View Single Post
Eski 18-03-2012, 03:00   #297
MeyveliTepe
agaclar.net
 
MeyveliTepe's Avatar
 
Giriş Tarihi: 22-03-2007
Şehir: Kocaeli
Mesajlar: 9,024
Alıntı:
Şimdi sizin Prof.Alvarez Boyll yazışmasına dönecek olursak, diyorsunuz ki; "Bu konudaki bilim adamlarının %90'ı yalancıdır, çıkarcıdır, firmaların adamıdır. Bakın zavallı kadını ne hallere düşürmüş, makalesini 2 sene yayınlatmamışlar."

İyi de nasılsa eninde sonunda yayınlanmış. Kendisine rica etsem sorar mısınız: Yayınlanması için mafya veya başka bir örgütten yardım mı almış?
Anlamazlıktan gelerek karikatürize etmiyorsunuz umarım. Prof. Bir yüzde vermedi. Sonunda Dr.Chapela bile yayınlayabildi yazısını. O olay şirketlerin işlerine gelmediği, o güne kadar söylediklerinin yalan olduğunu ortaya çıkaran bir çalışmaya doğrudan veya dolaylı müdahalesi ile ilgili. Chapela'nın hikayesini üşenmesem, zamanım olsa oturup çevireceğim.

Kastedilen, GDO yararına araştırma yapıyor gibi görünenler. Ona baktık bulamadık, şuna baktık çok iyidir diyenlerin bazıları. Başkaları nasıl buluyor ki o zaman. Hala GDOlar başka bitkilere gen transferi yapmadı, çevreyi etkilemedi diyenler var. Fazladan bitkinin daha iyi gelişmesine de yarıyormuş. Bilseydik BT bakterisini sadece tırtıla sıkmaz, gübre gibi kökten de verirdik.

Araştırma kısıtlamalarıyla ilgili bir yorumda bulunmamışsınız. Diyorlar ki, tohum alınırken bir anlaşma imzalanacak. Bu anlaşmada da araştırma kısıtı var. İzin verilmesi lazım. O zaman tohum alıp da araştırma yapanlar izinli araştırma yapıyor anlamına gelmiyor mu? Bakın birisi GDO tohum ekip araştırma yapmış, çevreye ne kadar iyi olduğuna dair makaleler yazmış. O zaman nasıl almış acaba o tohumları? Başka birileri de rahatsız olmuş GDO tohumların ekilmesine tarlayı yakmışlar. Haklı olarak "vandalism" diye şikayet etmiş. Dahası çevreye olan etkileri artık ayyuka çıkmışken. İnsan hiç olmazsa sabit olanları kabul eder de onların üzerinden bir şeyler yapar.

[quote]Örneğin meşhur BT genini alaım. Toprakta bulunan Gram(+) bir bakteriye ait bir gen. Hayatınız boyunca bununla hiç karşı karşıya gelmeyeceğinizi nasıl söyleyebilirsiniz? Bağırsaklarımızda dahi milyonlarca bakteri yaşıyor. Bunların bazıları GDO çalışmalarında kullanılan bakteriler.[quote]
Biz bu bakteri ile yıllardır iç içeyiz. İsteyin yarım saat sonra resmini çekip göndereyim. Ama bunun geni tek başına dolaşmaz. Tırtıl dışında (kurstaki izolasyonu) zararsız bir bakteridir. Toksini de tırtılın iç organlarında üretir. Tırtıl dışında başka bir yaratıkta da toksin üretmez. Bitkinin DNA'sına çakılan da bakterinin kendisi değil, toksinin kendisi kanımca.

Neyse, esas yazmak istediklerim;

Alıntı:
Şimdi sorulması gerek soru şu: Bu konuda gerçek uzmanlar olan bir komitenin değerlendirme raporuna güvenecek miyiz? Yoksa, "Ben ikna olmadım!" deyip itiraz mı edeceğiz?
Kimi güvenip ikna olur, kimi olmaz. Nereden bakıldığına göre değişir.

