır" kesinlikle. Ama biz bir şeyler yapmazsak, sorgulamazsak, sormazsak, istemezsek başkaları hiç bir şey yapmaz.

AÇakıcı
14-01-2011, 15:14
internetten son günlerde GDO üzerine birçok şey okudum, özetini çıkarmak gerekirse;

GDO her zaman için zararlıdır.

GDO'lu ürünlerde yeni gen kabul etmeye yarayan bir bakteri geni kullanılıyor.

GDO'lu ürünlerin büyük bir kısmı gerçekte hiçbir genetik mutasyona uğramadığı halde bazı firmalar tarafından sahiplenilmiş ve kısırlaştırılmış ürünler. Gerçekte onların büyük bir kısmı farklı bir çoğrafyanın çok fazla bilinmeyen yerli ürünleri. sadece tohumun çoğalıp yayılmasını engellemek ve tekelleştirmek için kısırlaştırılıyorlar. sözünü ettiğiniz büyük salatalıkların bir kısmı böyle olabilir. Bunların birebir aynısı olan yerel tohumlar yok edilmeye çalışılıyor.

GDO'luların bir kısmı ise firmalar tarafından lisanslı genler taşıyorlar bu genler başta zararlılara karşı ilaçlama gereksinimi azaltmaya yönelik ve iklim şartlarına uyum için verilen genler ve hemen her ürün için klasik bilinen genler kullanılıyor. iklim şartlarına uyum için kullanılan genler genellikle hayvansal ve bir balığa ait genler olduğu için eskiden domates yemeyen fareler artık domatesteki bu genin çekiciliğine dayanamayarak domates yemeye başlıyor. yani aslında GDO'lu ürünler daha fazla zararlıyı cezbediyor. Zararlılardan koruyucu genler toprağı da zehirliyor. Genelde zehir içeren genler kangurular tarafından çok tüketilen ama diğer hayvanlar için çok zehirli içerik taşıyan bir bitkiye ait. Ayrıca bir de solucana ait gen çok kullanılıyor.

Diğer genler ise ürünlerde "lif" oranını arttırmaya yönelik bunu uzun süre sağlamlığını korumak ve raf ömrünü uzatmak için yapıyorlar. Domateslerin çok fazla kılçıklı olması ve çok hızlı büyüyen GDO'lu ağaçların ağırlıklarını taşıyabilmesi için verilen genler bu liflere örnek. Bir başka sorun da GDO'lu ağaçlar çürüse bile bu lif yapısı bir asırdan uzun süre toprakta çürümeden kalmaktadır. Bunlara plastiğe benzerliğinden dolayı sentetik gen deniliyor. Henüz ülkemize girmemiş olsa bile en çok kağıt üretimi için kullanılan; karaağaç kılçıkları taşıyan kavaklar var. Çok hızlı büyüyor, seliloz oranı yüksek, ikinci yılında hasat edilebiliyor. fakat doğada çüremesi, yok olması çok zor. Dünyada GDO karşıtlarının en çok karşı oldukları GDO'lu ürün, bu ağaçlar.

Bir de pazarlama ve marketing genleri var. Bunlar tamamen tüketiciyi aldatmaya yönelik genler. örneğin hiç yeşermeden direk kırmızı olarak büyüyen domatesler. bunlara bir başka bitkinin kırmızı rengi veriliyor ve domates gerçekte hiç kızarmamışken bile kırmızı olarak büyüyor. Büyük sorun da burada başlıyor. Başta alerjik rahatsızlığı olanlar bunlardan çok etkileniyor. Patlıcan'dan alınan gen çok fazla kullanılıyor.

GDO'lu ürünlerde çok hızlı büyümeyi sağlayan ise genelde bir genin alınması veya bozulması ile elde ediliyormuş. aslında bir çeşit kanserli gen oluşturuluyor. büyümeyi sağlayan zamanlayıcıyı bozmak gibi.

AÇakıcı
14-01-2011, 15:36
GDO her zaman için zararlıdır.

Çünki hiçbir zaman örneğin Gojiberry deki yararlı enzimlerin normal çileklerde de üretilmesine hiçbir zaman çalışılmamıştır. veya Şeker otundaki zararsız tatlandırıcının Şeker pancarında üretilmesine de çalışılmamıştır. Glutensiz buğday üretmek de akıllara gelmemiştir. Bilim her zaman kötü değildir. hepimizin evinde ekmek bıçağı var ama belki de hiçbirimiz onunla bir başkasını yaralamamıştır. eğer GDO iyi amaçlar için kullanılsaydı belki de pahalı hiçbir ilaç olmazdı. herkes sağlığa daha kolay ulaşabilirdi. ama malesef istenilen bu değil. açıkça GDO'nun gözle görülebilir sorunlarını bütün dünya görüyor fakat henüz test edilip kesinliğe kavuşmamıştır ve insanlığı doyurmak için malesef GDO'ya muhtacız yalanları ile çoğunluğu kandırabiliyorlar.

GDO'lu ürünler yaygınlaştığı ülkelerde (her ne kadar da test edilmeiş olsa da)
gözle görünen sorunlar;

erken ergenlik dönemine geçen genç kızlar. ( 6-9 yaşında)
çok fazla kadın hormonu taşıyan kadın ve erkekler.
kadın nufus artışı
Arıların daha çok GDO'lu ürünlerin yetiştiği yerlerde yok olması.
GDO'lu patates üretilen topraklarda başka ürün yetiştirilememesi.
Kuş ölümleri.
bazı böcek türlerinin çok fazla çoğalması.
GDO'lu tahıl yetiştirilen yerlerde GDO'suz tahılların da GDO'lularla tozlaşarak yok olması.
GDO'lu ürün yetiştiren çiftçilerin bazı firmalar tarafında köleleştirilmesi.

Düşünsenize Kıbrıs Barış Harekatında bizim paramızla satın aldığımız silahlarımızı bile kullanmamıza mani olmuşlardı. onların tohumlarına muhtaç kalırsak gelecekte istedikleri zaman bize tohum vermeyerek ülkemizi açlığa mahkum edebilirler.

mavikartal5
16-01-2011, 22:00
küçüklüğümüzde çok yaygında NBC korumaları ama şimdilerde unutuldu.
N'yi atalım, geriye B : Biyolojik, C : Kimyasal savaş kalır.
günümüzde yaşananların bir kısmı buna GDO da dahil, biyolojik ve kimyasal savaşın ta kendisi.

AÇakıcı
16-01-2011, 23:44
çok eskiden kölelik vardı, zamanla kölelik çok pahalılaştı, sonra sömürgeler başladı ve zamanla sömürge de pahalılaştı, sömürgeyi kapitalist düzen adıyla biraz ucuzlattılar. fakat yakın zamandaki küresel kriz gösterdi ki, artık kapitalizm de pahalılaştı...

büyük oyuncular bir araya gelerek biz piyonlardan daha iyi yararlanabilmek için oyunun kurallarında yeni iyileştirmeler yapmaya karar verdiler.

eski oyun kuralları gözden geçirildi;
1- kölelik pahalılaştı çünki zamanla çok fazla köle ihtiyacı duyulmaya başlandı. köleleri toplamak, bastırmak, eğitmek, doyurmak maliyetleri arttırıyordu.
2- sömürge pahalılaştı çünki sömürülecek alanlar arttıkça sömürgeleri bastırmak için gerekli askeri güç de diğer sömürgelerden karşılanmaya başlanmıştı bu durum bir çok maliyeti de güvenlik açığını da beraberinde getiriyordu.
3- kapitalizm pahalılaştı bunu kırabilmek için paranın manası değiştirildi 1950 ve 1970 yılları arasında her ülke para stoğu kadar altını devlet hazinesinde tutma zorunluluğunu kaldırdı. Büyük ülkelerde özellikle de ab~d'de bankalar portföylerindeki parayı emlak piyasasındaki taşınmazlarda tutmaya başladı. fakat yine bankalar morkıç adındaki yeni silahı kendilerine doğrultarak intihar ettiler. çünki bu kredi sistemi emlak fiyatlarını düşürdü. bu da büyük bankaların para yerine ellerinde tuttukları emlakların fiyatını yani portföylerindeki toplam paranın miktarını düşürdü.

Bütün krizlerde sadece bir sektör zarar etmedi ve krizden kârlı çıkmayı başardı; GIDA

Sorun çözüldü;
Eğer gıda sektörünü elinizde tutarsanız bütün piyonlara hükmedebilirsiniz.
Önce GDO ile Organik Pazar oluşturdular ve yıllardır Organik Pazar adı altında GDO'lu ürünler pazarladılar.
Sonra Yeşil Dizel adı ile doğa dostu olmaya başlayan insanları kandırdılar, yandığı zaman geriye çok daha ağır meteryaller bırakan gıda kökenli ürünlerle çalışan arabalar yemeğimize ortak ettiler. BİODİZEL ASLA DOĞA DOSTU DEĞİLDİR.
Düşünsenize; bize ekmek üreten tarla aynı çalışmayla çok daha pahalı olan benzini de üretecek.
Bindiğimiz arabamız bizim ekmeğimize ortak olacak.
Yeşil Dizel aslında sadece gıda fiyatlarını arttırmak ve yüksek gıda fiyatlarını sabitlemek için uydurulan yeni düzenin bir parçası.
Öncelikle Yağ fiyatları yükselecek, devamında gıda için ekilen araziler benzin için ekilmeye başlanacak ve ikinci darbeyi ekmek yiyecek... peşinden de bütün gıda ürünlerinin fiyatları artık hiç düşmeyecek şekilde yükselecek.

Gıda fiyatları Benzin ile yarışacak...

Çünki büyük oyuncular;
yeni dünya oyununun kurallarında piyonların ipini bu şekilde tutmayı planlıyor.

a.çiçek
17-01-2011, 22:13
bende gdo ya karşıyım. doğal beslenmeye dikkat ediyor katkılı besinlerden uzak durmaya çalışıyorum.

amatör hobici
20-01-2011, 10:58
GDO'lu bitkilerin insanlar üzerindeki etkileri önümüzdeki seneler çıkacak, gerçi günümüzde de kanser vakalarının ve diğer hastalıkların ne kadar arttığını da göz ardı etmemek lazım. Çocuklarımıza kendi ellerimizle gdo lu besinler yedirmemeye azami özeni göstermemiz gerekmektedir. Özellikle de içinde bulunduğumuz kış aylarında sera ürünlerinden de uzak durmamız gerekmektedir. İnsanın 3-4 ay domates,biber salatalık, fasulye tüketmezse hiç bir şey kaybetmeyeceğini ve kış aylarında vücudun baklagillere daha çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

amatör hobici
20-01-2011, 11:45
Aşağıdaki yazı Türk Tarım Politikası hakkında bir fikir verebilir sanırım.
Yorumsuz:

BU KANUNLA BEŞİKTEN MEZARA O ŞİRKETLERİN MÜŞTERİLERİ OLUYORUZ



Geçen hafta Anayasa Mahkemesi Tohumculuk Kanunu hakkında benim de görüşüme başvurdu. Üyelere bir sunuş yaptıktan sonra sorularını cevaplandırdım.

Yasanın eleştirilecek epeyce yönü var. Bu yazıda en önemli bir yönüne değineceğim. Kanunun 15. maddesi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının 5.,6.,7. ve 8. maddelerdeki yetkilerini Türkiye Tohumcular Birliğine devredebileceğini (hem de muhtemelen sonsuz) belirtiyor. Tohumda dünyada büyük bir tekelleşme var. Çok az sayıda dev tohum firmaları piyasayı paylaşmış durumda. Üstelik bunların da önemli bir kısmı aynı zamanda tarım ilaçları üretiyor. Bu nedenle de şirketin tohumlarının daha çok tarım ilacı istemesi işlerine gelebiliyor. Hatta içlerinden beşeri ilaç üretenler de var. Beşikten mezara müşterileri oluyoruz. Hasta olursak bunlar için de daha iyi. Tohumu belirleyen uzaktan bir ürünün nasıl olması gerektiğini, hangi ilaçların kullanılacağını vb. belirlemiş oluyor. Ürünler besleyici değerlerini ve lezzetlerini kaybediyor. Tarım ilaçları ile zehirleniyor. Halkın da bunları modernleşme diye kabul etmesi isteniyor. Bu güç önce ekonomik olarak ele geçiriliyor. Ancak sonra kanunlarda belirleyici olabilirlerse kendilerine yönelik yasaklar getirebiliyorlar. Örneğin kanun köylülerin tohumlarını veya bunlardan üretilmiş fideleri satmalarına yasak getirdi. Bu firmalar ülkemizde de hâkim. Yerli firmaları satın aldılar. Kurumlara hâkim oldular. Bakanlığın devrettiği yetkiler tohum üretimi, sertifikasyonu, ticareti ve denetimi ile ilgili. Türkiye Tohumcular Birliğine şüphesiz büyük tohum firmaları hâkim oluyorlar. O zaman kamu yönetimi de firmaların eline geçmiş oluyor. Bu yetkiler eline geçtiğinde, tamamen kârı en çoğa çıkarmak için çalışan bu firmaların neler yapabileceklerini tahmin edebilirsiniz. Bu aslında tam bir sınıf tahakkümü oluyor. Hâlbuki Anayasanın 6. maddesi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenliğin kullanılması hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz “demekte. Bu 15. madde ise egemenliğin firmalara devri oluyor.

Firmaların egemenliği mi, millet egemenliği mi?

Prof. Dr. Tayfun Özkaya

Odatv.com

MeyveliTepe
30-01-2011, 21:30
Hindistanda olan bitenler hakkında Vandana Shiva (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/vandana-shiva.html)'nın bir konferansını dinleyerek üç bölüm halinde çevirdik. Çeviriye önemli bazı referans linkleri ve Monsanto'nun GDO'lu tohum satmak için yaptığı bazı reklam videolarını da ekledik.

Yeryüzü Demokrasisi -1 (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/yeryuzu-demokrasisi_1.html)
Yeryüzü Demokrasisi -2 (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/yeryuzu-demokrasisi-2.html)
Yeryüzü Demokrasisi -3 (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/yeryuzu-demokrasisi-3.html)

Açlıkla yüzyüze bazı Afrika ülkelerine GDO'lu mısır yardımı yapılmak istendiğinde Zambia'nın bunu nasıl reddettiğine dair bir Monsanto yazısı bulduk. "GDO sayesinde dünya açlıktan kurtulacak" söylemini baltaladığı için nasıl da şaşırmışlar. Zambia Kadar Olabilmek (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/zambia-kadar-olabilmek.html) başlığıyla yayınladık.

Cumhur Tonba
31-01-2011, 14:31
Halkımızı nasıl zehirliyoruz?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16894473.asp?yazarid=228&gid=61

Kiraz
31-01-2011, 16:39
Hindistanda olan bitenler hakkında Vandana Shiva (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/vandana-shiva.html)'nın bir konferansını dinleyerek üç bölüm halinde çevirdik. Çeviriye önemli bazı referans linkleri ve Monsanto'nun GDO'lu tohum satmak için yaptığı bazı reklam videolarını da ekledik.

Yeryüzü Demokrasisi -1 (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/yeryuzu-demokrasisi_1.html)
Yeryüzü Demokrasisi -2 (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/yeryuzu-demokrasisi-2.html)
Yeryüzü Demokrasisi -3 (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/yeryuzu-demokrasisi-3.html)

Açlıkla yüzyüze bazı Afrika ülkelerine GDO'lu mısır yardımı yapılmak istendiğinde Zambia'nın bunu nasıl reddettiğine dair bir Monsanto yazısı bulduk. "GDO sayesinde dünya açlıktan kurtulacak" söylemini baltaladığı için nasıl da şaşırmışlar. Zambia Kadar Olabilmek (http://meyvelitepe.typepad.com/meyvelitepe/2011/01/zambia-kadar-olabilmek.html) başlığıyla yayınladık.

Yazıları okuduğumda nasıl bu kadar kör olduğumuzu düşündüm ve tüylerim diken diken oldu. Aslında körlükle de ilgisi yok, önceliğimiz insan mı/para mı diye düşünmeli birileri(!).

Volkan Kesici
02-02-2011, 16:54
Genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin insan sağlığına zararlı olduğuna dair bilimsel çevrelerde kabul gören bir ispat henüz yok. Uzun vadede neler olacağı tabi ki henüz belli değil ama kısa dönemde görülen bir zarar yok. Nasıl normal domatesi yediğimizde dna'mıza işlemiyorsa gdo da aynı şekilde işkeyemez gibime geliyor. Yediklerimizin dna'sıyla etkileşime giriyorsak, normal yiyeceklerin de acaip etkilerinin olması gerekir.

Kiraz
02-02-2011, 18:53
Genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin insan sağlığına zararlı olduğuna dair bilimsel çevrelerde kabul gören bir ispat henüz yok. Uzun vadede neler olacağı tabi ki henüz belli değil ama kısa dönemde görülen bir zarar yok. Nasıl normal domatesi yediğimizde dna'mıza işlemiyorsa gdo da aynı şekilde işkeyemez gibime geliyor. Yediklerimizin dna'sıyla etkileşime giriyorsak, normal yiyeceklerin de acaip etkilerinin olması gerekir.

İnsan üzerinde yapılmış bir deney, dolayısıyla ispat yok ama fareler üzerinde yapılan deneylerin sonuçları ortada. "Uzun vadede neler olacağı tabi ki henüz belli değil..." Bu durum yeteri kadar korkunç değil mi?

İnci Akalp
02-02-2011, 19:39
Sevgili Malina ve Meyvelitepe,

Okuduğum kadarıyla site açılmış ama kim nasıl çalışacak pek belli değil. Ben şu anda Çanakkale'nin bir köyünde yaşıyorum, internet üstünden yapılabilecek yazışmalarla, yapılması gereken telefon konuşmaları ile ilgili destek vermeye hazırım. Beni yönlendirirseniz çalışabilirim.

çok sevgiler ve teşekkürler

inci

ayazkentli
09-02-2011, 16:50
Bu çalışma bizlere bir nebze olsun umut verebilir'mi?
------------------------------------------------
Yüzde 100 yerli.

Akdeniz Üniversitesi bünyesinde'ki Antalya Teknokent AŞ'nin tarım alanında yürüttüğü Ar-Ge çalışmaları sonucun'da, yerli tohum üretimine başlandı. Akdeniz Üniversitesi bilimadamlarının, Anadolu'nun köylerini dolaşarak topladıkları yerli tohumlarla, üniversite yerleşkesinde'ki 17 dekar alanda ürettikleri tamamen yerli ürünler, yakında sofralarda'ki yerini alacak.

http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/599584-yuzde-100-yerli

fevziye
17-02-2011, 14:39
Domates kokusuna kavuştu
Akdeniz Üniversitesi köy köy dolaşıp yerli tohum topladı ve 17 dekar alanda üretime geçti
11:40 | 09 Şubat 2011


Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki Antalya Teknokent AŞ’nin tarım alanında yürüttüğü Ar-Ge çalışmaları sonucunda, yerli tohum üretimine başlandı. Akdeniz Üniversitesi bilimadamlarının, Anadolu’nun köylerini dolaşarak topladıkları yerli tohumlarla, üniversite yerleşkesindeki 17 dekar alanda ürettikleri tamamen yerli ürünler, yakında sofralardaki yerini alacak.

Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de tarım sektöründe ithal tohumların daha çok kullanıldığını ve ülkenin ithal tohuma büyük miktarlarda para ödemek zorunda kaldığını kaydetti.

Antalya’nın Türk tarımında önemli bir yeri bulunduğuna değinen Kurtcephe, bu amaçla üniversite olarak, yerli tohum üretiminde çalışmaya karar verdiklerini anlattı. Tohumculuk Araştırma Merkezi ve Antalya Teknokenti bilimadamlarının Türk insanına sağlıklı ürünler sunabilmek için çalıştığını belirten Prof. Dr.

Kurtcephe, "Kıymetli bilimadamlarımız sayesinde ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtaracak, insanlarımıza sağlıklı olduğundan emin olduğumuz ürünler sunacak çalışmalar bunlar" dedi.

Kurtcephe, bu amaçla Akdeniz Üniversitesi Yerleşkesinde bir üretim tesisi kurduklarını, tamamen yerli sermayeyle oluşturulan bu tesiste yerli tohum üretmeye başladıklarını bildirdi. Burada üretilen ürünlerin tamamının yerli olduğuna değinen Kurtcephe, şöyle konuştu: "Buradaki ürünler dışarıdan gelen tohumun eseri değil. Anadolu’da asırlardır yaşayan, kaybolma riski olan ürünleri ihya ediyoruz. Sağlığından emin olduğumuz, farklı lezzetlerde asırlardır Anadolu insanının damak zevkine hitap eden ürünleri yeniden tüketime sunuyoruz. Tarımın yüzde 13’lük payını elinde bulunduran Antalya’da bizim de tarımla ilgili çalışma yapmamız kaçınılmazdı.

Teknokentler içinde tarıma yönelik faaliyet gösteren tek teknokentiz. Benzerimiz yok, başkalarına örnek oluyoruz. Bu çalışmalarla halkımızın bu alanda ihtiyaç duyduğu tohumları üretip ve piyasaya sunacağız ve ’Gönül rahatlığıyla yiyiniz.

Burada sizin sağlığınıza zarar verecek en ufak bir şey yok. Dışarıdan alacağınız ürünlerle ilgili kuşkularınız varsa, bizim ürünlerimiz için bu kuşkuyu taşımayınız’ diyeceğiz."

-KÖYLERİ DOLAŞIP YERLİ TOHUM TOPLADILAR-

Antalya Teknokenti bünyesinde tarım Ar-Ge’si yapan Akça Tohumculuk’un Yönetim Kurulu Üyesi ve Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Samancı da 20 yıldır tohum ıslahı üzerine çalıştığını kaydetti.

Bugüne kadar bitki genetiği üzerinde yaptıkları çalışmaları teknokent bünyesinde yerli tohum üretiminde kullanmaya başladıklarını anlatan Samancı, "Amacımız tamamen yerli sermayeli, yerli üretimle piyasada bizim de var olduğumuzu göstermek. Teknokent bünyesinde tarım çalışmaları yürüten Türkiye’deki ilk üniversiteyiz" diye konuştu.

Prof. Dr. Samancı, yerleşke içindeki 17 dekar kapalı alanda Ağustos ayında üretime başladıklarını, üniversite seralarında sebzenin hemen hemen her türünü ürettiklerini bildirdi. Özellikle hastalıklara dayanıklı, verimliliği yüksek ürünler üzerine çalıştıklarına değinen Samancı, Türkiye’ye özgü yerli ürünlerin tohumlarına ulaşmak için Anadolu’nun ücra köylerini dolaştıklarını ve tohum topladıklarını anlattı.

Tohumculukta Türkiye’nin dışa bağımlı olduğuna da işaret eden Samancı, "Halbuki Türkiye’nin bütün sınır kapıları kapansa, kendi tohumumuzu üretebilecek kapasiteye sahibiz. Şu anda üniversite içindeki seralarımızda deneme üretimine başladık. Bir, iki yıl içinde halka satışa da başlayacağız" dedi.

-TARIM AR-GE’SİNE DESTEK-

Antalya Teknokent AŞ Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı ise son iki yıldaki aktif çalışmalar sayesinde Türkiye’nin patent sayısı bakımından en başarılı ikinci üniversitesi haline geldiklerine dikkati çekti.

Teknoloji geliştiren bir üniversite olmanın yanı sıra Antalya’nın tarım alanında yaptığı çalışmalara da destek vermek istediklerini kaydeden Helvacı, Antalya’nın "Türkiye’yi besleyen bir kent" olduğuna değindi.

Yrd. Doç. Dr. Helvacı, bu bilinçle hareket ederek tarım alanındaki Ar-Ge çalışmalarına destek sağladıklarını belirterek, özellikle tohumculuk alanındaki çalışmaların sonuçlanmasıyla patent sayısının daha da yükseleceğini bildirdi.

Helvacı, üniversite yerleşkesinde yerli tohumlardan üretilen sebze ve meyvelerin oluşturulacak satış alanında Antalyalılara sunulacağını da sözlerine ekledi.

Milliyet Gazetesi'nde ayın 9'unda yayınlanan bir yazı. Paylaşmak istedim.

fevziye
17-02-2011, 15:50
Hangilerinin GDO'suz olduğunu yazan bir liste elinizde olsa, alışverişinizi buna uygun yapmak için zaman harcar mısınız?

Harcamaz mıyız hiç! Yarın çocuklarımızın yiyeceği GDO'suz, katkı maddesiz hiçbir şey kalmıyor neredeyse. Her şey yapay. Hastalıklar çoğaldı. Hiç bir yiyecek maddesi çocukluğumuzdaki gibi kokmuyor.

Kiraz
17-02-2011, 16:25
Eşim geçen gün tanınmış ve tatlı ürünler satan bir yere nasıl şeker kullandıklarını sormuş. Görevli şaşırmış, "Bugün bunu en az on kişi sordu, neden acaba?" demiş. "Neden acaba?" bile güzel bir tepki, iyi satıcı,
alıcıyı duymak zorunda.

keselioglu
21-02-2011, 13:35
Bardakta mısırın öncülüğünde aşırı şekilde kullanılmaya başlandı engellenmesi lazım

Yaylacı
02-04-2011, 20:10
Çok kötü bir gelecek bizi bekliyor, GDO'lu ürünler kanser gibi her tarafı sarmış. Türkiye bu konuda daha yeni yeni uyanıyor, devlet nihayet tohum bankası oluşturmaya başlamış. Bizler uyurken İsrail tohumları öyle bir genetikle üretiyor ki ektiğiniz tohumlardan elde edilen meyveden sonra tekrar tohum alamıyorsunuz. İsrail, yalnız kendisi tohum üretecek ve herkes ona bağımlı kalacak, adamlardaki düşünceye bakın. Bir zamanlar bazıları Türkiyenin tarım ülkesi olmadığını savunuyordu ama bu iş öyle değil. Türkiye elbetteki tarım ülkesidir hatta %100 tarım ülkesidir ve öyle kalmasını da isterim. İnsanlar sebze, meyve ve diğer yenilebilir bitkileri tüketmek zorunda aksi halde demir mi yiyecekler, makina veya kimyasal mı yiyecekler. Ben her zaman doğadan yanayım, sanayi, betonlaşma, kimyasallar, kirlilikler v.b. tüm oluşumlara karşıyım.Yanlış anlamayın bilim ve teknoloji karşıtı değilim, doğru kullanılmasından yanayım. Dünyamız can çekişiyor ve bunu insanlar göremiyor.

Doğayla Barış
15-04-2011, 12:45
Tabi ki ben de varım. GDO'suz yaşam için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım.

Kedi Tırnağı
15-04-2011, 14:27
Somut olarak neler yapabiliriz sorusu çok çeşitli tabii. Ben işe kendimden başladım. Mümkün olduğunca araştırmaya çalışıyorum yediklerimi. Mısır ve soyanın büyük bölümü ithal ediliyor ve Gdo lu oldukları yönünde çok yazı okuyorum. Mısır içerikli yiyecekleri tüketmemeye çalışıyorum ama çoğu iilenmiş üründ ekullanılıyor.

Coğrafya öğretmeniyim. 10 sınıf coğrafya müfredatında '' geçmişten günümüze ekonomik faaliyetler '' ünitesinde, günümüz teknolojisinde ve alt başlık olarak Gıda teknolojisindeki değişimler de var. Kitabın ilgili kısmındaki metin şu şekilde yazılmış:

'' Tarımda yakın zamana kadar ağırlıklı olarak klasik bitki ıslahı yöntemleri kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın sonlarında biyoloji alanında önemli gelişmeler olmuş ve bu gelişmeler, insanoğlunun tarımsal ürün ihtiyacının karşılanmasına da yansımıştır.
Son yıllarda, biyoteknoloji ile gen aktarımı yapılarak hastalıklara daha dayanıklı ürünler elde edilmektedir. Biyoteknolojinin temel amaçları arasında yeni çeşit geliştirmek ve mevcutlarda genetik çeşitlilik oluşturmak da sayılabilir.
Günümüzde kaybolmakta olan türlerin korunmasında, çoğaltılması zor olan türlerin üretiminde, çeşitli doku kültürü yöntemleri uygulanmaktadır.
Biyoteknolojinin dünyadaki tarımsal gıda ihtiyaçlarını karşılamada etkili bir yöntem olduğu savunulsa da bunun insan sağlığını tehdit ettiğini ileri süren görüşler de mevcuttur. Buna rağmen hızla artan dünya nüfusunun ihtiyacını karşılamak için, tohum geliştirmede kullanılan bu teknik şimdilik vazgeçilmez olarak görülmektedir. ''

Sistem, hükümet vs. daha çocuk yaşta beyinleri yıkıyor. Gdo lu ürünlerin faydası ve vazgeçilmezliği bakımından. Hergün çöpe atılan milyonlarca ton ekmek, yiyecek vs den bahsedilmiyor tabii. Dünya nüfusunun niye böyle çekirge sürüsü gibi arttırıldığı da konuşulmuyor, tam tersine 3 çocuk baskısı yapılıyor.

Ben tabii, Gdo lu tohumların potansiyel tehlikesi, gdo lu bitkilerin yan tarladaki diğer bitkileri de tozlaşmayla dönüştürmesi, kısır tohumlar ve Küresel tohum Mafyaları, tarım ilaçları ve suni gübrelerin zararları vs konusunda bilgilendirmeye çalışıyorum. Çocukların genel sorusu şu oluyor: '' hocam bizim elimizden ne gelir ki? ''
Yakında seçmen olacaklarını ve ülkeyle ilgili her konuda ellerinde güç olduğunu, tüketici olarak haklarını kullanmaları, üretici ve satıcılara soru sormalarını, talep etmelerini tavsiye ediyorum. Bu bile çok mühim bir değişimi sağlayabilir. Şu örneği verdim: Migros' un müşteri profili genelde üst ve orta sınıf yani daha zengin bir kitle. Kodamanların canı tatlı olduğu için veya daha eğitimli kitle sorguladığı için Migros '' iyi tarım uygulamalarına '' geçmek zorunda kaldı ve en azından ziraai ilaç vs, daha kontrollü tarım ürünlerine standlarında yer veriyor. Kimse sorgulamasa ve baskı uygulamasa böyle bir şeye adım atmaz kapitalist şirketler.

Organik pazarları anlatıyorum. İnternetten onlara çeşitli ekolojik linkler, bilgiler vs paylaşıyorum. Bitkilerle ilgili çalışmalarımı hatta solucan gübresi deneylerimi bile paylaşıyorum. Birçoğunda bir şeyler uyanıyor. Belli mi olur, yarın kimisi yasa yapıcı, uygulayıcı, idareci vs olur. Daha iyisi, ekolojik aktivistler yetiştiriyorum galiba:D

Şimdilik bu harekete katkım bu şekilde olabiliyor.

nuribulduk
26-04-2011, 17:27
GDO lu besinlere kesinlikle hayır

hiçbir şeyin doğasıyla oynanmamalı herşeyin doğalı güzeldir

misterno
04-05-2011, 16:49
TR nin en buyuk baklava ureticisinin sahibi ile roportaj vardi 2-3 sene once MIlliyet gazetesinde. Kadin rekabetten dolayi artik seker degil misir nisastasi kullanmak zorunda kaldik cunku herkes onu kullanirken biz daha pahali olan beyaz sekeri kullanamazdik diyordu.
Ama kutunun hicbiryerinde yazmiyor icinde ne oldugu o da baska konu.

GDO konusuna gelince bunu baslatan ABD menseli Monsanto sirketidir. Bu illet ve insanligin belasi sirket kar hirsindan dolayi elindeki sertifikali tohumlari butun dunyaya zorla kabul etttirdi. TR de nasil ettirdi onu bilmiyorum ama bu tohumlari siz kazara tarlanizda kullandiginiz ortaya cikarsa hapise giriyorsunuz. Hatta bu konuda Kanada'da dava acildi ciftcinin tekine adam hayatiniz zor kurtardi, bunun belgeselini seyretmistim.

Sertifikali tohumlarin bir ozelligide tohum vermemesi yani domates ekiyorsunuz ama oyle bir DNA ile oynamislarki domatesin cekirdegi tohum olarak kullanilamiyor o yuzden her sene tohum almak zorundasiniz. Gerekceleride gelisen degisen bocek hasere ve uyum saglayan zararli kuf bocek **** bakterilere karsi yeni versiyni uretiyorlarmis hersene ki daha yuksek verim alasiniz.

Hindistan'da ciftciler ayaklandi bu yuzden baya adamlar olduruldu polis tarafindan. TR de ise bunu TR ye sokan bakan veya yetkili kimse Allah bildigi gibi yapsin. Ben daha hayatimda ABD den gelen duzgun dogru yararli bir sey gormedim. Disaridan ne gelirse zarar veriyor ulkeye. Yazik.

Mcdonalds indan tut, sertifikali GDO lu tohumlarina zararli TV yayinlarina kimyasal madde iceren yiyecek iceceklere herseyi zararli amerikanin. Kar hirsi ile saglik ve gida urunleri uretilmemeli bence.

Bunun hakkinda cok belgesel var internette, keske youtube yasaklanmasada herkes izleyebilse ama oda Agustos ta yasaklaniyor. Google video zaten TR de yayini durdurmak uzere. Dunya nereye gidiyor bilmiyorum, tek bildigim sey her kotulugun arkasinda amerika var.

gül-
11-05-2011, 12:46
sağlıklı besin = sağlıklı birey = sağlıklı toplum
tükettiğimiz tüm besinlerin elbetteki sağlıklı olması tüm canlılar için olduğu kadar doğa içinde gerekli diye düşünmekteyim. besinlerin değişimi ve gelişmesi sırasında kullanılan her türlü kimyasal ürün toprakta ne tür olumsuz etki yapabiliyor acaba... kullanılan kimyasallardan dolayı hem insan sağlığı hemde doğa etkilenmekte...
hepimiz ve doğa için elbetteki temiz besin...

AYDOS17
12-11-2011, 11:07
****** bende varım

mrduran
12-11-2011, 16:39
'' Hiç bir şey, yoktan var, vardan yok olmaz''

Eğer hala geçerliliği var ise, GD ürünlerdeki şaşkın/serseri mayın genler ne oluyor acaba?.

GDO ile beslenen balık, onun kemiği ile beslenen tavuk vs. gibi hayvanlar, onların gübresi ile beslenen tarla ürünleri (et kısmı beni çıldırtabilir, es geçeyim bari). Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı...? ikilemindeki gibi, başı sonu belirsiz sarmal. Nereye kadar gidiyor bu zincirleme, bu sarmalda insanın yeri nerede?
Yasa gerekiyor, ama yasayı yapacakları, çocuklu ailelerden seçelim ve aileleri ile 5-6 ay bu besinlerle zorunlu besleyelim, sonra yasa yaptıralım.

GD ürünleri satanları deşifre edelim. Başka ülkelere sırları satanlar kötü, ama çalıştığı firmadaki sırları kanuni yetkililere (Sadece halk sağlığı ile oynanması halinde- asla ticari sır kastı yok) sızdıranlar iyidir bence. Kendisi de huzura erecek, hem ALLAH indinde, hem de millet önünde, rahatça da uyuyabilecek böylece. Demek ki insanlık ağır basmalı.
Sayenizde bu da olacak inşallah.

Ama insanî kaynaklı, ama GDO lu ürünleri satamamak gibi gelir düşürücü durumlardan akıllanan üretici firmalar nedeni ile, belki de kusursuz olmasa da sağlıklı ürünlere ulaşırız.

Bu konuda bizlerin aydın olmasını sağlamak, siz bilen ve araştıranların görevi. Başlangıcı yaptınız, gerisi gelecek inşallah, kar topu gibi. En azından, arkadaşların belirttiği gibi rafta iken bile kendimize veya satana sormamız.

Teşekkürler, Saygılarımla lütfen.

mrduran
13-11-2011, 22:59
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, tükettikleri her türlü gıda maddesinin, kimyasal içeriklerini, etiketlerinde halk dili ile yazılı olarak bilmesi anayasanın teminatı altındadır.

Biraz önce TBMM - Yeni Anayasa Çalışmaları ' na yazdım. Bir maddesi olmasını amaçlayıp.

Selehattin 67
14-11-2011, 12:32
Kendi değerlerimize sahip çıkmadıkça bilerek veya bilmiyerek daha çok gdo su değiştirilmiş tarım ürünleri yeriz tohum bankası kurmak lazım [milli ] o zaman belki bizden sonraki kuşaklar doğal kimyasal madde katılmamış ürünler yiyebilir şu anda pek çok kişi bu gdo lu ürünler zaten yiyor ithal mısır pirinç fasulye veya yurt dışından getirilmiş işlenmiş tarım ürünleriyle özellikle abd ve israil vasıtasıyla tarıma elverişli toprağı az olan israil şu anda dünyada tarım alanında sayılı ülkelerden bir tanesi hirbit tohum diye türk çiftçisine gdo su değiştirilmiş domates biber salatalık patlıcan vb tohumları satıyorlar bu tohumlardan elde edilen ürünlerden daha sonra alınan tohumlardan bir daha ürün elde etme şansı olmuyor üret sat tohumu yine al kurdukları sistem bu [ bir zamanlar aldığım bir kiraz fidanından aşı için çelik aldığımda aşı tutmamıştı ] birkaç gün önce kavun başlığı altında bir sayfada basından okuduğum van kavunu tohumu bulunarak yeniden hayata geçirildi diye yazıyordu işte bu güzide tohum ve bitki çeşitlerini bir banka vasıtasıyla sahip çıkabiliriz böylece GDO su değiştirilmiş ürünleri çocuklarımıza torunlarımıza yedirmemiş oluruz fransanın danone olayı vardır abd nin coca cola olayı gibi içinde içeriği bilinmeyen maddeler var nedir bunlar kimse bilmiyor sagılar sevgiler GDO suz günler

amatör hobici
14-11-2011, 18:27
Sn. selehattin 67,
Mesaınızı okudaum size her konuda katılıyorum. Bize düşen görev GDO'lu ürünleri almamak ve aldırmamak olmalıdır. Milli tohum Bankası kurulmalı diye belirtmişsiniz; oysa şu an faaliyette olan Türkiye Tohum Gen Bankası kurulmuş ve faaliyettedir.( Aşağıda adres ve bilgileri vereceğim). Maalesef yanlız sizin değil pek çok kimsenin bundan haberi yok. Tanıtım eksiklikleri var. Biliyorsunuz ben Satış Başlığı Altında
GDO'suz Geleneksel Tohum Satışı da yapmaktayım. Elimdeki birçok endemik tohumlardan bir set gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Türkiye Tohum Gen Bankası'na bağışladım. İmkanı olan her kesin elindeki tohumlardan bağışlayarak katkıda bulunmasını diliyorum. Selamlarımla.

Türkiye Tohum Gen BANKASI
Yetkilisi. Dr. Emin Dönmez- email. emindonmez03@yahoo.com.tr
Cem Ersever Cad. No.9-11
Yenimahalle/Ankara
Tel:0312 3431050

Selehattin 67
14-11-2011, 20:14
Sn amatör hobici verdiğiniz adres ve bilgi için teşekkürler dediğiniz gibi ben ve benim gibi pekçok kişinin haberi olmayabilirdi lakin benim asıl isteğim yalnız anadolu coğrafyasında bulunan bizlere has endemik bitki ve tohum türlerinin toplanarak çoğaltılıp dağıtılması yönündeydi kendi özdeğerlerimiz olan tohumlara sahip olarak türk çifçisinin bu yönde eğitilerek bu tohumları ekmesi üretmesi vehalkımıza vermesi yönündeydi saygılar selamlar gdo suz günler bu arada amerikanın yoğun lobi faliyetleri meyvesini veriyor ve 31 ekim 2006 tarihinde şıp diye tohumculuk kanunu çıkartılıyor. Bu arada bokçok kişi yerli tohuma çifçiler haricinde ulaşamaz ulaşmak istese bir tek takas yapması gerekir . tohum almak istese takaslık tohomu olmadığı için satın almak zorunda , yani GDO lu tohom kullanması gerekir 2009 yılında çıkartılan yasayla ULUSAL BİYOGÜVENLİK YASASI kabul edilerek GDO lu ürünlerin önü açılmış oldu tekrar saygılar

ruveyda a
19-02-2012, 00:55
Ben de varım

tener
20-02-2012, 09:57
Fevziye ' nin verdiği bilgiden umutlandım. Keşke bu ar-ge çalışmaları tüm Türkiye'ye yayılsa.
Üniversiteler böyle bir çalışma yürütse ... ne kadar güzel olurdu.

naturefan
20-02-2012, 19:55
sağlıklı besin = sağlıklı birey = sağlıklı toplum
tükettiğimiz tüm besinlerin elbetteki sağlıklı olması tüm canlılar için olduğu kadar doğa içinde gerekli diye düşünmekteyim. besinlerin değişimi ve gelişmesi sırasında kullanılan her türlü kimyasal ürün toprakta ne tür olumsuz etki yapabiliyor acaba... kullanılan kimyasallardan dolayı hem insan sağlığı hemde doğa etkilenmekte...
hepimiz ve doğa için elbetteki temiz besin...

Sanırım en başta sağlıklı, temiz doğa olması gerekirdi.

Temiz doğa = sağlıklı gıda = sağlıklı birey- toplum.

yasu55
25-02-2012, 21:40
gdo kullanmak istemiyorum .ben de varım.

Serpent
05-03-2012, 01:05
Görünen o ki foruma yazan herkes GDO lu ürünlere karşı. Bir iki cılız karşı ses çıkmış o kadar. Onu da hemen bastırmışlar.

Çoğu kişi GDO ya karşı da niçin karşı o pek belli değil.

Bir coğrafya öğretmeni de yazmış öğrencilerini bu konuda aktivist olarak yetiştiriyormuş. Güzel kardeşim, sen çocuklara coğrafya öğretsen de organizmalar hakkındaki bilgiyi biyoloji öğretmeni verse daha iyi olmaz mı?

