Şöyle bir ölçüp biçince bu bahçe konusunu, aklıma gelen birkaç noktayı yazmak istedim. TV'de gözüme ilişen bir program da bu fikirlere kaynak oldu ya, neyse...
Biz Türklerin yatuk olana kadar

zaten bu tür bir meşgale ile uğraşması mümkün değildi.
Çünkü tartışmasız faydacı bir dünya bakışına sahipken bir bahçe kurayım, çiçek, ağaç dikeyim karşısına geçip de şöyle bir seyredeyim düşüncesi zaten taban tabana zıt görüşlerdir.
Ancak dikkatimi çeken konu şu: sınırları belirlenmiş, zevk, sefa ya da sosyal amaçlarla bahçe düzenlemesek de bitki ve çiçekleri farklı biçimlerde zaten düzenlemiş, görsel bir zenginlik unsuru olarak derlemişiz. Hem de nerede biliyor musunuz? Yurdun (evin) ortasında, duvarında, atın üstünde... Kısacası HALI'da...
Yatuk olunup bir de üzerine İslam'la tanışınca halı kültüründe çok büyük bir bir eksilme olmasa da bitki ve çiçeklerin derlenerek kullanılması için yeni bir mecra keşfetmişiz. ÇİNİ'de...
Fonksiyonu olmayan hiç bir iş ve oluşa vakit ayırmayan, hayatında yer vermeyen bu akıllı Türklerin, kaynakların ve bilginin verimli kullanılması adına bence harika bir bakış açısı sunduklarını düşünüyorum.
Bahçe düzenlemelerinin sınıfsal ve sosyal -lütfen dikkat kültürel değil- boyut kazanması çok sonra olsa da yaşlı Evropa'nın kopyası olmakta öteye geçememiştir.