İnsanlar, bu aşamada kendilerine dayatılan BT/HT mısır varyetelerinin ve BT/HT soya varyetelerinin doğrudan veya dolaylı yiyecek zinciri içine girmesinin güvenli olduğuna temelden inanmıyor.

İnanmamak için de yeterli sebepleri var.

Burada esas belirleyici olan da, forumda öyledir, böyledir diye yazdığımız şeyler değil.

GDO'lar toplumun besin zincirinin içine gizliden girmeye çalışıyor. Sadece bu bile tepki duyulmasına yeter.

Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir yiyecek şirketi, olumlu ayırd edici bir özellik olarak, "benim ürünüm GDO'dur, nasıl da güzeldir" demedi, diyemedi.

Çıktığı ülke olan ABD'de "GDO ile GDO olmayan aynıdır" diyerek, GDO'ların GDO olmayanlar arasına gizlenmesini sağladılar. Bir şey gizleniyorsa insanlar, "gizleniyor, (kaba tabirle) demek ki var bir b.kluk" diye düşünürler. Nitekim bu güne kadar ortaya çıkanlar insanların kuşkularını azaltmadı, arttırdı.

Hali hazırda yiyecek zincirine giren GDO'lar hiç bir zaman tüketicinin yararına, sağlığına vb. bir kaygı taşımadı. Sadece patent sahibi şirketlerin yararına, bir kâr makinası gibi çalıştı.

GDO'lar hep sahipli idi. 2-3 şirket ve bunlarla bütünleşmiş bir devletin dünya politikasını oluşturdu. Başta Dünya Ticaret Örgütü olmak üzere, evvelce yapılmış, ülkeler arasındaki ilişkileri düzenleyen anlaşmalar kullanılarak dünyaya pompalanmaya çalışıldı. İnsanlar bunların detayını bilmese bile genel hatlarıyla biliyorlar. Bu bile tek başına "ne oluyoruz" demeye yeter.

Tohum yaşamı temsil eder. Tohumun bir sahibinin olması bile yeterince itici bir şey. İnsanlar bunun farkında.

Ülkemizde olan bitene bakalım. Senelerce milyonlarca ton GDO mısır ve soya girdi ülkeye. Yiyecek şirketleri ser verip sır vermeden yedirdi bunları insanlara.

Sonra bir yönetmelik çıktı, kadük oldu. Sonra AB mevzuatı paralelinde kanun ve devamında bir yönetmelik daha çıktı.

Hatırladığım kadarıyla altı ay kadar bekleme süresi koydular. GDO ithalatı devam etti. kanun ve yönetmelik devreye girdiğinde, hiç bir yiyecek kutusunun üzerinde GDO'ludur yazmadı. Oysa miktarı belirsiz GDO girdi stoku vardı.

Aslında soya ve mısır ithalatı hiç hız kesmedi. Her yıl, bir öncekinden de fazla soya ve mısır girmeye devam etti. Teorik olarak bunların GDO'suz olması gerekir. Belki de öyledir. Toplam ithalat rakamlarına bakmıştım ama ülkelerine bakmadım. İlk fırsatta bir göz atacağım.

Hiç bir yayın organında GDO denetimi ile ilgili bir şey duymadık.

Sonra yem sanayi derneği, GDO ithal edeceğim dedi. Oysa dermek ithalat yapmıyor. Tek tek şirketler yapıyor. Şirketler mutad olduğu üzere derneğin arkasına gizlendi.

Kanuna göre ürettikleri yemlere etiket koymaları lazım. Koyanlar da var nitekim. Ama tüketici bunun neresinde? (Şayet inekleri tüketici saymazsak)

Peki, bu yemlerle beslenen hayvan ürünleri, et, süt, yoğurt, peynir,tavuk, yumurta vb. ne oldu. Biliyor muyuz hangisinin GDO'lu olduğunu hangisinin olmadığını?

Söz gelimi, siz özellikle GDO yemek istiyorsunuz? Nasıl seçiyorsunuz?

