View Single Post
Eski 11-03-2012, 02:09   #126
Talip Girgin
Ağaç Dostu
 
Talip Girgin's Avatar
 
Giriş Tarihi: 18-01-2008
Şehir: Kırklareli
Mesajlar: 218
Fantom’u ziyarete Bangladeş'e gittim


Bundan “400 veya 500 yıl önce, gemisi korsanların saldırısına uğrayan genç bir adam, Bengali sahillerinin ıssız bir köşesinde bitkin vaziyette karaya çıkar. Onu pigmeler bulur ve iyileştirir. Genç adam, babasının katilinin kafatası üstüne yemin eder: Bütün hayatımı korsanlık, haksızlık ve zalimlikle savaşmaya adıyorum. Oğullarım da benim yolumdan gidecek...

Tüm denizciler ve yerliler Kızılmaske'yi ölümsüz sanmakta ve hatta ondan 'Ölümsüz Ruh' diye bahsetmektedirler. Adı ormanda bir efsanedir ve bu efsaneyle ilgili olarak sadece ormanda Fantom diye seslenin. O sizi bulur!”

Bir zamanlar hepimiz çocuktuk!
Teksas, Tommiks, Zagor, Kaptan Swing, Kızılmaske gibi çizgi romanlarını okul kitapları arasında bende herkes gibi çok okurdum. Kendimi bu çizgi kahramanlarının yerine koyar, kendi dünyamın kahramanı olurdum!

Çocukluk aklı işte, Kızılmaske’nin “Kafatası Mağarası”nı düşünür bir gün mutlaka oraya gideceğimi ve ormanda Kızılmaskeeeeee diye bağıracağımı, etrafımı pigmelerin saracağını ve beni ormanın efendisi Fantomun yanına götüreceklerini hayal ederdim.
Tabi bende ona; Fantom ağabey benim adım Talip Girgin seni görmek için çok uzaklardan, Türkiye’den geliyorum. Bana da ülkemde “Demirci Efe” derler. Aha da bak benim de kendi yaptığım bir yüzüğüm ve üzerinde kendi simgem var...
Demeyi çok istedim...


Yılların çok acelesi varmış birader... Benzinlik sayacı gibi hızla geldi geçti. Bizler birden ne olduğunu anlamadan büyüyüp çoluk çocuğa karıştık, kimimiz torun torba sahibesi oluverdik. Diğer taraftan Yaş’ta büyümüştük ama “baş’ta” halen bir çocuktuk biz! İnsanların yaşlandıkça çocuklaştığını ve hatta ender de olsa, doksan yüz yaşına gelenlerin bebekleştiğini, dişlerinin yeniden çıktığını ya görmüş ya duymuşuzdur.

Bir ömür bilinçaltında yaşattığımız o macera dolu “ben”liğimizi açığa çıkarıp bazen Zagor gibi AAHYAAKKK! Bazen, Ceyn’ini kaybetmiş Tarzan gibi AAAAOOOOooo diye, balta girmemiş (aslansız ormanlarda) bastık narayı! Bazen karanlığa kurşun sıktık “BANG BANG BANG!!!”, Boşalttığımız her fişeğin “barut kokusu” bizi kendine esir yaptı!

Bazen, “Rastgele” diyerek oltalarımızı serin sulara attık, bazen, “Mola” diyerek ağımızı derin sulara bıraktık. Bazen fotoğraf makinemiz ile o dağ senin bu dağ benim, o çayır senin bu bayır benim, dere tepe demeden hem gezdik hem deklanşörlerimize ŞRAK ŞRAK ŞRAK basıverdik. Vücudumuzdaki elektriği çıplak ayaklarımızla toprağa boşalttık. Akan çağlayanların yanı başında, ayaklarımızı sarkıtıp ıslık çaldık.
Bazen pür dikkat kesilip yaban hayata kulak verdik. Kâh bülbülü taklit eden kanaryaları dinledik, kâh kurbağa sesine hayran bakan çalı kuşlarını gözledik. Yavaş yavaş doğayı ve canlılarını sevmeye başladık. Bazen onlarla iletişime girmeye çalıştık; sessizce dinledik, dinledik, dinledik ama olmadı tüm yabaniler bizim varlığımızdan rahatsız oluyorlardı. Bir türlü onların dünyasına ayak uyduramıyorduk.
Neden rahatsız olmasınlar ki? Biz onların tanıdığı insan; “Tarzan” değildik! Bizler, yani birçoğumuz onlar için gözü dönmüş katillerdik! Uzun süredir evde beslediğim bir muhabbet kuşumuz, iki adet kaplumbağa, bir adet beta balığımız var. Daha önce de baktığımız yüzlerce akvaryum balığımız vardı. Kaplumbağaların yem almak için yaptıklarını görseniz şaşarsınız. Beta’nın yem verdiğinizde o olağan üstü elbisesi ile tavus kuşu gibi kabardığını ve bir hamlede yemi yuttuğu görülmeye değer.

Muhabbet kuşu evlere şenlik, kendini zorla sevdiriyor! Kafesin içine parmağınızı uzatıyorsunuz kuş, başını parmağınıza yaslayıp yatarken durmadan cıvıl cıvıl bir şeyler anlatıyor. Kafesinin kapağını açıyorum dışarı çıkıp elimin içine yatıyor. Bazen omzuma gelip kulağımın içine cıvır cıvır bir şeyler anlatıyor. Kafesinde ıslığıma cevap verip Arap kızı gibi bana yakın yerden, tellerinin arasından şaşkın şaşkın, meraklı gözlerle beni izliyor. Harika bir şey bu yahu...

Yaklaşık 15 yıldır hiçbir canlıya keyfiyetten kıyamaz oldum. Daha önceleri de aman aman öyle bir hırsım yoktu; üç beş bıldırcın birkaç ördek, birkaç çulluk, bir iki tavşan, yedi domuz, bir gergedan, iki fil, üç leopar, dört bizon; bir yabani manda... Allah aşkına biri şu “ÇAN”I sallandırsın yoksa tüm mahlûkatın neslini bitireceğim yahu! )

Bazen tüm bunlar yetmeyebiliyor!
Tıpkı yıllarca hiç bıkmadan usanmadan bilinçaltımızda yaşattığımız hayalimizin peşinde koşma isteğimiz gibi. Fırsatını yakaladığımızda hiç düşünmeden karar veririz. “Bu saatten sonra bir daha bu fırsat gelmez” deyip hayallerimizin peşine takıldığımız olur değil mi?

Talip Girgin Çevrimdışı   Başa Dön