Herşeyin doğalı iyiymiş. Herşeyin doğalı dediniz mi taş devrine dönmemiz gerekiyor. Hiçbir plastiği, otomobilleri ve bilgisayarları kullanamazsın o zaman.

Falan şirket kendi mısırlarını eken çiftçiyi mahkemelerde süründürüyormuş. Sen de daha iyi ürün veren o bitkiyi ekme o zaman; babadan dededen kalma tohumluğunu kullan. Elini tutan mı var.

Bir de bu GDO işini, insuline bağımlı şeker hastalarına bir sorsanız diyorum. İnsan insülini üreten GDO lu bakteri üretilinceye kadar o insanlar domuz pankreasından çıkarılan insülinle yaşıyor ve insan insülininden farklılık gösteren yapısı nedeniyle bir sürü yan etkiye de katlanmak zorunda kalıyorlardı.

Herşeyin doğalı iyidir ya domuz insülinine devam. Hatta o da olmasın.:mad:

Birisi de yazmış GDO lu ürünleri almayalım, aldırtmayalım diye. Hadi, kendi almıyor onu anlıyorum da ben almak istersem elimi mi tutacak onu anlamadım.

Bir de hibrit türler ile GDO lu ürünler arasında tam bir kafa karışıklığı olduğu da anlaşılıyor. Hibrit türlerin doğada kendiliğinden de oluştuğundan haberi yok anlaşılan bazı kişilerin.:p

Ben biraz aykırı biri olarak bu konuya da bir çomak sokayım istedim.:cool:

Selamlar, saygılar..

naturefan
05-03-2012, 08:44
Greenpeace'sin -GDO mu? yemezler!- sayfası:

GDO mu? Yemezler! - Greenpeace (http://www.yemezler.org/)

MeyveliTepe
05-03-2012, 09:33
Görünen o ki foruma yazan herkes GDO lu ürünlere karşı. Bir iki cılız karşı ses çıkmış o kadar. Onu da hemen bastırmışlar.

Çoğu kişi GDO ya karşı da niçin karşı o pek belli değil.

Bir coğrafya öğretmeni de yazmış öğrencilerini bu konuda aktivist olarak yetiştiriyormuş. Güzel kardeşim, sen çocuklara coğrafya öğretsen de organizmalar hakkındaki bilgiyi biyoloji öğretmeni verse daha iyi olmaz mı?

Herşeyin doğalı iyiymiş. Herşeyin doğalı dediniz mi taş devrine dönmemiz gerekiyor. Hiçbir plastiği, otomobilleri ve bilgisayarları kullanamazsın o zaman.

Falan şirket kendi mısırlarını eken çiftçiyi mahkemelerde süründürüyormuş. Sen de daha iyi ürün veren o bitkiyi ekme o zaman; babadan dededen kalma tohumluğunu kullan. Elini tutan mı var.

Bir de bu GDO işini, insuline bağımlı şeker hastalarına bir sorsanız diyorum. İnsan insülini üreten GDO lu bakteri üretilinceye kadar o insanlar domuz pankreasından çıkarılan insülinle yaşıyor ve insan insülininden farklılık gösteren yapısı nedeniyle bir sürü yan etkiye de katlanmak zorunda kalıyorlardı.

Herşeyin doğalı iyidir ya domuz insülinine devam. Hatta o da olmasın.:mad:

Birisi de yazmış GDO lu ürünleri almayalım, aldırtmayalım diye. Hadi, kendi almıyor onu anlıyorum da ben almak istersem elimi mi tutacak onu anlamadım.

Bir de hibrit türler ile GDO lu ürünler arasında tam bir kafa karışıklığı olduğu da anlaşılıyor. Hibrit türlerin doğada kendiliğinden de oluştuğundan haberi yok anlaşılan bazı kişilerin.:p

Ben biraz aykırı biri olarak bu konuya da bir çomak sokayım istedim.:cool:

Selamlar, saygılar..

GDO'lar hakkında ne biliyorsunuz, bizlere anlatırsanız seviniriz.

Yazınızdan hayvanların, insanların, dahası çocukların transgenik mısır, soya, ve bunlardan üretilmiş besinlerle beslenmesinde bir mahzur görmediğiniz, aksine gayet iyi olduğu düşüncesinde olduğunuz anlaşılıyor.

Transgenik yöntemlerle dna'sı değiştirilmiş tohumlarla tarım yapılmasında, bunların çapraz tozlaşma ile diğer çeşitlere yayılmasında da bir endişe belirtmemişsiniz.

Belki siz de marketlerde satılan gıda ürünlerinin GDO içerip içermediğinin, bu ürünlerin GDO ile beslenmiş hayvanlardan elde edilip edilmediğinin bilinmesini istemiyorsunuz.

Sahipli ve patentli bu tohumlarla üretilmiş besinler üzerinde bağımsız bilimsel araştırlamar yapılmasının kısıtlanmış olması da belki sizce gayet makuldür. Kaçak göçek yapılmış bazı araştırmalarda ortaya çıkan ciddi sağlık tehditleri de belki önemsizdir.

Falan şirket kendi mısırlarını eken çiftçiyi mahkemelerde süründürüyormuş. Sen de daha iyi ürün veren o bitkiyi ekme o zaman; babadan dededen kalma tohumluğunu kullan. Elini tutan mı var
Böyle demişsiniz ya. Bunu neye dayanarak yazdınız bilmiyorum. Bahsettiğiniz söz konusu davaların gerçekleştiği yer ABD dir. Bu davaların önemli bir kısmı, çiftçinin haberi olmadan çiftçinin GDO kontaminasyonu ile kirlenmiş tarlasında GDO geni bulunduğu için adı geçen şirketin yavuz hırsız misali, patent ihlali sebebiyle açtığı davalardır. Hukuken kazanmasına da imkan olmamasına rağmen hukuk sisteminin işleyişi ile çiftçinin masraflara dayanamayıp iflas ettirildiği davalardır.

Ayrıca çiftçilerin kendi tohumlarını alıp muhafaza etmeleri de engellenmiştir. Yani elleri tutulmuştur.

Sizde aksine bilgi varsa dinlemekten memnun oluruz.

..Sen de daha iyi ürün veren o bitkiyi ekme o zaman;
Bundan emin misiniz?

Bu durumda BT toksinine bağışıklık geliştiren Corn Rootworm (ki BT toksinli GDO sebebi idi) zararlısını nasıl açıklıyorsunuz? Geçtiğimiz yaz ABD'de 5 eyalette GDO tarlalarını kırdı geçirdi.

Roundup ot ilacına karşı bağışıklık geliştirip bu ot ilacından etkilenmeden tarlaları işgal eden superweed denilen süper otlar için ne diyorsunuz?

Bu sebeple Dow Chemical'ın Monsanto ile koordinasyon içinde geçtiğimiz Aralık ayında 2,4D denilen aktif maddeye karşı dayanıklı gen için müracaat ettiğini biliyor musunuz? Aynı zamanda "Agent Orange" deinlen kimyasalın aktif maddesi olan 2,4D nedir, bir fikriniz var mı?

BT Pamuk sebebiyle Hindistandaki 200 bin çiftçi intiharını bize anlatır mısınız?

Wikileaks belgelerinde çok net bir şekilde ortaya çıkan, ülkelerin gdo ithal etmeleri için her türlü yöntem ve tehditin kullanılmakta olmasına ne diyorsunuz? Düşündüğünüz gibi gayet sağlıklı GDO'lu besinlerin türlü numara ile ülkelere sokulmaya çalışılmasında ne gibi gereksinim olabilirdi ki?

Madem ki çomak soktunuz, buyurun. Soru çok.

MeyveliTepe
05-03-2012, 12:09
Journal of Applied Toxicology (http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/jat.2712/abstract) dergisinden;
Cytotoxicity on human cells of Cry1Ab and Cry1Ac Bt insecticidal toxins alone or with a glyphosate-based herbicide

R. Mesnage, E. Clair, S. Gress, C. Then, A. Székács, G.-E. Séralini
Article first published online: 15 FEB 2012

Keywords:
Roundup;Bt toxins;Cry1Ab;Cry1Ac;GMOs;mixtures;glyphosate;huma n cells
ABSTRACT
The study of combined effects of pesticides represents a challenge for toxicology. In the case of the new growing generation of genetically modified (GM) plants with stacked traits, glyphosate-based herbicides (like Roundup) residues are present in the Roundup-tolerant edible plants (especially corns) and mixed with modified Bt insecticidal toxins that are produced by the GM plants themselves. The potential side effects of these combined pesticides on human cells are investigated in this work. Here we have tested for the very first time Cry1Ab and Cry1Ac Bt toxins (10 ppb to 100 ppm) on the human embryonic kidney cell line 293, as well as their combined actions with Roundup, within 24 h, on three biomarkers of cell death: measurements of mitochondrial succinate dehydrogenase, adenylate kinase release by membrane alterations and caspase 3/7 inductions. Cry1Ab caused cell death from 100 ppm. For Cry1Ac, under such conditions, no effects were detected. The Roundup tested alone from 1 to 20 000 ppm is necrotic and apoptotic from 50 ppm, far below agricultural dilutions (50% lethal concentration 57.5 ppm). The only measured significant combined effect was that Cry1Ab and Cry1Ac reduced caspases 3/7 activations induced by Roundup; this could delay the activation of apoptosis. There was the same tendency for the other markers. In these results, we argue that modified Bt toxins are not inert on nontarget human cells, and that they can present combined side-effects with other residues of pesticides specific to GM plants. Copyright © 2012 John Wiley & Sons, Ltd.

Caen Üniversitesinde yapılan araştırmanın 15 Şubat 2012 tarihinde yayınlanan bilimsel makaleye göre GDO'lu ürünlerdeki BT toksininin Monsanto'nun bugüne kadar iddia ettiği üzere sadece hedef böcekte aktif olup insan ve diğer memelilere bir etkisinin olmadığı savı çürütülmüş oluyor.

Bu araştırmaya göre GDO'larda bulunan BT toksininin insan hücrelerini tahrip edebileceği anlaşılmış oluyor.

Aynı çalışmada glyphosate (roundup) içeren ot ilacının çok küçük bir dozunun dahi, bu konuda yapılmış başka araştırmalarda da belirlendiği gibi insan hücrelerinde tahribat yaptığını göstermiş.

Çok özetle bu araştırmayı yapan bilim insanları diyor ki;

GDO'larda bulunan modifike edilmiş BT toksinleri aslında hedef olmayan insan hücrelerinde etkisiz ve eylemsiz değildir ve GDO'lu bitkilere özel pestisit kalıntılarıyla birlikte ilave yan etkiler gösterebilir.

Serpent
06-03-2012, 18:36
GDO'lar hakkında ne biliyorsunuz, bizlere anlatırsanız seviniriz.

Yazınızdan hayvanların, insanların, dahası çocukların transgenik mısır, soya, ve bunlardan üretilmiş besinlerle beslenmesinde bir mahzur görmediğiniz, aksine gayet iyi olduğu düşüncesinde olduğunuz anlaşılıyor.

Transgenik yöntemlerle dna'sı değiştirilmiş tohumlarla tarım yapılmasında, bunların çapraz tozlaşma ile diğer çeşitlere yayılmasında da bir endişe belirtmemişsiniz.

Belki siz de marketlerde satılan gıda ürünlerinin GDO içerip içermediğinin, bu ürünlerin GDO ile beslenmiş hayvanlardan elde edilip edilmediğinin bilinmesini istemiyorsunuz.

Sahipli ve patentli bu tohumlarla üretilmiş besinler üzerinde bağımsız bilimsel araştırlamar yapılmasının kısıtlanmış olması da belki sizce gayet makuldür. Kaçak göçek yapılmış bazı araştırmalarda ortaya çıkan ciddi sağlık tehditleri de belki önemsizdir.

....




Öncelikle, iki gündür seyahatteydim. Evime biraz önce geldim. Sorularınızın hepsini yanıtlayacağım. Ancak benim söylemediklerimi bana yakıştırmanız en basitiyle işin içine demagoji sokmaya çalışmaktır.

Yukarıda alıntı yaptığım ifadelerinizin hiç birisini söylemedim. Neye dayanarak bunları bana yakıştırıyorsunuz. Bunun da cevabını rica ediyorum.

Ayrıca, siz benim sorduğum sorıya bir yanıt vermemişsiniz. İnsan insulini üreten GDO lu bakteri sizi endişeye düşürmüyor mu? İlk soruyu ben sordum. Siz önce onun yanıtı üstünde bir düşünün. Ben de bu arada biraz dinlenip işlerimi bir yoluna koyayım. Cevaplarımı yazacağım.

Selamlar..

Serpent
06-03-2012, 21:32
Yazalım bakalım.

GDO'lar hakkında ne biliyorsunuz, bizlere anlatırsanız seviniriz.

Ben çok bildiğimi iddia etmedim. Ancak burada ‘GDO lu ürünlere hayır’ mesajı yazanların %90 ının bırakın benim kadar konuyla ilgili bilgisi olduğunu, benim bildiğimin %10 u kadar bile bilmediğine eminim.

Herşeyden önce ben önce bir konuda bilgi sahibi olmayı, ondan sonra bir fikir beyan etmeyi tercih etmişimdir. Biraz da bu nedenle konuya çomak sokmak istedim.

Buraya görüş yazanların kaçı DNA bir yana genler, taşıyıcı vektörler, GDO lu ürünler hakkında gerçek bilgi sahibi? Bunu bir aşağılama anlamında söylemediğimi hemen belirteyim. Ancak insanımızda bir otoriteden(!) duyduklarını kendi beklentilerine de uyuyorsa hemen kabullenme ve karşıt görüşlere şiddetle muhalefet eğilimi vardır.

Öncelikle GDO lu ürün geliştirme heveslerinin böceklerden, hastalıklardan etkilenmeyen yüksek verimli türler ve/veya varyasyonlar ortaya koymak olduğunu yadsıyamazsınız.

Dünyamızın nüfusu onu besleyebileceği sayının üzerine çıkmış veya çıkma durumundadır.Siz bugün varsayalım kimyasal gübreleri, tarım ilaçlarını yasakladığınızın ertesi yıl dünya çapında bir açlığa davetiye çıkarmış olursunuz. Sizin durumunuz müsaitse bahçenizde tümüyle organik GDO suz ürünler yetiştirip yiyebilirsiniz. Veya paranız çoksa tümüyle organik ürünler satın alıp yiyebilirsiniz. Organik adı altında satılan ürünlerin niçin daha pahalı olduğunu benden iyi biliyorsunuzdur.

Ben bir mühendis olarak her türlü faaliyetin yararları yanı sıra riskleri de olduğunu çok iyi bilirim. Ancak riskler tartılırken tek başına değerlendirilmez. Karşılığında ne yarar getireceğine bakılır. Riskler makul sınırlar içindeyse o faaliyetin yapılması tercih edilir. Bu makul risk olasılığı herkesin algılamasına göre değişir. Ancak hiç kimsenin sıfır risk talep hakkı olamaz. Mümkün de değildir. İsterseniz bu konuda uzun yazılar yazabilirim.


Bu uzun girişten sonra konumuza dönelim:


Tarımsal ilaçlar ve GDO’lu ürünler de yukarıda bahsettiğim risklerden muaf değildir. Bu konuda da yararı ve riskleri beraber değerlendirilmelidir. Şimdi Afrika’da milyonlarca insan açlıkla karşı karşıya durumda iken bu insanlara yanaşıp, ‘Kusura bakma bizim gönlümüz senin GDO’lu ürün yemene razı değil. Çünkü bunun içinde bilmem kaç ppm olduğunda senin böbrek hücrelerine zarar verecek bir madde var. Dolayısıyla açlıktan ölmesen bile senin bir deri bir kemik kalmanı tercih ediyorum’ deme cesaretini kendimde görmüyorum.

Öncelikle benim söylemediğim, ama bana yakıştırmakta beis görmediğiniz sorulardan başlayacağım.

Yazınızdan hayvanların, insanların, dahası çocukların transgenik mısır, soya, ve bunlardan üretilmiş besinlerle beslenmesinde bir mahzur görmediğiniz, aksine gayet iyi olduğu düşüncesinde olduğunuz anlaşılıyor.



Yakıştırma yetmemiş, bir de “dahası çocukların..” ifadesiyle yakıştırma vurgulanarak ajitasyon yapılmak istemiş. Ben yapılmış bilimsel araştırmalarla zararlı olmadığı doğrulanmış (kanıtlama diyemiyorum; çünkü kanıtlama sadece matematik ve mantıkta vardır. Amprik bilimlerde kanıtlama yoktur. İsterseniz bu konuda da uzun yazılar yazabilirim) ürünlerin kullanılmasında sakınca görmüyorum. Bilimsel araştırmalar derse ki ‘yetişkinler için sakıncalı değil, ama çocuklar için sakıncalı’ o zaman çocukları çıkarırsınız. Basit bir örnek vereyim. Doğal ürün olarak anılan balın bir yaşın altındaki çocuklar için zararlı olabileceğini biliniyor; kendim yiyor ama çocuğuma yedirmiyorum.


GDO’lu ürünlerin büyük bir kısmı ABD kökenli. Şimdi Dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesi kendi insanlarını bilerek riske mi sokuyor. Eğer çiftçisine ‘bu ürünü Amerika dışına satacaksın iç piyasa tüketimine veremezsin’ diyorsa siz haklısınız. Biz de gözümüzü açıp almamamız lazım. Ama öyle bir durum olduğunu sanmıyorum.


Transgenik yöntemlerle dna'sı değiştirilmiş tohumlarla tarım yapılmasında, bunların çapraz tozlaşma ile diğer çeşitlere yayılmasında da bir endişe belirtmemişsiniz.

Sizin bu ifadenizi duyan da sanır ki GDO’lu olmayan, sizin doğal dediğiniz bitkiler arasında çapraz tozlaşma olmuyor. Öncelikle eğer GDO’lu ürün yukarıda belirttiğim gibi zararlı olmadığı anlaşılmışsa diğer çeşitlerle çapraz tozlaşsa ne olur, tozlaşmasa ne olur?

Öncelikle yavaş yavaş bizim ülkemizde de kurulmaya başlanan tohum bankalarına çok önem veriyorum. Doğal türler ve onların varyasyonları korunmalıdır. Buna bir itirazım yok.

Bu çapraz tozlaşmanın nasıl bir bela olduğunu çok iyi biliyorum. 80 li yılların başında güneydoğu Anadolu da görevliydim ve bir yıl korkuç bir kuraklık oldu. Çiftçi buğdayda attığı tohumu bile alamadı. Buna mukabil Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliğinde uygun gübreleme ile bire 13 verim alınabildi. Yine aynı susuz tarım şartlarında. Uzmanlar açıkladılar ‘Yıllardır süren çapraz tozlaşma nedeniyle çiftçinin tohumluğu dejenere olduğu için’. Yani çapraz tozlaşma her zaman bir beladır. Bu nedenle gerekirse özel tohumluklarda yetiştirilmiş tohumu almalıdır. Bu durum çevrede GDO’lu ürün olsun veya olmasın geçerlidir.


Belki siz de marketlerde satılan gıda ürünlerinin GDO içerip içermediğinin, bu ürünlerin GDO ile beslenmiş hayvanlardan elde edilip edilmediğinin bilinmesini istemiyorsunuz.

Üzülerek belirteyim ki bu ifade artık bir yakıştırmanın ötesinde iftira sınıfına giriyor. Tam tersine yazmalı ki ben o ürünü bilerek alayım. Hatta tercih edebileyim. Siz istiyorsanız almazsınız. Ama bırakın ben alayım.

Söz gelimi ileride benim bir rahatsızlığımı iyileştirecek bir maddeyi ihtiva eden bir ürün çıktığında, örneğin Omega-3 yağlarını içeren bir patates çıktığında ben o ürünü bilerek alayım. Bu size biraz futuristik gelebilir ama bana gelmiyor.

Sahipli ve patentli bu tohumlarla üretilmiş besinler üzerinde bağımsız bilimsel araştırlamar yapılmasının kısıtlanmış olması da belki sizce gayet makuldür. Kaçak göçek yapılmış bazı araştırmalarda ortaya çıkan ciddi sağlık tehditleri de belki önemsizdir.

Eh, iftiraya yakın yine haksız bir yakıştırma. Eğer bağımsız araştırmalar yasaklanmışsa aşağıda örneğini verdiğiniz araştırma nasıl yapılmış? Merak etmeyin ona da bir yanıt yazacağım. Ben böyle bir kısıtlamadan bilgi sahibi değilim. Yabancı ülkelerde mücadele edecek halim yok. Ama bzim ülkemizde böyle bir yasal düzenleme varsa bildirin, ben de o kısıtlamaya karşı çıkayım.


Hımm! Demek ki Caen Üniversitesi yaptığı çalışmayı kaçak göçek bir şekilde yapmış. Onca kısıtlamaya rağmen siz Internette ulaşabilmişiniz. Dur ben şunları bir ihbar edeyim! Şaka bir yana; siz kendinizle çelişiyorsunuz. Bunca karşı çıkışınızın bilimsel dayanakları olmalıydı diye düşünüyordum. Demek ki tek dayanağınız kaçak göçek yapılmış çalışmalar. Kaçak göçek araştırmalara ne kadar güvenilebilir?


Böyle demişsiniz ya. Bunu neye dayanarak yazdınız bilmiyorum. Bahsettiğiniz söz konusu davaların gerçekleştiği yer ABD dir. Bu davaların önemli bir kısmı, çiftçinin haberi olmadan çiftçinin GDO kontaminasyonu ile kirlenmiş tarlasında GDO geni bulunduğu için adı geçen şirketin yavuz hırsız misali, patent ihlali sebebiyle açtığı davalardır. Hukuken kazanmasına da imkan olmamasına rağmen hukuk sisteminin işleyişi ile çiftçinin masraflara dayanamayıp iflas ettirildiği davalardır.

Ayrıca çiftçilerin kendi tohumlarını alıp muhafaza etmeleri de engellenmiştir. Yani elleri tutulmuştur.

Hımm! Bunu neye dayanarak yazdım. Forumda birinin bu konuda yazdığına dayanarak yazdım. Yani bu davayı kafamdan atmadım.

misterno'dan alıntı:

....Hatta bu konuda Kanada'da dava acildi ciftcinin tekine adam hayatiniz zor kurtardi, bunun belgeselini seyretmistim....

Siz diyorsunuz ABD, bir başkası Kanada diyor. Belki ikisinde de açılmıştır. Be sizden duydum da görüş yazıyorum.

Öncelikle bu davayı/davaları takip etmedim. Siz hem takip etmiş hem de kimin haklı, kimin haksız olduğuna dair hükmü de vermişsiniz. Çiftçi niye iflas etmiş. Bu dava yüzünden mi? Sizin yukarıdaki ifadelerinizi okuyunca bende şöyle bir intiba oluştu. Amerika’da çiftçiler ya bu firmanın tohumluğunu kullanıyor, kullanmayanlar ise bu firmayla davalık. İkisi arası bir seçenek yok.

Sanırım ararsam bulabilirim. Gelişmiş ülkelerdeki yasalar bir türe ait tek bir çeşidin veya transgenetik bir ürünün üretilmesine izin vermiyor. Bu husus sizin aşağıdaki bir diğer iddianıza da yanıt ama burada da bahsedeyim istedim.

Yukarıda da belirttiğim gibi çiftçi çok istiyorsa transgenetik olmayan bir tohumluğu alıp ekebilir. Bu konuda kimsenin çiftçinin elini tutabileceğini sanmıyorum.

Devam edeceğim. Ama dediğim gibi yoldan geldim ve çok yorgunum. Şimdilik burada ara veriyorum.

Serpent
07-03-2012, 15:01
Sayın Meyveli Tepe,

Yazılarınız beni imtihana çeker bir havada yazılmış. Adeta, “çok bilmiyorsan çok konuşma der gibi”. GDO lu ürünlere karşı olanlara da bana sorduklarınızı soruyor musunuz? Sormuyorsanız çok yazık.

Ben her şeyi bilmediğimi itiraf edeyim. Sanırım, “hah! İşte herşeyi bilmiyormuş” diyip kendinize bir paye çıkaracaksınızdır. Ama eleştirel okumayı ve muhakeme etmeyi çok iyi bilirim. Yazdıklarımda safsataya da hiç sapmam.

Bu durumda BT toksinine bağışıklık geliştiren Corn Rootworm (ki BT toksinli GDO sebebi idi) zararlısını nasıl açıklıyorsunuz? Geçtiğimiz yaz ABD'de 5 eyalette GDO tarlalarını kırdı geçirdi.

Nasıl mı açıklıyorum? Gayet basit. Evrimin kuralları çalışıyor. Bugün bu kurt çıkar, siz de ona göre bir başka çeşit geliştirirsiniz. Bu mücadele böylece sürer gider.

Antibiyotiklerde de öyle değil mi? Aman bakteriler direnç geliştirmesin diye ağır bir enfeksiyon geçirdiğinizde antibiyotik kullanmaktan kaçınır mısınız? Bakteriler direnç geliştirecek, insanoğlu da bu savaşta yeni nesil antibiyotikler geliştirecek. Burada anlatmaya çalıştığım yerli yersiz antibiyotik kullanımını teşvik değil. Ne kadar yerli yerinde kullansanız da bakterilerin direnç geliştirmesi er ya da geç gerçekleşecek bir durum.

Sanki GDO’lu olmayan ürünlerde bu hiç olmazmış gibi bir algılama yaratmak istiyorsunuz. 1842-1845 Büyük İrlanda Kıtlığında patatesi vuran mantara ne diyorsunuz? Ki o açlıkta bir milyon kişi açlıktan ölmüş bir milyon kişi de göç etmek zorunda kalmıştı. Hatta, Sultan Abdülmecit 3 gemi dolusu gıda yardımı yollamıştı. Patates de GDO lu değildi.

Bir iki yıl önce tuta absoluta GDO’lu domatesi mi vurmuştu?

Daha başka örnekler de var. Yanlış hatırlamıyorsam Kuzey Amerika’da kiraz veya elmayı vuran bir sinek ve larvası vardı. Hatta yeni bir tür oluştuğundan bahsediliyordu. Ararsam bulurum ama gerek görmüyorum.

Özetle evrim işini görecek, insanoğlu da mücadelesini yapacak. Bu GDO lu veya GDO’suz farketmiyor.


Roundup ot ilacına karşı bağışıklık geliştirip bu ot ilacından etkilenmeden tarlaları işgal eden superweed denilen süper otlar için ne diyorsunuz?

‘Vay be!’ diyorum. Konuyla ne ilgisi var? Buna konunun içine başka konuları katarak safsata yapma denir. Bildiğim kadarıyla bu kimyasal bir herbisit. Bu kimyasal GDO’lu bitkilerden mi üretiliyor. Hatta bu forumda bu herbisitin nasıl kullanılacağını uzun uzun anlatan yazılar gördüğümü hatırlıyorum. Yeniden aramaya gerek görmedim.

Yukarıda açıkladığım evrimin kuralları bu konu için de geçerli. Direnç geliştirilen çalılar ortaya çıkıyorsa yeni nesil herbisitler geliştirilecek.


Bu sebeple Dow Chemical'ın Monsanto ile koordinasyon içinde geçtiğimiz Aralık ayında 2,4D denilen aktif maddeye karşı dayanıklı gen için müracaat ettiğini biliyor musunuz? Aynı zamanda "Agent Orange" deinlen kimyasalın aktif maddesi olan 2,4D nedir, bir fikriniz var mı?

Hiç bir fikrim yok. Dediğim gibi bilmediklerimi bilmediğimi söylemekten çekinmem. Sırf cevap yetiştireceğim diye Google da araştırma yapmama da gerek yok. Ama yukadıda daha önce yazdıklarım, doğrudan kendi bilgi dağarcığımda olan bilgiler.

Bir zahmet GDO lu ürünlere karşı olanlardan biri bu konuda bizi bilgilendirsin. Belli ki siz biliyorsunuz. Bu bilgilendirmeyi bir başkası yapsın lütfen.

BT Pamuk sebebiyle Hindistandaki 200 bin çiftçi intiharını bize anlatır mısınız?

Adamlar intihar ederken yanlarında olmadığım için çok şey anlatamayacağım. Ama insan ölümü çok üzücü bir şey olduğu için buna Google da bakma ihtiyacı duydum.

Bu intiharlara ilk dikkat çekilen yıl 1990 yılı imiş. Hindistan hükümeti önce bu intiharları inkar etmiş ve sonrasında kabullenmiş. Bu intiharlar sürekli artış göstermiş ve toplamda büyük rakamlara ulaşmış. Ama gözden kaçırılmaması gereken bir durum var. GDO lu pamuk üretimi Hindistan’da 2002 yılında başlamış. Şaka yapılacak bir durum değil ama ben de şunu sormadan edemeyeceğim. Bu intiharların büyük bir kısmı GDO’lu pamuk üretiminin başlamasından önce olmuş. Şimdi bu çiftçiler ‘GDO lu pamuk üretimine geçilecek biz mahvolacağız, bari peşin peşin intihar edelim’ mi demişler? Öteki ülkelerdekiler niçin intihar etme gereği duymamışlar?

Belli ki bu intiharların arkasında çok daha derin sosyolojik olaylar var. Sizin ifadenizden GDO lu pamuk üretimi yasaklansa bu intiharların şıp diye kesileceği gibi anlam çıkarıyorum. Sadece soruyorum. Doğru mu anlıyorum?

Wikileaks belgelerinde çok net bir şekilde ortaya çıkan, ülkelerin gdo ithal etmeleri için her türlü yöntem ve tehditin kullanılmakta olmasına ne diyorsunuz? Düşündüğünüz gibi gayet sağlıklı GDO'lu besinlerin türlü numara ile ülkelere sokulmaya çalışılmasında ne gibi gereksinim olabilirdi ki?


Medyayı yakından takip ederim. Ama bu herşeyden haberim var anlamına da gelmez. Buraya o belgelerden alıntıları koyarsanız, inceler görüşlerimi söylerim. Ancak daha önce sorduğum soru hala geçerli. ABD bu ürünlerin kullanımını kendi ülkesinde yasaklamış mı?


Genel bir bilgi vermek gerekirse, her ülke kendi ürününün promosyonunu yapmak ve kullanımını yaygınlaştırmak ister. Örneğin, uçak alacaksanız iki büyük üreticiden birini, Boeing veya Airbus’ı seçmek zorundasınızdır. Bunun için siyasi ortamlardan da yararlanılabilir. Sen de gözünü açıp kazıklanmamaya çalışırsın.

Yine de ummadığım bir bilgi varsa diye buraya alıntılayacağınız belgeleri bekliyorum.





Caen Üniversitesinde yapılan araştırmanın 15 Şubat 2012 tarihinde yayınlanan bilimsel makaleye göre GDO'lu ürünlerdeki BT toksininin Monsanto'nun bugüne kadar iddia ettiği üzere sadece hedef böcekte aktif olup insan ve diğer memelilere bir etkisinin olmadığı savı çürütülmüş oluyor.

Bu araştırmaya göre GDO'larda bulunan BT toksininin insan hücrelerini tahrip edebileceği anlaşılmış oluyor.

Aynı çalışmada glyphosate (roundup) içeren ot ilacının çok küçük bir dozunun dahi, bu konuda yapılmış başka araştırmalarda da belirlendiği gibi insan hücrelerinde tahribat yaptığını göstermiş.

Çok özetle bu araştırmayı yapan bilim insanları diyor ki;

GDO'larda bulunan modifike edilmiş BT toksinleri aslında hedef olmayan insan hücrelerinde etkisiz ve eylemsiz değildir ve GDO'lu bitkilere özel pestisit kalıntılarıyla birlikte ilave yan etkiler gösterebilir.



Sadece özetini görebildiğimiz bu makale bende hayal kırıklığı yarattı. Belli ki siz çok önemsemişsiniz.

Tam altı kişinin yazdığı bu makale özetini tekrar tekrar okudum. İngilizcem iyidir ama yine de ben yanlış mı anlıyorum diye bir kaç kere okudum Adamlar GDO lu ürün içindeki BT pestisitiyle birlikte glyphosate bazlı herbisitlerin müşterek etki makenizmasını çalışıyorlar ama hükmü BT pestisitiyle birlikte diğer petisit kirlenmesi için veriyorlar. Bu makalenin özetinde bile bir özen görülmüyor.

Buyurun işte burada:

In these results, we argue that modified Bt toxins are not inert on nontarget human cells, and that they can present combined side-effects with other residues of pesticides specific to GM plants

Bu hükme nasıl varılabilir. Kendi yazdıkları makaleyi şöyle bir alıcı gözle okumamışlar mı?

Maşallah, onların bu araştırılmadan varılmış hükmüne hemen sahip çıkıp siz de şöyle yazıyorsunuz:

GDO'larda bulunan modifike edilmiş BT toksinleri aslında hedef olmayan insan hücrelerinde etkisiz ve eylemsiz değildir ve GDO'lu bitkilere özel pestisit kalıntılarıyla birlikte ilave yan etkiler gösterebilir.

Bu makale yine de önemli. Ancak eksikleri var. Şöyle ki, bahse konu kimyasalların GDO lu üründeki konsantrasyonları nedir? Gıdanın işlenmesi durumumunda (Örneğin pişirme) bu konsantrasyonlar ne olur? İnsan bunları aldığında vucudundaki konsantrasyonları ne olur gibi bilgilerle desteklenmedikçe bu makale tek başına hiç bir hüküm için referans olamaz.

Bütün gıdalarda muhtelif oranlarda toksinler bulunur. Ama daha önce de söylediğim gibi bunların risk seviyeleri nedir, hangi konsantrasyonlar güvenli kabul edilebilir belirlenmesi gerekir.

Siz muhtemelen hiç patates yemiyorsunuzdur. Çünkü onda da değişik miktarlarda toksinler (solanine ve chaconine) var. İnanın ki ben bunu çoktandır biliyorum ve patates yemeye de devam ediyorum. Bundan sonra sanırım siz yemezsiniz. Veya patatesteki konsantrasyonunun zararlı olup olmadığını sorgularsınız. Hah! İşte ben de onu sorguluyorum. Yukarıdaki makalede bahsedilen kimyasalların GDO lu üründe bulunma konsantrasyonlarını sorguluyorum.

Burada GDO lu ürünlere karşı çıkan arkadaşlar patatesteki solanin kimyasalının hücrelerine neler yapabileceğini bir öğrenseler eminim bir daha patates yemeye tövbe ederler.

Buyurun! Ben ne biliyorsam yazdım. Hem de hiç bir araştırma yapmadan. Bir araştırma yaptıysam onu da açıkladım. Demek ki bilgi durumum sizin aşağılamaya çalıştığınız gibi değilmiş.

Selamlar..

xenkebikec
07-03-2012, 17:32
GDO'lu ürünlerin bir tarafında üreticiler-kâr amaçlı ticari işletmeler, diğer tarafında ise biz yani tüketiciler var. Ben Genetiği değiştirilmiş bir ürün tüketmek istemiyorum. Kitaplar yazacak kadar bilgiye ihtiyacım da yok.

Basit temel bir soru; neden ticari kazanç amaçlı, doğallığına müdahale edilmiş bir ürünü yiyeceğim?

Seçim hakkımı doğal olan üründen yana kullanıyorum. Genetik müdahale sonucu oluşabilecek riskleri almak istemiyorum. Satılan her ürünün içinde GDO var mı yok mu bilmek istiyorum.

Konu laf ebeliği yaparak bir yerlere gelinebilecek bir konu değil bence. Sırf tartışma olsun düşüncesiyle değil kinayeli bir anlatım ile bilinç seviyesini sorgulamaya yönelik cevaplar olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla

Serpent
07-03-2012, 18:11
GDO'lu ürünlerin bir tarafında üreticiler-kâr amaçlı ticari işletmeler, diğer tarafında ise biz yani tüketiciler var. Ben Genetiği değiştirilmiş bir ürün tüketmek istemiyorum. Kitaplar yazacak kadar bilgiye ihtiyacım da yok.

Basit temel bir soru; neden ticari kazanç amaçlı, doğallığına müdahale edilmiş bir ürünü yiyeceğim?

Seçim hakkımı doğal olan üründen yana kullanıyorum. Genetik müdahale sonucu oluşabilecek riskleri almak istemiyorum. Satılan her ürünün içinde GDO var mı yok mu bilmek istiyorum.

Konu laf ebeliği yaparak bir yerlere gelinebilecek bir konu değil bence. Sırf tartışma olsun düşüncesiyle değil kinayeli bir anlatım ile bilinç seviyesini sorgulamaya yönelik cevaplar olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla

GDO lu ürün tüketmek istememenizi saygıyla karşılarım. Hatta bunun hakkınız olduğunu düşünüyorum. Dahası hangi ürünlerin GDO lu olduğunu bilmek hakkınızdır diyorum.

Öte yandan benim o ürünleri tüketme hakkına da sizin karşı çıkmamanız lazım. Değil mi?

Ancaaaak, eğer benim yazdıklarıma bir itirazınız/görüşünüz varsa belirtin. Yoksa "laf ebeliği" lafını size iade etmek zorundayım.

Selamlar....

xenkebikec
07-03-2012, 18:55
Size karşı herhangi bir yargım yok, Bu konudaki kişisel tercihlerinize fikirlerinize saygılıyım. Benim mesajınızda takıldım yer Dünyanın beslenmesi ile ilgili mecburiyet üzerine ve Afrika'daki açlığa GDO'lu ürünlerin çözüm olduğu/olacağı yönündeydi.

Serpent
07-03-2012, 19:04
Size karşı herhangi bir yargım yok, Bu konudaki kişisel tercihlerinize fikirlerinize saygılıyım. Benim mesajınızda takıldım yer Dünyanın beslenmesi ile ilgili mecburiyet üzerine ve Afrika'daki açlığa GDO'lu ürünlerin çözüm olduğu/olacağı yönündeydi.

Arkadaşım,

Açıklaman için teşekkürler.

Ben daha fazla yazıp kafa şişirmek de istemiyorum. Amacım sizleri de fikrinizden döndürmek değil.

İngilizce biliyorsanız "Golden rice" altın pirinç konusunu kısaca bir araştırın derim. Afrikanın beslenme yetersizliğinin çözümü için nasıl bir alternatif olduğunu kendiniz görün isterim.

Selamlar, saygılar..

xenkebikec
07-03-2012, 19:33
Nezaketiniz için teşekkürler.

MeyveliTepe
07-03-2012, 20:31
Ben çok bildiğimi iddia etmedim. Ancak burada ‘GDO lu ürünlere hayır’ mesajı yazanların %90 ının bırakın benim kadar konuyla ilgili bilgisi olduğunu, benim bildiğimin %10 u kadar bile bilmediğine eminim.

Önce buradan başlayalım. Peşin bir hükümle GDO istemeyiz diyenlerin GDO konusunu bilmediklerini ve sizin onlardan %90 daha fazla bilmekte olduğunuzu başka bir ihtimale yer bırakmadan belirtiyorsunuz ve bundan eminsiniz. Buradan hareketle, buradaki insanların, aslında bilmedikleri bir konuda sizin deyiminizle safsata yapmakta olduğunu, biraz da küçümseyerek iddia ediyorsunuz. Uslubunuzun da bunu fazlasıyla desteklediği görünüyor.

Daha sonraki bazı ifadeleriniz de, bir kaç tane şirketin canlılara müdahale ederek DNA'larını değiştirmek suretiyle türlerin bu şirketler eliyle değiştirilmesi ve bir domino taşı etkisiyle tüm doğanın bundan etkilenmesini olağan ve uygun karşılar nitelikte. Bu kadarını o şirketler bile açık yüreklilikle söyleyememişti.

Hal böyle olunca sizinle tartışacak pek bir şey de kalmıyor aslında.

GDO lobisinin aksine, tek bir noktada tam bir fikir birliğine sahibiz. O da hangi gıdanın içinde az ya da çok, dolaylı veya dolaysız GDO olduğunun bilinmesi gerektiğini ve insanların buna göre seçimlerini yapabilmesi gerektiğini söylüyorsunuz ki, bu başlığın var olmasının sebebi de bu.

Bu sebeple belki siz de bir sürü et ve süt ürünü üreten şirketi arayıp GDO'lu girdi kullanıp kullanmadıklarını sorgulamalı, bulgularınızı paylaşmalısınız. Çok faydası olur, çünkü gizliyorlar.

Neyin içinde GDO olduğu bilinirse siz özellikle onları arar onlarla beslenmeyi tercih edersiniz. İstemeyenler ise GDO'suz olanları alır, onlarla beslenir. Buradaki en büyük problem ise, neyin içinde dolaylı ya da dolaysız GDO olduğunun gizleniyor olması.

"Vay be!", "Safsata", "Maaşallah" vb. diye usluplandırıp nitelendirdiğiniz şeyleri bildiğimce ve dilim döndüğünce, size değil ama izleyenlere aktarmaya çalışacağım. Ben hiç araştırma yapmadığımı söyleyemem, bir kaç yıldır bir çok kaynaktan olabildiğince takip etmeye çalışıyorum.

Serpent
07-03-2012, 20:45
....
"Vay be!", "Safsata", "Maaşallah" vb. diye usluplandırıp nitelendirdiğiniz şeyleri bildiğimce ve dilim döndüğünce, size değil ama izleyenlere aktarmaya çalışacağım. Ben hiç araştırma yapmadığımı söyleyemem, bir kaç yıldır bir çok kaynaktan olabildiğince takip etmeye çalışıyorum.

Öncelikle, 'içinizde bu konuları en az bilen benim' dememi mi bekliyordunuz?

Benim böyle hicivli bir uslup kullanmama sizin haksız yakıştırmacı ve aşağılamayı çağrıştıran uslubunuz neden oldu.

Önce hangi haleti ruhuye içinde yazdığınızı hatırlamaya çalışınız ve bana hitaben yazdığınız mesajları tekrar okuyunuz.