Oysa kanun şunu diyor;
Alıntı:
(4) Alınan başvurular Bakanlık tarafından Kurula iletilir. Kurul doksan gün içerisinde başvurunun kabul edilip edilmediğini ve diğer değerlendirmelerini Bakanlığa gönderir. Bakanlık on beş gün içerisinde başvuru sahibine bildirimde bulunur. Ek bilgi veya belge talebi nedeniyle geçen süre, bu sürenin hesabında dikkate alınmaz.
(5) GDO ve ürünlerinin;
a) İnsan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği tehdit etmesi,
b) Üretici ve tüketicinin tercih hakkının ortadan kaldırılması,
c) Çevrenin ekolojik dengesinin ve ekosistemin bozulmasına neden olması,
ç) GDO ve ürünlerinin çevreye yayılma riskinin olması,
d) Biyolojik çeşitliliğin devamlılığını tehlikeye düşürmesi,
e) Başvuru sahibinin biyogüvenliğin sağlanmasına yönelik tedbirleri uygulamak için yeterli teknik donanıma sahip olmadığının anlaşıldığı,
durumlarda bu başvurular reddedilir.
Yukarıdaki (b) şıkkına bakalım. Nerede tüketicinin tercih hakkı?

Bizler teker teker şirketleri arayıp GDO yem kullanılıyor mu diye soruyoruz. Belki siz de aynını yapmalısınız. Herkes gibi sizin de tercih hakkınız var.

Hoş, görünüşe göre herhangi bir markete girip içinde mısır türevleri veya soya türevleri, tercihan ikisini birden içeren ne alsanız arzu ettiğiniz üzere GDO vardır.

Peki GDO istemeyenler ne yapacak?

Durum böyle olunca, "benim de GDO isteme hakkım var, bana GDO yeme diyemezsiniz" demenin bir mânâsı yok, samimi de değil. Siz o hakkı zaten kullanıyorsunuz. Ne yeseniz zaten GDO. Fakat insanların "GDO istemeyiz" demesini kısıtlamaya kalktığınızda bilerek veya bilmeyerek GDO lobisiyle aynı paralele düşersiniz. Bu bakımdan dikkatli olmak gerek. İnsanların GDO istemeyiz demeye, eşlerine dostlarına, iletişimde oldukları başkalarına GDO yememesini tavsiye etme hakları da vardır. Nitekim siz de GDO iyidir deme hakkınızı kullanıyorsunuz.

Gıda İthalatçıları derneği de aynını yaptı. Bazı gıda şirketlerinin isteği doğrultusunda başvuruda bulundu. Gerçekte kimin istediği belli değil, gizli. Üye listelerini bile kaldırdılar ortadan. GDO iyi bir şey ise neden?

Kurulun yapısına da bir bakın. Neyi temsil ediyor? Kabul edilenler hep oy çokluğu ile. Demek ki bir fikir birliği bile yok. Dış ticaretin biyogüvenlik ile ne alakası olabilir ki?

Bugün içinde bulunduğumuz GDO kaosunun ulvi bir genetik bilimiyle alakalı olduğunu hiç düşünmüyorum. Genetik diye bir bilim varsa, bu alandaki bilgi birikimiyle insanlar ve genel olarak doğa lehine yapılabilecek bir çok şey potansiyel olarak var. Bunu kim reddedebilir.

Ama olanlar bu değil. Bütün mesele bu.

Bizler burada yine bilgi ve bulgularımızı paylaşırız. Fakat yukarıda listelediklerim bu günün pratik gerçekleridir ve toplumların davranışlarını, sağduyusunu bunlar belirler.

Ha, sonunda ne olur. Toplumlar seslerini çıkarıp değiştirme, etkileme gücüne sahip olmadıkları için kârlarına kâr katmaya devam ederler.

Bizim gibiler de, artık çoktandır zaten yaptığımız gibi kendi besinimizi kendimiz üretiriz.

MeyveliTepe Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön