Sayın syılmaz size katılıyorum.
Çıkar için, 5 kuruş daha fazla kazanmak için nelerin feda edildiği ortada ona diyeceğim yok. Fakat açıkçası ben Bakanlıklar'dan yapılan açıklamalara da çok güvenmiyorum. Her türlü zararlı maddenin haddini aşan biçimde kullanılmasına rağmen gıda kodeksini değiştirmeyen, yoğurdun, sütün, sucuğun, yumurtanın,çikolatanın, salçanın, konservenin, domatesin vs. aklınıza gelecek her türlü besinin yetiştirilmesi veya üretilmesi aşamasında üreticilere katı kurlallar koymayan ve denetim mekanizmasını hiç çalıştırmayan Bakanlıklara hiç güvenim yok.
Çok güvenilir ve doğru işler mi yapıyorlar? Daha nice firmalar var, bir iki taneyi açıklamakla iş bitmez. Önce üretim aşaması için tedbirler almalılar.
İsmi açıklanan firmalardan Apikoğlu ve Pınar'ın (Sayın nevsune'nin aktardığı) açıklamaları şahsen beni tatmin etti. (Bu arada ben 15 yıldır salam,sucuk,sosis yemedim, mutfağımı da sokmadım). Zaten üzerinde eser miktarda olabilir diye yazıyor, dna kalıntısını bile var anlamına geliyormuş. Bu linç kampanyasını da hoş bulmuyorum. Anlayıp dinlemeden...
Dediğim gibi, hiç bir Bakanlığa güvenmiyorum. Kaldı ki Bakanlık madem açıklama yapmak istiyor, ürünlerin içinde bulduğu kanatlı et miktarını da yayınlasın, ne kadar yani? Dna kalıntısı mı yoksa %50simi kanatlı et içeriyor. Açıklama bilimsel olacaksa bu ayrıntılara ihtiyaç var.
Son olarak siyasetin de bu işlerin bir parçası olduğunu Türkiye'de hiç akıldan çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Menfaat ve çıkar çatışmaları olduğunda çoğu kurum ve kuruluş bir kalemde harcanır. Çok örneklerini gördük, görüyoruz.
"İleri demokrasiyi" iliklerimize kadar yaşadığımız şu günlerde hangi kamu kurumunun, neyi, ne amaçla yaptığı tam bir bilinmezliktir. Ülkede güven kalmamıştır. Muhalif sesleri kamu ya da özel olsun her türlü dümen çevirip susturmak bir alışkanlık olmuştur.
Tabi ki bunlar kişisel görüşlerim..
İyi günler dilerim.
|