Ben hicivli yazdığımı kabul ediyorum. Ama benim mesajlarımda aşağılama ve hakaret göremezsiniz.

Sadece öteki arkadaşlar için değil, benim sorularım ve açıklamalarımla da ilgili olarak yazın lütfen. Herkes bilgilensin.

Mesela patates yiyip yemediğinizi çok merak ediyorum.

Saygılarımla..

MeyveliTepe
07-03-2012, 21:49
Öncelikle, 'içinizde bu konuları en az bilen benim' dememi mi bekliyordunuz?

Siz herkesin bildiğinden %90 daha fazla bildiğinizi ilan ettiniz zaten.

"Haksız, yakıştırmacı ve aşağılamayı çağrıştıran" dediğiniz mesajıma sebep olan yazdıklarınıza bir bakın.

Çoğrafya öğretmeni için ne demişsiniz?

Herşeyin doğalı iyiymiş diye başlayan ve doğal, en azından GDO'suz besin isteyenlere sarfettiğiniz cümlenize bir bakın, nereye bağlamışsınız? Bunun anlamı ne ve nasıl yorumlanır?

Mahkemelik olan çiftçi ile ilgili yorumuz da hayli ilginç. İnsan geni aktarılmış e-coli bakterisinden elde edilmiş insülin ile GDO tohumları ilişkilendirmişsiniz.

"Aşağılamayı çağrıştıran" sizin yorumunuz. "Haksız ve yakıştırmacı" dedikleriniz ise doğru değil. Dikkat ederseniz bahsettiğiniz cümleler hep "belki" ifadesiyle yazılmıştır bir soru formudur. Nitekim siz de soru olarak almışsınız.

"Vay be!" ile başlayan cümleniz ise sizce bir hiciv galiba(?), fazladan safsata da demişsiniz. Oysa Round Up Ready tohumlardan söz ediyordum. Haberiniz olmamasına ihtimal vermiyorum.

Bu hükme nasıl varılabilir. Kendi yazdıkları makaleyi şöyle bir alıcı gözle okumamışlar mı?

Makale özetini beğenmemişsiniz. Fakat okumadığınız makalenin özetinin bu olmaması gerektiğini yazmaktan da çekinmemişsiniz.

Siz patates yiyip yemediğimi merak ededurun. Yanısıra makalenin tamamına (http://www.salmone.org/wp-content/uploads/2012/02/seralini-2012.pdf) da bir göz atın belki de yazılan özete uyumludur. Bakın, henüz çok yeni yayınlanmış olmasına rağmen ciddiye alanlar (http://www.testbiotech.de/sites/default/files/Letter_Comment_EU_Regulation_March_2012.pdf) da olmuş.

Sorduklarınız, sormadıklarınız ve açıklamalarınızı da kapsayan şeylerle ile ilgili vaktim olduğunca yazacağım.

amatör hobici
07-03-2012, 22:06
Hani GDO'lu ürünler Afrika'daki, Asya'daki açlığa çare olacaktı. İşte insanlar açlıktan sapır sapır dökülüyor. Hadi açlığa çare olsaya, çare olması için daha ne kadar insanın ölmesi beklenecek. Bunların hepsi rant kılıfı, yerseniz...

amatör hobici
07-03-2012, 22:09
Özümüze dönme zamanı gelmedi mi?
“ GDO Derdi...”

Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

*
Ne verirlerse...

Onu yiyeceksiniz.
*
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
*
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.
*
Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak?
Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
*

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen?
*
Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

*
Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için uydurduğu K uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun?
*
Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa bir sürü şey değişebilir...
*

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
*
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
*
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

*
Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.
ALINTIDIR

MeyveliTepe
07-03-2012, 22:25
GDO'lu tohumlar ve bunlara enjekte edilen genlerin yayılmasını, GDO yemek istememe durumunu insüline bağımlı şeker hastalarına sormalıymışız. Böylece GDO genlerinin dünyayı işgal edip doğayı hakimiyeti almasına razı olunması bekleniyor sanırım.

Her ne kadar Monsan DuPont gibi şirketler en azından şimdilik tüketiciyi böyle bir benzetme ile razı etmeye çalışmamışlarsa da, Cartagena Protokulünün bu gibi kendisi bir GDO olmayıp, GDO'dan üretilmiş tıbbi ürünleri kapsam dışı bıraktığını hatırlayalım.

Buna rağmen, E-Coli bakterisine insan geni aktarılmış ve bu sayede insana uyumlu insülin ürettirilen bakterilen laboratuarda bile olsa varlığı kendi adıma endişelenilecek bir durum. Özellikle de geçen yıl kaynağı belirsiz bir şekilde lojistik zincirde salatalıklara bulaştırılan, 35'den fazla kişinin ölümüne sebep olan ve bilinen her türlü antibiyotiğe dirençli bir E-Coli bakterisi görülmüşken.

Natural News'deki bu yazıda (http://www.naturalnews.com/032622_ecoli_bioengineering.html) söz konusu bakterinin bir mühendislik ürünü olduğuna dair kuvvetli deliller anlatılıyor.

Serpent
07-03-2012, 22:35
Siz herkesin bildiğinden %90 daha fazla bildiğinizi ilan ettiniz zaten.


Ben öyle demedim. Bakın şöyle dedim.

Ben çok bildiğimi iddia etmedim. Ancak burada ‘GDO lu ürünlere hayır’ mesajı yazanların %90 ının bırakın benim kadar konuyla ilgili bilgisi olduğunu, benim bildiğimin %10 u kadar bile bilmediğine eminim.

Benim demediklerimi bana yakıştırmaya devam ediyorsunuz. Ben daha ne diyeyim? Veya yazdıklarımı alelacele okuyup anlayamıyorsunuz.

"Haksız, yakıştırmacı ve aşağılamayı çağrıştıran" dediğiniz mesajıma sebep olan yazdıklarınıza bir bakın.


Dediğim gibi siz başlatınca ben de hicivli yazmak zorunda kaldım.

Çoğrafya öğretmeni için ne demişsiniz?

Doğru değil mi? Bu öğretmenin görevi aktivist yetiştirmek mi, yoksa coğrafya öğretmek mi? Üstelik alıntı yaptığı kitaptaki ifade çekincelere de yer veriyor. Belli ki yekten GDO lar yasaklanmalı ifadesini görmek istiyor.

Herşeyin doğalı iyiymiş diye başlayan ve doğal, en azından GDO'suz besin isteyenlere sarfettiğiniz cümlenize bir bakın, nereye bağlamışsınız? Bunun anlamı ne ve nasıl yorumlanır?

Nasıl yorumlanacağı size kalmış. Plastikleri filan kullanmazsınız biter gider.

Mahkemelik olan çiftçi ile ilgili yorumuz da hayli ilginç.

Buna önceki mesajlarımda yer verdiğim için tekrar etmeye gerek görmüyorum.


İnsan geni aktarılmış e-coli bakterisinden elde edilmiş insülin ile GDO tohumları ilişkilendirmişsiniz.


Insan insülini üreten bakteri GDO değil mi? Ben bunu vurgulamaya çalıştım. Yani siz bazı GDO lara ‘evet’ bazılarına ‘hayır’ mı diyorsunuz? Ben yazılan mesajlardan tümüne kökten hayır dendiğini anlamıştım. Bunu bir zahmet açıklığa kavuştursanız?

"Aşağılamayı çağrıştıran" sizin yorumunuz. "Haksız ve yakıştırmacı" dedikleriniz ise doğru değil. Dikkat ederseniz bahsettiğiniz cümleler hep "belki" ifadesiyle yazılmıştır bir soru formudur. Nitekim siz de soru olarak almışsınız.

Hımm! Sizin yazdığınız mesaj uslubunu ilk ben başlatsam sizin tepkiniz nasıl olurdu merak ediyorum. “Belki” yi koyarak kenara çıkmak istediğinizi anlayamamışım. “Haksız ve yakıştırmacı” değil “haksız yakıştırma” dedim.

"Vay be!" ile başlayan cümleniz ise sizce bir hiciv galiba(?), fazladan safsata da demişsiniz. Oysa Round Up Ready tohumlardan söz ediyordum. Haberiniz olmamasına ihtimal vermiyorum.

Evet bir hiciv. Safsata kelimesini günlük dildeki anlamıyla “boş söz” anlamında kullanmadım. Tartışmalarda üstünlüğü ele geçirmek amacıyla söylenen konuyla ilgisiz argümanlar anlamında kullandım. İngilizce “fallacy” kelimesi anlamında kullanıyorum. Maalesef bu kelimenin en yakın karşılığı safsata olarak ortaya çıkıyor ama tam karşılamıyor galiba.

Makale özetini beğenmemişsiniz. Fakat okumadığınız makalenin özetinin bu olmaması gerektiğini yazmaktan da çekinmemişsiniz.

Makalenin özeti kendini iyi tarif etmiyor. Yani özet kendi içinde tutarlı değil. Ben onu vurgulamak istedim.

Siz patates yiyip yemediğimi merak ededurun. Yanısıra makalenin tamamına da bir göz atın belki de yazılan özete uyumludur. Bakın, henüz çok yeni yayınlanmış olmasına rağmen ciddiye alanlar da olmuş.

Artık merak etmiyorum. Çünkü çok basit bir sorunun cevabı bile bu kadar vaktinizi alacaksa ben de merak etmekten vaz geçiyorum. Cevap halbuki çok basitti: ‘yiyorum’ veya ‘yemiyorum’.

Saygılarımla..

MeyveliTepe
07-03-2012, 22:36
Ankara Tabib Odasının Mart 2010'da yayınlanan "Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (http://cevrehukuku.net/dosyalar/fb_gdo.pdf)" isimli kitabını herkesin okumasında fayda var. 118 sayfalık kitap her alanda çok detaya girmese de GDO'lara hemen her boyuttan yaklaşıyor.

MeyveliTepe
07-03-2012, 22:46
Nedir bu GDO işi diye ciddi ciddi kafa yormaya çalışıp epey bir debelendikten sonra Aralık 2009'da yayınladığımız bu yazı (http://blog.meyvelitepe.org/2009/12/12/donemec/) biraz dallı budaklı ama hala güncelliğini koruyor.

MeyveliTepe
07-03-2012, 22:52
21 Haziran 2010'da başka bir GDO'lu ürün, rBST'den ve onun bir hikayesinden söz etmişiz (http://blog.meyvelitepe.org/2010/06/21/catalimin_ucunda_donuyor_dunya/). Tesadüf bu ya, Monsanto'nun kaybettiği bir davadan da bahsetmişiz.

Serpent
07-03-2012, 22:57
Anladım!

Internetteki jargonuyla "Flood" yapmaya karar verdiniz.

Meydanı size bırakıyorum ve kenara çekiliyorum.

Size kendi aranızda iyi "flood"lar diliyorum.

Bu konu benim için kapanmıştır.

Saygılarımla..

MeyveliTepe
07-03-2012, 23:00
Tartışmalarda üstünlüğü ele geçirmek amacıyla söylenen konuyla ilgisiz argümanlar anlamında kullandım. İngilizce “fallacy” kelimesi anlamında kullanıyorum. Maalesef bu kelimenin en yakın karşılığı safsata olarak ortaya çıkıyor ama tam karşılamıyor galiba.

Evet karşılamamış. Gördüğünüz gibi, "tartışmalarda üstünlüğü ele geçirmek amacıyla ilgisiz argüman" değilmiş. Round Up Ready diye bir GDO tohum varmış ve ondan bahsedermişim, ilgisiz argüman sanılmış. İşin gerçeği, sizi bilmem ama ne bir münazaradayım, ne de ilgisiz argümanla uğraşacak halim var.

MeyveliTepe
08-03-2012, 00:44
GDO tohumlar patentlidir.

Aslında patentli olan, tohumdan çok bu tohumlara eklenmiş genlerdir.

Dolayısıyla, bu genleri içeren her ne olursa olsun patent sahibinin malı sayılır.

Monsanto'dan tohum alan bir çiftçi, bir teknoloji anlaşması imzalamak zorundadır. Bu anlaşmaya göre satın alınan bu tohumları sadece kendisi, sadece bir kez ve satın alındığı sezon için kullanabilir (birazını bu sene kalanını seneye kullanırım yok). Bu tohumlardan elde edilen mahsulün bir kısmını tohumluk ayıramaz, tohum olarak başkasına veremez. Bu tohumlar üzerinde herhangi bir araştırma yapamaz, yaptıramaz. Bunlardan herhangi biri gerçekleşirse patent haklarını ihlal etmiş olur.

Bu anlaşmayı yapmamış ve Monsanto'dan tohum satın almamış vaziyette tarlasında söz konusu genleri içeren ürüne rastlanan çiftçi de patent haklarını ihlal etmiş olur. Buna çapraz tozlaşma kontaminasyonu ile bulaşık ürünler de dahil. Hatta, Kanada'da küçük çiftçilerin yüzlerce yıllık diye kendi tohumlarından ürettikleri o güzelim kızılderili mısırları dahi artık o kızılderili mısırı değil, BT toksin geni taşıyan mısırlar olmuş olabilir.

Kanada'da Schmeiser isimli çiftçiye açılan dava böyleydi. Monsanto'dan tohum satın almadığı, başkasından da GDO'lu tohum almadığı halde, tozlaşma kirlenmesi ile tarlasında Round Up Ready Kanola bulunmuştu.

2007 Kasımı itibarıyla ABD'de çiftçilerin aleyhine açılmış 112 yüksek profilli dava mevcut. Monsanto'ya göre bu sayı 145'e ulaşmış.

Geçen yıl nihayet çiftçiler de Monsanto aleyhine dava açtılar. Hem ürünlerinin kirlenmesine sebep olduğu için hem de kirlenme sebebiyle haksız davalara maruz kaldıkları için.

MeyveliTepe
08-03-2012, 01:22
GDO konusunun bir yönünü Coğrafya ile çok ilgili bulurum. Bir bölgenin fiziki durumu, bitki örtüsü, biyolojik çeşitliliği vb. doğrudan coğrafyanın konuları arasında diye bilirim.

Bir bölgedeki tüm bitkilerin BT geni, glyphosate'a telorans geni, görünüşe göre Agent Orange'a telorans geni, ya da bunların hepsini birden içerir hale gelmesi bir coğrafya öğretmenini dehşete düşürmeye yeter kanımca.

Kendi adıma bu coğrafya öğretmenine ne kadar teşekkür etsem azdır. Onun öğrencileri en azından şirketler eliyle yaratılan işgalci böcek ve yabani bitki türlerinin evrim olmadığını ayırd edecek kaabiliyette olurlar.

Bir kaç şirket eliyle üretilmiş, doğada kendi kendine asla olmayacak bir gen aktarımının bir kez bitkilere enjekte edilmesinden sonra öncelikle aynı familyaya ait diğer yabani bitkilere geçişi gayet mümkün.

Nitekim son yıllarda olan da bu. Round up telörans geni, GDO'lu RR tohumlardan yabani bitkilere atladı ve artık Round Up bunlara tesir etmiyor. Bu yüzden ilave çok daha zehirli herbisit kullanımı bir kaç misli arttı.

Yine aynı şirketin bitkilere enjekte ettiği BT toksinine dayanıklı yeni böcekler ortaya çıktı ve GDO tarlalarını kırıp geçirdi. Kendi adıma GDO tarlalarının kırılıp geçirilmesi umurumda değil. Fakat bu şirketlerin eliyle ortaya çıkan bu böcekler ne olacak?

Organik tarımda çokça kullandığımız BT bakterisi de artık GDO'lu tohumlar sayesinde bu böcekler üzerinde etkili değil.

Bunun adı evrim midir? Yoksa kendini bir çeşit Tanrı yerine koyan, tek amacı ise daha çok para kazanmak olan bir kaç şirketin doğaya tecavüzü müdür?

Biyogüvenlik, biyoçeşitlilik deyimleri ile işaret edilen şey bu olsa gerek.

Doğa tabii ki kendisini dengeleyecek. Agent Orange'ın aktif maddesi olan 2,4D'ye teloranslı tohum yaptıklarında onunla da başa çıkmanın bir çaresini bulacak.

Bu arada Agent Orange'ın Vietnam savaşında tüm bitki örtüsünü yok etmek için kullanılan çok zehirli bir kimyasal olduğunu hatırlatmalıyım. Bu da demek oluyor ki, bu tohumların ekildiği tarlalara Agent Orange püskürtülecek.

Bu konudan Ocak ayında yayınladığımız bir yazıda (http://blog.meyvelitepe.org/2012/01/27/donulmez_aksamin_ufku/) epey bahsetmiştik.

MeyveliTepe
08-03-2012, 12:42
Şimdi biraz da GDO'lar üzerindeki araştırma kısıtlamalarından söz edelim.

Herhangi bir sebeple GDO'lu tohum elde edilirken GDO şirketiyle bir anlaşma imzalama zorunluluğu var.

Bu anlaşma metninde açık ve seçik olarak, bu tohumlar üzerinde şirketin onay vermediği araştırmaların yapılamayacağı yazılı.

Bu ifade bağımsız bilim adamlarının ve üniversitelerin GDO tohumlar (ve hayvanlar) ve bunların özellikleri, etkileri vb. üzerinde patent sahibi Monsanto ve diğer GDO şirketlerinin onaylamadığı araştırmaların yapılmasını yasaklıyor.

Aşağıda sadece üç kurumun bu konudaki yazılarını alıntıladım.

scientificamerican (http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=do-seed-companies-control-gm-crop-research), Cornell Üniversitesi (http://css.cals.cornell.edu/cals/css/extension/cropping-up-archive/wcu_vol20no1_20105gmos.pdf), Yale Üniversitesi (http://e360.yale.edu/feature/companies_put_restrictions_on_research_into_gm_cro ps/2273/)

Bu durumda, GDO'ların GDO olmayan organizmalarla aynı özelliklerde olduğunu, zararsız olduğunu ifade eden bilimsel yayınları nasıl yorumlamalıyız? Doğal olarak bunlar sadece Monsanto'nun onayladığı ve bu şekilde hazırlanan yayınlar.

Şirketlerin izin verdiği araştırmaların, istedikleri sonucun çıkmasını garanti etmek için olsa gerek, sadece kendi istedikleri belirli koşullar, dozlar ve hassasiyetlerde yapıldığı anlaşılıyor.

Söz gelimi, GDO'lar ile beslenmiş ineklerin sütüne pastörizasyona rağmen GDO genlerinin karıştığını gösteren İtalyada yapılmış bu araştırmada (http://blog.meyvelitepe.org/images/Detection_of_genetically_modi%EF%AC%81ed_DNA_seque nces_in_milk_from_The_Italian_market.pdf), GDO şirketlerinin daha önce izin vermiş olduğu ve GDO genlerinin süte geçmediğini gösteren araştırmalarda duyarlılık seviyesinin düşük tutulmuş olduğunu da vurguluyor.

Bağımsız bilim insanları tarafından, çoğunlukla da ABD dışında, doğrudan GDO tohumlar üzerinde değil de imkanlar sebebiyle dolaylı etkiler üzerinde yapılabilen araştırmalar GDO'ların sağlık ve çevreye olumsuz etkilerini gösteriyor ve hemen hepsi çok daha detaylı ve ileri araştırmalar yapılmasının gereğini vurguluyor.

Öte yandan gayet açık olan gerçek ise, kısa ve uzun vadeli, çok yönlü etkileri bilinmeyen bu ürünlerin geriye dönüşü mümkün olmayacak şekilde doğaya salınmasına, insanlar ve hayvanlar tarafından besin olarak tüketilmesine izin verilmiş ve teşvik edilmiş oluyor.

Bir başka anlatımla, her ne kadar gerçekleşen riskler fazlasıyla ürkütücü ise de, gerçekte riskin tam olarak ne olduğu, sonunun nereye varacağı da tam belli değil. Yani, klasik risk analizi yapılamaz çünkü riskin üst limiti bilinmiyor.

Bu durumda "precautinary principle" İhtiyatlılık İlkesinin geçerli olması gerekir.

İşin kötü tarafı, hayvanlar ne yediğini zaten bilmiyor ama insanlara da hayvan muamelesi yapılıp ne yediklerini bilmemesi için elden gelen her şey yapılarak.

Kiraz
08-03-2012, 14:00
Ancak burada ‘GDO lu ürünlere hayır’ mesajı yazanların %90 ının bırakın benim kadar konuyla ilgili bilgisi olduğunu, benim bildiğimin %10 u kadar bile bilmediğine eminim.

Herşeyden önce ben önce bir konuda bilgi sahibi olmayı, ondan sonra bir fikir beyan etmeyi tercih etmişimdir. Biraz da bu nedenle konuya çomak sokmak istedim.



Yazıda rahatsız ettiğim yönü ifade edecektim ama Sn. Meyveli Tepe'nin son cümlesinden sonra çok daha rahat anlaşılacak.

Hiç bir şey bilmeyenin de ne yediğini bilme hakkı var. Benim bu şartlarda DGO'lu ürün istemeyip kullanmama hakkım da yok, ne yediğimi bilme hakkım da yok. Farzedin ki GDO zararlı değil hatta yenmesi yararlı ama ben GDO'lu ürün yemek istemiyorum, tıpkı tavuk sevmeyen birinin tavuk eti yememesi gibi ya da domuz ürünü yemek istemeyenin yememesi gibi. Maalesef bilme hakkım yok, ilacı yemeğine karıştırılarak kandırılan çocuklar gibi bal gibi de yiyorum.

Bırakalım doğrudan GDO'lu ürünleri (süt gibi), dolayısıyla kullanılmayan hazır ürün kalmadı ki. Hazır ürünlerin hangisinde yok gerçekten merak ediyorum, bebe bisküvilerine bile şüpheyle bakıyorum. Arka bahçemde mi her şeyi yetiştireceğim, organik marketlere mi para yetiştireceğim. Para varsa sorun değil ama yettiremeyene de haksızlık değil mi?

MeyveliTepe
08-03-2012, 14:14
GDO'lar bu kadar riskli olsaydı ABD kendi vatandaşına bunları yedirir miydi?

Bu, zaman zaman rastladığım, sorgusuz sualsiz kabullenmenin yurdum insanı güzellemesi.

ABD'deki duruma da kabaca bir göz atalım.

ABD'de, yiyecek paketlerinin üzerine "GDO içerir" veya "GDO içermez" gibi herhangi bir ibarenin yazılması (yasaktır - değiştiriyorum) engellenmiştir.

ABD vatandaşları satın aldıkları gıdanın içinde GDO olup olmadığını bilemezler. Oysa, organik olanların dışında hemen hepsi GDO'dur.

Şimdi bir bakış açısına göre "dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesi" bunu niye yapıyor? Acaba bu gelişmişlik ve zenginlik deyimi ABD vatandaşları için de söylenebilir mi?

Bunun için amerikan toplumu, yaşayışı, kültürü, sosyal ve ekonomik durumu hakkında da biraz bilgi sahibi olmak gerekir.

ABD, vahşi kapitalizmin sınırsızca yaşandığı bir ülkedir. Sosyal anlamda belki de dünyanın sosyal olmaktan en uzak ülkesidir. Bu anlamda, gariptir ama başka bir çok ülkeye göre en muzdarip insan topluluğuna sahiptir.

Dünyada olduğu gibi, ekonomik güç tamamen, çoğu da global olan az sayıdaki şirketlerin elindedir. Amerikan ekonomi tarzı, kendine en yakın olan, öncelikle amerikan toplumunu mağdur etmekten geçer. Güç sahiplerinin bunun için gereken her türlü donanımı, organizasyonu, ilişkiler ağı, kanunları vb. mevcuttur.

Bugün için amerikan toplumu, şayet şanslıysa, belki her an kendini dışarıda bulabileceği bir işi varsa bile, oturduğu evin, bindiği arabanın sahibi değildir. Okuldan mezun olan bir gencin orta yaşlara kadar okul parasını geri ödemesi ödemesi gerekir. Çoğunun sağlık güvencesi yoktur ya da devamlılığının garantisi yoktur. Şayet maaş vb. bir geliri varsa (bir çoğunun yok), sistem son kuruşuna kadar elinden alır. Hemen herkesin, ancak düzgün bir gelire sahip olursa çok uzun yıllar içinde ödeyebileceği kadar borcu vardır. Gelir sahibi olmayanların standartlarını düşürerek dahi ayakta kalmaları çok zordur çünkü yıkıma uğrar, barınamaz, bir araca binemez, yiyecek alamaz, okula gidemez, doktora gidemez, ilaç hiç alamaz. Bizdeki gibi, köydeki akrabasının yanına dahi sığınamaz. Kimse de yardım etmez.

GDO konusuna dönersek, onlarca amerikan toplum örgütü çaresizce GDO'ların etiketlenmesinin mücadelesini veriyor.

Connecticut üniversitesi kaynaklı ve farklı zaman ve yerlerde yapılan bir çok araştırmaya (http://www.americans-world.org/PDF/biotech_data_update-8_2008.pdf) göre, amerikan toplumunun yaklaşık yarısı GDO yediğini bilmiyor. Yine yaklaşık yarısı GDO yemek ile yememek arasında bir fark görmez iken, diğer yarısı şayet bilselerdi GDO yememeyi tercih ederdik diyor. Herşeye rağmen ezici bir çoğunluk ise GDO'ların etiketlenmesi gerektiğini söylüyor.

Güzin Çakar
08-03-2012, 16:08
Özümüze dönme zamanı gelmedi mi?
Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
ALINTIDIR

Sayın amatör hobici,

Buram buram cinsiyet ayırımı kokan,alıntı olduğunu belirttiğiniz mesajınızdan çıkarılabilecek tek sonuç; Kadınların evde oturup,uslu uslu yemek yapmalarıdır.

Mesajınızdan aldığım ufak örnekde tarif edilen kız çocuğu, GDO' nun ne olduğunu bilen, ne yediğine dikkat eden bir birey olarak yetişir.Mesajınızın tamamını irdelemek bile istemiyorum.

Erkek egemen toplumumuzda GDO'ların sorumluluğunu da kadınlara yükleyen mesajınızı esefle karşılıyorum.

Serpent
08-03-2012, 17:32
Bu konuya yazmamaya karar vermiştim.

Ama flood yapma işi nasıl gidiyor diye arada bir bakıyordum.

Ancak koyu harflarle yazılmış gerçek dışı bir ifadeyi görünce dayanamadım.

GDO lu ürün taraftarı olsun veya olmasın insanların gerçek dışı ifadelerle yanıltılmaya çalışılması bende isyana sebep oluyor ifade şu.

ABD'de, yiyecek paketlerinin üzerine "GDO içerir" veya "GDO içermez" gibi herhangi bir ibarenin yazılması yasaktır.

Yazılanın gerçek dışı olması bir yana bir de koyu harflerle yazılarak gerçek dışı ifade iyice vurgulanmak isteniyor.

Öncelikle, ABD de ürünlerin GDO lu olup olmadığını belirtilmesi yasak olmayıp sadece böyle bir zorunluluğun bulunmadığı bilinmelidir.

Kimse çıkıp da bana "ne fark var" diyip kendini kandırmasın. Arada dağlar kadar fark var.

Bazı tartışmalarda ne savunduğunu bilerek, bilimsel verilerle tartışan, saptırmalara tevessül etmeyen insanlarla tartışmayı seviyorum. Benimle aynı görüşte olmasalar bile saygı duyuyorum.

Ama iş gerçekleri saptırmaya gelince, işin tadı kaçıyor.

İşte bu nedenle bir daha bu konuya yazmamaya karar vermiştim. Ama yukarıdaki ifade nedeniyle kendimi tutamadım.

Yine de yanılabileceğime dair bir payı her zaman bıraktığım için; benim yanlış bildiğimi gösteren birincil bir kaynak gösterilirse buradan ben bilmiyormuşum diyip özür dileyeceğim.

Ancak bana bu konuda laf-ı güzaf açıklamalarla gelmeyin, itibar etmem.

Saygılarımla

xenkebikec
08-03-2012, 21:47
Bende merak edip biraz araştırdım yasak üzerine. Anladığım kadarı ile FDA etiketlerdeki "GDO içermez" ibaresini kullanıcıların kafasınız karıştıracağı veya yanıltıcı olabileceği iddası ile yasaklamış olması.

Yine anladığım kadarı ile FDA gıda etiketlemesinde GDO'lu ürünler için bir ayrım yapmayıp gıda katkı maddeleri katagorisinde değerlendiriyor. Etiketleme standart olduğundan bunun dışına çıkan GDO içermez gibi ifadeler FDA izni ile oluyor ve FDA bu konuda izin vermiyor.

Serpent
08-03-2012, 21:59
Bende merak edip biraz araştırdım yasak üzerine. Anladığım kadarı ile FDA etiketlerdeki "GDO içermez" ibaresini kullanıcıların kafasınız karıştıracağı veya yanıltıcı olabileceği iddası ile yasaklamış olması.

Yine anladığım kadarı ile FDA gıda etiketlemesinde GDO'lu ürünler için bir ayrım yapmayıp gıda katkı maddeleri katagorisinde değerlendiriyor. Etiketleme standart olduğundan bunun dışına çıkan GDO içermez gibi ifadeler FDA izni ile oluyor ve FDA bu konuda izin vermiyor.

Sayın xenkebikec,

FDA'nın bu tür ibareleri yasaklamak için bir taslak yönetmelik hazırladığı doğru. Ancak bunu hiç bir zaman yürürlüğe koyamamış.

Benim ricam bunun yasak olduğunu gösteren bir doküman gösterilmesi.

Amerikadaki tüketicilerin talebi ise bu ibareleri yazmanın zorunlu hale getirilmesi. Yani insanlar bilmek istiyorlar.

Saygılarımla..

praecox
08-03-2012, 22:52
GDO da ki yasaklar gen transferi v.s. geçtim ASIL tehlikenin ne olduğunu biliyormusunuz? neden korkuyoruz?
Gerçi bu konuya 1983 den beri bulaşmış biri olarak
kısmen de bir insider olarak çok da bu tartışmaya karışmak istemiyordum ama... Asıl madalyonun diğer yönü pek tartışılmıyor.
Aslolan hayatımızda norma şartlarda göremiyeceğimiz ayın karanlık yüzüdür.

gen transferi yok nebata yok hayvana yok terminatör gener v.s.

Asıl sorun çok başka bir yerde...
bilmem bunu gören var mı?
yediğiniz çoğu DNA v.d. leri sizde gen transferi yapmaz. mideniz asidik bir ortam.
burda asıl size geçip sizi rahatsız edecek çok değişik ve de pek de telafuz edilmeyen bir şey...
FDA bana göre hiç de kıstas değil.
domatese sert kabuk oluşturup kara leke hastalığına resistent yapmam başka bir durum bu görünen argüman...
asıl görünmeyeni başka bir şey.
Bennce bunu görün ve bunu tartışı.

kuru kuruya bilmiyorum ama GDO yemem demek o zaman anlam kazaıcak.
Belgeleri sallayı onlar her daim taraflıdır.
Özelikle fda nın methamizol Na için approove etmemesi vioxxxu approve etmesi çok şey anlatır.
mon santo benim sağlığım demek.
aslolan sağlığınız değil o GDO larda

MeTePe
09-03-2012, 00:09
Burada oldukça fazla yanlış ve doğru birbirine karışmış!

Ben tıp doktoruyum ve herkes gibi ben de GDO'nun ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Öncelikle şunu belirteyim;
- GDO'lu gıda istemek veya istememek herkesin en doğal hakkıdır.

Ancak bunu yanlış argümanlar üstünden tartışma konusu haline getirmemek gerekir.

Yaşantımızda her nimetin meydana getirdiği çeşitli riskler söz konusudur. Örneğin yürümek yerine arabaya bineriz. Ama taş devri insanlarının hiç karşı karşıya kalmadığı araba kazalarıyla ölür veya yaralanırız.

Evimizde ısınmak, aydınlanmak ve diğer konforlar için elektrik kullanırız. Ama eskiden sadece yıldırıma bağlı elektrik kazaları olurken şimdi pek çok insan elektrik çarpmaları nedeniyle ölür veya yaralanır.

Örnekler çoğaltılabilir... Vurgulamaya çalıştığım şey, her yararın bir de zararı olabileceği, ama burada kar/zarar hesabının ne olduğudur.

Muhakkak ki; teknoloji bize pek çok konfor ve yaşam kalitesi sağlar. GDO, veya genel adıyla GEN TEKNOLOJİSİ'de böyle bir araçtan ibarettir. Bunun bize pek çok getirisi olduğu gibi bazı zararları da olması kaçınılmazdır.

Her ne kadar ülkemizde GDO yeni bir konuysa da, özellikle ABD gibi gelişmiş ülkelerde yıllardır aktif olarak kullanılan teknolojilerdir.

Yanılmıyorsam MeyveliTepe isimli arkadaş sürekli GDO zararlarını öne çıkartarak bu konudaki yargısını güçlendirmeye çalışmış. Ne yazık ki verdiği bilgilerde doğru ve yanlışlar öylesine içiçe geçmiş ki, ulaştığı sonucun ne olduğunun pek önemi kalmıyor.

GDO'lu gıdaların olası pek çok zararından bahsediliyor. Bunların belli bir kısmı da doğru olabilir. İşin doğrusu, şu ana kadar yapılan çalışmaların büyük çoğunluğu korkulduğu kadar büyük bir risk olmadığını ortaya koyuyor. Ama işin bir de başka boyutu var:

GDO'lu olmayan gıdalar için yapılmış kaç çalışma var?

Herhangi bir şeyin yararlı veya zararlı olduğunu söyleyebilmek için tek taraflı değil, tüm parametreleri dikkate alarak, yararlılık/risk oranlarını gözeterek karar vermeliyiz. Elektrik örneğine dönecek olursak; "Elektrik yapaydır, adamı çarpar... O yüzden yağlı kandil kullanalım" demekle, "GDO zararlıdır... kanser, ülser yapar... O yüzden kullanmayalım" demek arasında pek fark yoktur.

Konu içindeki mesajlarda gördüğüm önemli yanılgılardan biri de ISLAH EDİLMİŞ TOHUM, TARIM İLAÇLARI, HORMONLAR gibi konularla GDO'lu ürünlerin aynı konseptte değerlendirilmiş olmasıdır. Bunların her biri ayrı risklerdir ve ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hele hele ıslah edilmiş tohumların GDO ile ZERRE KADAR ALAKASI YOKTUR ve "ıslah" geçmişi insanlık tarihi kadar eskidir. Aksi halde ne şimdi gördüğümüz buğday olurdu, ne beslediğimiz koyunlar.

Sayın Serpent'in verdiği GOLDEN RICE, bir GDO mucizesidir ve Afrika'daki açlıkla mücadelenin en önemli araçlarından biridir. Ha, bu iş GDO'suz halledilemez miydi? Orası oldukça şüpheli... Mutlaka başka risklerin göz önüne alınması gerekecekti. Belki açlık konusunu çözerdiniz ama Vit A yoksunluğuyla mücadelede daha fazla şey kaybederdiniz.

GDO deyip geçtiğimiz konunun önemli ayaklarından bir tanesi de gen teknolojisi ile bugüm maruz kaldığımız pek çok hastalık için mucizevi tedavi olanaklarına kapı açmasıdır. Son yıllarda yürütülen kök hücre çalışmaları, gen tedavileri vs. bunların hepsi uzun dönemde sağlığımızın daha iyi sağlanması için gerekli teknolojiler olacaktır. Hatta GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile belki de GDO'lu gıdalarla tedavi edilecektir.

GDO konusunda kişisel olarak en büyük kaygım, bu teknolojisinin dünyada belli başlı 3-5 firma elinde olmasıdır. Yani petrol şirketleri gibi bir avuç firma dünyanın gıda geleceğini ellerinde tutmaktadır. Bu yönüyle GDO'ya karşı koymak yerine ne olduğunu daha iyi öğrenmemiz ve geliştirmemiz gerekmektedir. Çünkü ileride bu teknolojiye gereksinim duyabiliriz. Gözümüzü kapatarak veya elimizle iteleyerek bundan kaçamayız.

Sonuç olarak; külliyen GDO'yu reddetmek veya kabul etmek yerine yapılması gereken şey ne getirip ne götürdüğünü ölçmektir. Organik tarım vs. denilen şey sadece nostaljik bir hayaldir. Bugün organik tarımla bu ülkede yaşayan insanları şu anki maliyetlerle beslemeniz imkansızdır. Eğer çiftçimizin ayakta kalmasını istiyorsak, dünyanın kullandığı teknolojilerden geri kalamayız. Aksi halde çiftçimiz mısır yetiştirmeyi bırakıp devlet desteğiyle kahvehane köşelerinde oturmaya başlar.

Son olarak; ABD'de FDA'in etiket yasağı söz konusu değildir. Etiketleme konusu VOLUNTARY yani gönüllülük şeklindedir.

Bir de; bu vatandaş yıllardır yanlış kullanılan tarım ilaçlarına bu kadar kafayı takmadı... Türkiye için son derece küçük risk oluşturan GDO'ya neden bu derece tepki gösterildiğini anlamakta zorlanıyorum. GDO'suz ama hatalı tarım ilacı kullanılan ürünlerin oluşturduğu riskler GDO ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.

MeyveliTepe
09-03-2012, 01:12
ABD'deki etiket yasağı bizim kanunlarımızdaki gibi, filan şey yapılırsa yasaktır, cezası da şudur şeklinde değil. Kabul etmeliyim ki bu anlamda "yasak" sözcüğü belki tam doğru bir ifade değil.

Öte yandan, etiketlemeyi engellemek üzere biribirini tamamlayan bir dizi önlem mevcut. Bunların sonucu olarak herhangi bir etiketleme yapılamıyor ve resmen yasaklamayla aynı sonuca varılıyor.

Bunun pratikteki tek istisnası rGBH ve rBST kullanmayan üreticilerin bunları ürün etiketlerinde belirtmesi sonucu aleyhlerinde açılmış davaları kazanmış olmalarıdır.

FDA, GDO ürünleri doğal olanlarla aynı sayarak GDO içeren ürünlerde etiketleme gereksizdir diyor. Bu otomatikman GDO içerir etiketlemesinden GDO kullanan şirketleri kurtarıyor.

"GM-Free", "GMO-Free", "Non-GM", "Non-GMO" gibi terimleri ise türlü bahanelerle kullandırmıyor.

Sonuçta gerçek, amerikan vatandaşlarının öncemlice bir kısmı GDO yemekte olduğunu dahi bilmiyor. Bunların içinde bir bölümü de GDO'ların ABD'de satılan yiyeceklerde olmadığını, müstemlekelere satıldığını sanırmış.

Şimdi Dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesi kendi insanlarını bilerek riske mi sokuyor.
Bu cümleyi, Amerikan devlet kurumlarının amerikan vatandaşlarını bilgilendirmeden, bilmelerine imkan vermeden, onlardan gizleyerek, vatandaşlarının adına karar vererek onların yararına GDO yediriyor diye mi anlayacaktık? Öyle değilse nedir?

Haddini aşan coğrafya öğretmeni, otomobil, bilgisayar kullananların doğal şeylerle (en azından GDOsuz) şeylerle beslenmeyi istemelerine hakkları olmadığı, GDO istemeyiz diyenlerin kendi bildiğinin %10'u kadar bilmediğini (ki istememe hakkı olmadığı vurgulanıyor galiba - sormak lazım, istememe hakkı için yüzde kaç olmalı).

Bu arada, "Vay be!" ile başlayan cümlede (fallacy yapılırmış) anlaştık mı bilmem, sonradan bir şey duyamadım. Fakat "internet flood"a (usluba bakılırsa boş laflarla peş peşe bir sürü mesaj yazılıyor anlamında bir aşağılama lafı galiba) biraz daha devam edeceğiz.

Sn.Praecox, uzmanlığından yola çıkarak bir FDA sabıkasını vurgulamış, tarihe Vioxx skandalı olarak geçen olayı hatırlatmış. Konuya çok yakın olmayanların bilebileceği bir şey değil. Ben de bilmiyordum. Natural News (http://www.naturalnews.com/002157.html)'den okudum. Trajikomik bir olay. Mike Adams'ın yazısındaki ara başlıklara epey güldüm. Birisi "The FDA, godfather of the U.S." Pek bir şey değişmemiş anlaşılan kendi vatandaşlarına karşı Godfather gibi davranan bir kurum.

Birileri üşenmemiş Monsanto ile ABD Devlet kurumları arasındaki oldukça yakın ilişkilerin (http://media.mercola.com/ImageServer/public/2012/january/study1-big.jpg) bir tablosunu hazırlamış.

Hal böyle ise vay gelmiş o dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesindeki insanların başına.

Tabloya bakarak Mark Adams'ın sözünü hatırlarsak, "The FDA, godfather of the U.S." başlığında FDA ile Monsanto'yu kolaylıkla değiştirmek mümkün. Buradan da hareketle wikileaks belgelerinde yazılanlara hayret nidaları göstermemek gerekir.

MeyveliTepe
09-03-2012, 02:02
Sn.MeTePe,

Yazdıklarınızın bir kısmına katılırım. Kendi adıma genetik bilim dalını yadsımak gibi düşüncem hiç olmamıştır. Özellikle de tıp alanında önemli gelişmeler sağlayacağı muhakkak.

Burada söz konusu olan 3-4 şirketin doğada kendi kendine olamayacak şekilde başka organizmalardan alınan genlerin tohumlara ve normalde doğada yaşayan diğer canlılara aktarılıp patentlenerek, insan ve hayvanlar için besin olacak şekilde yine doğada ekilip, biçilmesi ya da yetiştirilmesi durumudur.

Yanılmıyorsam MeyveliTepe isimli arkadaş sürekli GDO zararlarını öne çıkartarak bu konudaki yargısını güçlendirmeye çalışmış. Ne yazık ki verdiği bilgilerde doğru ve yanlışlar öylesine içiçe geçmiş ki, ulaştığı sonucun ne olduğunun pek önemi kalmıyor.
Diyorsunuz. Burada gördüğünüz "yanlışlar"ı vurgularsanız birlikte incelemeye çalışabiliriz.

Yalnız burada sormak istediğim bir şey, "GDO'lu olmayan gıdalar için yapılmış kaç çalışma var?" derken, GDO'lu olan gıdalar, ya da genel olarak bahis konusu GDO'lar için çalışmaların eksik olmasının normal olduğunu mu vurgulamak istediniz?

Türkiye için son derece küçük risk oluşturan GDO'ya neden bu derece tepki gösterildiğini anlamakta zorlanıyorum.
Diyorsunuz. Bu durumda riski ölçmüş ve küçük olduğunu görmüş olmamız gerekmiyor mu?

Bağımsız araştırmalar henüz yetersiz ise, yapılabilenlerde pek çok sakınca görülmüş ve hep daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu vurgulanmış ise henüz riskler tüm boyutlarıyla bilinmiyor anlamına gelmiyor mu? Geliyor ise, sizce ihtiyatlılık prensibini uygulamamız gerekmiyor mu?

DDT olayını hatırlayalım. Mucidi Nobel ile ödüllendirilmişti. Bir zaman sonra yasaklandığında artık yeni DDT salınımı olmasa da yayılımı bugün bile hala devam ediyor. GDO'larda ilk salınımı takiben yaşayan organizmalar salınıma kontrolsüz ve başka türlere de atlayarak devam edecekler. Bu durum daha da ihtiyatlı olmayı gerektirmiyor mu?

Sağlık dışında, özellikle çevre etkilerinde şu ana kadar görülen ve geri dönüşü olmayan etkiler hakkında ne düşünürsünüz?

Her şey bir tarafa, diyelim ki her türlü uzun süreli araştırma yapıldı ve GDO besinler, bunlara ait genlerin serbestçe doğaya yayılması, artık doğadaki somonların dahi patentli genlere sahip olmasında vb. hiç bir risk görülmedi. İnsanların doğrudan ya da dolaylı GDO yediklerini bilme hakkı konusunda ne düşünürsünüz?

Tarım ilaçları kullanımı ve GDO riskleriyle ilgili son cümleniz sanki iki konunun biribirine alternatifmiş gibi anlaşılmasına sebep oluyor. Böyle düşündüğünüzü sanmamakla birlikte her ikisi de çok önemli ama farklı konular olduğunu ifade etmeliyim.

Belki de böyle yazmanıza sebep, GDO tohumların pestisit kullanımını azalttığı iddiasıdır, bilemiyorum. Fakat bu güne kadarki pratikte görülen pestisit kullanımının arttığı olmuş. Bunu da bir not olarak belirtmeliyim.

MeTePe
09-03-2012, 04:15
Sayın MeyveliTepe,

Yorumlarınız için teşekkür ederim.

Sn.MeTePe,
. doğada kendi kendine olamayacak şekilde başka organizmalardan alınan genlerin tohumlara ve normalde doğada yaşayan diğer canlılara aktarılıp patentlenerek, insan ve hayvanlar için besin olacak şekilde yine doğada ekilip, biçilmesi ya da yetiştirilmesi durumudur.


Bu düşüncenin neresi yanlış? Günlük yaşantımızda kullandığımız pek çok şey doğada yoktur.. veya normal değildir. Doğada bir Televizyon veya mikrodalga fırın görebiliyor musunuz? Daha basite inelim... doğada bildiğimiz "kağıt" var mı? Kağıt üretmek için gerekli olan kimyasal süreçleri biliyor musunuz?

Teknoloji dediğimiz budur zaten. Sizin ileri sürdüğünüz şey bir "önyargı".

Sonuçlar itibariyle zararlı olacağını düşünseniz bile, teknoloji olarak kullanılmasına önyargı ile yaklaşamazsınız. Zararlıysa zararını göstermelisiniz. Ayrıca zararının yararından fazla olduğunu göstermelisiniz.


Yalnız burada sormak istediğim bir şey, "GDO'lu olmayan gıdalar için yapılmış kaç çalışma var?" derken, GDO'lu olan gıdalar, ya da genel olarak bahis konusu GDO'lar için çalışmaların eksik olmasının normal olduğunu mu vurgulamak istediniz?
.

Ben öyle bir şey demediğim için "demagoji" yapıyorsunuz!
Hiç bir zaman hiç bir konuda yeterli çalışma olmaz. Her zaman yapacak daha fazla şey vardır.

Anlatmaya çalıştığım şey, organik gıda ile maruz kaldığımız risklerin neredeyse hiç ölçülmemiş olmasıdır. GDO konusunda iyi kötü yapılmış hatırı sayılır çalışma mevcuttur. Yani elde mevcut, değerlendirilebilir veri var. Normalde günlük hayatta kullandığımız pek çok gıda içinse bu tür risk analizleri yapılmamıştır veya yeni yeni yapılmaktadır.

Örneğin tamamen GDO'suz masumane tavuk yumurtasının kolesterol artışına yol açıp açmadığı dahi hala tartışma konusudur.

Beyaz et mi, kırmızı et mi tartışması devam etmektedir. Tereyağının itibarı hala belirsizdir. Hatta yüksek kolesterolün tedavisi konusunda dahi yakın zamanda koca koca profesörleri birbirine düşüren tartışmaları görmedik mi?

Kısacası bu işler sizin belirttiğiniz kadar basit değildir. 2 tane invitro araştırma sonucuna bakarak "aha yakaladık işte" diyemezsiniz.


Diyorsunuz. Bu durumda riski ölçmüş ve küçük olduğunu görmüş olmamız gerekmiyor mu?


En temel risk ölçümü insanın beklenen yaşam süresidir. Bundan ötesi yoktur. Eğer belli şeyler daha uzun yaşamanıza yol açıyorsa işe yaradığını varsayarsınız. Bir tarafta GDO'yu bolca kullanan ABD'ye bakalım... diğer taraftan GDO'yu hiç kullanmayan az gelişmiş ülkelere. Hatta GDO'yu geçelim... açlık içindeki afrika ülkelerine bakalım... Fazla söze gerek var mı?

Her 2 çocuktan birinin AÇLIKTAN öldüğü bir ülkede GDO'nun olması değil, olmaması risktir.

Kaldı ki, laboratuar çalışmaları dışında klinik olarak GDO'lar nedeniyle şu ana kadar görülen en önemli sağlık sorunu gen aşılanan ürünlerden kaynaklanan alerjik reaksiyonlardır.

Ayrıca ülkemizde yeni yeni gündeme gelse de GDO'lu gıdalar 20 yıldır kullanılıyor. Bu gıdaların güvenilirlikleri hakkında da Batı ülkelerinde oldukça katı kısıtlamalar getirilmiştir.


Bağımsız araştırmalar henüz yetersiz ise, yapılabilenlerde pek çok sakınca görülmüş ve hep daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu vurgulanmış ise henüz riskler tüm boyutlarıyla bilinmiyor anlamına gelmiyor mu? Geliyor ise, sizce ihtiyatlılık prensibini uygulamamız gerekmiyor mu?
.

Şimdi bir algılamayı düzeltmemiz gerekir. Bilimsel çalışmaları takip eden iyi kötü herkes bilir ki neredeyse her çalışmanın sonuç kısmında "bu konuda daha fazla araştırılma yapılmasını öneriyoruz" ifadesi bulunur. Yani bu bir kıstas değildir.

İhtiyatlı olmak iyi bir şeydir. Ama fazla ihtiyat bazen zararlı da olabilir.

Öncelikle, bugün bilim 50, 100 veya 300 yıl önceki gibi el yordamı ile ilerlememektedir. Bilişim teknolojisinin de yardımıyla pek çok çalışmanın sonucu daha çalışma gerçekleştirilmeden öngörülebilmektedir. Hipotezlerin tutarlılık oranı eskiye göre kıyaslanamaz derecede yüksektir.

İhtiyatlılık kısmına gelince... FDA'in Talidomid faciası gibi olaylar sonrasında gösterdiği aşırı ihtiyatlılık, Avrupa'da yıllardır kullanılan ve binlerce kalp krizi hastasını yaşama döndüren streptokinaz gibi ilaçların kullanımını engellemiş, ABD'de kardiyologlar "hastaları boşuna kaybediyoruz" diyerek isyan noktasına gelmiştir.

Kısacası, her şey kararınca iyidir.. ihtiyat bile...

Ben ihtiyatsız olmamızı savunmuyorum.. elbette çok dikkatli olalım. Ama önyargı ile hareket etmeyelim.


.. GDO'larda ilk salınımı takiben yaşayan organizmalar salınıma kontrolsüz ve başka türlere de atlayarak devam edecekler. Bu durum daha da ihtiyatlı olmayı gerektirmiyor mu?

Sağlık dışında, özellikle çevre etkilerinde şu ana kadar görülen ve geri dönüşü olmayan etkiler hakkında ne düşünürsünüz?
..

Bu söylediklerinizin ciddi risk olduğunu gösterir hangi çalışmalar var? Evet, teorik olarak bu riskler var. Ancak unutmamalı ki, gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmiştir. Çoğu yapısal olarak kısırdır. Özürlüdür. Terminatör genler olmasa dahi aşılanan genleri çoğaltma, saçma becerisine sahip olamazlar.
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir.

Bunları bir yana bırakalım. İnsan DNA'sında bile çok sayıda onkogen denilen, çoğunluğu bazı virüslere ait olduğu düşünülen "yabancı" genler mevcuttur.

Gen dediğimiz şey öcü de değildir, bedenimizin yabancı olduğu bir şey de değildir. Her gün yediğimiz içtiğimiz gıdalarla, veya soluduğumuz havayla bedenimize milyarlarca yabancı gen girer. Biz de bunları gayet güzel hazmederiz. :)


.İnsanların doğrudan ya da dolaylı GDO yediklerini bilme hakkı konusunda ne düşünürsünüz?
.

Buna itiraz ettiğimi sanmıyorum. Hatta mesajımın en başında insanların bu tercihi yapmalarının en doğal hakları olduğunu ifade etmiştim.

Ama bir tercihte bulunmakla suçlama yapmak arasında fark vardır. Benim itirazım bu konudadır. Ben kimseye zorla GDO'lu gıdaları yiyin demiyorum. "Kimse yemesin... GDO çok fena birşey" denilmesini eleştiriyorum.


Tarım ilaçları kullanımı ve GDO riskleriyle ilgili son cümleniz sanki iki konunun biribirine alternatifmiş gibi anlaşılmasına sebep oluyor. Böyle düşündüğünüzü sanmamakla birlikte her ikisi de çok önemli ama farklı konular olduğunu ifade etmeliyim.

Belki de böyle yazmanıza sebep, GDO tohumların pestisit kullanımını azalttığı iddiasıdır, bilemiyorum. Fakat bu güne kadarki pratikte görülen pestisit kullanımının arttığı olmuş. Bunu da bir not olarak belirtmeliyim.

Tam tersine...
Ben GDO ile melezlenmiş tohumların birbirine karıştırılmamasını, ayrıca tarım ilaçlarından kaynaklanan risklerin GDO'dan bile fazla olduğunu söyledim. Çünkü GDO'lu ürünler belli ülkeler ve belli ürünlerle sınırlı... Kimin nerede, ne kadar kullandığı belli. Kullanımı ve güvenilirlikleriyle ilgili katı kısıtlamalar var. Pek çok ulusal ajans tarafından yakından takip ediliyor.

Tarım ilaçları ise neredeyse kontrolsüz denecek şekilde kullanılıyor.

Bu konuya mesaj yazan çoğu arkadaş yediği şeyin GDO'lu olup olmadığını bilmek istiyor. Çok da haklılar. Ama kaç kişi yediği "doğal" elmanın veya salatalığın üstündeki zehirli kalıntı miktarını merak ediyor?

Belki de GDO'dan çok daha riskli olan şey sanayi bölgeleri yakınında yapılan tarımla elde edilen ürünler. Bunların -tarım ilaçları bir yana- yetiştirilirken maruz kaldıkları kimyasal etkileri ne kadar biliyoruz?

*******************

Biraz uzun olduğunun farkındayım. Vurgulamaya çalıştığım şey GDO'nun iy olduğu veya kötü olduğu değil, konuya objektif yaklaşılması gerektiğidir. Her toplumsal konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bilgi kirliliği mevcuttur. Özellikle internette bu kirlilik had safhadadır.

Önyargılarla hareket etmek yerine bu bilgilerin muteber olmayanlarını ayıklayıp objektif kriterlerle değerlendirmemiz gerekir. Aksi halde pek çok teknolojik gelişme bugün bulunduğu noktada olmazdı.

Son olarak, gen teknolojisinin insanlarda uygulanmasına pek çok kişi sıcak bakarken bitkilerde uygulanmasından korkuyor. Halbuki insanlarda uygulanması çok daha dikkat gerektiren bir şeydir. Bitkilerde 20 yıllık deneyim olmasına rağmen insanlarda hala yaygın kullanılmaya başlamış gen tedavisi yoktur. :)

Serpent
09-03-2012, 10:37
ABD'deki etiket yasağı bizim kanunlarımızdaki gibi, filan şey yapılırsa yasaktır, cezası da şudur şeklinde değil. Kabul etmeliyim ki bu anlamda "yasak" sözcüğü belki tam doğru bir ifade değil.

....

"GM-Free", "GMO-Free", "Non-GM", "Non-GMO" gibi terimleri ise türlü bahanelerle kullandırmıyor.



Sayın MeyveliTepe,

Açıklamanız için teşekkür ederim. Demek ki bir yasak yokmuş.. Ayrıca, açıklamanızdaki "belki tam doğru bir ifade değil" eklemesiyle yanlışınızı yumuşatma çabanız da iyi olmamış. Aşağıdaki açıklamamda niye doğru olmadığı belirtiliyor.

Aslında daha başka argümanlarınızda da önemli abartmalar ve yanlış ilişkindirmeler var, ama benim vaktim bunları herkesin gözüne sokmaya müsait değil.

Size tavsiyem, bir bir daha alakasız veya yanlış öncüller üzerinden hüküm tesis etmemeye çalışmanız olacaktır. Türkçedeki karşılığını değil de daha iyi tarif eden Osmanlıca karşılığını yazayım: Lütfen "Kıyas-ı batıl" yapmamaya çalışınız.

Yukarıdaki alıntının ikinci cümlesine gelince, ABD'deki bazı firmaların sizin tırnak içinde ifade ettiğiniz ibareleri ürünlerinde kullanmaya başladıklarını da bildirelim ki o cümlenizin de hatalı olduğu ortaya çıksın.

Buna ait örnekleri bulma işini size ve konuyu takip eden arkadaşlara bırakıyorum ki, bir otoritenin(!) söylediklerine itibar etmeden kendi bilgilerini birinci elden almaya çalışsınlar.

Benim bu konuda daha fazla yazmama gerek kalmadığını tekrar açıklamak ve en azından konunun başka boyutlarının da olabildiğine dikkat çekerek görevimi tamamladığımı belirtmek istiyorum.

Herkese selamlar, saygılar..

MeyveliTepe
10-03-2012, 22:58
GDO’lu ürünlerin büyük bir kısmı ABD kökenli. Şimdi Dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesi kendi insanlarını bilerek riske mi sokuyor.

İfade buydu. Yani Sn.Serpent, dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesinin kendi insanlarını riske sokmayacağına dair kişisel inancını vurguluyor, ve buradan hareketle bizlerin GDO yemek için bir itirazımız olmaması gerektiği gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyordu.

Söyleyenden bunun tersine bir şey duymak yerine, tersinin bir çok örnekle belirtildiği mesajları ilginç uslubu ile küçümseyip yok etmeye çalışıyor.

Aslında bu söylem sadece ülkemize ait. Türkiyedeki GDO heveslileri dışında "ABD kendi insanını riske sokmaz, demek ki iyidir" anlamında söylemde bulunan başka kimse yok.

Hele ki ABD vatandaşlarının önemli bir kısmı bu düşüncede hiç değil.

Bir ahırda ahır sahibi yemlikleri doldurur, inekler de yer. Hiç bir inek bu yemdeki mısır nereden geldi diye sormaz. Ahır sahibi de yemi ineklere mutlu olsun diye değil ya daha çok süt almak ya da kesildiğinde daha çok et almak için verir. Süt almak için fazladan bir de GDO'lu hormon aşısı yapar.

ABD'deki insanlar da kaynağını bilmeden, aynı ahırdaki inekler gibi kutuları satın almak durumundalar. İlgili kurumun - ki GDO şirketleriyle iç içe ilişkileri ABD'liler tarafından üşenmeden ortaya çıkarılmış - GDO olanla olmayan aynıdır demesi kutuları üretenleri insanlara hesap vermekten korumaktadır. Az sayıda GDO'suz yiyecek üretip bunu belirtenlere karşı ise GDO patent sahiplerince davalar açılıyor.

Bu gayet açık bir engel, pratik bir yasaktır. Halen, herhangi bir amerikan marketinde üzerinde "GDO içerir" ibareli bir yiyecek paketi olduğu duyulmamıştır.

Bu sebeple de ABD'deki onlarca organizasyon yıllardır, Avrupada var olan ve bir çok kişiye göre yeterli de olmayan etiket hakkını elde etmek için savaşıyor.

Sonuç olarak dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesinin kendi insanlarını riske sokmadığı gibi bir inancın doğru olmadığı, hele ki bu şekilde geliştirilmiş bir inancın Türk insanının bir güvencesi olamayacağını söylemek yanlış olmaz.

MeyveliTepe
11-03-2012, 00:04
Öncelikle GDO lu ürün geliştirme heveslerinin böceklerden, hastalıklardan etkilenmeyen yüksek verimli türler ve/veya varyasyonlar ortaya koymak olduğunu yadsıyamazsınız.

Bu çok kaçamak bir cümle. GDO'lu tohumlarla böceklerden, hastalıklardan etkilenmeyen yüksek verimli türler ortaya konduğunu söylemiyor. Sadece "hevesin" bu olduğunu söylüyor. Yani heveslerin gerçekleşmemiş olmasına söylem olarak açık kapı bırakıyor ama yaratılmak istenen izlenim aynen GDO lobisinin sloganlaştırıp pazarlama söylemi olarak kullandığı ifade.

Oysa GDO'lu tohumlarla ekim yapılmaya başlandığından bu yana yapılan istatistikler, iddia edilenin aksine çok daha fazla pestisit kullanıldığını gösteriyor.

Üretim artışı konusunda da Monsanto GDO tohumların verimi arttırdığını iddia ederken, muhtelif ülkelerden pek çok kişi GDO tohumların verim artışı sağlamadığını söylüyor.

Bu gibi araştırmaların çoğu 2009 yılı ve öncesine ait. Sonrasında ise GDO tohumların doğaya yaptığı direk müdahale sonunda direnç geliştirerek ortaya çıkan yeni böcek ve yabani ot türleri sebebiyle, iyice fazlalaşan böcek ilacı ve herbisit kullanımına rağmen oldukça ciddi verim kayıpları söz konusu.

"Heves" konusuna gelecek olursak, olan bitenin hevesle ilgili olduğunu düşünmek biraz saçma olur. Bunun önceklikle bir kaç şirketin önce kendi ülkelerinde, takiben dünyanın tümünde, çok para kazanmak, gıdaya hakim olmak ve kontrol etmek çabası olduğunu görebiliriz.

Bir noktadan itibaren (sanırım Bush dönemiydi), amerikan dış politikasının dünya ülkelerini kontrol etmede en önemli araçlarından biri oldu. Bu sebeple de ülkemiz de dahil olmak üzere ülkeler üzerinde bazen Dünya Ticaret Örgütünü kullanarak, sıkıştıklarında da doğrudan amerikan diplomatik örgütlerini kullanarak, ikna etmeye çalışma, olmadı baskı tehdit vb. yollarla GDO ürün ve tohumlarının başka ülkelere girişini sağlamaya çalışıyorlar. Bunda büyük ölçüde de başarılılar. Ülkemizde de Monsanto mamulu GDO tohum ekmeye kadar adım adım gelecek. Bu şimdiden görünüyor.

Odeh
11-03-2012, 00:22
Üretim sürecininin yanısıra en çok tüketilen ucuz ürünlerdeki GDO'lu katkı maddeleri de bu konuda ele alınmalı.

Örneğin şeker. GDO'lu ürünlerdeki çeşitlilik özellikle endüstriyel ürünlerde kendini gösteriyor bildiğim kadarıyla.

Bilimsel bir veriye dayanmamakla birlikte yıllardır endüstriyel bir gıda tüketmiyorum. İçgüdü belki de. Elime alınca hele de içindekileri okuyunca bu ne yahu diyerek atıyorum bir kenara. Hâlbuki beslenmeme hiç de özenmem.

Özellikle endüstriyel üretim sürecinden geçmiş, içinde şeker(?) olan katı ya da sıvı tek bir gıda tüketmemiyorum.

MeyveliTepe
11-03-2012, 00:33
Bu durumda BT toksinine bağışıklık geliştiren Corn Rootworm (ki BT toksinli GDO sebebi idi) zararlısını nasıl açıklıyorsunuz? Geçtiğimiz yaz ABD'de 5 eyalette GDO tarlalarını kırdı geçirdi.
Nasıl mı açıklıyorum? Gayet basit. Evrimin kuralları çalışıyor. Bugün bu kurt çıkar, siz de ona göre bir başka çeşit geliştirirsiniz. Bu mücadele böylece sürer gider.



GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALARIN BİTKİSEL BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ
...
Doğada türler arasında gen alışverişi olmaktadır. Gen alıp vermenin ötesinde bazı türlerin ortaya çıkması, türler arası genom alışverişi sonucu olmuştur. Canlıların evrim süreci bu gibi örneklerle doludur. Genetik yapısı değiştirilmiş kültür çeşitlerinden yabani akrabalarına gen akışı olanaklıdır. Milyonlarca yıldır süren evrimleşme işlemi, GDO’lardan doğal bitkilere istenmeyen genlerin bulaşması sonucu 40-50 yıl gibi biyoçeşitliliğin ayak uyduramayacağı ölçüde kısa bir zaman dilimi içinde yön değiştirebilir.

Evrim süreci mutasyon, melezleme, adaptasyon, seleksiyon gibi bir dizi işlemleri içermektedir. Evrimleşme olmadan hiçbir canlı türü değişen çevre koşullarına uyum sağlayamaz. Bunu başaramayanlar geçmiş dönemlerde yok olmuşlardır. GDO’lar evrimleşme sürecini istenmeyen yönde değiştirme riskini taşıdıklarından, biyolojik çeşitlilik ve sürdürülebilir tarım için potansiyel bir tehdit durumundadır. Özellikle gen ve çeşitlilik merkezi durumunda olduğumuz türler için bu durum daha da önemlidir.
...
Doğaya tecavüz sonucu ortaya çıkan yeni türler evrim değildir.

MeTePe
11-03-2012, 02:03
Doğaya tecavüz sonucu ortaya çıkan yeni türler evrim değildir.

Sayın MeyveliTepe

Kusura bakmayın ama, bu yorumunuzdan pek de evrimin ne olduğunu bilmediğiniz ortaya çıkıyor. :)

Ne yazık ki evrim geçirerek ortaya çıkan yeni türler her zaman doğanın maruz kaldığı tecavüzlerle ortaya çıkar. Eğer ortada bir tecavüz yoksa zaten evrimleşmeye, değişmeye de gerek yoktur. :)

Tabipler Odası'nın raporundan aldığınız bölüm "olası riskleri" anlatıyor... gerçekleşmiş bir durumu değil! Doğrudur... Bu riskler vardır. GDO'ların evrim sürecini istenmedik şekilde etkilemesi mümkündür. Aynı şekilde, etkilememesi de mümkündür. Çünkü doğrudan etkileme yolları oldukça sınırlıdır.

Dolaylı etkileme süreçlerini görebiliriz. Örneğin BT toksinine direnç geliştiren kurt örneğinde olduğu gibi... Ama biz GDO değil de başka toksinler kullansaydık yine bu tür direnç geliştirme sürecini görecektik. Zaten görüyoruz.

Nitekim, kullandığımız antibiyotiklere direnç geliştiren bakteriler var diye bunları kullanmaktan tümüyle vazgeçmiyoruz.

Doğada bulunduğumuz her süreçte evrime etki ederiz. GDO olsun veya olmasın! Eğer ki insanlar yerleşik düzene geçmeyip avcı toplayıcı olarak yaşamaya devam etseydi ne şehir fareleri ortaya çıkardı, ne kediler, ne hamam böcekleri.

Kısacası, "evrimi etkileyebilir" bahanesi pek de güçlü bir argüman değildir. Elbette etkileri olacaktır. Her şeyin olur! Doğada çekirdeksiz üzüm mü var?

ABD'deki insanlar da kaynağını bilmeden, aynı ahırdaki inekler gibi kutuları satın almak durumundalar.

Sanırım siz hiç ABD'de bulunmamışsınız. ABD insanı o kadar da saf değildir. Hatta "sağlıklı beslenme" veya "doğal beslenme" gibi konuları takıntı haline getirmiş bir toplum söz konusudur. Organik tarım vs. gibi çılgınlıklar da hep ABD kökenlidir. Bu tür şeylerin ciddi bir pazarı, ekonomik büyüklüğü mevcuttur.

*************************

Daha önce belirttiğim gibi, GDO'yu istemek veya istememek bir tercihtir. Ancak ben sizin ortaya koyduğunuz gerekçelerden sadece "ekonomik tehdit" kısmını ciddi buluyorum. Bu nedenle geç kalmadan kendi GDO teknolojimizi geliştirebilecek adımlar atmamızın zorunlu olduğunu düşünüyorum.

GDO bir gerçekliktir. Bundan ne kadar kaçarsak kaçalım eninde sonunda kapımıza dayanacaktır. İnsan bilmediği şeyden korkar.

Ayrıca ileri sürdüğünüz, "pestisit kullanımı artıyor" vs. şeklindeki argümanlar bu süreci doğru göstermemektedir. Çiftçi bunu kullanmak istiyor. Çünkü bu ürünlerden memnun! Çünkü daha az maliyetle daha fazla ürün elde edebiliyor. Alternatifiniz var mı?

Son bir nokta... teknolojik tarım her zaman kötü sonuç vermez. Bazen iyi sonuçları da olur. Örneğin "organik" kereviz yerseniz kanser olma riskiniz yükselir. Çünkü tarım ilacı kullanılan kereviz üretiminde bitkinin zararlılarla mücadele için psroalen denilen ve ciddi şekilde karsinojen olan maddeyi salgılamasına gerek kalmaz. :)

Sonuç olarak; objektif olmak iyidir! Önyargı ile baktığımız şeyler har zaman göründüğü gibi olmayabilir. :cool:

xenkebikec
11-03-2012, 11:37
-Ne yazık ki evrim geçirerek ortaya çıkan yeni türler her zaman doğanın maruz kaldığı tecavüzlerle ortaya çıkar.

-Tabipler Odası'nın raporundan aldığınız bölüm "olası riskleri" anlatıyor... gerçekleşmiş bir durumu değil! Doğrudur... Bu riskler vardır. GDO'ların evrim sürecini istenmedik şekilde etkilemesi mümkündür. Aynı şekilde, etkilememesi de mümkündür. Çünkü doğrudan etkileme yolları oldukça sınırlıdır.

-Dolaylı etkileme süreçlerini görebiliriz. Örneğin BT toksinine direnç geliştiren kurt örneğinde olduğu gibi...

-Sanırım siz hiç ABD'de bulunmamışsınız. ABD insanı o kadar da saf değildir. Hatta "sağlıklı beslenme" veya "doğal beslenme" gibi konuları takıntı haline getirmiş bir toplum söz konusudur.

-Çiftçi bunu kullanmak istiyor. Çünkü bu ürünlerden memnun! Çünkü daha az maliyetle daha fazla ürün elde edebiliyor. Alternatifiniz var mı?



Sn. MeTePE yazınızdan bazı yerleri yukarıda alıntı yaptım. Fikirlerinizi belirtmişsiniz ve GDO kullanımını teşvik ediyor ve kabulleniyorsunuz. Fakat yukarıdaki cümlelerinizde neden sonuç ilişkisinde GDO lü ürünlerinin yaptıklarından bahsetmişsiniz.

-Doğaya müdahale,
-Olası riskler,
-Direnç geliştiren zararlılar,
-Sağlıklı ve doğal beslenme takıntısına neyin veye nelerin sebep olduğu, ABD halkındaki GDO huzursuzluğu,
-Çiftçinin şirketlerin birinci amacının kazanç olduğu.

Şimdi GDO ya karşımısınız değil misiniz? GDO lu ürün tercih edermisiniz? Tercih etme hakkı olmayan çocuklarınıza misafirlerinize vb. yedirirmisiniz?
Yoksa GDO tüm zararlarına rağmen teknolojik bir gelişmedir bundan kaçamayız mı demek istiyorsunuz?

MeTePe
11-03-2012, 14:42
.
Şimdi GDO ya karşımısınız değil misiniz? GDO lu ürün tercih edermisiniz? Tercih etme hakkı olmayan çocuklarınıza misafirlerinize vb. yedirirmisiniz?
Yoksa GDO tüm zararlarına rağmen teknolojik bir gelişmedir bundan kaçamayız mı demek istiyorsunuz?

Hiç bir şey siyah/beyaz değildir. Ben de değilim.

Herşeyin riskleri vardır. GDO'nun da. Eğer GDO'nun getirisi risklerinde fazla ise bunu kabul ederim.

Bell ürünlerde GDO oldukça uzun süredir kullanılıyor. Örneğin mısır veya soya gibi. Bu ürünlere bağlı ciddi riskler ortaya çıkmadığına göre bunları tüketmekle ilgili bir endişe duymuyorum. Keza "Altın Pirinç" üstünde çok çalışma yapılmış bir ürün.

Hele hele end-product haline gelmiş GDO'lu besinlerden hiç endişe etmiyorum. Örneğin elde edilen şeker gibi.

Gıda amaçlı kullanılmayan ürünlerde örneğin mobilyacılık için yetiştirilecek ağaçlarda rahatlıkla kullanılabileceği kanısındayım. YAnılmıyorsam ABD'de Çam ağacı üretiminde kullanılıyor bu yöntem. 10-15 yıl gibi sürede kesilebilecek boya ulaşmış ormanlar elde ediyorlar.

Çocuklara yönelik bir tehdit olduğu kanısında değilim. Ama psikolojik koruyucu yapımız nedeniyle onlarda biraz daha temkinli davranabiliriz.

Bu durumda sorduğunuz sonunun yanıtı şu oluyor... güvenilir olduğu düşünülen GDO'lu ürünlere karşı değilim. Bunları gönül rahatlığıyla tüketebilirim.

Ama buradan tüm tarımı GDO'lu hale getirelim arzusu duyduğum anlaşılmasın. Doğal tohumlarında korunması ve ıslah edilmesi sağlanmalıdır. Elde fazla çeşit olmasının zararı olmaz.

Odeh
11-03-2012, 15:17
Sayın MeTePe,

Güvenilir olduğu -düşünülen değil- bilimsel araştırmalarla kanıtlanan GDO'lu ürünlere örnek verebilir misiniz?




Hele hele end-product haline gelmiş GDO'lu besinlerden hiç endişe etmiyorum. Örneğin elde edilen şeker gibi.

Bu durumda sorduğunuz sonunun yanıtı şu oluyor... güvenilir olduğu düşünülen GDO'lu ürünlere karşı değilim. Bunları gönül rahatlığıyla tüketebilirim.


Nişasta bazlı şeker (NBŞ) / Mısır şurubu (http://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/23253.htm)

Güzin Çakar
11-03-2012, 16:41
GDO bir gerçekliktir. Bundan ne kadar kaçarsak kaçalım eninde sonunda kapımıza dayanacaktır. İnsan bilmediği şeyden korkar. :cool:


Ben, depremin ne olduğunu biliyorum, ama binalarımızın nasıl yapıldığını da bildiğim için korkuyorum.

Radyoaktiviteyi biliyorum, nükleer santrallerimizin nerelere yapılmasının planlandığını bildiğim için de korkuyorum.


Glikoz,früktoz,sakkaroz'un ne olduğunu da biliyorum.Fruktoz'u sakkaroz niyetine yedirdiklerini bildiğim için de korkuyorum.
...

GDO, çok kötüdür demek kadar ,mükemmeldir demenin de bilimsel olmadığıı biliyorum. Bilim tarihinde, ilk bulunduklarında doğru yerde, doğru şekilde kullanılan bir örnek varsa bile, şu an aklıma hep aksi yöndeki örnekler geliyor.

Bilim yanlışlarını düzelterek ilerler. Eğer GDO konusu da yanlışları araştırılıp düzeltilmeden tüm canlılara dayatılıyorsa fatura hepimize çıkacaktır. İsteyenler kobay olarak deneyebilir. Ben kobay olmak istemiyorum ve ne yediğimi bilmek istiyorum.

Not: ABD yurttaşları arasında ''Ordinary John'' denilen azımsanmayacak kadar çok dünyadan habersiz insanların bulunduğunu eklemek istiyorum.

MeTePe
11-03-2012, 17:38
Sayın MeTePe,

Güvenilir olduğu -düşünülen değil- bilimsel araştırmalarla kanıtlanan GDO'lu ürünlere örnek verebilir misiniz?

Nişasta bazlı şeker (NBŞ) / Mısır şurubu (http://www.agaclar.net/forum/doga-cevre-ekoloji-gida-hukuk-ve-politikalari/23253.htm)

Prensip olarak bir şeyin "yokluğu" değil, "varlığı" kanıtlanabilir. Bir ürünün zararlı olduğunu gösterebiliriz... zararsız olduğunu ispat edemeyiz. Zaten bilimde ispat da yoktur. 20 yıldır GDO'lu mısır kullanılıyor. Şu ana kadar kitle ölümleri veya GDO'ya bağlı kitlesel kanser vakaları, veya makro ölçüde biyosfer değişiklikleri olduğuna dair bir iddia duymadım ben.

Verdiğiniz diğer örnek; nişasta bazlı şekerlerin ise bu konuyla ne ilgisi var anlayamadım?

Evet, şeker kullanımının çok çeşitli sakıncaları söz konusu ama bunun için GDO'lu olması gerekmiyor. Her neyden üretirseniz üretin şekerin pek çok sakıncası vardır.

Konuları birbirine karıştırmamak lazım.

MeTePe
11-03-2012, 17:40
Bilim yanlışlarını düzelterek ilerler. Eğer GDO konusu da yanlışları araştırılıp düzeltilmeden tüm canlılara dayatılıyorsa fatura hepimize çıkacaktır. İsteyenler kobay olarak deneyebilir. Ben kobay olmak istemiyorum ve ne yediğimi bilmek istiyorum.


Cep telefonu kullanıyor musunuz?

Yanıtınız evet ise gönüllü kobay oldunuz bile... Hadi geçmiş olsun. ;)

Odeh
11-03-2012, 20:16
Prensip olarak bir şeyin "yokluğu" değil, "varlığı" kanıtlanabilir.
Boş bir su bardağının içinde su olmadığını kanıtlayamaz mıyız? Önermeniz yanlış.

Bir ürünün zararlı olduğunu gösterebiliriz... zararsız olduğunu ispat edemeyiz. Zaten bilimde ispat da yoktur.
İspat edilemiyorsa gösterilsin, buna da razıyız. İspat, bilimin her alanında olmayabilir, ama bilimde ispat vardır.

(Bu iki paragraftaki cümlelerinizden birşeyler seziyorum ya, daha sonra açıklayacağım)


20 yıldır GDO'lu mısır kullanılıyor. Şu ana kadar kitle ölümleri veya GDO'ya bağlı kitlesel kanser vakaları, veya makro ölçüde biyosfer değişiklikleri olduğuna dair bir iddia duymadım ben.
GDO'ya yüz çevirmek için kitlesel ölümler, kitlesel kanser vakalarını beklenmesinin gerekliliğini savunmak olacak şey mi? Olunca tüh zararı da varmış denebilir mi? :)


Verdiğiniz diğer örnek; nişasta bazlı şekerlerin ise bu konuyla ne ilgisi var anlayamadım?

Evet, şeker kullanımının çok çeşitli sakıncaları söz konusu ama bunun için GDO'lu olması gerekmiyor. Her neyden üretirseniz üretin şekerin pek çok sakıncası vardır.

Doğrudan ilgisi var, çünkü bu şekerler nişasta bazlıdır ve nişasta da GDO'lu ABD mısırlarından elde edilmektedir. (Bu üretimi yapan firmalar büyük ve güçlü kartellerdir. Ülkemizdeki uygulamaların ne boyutta olduğunu küçük bir araştırma yapan herkes görebilir.)

Konuları birbirine karıştırmamak lazım.

İşte bu nedenle bu konular birlikte ele alınmalıdır.

Felsefî değerlendirmelerle gıda gibi bir konudaki tehlikeler örtülemez. Hele de ne olduğu bilinmeyen GDO'lar sözkonusu ise.

Serpent
11-03-2012, 22:15
Sayın MeTePe,

Ben bu konuya kazara bulaştım ve bilgi seviyemi sorgulayan mesaj olamasaydı hiç devam etmeye niyetim yoktu.

Buradaki arkadaşların kendi aralarında hem çalıp hem de oynamalarına çomak sokmakla büyük hata etmişim.

Siz niçin bulaştınız?

Arkadaşlar "GMO'ya hayır" önyargısıyla donanmış durumdalar. Muhakkak biliyorsunuzdur, bir önyargıyı kırmak atomu parçalamaktan zordur.


Arkadaşlar sürekli olarak GMO'ların zararsız olduğunu ispatla diyorlar. Bunun ispatının olmayacağını anlatmak mümkün değil.


Örneğe bakar mısınız? Bardağın boş olduğunu ispatlamak mümkünmüş. Halbuki kastettiğinizin bir kavramın veya bir maddenin yok olduğunu ispatlamak olduğunu ben tahmin edebiliyorum.


Yukarıdaki gibi onlarca ortaya konan muhakeme hatalarına ne demeli? Sadece bir örnek vereceğim. Ancak bu muhakeme hatalarından onlarcası yapılarak mantık katlediliyor.

Aşağıdaki muhakeme sizce doğru mu?

- Son günlerde dondurma tüketimi çok artmış.
- Son günlerde plajlarda boğulmalar da artmış.
- Demek ki dondurma tüketimi boğulmaları artırıyor.

Doğru olmadığı besbelli. Çünkü her ikisinin sebebi sıcakların artması. Dolayısıyla bir kısım insanın daha çok dondurma yemesi ve yine sıcaklar yüzünden daha çok insanın yüzmeye gitmesi bunun da boğulma kazalarını artırmasıdır.

Peki aşağıdaki muhakeme doğru mu?

- Hindistan’da BT pamuk tarımı yapılıyormuş.
- Hindistan’da çok sayıda çiftçi intihar ediyormuş.
- Demek ki BT pamuk tarımı çiftçilerin intiharına sebep oluyor.

Bu da doğru değil. Hindistandaki çiftçi intiharlarının çoğunun BT pamuk tarımının öncesinde olduğu biliniyor. Muhtemelen, bu intiharların arkasında yoksulluğa dayalı çok daha derin sosyolojik olaylar var.

Dediğim gibi bu tür muhakeme hataları burada gırla gidiyor da kimse umursamıyor. Hatta daha kötüleri var. Şimdi diyecekler ki "bunları tek tek göster". Ben de "gidin biraz mantık felsefe okuyun" diyeceğim.

Şöyle bir tane tutarlı sağlam bir muhakemeye dayalı bir görüş gelse dişimi kıracağım.

Buradaki arkadaşlar üstünde hiç bir etkisi olmayacağını düşündüğüm üç araştırmayı vereceğim. Bunlardan birisi İngiltere, biri Avrupa birliği ve birisi de ABD kaynaklı (Gerçi, ABD kendi insanlarını kobay yaptığı için hükümsüzdür diyeceklerini de biliyorum.)

2008 tarihli "Royal Society of Medicine", İngiltere kaynaklı rapor:

Genetically modified plants and human health (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2408621/?tool=pmcentrez)

2010 tarihli "Europian Commision, Research Area, Food, Agriculture, Fisheries, Biotechnolgy"nin raporu

http://ec.europa.eu/research/biosociety/pdf/a_decade_of_eu-funded_gmo_research.pdf

2004 tarihli "US National Academies of Sciences" raporu

Safety of Genetically Engineered Foods: Approaches to Assessing Unintended Health Effects (http://www.nap.edu/catalog.php?record_id=10977#toc)

Bu sonuncusu ABD kökenli olduğu için ve onlar bizim insanımızdan cahil olduğu için kandırıldıklarının farkında değiller.

Bu üç rapor GDO'lu ürünlerin kayda değer bir zararının olmadığını gösteriyor. Ama onlar ille de ispat isteriz diyecekler. Siz kendinizi yırtsanız da zararının olmadığını ispat edemeyeceksiniz. Çünkü mümkün değil. Ama yine de sizden ispat isteyecekler.

*******************

GDO karşıtlarının buna kendi adlarına karşı çıkmalarını anlayabiliyorum da bizim bunları kullanma hakkımızı engellemelerini anlayamıyorum. Kaldı ki biz onların GDO'lu ürün kullanmama veya içeriğini bilme hakkını teslim etmiş durumdayız. Bizim kullanma hakkımız ne olacak?

Bu durum, "sen bilmezsin, biz çok biliyoruz ve senin adına da karar veriyoruz" mantığı değil mi?

Daha hibrit ürünlerle GDO'lu ürün arasındaki farkı bilmeyen ve de dahası doğru muhakeme zafiyeti içinde olanlara ben bu hakkı niye bırakayım.

Son söz:Siz istemiyorsanız GDO'lu ürün kullanmayın. Ama benim kullanma hakkıma da karşı çıkmayın lütfen.

