Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Aynı demagojiyi sayın MeyveliTepe, Drake'e yazdığı mesajda yapmış. Adamın makalesi Alvarez-Buylla makalesinden 3-4 ay önce yayınlanmış... Neden bunu irdelemediğini sorguluyor. Üstelik verilen yanıtta "evet, böyle bir durum var" şeklinde bir açık sözlülük olmasına rağmen... "Ben bu konuyla ilgilenmiyorum" ifadesini ise bir kaçamak olarak değerlendiriyor.
|
Nedense tüm demojojileri biz yaparmışız
Burada, son bir kaç gün içinde, (iyimser yorumlayalım) GDO'ları daha iyi öğrenelim, yanlış bildiklerimizi düzeltelim maksadıyla bir makalenin linki veriliyor ve tavsiye ediliyor. Güzel, bir itirazımız yok. Oturup okuyoruz.
Benzer çok makale var. GDO lobisine ait sitelerde veya destekçilerinde yüzlercesi var. Kimi yorum, kimi de bilimsel yayın. Çoğunlukla çevre ve sağlık açısından şuna baktık, saptanamadı, buna baktık bulunamadı şeklinde. Yorum olanlar da bağımsız çalışmalarda saptanmış ya da erişilmiş bulguları küçümser, geçersiz göstermeye çalışır şeklinde.
Bu makalede de böyleydi. makaleyi yazanların geçmiş çalışmalarına baktığımda yiyecek veya çevre ile ilgili bir çalışmaları görünmüyor. Çevre konusunda yazdıklarına özel dikkat gösterdim.
GDO'ların çevre konusunda olumsuz etkileri bir kaç ana noktada toplanır.
Büyük miktarlarda (145 milyon hektar net alan) tarımı yapıldığı için, çok büyük bir ekolojik alana yayılmıştır ve ciddi büyük bir alandaki ekosistemi doğrudan, daha fazlasını dolaylı etkiler.
Bunlardan birincisi, yabani, endemik ve GDO'suz çeşitleri gen kaçışı ile kirletmesidir. GDO lobisinin ikide bir yerel tohumlardan yanayız, bunlar korunmalıdır, çelik kasalarda saklanmalıdır gibi laflarına da hiç samimi bulmadığım için fena halde bozuluyorum.
Bu söylemlerinin arkasında, yerel, belli bir iklim ve toprak koşullarına uyumlu çeşitleri elde edip bunları patentleyerek sahip olma güdüsü var. Yoksa yerel çeşitlerin yaşatılması, dünyadaki bazı bölgeleri gerçekten açlıktan koruyabilecek potansiyeli umurlarında değil, kaldı ki bu özellik onlar için ciddi rakip.
İkincisi, doğadaki bitkilerde daha önce olmayan ve kendi kendine olması olasılığı bulunmayan genler içerdiği için ekosistemde bulunan tüm diğer bitki, hayvan veya mikroskobik canlıları, toprağı, suyu etkileyip, bunların da davranışını değiştirir. O güne kadar var olan, zaman içinde insan varlığıyla değişikliklere uğramış bile olsa, var olan dengeyi hızla değiştirir.
Bunun bilinen ilk örnekleri, BT toksinine dirençli böceklerdir. Bu böceklerin son iki yılda hızla yayılım gösterdiğine dair gelişmeler olduğunu biliyoruz.
Bir başka örnek de GDO'nun tasarımı yüzünden kullanılan herbisit ve bunun gitgide artan dozu sebebiyle doğanın bir tepkisi olarak ortaya çıkan yeni dirençli bitkilerdir. Bunlardan saptanan 8-10 tanesi var. Birtanesi (sadece ABD'ye bakıldığında) 3-4 yıl içinde tüm kuzey amerikaya yayılmış görünüyor. Bu bitki sadece herbisit direnci bakımından değil, gelişimi, topraktan aldığı besin, büyüklüğü
vb. bir çok bakımından eskisiyle aynı değil. Tohumlarını uzaklara saçabilmekteki üstün başarısı sebebiyle yayılımı artık GDO yetiştirilen alanlarla sınırlı değil.
Bir üçüncüsü ise, gerek HT GDO'lar, gerek artık iflas eden BT GDO'lar sebebiyle, yine GDO şirketlerine ait herbisitlerin hesapsız kullanımı sebebiyle, zaten dünyanın başına dert olan kimyasal kirlenmenin artmış olması.