Odeh
11-03-2012, 22:41
Sayın MeTePe,

Örneğe bakar mısınız? Bardağın boş olduğunu ispatlamak mümkünmüş. Halbuki kastettiğinizin bir kavramın veya bir maddenin yok olduğunu ispatlamak olduğunu ben tahmin edebiliyorum.
(...)
Dediğim gibi bu tür muhakeme hataları burada gırla gidiyor da kimse umursamıyor. Hatta daha kötüleri var. Şimdi diyecekler ki "bunları tek tek göster". Ben de "gidin biraz mantık felsefe okuyun" diyeceğim.

Şöyle bir tane tutarlı sağlam bir muhakemeye dayalı bir görüş gelse dişimi kıracağım.
(...)
Son söz:Siz istemiyorsanız GDO'lu ürün kullanmayın. Ama benim kullanma hakkıma da karşı çıkmayın lütfen.

Anlamamışsınız, halbuki anlaşılması için verilebilecek en basit örnekti.
Kavram, boşluk. Madde su. Bilmem anlayabildiniz mi?

Hata muhakemede değil, "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" diyen, bunda da sözde bilim felsefesine âtıf yapıp, tuhaf önermelere dayandırmaya çalışılıp yanlış muhakemelerin doğru olduğu iddiasıyla ısrarla gözümüze sokulmasıdır.

Sizin kullanmanıza ben itiraz etmiyorum açıkçası. Ama gıdalarımız karışmasın, mesele de bu, konu başlığı da bu.

Bir de neden bu kadar güçlü bir istek duyuyorsunuz ki GDO'lu gıdalara karşı, ilginç...

Odeh
11-03-2012, 23:03
Özetle; "GDO'lu ise Bilmek Hakkımızdır", değil mi!

MeTePe
11-03-2012, 23:25
Boş bir su bardağının içinde su olmadığını kanıtlayamaz mıyız? Önermeniz yanlış.
.

Bu bayağı komik olmuş... :)

İşin doğrusu bu pek bilimsel olmasa da bu iddianızı dahi kanıtlayamazsınız. ;) Çünkü bardağın içerisinde tek bir adet dahi H2O molekülü varsa sizin ispat boşa gider. Bunu anlayabilmek için bardaktaki tüm molekülleri tek tek incelemelisiniz. Tabi bardağın içinde gaz halinde bir hava olduğunu ve hava moleküllerinin sürekli hareket ettiğini düşünürsek bu yaptığınız bir sivrisinek bulutundaki sinekleri saymaya benzer.

Kaldı ki kasdettiğimin bu olmadığını sayın Serpent anlamış ve açıklamasını yapmış.

Ayrıca bu önerme bana ait değildir! Bilim felsefesinin temel ilkelerindendir.


İspat edilemiyorsa gösterilsin, buna da razıyız. İspat, bilimin her alanında olmayabilir, ama bilimde ispat vardır.


Sadece matematikte ispat vardır. Bilimin hiç bir alanında ispat yoktur. İspata en yakın şeyler "kanunlardır". Yerçekimi kanunu gibi.. Onlar da teori olarak geçer. Tanım gereği teoriler de ispat edilemezler.


GDO'ya yüz çevirmek için kitlesel ölümler, kitlesel kanser vakalarını beklenmesinin gerekliliğini savunmak olacak şey mi? Olunca tüh zararı da varmış denebilir mi? :)
.

İyi de, zararsız olduğunu anlamak için ne yapacağız o zaman? Mevcut verileri dikkate alarak bir tez oluşturmamız lazım! 20 yılda ciddiye alınacak bir zarar görmemişiz... bunun sınırı ne? 220 yıl daha mı bekleyelim?


Doğrudan ilgisi var, çünkü bu şekerler nişasta bazlıdır ve nişasta da GDO'lu ABD mısırlarından elde edilmektedir. (Bu üretimi yapan firmalar büyük ve güçlü kartellerdir. Ülkemizdeki uygulamaların ne boyutta olduğunu küçük bir araştırma yapan herkes görebilir.).

Şimdi bu iddianız sayın Serpent'in verdiği Dondurma-Boğulma ilişkisi gibi olmuş... :rolleyes:

Tamam... Nişasta bazlı şekerin zararlı olduğunu kabul edelim. Ama bunun GDO'nun zararlı olmasıyla ne alakası var? Siz nedensellik ilişkisini yanlış kuruyorsunuz. GDO yokken de nişasta bazlı şeker vardı. Yine mısırdan üretiliyordu. GDO olmasa yine üretilecek!

Bu ikisini ilişkilendirmeniz doğru bir yöntem değil! Deri giyim için hayvan besliyoruz demek gibi bir şey! Deri ceket giymesek besi hayvancılığı yapmayacak mıyız? :cool:


Felsefî değerlendirmelerle gıda gibi bir konudaki tehlikeler örtülemez. Hele de ne olduğu bilinmeyen GDO'lar sözkonusu ise.

Öncelikle; felsefe yaşamın ta kendisidir! Bence sözlükten felsefenin ne demek olduğunu okumanızda yarar var.

Son olarak; GDO'nun "bilinmeyen" olduğu da nereden çıktı? GDO'nun aşağı yukarı tüm prensipleri, uygulamaları, sonuçları vs. bilinmektedir. Zor olan şey teknolojisidir.

Sizler bu genetiği değiştirilmiş "bitkilerden" bu kadar korkarken, genetiği değiştirilmiş canlı virüs aşılarını gözünüz kırpmadan yaptırmıyor musunuz? :cool:

Riski neden göze alıyorsunuz? Bırakın çocuklarınız kızamık, çocuk felci falan olsun... belki kazasız belasız iyileşirler!

Demek ki, bazı büyük riskler için daha küçük riskler göze alınabiliyor!

Yaşam böyle bir şey işte... Trafik kazasından endişe ediyorsanız arabaya binmezsiniz.. Eh! O zaman yürüyerek gidersiniz. Bu kadar basit. :cool:

MeTePe
11-03-2012, 23:27
Hata muhakemede değil, "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" diyen, bunda da sözde bilim felsefesine âtıf yapıp, tuhaf önermelere dayandırmaya çalışılıp yanlış muhakemelerin doğru olduğu iddiasıyla ısrarla gözümüze sokulmasıdır.
.

Hata muhakemede... Ama sizinkinde... :eek:

Söylediklerimden "zararsızlığı ispatlanamaz, yiyebilirsiniz" sonucunu çıkartan birinin muhakeme hatası yapmadığını söylemek yanlış olur. :p

Bir de neden bu kadar güçlü bir istek duyuyorsunuz ki GDO'lu gıdalara karşı, ilginç...

Duymuyoruz!

Sadece önyargı ile yapılan yaklaşıma itiraz ediyoruz.

Ben de dahil, bu konuda mesaj yazanların neredeyse tamamı rekombinant gen teknolojisinin ne olduğundan bihaber. Buna rağmen herkes en doğruyu bilirmiş gibi yorum yapıyor. Mesleğim gereği buradakilerin pek çoğundan fazla bildiğim bir konudur. Yine de zararlı veya zararsız olduğu konusunda yorum yaparken tereddütle hareket ediyorum.

Söylediğim şey bunun bir referandum konusu olmadığı, bilimsel bir konu olduğu ve bilimsel kriterlere göre tartışılması gerektiğidir. Bilimde demokrasi olmaz! Doğrular ve yanlışlar olur.

Odeh
12-03-2012, 00:06
Ciddiyetsiz tavrınızın bir yanıtı var ama şimdi değil.

"Bir ürünün (...) zararsız olduğunu ispat edemeyiz." diye yazan siz değil misiniz?
Bu ifade ve savunduğunuz tez ile GDO'lu gıdaların tüketilmesinde sakınca olmadığına işaret etmiyor musunuz?

Bardaktaki molekülleri avlamamı önerecek kadar titiz olan muhakeme gücünüzün, GDO'ların tüketilmesiyle birlikte zaman içinde öngörülemeyecek sonuçlarını muhakeme etmekte kullanılmamasının bir nedeni var mıdır?

Şekerler konusunda sürekli karıştırmamamı öğütlüyorsunuz, dikkatimi çekiyor. konu nişasta bazlı şeker değil. GDO'lu ürünlerden elde edilecek Nişasta Bazlı Şekerlerdir. Bu tartışmanın belki de ilk sırasında olmalıdır.

Deriymiş falan, bunlar ilkokul çocuklarını eğlerken kullanılabilecek sözler. Siz sorulara yanıt verin, verilerle, temennilerle değil.

GDO konusundaki tavır da önyargı değil TEMKİN'dir. Malum, ABD'li değiliz.

(Her cümlenize yanıt vermek diyaloğa girecek, bu da konuyu perdeleyecek, siz veri ile aydınlatın şu garibi...)

Odeh
12-03-2012, 00:56
Yarın daha acik ve uzun yazarım açıklamasını... GDO denince ilk aklıma gelen şey -benim yaşımdakiler iyi bilir- DDT'dir.

ABD, GDO, DDT... Yarın birleştiririm.

MeTePe
12-03-2012, 02:13
Ciddiyetsiz tavrınızın bir yanıtı var ama şimdi değil.


Yaşım 47... gayet ciddi bir insanım... Yazdıklarımda ciddi konulardır. Yanlış yazdığım şeyler varsa söylersiniz, ben de yanıtlarım.


"Bir ürünün (...) zararsız olduğunu ispat edemeyiz." diye yazan siz değil misiniz?
Bu ifade ve savunduğunuz tez ile GDO'lu gıdaların tüketilmesinde sakınca olmadığına işaret etmiyor musunuz?


Hayır! Öyle bir şey işaret etmiyorum. Bu kişisel bir tercihtir. Siz benim adıma böyle bir sonuç çıkartıyorsunuz! Ben ise mevcut verilerle "zararlı olduğu sonucuna varamayız" diyorum.
Siz ise elinizde veri olmadan çok zararlıdır iddiasını savunuyorsunuz.

Bilimsellikte bir şeyin doğruluğu araştırılırken çok çeşitli yöntem ve yollar izlenerek çeşitli tezlerin doğruluğu araştırılır. Eğer bunlardan bir tanesi "GDO'lu mısır % 100 kansere yol açıyor" sonucunu verirse zararlı olduğunu göstermiş olursunuz. Ama 1000 tane deney yapıp 1 tanesinde bile kanser vakası göremezseniz kansere yol açmadığını söyleyemezsiniz. Sadece eldeki verilerin kanser iddiasını doğrulamaya yeterli olmadığını söylersiniz.

Bu durumda eldeki sonuç "kanser yapmadığını ispatlayamadık... demek ki kanser yapar" OLMAZ! Sizin düştüğünüz yanılgı da budur.


.. GDO'ların tüketilmesiyle birlikte zaman içinde öngörülemeyecek sonuçlarını muhakeme etmekte kullanılmamasının bir nedeni var mıdır?


Ne gibi yani? "Zaman içinde öngörülemeyecek sonuç" nedir? Hayaletlerle mi savaşıyoruz? Riskler bellidir! Sadece bu risklerin ne kadar büyük olduğu tartışma konusudur.

Atıyorum; "GDO'lı besinler zaman içerisinde uçmamıza neden olabilir!" dersem aksini ispat edebilir misiniz?
Yine aynı yere geldik! :cool: Size göre ispat edemeyeceğimize göre böyle bir sonuçla karşılaşabiliriz.


Şekerler konusunda sürekli karıştırmamamı öğütlüyorsunuz, dikkatimi çekiyor. konu nişasta bazlı şeker değil. GDO'lu ürünlerden elde edilecek Nişasta Bazlı Şekerlerdir. Bu tartışmanın belki de ilk sırasında olmalıdır.


Peki! Sizin yaklaşımınıza göre GDO'lu olmayan Nişasta bazlı şekerlerin zararı yoktur demek ki... Ben de buna itiraz ediyorum.
Sizin itirazınız şekere mi, GDO'ya mı? Karar verin.


Deriymiş falan, bunlar ilkokul çocuklarını eğlerken kullanılabilecek sözler. Siz sorulara yanıt verin, verilerle, temennilerle değil.


Estağfirullah... ben öyle bir eğleme amacı gütmedim. Sadece mantık hatanızı göstermeye çalışıyordum.
Veri derken sayın Serpent 3 tane link vermiş... Oradaki verileri okudunuz mu?
Ayrıca ben herhangi bir temennide de bulunmadım. Sorulara da yanıt vermiş durumdayım.
Acaba siz iyi okumamış olabilir misiniz?


GDO konusundaki tavır da önyargı değil TEMKİN'dir. Malum, ABD'li değiliz.

(Her cümlenize yanıt vermek diyaloğa girecek, bu da konuyu perdeleyecek, siz veri ile aydınlatın şu garibi...)

Her zaman emniyet kemerinin önemini savunmuşumdur. Çünkü istatistikler ve deneyler emniyet kemerinin ölümleri ve yaralanmaları ciddi boyutta önlediğini göstermektedir. Temkin iyi bir şeydir. Katılırım.
Ama emniyet kemeri ölüm veya yaralanma riskimizin sıfır olduğunu garanti etmez!

Veri istiyorsanız: WHO | 20 questions on genetically modified foods (http://www.who.int/foodsafety/publications/biotech/20questions/en/) buyrun burada yanıtları var... Dünya Sağlık Teşkilatının GDO hakkındaki görüşleridir.

İtibar etmeyebilirsiniz... Benzer görüşler Avruba Gıda Güvenliği, FDA ve benzer pek çok resmi kuruluşca da ortaya konulmuştur.

Pek çok üniversite ve bilim adamı tarafından da yapılan çalışmalar var. Bunları tek tek bulup burada yayınlamak söz konusu değil. Önemli olan bu çalışmaların sonuçlarının derlenip yetkili otoriteler tarafından güvenlik kriterlerine uygunluğun teyid edilmesidir. Bu da zaten yapılmaktadır.

Tüm kullanılan GDO'lu ürünler The Codex Alimentarius Commission (Gıda kodeksine) ve The Cartagena Protocol on Biosafety uygun olmak zorundadır.

Bunların dışında tüm pazarlanan GDO'lu ürünlerin sürekli takip ve kontrolü (after market) zorunludur.

Tüm bunlara rağmen GDO'lu gıda tüketmek istemeyenin böyle bir hakkı olmalıdır. İsteyen organik gıda tüketir, isteyen GDO'lu, isteyen hormonlu... Bu ayrı bir konudur ve bu tercihi kullanmak "gdo kötüdür" anlamına gelmez.

GDO denince ilk aklıma gelen şey -benim yaşımdakiler iyi bilir- DDT'dir.

DDT keşfedileli 150 yıl falan oldu... Sizin yaşınızı bilmiyorum ama benim çocukluğumda kullanımdan kalkmıştı. Tarihte her zaman bu tür hatalar olur. Zaman zaman bunların dramatik sonuçları da olur. Ama bildiğimiz kadarıyla DDT kullanımı nedeniyle insan soyu risk altına girmiş falan değildir.

Ayrıca bilginiz olsun; DDT kullanımının yasaklanmasının 20 milyondan fazla kişinin Sıtma'dan ölmesine neden olduğunu ve sivrisinek mücadelesinde kullanılması gerektiğini söyleyen bilim adamları vardır. DDT'yi savunduğum anlaşılmasın. Sadece herkesin aynı görüşte olmadığını söylemek istiyorum.

Kötü örnek vermek gerekirse; eroin de başağrısı ilacı olarak geliştirilmiş, hatta ülkemizde cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devlet eliyle üretilmiştir. Bu tür örnekler çoktur.

Ama bugün bilim 150 yıl önceki gibi el yordamıyla değil, neden sonuç ilişkisini önceden kurarak ilerliyor.

Herşey bir yana, DDT bir kimyasaldır... herhangi bir kimya laboratuarında üretilebilir. Rekombinan DNA teknolojisi ise NASA teknolojisi kadar hassas bir teknolojidir. İkisini kıyaslamak at arabasıyla Ferrari'yi kıyaslamak gibi bir şey.

Güzin Çakar
12-03-2012, 06:25
Cep telefonu kullanıyor musunuz?

Yanıtınız evet ise gönüllü kobay oldunuz bile... Hadi geçmiş olsun. ;)

Cep telefonlarının zararları olarak, yayınlanan elektromagnetik ışınım mı kastediliyor, yoksa yarattığı elektromagnetik alan mı? İlgili başlık var mı bilmiyorum ama tartışılması iyi olur.Gönüllü kobaylığa bir itirazım yok zaten.İradem dışında kobay olarak kullanılmak istemiyorum.

Konunun tartışılması bilimsellikten uzaklaşıyor. At arabası ve ferrarinin karşılaştırılamayacağı bile yazılmış.Ne tuhaftır ki ben Beygir gücü olarak bir güç birimi var zannediyordum. Neyse, ben ne yediğimi, ne kullandığımı bilmek istiyorum. GDO'lu ise bilmek hakkım ve tercih benim olmalı...

amatör hobici
12-03-2012, 18:20
Bu da başka bir pencereden bakış:
Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda
115 bin kişi çalışıyor.
70 tane üniversitemiz,
30 tane ziraat fakültemiz,
50 tane tarım araştırma enstitümüz,
10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var.
Buna rağmen Türkiyetohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail.
İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi'nin internet sayfasından biraz araştırıp okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli...
Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru.

Gelelim başka doğrulara.
Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok.

Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz.
Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu.
Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz.

Genetik tohum o toprağ a da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor.
Buna en güzel örnek
Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izinverilmemesidir.

Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava....

Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımınıda garanti altına almış oluyor.

Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye'de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor.

Ne korkunç.
Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak.
Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak!

Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak'tır.
İkincisi de biz olacağız.

EY VATANDAŞ AKLINI BAŞINA DEVŞİR !!!
SOR SORUŞTUR, BOŞ DURMA...
Bu yazıyı okudunsa ister paylaş ister paylaşma umrumda değil ama bilip de susmak ortak olmaktır bunu bari hatırla...
Güliz ÇELİKVeteriner HekimPendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlü'ğüFarmakoloji BölümüPendik/İSTANBUL34890

MeTePe
12-03-2012, 22:47
İsrail tohumlarına karşı duyulan endişeleri paylaşıyorum. Yanılmıyorsam israilden resmen GDO tohum almasak da kaçak yollardan giriş oluyor.

Ama yukarıdaki yazıyla ilgili bana ters gelen şeyler var.

Ben şimdi biraz daha şüphecilik yapacağım.

İnternette dolaşan efsana epostalardan 1 tanesi bu. Güniz Çelik diye biri gerçekten var. Ama bu yazıyı kendi yayınladığı bir yer bulamadım. Orada, burada KOPYALA-YAPIŞTIR yapılmış, altına da adı yazılmış.

Bu tür pek çok epostanın adı geçen kişiyle ilgisi olmadığı pek çok kez yaşandı.

Yine de yazıyı kendisinin yazdığını var sayıyorum.

O zaman şu soru işareti çıkıyor: Pendik'te yaşayan bir Veteriner Hekimin Nevşehir'in patatesiyle ne ilgisi var? Bu konuda bir çalışma mı yapmış? Yapmışsa niye yapmış? Kendisi farmakoloji bölümünde çalışıyormuş!

Patates kanseri Ziraatçilerin alanı... Ayrıca hastalık 2004 yılında başlamış! GDO ile falan YAKINDAN UZAKTAN İLGİSİ YOK! Çünkü o tarihlerde GDO'lu patates yok. :eek:

Patateste kanser hastalığına yol açan ise bir MANTAR! :p :p :p (Kaynak: Patates kanseri hastal ************Veli AKZ ************Ziraat Mhendisi - Tarm Ktphanesi (http://www.tarimkutuphanesi.com/Patates_kanseri_hastaligi_Veli_AKOZ_Ziraat_Muhendi si_01116.html))

*****************************

Şimdi bazı konularda sapı samanı birbirine karıştırmamak lazım. Yanlış referans noktalarından yola çıkıp doğru sonuçlara ulaşılmaz!

İsrail'den tohum alınıp alınmaması zirai bir politikadır. Yanlıştır, doğrudur... tartışılabilir. Ben de alınmasına karşıyım.

İyi de, patates kanseriyle İsrail tohumunun ne alakası var? :cool:

MeyveliTepe
13-03-2012, 01:04
Sn.MeTePe,

Yazılanlardan anladığım kadarıyla Ankaralı bir doktor olarak Ankara Tabip Odasının yayınladığı GDO kitapçığında belirtilenlerle derin bir görüş farklılığınız var, ki gayet tabii olabilir.

Belki bir noktayı da açığa kavuşturmak gerekir. Burada konuşulanlar, 1996'lı yıllardan bu yana belli bazı şirketlerin ticari olarak patentleyip satışını yaptıkları, halihazırda oldukça büyük ekim alanlarında yetiştiriciliği yapılan BT (mısır, soya, kanola, pamuk, patates) ve ağırlıklı olarak RR (Round Up Ready), genel tanımıyla HT (Herbicide Resistant) mısır, soya, kanola, pamuk bitkileriyle ilgilidir.

BT olanlar, BT bakterisine ait toksik bir genin tohum DNA'sına aktarılması suretiyle, bitkinin tamamının, bitkinin tüm yaşam döngüsünde ve hasattan sonra, her bir hücresinin daimi olarak BT toksinini içermesi, zararlının bitkinin herhangi bir yerinden yemesi sonununda toksinden etkilenip ölmesini amaçlar.

Genel olarak HT, özel olarak da RR olanlar, bitkilerin DNA'larına yerleştirilen bir bakteri geni vasıtasıyla ekildiği tarlada Round UP isimli yine Monsanto şirketine ait bitki öldürücü uygulandığında bu kimyasaldan etkilenmeyip, diğer bitkiler öldüğü halde GDO tohumdan ekilmiş olanın zehir sistemik olarak bitkiye nüfuz etmiş olmasına rağmen ölmemesini sağlama amacı taşır.

Herhangi bir şeyin yararlı veya zararlı olduğunu söyleyebilmek için tek taraflı değil, tüm parametreleri dikkate alarak, yararlılık/risk oranlarını gözeterek karar vermeliyiz. Elektrik örneğine dönecek olursak; "Elektrik yapaydır, adamı çarpar... O yüzden yağlı kandil kullanalım" demekle, "GDO zararlıdır... kanser, ülser yapar... O yüzden kullanmayalım" demek arasında pek fark yoktur.

Bu sözünüze kısmen katılırım, şayet yararlılık/risk oranlarını biliyorsak. Fakat, "şu ana kadar fazla bir risk gerçekleşmedi, zaten GDO bitkilerin (yakın gelecekte hayvanların) yararı da tartışılmaz, zararı ispat edilemediyse yoktur, belki zararı da vardır ama olsa da önemli değildir" anlamına gelecek söylemlerde durum biraz değişiyor.

Kendi adıma, söz konusu yararların GDO ile değil GDO olmayan türlerle elde edilmesini tercih ederim.

Bahsedilen "yararlılığın" ne olduğunu, gerçekte var olup olmadığını da tekrar tekrar düşünmek gerekir kanımca.

Halihazırda var GDO'ların bir sihirli değnek gibi dünyadaki açlığı bitireceği, pestisit kullanımını azaltacağı, ürünlerden yüksek verim alınacağı gibi 5-6 şirketin GDO kabulünü sağlamak üzere sloganlaştırdıklarından başka bir şey ortada yok. Dünyada açlık hala var ve aslında açlığın yiyecek dağılımı ile ilgili olduğuna dair de pek çok iddia mevcut. Pestisit kullanımı azalmadı, aksine arttı. Toplam üretimin artıp artmadığı, bunun GDO ile ilişkisi de son derece muğlak.

Öte yandan, patentli GDO'lar ve bunlar üzerine bina edilmiş besin endüstrisi yoluyla patent sahibi şirketlerin gıdaya ve ülkelere hakim olma çabası gösterdiklerini, eskiden top tüfek ile yapılan savaşların gıdayı ele geçirerek ülkelere hakim olma ile yer değiştirdiğini söylemenin fazlasıyla maddi dayanağı mevcut.

Son yıllarda yürütülen kök hücre çalışmaları, gen tedavileri vs. bunların hepsi uzun dönemde sağlığımızın daha iyi sağlanması için gerekli teknolojiler olacaktır. Hatta GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile belki de GDO'lu gıdalarla tedavi edilecektir.

Forumdaki ilk mesajınızda bu cümleyi okuduğumda, maksadını aşan kazara yazılmış bir cümle olarak değerlendirmiştim. Fakat devamındaki mesajlardan kazara olmadığını, sizce göze alınması gereken risk sınırını kısa sürede toplu ölümler görülünceye kadar oldukça geniş tuttuğunuzu çıkarsıyorum.

Bu durumda salt sağlık açısından düşünecek olsak bile, bahsettiğiniz klinik allerji bulgularının sizce bir önemi yok. GDO'lar üzerindeki araştırma kısıtlamalarına rağmen dolaylı etkiler için yapılmış araştırmalarda rastlanılan sonuçların ise hiç bir anlamı yok, ya da bunlarda ortaya çıkan sonuçlar GDO'lar hakkında herhangi bir tereddütü dahi gerektirmiyor.

Sanırım siz hiç ABD'de bulunmamışsınız. ABD insanı o kadar da saf değildir. Hatta "sağlıklı beslenme" veya "doğal beslenme" gibi konuları takıntı haline getirmiş bir toplum söz konusudur. Organik tarım vs. gibi çılgınlıklar da hep ABD kökenlidir. Bu tür şeylerin ciddi bir pazarı, ekonomik büyüklüğü mevcuttur.

Ben de, "Vay be!" diye başlayan bir cümle kurabilirdim ama abes kaçar. Merak etmeyin, oldukça farklı sosyal yapıdan bir çok ABD vatandaşını yeterince tanıyacak kadar ABD'de bulundum. Öğrenci ya da turist olarak da değil. ABD'de tek bir ortalama vatandaştan söz etmek pek mümkün değil. Mensup olduğu köken (Afro-Amerikan, hispanik, uzak doğulu, kuzeyli beyaz, güneyli beyaz), ortalama gelir durumu, eğitim durumu ve yaşadıkları bölgeye göre çok farklılıklar gösterirler.

ABD, pek çok negatif, pek çok da pozitif şeyin ortaya çıktığı belki de tek ülkedir. Amerikan toplumuna karşı yıllardır uygulanan duyarsızlaştırma politikalarına karşın çok duyarlı bir kesimin de varlığı kuşku götürmez. Fakat başka bir kuşku götürmeyecek bir şey de bu kesimin hep marjinal kalmış olmasıdır.

Buna rağmen bu kesimden örnek alınacak modeller çıkmıştır. Konumuzla ilgili olarak onlarca oluşum GDO'ların etiketlenmesi için çabalamakta, "community supported agriculture" (Toplum Destekli Tarım) gibi modellerin ortaya çıkması ve başarıyla uygulanmasını sağlamıştır.

Bu konuda bir çok anket de yapılmış. Ortalama vatandaşların durumunu ortaya koyan bir kaç soruyu yayınlayacağım.

MeyveliTepe
13-03-2012, 01:18
Yukarıdaki alıntının ikinci cümlesine gelince, ABD'deki bazı firmaların sizin tırnak içinde ifade ettiğiniz ibareleri ürünlerinde kullanmaya başladıklarını da bildirelim ki o cümlenizin de hatalı olduğu ortaya çıksın.

Paketinde "GM-Free", "GMO-Free", "Non-GM", "Non-GMO" terimlerden birini yazan ve ABD'de marketlerde satılan ürünleri ve satıldıkları market zincirini bildirirseniz hemen baktıracağım.

MeyveliTepe
13-03-2012, 02:05
Soru:
"Ordinary tomatoes do not contain genes, while genetically modified tomatoes do. Is that true or false?"
Genetiği değiştirilmiş domates gen içerirken alalade domates gen içermez. Bu doğru mu, yanlış mı?

Yanıt:

Doğru ----- %48
Bilmiyorum --%13
Yanlış ------ %39

Soru:
"How much have you seen, read, or heard recently regarding genetically modified food that is sold in grocery stores?"
Son zamanlarda, genetiği değiştirilmiş yiyeceklerin marketlerde satılmakta olduğunu ne kadar gördünüz, okudunuz veya duydunuz?

Yanıt:

Çok ------------- %17
Biraz ------------ %38
Pek duymadım --- %28
Haberim yok ----- %17

Soru:
"To the best of your knowledge, how much of the food in a typical American grocery store is genetically modified --that is, food modified through biotechnology--or contains genetically modified ingredients?"

Bildiğinize göre, tipik bir amerikan yiyecek marketindeki yiyeceklerin ne kadarı genetiği değiştirilmiş --ki, biyoteknoloji yoluyla değiştirilmiş yiyecek- veya genetiği değiştirilmiş katkı maddesi içerir?

%75'den fazlası ---------- %4
%25'den az ------------- %38
%25 ile %50 arası ------- %22
%50 ile %75 arası ------- %10
Bilmiyorum -------------- %25 (toplamı %99 ediyor ama survey böyle)

Soru:
"Scientists can change the genes in some food crops and farm animals to make them grow faster or bigger and be more resistant to bugs, weeds, and disease. Do you think this genetically modified food, also known as bio-engineered food, is or is not safe to eat?"
Bilim adamları daha hızlı büyüsünler, daha büyük olsunlar, böceklere, yabani otlara ve hastalıklara daha dirençli olsunlar diye bazı yiyecek bitkilerinin ve çiftlik hayvanlarının genlerini değiştirebiliyorlar, ki bu aynı zamanda biyo-mühendislik yiyeceği olarak biliniyor. Bunları yemek güvenli midir, değil midir?

Yanıt:
Güvenli --------- %35
Güvenli değil ---- %52
Bilmiyorum ------ %13

Soru:
"How likely is it that you would buy food that is labeled as having been genetically modified?"
Etiketinde genetiği değiştirilmiştir yazan bir yiyeceği satın almayı ne kadar uygun bulurdunuz ?

Yanıt:
Çok uygun bulurdum ------ %12
Kısmen uygun bulurdum --- %31
Pek uygun bulmazdım ----- %24
Kesinlikle uygun bulmazdım -%29
Bilmiyorum ---------------- %4

MeTePe
13-03-2012, 02:05
Sn.MeTePe,
Yazılanlardan anladığım kadarıyla Ankaralı bir doktor olarak Ankara Tabip Odasının yayınladığı GDO kitapçığında belirtilenlerle derin bir görüş farklılığınız var, ki gayet tabii olabilir.


Odanın katıldığım görüşleri kadar katılmadığım görüşleri de mevcuttur. Sonuçta ben bir organizmanın birlikte hareket eden bir hücresi değil, bir bireyim. Kendime ait düşüncelerim var.

Fakat, "şu ana kadar fazla bir risk gerçekleşmedi, zaten GDO bitkilerin (yakın gelecekte hayvanların) yararı da tartışılmaz, zararı ispat edilemediyse yoktur, belki zararı da vardır ama olsa da önemli değildir" anlamına gelecek söylemlerde durum biraz değişiyor.
.

Bakın burada bir düşünce sistematiği hatası var! Ben hiç bir zaman "zararı ispat edilmediyse yoktur" gibi bir önerme ileri sürmem. Çünkü bu bilimsel değildir!
Siz olası zararları göz önüne alır ver bunları tek tek analiz edersiniz. Bir risk şablonu çıkartırsınız. Eğer bu şablon ciddi bir risk ortaya koymuyorsa bunu "güvenli" kabul edersiniz. Çünkü bunun başka bir yolu veya yöntemi yoktur.
Hiç bir gıda, ilaç, kimyasal veya cihazın % 100 güvenli olduğunu ispat etmenin yolu yoktur. Her zaman varsayım ve eldeki sonuçlara göre hareket edilir.

Bir şeyin "güvenli olup olmadığının sınırı" nedir? Buna dair bir checklist'imiz olmalı değil mi? Peki böyle bir checklist mevcut mu? Evet, mevcut! Tüm gelişmiş ülkelerin kullandığı güvenlik kriterleri var! Peki bunun dışında kullanabileceğimiz ne var? Siz söyleyin, ona göre bakalım!


Bahsedilen "yararlılığın" ne olduğunu, gerçekte var olup olmadığını da tekrar tekrar düşünmek gerekir kanımca.


Sanırım Altın Pirinç bu sorunun yanıtını veriyor.


Öte yandan, patentli GDO'lar ve bunlar üzerine bina edilmiş besin endüstrisi yoluyla patent sahibi şirketlerin gıdaya ve ülkelere hakim olma çabası gösterdiklerini, eskiden top tüfek ile yapılan savaşların gıdayı ele geçirerek ülkelere hakim olma ile yer değiştirdiğini söylemenin fazlasıyla maddi dayanağı mevcut.


Doğrudur... bu endişeyi ben de bir kaç kez vurguladım.

O yüzden hızla kendi teknolojimizi geliştirmemiz gerektiğini söylüyorum zaten.


.. sizce göze alınması gereken risk sınırını kısa sürede toplu ölümler görülünceye kadar oldukça geniş tuttuğunuzu çıkarsıyorum.

Bu durumda salt sağlık açısından düşünecek olsak bile, bahsettiğiniz klinik allerji bulgularının sizce bir önemi yok. GDO'lar üzerindeki araştırma kısıtlamalarına rağmen dolaylı etkiler için yapılmış araştırmalarda rastlanılan sonuçların ise hiç bir anlamı yok, ya da bunlarda ortaya çıkan sonuçlar GDO'lar hakkında herhangi bir tereddütü dahi gerektirmiyor..

Bakın şimdi, benim yerime düşünüp, benim adımdan mesaj yazarsanız benim bir yorum yazmamın anlamı kalmaz. Ama siz 2. keredir bunu yapıyorsunuz. Üstelik de sözlerimi kendi bakış açınızla çarpıtarak yorumluyorsunuz.

Burada risk ve güvenlik kriterlerini belirleyecek bir dayanak noktası lazım. Bu dayanak noktası mevcut mudur? Evet, mevcuttur. Uluslararası çeşitli kurumlarca tehditler, riskler ve bunlarla başa çıkma, izleme yöntemleri belirlenmiştir.

Bunların tamamen güvenli veya fail-safe olduğu söylenebilir mi? Elbette hayır! Ama eldeki verileri bir şekilde değerlendirmek gerektiğinde bu standartlara sığınırız.

Cani ruhlu bir insan olmadığımı düşündüğüm için ben de kitlesel ölümler veya doğa felaketleriyle karşılaşmayı istemem. Mevcut sağlık risklerini de görmezden gelmem. Ama benim dile getirdiğim alerjik reaksiyonların Fıstık genine bağlı olduğunu ve bu alerjik reaksiyonun hayvan yemi olarak kullanılan mahsülde görüldüğünü, bunun da çok ciddi bir sağlık sorunu arz etmediğini sanırım eklemem gerekirdi.

GDO'lar hakkında elbette temkinle, özenle yaklaşılmalıdır. Bunun aksini savunmak çılgınlık olur. Ama GDO öcüymüş gibi hareket etmek rasyonel olmayan bir düşünce şeklidir.

Dünyada son yıllarda en hızlı gelişen ve büyüyen bilim dallarından biri Genetik Mühendisliğidir. Bunun önemli bir bilim dalı olduğunu göz ardı etmemeli ve sanki el yordamıyla doğayı kurcalıyormuşuz izlenimini kapılmamalıyız.

NOT: Yazdıklarımdan dolayı merak edenler olabilir... Ne tohum, ne GDO, ne genetik mühendisliği, ne ithalat, ne hayvancılık vs. gibi bir sektörle yakından uzaktan bir ilgim bulunmamaktadır. Yani kimsenin çıkarları için falan hareket etmediğimi peşinen belirtmek isterim.

MeTePe
13-03-2012, 03:14
.
ABD, pek çok negatif, pek çok da pozitif şeyin ortaya çıktığı belki de tek ülkedir. Amerikan toplumuna karşı yıllardır uygulanan duyarsızlaştırma politikalarına karşın çok duyarlı bir kesimin de varlığı kuşku götürmez. Fakat başka bir kuşku götürmeyecek bir şey de bu kesimin hep marjinal kalmış olmasıdır.

..
Bu konuda bir çok anket de yapılmış. Ortalama vatandaşların durumunu ortaya koyan bir kaç soruyu yayınlayacağım.

Bu anketlerden nereye varmayı amaçladığınızı pek anlamadım ama biraz araştırınca oldukça ilginç sonuçlar çıktı.

Öncelikle ABD vatandaşının biyoteknoloji konusunda avrupalılara göre çok daha bilinçli olduğu anlaşılıyor. Public Knowledge of Biotechnology and Food Production (http://www.uwex.edu/ces/crops/biotechsurvey.htm) Standart sapmaya falan gerek yok.. Her itemde 10-15 puan öndeler...

Bizde bu anket yapılsa çıkacak sonuçları düşünmek bile istemiyorum. Kıbrıs'ı Van'da zanneden vatandaşlarımız var. ;)

Diğer taraftan, bir başka kaynakta ABD vatandaşlarının kendilerine yararlı olduğunu düşündüklerinde biyoteknoloji ürünlerine daha sıcak baktıklarını ortaya koymuş. (Daha besleyici veya daha lezzetli sebzeler gibi...) Ayrıca FDA'a çok ciddi bir güven duyulduğu da bu anket sonuçlarında var.

Oldukça ilginç bir e-kitap... ilgilenenler için: The media, the public and agricultural biotechnology - Dominique Brossard, James Shanahan, T. Clint Nesbitt - Google Kitaplar (http://books.google.com.tr/books?id=yJgHhMTA_IIC&pg=PA137&lpg=PA137&dq=Ordinary+tomatoes+do+not+contain+genes,+while+g enetically+modified+tomatoes+do.+Is+that+true+or+f alse&source=bl&ots=mainwm_zFb&sig=TpGD9JSu9DQzVCjqJgTVfBIrqVI&hl=tr&sa=X&ei=S6leT5bFE8er8AOR4ZTPBw&ved=0CDoQ6AEwAw#v=onepage&q=Ordinary%20tomatoes%20do%20not%20contain%20genes %2C%20while%20genetically%20modified%20tomatoes%20 do.%20Is%20that%20true%20or%20false&f=false)

MeyveliTepe
13-03-2012, 08:45
Bu anketlerden nereye varmayı amaçladığınızı pek anlamadım ama biraz araştırınca oldukça ilginç sonuçlar çıktı

Anketlerden ortaya çıkan ortalama amerikan vatandaşının;

1. %45'i marketlerde satılan yiyeceklerin GDO içerdiğini bilmediğini,
2. Sadece %4'ünün bu yiyeceklerin %75 ve üstü GDO içerdiğini bildiği,
3. %52'nin GDO yiyecekleri güvenli bulmadığını
4. %53'ü ise bu yiyecekler etiketli olsaydı GDO'luları almayı tercih etmeyeceğini

söylüyor.

Anket sonuçlarına dahil etmemiştim ama %87 de GDO'lu yiyeceklerin etiketli olması gerektiğini söylüyor.

Buradan çıkarılacak sonuç, dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesinin vatandaşından tüketmesini istediği gıda hakkında sistematik olarak bilgi sakladığıdır.

MeyveliTepe
13-03-2012, 11:53
Burada söz konusu olan 3-4 şirketin doğada kendi kendine olamayacak şekilde başka organizmalardan alınan genlerin tohumlara ve normalde doğada yaşayan diğer canlılara aktarılıp patentlenerek, insan ve hayvanlar için besin olacak şekilde yine doğada ekilip, biçilmesi ya da yetiştirilmesi durumudur.

Bu düşüncenin neresi yanlış? Günlük yaşantımızda kullandığımız pek çok şey doğada yoktur.. veya normal değildir. Doğada bir Televizyon veya mikrodalga fırın görebiliyor musunuz? Daha basite inelim... doğada bildiğimiz "kağıt" var mı? Kağıt üretmek için gerekli olan kimyasal süreçleri biliyor musunuz?

Teknoloji dediğimiz budur zaten. Sizin ileri sürdüğünüz şey bir "önyargı".

Sonuçlar itibariyle zararlı olacağını düşünseniz bile, teknoloji olarak kullanılmasına önyargı ile yaklaşamazsınız. Zararlıysa zararını göstermelisiniz. Ayrıca zararının yararından fazla olduğunu göstermelisiniz.

Yaşayan, çoğalan, üreyen organizmalardan söz ettiğimizde televizyon, cep telefonu vb. gibi şeylerle bir tutmak biraz tuhaf oldu. Genetiğin bir bilim dalı olduğu muhakkak ama bilim ve teknoloji her zaman insan ve doğa yararına kullanılmıyor. Televizyon ve cep telefonlarını tarlalara, ormanlara atsak olsa olsa kirlilik oluşturduğu için ekolojiyi etkiler. Oysa milyonlarca hektara yayılmış bu organizmalar üreme, diğer canlıları etkileme kaabiliyetine de sahip.


Son yıllarda yürütülen kök hücre çalışmaları, gen tedavileri vs. bunların hepsi uzun dönemde sağlığımızın daha iyi sağlanması için gerekli teknolojiler olacaktır. Hatta GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile belki de GDO'lu gıdalarla tedavi edilecektir.

Riskin var olması yetmeyip, "zararlıysa zararını göstemelisiniz", deyiminiz, "GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile" deyiminiz henüz ilişkilendirilememiş kanserleri dahi göze alır bir şekilde "zarar" eşiğinin bir hayli yüksek olduğu izlenimini uyandırdı.

MeyveliTepe
13-03-2012, 13:51
ISAAA'nın verdiği bilgiye göre 2010 itibarıyla Genetiği Değiştirilmiş bitkilerin ekildiği alan 148 milyon hektara ulaşmış. Bu büyüklük ülkemiz yüzey alanının hemen hemen iki katı. Net tarım alanı olarak düşünüldüğünde daha iyi anlaşılır.

Bu kadar büyük bir alanda ağırlıklı olara BT toksin genine sahip mısır, soya, kanola, pamuk ve HT (ot ilacına dayanıklı) mısır, soya, kanola ve pamuk yetiştiriliyor. GDO'lu diğer çeşitler henüz az.

Ortalama bir coğrafi alanın kabaca %25'inin tarıma elverişli olduğunu varsayalım. Bu durumda GDO ların ekildiği brüt alanın 8 Türkiye büyüklüğü gibi olduğunu düşünebiliriz.

Bu kadar büyük bir alanda doğal olarak bitki örtüsü, toprak, muhtelif su kaynakları, dereler, göller, yerleşim yerleri, yabani hayvan popülasyonu, her çeşit kuş, sürüngen, böcek vs. var.

Yani böyle bir alanın sera gibi, fabrika gibi, kapalı, izole edilebilen, diğer yaşam unsurları ile irtibatsız bir alan olamayacağını düşünebiliriz.

Bu alanda şirketler eliyle genetik yapısı değiştirilen, kılcal köklerinden en tepedeki yaprak ucuna kadar her bir hücresi BT Toksini içeren ve bu toksini çimlenen tohumdan meyvesi ve diğer aksamı tamamen tüketilinceye kadar (ki büyük kısmı tüketilmiyor, kalıntı olarak aynı alanda kalıyor) taşıyan bitkiler.

HT olanlar ise, genetik değişikliğe uğratılma amacının bir sonucu olarak dayanıklılık kazandıkları yine bu şirketlere ait zehirli ot öldürücülerle defalarca kere yıkanan bitkiler.

Bir grup da hem BT toksini hem de HT içeren GDO'lardan oluşuyor.

Böyle bir alanda yaşayan bu genetiği değiştirilmiş bitkilerin varlığını, başlıbaşına doğaya ve ekolojiye geri dönüşü olmayan ve 15 yıl içinde gerçekleşmiş bir müdahale olarak düşünebiliriz.

Böyle bir durumun öncelikle ekim alanları ve hemen etrafına ve takiben daha geniş bir alana etkileriyle ilgili pek çok söylem mevcut.

273692

Bunlardan başlıcaları, tepeden tırnağa BT toksini içeren bitkiler sebebiyle artık bu toksinden etkilenmeyen yeni böcek türlerinin bu kadar kısa bir sürede ortaya çıkıp son 1-2 yıl içinde hakim duruma gelmesi.

Pestisit kullanımı azalacak, daha az ilaçlama olacağı için ucuz olacak, traktör yakıtı bile azalacak şeklindeki kandırma söylemlerine rağmen çok artan ve iyice yaygınlaşan (http://www.i-sis.org.uk/GMcropsIncreasedHerbicide.php) pestisit kullanımı (ki, hem GDO'lu hem de sistemik zehirli yiyecekler söz konusu) sebebiyle yine çok kısa süre içinde direnç gösterip başlangıçta sadece RR tohum ekilen bölgeleri, takiben tüm Amerika kıtasını kaplayıp işgal eden yabani otlar (ki "perfect weed" olarak adlandırılıyor, bilek kalınlığında gövde yapıyor) (en yaygın ve işgalcisi pigweed denilen bir tür yabani horozibiği).

273693

Artan zehirli pestisit kullanımı sebebiyle daha fazla kirlenen toprak ve su kaynakları (Bu herbicit'in kullanımı yeraltı suyunu zehirlediği için bazı Avrupa ülkeleri tarfından yasaklanmıştı).

Ekimi yapılan GDO bitkilerle akraba yabani türlerin ve GDO'lu olmayan ekim alanlarında yetişen bitkilerin tozlaşma ile kirletilmesi.

Serpent
13-03-2012, 14:17
Bu konuya yazdığım ilk kapsamlı mesajımın en başında ne demişim?

Tarımsal ilaçlar ve GDO’lu ürünler de yukarıda bahsettiğim risklerden muaf değildir.

Ve şunu da yazmışım.

Ancak hiç kimsenin sıfır risk talep hakkı olamaz. Mümkün de değildir.

Şöyle bir soru sormuşum:

Şimdi Dünyanın en gelişmiş ve zengin ülkesi [ABD] kendi insanlarını bilerek riske mi sokuyor?


Şimdi benim bu sorum nasıl ele alınmalı? ABD kendi insanlarını büyük risklere mi sokuyor diye ele alınmalı. Değil mi?

Sorunun yanıtı ne olmalıydı? ‘Evet riske sokuyor, hem de büyük risklere, şu şu sebeplerden dolayı’ veya ‘riske sokmuyor’ olmalıydı. Mantık bunu gerektiriyor. Ama iş döndü dolaştı; Amerika’lının derdi bizi gerdi noktasına ve yurdum insanı güzellemesine kadar geldi. Ben de saf saf Amerika’daki durum konusunda bir yanıt yazma durumunda kaldım. Dikkat edilirse, Amerikalının derdi konusunda değil, gerçek dışı ifade konusunda yazmıştım. Ne bileyim benim yazdıklarımız bambaşka bir taraftan ele alınacağını.

Buradaki geçmiş mesajları tekrar okudum. Mesaj sahiplerinin büyük bir kısmının GDO’lu ürünlerle ilgili bizim yönetmeliğimizi okumadığı sonucuna vardım. Ama en azından bir kısmı kendi ülkesinden habersiz olmasına rağmen Hindistan’lı çiftçileri ve inek konumuna indirgenen Amerika’lı tüketiciyi öğrendi (Sizi kastetmiyorum Sn. MeyveliTepe, mesajlarınızı okuyanları kastediyorum. Kendi ülkemden haberim var da, Hindistanlı çiftçiler konusuna kendimi de katmam lazım).

Ülkemizde sizlere ve bizlere GDO’lu ürün bulunduran gıdaların etiketinde bunu görme hakkı verilmiş. Ama mesajlar GDO’lu üretiminin tümden yasaklanmasını istiyor gibi. Öyle ya, Hindistan’lı çiftçileri intihar ettiren BT pamuk bizim çiftçimizi de intihar ettirirse, kim yetiştirecek onca ürünü?

Sayın MeTePe yazmış “bilimde demokrasi olmaz.” Ben anladım da herkes anlasın diye bir örnek vereyim:

Yarın elime bir anket alır çıkarım ve %99 oranında ‘hayır’ yanıtla geri gelirim. Soruyu da şöyle koyarım. ‘dihidromonoksit maddesini biliyor musunuz?’ ve ‘Sizi boğabilen, buhar formunda çok ciddi yanıklar oluşturabilen bu maddenin serbestçe kullanımını kabul ediyor musunuz?’

Bu maddenin ne olduğunu bulmayı size bırakıyorum. Araştırmak iyidir. Ne güzel bir ifade: ‘İnsan bilmediğinden korkar’. Tuttum bu deyişi.

Bununla bağlantılı olarak inek vasıflarına indirgenmiş (Bu indirgemeyi ben yapmadım) Amerikalının anketlere vereceği yanıtın ne kıymeti olur, o da ayrı konu ya, daha fazla girmeyeyim buna.

Ben yanlış bir şey yazsam özür dilemesini bilirim. Özür dilemenin de bir erdem olduğuna inanırım. Demişim ki bazı firmalar “non-gdo” ibaresini kullanmaya başlamışlar. Neye dayanarak. Şuna:

BriarPatch starts non-GMO labeling | TheUnion.com (http://www.theunion.com/article/20110907/BREAKINGNEWS/110909845)

Olabilir ya, bu haber birinin asparagas bir haberi olabilir. Eğer öyleyse ben de ‘beni de yanılttılar, kusura bakmayın’ der, özür dilerim. Öyleyse gerçekten özür dileyeceğim.

Ama siz ne yapıyorsunuz? Araştırmadan ‘yasak’ yazıyorsunuz. Sonra düzeltiyorsunuz, ama ne bir özür, ne de başka bir şey. Şu kahrolası ‘yasak’ ibaresini kaç saat aradınız Internette?

Güzin Çakar
13-03-2012, 15:04
Yarın elime bir anket alır çıkarım ve %99 oranında ‘hayır’ yanıtla geri gelirim. Soruyu da şöyle koyarım. ‘dihidromonoksit maddesini biliyor musunuz?’ ve ‘Sizi boğabilen, buhar formunda çok ciddi yanıklar oluşturabilen bu maddenin serbestçe kullanımını kabul ediyor musunuz?’

Orjinali çok daha uzun olan, su ile ilgili bu espri artık bayatladı Sayın Serpent

Serpent
13-03-2012, 15:14
Orjinali çok daha uzun olan, su ile ilgili bu espri artık bayatladı Sayın Serpent

Sanıyorum siz kimya mühendisisiniz.

Ben espri yapmadım. Bir olgudan söz ettim.

Sizin biliyor olmanız benim öne sürdüğüm olguyu değiştirir mi. Siz yakın çevrenizde bu anketi bir yapın ne çıkıyor bir görün.

Keşke bunun su olduğunu öğrenmenizin yanı sıra GDO lu ürünlerin de ne olduğunu öğrenseydiniz.

Gün gelecek bir zamanlar GDO'ya karşı çıkanlar vardı dendiğinde, bu espri bayatladı diyecek insanlar.:p

Mesla GDO yönetmeliğini okudunuz mu? Hiç zannetmiyorum.

Saygılarımla..

MeTePe
13-03-2012, 15:45
Yaşayan, çoğalan, üreyen organizmalardan söz ettiğimizde televizyon, cep telefonu vb. gibi şeylerle bir tutmak biraz tuhaf oldu. Genetiğin bir bilim dalı olduğu muhakkak ama bilim ve teknoloji her zaman insan ve doğa yararına kullanılmıyor. Televizyon ve cep telefonlarını tarlalara, ormanlara atsak olsa olsa kirlilik oluşturduğu için ekolojiyi etkiler. Oysa milyonlarca hektara yayılmış bu organizmalar üreme, diğer canlıları etkileme kaabiliyetine de sahip.


Yanlış bir zeminde mi tartışıyorum diye endişe duymaya başladım.
Bu yazdıklarınızın neresini düzelteyim?
GDO bir teknoloji ürünüdür! Bir ürün olarak her hangi bir teknolojik üründen farklı değerlendirilemez!

Cep telefonlarını, televizyonları tarlalara ormanlara atmanızla etkilenecek "EKOLOJİ" dediğiniz şey, bildiğimiz canlıların döngüsünden farklı bir şey midir?

Teknoloji doğa yararına değil, insan yararına kullanılan bir araçtır. Her zaman çevresel etkileri olur! Bugün "doğa yararına" kullanmaya çalıştığımız güneş enerjisi panellerinin üretiminde kullanılan kimyasalların doğaya verdiği zarar belki de yararından daha fazladır.

Atık elektronik maddelerin geri dönüşümü ve imhasının ciddi bir çevre sorunu haline geldiğinden haberiniz var mı? Kullanılmış bataryalar sadece çevre kirliliği mi yapıyor?

Kullandığımız naylon poşetleri yiyen bir bakteri türünün evrimleştiğini biliyor musunuz?


Riskin var olması yetmeyip, "zararlıysa zararını göstemelisiniz", deyiminiz, "GDO'ya bağlı o çok korkulan kanserlerin tedavisi bile" deyiminiz henüz ilişkilendirilememiş kanserleri dahi göze alır bir şekilde "zarar" eşiğinin bir hayli yüksek olduğu izlenimini uyandırdı.

Hayatınızda risk içermeyen tek bir eylem söyleyin!

Ayrıca sizin "zarar eşiğinin yüksek olmasını" algılamanız zaten içinde bulunduğunuz normal durum. Çünkü "varsayımsal" riskleri bile olmuş, gerçekleşmiş gibi kabul ediyorsunuz.

"Henüz ilişkilendirilmemiş kanserleri" ifadenizden ise bu konuyu gerçekten çok iyi irdelemediğiniz, sadece bir kaç olumsuz değerlendirmenin tezleriyle hareket ettiğiniz düşüncesine kapılıyorum.

Şimdi okuyucular için işin biraz başına dönmek gerekecek; GDO'lar 2 tür tehdit içerir.
1. Doğrudan insana yönelik tehditler:
Bunların başına toksisite, alerji, genetik anomaliler, kanser, ülser vs. gibi temel şeyleri koyabiliriz.

2. Dolaylı çevresel tehditler:
Bunlar ise temel olarak ekolojik tehditler, gen havuzunun bozulması, ekonomik tehditler vs. diye ayrılabilir.

Bu her iki tür tehdit her teknolojik ürün için söz konusudur!

Bugün aklı başında GDO karşıtlarının temel itirazı "doğrudan insana yönelik tehditler" değil, çevresel tehditlerdir. Çünkü doğrudan insana yönelik tehditleri haklı çıkaracak miktarda veri yoktur.

Dolaylı tehditler ise herhangi bir çevresel tehdit gibi ele alınmalıdır. Yani televizyon veya cep telefonu atıklarını, kullanılmasının yarattığı tehditler gibi.

Bu tehditlerin varlığı, bu teknolojilerden tümüyle vazgeçmemiz anlamına gelmiyor. Aksi halde, teknolojiyi boş verip, ormanlara dönmemiz lazım.

O zaman da daha büyük tehditlerle karşılaşacağımızı, insan ömrünün 25-35 yılla sınırlanacağını söylememe gerek yok sanırım.

Odeh
13-03-2012, 15:47
Ankara Tabipler Odası'nın Farklı Boyutlarıyla Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (http://eys.ato.org.tr/fs/4f4f776f67cde9021d000002/gdo.pdf) adında yayınladığı (Mart 2010) bir kitapta akademisyenlerin ve hukukçuların görüş ve bilgilerine ulaşılabilir.

MeyveliTepe
13-03-2012, 15:58
Veri derken sayın Serpent 3 tane link vermiş... Oradaki verileri okudunuz mu?

Birincisini okudum. Umarım siz de iyice okumuşsunuzdur.

Bir bilimsel yayın değil (olması da gerekmiyor zaten) fakat nedense üç kişi adını koymuş. 2008'de yayınlanmış görünüyor.

Çok detayına girmeyeceğim. Sağlıkla ilgili, 15 senedir GDO yeniyor, henüz bu sebepten hasta olduğu kayda geçmiş kimseye rastlanmadı diyor. Devamında başkalarının yaptığı deneyler ve raporlara atıfta bulunarak bunların eksik, şüpheli vb. olduğunu yazıyor.

GDO'ların çevre etkileri ile de yazmışlar. 2001 senesinde Quist D, Chapela IH.'nın GDO'lu mısırların GDO'suz mısırları tozlaşma ile kirlettiklerine dair yapılmış çalışma ve makaleden söz etmişler. Bu çalışmaya atfen söyledikleri de aynen şu;
"The validity of this work was disputed at the time of publication and later studies have also failed to detect any evidence of transgene spread to Mexican maize growing in the wild"
"Bu çalışmanın geçerliliği yayınlandığı zamanda tartışmalıydı ve sonraki çalışmalarda transgenlerin meksika mısırına geçtiğine dair herhangi bir kanıt bulunamadı." diyor.

Böylece atıfta bulundukları çalışmayı kredisizleştirme çabasına girmişler. Devamında Oregon'da yayılım gösterdiği bildirilen bentgrass (bir tür çayır) için de benzeri şeyler yazmışlar. Bentgrass ile de ilave bir şeyler olsa da ne de olsa biraz tarımcılığımız var. Mısır olayına biraz yaklaşayım dedim.

Atıfta bulunup değersizleştirmeye çalıştıkları Meksika mısırı olayı hayli ilginç.
Berkeley üniversitesinde Associate profesör olan Dr.Ignacio Chapela ve yüksek lisans öğrencisi David Quist'in bu çalışması Monsanto'nun hışmına uğramış.

Müşterisi olduğu bir PR şirketi olan Bivings Group aracılığı ile yayının yayınlanacağı dergiye baskı yapmış, telefon ve e-mail kampanyaları düzenletmiş ve yayının yapılacağı dergi Nature'dan yazının geri çekilmesini sağlamış. Prestijli bir dergi olan Nature 133 yıllık yayın hayatında ilk kez bir yazıyı geri çekmiş.

Dr.Chapela'ya yapılan saldırılar çok organize bir şekilde o dönemin tüm forumlarında, list serverlarında, e-mail listelerinde devam etmiş. "Andura Smetacek" sahte adı bol bol kullanılmış. Internetin en yoğun kullanıldığı, çok organize bir şekilde, bir bilimsel çalışmanın gizlenip, kredisizleştirilmeye çalışıldığı, çalışmayı yapan kişlere ve kişilklerine doğrudan saldırıldığı bir olay olarak da tarihe geçmiş.

Bu saldırıların ucu hep Bivings Group'a çıkmış. Bivings Group'un müşterisini çok memnun etmiş olmaktan dolayı aferin aldığı da kayıtlara geçmiş. Hikaye ilgilinç. Internet yoluyla neler yapılabileceğini de göstermesi bakımından okunmalı (http://ngin.tripod.com/deceit2.html).

Linki verilen makale de bu olayı Bivings Group'un dümen suyunda anlatmış Oysa üzerinden 7 sene geçmiş ve doğru bilgiye ulaşamamış olmaları pek olası değil. Neden diye geldi aklıma.

Peki, Meksika'da GDO'lu mısırlar Meksikanın yerel mısırlarını kirletmiş mi kirletmemiş mi?

Gayet tabii kirletmiş. Bu konuda yapılmış bir çalışma ve başka bir yayın (http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1365-294X.2008.03993.x/full)daha var.

Bu yeni çalışmanın yayınlanması da kolay olmamış.

Çalışmamızın sonuçların yayınlanması için iki yıl boyunca savaş verdik, meslek hayatım boyunca böyle başka güçlükler görmemiştim diyor Alvarez Buylla.

Bu bilimsel yayını durdurmak için çok gayret sarfettiler diyor José Sarukhan.

Bu hikayenin bir kısmı da buradan okunabilir (http://www.sourcewatch.org/index.php?title=Monsanto%27s_Mexican_Maize_Mischie f).

Bu söylediklerinizin ciddi risk olduğunu gösterir hangi çalışmalar var? Evet, teorik olarak bu riskler var. Ancak unutmamalı ki, gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmiştir. Çoğu yapısal olarak kısırdır. Özürlüdür. Terminatör genler olmasa dahi aşılanan genleri çoğaltma, saçma becerisine sahip olamazlar.
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir.

Aslında yukarıdaki yazdıklarımla buna küçük bir yanıt da vermiş olduk galiba. Gen aşılanan organizmaların doğal yapılarını, daha önceki bir söyleminize rağmen kaybettikleri doğru. Fakat bu genleri çoğaltma saçma becerisine sahip oldukları görünüyor.

"Bunu yapsa bile doğaldır" derken pek anlamadım? Mısır doğaldır, bakteri doğaldır, bakterinin geni mısıra sokulursa ikisi de doğal olduğu için sonuç da doğaldır gibi bir şey mi? Hani doğal yapısını kaybediyordu?

Her neyse, GDO'ları daha iyi öğrenmemiz için verilen bir linkteki makaleden hareketle yazmış olduk bunları. Aslında çok daha fazlası var.

Serpent
13-03-2012, 16:10
Öğretmenin görevi.

Bir öğretmeni eleştirmiştim. Öğrencilerini GDO’lu ürünlere karşı aktivist olarak yetiştiriyormuş.

Bu öğretmeni alkışlayanlar çıktı.

Bütün samimiyetimle söyleyeyim, eğer bu öğretmen öğrencilerini GDO’lu ürün taraftarı aktivist olarak yetiştirdiğini söyleseydi ona da karşı çıkardım.

İki sebepten. Öğretmenin biri o yana, öteki beri yana aktivist yetiştirmeye kalkmasının bu öğrencilerin körpecik beyinlerini yıkayıp (Hangi amaç için olduğu önemli değil) ileride birbirine düşürmesi kabul edilebilir bir şey mi?

Halbuki öğretmenlerin görevi kendi konusunu ve bunun yanı sıra sorgulayıcı düşünmeyi öğretmek olmalı. Beyin yıkamak değil.

“Muallimler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister”.

MeyveliTepe
13-03-2012, 16:17
Bahsedilen "yararlılığın" ne olduğunu, gerçekte var olup olmadığını da tekrar tekrar düşünmek gerekir kanımca.
Sanırım Altın Pirinç bu sorunun yanıtını veriyor.

Şu anda bizlere, çoluk çocuğumuza yedirilmeye çalışan BT/HT mısır, soya ve bunlardan üretilmiş yüzlerce türev ürün ile bunların kullanıldığı binlerce yiyecek. Bir yarardan bahsederken bunlara öncelik verirsek belki aynı zeminde oluruz. Öteki türlü başka katmanlardan tartışmaların ucu biribirine pek değmez, ne dersiniz?

MeyveliTepe
13-03-2012, 16:28
Bir Reklam Filmi | youtube Video (http://www.youtube.com/watch?v=7GNeyuYOrkY&feature=player_embedded)

Bu kısacık filme bir göz atalım.

Serpent
13-03-2012, 17:15
Şu anda bizlere, çoluk çocuğumuza yedirilmeye çalışan BT/HT mısır, soya ve bunlardan üretilmiş yüzlerce türev ürün ile bunların kullanıldığı binlerce yiyecek. Bir yarardan bahsederken bunlara öncelik verirsek belki aynı zeminde oluruz. Öteki türlü başka katmanlardan tartışmaların ucu biribirine pek değmez, ne dersiniz?

İşte, üstü az örtülü de olsa itiraflar daha açık gelmeye başladı.

'Temiz gıda isterim, GDO'lu ise bilmek hakkımdır' dan 'ben sana da yedirtmem, üretimine de izin vermem' noktasına doğru gidiyor.

Yani 'sen bilmezsin. Ben çok bilirim, senin yerine de karar veririm' mantığı.

xenkebikec
13-03-2012, 17:52
Konu tekrardan kelime avına dönüyor sanki, kopuk kopuk yazışmalar oluyor.
Sn. MeTepe ve Sn. Serpent sizlere iki sorum olacak,

Sn. MeyveliTepe'nin 188 nolu mesajının içeriğine bir itirazınız var mı?
O mesajda açık olarak belirtilen olayları kabul ediyor musunuz?

MeyveliTepe
13-03-2012, 18:34
İşte, üstü az örtülü de olsa itiraflar daha açık gelmeye başladı.

'Temiz gıda isterim, GDO'lu ise bilmek hakkımdır' dan 'ben sana da yedirtmem, üretimine de izin vermem' noktasına doğru gidiyor.

Yani 'sen bilmezsin. Ben çok bilirim, senin yerine de karar veririm' mantığı.

Bu cevap vermeye değecek bir şey değil. Alıntıladığınız şey de sizinle ilgili de değil.

MeyveliTepe
13-03-2012, 18:35
Video'yu izleyenler varsa düşüncelerini alabilir miyiz?

Serpent
13-03-2012, 19:42
Video'yu izleyenler varsa düşüncelerini alabilir miyiz?

Bizi bu kadar üzmeyecektiniz Sn. MeyveliTepe.

Oturdum hüngür hüngür ağladım. :D

Bu cevap vermeye değecek bir şey değil. Alıntıladığınız şey de sizinle ilgili de değil.

Zaten hangi sorduğuma cevap verdiniz ki? Ben, siz cevap veresiniz diye yazmadım. Niyetinizin ne olduğunu göremeyenler görsün diye yazdım.:p

Anlaşılıyor ki, siz de GDO yönetmeliğini okumamışsınız. Bu hak zaten size verilmiş durumda. Yönetmeliğin uygulanmadığını düşünüyorsanız, onun argümanları başka türlü olması lazım.


Yine de büyük aşama kaydettiniz. BT pamuk nedeniyle intihar eden çiftçiler asparagasından, acındırma moduna geçtiniz.

GDO'suz günler dilerim.

Odeh
13-03-2012, 20:00
Yukarıda belirttiğim kitaptaki görüşlerin başlıkları aşağıdaki gibi sıralanabilir. (GDO'ların ekonomik boyutlarıyla ele alındığı görüşler bunların dışındadır.)

Doç. Dr. Emine OLHAN, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü

Pestisit kullanımını artırmıştır.
Verimlilik düşmüştür.
Geleneksel tarım ürünlerinin maliyetleri artmıştır.
GD bitkiler çiçek tozları nedeniyle doğal bitkilere karışmakta, doğal gen kaynaklarını değiştirmektedir.
GD tohumlarla tarımın kontrolü şirketlerin eline bırakılmış olacaktır.
Tarımsal üretimin GDO'suz olduğunun belirlenmesi için fazladan bir maliyet ödenmektedir.


Yrd. Doç. Dr. Alptekin KARAGÖZ, Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü

Türler arası gen alışverişi nedeniyle en büyük tehdit, doğal evrimleşme sürecinin doğal olmayan yollardan kazanılan genler ile istenmeyen şekilde değişmesi olasılığıdır.
Doğada türler arasında gen alışverişi olmaktadır. Gen alıp vermenin ötesinde bazı türlerin ortaya çıkması, türler arası genom alışverişi sonucu olmuştur. Canlıların evrim süreci bu gibi örneklerle doludur. Genetik yapısı değiştirilmiş kültür çeşitlerinden yabani akrabalarına gen akışı olanaklıdır. Milyonlarca yıldır süren evrimleşme işlemi, GDO’lardan doğal bitkilere istenmeyen genlerin bulaşması sonucu 40-50 yıl gibi biyoçeşitliliğin ayak uyduramayacağı ölçüde kısa bir zaman dilimi içinde yön değiştirebilir. Örneğin bir Lahanagil türü kolzadan yabani akrabasına %100 oranında gen akışı olabileceği bildirilmiştir.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar, genetik çeşitlilik üzerinde ciddi bir potansiyel tehlikedir. Bu durum özellikle gen ve orijin merkezi durumunda olduğumuz kültür bitkilerinin yabani akrabalarının çok bulunduğu alanlar ile türler arası melezlenmenin yaygın olarak görüldüğü bazı familyalar için daha büyük önem kazanmaktadır.
GDO’dan da yabani akrabalarına gen akışı mümkündür. Gen alış verişinin sonuçlarının görülmesi kısa zaman içinde gerçekleşmemektedir. İnsan ömrü bu sonuçları görecek ölçüde uzun değildir. Unutulmamalıdır ki insan ömrü evrim süreci içinde önemsenmeyecek kadar kısadır.



Prof. Dr. Ahmet SALTIK, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Gen mühendisliği yöntemleriyle üretilen BST veya bovin büyüme hormonu (BGH) hayvan yetiştiriciliğinde tüketilmektedir. Hormon işlevi gören Ralgro ve Synovex isimli ilaçlar, %15-20 arası kilo artışına yol açmakta; ancak hormonlu eti yiyen kişilerin hormonal yapısı bozulmaktadır. Hormonlu et kısırlık, cinsel güç kaybı ve kalp hastalıklarına neden olmaktadır. Erol, ilaçların hayvanın dokularında bırakacağı kalıntı (rezidüel) ile insanlara geçebileceğine dikkat çekmektedir. Erol’a göre; "Hormon çocukların erken ergenlik çağına ulaşması, dişilik hormonu alan erkek çocuklarda göğüslerin büyümesi gibi etkiler göstermektedir. Erkek ve kadınlarda karşı cinse benzer fizyolojik değişiklikler görülebilmektedir..." Ayrıca bu yolla prostat ve meme kanserine çağrı çıkarılmış olur. Adı geçen ilaçlar bu nedenle 17 yıl önce Avrupa'da yasaklanmıştır.


Avukat Onur TATAR, Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi

Çevre Hukuku’nun temel ilkelerinden olan ve Cartagena Protokolü’nde de benimsenen "ihtiyatlılık ilkesi"nde (hayaletlerle savaş değilmiş, neymiş, ihtiyatlılıkmış, temkinlilik ilkesiymiş) klasik nedensellik ve zarar kavramları yerine risk kavramından hareket etmektedir. Bu ilkeye göre, esas olan tehlikeyi, riski göze almak değil; tehlikeyi, riski dikkate alarak, gerekli önlemleri düşünmektir. Böylece risk ile ihtiyatlılık arasındaki seçimde bu ikincisinden yana tavır takınılmakla, riskten kaçınılmaktadır.



Doç. Dr. Dilek ASLAN, Dr. Bayazıt İLHAN, Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyeleri (2008-2010)

Sağlık açısından üzerinde en çok durulan konular; alerjik reaksiyonlar, antibiyotik rezistansı ve gastrointestinal sorunlardır. Brezilya’da soyaya amino asit profilini güçlendirmek için fındık-ceviz gibi sert kabuklu yemiş gen proteininin aktarılması sonucu meydana gelen ürünün alerjik reaksiyonları artırması üzerine piyasadan çekilmiştir.
Yapılan bir araştırmada genetiği değiştirilmiş mısır ile 90 gün beslenen farelerde hepato-renal toksisite saptanmıştır. Araştırmanın sonuç kısmında bu ürünle ilgili daha uzun süreli çalışmaların yapılması önerisinin yanı sıra ilgili ürünün çok da güvenli olmadığı bilgisi yer almıştır.
Bu riskler arasında gen kaçışı, yapay gen transferi, hibritleşme, bitkilerde dayanıklılığın zayıflaması, zararlılarda dayanıklılığın artması, genetik kirlenme riski, GDO genlerinin toprak, su, ekosisteme geçişinin doğurabileceği riskler sayılmaktadır.


Prof. Dr. Timur TUNCALI Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Tıbbi Genetik Derneği adına görüşü

Avrupa ve Amerika’da birçok artan oranlarda çocuk, fıstık türleri başta olmak üzere bazı gıdalara karşı yaşamı tehdit edecek düzeyde alerjik tepkiler göstermektedir. Bitkilere yeni genlerin yerleştirilmesi ile bu bitkide eskiden olmayan allerjenlerin ortaya çıkması ve duyarlı kişilerde alerjik reaksiyon oluşturması olasıdır.
Bt’nin GDO ekim alanlarında yaygın kullanımı nedeniyle Bt pestisit maruziyeti yoğun olmakta ve çiftçilerde deri reaksiyonları gözlenebilmektedir.
GDO’lu gıdalarla ilgili uygulanan alerji testleri bilinen allerjenlerin GDO’lu varyantlarda varlığının araştırılması şeklinde gerçekleştirilmektedir. Bu yaklaşım yeni oluşabilecek bir alerjik maddenin varlığı açısından bir gösterge olmayacaktır. GDO’ya yerleştirilen genin konak organizmanın genom bütünlüğünde oluşturabileceği etkileri öngörmek bugün için mümkün olmadığından, öngörülemeyecek allerjenlerin oluşma riski gözardı edilememelidir.

MeTePe
13-03-2012, 20:00
Sn. MeTepe ve Sn. Serpent sizlere iki sorum olacak,

Sn. MeyveliTepe'nin 188 nolu mesajının içeriğine bir itirazınız var mı?
O mesajda açık olarak belirtilen olayları kabul ediyor musunuz?

188 nolu mesajda sayın MeyveliTepe bazı varsayımlarda bulunmuş ve bu doğrultuda bir senaryo inşa etmiş.

Bunu doğrulamam veya yanlışlamam mümkün değil. Öncelikle elimde yeterli veri yok. Ayrıca öngörülen senaryonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini de sadece tahmin edebiliriz.

Ben somut bilgilerden hareket etmeyi tercih ederim.

Yani, ne itiraz ediyorum, ne de kabul ediyorum.

MeTePe
13-03-2012, 20:09
Bu kısacık filme bir göz atalım.

Bu bir reklam filmi... oldukça da seviyesi düşük ve komik bir reklam.

Buradan nereye varmaya çalışıyoruz?

Bu tür şeylerle sadece ajitasyon yapılabilir. Aha ben de yapayım o zaman. :p

http://img33.imageshack.us/img33/3994/sasiw3.png

xenkebikec
13-03-2012, 20:31
Sn. MeTePe cevabınız için teşekkürler. Benim anlamaya çalıştığım benim kökten her hali ve şekline karşı olduğum GDO'lu ürünlere karşı sizin (sizlerin) GDO taraftarı olan (olabilecek) düşünceleridir. Yani bir insan neden GDO'lu ürünleri savunur merakla takip ediyorum.

MeTePe
13-03-2012, 20:35
Peki, Meksika'da GDO'lu mısırlar Meksikanın yerel mısırlarını kirletmiş mi kirletmemiş mi?

Gayet tabii kirletmiş. Bu konuda yapılmış bir çalışma ve başka bir yayın (http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1365-294X.2008.03993.x/full)daha var.

Bu yeni çalışmanın yayınlanması da kolay olmamış.

Çalışmamızın sonuçların yayınlanması için iki yıl boyunca savaş verdik, meslek hayatım boyunca böyle başka güçlükler görmemiştim diyor Alvarez Buylla.

Bu bilimsel yayını durdurmak için çok gayret sarfettiler diyor José Sarukhan.

Bu hikayenin bir kısmı da buradan okunabilir (http://www.sourcewatch.org/index.php?title=Monsanto%27s_Mexican_Maize_Mischie f).


:cool:

Makalenin bir kısmını okudum... Hiç bir yerinde zorluklardan bahsetmiyor. Hatta sonunda teşekkürlerin sunulduğu pek çok kurum ve kuruluş var.

Hikayenin anlatıldığı linkte gösterilen kaynaklar ise boş çıktığı için doğruluğunu teyid edemedim... Doğru olabilir elbette. Ama makale kontaminasyonu tespit etmede yaşanan güçlüklerden bahseden, hatalı negatif sonuçları irdeliyen çalışma...

Burada "doğrudan bir zarar" sonucuna nasıl ulaşıyoruz?

Böyle bir risk olduğunu zaten kabul ediyoruz. Önemli olan bu riskin ne kadar büyük bir tehdit oluşturduğu...

Bir de şunu anlatamadım galiba: GDO'lu ürünleri tüketmek istemeyenleri eleştirmiyorum. Etiketlenme vs. kısmına da itirazım yok.

Ama siz sadece buna itiraz etmiyorsunuz! GDO'yu külliyen kötü gösteren bir tablo çizmeye çalışıyorsunuz! Yani, belki ben bu ürünleri yemek istiyorum. Ama siz benim bu hakkıma saygı göstermiyorsunuz.

Konunun geldiği nokta gerçekten ilgi çekici!

Hindistanda intihar eden çiftçilerden yola çıkıp, altın pirinç için bizim yediklerimizle ne alakası var diyorsunuz.

İzninizle bir süre için bu tartışmadan çekiliyorum. Çünkü kısır bir döngü içinde dolaşıp duruyor ve rasyonellikten uzak bir tartışmaya döndü...

Nevşehir'in patatesi bile GDO ile ilişkilendirildi.

Daha fazla sürdürmekte bir yarar var mı bilemiyorum.

MeTePe
13-03-2012, 20:40
Sn. MeTePe cevabınız için teşekkürler. Benim anlamaya çalıştığım benim kökten her hali ve şekline karşı olduğum GDO'lu ürünlere karşı sizin (sizlerin) GDO taraftarı olan (olabilecek) düşünceleridir. Yani bir insan neden GDO'lu ürünleri savunur merakla takip ediyorum.

Düştüğünüz yanılgı şu: Ben GDO savunucusu değilim! Düşmanı da değilim.

Sadece rasyonel düşünme taraftarıyım. Önyargılara karşıyım.

Konu ister GDO olsun, ister Cep telefonu, ister yumurtalı ıspanak!

İnsanın en önemli özelliği "sorgulama" becerisidir. Bunu kullanma taraftarıyım.

Serpent
13-03-2012, 21:11
Evet.

Ben de çekilyorum bu tartışmadan.

En başından beri söylüyorum. GDO'lu ürünler de risklerden muaf değil.

En azından bu tartışmadya takip edenler açısından değişik bir bakış açısı getirebildiğimi umuyorum.

Bu defa kesilikle hiç bir şey yazmamak üzere konuyu kendim için kapatıyorum.

Hoşçakalın, saygılar..

xenkebikec
13-03-2012, 21:11
Düştüğünüz yanılgı şu: Ben GDO savunucusu değilim! Düşmanı da değilim.

Sadece rasyonel düşünme taraftarıyım. Önyargılara karşıyım.

Konu ister GDO olsun, ister Cep telefonu, ister yumurtalı ıspanak!

İnsanın en önemli özelliği "sorgulama" becerisidir. Bunu kullanma taraftarıyım.

Herhangi bir yanılgı içinde değilim fakat düzelttiğiniz için ya da yeniden belirttiğiniz için teşekkür ederim.

Benim düşüncemde olabildiğince doğal sürdürülebilir bir yaşam şekli var. Yani bu dünya insanlığın kendi çıkarları doğrultusunda tüketecekleri bir yer olmamalı. Yok etmeye çalıştığımız o zararlılarında bence yaşam hakkı vardır. Bir böceğin, farenin ya da zararlı ot denilen bitkilerin. Hepsini bir bütünün parçaları olarak görüyorum. Mücadele için daha doğal yöntemler üzerine çalışılmalı. Size göre çok farklı şeyler düşünebilirim ve doğadaki dünyadaki olguları anlamlandırışımız farklı olabilir. Yani doğadaki dengeyi yıkmaya çalışmak veya değiştirmeye çalışmak benim sorgulamalarıma girmiyor.

MeTePe
13-03-2012, 21:28
Yani doğadaki dengeyi yıkmaya çalışmak veya değiştirmeye çalışmak benim sorgulamalarıma girmiyor.

Kombinizin/sobanızın veya başka bir kaynağın gürül gürül ısıttığı evinizde, elektrik ışığı altınd otururken, wifi ile bağlandığınız modeminizden, %90 sentetik maddelerden oluşmuş bilgisayarınız aracılığıyla bu mesajı yazarken doğadaki dengeye hiç bir etkiniz olmadığını düşünmüyorsunuz umarım.

xenkebikec
13-03-2012, 22:04
Kombinizin/sobanızın veya başka bir kaynağın gürül gürül ısıttığı evinizde, elektrik ışığı altınd otururken, wifi ile bağlandığınız modeminizden, %90 sentetik maddelerden oluşmuş bilgisayarınız aracılığıyla bu mesajı yazarken doğadaki dengeye hiç bir etkiniz olmadığını düşünmüyorsunuz umarım.

Bu konuda sizinle fikir çatışmasına girmeyeceğim, hem konudan uzak olacak hemde yersiz bir kelime oyununa dönüşecek yazışmalarımız. Anlıyorum ki bu konularda duyarlılığınız yüksek (farkındalık düzeyinde). Cümlenizi soru olacak kabul ediyorum ve doğaya karşı olan her hareketimden dolayı rahatsızlık duyuyor, elimden geldiğince faydalı birşeyler yapmaya çalışıyorum (en azından biliçlenme olarak).

Peki siz bahsettiğiniz bu düşüncelerinize karşı (sanırım insanların çoğunun hayatında olan şeyler) rahatsız oluyor musunuz ve tabi ki bu bağlamda GDO'yu destekliyor musunuz?

Odeh
13-03-2012, 22:29
Yukarıda bildirdiğim ve tamamını okuma fırsatı bulduğum çalışmada yeni hastalık ve zararlılar gibi konular bir yana beni en çok etkileyen konu GD bitkilerin akrabalarına %100 varan oranlarda gen transferi yapabilecek kapasitede olmalarıdır.

Hele Anadolu gibi onbirlerce endemik türün kaynağı olan bir coğrafyadaki sonuçları ne düzeyde olabilir değerlendiriniz...

MeTePe
13-03-2012, 23:43
..
Peki siz bahsettiğiniz bu düşüncelerinize karşı (sanırım insanların çoğunun hayatında olan şeyler) rahatsız oluyor musunuz ve tabi ki bu bağlamda GDO'yu destekliyor musunuz?

Konuya devam etme düşüncesinde değilim ama sorunuz yanıtsız kalmasın.

Özel hayatımda her türlü teknolojiyi kullanırım. Ama bir not kağıdının bile arka yüzünün boş kalmamasına özen gösteririm.

Her türlü teknolojiye karşı da açık fikirli olmaya çalışırım. Bu bağlamda GDO'ya karşı da açık fikirliyim. Teknoloji olarak destekliyorum. Çünkü çığır açabilecek olanaklar içeriyor.

Bunların bir kısmı insan sağlığıyla doğrudan ilgilidir.

Konuya ne kadar hakimsiniz bilemiyorum. GDO'lu ürünlerin basitçe üretilme tekniği, işinize yarayabilecek bir geni izole etmek, sonra bu geni hedef organizmada hastalık yapma becerisine sahip ama bu niteliği köretilmiş bir virüse eklemek, daha sonra hedef organizmayı bu virüsle hastalandırmak şeklindedir.

Yani bir hastalık taşıyıcı vektörü, hastalığından ayırıp, istediğimiz parçayı taşıması için programlıyoruz. Dolayısıyla hedef organizmaya arzu ettiğimiz geni eklemiş oluyoruz.

Bugün insan sağlığını tehdit eden pek çok genetik hastalık söz konusudur. Bu tür teknolojiler bugüne kadar imkansız gibi görünen bu hastalıkların tedavisi için de imkan sağlayabilir.

Doğal tarım yöntemlerine falan karşı değilim. Sadece aldığım domatesin en ucuz, en besleyici, en lezzetli, en sağlıklı olması için ne gerekiyorsa yapılması taraftarıyım.

Nitekim ıslah ve hibritleştirme çalışmaları da bir çeşit gen "bozma" olayından başka bir şey değildir. Organik denilen tohumların pek çoğunun aslıyla yakından uzaktan ilgisi kalmamıştır.

Yukarıdaki nedenlerle ülkemizde de GDO'lu ürün çalışmalarına ağırlık verilmesini önemsiyorum. Çünkü bu teknoloji kapımıza geldi dayandı. Bizim çiftçinin mısırı para etmiyor... Neden biz de kendi gereksinimimizi karşılayacak mısır tohumunu üretmeyip ithal etmek zorunda kalalım?

Lafın uzadığının farkındayım. Ama yeterince açıklayıcı olmuştur umarım.

Yorumlarımın büyük bir çoğunluk için (%99) hiç bir etkisi olmayacağının da farkındayım. Ama en azından bazı kişiler için önlerine konulandan başka gerçekler de olabileceği konusunda soru işaretleri oluşturabilirsem benim için yeterlidir.

Odeh
14-03-2012, 00:41
Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. İnsanoğlunun rotası neredeyse on belki de yüzbinlere yıl bilinene, tecrübe edilene doğru olmuştur. Deneyimlerin toplam sonucuna doğru alınmıştır istikamet...

Ne oldu da bilinmeyenin ucube kollarında huzur, menfaat aramak ehven-i şer olmuştur?

Aptalcadır.

MeTePe
14-03-2012, 15:56
Ne oldu da bilinmeyenin ucube kollarında huzur, menfaat aramak ehven-i şer olmuştur?

Aptalcadır.

Neyin akıllıca, neyin aptalca olduğuna siz karar verdiğinize göre hepimizden akıllı olmalısınız?

Referanslarınızı öğrenebilirsek sizin engin bilgilerinizden yararlanabileceğimiz konular olabilir.

Odeh
14-03-2012, 17:10
Hayır, ne böyle bir iddiam ne de herkesin adına aldığım bir karar var, kişisel görüşüm yazdığım gibidir.

Tartışma yine kelime oyunlarınıza dönmediği sürece herkes birbirinden bir çok şey öğrenebilir, en azından öğreneceği unsurları keşfedebilir. Ben öğreniyorum kendi adıma...

Siz, GDO karşıtı düşünce sahiplerinin önyargılı davranmasını eleştirirken GD bitkilerin üretilmesinde bir sakınca görmediğinizi alttan alttan vurguluyorsunuz. Sorunca inkâr etseniz de böyle... Ama sizden bir türlü GDO'ların bildiğiniz faydalarını duyamadık. Ama zararları, riskleri sıralandığında gelin görün ki, konu bu değil ki diye başlayıp işi kelime oyunlarına çeviriyorsunuz, konu dağılıyor, odak bozuluyor... Ben böyle değerlendiriyorum.

GDO'ya karşı önyargı doğrudur ya da yanlıştır bu ayrı bir konudur. Kanaatimce esas olan soru: GDO'ya karşı önyargı duymak veya temkinli davranmakta haklılık payımız var mıdır yok mudur? Sizin önyargı dediğiniz tavrı, ülkeler "temkinlilik" olarak değerlendirmiş.

Yukarıda sayın MeyveliTepe'nin 138 numaralı mesajında verdiği kaynağı görmemiş ben de mükerrer olarak vermişim... O kitabın tartıştığımız çerçeveye uygun başlıklarını da bu sayfalara taşımış, temkinli olmamın nedenini bu belgedeki makalelere dayandırmıştım. Yanında kahkaha simgeleri eşliğinde yazdığınız "20 yıl bekledik 220 yıl daha mı bekleyelim, hayali düşmanlarla mı savaşıyoruz, vb. gibi" sözlerinizin hiç doğru olmadığını, GDO'dan uzak durmak için hem beklemeye gerek kalmadığını hem de düşmanların hayalî değil tespit edilebilenlerinin olduğunu yetkin kişilerin makalelerinden öğrenmiş olduk.

Ayrıca, GDO içeren, GDO'lu bitkisel ürünlerden elde edilen ya da GDO'lu bitkilerle beslenen hayvansal ürünleri tüketmek kimi insanlarca hak olarak istenebilir. Ancak, bu hak karşıt görüş sahibinin sınırlarına tecavüz edilmediği sürece geçerlidir.

Odeh
14-03-2012, 17:14
Keşke GDO konusu, her bir GD bitki için ele alınsa da daha detaylı verileri ortaya koyma ve tartışma fırsatı bulsak... Yediğimiz etten, çocukların elindeki keke kadar zaten yiyeceğimiz kadarını yedik kaç yıldır...

MeTePe
14-03-2012, 17:43
Tartışmayı sürdürmek istemiyorum ama iş biraz kişiselleşmeye başlıyor.

Hayır, ne böyle bir iddiam ne de herkesin adına aldığım bir karar var, kişisel görüşüm yazdığım gibidir.


Kişisel görüşünüz karşı görüşleri "aptalca" görmeye başladığında olay kişisel olmaktan çıkar!


Sizin önyargı dediğiniz tavrı, ülkeler "temkinlilik" olarak değerlendirmiş.


O temkinli gelişmiş batı ülkelerinin tamamına yakınında GDO kullanılıyor.


Yanında kahkaha simgeleri eşliğinde yazdığınız "20 yıl bekledik 220 yıl daha mı bekleyelim, hayali düşmanlarla mı savaşıyoruz, vb. gibi" sözlerinizin hiç doğru olmadığını, GDO'dan uzak durmak için hem beklemeye gerek kalmadığını hem de düşmanların hayalî değil tespit edilebilenlerinin olduğunu yetkin kişilerin makalelerinden öğrenmiş olduk.


Smiley kullanmaya bir sınırlama mı var? Bildiğim kadarıyla şu ana kadar kimseye hakaret etmedim. Ben görüşleri eleştiriyorum.

Yetkin dediğiniz makaleler hangisidir onu da anlamadım. Sayın MeyveliTepe'nin verdiği bazı linkler var. O çalışmalardaki sonuçlar üstünde görüşlerimi ifade ettim zaten. Tabipler odasının kitapçığından bahsediyorsanız o bir görüş çalışmasıdır. Bilimsel makale değildir. Ayrıca içinde konunun uzmanı olan 1-2 kişi mevcut. Diğerleri hukukçu, çevreci vs.

O bir STK görüşüdür. Anlayışla karşılarım. STK'ların görevi de toplumları uyarmaktır. Bu yönüyle olumlu bir çalışmadır.


...bu hak karşıt görüş sahibinin sınırlarına tecavüz edilmediği sürece geçerlidir.

Kimsenin sınırlarına tecavüz ettiğim kanısında değilim.
Herhangi bir insanın "karşıt görüşlü" olmasını da gayet iyi anlarım.

Ama karşıt görüş sahibi olmak "haklı olmak" anlamına gelmez.

Buradaki 100 kişinin 99 tanesi evrim teorisinin yanlış olduğu görüşünde olsa bile bu bir "bilgi" değeri taşımaz. Çünkü bilimde demokrasi değil, veriler konuşur.

Siz verilere bakarak "GDO kötüdür" dersiniz... Sizin görüşünüzdür. Ben "o kadar kötü değildir" derim... Bu da benim görüşümdür.

Arkasında veriler olan hiç bir argümana da "aptalca" gibi yakıştırmalarda bulunmam. Ancak; "Nevşehir Patatesi" gibi birbiriyle yanlış ilişkilendirilmiş argümanları aptalca bulurum.

Her neyse... Bu konuyu fazla uzatmanın anlamı yok. Çünkü bir iletişim sorunu olduğu besbelli... Benden bu kadar.

Sizlere hayırlı tartışmalar.

Odeh
14-03-2012, 17:48
Yine hiçbirşey söylemiyorsunuz...
Siz bilirsiniz.

Serpent
14-03-2012, 21:26
Bilgisi, görgüsü tartıştığı konuda yetersiz olup kendini çok akıllı zannedenler; baktı ki bir argümanı yok, hakaret etmeye başlar.

Odeh
14-03-2012, 22:28
Siz de hiç birşey söylemiyorsunuz...

Başından beri konuya dair tek bir fikriniz olmadı, söylemediniz.

Hatta defalarca alaycı üslûp kullanmanıza rağmen diğer katılımcıları bilmem ama ben dişimi sıktım. Öyle "smile" falandan da pek anlamam. Doğrudan söylerim.

Yukarıdaki sözüm ne bir kişiyi ne de bir grubu kapsamaktadır. Bir eylem eleştirilmektedir. Ancak yine konu konuşulamamaktadır.

Buyrun varsa bilginiz, görgünüz tartışalım, karşıt görüş sahibi olsanız da -ki bu bile muallak hala- aydınlanmaktan memnuniyet duyarım.

(Üye mesajları herkese açıktır. Tüm mesajlarımı okuyunuz, tavrım tarzım seviyem bellidir. Sadece alaycılığa asla taviz vermem.)

Serpent
14-03-2012, 22:49
Madem öyle benim söylemimi niçin üstünüze alındınız?

Odeh
14-03-2012, 22:58
Doğru anlaşılması ve sizlere hakaret edilmediğini ifade etmek içindi. Peki siz neden üzerinize alındınız?

Gördünüz mü bu böyle bitmez.
Başka bir sözüm de yok.

Serpent
14-03-2012, 23:05
Doğrusu da bu.

Siz yolunuza, biz yolumuza.

Selametle..

MeyveliTepe
14-03-2012, 23:08
Bilgimiz, görgümüz artsın, GDO neymiş öğrenelim de ona göre konuşalım diye verilen ve ayrıca özellikle tavsiye edilen bir link vardı. Journal of Royal Society Medicine'de yayınlanan, "Genetically modified plants and human health" (Genetiği değiştirilmiş bitkiler ve insan sağlığı).

Bu makalenin çevre etkileri bölümünde 2001 yılında Meksika'da GDO'lu mısırın Meksikanın endemik mısır türlerini kirlettiğine dair bir çalışma olduğunu ama geçerliliğinin tartışmalı olduğunu yazıyordu. Böylelikle, böyle bir çalışma var ama itibarı yok, dikkate almaya değmez anlamı veriliyordu.

İki gündür taktırdım bu cümleye. Kurcaladıkça pislik (http://www.powerbase.info/index.php/Immoral_Maize:_Extract_from_Don't_Worry,_It's_Safe _to_Eat_by_Andrew_Rowell)çıkıyor. Bir çok şey duydum ama bunu duymamıştım. Bu yüzden verilen linki GDO lobisinin neler yaptığını ve yapmakta olduğunu anlamakta çok faydalı oldu.

Anlamadığım ise, Suzie Key, Julian K-C Ma, ve Pascal MW Drake'in ne diye bu makaleyi böyle yazdıkları. Dayanamadım Pascal Drake'e yazdım, bakalım ne diyecek? Muhtemelen yanıt vermeyecektir. Aslında makalelerinde bunun gibi üzerine gidilip dibi karıştırılacak bir çok şey var ama pek de bir anlamı yok.

Aynı tarza Monsanto kaynaklı bir çok yazıda rastlamak mümkün. Böylece bir taraftan bazı üniversitelerin de teyid edip şikayet ettikleri gibi araştırma yapılmasını engelliyorlar, diğer taraftan yapılan araştırmaları önce bastırmaya olmazsa ustaca değersizleştirmeye çalışıp insanlar tarafından önemsenmemesini sağlamaya çalışıyorlar. Buna destek olmak üzere dünyanın her yerinde bağlantıları var.

Her neyse, Meksika meselesi önemli. Bir anlamda Monsanto'yu fazlasıyla çileden çıkartan bir durum. İlk defa GDO'lu bitkilerin endemik türleri gen kaçışıyla kirleterek biyoçeşitliliği tehlikeye attığı belirlenmiş oluyordu. Oysa o zamana kadar çevreye, hayvan ve insan sağlığına hiç bir olumsuz etkisinin olmayacağı sloganlaştırılmıştı.

Bu sebepten bu gibi işlerini yaptırdığı Bivings şirketini devreye soktu. Engellemek için her seviyede her şeyi yapmışlar. Tesbiti yapan Chapela'ya karşı sahte isimlerle forumlarda, internette, e-postalarla, telefonlarla yaptıkları karalamalar, Meksika hükümet yetkililerine baskılar, Chapela'nın çalıştığı Berkeley üniversitesine baskılar (ki, bu üniversiteye önemli bir fon aktarılmaktaymış) vs.vs.

Bulanık bir dönem yaratmayı başarmışlar. Chapela kişisel olarak çok zarar görmüş. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Kirlenme, iddia edilenin aksine gayet net olarak belirlenmiş. İşin başka bir ilginç tarafı ise, Meksika'da söz konusu GDO'lu mısır tohumlarının ekilmesi illegalmiş. Bu durumda nasıl olup da ülkeye girip bir yerlerde ekildiği ayrıca merak konusu olmuş.

Benim için yeni olan ise, dünya devi bir şirketin başvurmaktan kaçınmadığı metodlar oldu, ki pek de şaşırtıcı değil.

Prof. Elena Alvarez Buylla'ya da yazdım. Yanıt verirse bu macera filmi gibi olaylar dizisinden bazı şeyleri birinci ağızdan duyarız belki.

Öte yandan bu olay GDO'lar yoluyla başka çeşitleri genetik kirletmenin tek örneği değil tabii ki. Öyle ki ayyuka çıkmış vaziyette. Hepsini ayrı ayrı yazmak mümkün değil. Bazı ilginç olanların dışında bir liste yayınlayacağım.

MeyveliTepe
14-03-2012, 23:51
Son zamanlarda Amerikan çiftçisinin bir hayli zor bir döneme girdiği anlaşılıyor.

Bu GDO'lu tohum ekenler için de, GDO'suz veya organik yetiştiricilik yapanlar için de farklı yönerden aynı.

GDO'lu tohum ekenler komşularından korkuyorlar. Komşularının tarlasında GDO kirlenmesi görüldüğinde komşuları dava edebiliyor. Bunun sonunda ciddi mali cezalarla karşılaşabiliyorlar.

Bu sorunu aşmak üzere USDA temsilcilerinin de katıldığı hararetli çalışmalar yapılıyor. Ortaya çıkan çözümlerden biri mali koruma sigortası. Buna göre, GDO ekimi yapan çiftçi böyle bir davaya maruz kalırsa ve ceza alırsa cezayı sigorta karşılayacak.

Daha önceki mesajlarımda Amerikadan bahsederken bu sigorta olayından söz etmeyi atlamışım. Her ne kadar 2008 krizinde finansal balon zarar gördüğünde sigorta sisteminin de havası biraz kaçtıysa da, mali koruma sigortası Amerikada çok temel bir olgudur. Hemen hemen tüm hizmet birimlerinin mali koruma sigortaları vardır. Bu da hizmet fiyatlarına doğrudan yansır. Söz gelimi Türkiyede bir dişçiye gidip 300-400 TL aralığında yapılabilecek bir işin ABD fiyatı $3500 - $4000 civarındadır. Bu farkta ödenen sigorta primlerinin hatırı sayılır bir payı vardır.

GDO'lu ekim yapmayanların da başları dertte. Şayet bir kirlenme olur da kendilerinden önce biotech şirketlerinin dedektifleri keşfederse patent davası ile başbaşa kalabiliyorlar (bunu önlemek için topluca dava açtılar).

Bu sebeple, ilave para ödeyerek tarlalarındaki ürünü test ettiriyorlar. Bu hem önce kendilerinin kirlenmeyi bilmesi (ki erken davranan deyim yerindeyse yırtıyor), hem de ürünlerini GDO'suz olarak satabilmek için gerekli.

Ürünlerini Avrupa'ya satanlar için ise durum daha da ciddi. Avrupa'da yapılacak testte de GDO'suz çıkması gerekiyor. Bir sigorta da bunun için düşünülüyor. Şayet orijindeki testte ürün temiz çıkıp, gittiği yerde kirli çıkarsa sigorta zararı karşılayacak.

Organik yetişiricilerin durumu da oldukça zor. En küçük kirlenmede sertifikalarını kaybedecekler ve yıllarca geriye dönecekler.

Olay buralara gelmiş durumda. Yani GDO'lardan çevreye genetik kirlenme olmaz iddiası fena halde ayaklar altında.

MeyveliTepe
15-03-2012, 00:33
GDO'ları öğrenelim diye okumamız önerilen İngiliz makalesine dönelim.

Yazarlardan birisi olan Pascal Drake'e aşağıdaki mesajı yazmıştım.

Dear Pascal MW Drake,

I just reviewed one of your joint article "Genetically modified plants and human health" at Journal of Royal Society Medicine. It is a great compilation about genetically modified plants and human health effects. Thank you for this great work.

I would like to ask a question for a statement that I hit within the article;

"In 2001, in a highly publicized study, evidence was presented that GM genes from GM maize had, by cross-pollination, contaminated wild maize in Mexico, the global centre for biodiversity of this species. The validity of this work was disputed at the time of publication, and later studies have also failed to detect any evidence of transgene spread to Mexican maize growing in the wild"

I think, this is referring Ignacio Chapela's work. I heard some strange stories somewhere related with this publication about a series of attacks originated from Bivings Corporation by using some fake names as Mary Murphy and Andura Smetacek.

I'm asking this because probably you already had know something since you put a some kind of question mark about the validity of the work.

On the other hand I hit another publication on the same subject published by Alvarez Buylla and her friends which is not mentioned in your article. I don't know whether because it's credibility or publication time (before or later from your article).

I appreciate if you can clarify which will be very helpful for better understanding.

Your sincerely

Bunu çevirmiyeyim. Kısaca, Meksika mısırının kirlenmesi hakkındaki olayı, Chapela'ya yapılan saldırılardan haberi olup olmadığını, Alvarez Buylla'nın çalışmasını, bundan neden söz etmedikleri, bunun da mı kredisinin düşük olduğunu yoksa makalelerin yayın tarihleriyle ilgili mi olduğunu (kaçış yolu bıraktıydım) soruyorum.

Biraz önce Pascal Drake yanıt verdi.

Dear Mr xxxxxx,
My research interests are focused on producing medicines in GM plants so I have not really followed the evolution of the maize story. I believe that since our article was published, a further paper came out in the scientific press in which it was stated that transfer to wild maize had indeed happened (I guess this is the paper you mentioned). Paul Christou at Lleida University is an expert on GM food plants and he would have some informed opinions on the subject.
best wishes,

Şöyle diyor;
Benim araştırma alanım GDO'lu bitkilerden ilaç üretmeye odaklanmıştır. Bu yüzden mısır hikayesindeki gelişmeleri gerçekten takip etmedim. Bizim makalemiz yayınlandıktan sonra yabani mısıra gerçekten de transfer olduğunu gösteren yeni bir yayın bilimsel basında çıktı (sanırım bahsettiğiniz yayın). Lleida Üniversitesinden Paul Christou GDO yiyecek bitkilerinde bir uzmandır ve konu hakkında daha fazla bilgi verebilir.

En iyi dileklerimle

Böylelikle bıraktığım kaçış yolunu kullanmış oluyor. Oysa yazılan ciddi bir makalede, bir bilimsel çalışma ve buna ait yayının kredisini yargılarken, uyandıracakları izlenimi düşünerek mutlaka Bivings Group olayına rastlamış olmalı ve temkinli davranmalılardı.

MeyveliTepe
15-03-2012, 01:04
GDO'lu bitkilerin daha iyi anlaşılmasında faydalı bir makale (http://www.tarimsal.com/makaleler/gdo_nedir_nasil_yapilir_neden_korkulur.htm)

MeTePe
15-03-2012, 01:31
Genetically modified Bt maize is safe
Scientists presented a clear conclusion during International Green Week in Berlin: genetically modified Bt maize is as safe as conventional maize. In fact, they say it is better for protecting species diversity in fields and that cultivation of Bt maize could **** prevent soil erosion and conserve soil fertility. This is one of the results of research projects on the environmental impacts of GM plants that have been funded by Germany’s Federal Ministry of Education and Research (BMBF) over the past 25 years.

Kaynak: Biosafety research conclusions: Genetically modified Bt maize is safe - News - gmo-safety.eu (http://www.gmo-safety.eu/news/1388.igw-genetically-modified-biosafety-research.html)

The panel members expressed their concern that the current anti-GMO climate in Germany could lead to a further brain drain of top researchers. “Plant biotechnology was invented in Germany in the 1980s,” says Joachim Schiemann, who claims many scientists are now leaving this field of research, partly because of the risk of crop vandalism. According to Stefan Rauschen, it is therefore understandable that only a small number of the new generation of scientists are interested in plant biotechnology, but it means that Germany is starting to fall behind its international competitors in this field of research.

************************

“The environmental effects identified fall within the spectrum for conventional varieties.”
.....
.....
The claim that the effects of the three Bt proteins could overlap or that their combined impact could be more powerful was not confirmed in any of the research projects.


Kaynak: Results of BMBF-funded biosafety research into genetically modified crops - News - gmo-safety.eu (http://www.gmo-safety.eu/news/1311.biosafety-research-genetically-modified-crops.html)

*******************

GDO'lu Mısır endişeleri gümledi, gitti.

Yukarıdaki haber makaleleri 2012 Ocak ve 2011 Mart tarihli....

Alman Resmi Kuruluşları da vatandaşını zehirlemeyi seviyor anlaşılan... Yalan yanlış bilgilerle vatandaşlarını GDO kullanmaya teşvik ediyorlar. :)

MeyveliTepe
15-03-2012, 09:51
Dear Mrs. E.Alvarez-Buylla,

I was trying to research the previous events of identified contaminated local crops because of GM crop cultivation since it started to be a coming thread in our country either.

Appearently there are a lot of events in recent years, but it was so surprising for me when I hit one of the work done by Dr. Ignacio Chapela about contamination of indigenous Mexican maize with GMOs in 2001.

Actually I hit this work from an article "Genetically modified plants and human health" published at Journal of Royal Society of Medicine. It is simply discrediting Mr.Chapela's work. I found a very strange and quite terrible story when I dug a little bit. It was also mentioning about your joint work and publication named as "Transgenes in Mexican maize: molecular evidence and methodological considerations for GMO detection in landrace populations".

Within the strange story, it states on behalf of you that;

"We battled for two years to get the results of our study published," declares Mrs. Alvarez-Buylla. "In the course of my entire career, I have never encountered so many difficulties!"

It is not needed to be the exact phrase, but my understanding from the statement is, somebody created difficulties for you to prevent publishing your study because of the it's content which is supporting the results of Dr.Chapela's initial work.

So my question is, was that correct? Did somebody tried to prevent publishing the study? Were they biotech companies or their affiliates who wants hide of such contamination or something else?

By the way, I'm not an expert but I do congratulate you and your friends for the very valuable study which gives me enough indication about such a contamination potential.

Thank you in advance.

Yours sincerely

Bu mesajda kısaca prof. Alvarez Buylla'ya çalışmalarını yayınlarken engel ile karşılaşıp karşılaşmadıklarını sormuştum.


Yes, our paper was rejected from several J including PNAS.
What do you do?
elena

Böyle bir yanıt geldi. Buna göre bilimsel yayın bir çok PNAS da dahil olmak üzere bir çok bilimsel basın tarafından reddedilmiş.

Taa ki yayınlanıncaya kadar. Böylelikle GDO mısırın çevreyi ve endemik bitkileri kirlettiğini bir süre daha saklamaya çalışmışlar.

274135

Prof. Elena Alvarez Boylle (http://directory.pewlatinfellows.org/fellows/1996-222)

Ekoloji Enstitüsü
Fonksiyonel Ekoloji Bölümü bölüm başkanı

malina
15-03-2012, 15:27
tüm pazarlanan GDO'lu ürünlerin sürekli takip ve kontrolü (after market) zorunludur.

Tüm bunlara rağmen GDO'lu gıda tüketmek istemeyenin böyle bir hakkı olmalıdır. İsteyen organik gıda tüketir, isteyen GDO'lu, isteyen hormonlu... Bu ayrı bir konudur ve bu tercihi kullanmak "gdo kötüdür" anlamına gelmez.


Bunca yazdığınızdan çıkardığım sonuç, GDO'ya bulyon muamelesi yapmalıyız.
Çorbaya gerçek tavuk suyu mu kullandın, bulyon mu, tercihi gibi bir şey :)

"GDO'lu gıda tüketmek istemeyenin böyle bir hakkı olmalıdır." cümlesi bu seviyede nasıl kullanılır? :)

Odeh
15-03-2012, 16:19
Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi (http://fbe.erciyes.edu.tr/MKA-2005/Dergi/2007-vol23-no-1-2/02-2007-vol23-no-1-2.pdf)'nde yayımlanan bir yazından bir alıntı:

Tüketilen GDO gıdalardaki DNA’nın memeli hücrelerine aktarılması ve böylece yatay gen transferinin insana sıçraması gıda güvenliği açısından ele alınan diğer bir konudur.

Gıdalardaki çeşitli kökenden DNA parçacıklarına (örn; bitki, hayvan, mikroorganizma, virus) maruz kalan bağırsak astarındaki somatik epitel hücrelerin, devamlı olarak dökülmesi ve yenilenmesi ile vücuttan atılacağı ve bu nedenle sağlık açısından önemli bir risk oluşturmayacağı düşünülmektedir.

Ancak yapılan çalışmalar, mısırla beslenen sığır ve tavuklarda mısır kloroplast DNA’sının çeşitli dokulara girdiğini göstermiştir [17, 29]. Yine fareler üzerinde yapılan deneysel araştırmalarda çift zinzirli M13 bakteriyofaj DNA ile beslendikten birkaç saat sonra incelenen farelerde DNA fragmentlerinin tamamen parçalanmadığı, kan dokusu ve diğer çeşitli dokulara ulaştığı ve fare DNA’sına kovalent olarak bağlandığı tespit edilmiştir. Ayrıca hamile farelere yedirildiği zaman transplasental transferin olduğu görülmüştür. Tüketilen gıdalardaki DNA’nın somatik hücreler tarafından alınması gösterilmiş olmasına rağmen şimdiye kadar eşey hücrelerinde bu durum kanıtlanmamıştır [17, 30].

[17] Hemmer, W., Foods Derived from Genetically Modified Organisms and Detection Methods, BATS, BATS: Biosicherheit, Nachhaltigkeit, Technikfolgen, Risikoanalyse, Nachhaltigkeitsmanagement, Ethik (http://www.bats.ch) , 2005.
[29] Einspanier, R. et al., The Fate of Forage Plant DNA in Farm Animals: A Collaborative Case-Study İnvestigating Cattle and Chicken Fed Recombinant Plant Material, European Food Research and Technology, 212, 129-134, 2001.
[30] Schubbert, R. et al., Foreign (M13) DNA Ingested by Mice Reaches Peripheral Leukocytes, Spleen, and Liver Via The Intestinal Wall Mucosa And Can Be Covalently Linked To Mouse DNA, Proceedings of The National Academy of Sciences of The United States of America, 94, 961-966, 1997.

Odeh
15-03-2012, 16:28
Bir de geçen günden bir haber (http://www.etarim.net/yetistiricilik/hayvansal-uretim/ineklere-bugday-yediriyoruz.html)aktarayım, haber özeti şöyle:

İneklere buğday yediriyoruz | E-Tarım | Tarımsal Haber (http://www.etarim.net/yetistiricilik/hayvansal-uretim/ineklere-bugday-yediriyoruz.html)

Biyogüvenlik Kurulu’nun gündemine geçen günlerde 9 mısır geninin ithalatı geldi. Ancak Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Derneği İktisadi İşletmesi, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçılar Birliği Derneği ve Yumurta Üreticileri Merkez Birliği’nin ithal etmek istediği mısır genlerinden 6’sı riskli bulundu. Bilimsel Risk Değerlendirme Raporları ve Sosyo-Ekonomik Risk Raporları’nda ilk kez ithalat izni istenilen ürünlerle ilgili olarak olumsuz bir bakış açısı oluştu ve 6 mısır geni için olumsuz görüş bildirilirken, 3’ünün ithal edilebileceği belirtildi. Bu raporlar sonrasında Biyogüvenlik Kurulu’nun 6 mısır geni için ithalat izni vermemesi bekleniyor.

MeTePe
15-03-2012, 23:02
Bir de geçen günden bir haber (http://www.etarim.net/yetistiricilik/hayvansal-uretim/ineklere-bugday-yediriyoruz.html)aktarayım, haber özeti şöyle:

İneklere buğday yediriyoruz | E-Tarım | Tarımsal Haber (http://www.etarim.net/yetistiricilik/hayvansal-uretim/ineklere-bugday-yediriyoruz.html)

Haberin özeti değil o!

Hatta siz o haberi de doğru dürüst okumamışsınız.

Mısır veya buğday İNEKLERE değil, TAVUKLARA yedirilir. Haberin başlığı yanlış yazılmış, o ayrı konu... Ama haber içeriğinde Yem Sanayicileri Birliği başkanı ithal ürünlere izin verilmemesine sitem ediyor... "Mısırdan vazgeçtik, %10 daha pahalı buğday kullanıp, %10 pahalıya satıyoruz, kafamız rahat" diyor.

Yani anti-GDO faliyetlerinden bıktıklarını dile getiriyor.

Hatta lafını da şöyle bitiriyor:

Ekranda birçok akademisyenin ABD merkezli GDO’lu ürünleri eleştirmesine de farklı bir bakış açısı getiren Karakuş, “Baksanız çoğunun çalışmaları ABD üniversitelerinde tamamlanmış, şimdi bu insanlar ABD’ye dönük ithamlarda bulunuyor. Siz orada çalışırken iyiydi de, şimdi mi kötü oldu ABD” diye konuştu.


Haberin ÖZETİ ise şu:
İthal etmek istedikleri 6 GDO’lu mısıra izin çıkmayan ve tartışmalardan bıkan yem sanayicisi artık ineklere buğday yedirecek.

Sizin verdiğiniz gibi özet vermeye ise genellikle demagoji deniliyor.

Yazının tamamı burada, sizin verdiğiniz linkde: İneklere buğday yediriyoruz | E-Tarım | Tarımsal Haber (http://www.etarim.net/yetistiricilik/hayvansal-uretim/ineklere-bugday-yediriyoruz.html)


Şunu da eklemek isterim: Yem sanayicisi GDO'dan ne anlar? Bilimsel komisyonun kararına itibar edilmeli. Zaten onlarda tüm ürünlere değil, 9 GDO'lu üründen 6 tanesine onay vermemiş, 3 tanesine vermiş.
Yani bilim kurulu görevini yapmış! Mekanizma çalışmış.
Yine de bu ürünleri kullanmak zorunda olduğunu düşünen bir kesimin varlığını göstermesi açısından Yem Sanayicileri Birliğinin görüşü önemlidir.

**********************************

Aynı demagojiyi sayın MeyveliTepe, Drake'e yazdığı mesajda yapmış. Adamın makalesi Alvarez-Buylla makalesinden 3-4 ay önce yayınlanmış... Neden bunu irdelemediğini sorguluyor. Üstelik verilen yanıtta "evet, böyle bir durum var" şeklinde bir açık sözlülük olmasına rağmen... "Ben bu konuyla ilgilenmiyorum" ifadesini ise bir kaçamak olarak değerlendiriyor.

Alvarez-Buylla makalesinin engellenmiş olduğuna da inanırım. Kapitalist bir dünyada yaşıyoruz ve para her şeyi yaptırmaya muktedirdir.

Ama bir dergi veya dergiler gönderilen makaleyi yayınlamadı diye komplo teorilerine sığınmak ne kadar doğru bilmiyorum.

Ben Ankara Yüksek İhtisas hastanesinin yaptığı bir çalışmaya katılmıştım. Dünyada ilk kez yapılan bir çalışmayı yolladığımız dergilerin hepsinden "bu konu özgün bir konu olmadığı için yayınlanmaya gerek yoktur" gibi yanıtlar geldi. Hepsine yazı yazıp "özgün değilse daha önce nerede yapılmış, örnek verin" diye sormak zorunda kaldık. Ancak bundan sonra yayınlanabildi.

Her ay 15-20 makalenin yayınlandığı bir dergiye gönderilen 200-300 makalenin hepsi yayınlanır diye bir şey görmedim ben hiç.

Üstelik adı geçen PNAS dergisi bir Bioteknoloji yayını değil. İçinde astroidlerden mikroişlemcilere kadar her türlü konu var.

Ayrıca, geç de olsa, güç de olsa sonuçta yayınlanmış. Demek ki, her ne kadar para babası GDO firmalarının yoğun baskısı ve gücü olsa da bilimsel çalışmaları ve bunların sonuçlarını engellemek o kadar da kolay değil!

*********************

Bunca yazdığınızdan çıkardığım sonuç, GDO'ya bulyon muamelesi yapmalıyız.
Çorbaya gerçek tavuk suyu mu kullandın, bulyon mu, tercihi gibi bir şey

Çorbada ne gerçek, ne de bulyon tavuk suyu severim.

Böyle bir yoruma verebileceğim başka bir yanıt da gelmiyor aklıma.. kusura bakmayın. Sizin seviyenize çıkamadım.

Odeh
15-03-2012, 23:18
Mesajımı daha dikkatli okumanızda fayda var.

Haberi, bir öncesinde yazdığım mesajdaki gibi -yazım hatası bile olsa- değiştirmeden aktardım. İneklerin yiyip yemediği konu da değil zaten. Manşet, haberi aktaran basın organının. Değiştirmedim. Zaten bunu da vurgulamadım...

Vurgu, "...Bilimsel Risk Değerlendirme Raporları ve Sosyo-Ekonomik Risk Raporları’nda ilk kez ithalat izni istenilen ürünlerle ilgili olarak olumsuz bir bakış açısı oluştu ve 6 mısır geni için olumsuz görüş bildirilirken..." kısmıyla ilgili kalınlaştırılmış metin üzerineydi.

Yani yine bir şey söylemiş olmuyorsunuz.

Öküz altında buzağı aramaktansa dört başı mamur biçimde yazmanız için de gerekirse birkaç gün tek söz dahi yazmasak, bir toparlasanız... Bir metin yazarak görüşlerinizi, tezinizi ya da her nasıl adlandıracaksanız, "berrak" biçimde ortaya koysanız, tartışsak.

Olmaz mı? Yoksa görüş bildirmek konusunda bilmediğimiz bir kıstasınız mı var?

Odeh
15-03-2012, 23:20
233 numaralı mesaj için ne düşünüyorsunuz?

MeTePe
16-03-2012, 00:15
Mesajımı daha dikkatli okumanızda fayda var.
.

Tek cümlelik mesajınızı dikkatle ve tekrar okudum ve fikrim değişmedi.

Özet diye verdiğiniz kısım o yazının özeti değil. Bu kadar basit. Yazının özeti sizin savunduğunuz şeyin tam tersini söylüyor.

Haberin başlığı için de sizi eleştirmedim, yanlış anlaşılmasın. Yazan habercinin cehaletidir.

Yoksa görüş bildirmek konusunda bilmediğimiz bir kıstasınız mı var?

Kusura bakmayın... sizin aklınızdaki "görüşleri" tahmin edip bildirebilmek gibi bir beceriye sahip değilim.

Kıstas deyince; elbette kıstaslarım var. Rasyonel olmak!

233 numaralı mesaj için ne düşünüyorsunuz?

Ne düşünmemi istiyorsunuz?

Yazının tamamı GDO'nun faydaları ve potansiyel riskleri üzerine bir analiz.

Sizin alıntı yaptığınız kısım ise bilinmeyen bir şey değil! Yanılmıyorsam 15 yıllık falan bir bilgidir. Yani her yediğimiz içtiğimiz şeyden bir miktar DNA parçası bedenimize girebilir. Bu sadece GDO için geçerli değil, her türlü besin ve diğer şeyler için geçerli.

GDO'da risk olarak görünen şey, işaretlenmiş genlerin yatay transferi. Bu genlerin insan geni olmadığı ve bedenimizde aktive olma olasılığının neredeyse SIFIR olduğunu unutmamak lazım. İnsan DNA'sında binlerce gen mevcuttur ve bunların aktivasyonları oldukça narin mekanizmalara bağlıdır. Basitçe bir gen sokuşturup işlev görmesini bekleyemezsiniz.

Daha önceki mesajlarımdan birinde insan DNA'sında yüzlerce YABANCI DNA (özellikle virüs kaynaklı oncogenler) parçası olduğunu belirtmiştim. Yani bu süreç yeni değil, milyonlarca yıl öncesinden gelen bir süreç... Zaman zaman zararları olan bir süreç olduğu da doğru. Bazı viral kökenli hastalıklarda ve kanserlerde bu mekanizma tartışılır.

Peki böyle bir risk varsa asıl önemli olan bu DNA parçasının bağırsak hücrelerimize tutunması mıdır? Yoksa bunun bir sağlık tehditi, daha açık ifadeyle KANSER, ÜLSER, ALERJİ, DOĞAN BEBEKLERDE GENETİK ANORMALLİKLER vs. oluşturması mıdır?

Eğer DNA'nın pek de önemli olmayan ve kendini sürekli yenileyen yapısal hücrelere tutunması değilde yol açtıkları sorunlar önemliyse, SAĞLIK TEHDİTİ kısmını dikkate almamız gerekir.

Zaten önemli olan da budur!

Sağlık tehditini gösteren çalışma var mı? Şu ana kadar yapılan çalışmalarda böyle bir tehdit görülmemiş. Ha, görülebilir de... O yüzden bu kadar katı uluslararası düzenlemeler yapılıyor. Riskleri analiz etmek için...

**********************

Gördünüz mü? Yine sizin beklediğiniz yanıtı veremedim. Sanırım siz "böyle bir durum varsa GDO'nun zararı kabak gibi ortadaymış" şeklinde bir yorum yapmamı bekliyordunuz.

Bu arada makaleyi de bir derleyip toparlama açısından beğendiğimi de ifade etmek isterim. Ama sadece sizin alıntı yaptığınız kısmı değil... tamamını!

MeTePe
16-03-2012, 00:42
Bu arada bahsi geçen alıntının orijinal makalesini de buldum.

Sonuç kısmındaki analizlerden biri şu:

HGT is at the origin of the variety of life itself and there is very little reason to assume that consumption of transgenic food or feed adds any particular generalised risk.

Kabaca çevirirsek; Yatay Gen Transferinin yaşam çeşitliliğinin özü olduğunu ve transgenik gıdaların tüketilmesinin genel bir risk oluşturmasını beklemek için pek neden olmadığını söylüyor.

Çalışmanın diğer sonuçları da var. antibiyotik direnciyle ilgili risklerden bahsediyor ve GDO'larda bu markörlerin kullanılmamasını öneriyor.

Bir diğer sonucu ise; Gen transferinin DİKEY olabileceğine dair hiç bir bulgu olmadığını, yani üreme hücrelerine geçiş olabileceğine dair kanıt elde edilemediği şeklinde.

Çok yeni değil... 2004 tarihli ama detaylı bir makale: http://www.cib.org.br/estudos/estudos_alimentares15.pdf

Odeh
16-03-2012, 00:59
Zarf konusunda hassasiyetinizi anlıyorum. Mazrufu tekrarlayayım:
Bilimsel Risk Değerlendirme Raporları ve Sosyo-Ekonomik Risk Raporları’nda ilk kez ithalat izni istenilen ürünlerle ilgili olarak olumsuz bir bakış açısı oluştu ve 6 mısır geni için olumsuz görüş bildirilirken, 3’ünün ithal edilebileceği belirtildi.
Algıda seçicilik işte. Ben bunu kayda değer görmüşüm (konu ile ilgili olarak) siz maliyetin %10 arttığını iddia eden birlik başkanını... Mümkündür. Ama bilgi nettir. Yurda girmesine izin verilmeyen GDO'lu mısır vardır. Risk görülmüş, izin verilmemiştir. Kurumun sitesinde detay olmadığından aktaramadım.

Sizin alıntı yaptığınız kısım ise bilinmeyen bir şey değil! Yanılmıyorsam 15 yıllık falan bir bilgidir. Yani her yediğimiz içtiğimiz şeyden bir miktar DNA parçası bedenimize girebilir. Bu sadece GDO için geçerli değil, her türlü besin ve diğer şeyler için geçerli.
En azından bunu yakalamanız konuya katkı sunacağı için sevindim. Doğanın -kendine has- olağan akışında insanın müdahalesi olmadığı organizmaların DNA'ları konumuz dışı olduğuna göre, insanlık tarihi boyunca karşılaşmadığımız bir durum ile karşı karşıya kaldığımız bir muhakkaktır. Yani her besin için geçerli değildir, GDO'lardır szö konusu olan. Odağı yine bulanıklaştırmayınız.

GDO'da risk olarak görünen şey, işaretlenmiş genlerin yatay transferi. Bu genlerin insan geni olmadığı ve bedenimizde aktive olma olasılığının neredeyse SIFIR olduğunu unutmamak lazım. İnsan DNA'sında binlerce gen mevcuttur ve bunların aktivasyonları oldukça narin mekanizmalara bağlıdır. Basitçe bir gen sokuşturup işlev görmesini bekleyemezsiniz.
Katılıyorum, konu insan geni değil. ZATEN MAKALE DE İNSAN GENİ DEĞİL GDO'LU MISIRDAN YATAY GEÇİŞ YAPAN VE KOVALENT BAĞ KURABİLEN GENLERİN VARLIĞINA İŞARET EDİYOR. (Aslında bu kadar uzun büyük harf yazmam...)

Daha önceki mesajlarımdan birinde insan DNA'sında yüzlerce YABANCI DNA (özellikle virüs kaynaklı oncogenler) parçası olduğunu belirtmiştim. Yani bu süreç yeni değil, milyonlarca yıl öncesinden gelen bir süreç... Zaman zaman zararları olan bir süreç olduğu da doğru. Bazı viral kökenli hastalıklarda ve kanserlerde bu mekanizma tartışılır
Zaman dilimi konusunda aynı fikirdeyim, hatta fikrim öyle de kalması yönündedir, öyle 20-220 yıla sığacak sonu kestirilemeyen süreçlere değil.

GDO'lu organizmaların insan ya da diğer canlıların DNA'sına yatay geçişinin "kestirilemeyecek sonuçları" bir tehdit unsuru sayılmaz mı? Plasental geçiş yukarıdaki örnekte görülmekte. Ayrıca yine sözlerin arasında kaybolan bir cümleniz var: "bu DNA parçasının bağırsak hücrelerimize tutunması". Hayır DNA parçası bağırsak hücresine değil DNA'YA TUTUNUYOR. KOVALENT BAĞ ile.

Odeh
16-03-2012, 01:02
Yatayı sizden öğrenelim, dikeye yarın bakarız.