Özellikle de yeni gelecek olan "2,4-D" aktif maddeli kimyasala dayanıklı GDO'yu düşündüğümde. Round UP ömrünü tamamladı, yerine "2,4-D". Sonrasının ne olacağını hayal edemiyorum. Tam bir bataklık gibi. (Bu arada 2,4-D hakkında hiç bir görüş alamadık galiba).
Drake'in yazdığı makaleye bakalım. Bir çok alanda olduğu gibi GDO'lar çevreye de zarar vermez demeye getiriyor. Bunu yaparken de Dr.Chapela'nın çalışmasını kredisizleştiriyor. Makalenin yazıldığı tarih 2008. Dr.Chapela'nın çalışması 2001. Bir makalede 2001'de yapılmış çalışmaya bir atıfta bulunurken, şayet çalışmayı küçümseyecekseniz ne olup bittiğini biliyor olmalısınız. Neticede forumda mesaj yazmaya benzemiyor.
Drake'e yazdığım mesajda Chapela'nın çalışmasına yapılan saldırılardan, Monsantonun
PR şirketi Bivings şirketinden, saldırılarda kullanılmış sahte isimlerden net bir şekilde bahsettim. Bunları biliyor olmalısınız diye de aynı netlikte yazdım.
Cevabında bunlardan hiç bahsetmedi. Açıkça sakladı. Oysa makalesinde Dr.Chapela'nın çalışmasına geçersiz diyordu. Bunun yerine ben bu konulardan zaten anlamam manasında bir şeyler söyledi. Madem anlamıyordun, ne diye böyle yazdın diye aklıma geliyor.
Alvarez Boylle'nin makalesi yayınlanana kadar iki sene süründürmüşler. Meksika'da endemik mısırın kirlenmesi konusundan makalesinde bahseden birilerinin bundan habersiz olması da tuhaf, ki çok da önemli değil. Cevap verirken haberim yoktu deyip kendini kurtarsın diye yazmıştım zaten. O da öyle yaptı.
Bunlardan çıkan başka bir sonuç ise, bizlere okuyup öğrenmemiz için önerilen Drake'in makelesinin yanlış ve taraflı bilgi içeriyor olması.
Henüz çok azından bahsettim. Onlarca kayda geçmiş genetik kirlenme olayı var. Bazıları mahkeme ile de sabit. Bunlar yeni de değil. Dirençli böcekler ve otlar da bir o kadar sabit.
Bunları görmeyip hala GDOların çevreye zararı yokmuş demek biraz abes ile iştigal. Bunlar bu kadar ortadayken bazılarının bilim adına üstünü örtmeye çalışması ise hepten garip.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Bu söylediklerinizin ciddi risk olduğunu gösterir hangi çalışmalar var? Evet, teorik olarak bu riskler var. Ancak unutmamalı ki, gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmiştir. Çoğu yapısal olarak kısırdır. Özürlüdür. Terminatör genler olmasa dahi aşılanan genleri çoğaltma, saçma becerisine sahip olamazlar.
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir.
|
Demogjiden mi bahsediyorduk? Şimdi bu riskler var mı yok mu? Riski boş verelim, realite var mı yok mu? Bu GDO'lar genlerini saçıyor mu saçmıyor mu?
"Bunları yapsalar dahi" diye başlayan cümle ne anlama geliyor? Mısır doğal, bakteri doğal, ee, sonuç da doğal mı? Bakteri geninin oraya girmesi de doğal mı? Hani gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmişti?
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
... Organik tarım vs. denilen şey sadece nostaljik bir hayaldir. Bugün organik tarımla bu ülkede yaşayan insanları şu anki maliyetlerle beslemeniz imkansızdır. Eğer çiftçimizin ayakta kalmasını istiyorsak, dünyanın kullandığı teknolojilerden geri kalamayız. Aksi halde çiftçimiz mısır yetiştirmeyi bırakıp devlet desteğiyle kahvehane köşelerinde oturmaya başlar.
|
Organik tarımın bir hayal olması da çok tartışmalı. Hangi patron, sermaye sahibi, üst düzey bürokrat, hatta GDO ithal etmek hevesindeki gıda imalatçısına bakarsanız kendi çoluk çocuğuna organik ürünler yedirdiğini görürsünüz. Bunların içinde kendine ait özel arazilerinde sadece kendisi için organik yiyecek ürettirenler olduğunu bililiyorum. Fakat hiç bir zaman organik üretimi destekleyecek politikalar üretmemiş, desteklememiştir. İsterler ki hep marjinal kalsın.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeTePe
Bir de; bu vatandaş yıllardır yanlış kullanılan tarım ilaçlarına bu kadar kafayı takmadı... Türkiye için son derece küçük risk oluşturan GDO'ya neden bu derece tepki gösterildiğini anlamakta zorlanıyorum. GDO'suz ama hatalı tarım ilacı kullanılan ürünlerin oluşturduğu riskler GDO ile kıyaslanamayacak kadar yüksektir.
|
Demogojiden mi bahsediyorduk yine diyeceğim. GDO'yu boşverin, yemenize bakın, riski de minicik zaten, tarım ilacı daha önemli, siz onunla ilgilenin, neymiş o GDO istemeyiz filan lafları, mesajı veriliyor.
Burası boya kimyasalcılarının forumu olsaydı belki eh derdik. İyi de burası Ağaçlar.Net. Biraz müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzedi. Burada bir çok kişi öyle ya da böyle tarım yapıyor. En yapmayanı balkonunda yiyecek yetiştiriyor. Buradaki herkes tohum nedir, nasıl çimlendirilip büyütülür bilir. Genel yaklaşım ise zehirsiz yiyecek üretimi. Yani GDO'lar ve tarım ilaçları bizler için birinden biri seçilecek bir şey değil. Kaldı ki GDO'lar tarım ilaçlarına zaten batık.
Burada ekolojiden ve ekosistemden bahsettiğimizde, olabildiğince kirletilmemişini, doğal yaşam dengesinin bozulmamışını kastederiz. Bir zamanlar DDT ve Agent orange'ın baş üreticisi olan Monsanto'nun dioxin ile kirletip bir çok ölüm, kanser ve sakat doğuma sebep olduğu kirlenmiş yerlerin de bir ekolojisi var. Çernobil sonrası çok geniş bir alanda da var bir ekoloji. Union Carbain'in Hindistandaki tesisilerinin etrafı da gayet ekolojikti. Ölümlerin sayısı belli değil ama 500 bin sakat doğumdan söz edilen Agent Orange ile yıkanmış Vietnam bölgelerinde ekoloji olmadığını kim söyleyebilir (
şimdiden sonra altın pirinç ile besleyecekmiş - vicdan azabı mı acaba?). Monsanto sadece agent orange'dan etkilenen amerikan askeri için cezaya mahküm olmuştu. Neticede ekoloji ne durumda olursa olsun bir yerdeki (şayet varsa) canlıların ertaflarıyla ilişkilerinin adıdır. Ama buradaki bir çok kişi bunun durumuyla daha çok ilgileniyoruz.
Evimizde ısınıyor muyuz, cep telefonu kullanıyormuyuz, geçmiş olsun o zaman gibi bir demogoji bizleri genelde battı balık yan gider, evimiz ısınıyorsa demek ki çevreyi olumsuz etkiliyoruz, o halde GDO'ya direnmek neden diye düşünemiyoruz. Evimizi ısıtırken olabildiğince sürdürülebilir kaynaklardan olsun arzumuz hep var. Bunun için belki küçük girişimleri olanlarımız da oluyor bazen. Ama GDO larla beslenmeyi, GDO ların doğaya salınmasını bir çoğumuz bir alternatif olarak görmüyoruz. Bunun insan ve toplumları düşünmek değil, tamamen ekonomik ve politik bir şey olduğunun farkındayız.
Bir çoğumuz bilime de karşı değiliz. Kaldı ki bilime karşı olmak ya da olmamak diye bir şey de yok. Bilim neticede bilginin biriktirilip, var olanlar kullanılarak yeni bilgiler üretilme sürecinin adıdır. Burada önemli olan bilginin ne için ve nasıl kullanıldığıdır. Bilim yapmak ve bilgi üretmek her zaman insan, doğa ve toplumlar yararına olmaz. Sermayenin hakim olduğu dönemimizde, bilim para ile yapılır. Çok parası olanlar da daha çok para kazanmak için yapar veya yaptırır. Bunun sonucunda ortaya çıkan şey, satılan bir şey ise müşterisinin kim olduğuna göre pazarlanır.