Odeh
16-03-2012, 01:05
"Eğer DNA'nın pek de önemli olmayan ve kendini sürekli yenileyen yapısal hücrelere tutunması değilde yol açtıkları sorunlar önemliyse, SAĞLIK TEHDİTİ kısmını dikkate almamız gerekir." sözünüzü yanlış anladığım için mesajımı düzeltiyorum.

MeTePe
16-03-2012, 03:01
Doğanın -kendine has- olağan akışında insanın müdahalesi olmadığı organizmaların DNA'ları konumuz dışı olduğuna göre, insanlık tarihi boyunca karşılaşmadığımız bir durum ile karşı karşıya kaldığımız bir muhakkaktır. Yani her besin için geçerli değildir, GDO'lardır szö konusu olan. Odağı yine bulanıklaştırmayınız.


Ben size çalışmanın aslını referans gösteriyorum... siz bana konuyu bulanıklaştırmaktan bahsediyorsunuz!

Ahmet'in DNA'sının bağ yapmasıyla, Mehmet'in DNA'sının bağ yapması arasında ne fark var? Evet, konumuz GDO'larda kullanılan markör genler ama bu genler de zaten fabrikada üretilmiş değil, doğadaki başka canlılardan alınmış genler.

Siz aynı genlere tamamen doğal yollarla maruz kalmadığınızı nereden biliyorsunuz?

Ayrıca, konu insan DNA'sı değilse risk nerede? Herhalde farelerin sağlığı için duyduğumuz endişe değil!

Farelerle deney yapılır... çünkü ucuzdur, çabuk ürerler, yer kaplamazlar, beslenmesi kolaydır ve İNSANA ÇOK BENZER nitelikleri vardır. Tabi bu deneyleri insanlar üstünde yapmak da pek kolay değildir.


GDO'lu organizmaların insan ya da diğer canlıların DNA'sına yatay geçişinin "kestirilemeyecek sonuçları" bir tehdit unsuru sayılmaz mı? Plasental geçiş yukarıdaki örnekte görülmekte. Ayrıca yine sözlerin arasında kaybolan bir cümleniz var: "bu DNA parçasının bağırsak hücrelerimize tutunması". Hayır DNA parçası bağırsak hücresine değil DNA'YA TUTUNUYOR. KOVALENT BAĞ ile.

Tehdit olup olmadığı konusundaki makale sonucunu yukarıda verdim.

Hiç bir bilimsel değer taşımamakla birlikte benim görüşüm de tehdit olmadığı şeklindedir. Çünkü bir tehdit söz konusu olsaydı:
- 20-25 yıl içinde bu tohumların kullanıldığı bölgelerde
1. Bitkilerde ciddi boyutta morfoloji ve genetik değişiklikler
2. Bu bitkilerden beslenen vahşi hayvanlarda genetik bozukluklar, kanserler, çeşitli norm dışı hastalıklar
3. Mahsülün verildiği çiftlik hayvanlarında anomaliler, sakatlıklar, kanserler, norm dışı hastalıklar
4. Bunlardan yapılmış ürünleri çok tüketen toplumlarda çeşitli hastalık insidanslarının değişmesi,
5. vs. vs. vs.

gibi gözden kaçmayacak sonuçlar görürdük. Üstelik de bu sonuçları firmalar falan saklayamazdı. Çünkü bunlar doğrudan değil, dolaylı görülebilecek etkiler... Firmaların tüm olası etkilerle ilgili tüm çalışmaları takip ve kontrol edecek gücü olması İMKANSIZDIR!

Bir de "kovalent bağın" nesine takıldınız anlamadım! İsterse lastikle bağla bağlansın. Kovalent bağ bir kimyasal moleküler bağdır ve moleküllerin ciddi bir kısmı bu şekilde birbirine bağlanır. Kovalent olmayıp da metalik bağ oluştursa ne fark eder, ionik bağ oluştursa ne fark eder?

Son olarak; 20 yıl, 220 yıl ile milyonlarca yıllık evrim sürecini birbiriyle kıyaslamak gibi bir hataya düşmüşsünüz. GDO'larda bu tür tehditler varsa milyonlarca yıl beklememize gerek yok. :) 8-10 yıl içinde dramatik değişiklikleri görürüz zaten.
Birisi, genlerin evrim süreci içerisinde türlerin genomunda bıraktığı artıklardır. Çok yavaş ilerleyen bir süreçtir. Diğeri ise suni olarak ortaya çıkmasından endişe ettiğimiz bir süreçtir. Bunun milyonlarca yılda değil, 1-2 kuşakta ortaya çıkmasından endişe ederiz.

Sanıyorum Junk DNA denilen konu hakkında biraz bilgi edinmeniz gerekiyor. Hatta konuyla bu kadar ilgili olduğunuza göre DNA'da genlerin nasıl işlev gördüğü, aktif, deaktif olduğu, kafasına göre bir genin çalışıp çalışmayacağı, hatta hatta, insan genomundaki 20-25.000 genden sadece %1,5 kadarının protein sentezinde işlev gördüğünü, geri kalan çok ciddi bir kısmın herhangi bir işlevinin görülmediğini falan araştırmanızın yararı olabilir.

Size göre lafı yine bulandırdım! :)

DNA'yı bir bina gibi düşünürseniz ona kovalent bağ ile bir gen parçası iliştirmek binanın rasgele bir yerine bir kapı veya pencere iliştirmek gibidir. Bir işe yaraması, bir işlev görmesi veya bir zararı olması olasılığı son derece küçüktür.

Odeh
16-03-2012, 10:38
"Doğanın -kendine has- olağan akışında insanın müdahalesi olmadığı organizmaların DNA'ları konumuz dışı olduğuna göre, insanlık tarihi boyunca karşılaşmadığımız bir durum ile karşı karşıya kaldığımız bir gerçek değil midir?"

Demiştim, bu konuda düşüncenizi alabilir miyim?

"Bu genlerin insan geni olmadığı ve bedenimizde aktive olma olasılığının neredeyse SIFIR olduğunu unutmamak lazım."
Demiştiniz. Sanırım yeterince açık ifade edemedim. Buna atfen söylediğim sözü biraz açayım. Konunun, geçiş yapan genlerin insan geni olup olmaması değil, hayatın doğal akışında -belki de hiç- karşılmayacak biçimde başka türlerden gen geçişinin mümkün olup olmamasıdır, ifade etmek istediğim nokta burasıydı.

"... konumuz GDO'larda kullanılan markör genler ama bu genler de zaten fabrikada üretilmiş değil, doğadaki başka canlılardan alınmış genler."
Demiştiniz. Yukarıda ifade ettiğim mesele işte tam da bu idi. İsabet oldu.
Bu sorulara (A) dersek;
Bu genlerin getireceği yeni durumlar hakkında güvenli olabileceklerine dair yeterli çalışma, araştırma, bilgi, kanıt var mıdır? Yoksa yaşayıp görmemiz mi gerekmektedir? Peki bu süre içinde ne yapmalıyız? Tüketmeli miyiz? Tüketmemeli miyiz? Sonuçlarından kim sorumlu olur?

Ben kovalent bağa takılmadım, geçişin mümkün olabileceğine dair bir bilginin kaybolmamasını amaçladım. Şimdi de "e zaten bu hep olur denirse" bu durumda yine aynı soruları (A) sormak zorunda kalırım.

İnsan DNA'sına yabancı gen parçalarının bağlanabileceğini, bunun da yaşamın bir parçası olduğunu, milyonlarca yıldan beri gerçekleştiğini söylemiştiniz. Ben de bunu olayın böyle kalması gerektiği yönünde düşündüğümü söyledim.
Ama farkımız şurada, siz, herkese açık bilgi kaynaklarına sahip "doğa" yerine, araştırabilmenin sınırlandırıldığı, patentli(?!), sadece bildirildiği kadarının bilinebildiği, kapalı ve insan yapımı bir organizmadan gelebilecek genlerin bir sakınca oluşturmayabileceğini hatta daha da ileri götürerek, "İyi de, zararsız olduğunu anlamak için ne yapacağız o zaman? Mevcut verileri dikkate alarak bir tez oluşturmamız lazım! 20 yılda ciddiye alınacak bir zarar görmemişiz... bunun sınırı ne? 220 yıl daha mı bekleyelim?" demiştiniz.

(Öneriniz için teşekkürler DNA konusunda elbette okurum, sıkıntı yok.)

MeyveliTepe
16-03-2012, 13:53
Aynı demagojiyi sayın MeyveliTepe, Drake'e yazdığı mesajda yapmış. Adamın makalesi Alvarez-Buylla makalesinden 3-4 ay önce yayınlanmış... Neden bunu irdelemediğini sorguluyor. Üstelik verilen yanıtta "evet, böyle bir durum var" şeklinde bir açık sözlülük olmasına rağmen... "Ben bu konuyla ilgilenmiyorum" ifadesini ise bir kaçamak olarak değerlendiriyor.

Nedense tüm demojojileri biz yaparmışız :)

Burada, son bir kaç gün içinde, (iyimser yorumlayalım) GDO'ları daha iyi öğrenelim, yanlış bildiklerimizi düzeltelim maksadıyla bir makalenin linki veriliyor ve tavsiye ediliyor. Güzel, bir itirazımız yok. Oturup okuyoruz.

Benzer çok makale var. GDO lobisine ait sitelerde veya destekçilerinde yüzlercesi var. Kimi yorum, kimi de bilimsel yayın. Çoğunlukla çevre ve sağlık açısından şuna baktık, saptanamadı, buna baktık bulunamadı şeklinde. Yorum olanlar da bağımsız çalışmalarda saptanmış ya da erişilmiş bulguları küçümser, geçersiz göstermeye çalışır şeklinde.

Bu makalede de böyleydi. makaleyi yazanların geçmiş çalışmalarına baktığımda yiyecek veya çevre ile ilgili bir çalışmaları görünmüyor. Çevre konusunda yazdıklarına özel dikkat gösterdim.

GDO'ların çevre konusunda olumsuz etkileri bir kaç ana noktada toplanır.

Büyük miktarlarda (145 milyon hektar net alan) tarımı yapıldığı için, çok büyük bir ekolojik alana yayılmıştır ve ciddi büyük bir alandaki ekosistemi doğrudan, daha fazlasını dolaylı etkiler.

Bunlardan birincisi, yabani, endemik ve GDO'suz çeşitleri gen kaçışı ile kirletmesidir. GDO lobisinin ikide bir yerel tohumlardan yanayız, bunlar korunmalıdır, çelik kasalarda saklanmalıdır gibi laflarına da hiç samimi bulmadığım için fena halde bozuluyorum.

Bu söylemlerinin arkasında, yerel, belli bir iklim ve toprak koşullarına uyumlu çeşitleri elde edip bunları patentleyerek sahip olma güdüsü var. Yoksa yerel çeşitlerin yaşatılması, dünyadaki bazı bölgeleri gerçekten açlıktan koruyabilecek potansiyeli umurlarında değil, kaldı ki bu özellik onlar için ciddi rakip.

İkincisi, doğadaki bitkilerde daha önce olmayan ve kendi kendine olması olasılığı bulunmayan genler içerdiği için ekosistemde bulunan tüm diğer bitki, hayvan veya mikroskobik canlıları, toprağı, suyu etkileyip, bunların da davranışını değiştirir. O güne kadar var olan, zaman içinde insan varlığıyla değişikliklere uğramış bile olsa, var olan dengeyi hızla değiştirir.

Bunun bilinen ilk örnekleri, BT toksinine dirençli böceklerdir. Bu böceklerin son iki yılda hızla yayılım gösterdiğine dair gelişmeler olduğunu biliyoruz.

Bir başka örnek de GDO'nun tasarımı yüzünden kullanılan herbisit ve bunun gitgide artan dozu sebebiyle doğanın bir tepkisi olarak ortaya çıkan yeni dirençli bitkilerdir. Bunlardan saptanan 8-10 tanesi var. Birtanesi (sadece ABD'ye bakıldığında) 3-4 yıl içinde tüm kuzey amerikaya yayılmış görünüyor. Bu bitki sadece herbisit direnci bakımından değil, gelişimi, topraktan aldığı besin, büyüklüğü vb. bir çok bakımından eskisiyle aynı değil. Tohumlarını uzaklara saçabilmekteki üstün başarısı sebebiyle yayılımı artık GDO yetiştirilen alanlarla sınırlı değil.

Bir üçüncüsü ise, gerek HT GDO'lar, gerek artık iflas eden BT GDO'lar sebebiyle, yine GDO şirketlerine ait herbisitlerin hesapsız kullanımı sebebiyle, zaten dünyanın başına dert olan kimyasal kirlenmenin artmış olması.

Özellikle de yeni gelecek olan "2,4-D" aktif maddeli kimyasala dayanıklı GDO'yu düşündüğümde. Round UP ömrünü tamamladı, yerine "2,4-D". Sonrasının ne olacağını hayal edemiyorum. Tam bir bataklık gibi. (Bu arada 2,4-D hakkında hiç bir görüş alamadık galiba).

Drake'in yazdığı makaleye bakalım. Bir çok alanda olduğu gibi GDO'lar çevreye de zarar vermez demeye getiriyor. Bunu yaparken de Dr.Chapela'nın çalışmasını kredisizleştiriyor. Makalenin yazıldığı tarih 2008. Dr.Chapela'nın çalışması 2001. Bir makalede 2001'de yapılmış çalışmaya bir atıfta bulunurken, şayet çalışmayı küçümseyecekseniz ne olup bittiğini biliyor olmalısınız. Neticede forumda mesaj yazmaya benzemiyor.

Drake'e yazdığım mesajda Chapela'nın çalışmasına yapılan saldırılardan, Monsantonun PR şirketi Bivings şirketinden, saldırılarda kullanılmış sahte isimlerden net bir şekilde bahsettim. Bunları biliyor olmalısınız diye de aynı netlikte yazdım.

Cevabında bunlardan hiç bahsetmedi. Açıkça sakladı. Oysa makalesinde Dr.Chapela'nın çalışmasına geçersiz diyordu. Bunun yerine ben bu konulardan zaten anlamam manasında bir şeyler söyledi. Madem anlamıyordun, ne diye böyle yazdın diye aklıma geliyor.

Alvarez Boylle'nin makalesi yayınlanana kadar iki sene süründürmüşler. Meksika'da endemik mısırın kirlenmesi konusundan makalesinde bahseden birilerinin bundan habersiz olması da tuhaf, ki çok da önemli değil. Cevap verirken haberim yoktu deyip kendini kurtarsın diye yazmıştım zaten. O da öyle yaptı.

Bunlardan çıkan başka bir sonuç ise, bizlere okuyup öğrenmemiz için önerilen Drake'in makelesinin yanlış ve taraflı bilgi içeriyor olması.

Henüz çok azından bahsettim. Onlarca kayda geçmiş genetik kirlenme olayı var. Bazıları mahkeme ile de sabit. Bunlar yeni de değil. Dirençli böcekler ve otlar da bir o kadar sabit.

Bunları görmeyip hala GDOların çevreye zararı yokmuş demek biraz abes ile iştigal. Bunlar bu kadar ortadayken bazılarının bilim adına üstünü örtmeye çalışması ise hepten garip.

Bu söylediklerinizin ciddi risk olduğunu gösterir hangi çalışmalar var? Evet, teorik olarak bu riskler var. Ancak unutmamalı ki, gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmiştir. Çoğu yapısal olarak kısırdır. Özürlüdür. Terminatör genler olmasa dahi aşılanan genleri çoğaltma, saçma becerisine sahip olamazlar.
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir.
Demogjiden mi bahsediyorduk? Şimdi bu riskler var mı yok mu? Riski boş verelim, realite var mı yok mu? Bu GDO'lar genlerini saçıyor mu saçmıyor mu?

"Bunları yapsalar dahi" diye başlayan cümle ne anlama geliyor? Mısır doğal, bakteri doğal, ee, sonuç da doğal mı? Bakteri geninin oraya girmesi de doğal mı? Hani gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmişti?

... Organik tarım vs. denilen şey sadece nostaljik bir hayaldir. Bugün organik tarımla bu ülkede yaşayan insanları şu anki maliyetlerle beslemeniz imkansızdır. Eğer çiftçimizin ayakta kalmasını istiyorsak, dünyanın kullandığı teknolojilerden geri kalamayız. Aksi halde çiftçimiz mısır yetiştirmeyi bırakıp devlet desteğiyle kahvehane köşelerinde oturmaya başlar.

Organik tarımın bir hayal olması da çok tartışmalı. Hangi patron, sermaye sahibi, üst düzey bürokrat, hatta GDO ithal etmek hevesindeki gıda imalatçısına bakarsanız kendi çoluk çocuğuna organik ürünler yedirdiğini görürsünüz. Bunların içinde kendine ait özel arazilerinde sadece kendisi için organik yiyecek ürettirenler olduğunu bililiyorum. Fakat hiç bir zaman organik üretimi destekleyecek politikalar üretmemiş, desteklememiştir. İsterler ki hep marjinal kalsın.

Bir de; bu vatandaş yıllardır yanlış kullanılan tarım ilaçlarına bu kadar kafayı takmadı... Türkiye için son derece küçük risk oluşturan GDO'ya neden bu derece tepki gösterildiğini anlamakta zorlanıyorum. GDO'suz ama hatalı tarım ilacı kullanılan ürünlerin oluşturduğu riskler GDO ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.

Demogojiden mi bahsediyorduk yine diyeceğim. GDO'yu boşverin, yemenize bakın, riski de minicik zaten, tarım ilacı daha önemli, siz onunla ilgilenin, neymiş o GDO istemeyiz filan lafları, mesajı veriliyor.

Burası boya kimyasalcılarının forumu olsaydı belki eh derdik. İyi de burası Ağaçlar.Net. Biraz müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzedi. Burada bir çok kişi öyle ya da böyle tarım yapıyor. En yapmayanı balkonunda yiyecek yetiştiriyor. Buradaki herkes tohum nedir, nasıl çimlendirilip büyütülür bilir. Genel yaklaşım ise zehirsiz yiyecek üretimi. Yani GDO'lar ve tarım ilaçları bizler için birinden biri seçilecek bir şey değil. Kaldı ki GDO'lar tarım ilaçlarına zaten batık.

Burada ekolojiden ve ekosistemden bahsettiğimizde, olabildiğince kirletilmemişini, doğal yaşam dengesinin bozulmamışını kastederiz. Bir zamanlar DDT ve Agent orange'ın baş üreticisi olan Monsanto'nun dioxin ile kirletip bir çok ölüm, kanser ve sakat doğuma sebep olduğu kirlenmiş yerlerin de bir ekolojisi var. Çernobil sonrası çok geniş bir alanda da var bir ekoloji. Union Carbain'in Hindistandaki tesisilerinin etrafı da gayet ekolojikti. Ölümlerin sayısı belli değil ama 500 bin sakat doğumdan söz edilen Agent Orange ile yıkanmış Vietnam bölgelerinde ekoloji olmadığını kim söyleyebilir (şimdiden sonra altın pirinç ile besleyecekmiş - vicdan azabı mı acaba?). Monsanto sadece agent orange'dan etkilenen amerikan askeri için cezaya mahküm olmuştu. Neticede ekoloji ne durumda olursa olsun bir yerdeki (şayet varsa) canlıların ertaflarıyla ilişkilerinin adıdır. Ama buradaki bir çok kişi bunun durumuyla daha çok ilgileniyoruz.

Evimizde ısınıyor muyuz, cep telefonu kullanıyormuyuz, geçmiş olsun o zaman gibi bir demogoji bizleri genelde battı balık yan gider, evimiz ısınıyorsa demek ki çevreyi olumsuz etkiliyoruz, o halde GDO'ya direnmek neden diye düşünemiyoruz. Evimizi ısıtırken olabildiğince sürdürülebilir kaynaklardan olsun arzumuz hep var. Bunun için belki küçük girişimleri olanlarımız da oluyor bazen. Ama GDO larla beslenmeyi, GDO ların doğaya salınmasını bir çoğumuz bir alternatif olarak görmüyoruz. Bunun insan ve toplumları düşünmek değil, tamamen ekonomik ve politik bir şey olduğunun farkındayız.

Bir çoğumuz bilime de karşı değiliz. Kaldı ki bilime karşı olmak ya da olmamak diye bir şey de yok. Bilim neticede bilginin biriktirilip, var olanlar kullanılarak yeni bilgiler üretilme sürecinin adıdır. Burada önemli olan bilginin ne için ve nasıl kullanıldığıdır. Bilim yapmak ve bilgi üretmek her zaman insan, doğa ve toplumlar yararına olmaz. Sermayenin hakim olduğu dönemimizde, bilim para ile yapılır. Çok parası olanlar da daha çok para kazanmak için yapar veya yaptırır. Bunun sonucunda ortaya çıkan şey, satılan bir şey ise müşterisinin kim olduğuna göre pazarlanır.

MeyveliTepe
16-03-2012, 14:41
BT bakterisini bir çoğumuz biliriz.

Erişkini kelebek olan tırtıllarda çok etkilidir. Zehirli preperat kullanmadan yetiştiricilik yapanlar, ürünlerinde zararlı tırtıl popülasyonu saptadıklarında, çoğunlukla lokal olarak "BT kurstaki" içeren bir preperat hazırlayarak tırtıllara temas edecek şekilde püskürtürüz.

Bakteri tırtıllın derisinden nüfuz eder, tırtılın içinde tırtıla toksik madde salgılar. Bunun sonucunda aynı gün tırtıl beslenmeyi durdurur, ertesi gün de ölür.

Püskürttüğümüz preperattaki bakteri bitki yüzeyinde hava şartlarına bağlı olarak 3-4 güne kadar canlı kalır, sonra o da ölür.

Yine koşullara göre, herhangi bir ürünün bir sezondaki yaşam döngüsünde bu ihtiyaç bir, bazen iki, en fazla 4 kere olur.

Fakat farkedip önlem almamışsak tırtıl bize pek bir şey bırakmaz. Bu şekildeki bir kullanım, BT bakterisinin bitki dokularına, hücrelerine girmesine sebep olmaz. Bakteri, çok kısa bir süre için bitki yüzeyinde kalır. Bu sebepten de böceklerde herhangi bir direnç oluşması mümkün değildir.

BT toksin içeren GDO'larda ise, tohumdan başlayıp hasat ve hasat sonrasında da gerek meyve gerek bitkinin diğer aksamında, kökten yaprağa kadar her hücrede bu toksin mevcuttur. Bunun sonucunda da bir çok dirençli böcek ortaya çıktı ve yayılıyor.

Endişelenip kızdığım şeylerden birisi de, bu dirençli böcekler buraya kadar geldiğinde ne yapacağız? GDO şirketi para kazanacak diye önemli bir silahımızdan da olduk gibime geliyor.

MeyveliTepe
16-03-2012, 14:43
Radikal Gazetesi yazarlarından Koray Çalışkanın yeni bir köşe yazısı (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1081925&Yazar=KORAY-CALISKAN&CategoryID=98).

MeTePe
16-03-2012, 15:19
Evimizde ısınıyor muyuz, cep telefonu kullanıyormuyuz, geçmiş olsun o zaman gibi bir demogoji bizleri genelde battı balık yan gider, evimiz ısınıyorsa demek ki çevreyi olumsuz etkiliyoruz, ...

;)

Bu tür şeylere demagoji değil "ANALOJİ" denir.

Eski mesajlarıma evirip çevirip yeniden yanıt yazmışsınız. Ama içinde yeni bir bilgi vs. de yok!

Drake'in avukatı değilim ama yakın arkadaşı değilseniz gelen bir E-posta mesajına neyi neden ve nasıl yaptığını uzun uzun açıklamasını nasıl bekliyorsunuz anlamadım. :) Aynı çalışmayı yöntem, teknik açısından hatalı gören ve eleştiren pek çok başka bilim adamı da makalelerine bu görüşlerini almışlar. Demek ki komplocu ciddi bir kesim bilim adamı mevcut. :)

Bir çalışma - doğru sonucu vermiş bile olsa - mutlaka muteber sayılmak zorunda mıdır?

Ayrıca, son derece kötü ve kasıtlı bir bilim insanı bile olsa (ki bilmiyorum, belki öyledir) Drake'in kasıtlı hareket ettiğini neye dayanarak ileri sürebilirsiniz? Buna şüphecilik bile denmez! Ne denir ona bir şey söylemeyeyim artık.

Mesajlarım hakkında içi kalabalık ama içeriği yeni bir bilgi içermeyen çok sayıda yorumda bulunmuşsunuz. Hepsi kabulümdür. Bir insan olarak gerektiğinde yanlış yorumlar da yapabileceğimi kabul ederim.

Ancak son derece yeni, Ocak 2012 ve Mart2011 yılına dair haber linkleri vermiştim. Bunlar doğrudan biogüvenlik üzerine Alman resmi makamlarınca yapılmış çalışmalardı. Gördüğüm kadarıyla bunları görmezden gelmeyi tercih etmişsiniz. :p Seçici algı dedikleri bu olsa gerek.

Ha, bir de ufak dokundurmalar vardı... Biz bu sitede tarımla vs. uğraşan kişileriz diye... Eh, yorum yapmak için burada zirai mesaj sahibi olmak gerekiyorsa bir ara ben de teras ve bahçe fotoğraflarını çekip koyayım bari. ;)
Bitki yetiştirme işinden pek anlamadım için burayı zaman zaman takip ediyordum ama yorumlara bakınca doğru yerde olup olmadığım konusunda tereddütler oluşmaya başladı bende.

MeyveliTepe
16-03-2012, 17:00
Drake'in avukatı değilim ama yakın arkadaşı değilseniz gelen bir E-posta mesajına neyi neden ve nasıl yaptığını uzun uzun açıklamasını nasıl bekliyorsunuz anlamadım. Aynı çalışmayı yöntem, teknik açısından hatalı gören ve eleştiren pek çok başka bilim adamı da makalelerine bu görüşlerini almışlar. Demek ki komplocu ciddi bir kesim bilim adamı mevcut.
Çok haklısınız, buna geleceğim.

Ancak son derece yeni, Ocak 2012 ve Mart2011 yılına dair haber linkleri vermiştim. Bunlar doğrudan biogüvenlik üzerine Alman resmi makamlarınca yapılmış çalışmalardı. Gördüğüm kadarıyla bunları görmezden gelmeyi tercih etmişsiniz. Seçici algı dedikleri bu olsa gerek.

Merak etmeyin, buna da geleceğim.

Aslında daha hiç yazmadığım bir dolu şey de var. Bunların bir kısmı burada iddia edilen şeyler. Bazılarını bilerek bıraktım ki üzerinde yorumlar oluşsun diye. Zaman ölçüsünde onlara da geleceğim.

MeTePe
16-03-2012, 17:42
.
.. Konunun, geçiş yapan genlerin insan geni olup olmaması değil, hayatın doğal akışında -belki de hiç- karşılmayacak biçimde başka türlerden gen geçişinin mümkün olup olmamasıdır, ifade etmek istediğim nokta burasıydı.
...
Bu genlerin getireceği yeni durumlar hakkında güvenli olabileceklerine dair yeterli çalışma, araştırma, bilgi, kanıt var mıdır? Yoksa yaşayıp görmemiz mi gerekmektedir? Peki bu süre içinde ne yapmalıyız? Tüketmeli miyiz? Tüketmemeli miyiz? Sonuçlarından kim sorumlu olur?
..
.

Şimdi mesajınızın tamamı anladığım kadarıyla, aslında tek bir soru çerçevesinde dönüyor...

- GDO'lar doğal olmayan genlerdir.
=> Doğal olmayan genler DNA'mıza bağlanmaktadır.
=> Bu doğada olabilen, doğal bir süreç değildir.
=> GDO olmasaydı böyle bir durumda olmayacaktı
(Yanlış anladıysam düzeltirsiniz)

Bu çerçevede baktığınızda, evet, GDO olmasa böyle bir şey olmayacaktı DİYEMEYİZ! Çünkü bilmiyoruz!

Bunu bilmek de pek kolay değil. İnsan DNA'larını sürekli analiz edip şuradan şu gen gelmiş, buradan bu gen gelmiş demek pek kolay değil. Genleri işaretlemek zaten son 5-10 yılda teknolojinin ilerlemesiyle mümkün olmuş bir şey... GDO'da bunu tespit etmelerinin nedeni ise "bakmış" olmaları ve bu genlerin zaten işaretli genler olması.

Özetlemek gerekirse, tamamen organik ve doğal bir domates yediğinizde aynen GDO'da olduğu gibi domatesten doğrudan veya dolaylı olarak size geçen gen parçaları olup olmadığını bilmiyoruz. Bu tür şeylerin zaman zaman olması çok muhtemel. Çünkü Genetik haritamız bu tür pek çok işlevsiz hurda gen barındırıyor.

Bunlar işin oldukça teknik kısmı ama ben yine bir analoji yapacağım ve siz ne alakası var diyeceksiniz:

Varsayalım ki evinizde su boruları kurşundur. Kurşun bilinen en zehirli elementlerden biridir. Burada borunun kurşun olmasına mı kafayı takarsınız, yoksa çeşmeden akan suda kurşun bulunup bulunmadığına mı? Eğer akan suda kurşun varsa bunun yanlış bir uygulama olduğunu tereddütle (!!!) söyleyebilirsiniz. Çünkü boruya gelen suda kurşun olup olmadığını da ölçmeniz gerekir. Eğer çeşmeden akan suda kurşunun zerresi yoksa borunun kurşun olmasının bir önemi kalır mı?

*************

Genlerin getireceği yeni durumların güvenli olup olmadığını, yeterli çalışma, araştırma, bilgi, kanıt var mıdır diye sormuşsunuz.

Elbette bu çok önemli bir soru ve işin özü de aslında burada yatıyor.

Sizin için "yeterli" ne kadardır?

Benim için yeterli olan sizin için yetersiz olabilir. Sizin için yeterli olan benim için fazla olabilir. Tamamen subjektif bir ölçü birimi...

Dolayısıyla bu "yeterlilik" mevzusu hiç bir zaman ulaşılamayacak, ancak yaklaşılabilecek bir hedeftir. İngilizce bilip bilmediğiniz hakkında bir bilgim yok. Bir kaç mesaj önce verdiğim linklerde son 25 yıldır yapılan çalışmaların herhangi bir olumsuzluğu göstermediğini söylüyor. Bunun anlamı elbette her şey tamamen güvenli demek değil! Asla her şey tamamen güvenli ve "yeterli" çalışma yapılmış olmayacak! Belki 50 yıl sonra eldeki veriler aynı şeyi söyleyecek, ama yine yeterli olmayacak. Belki de sizin endişeleriniz haklı çıkacak.

Einstein, Newton'un yerçekimi kanununu yeterli görseydi, Genel Görelilik Kuramı asla ortaya çıkmazdı.

Şimdi ben size şunu sormak istiyorum: Sizin tamamen ikna olmanız, güvenmeniz ve yeterli bulmanız için gereken şartlar nedir? Tamam! Yemek zorunda değilsiniz... Ama sizin ikna olmanız için ne olması lazım? Sizi hangi sonuç tatmin edecek?

Siz bu sorunun yanıtını verebilirseniz, belki ben de sizi anlamaya çalışırım, daha iyi yanıtlar verebilirim.

Eğer yanıtınız: "Ben asla, hiç bir zaman ve hiç bir koşulda ikna olmaya niyetli değilim" diyorsanız, bu dogmatik bir yaklaşımdır ve benim sorularınıza karşı bir şeyler söylememin de bir anlamı olmaz.

üzüm
16-03-2012, 17:46
Ne yediğime dikkat ediyorum.

GDO'lu ise bilmek benim hakkım.

'GDO'lu ürün tükettiniz mi? Yanıtınız evet ise gönüllü kobay oldunuz bile... Hadi geçmiş olsun.' cümlesiyle asla karşılaşmak istemiyorum.

(Cep telefonları 80'lerin başından beri kullanılıyor; kitle ölümleri olmadı; son 10-15 yıldır insan sağlığına etkileri biliniyor.)

GDO'lu bitkilerin hukuksal sorunları ortadayken, çevre üzerinde etkileri bilinirken ki bunlar bile beni dehşete düşümeye yetiyor; sağlığımız üzerinde etkilerinin göz ardı edilmesini anlayamıyorum.

Geşmişte yaşanan bir deli dana olayı var. Bunun nedeni hayvanlarda görülen bazı hastalıkların tür bariyerini aşarak insanlarda da görülebilmesi değil midir.

İnsan kapalı bir kutu; eğer bu kutuyu çözebilmiş olsaydık tek bir ilaç, tek bir tedavi yöntemiyle sağlık sorunlarımıza çare bulurduk. Bilmediğimiz o kadar çok şey varken bir de GDO'lu ürünlerin besin zincirimize eklenmesini kabul etmiyorum.

Odeh
16-03-2012, 20:42
- GDO'lar doğal olmayan genlerdir.
=> Doğal olmayan genler DNA'mıza bağlanmaktadır.
=> Bu doğada olabilen, doğal bir süreç değildir.
=> GDO olmasaydı böyle bir durumda olmayacaktı

Bu çerçevede baktığınızda, evet, GDO olmasa böyle bir şey olmayacaktı DİYEMEYİZ! Çünkü bilmiyoruz!

Diyebiliriz, çünkü GDO yoksa o GDO'dan geçebilecek genler de söz konusu olmayacaktır. Yalnız burada evrim süreci içindeki genetik değişiklikler ile 5-10-20 yıl içinde gelişebilecek genetik değişiklikleri eş tutma ya da benzeş, yakın görme hatasına düşmemek gerekir.

Doğa, dünyada hiç bir labaratuvarda olmayan ve olamayacak olanaklar ile yöntemlere sahip kanımca. Doğanın hassas dengesi ve bu dengeyi sürdürebilme becerisi insanoğlunun biriktirebildiği bilgi ve yeteneklerle asla kıyaslanamaz. Bu nedenle eğer gelecekte bir bitki farklı bir organizmanın genine sahip olursa, insanoğlunun müdahalesi dışında, bu o zamana kadar geçen sürecin bir sonucu olacaktır. Ve muhtemelen de insan ömrüne kıyasla çok ama çok uzun bir zaman diliminde gerçekleşecektir. Bu süre de doğa içindeki diğer dengelerin düzenlenmesi için yeterli bir süre olmalı.

Bu genetik değişikliği doğa yapmaz da insan yaparsa ne olur, kısmına bakışım bu yönde.

Sizin yanıtınız, yukarıdaki mesajlarınızdan gördüğüm kadarıyla: şimdiye kadar çok da hayati birşey olmadı, ama araştırmalar elbette sürmeli, aksi kanıtlanıncaya kadar geçecek bu süreçte GDO üretilmeli ve kullanılması kısıtlanmamalı, merkezli...

Kurşun boru örneğinize gelirsek; önce boruya kafayı takarım. Konu benim ve ailemin sağlığı olduğu için geri dönüşü olamayabilecek bir durumu yaşamak kendi adıma akılsızlık olur. Bunun için de önce kirlenebilir derim, sonra bu yargıyı (ister önyargı deyin ister temkin) test ederim. Zaten mesele bu arada, bu süreçte suyu içmeli mi içmemeli mi???

***
Sizin için "yeterli" ne kadardır?
(...)
Sizin tamamen ikna olmanız, güvenmeniz ve yeterli bulmanız için gereken şartlar nedir? Tamam! Yemek zorunda değilsiniz... Ama sizin ikna olmanız için ne olması lazım? Sizi hangi sonuç tatmin edecek?

Siz bu sorunun yanıtını verebilirseniz, belki ben de sizi anlamaya çalışırım, daha iyi yanıtlar verebilirim.
Bu konu için makul bir sınır çizmem güç, samimi olmak gerekirse. Çünkü, "tamam, bu yanıt gerçekten yeterlidir" diyebilmem için bu mesajın 1, 2 ve 3. paragraflarında yazdığım düşüncelerimi kökten ya da önemli kısmını değiştirebilecek bir çerçevenin çizilmesini, yanlışlanmasını ya da yerine daha anlamlı bir görüş/teori getirilmesini beklerim...

Ben dogmatik bakış açısına sahip değilim, bu konuda endişe etmeyiniz. Dinlemeyi, sorgulamayı, eleştirel bakışımı şimdiye kadar pek elden bıraktığım söylenemez...

İngilizce bilmiyorum. Ama sizin ya da sayın MeyveliTepe'nin türkçeleştirerek aktardıklarını dikkatle takip ediyorum. Siz daha kısa geçiyorsunuz ama gelen yanıtlar içinde alıntıdan parçalar geldikçe birleştirme fırsatı buluyorum... Sizin yok dediğiniz veri, diğer katılımcı tarafından var olarak bildiriliyor. İngilizce nedeniyle bu diyaloğa dahil değilim maalesef.

MeTePe
16-03-2012, 23:01
İngilizce bilmiyorum. Ama sizin ya da sayın MeyveliTepe'nin türkçeleştirerek aktardıklarını dikkatle takip ediyorum. Siz daha kısa geçiyorsunuz ama gelen yanıtlar içinde alıntıdan parçalar geldikçe birleştirme fırsatı buluyorum... Sizin yok dediğiniz veri, diğer katılımcı tarafından var olarak bildiriliyor. İngilizce nedeniyle bu diyaloğa dahil değilim maalesef.

Çevirmenliğe çok zaman ayıramıyorum ama verdiğim linklerle ilgili kısa birer açıklama getireyim o zaman:

Biosafety research conclusions: Genetically modified Bt maize is safe - News - gmo-safety.eu (http://www.gmo-safety.eu/news/1388.igw-genetically-modified-biosafety-research.html)

Eğitim ve Araştırma Federal Bakanlığı - GDO Güvenliği Sitesinden alıntı:

Uluslararası Yeşil Hafta -Berlin Paneliyle ilgili makale

Burada Bakanlık tarafından 25 yıldır sürdürülen GDO bitkilerin çevresel etkileri hakkındaki çalışma sonuçlarından bahsediyor.

Panelin sonucu: Genetiği Değiştirilmiş BT Mısırı Güvenlidir.

Scientists presented a clear conclusion during International Green Week in Berlin: genetically modified Bt maize is as safe as conventional maize. In fact, they say it is better for protecting species diversity in fields and that cultivation of Bt maize could **** prevent soil erosion and conserve soil fertility. This is one of the results of research projects on the environmental impacts of GM plants that have been funded by Germany’s Federal Ministry of Education and Research (BMBF) over the past 25 years.

Kaba Çevirisi:

Berlindeki Uluslararası Yeşil Hafta Etkinliğine katılan bilim adamları net bir sonuca imza attı: Genetiği değiştirilmiş BT mısır konvansiyonel mısır kadar güvenlidir! Aslında, söylediklerine göre tarlalardaki tür çeşitliliğinin korunması için daha bile iyidir ve BT mısır ekimi toprak erozyonunu önlemeye yardımcı olabilir ve toprak verimliliğini koruyabilir. Bu, Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı tarafından son 25 yılda fon sağlanan GDO bitkilerinin çevresel etkileri üzerine araştırma projelerinin sonuçlarından bir tanesidir.

Bugüne kadar bakanlık 300'den fazla proje için 100 milyon Euro kaynak sağlamış. Bunlardan 120 tanesi doğrudan biogüvenlik üzerineymiş.

Makalenin son kısmında ise panel katılımcıları mevcut Anti-GDO ikliminin en iyi araştırmacılarının beyin göçüne neden olduğu endişesini ortaya koyuyor. Bu mereti aslında 1980'lerde biz keşfettik ama şimdi vandalizm nedeniyle bilim adamları bu konuda çalışmak istemiyor diyorlar. Bu nedenle uluslararası rakiplerinin gerisinde kaldıklarını belirtiyorlar.

****************

Diğer makalede de aşağı yukarı benzer bir içerik var. Aslında haber başlığında içerik özetlenmiş:
Bu çalışmaya da 150 civarında alanla ilgili kişi katılmış.

The environmental effects identified fall within the spectrum for conventional varieties.

Çevirisi:
Tespit edilen çevresel etkiler konvansiyonel çeşitlilik sınırları içerisinde kalıyor.

Odeh
16-03-2012, 23:17
Açıklama için teşekkür ederim.

MeTePe
16-03-2012, 23:18
Geşmişte yaşanan bir deli dana olayı var. Bunun nedeni hayvanlarda görülen bazı hastalıkların tür bariyerini aşarak insanlarda da görülebilmesi değil midir.


Kusura bakmayın ama bu bilgi yanlış! :)

Deli dana hastalığı Prionlardan kaynaklanan bir hastalıktır ve insanlarda da benzer türlerinin olduğu bilinmektedir. Örneğin Kuru hastalığı veya Creutzfeldt-Jakob hastalığı...

Üstelik bu hastalık grubu diğer hastalıklardan tamamen farklı bir mekanizmaya sahiptir. Ortada hastalığı yapan bir bakteri veya virüs yoktur. Sadece kendine benzer proteinleri deforme edip kendisi gibi yapan bir protein molekülü vardır.

Dolayısıyla bu hastalığa yakalanabilmek için prionun etki edebileceği proteinlere sahip olmak gerekir. Söz konusu proteinleri barındıran tüm canlılar bu hastalıktan etkilenir.

Uzun lafın kısası "aşılan tür engeli" falan yok ortada...

Tür engeli zaman zaman aşılabilir. Örneğin kuş gribinin insanlarda da hastalık yapması gibi. Bu da normal bir evrimsel süreçtir. Veba salgınları da böyle bir süreç sonrasında vebaya dayanıklı bir genoma sahip nesille sonuçlanmıştır.

Aslında söyledikleriniz, GDO olmasa bile başka risklerin ne kadar fazla olabileceğini doğruluyor. AIDS, Kuş Gribi, Domuz Gribi vs. gibi tehditler tamamen doğal süreçlerle ortaya çıkan tehditler. Böyle salgınlar dünyada milyonlarca insanı göz açıp kapayıncaya kadar öldürebilir. Bugün ölümcül bir salgının dünyanın etrafını dolaşması 48 saat falan sürer.

GDO bunların yanında fındık fıstık gibi kalıyor.