Sayın MeyveliTepe,
Yorumlarınız için teşekkür ederim.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Sn.MeTePe,
. doğada kendi kendine olamayacak şekilde başka organizmalardan alınan genlerin tohumlara ve normalde doğada yaşayan diğer canlılara aktarılıp patentlenerek, insan ve hayvanlar için besin olacak şekilde yine doğada ekilip, biçilmesi ya da yetiştirilmesi durumudur.
|
Bu düşüncenin neresi yanlış? Günlük yaşantımızda kullandığımız pek çok şey doğada yoktur.. veya normal değildir. Doğada bir Televizyon veya mikrodalga fırın görebiliyor musunuz? Daha basite inelim... doğada bildiğimiz "kağıt" var mı? Kağıt üretmek için gerekli olan kimyasal süreçleri biliyor musunuz?
Teknoloji dediğimiz budur zaten. Sizin ileri sürdüğünüz şey bir "önyargı".
Sonuçlar itibariyle zararlı olacağını düşünseniz bile, teknoloji olarak kullanılmasına önyargı ile yaklaşamazsınız. Zararlıysa zararını göstermelisiniz. Ayrıca zararının yararından fazla olduğunu göstermelisiniz.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Yalnız burada sormak istediğim bir şey, "GDO'lu olmayan gıdalar için yapılmış kaç çalışma var?" derken, GDO'lu olan gıdalar, ya da genel olarak bahis konusu GDO'lar için çalışmaların eksik olmasının normal olduğunu mu vurgulamak istediniz?
.
|
Ben öyle bir şey demediğim için "demagoji" yapıyorsunuz!
Hiç bir zaman hiç bir konuda yeterli çalışma olmaz. Her zaman yapacak daha fazla şey vardır.
Anlatmaya çalıştığım şey, organik gıda ile maruz kaldığımız risklerin neredeyse hiç ölçülmemiş olmasıdır. GDO konusunda iyi kötü yapılmış hatırı sayılır çalışma mevcuttur. Yani elde mevcut, değerlendirilebilir veri var. Normalde günlük hayatta kullandığımız pek çok gıda içinse bu tür risk analizleri yapılmamıştır veya yeni yeni yapılmaktadır.
Örneğin tamamen GDO'suz masumane tavuk yumurtasının kolesterol artışına yol açıp açmadığı dahi hala tartışma konusudur.
Beyaz et mi, kırmızı et mi tartışması devam etmektedir. Tereyağının itibarı hala belirsizdir. Hatta yüksek kolesterolün tedavisi konusunda dahi yakın zamanda koca koca profesörleri birbirine düşüren tartışmaları görmedik mi?
Kısacası bu işler sizin belirttiğiniz kadar basit değildir. 2 tane invitro araştırma sonucuna bakarak "aha yakaladık işte" diyemezsiniz.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Diyorsunuz. Bu durumda riski ölçmüş ve küçük olduğunu görmüş olmamız gerekmiyor mu?
|
En temel risk ölçümü insanın beklenen yaşam süresidir. Bundan ötesi yoktur. Eğer belli şeyler daha uzun yaşamanıza yol açıyorsa işe yaradığını varsayarsınız. Bir tarafta GDO'yu bolca kullanan ABD'ye bakalım... diğer taraftan GDO'yu hiç kullanmayan az gelişmiş ülkelere. Hatta GDO'yu geçelim... açlık içindeki afrika ülkelerine bakalım... Fazla söze gerek var mı?
Her 2 çocuktan birinin AÇLIKTAN öldüğü bir ülkede GDO'nun olması değil, olmaması risktir.
Kaldı ki, laboratuar çalışmaları dışında klinik olarak GDO'lar nedeniyle şu ana kadar görülen en önemli sağlık sorunu gen aşılanan ürünlerden kaynaklanan alerjik reaksiyonlardır.
Ayrıca ülkemizde yeni yeni gündeme gelse de GDO'lu gıdalar 20 yıldır kullanılıyor. Bu gıdaların güvenilirlikleri hakkında da Batı ülkelerinde oldukça katı kısıtlamalar getirilmiştir.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Bağımsız araştırmalar henüz yetersiz ise, yapılabilenlerde pek çok sakınca görülmüş ve hep daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu vurgulanmış ise henüz riskler tüm boyutlarıyla bilinmiyor anlamına gelmiyor mu? Geliyor ise, sizce ihtiyatlılık prensibini uygulamamız gerekmiyor mu?
.
|
Şimdi bir algılamayı düzeltmemiz gerekir. Bilimsel çalışmaları takip eden iyi kötü herkes bilir ki neredeyse her çalışmanın sonuç kısmında "bu konuda daha fazla araştırılma yapılmasını öneriyoruz" ifadesi bulunur. Yani bu bir kıstas değildir.
İhtiyatlı olmak iyi bir şeydir. Ama fazla ihtiyat bazen zararlı da olabilir.
Öncelikle, bugün bilim 50, 100 veya 300 yıl önceki gibi el yordamı ile ilerlememektedir. Bilişim teknolojisinin de yardımıyla pek çok çalışmanın sonucu daha çalışma gerçekleştirilmeden öngörülebilmektedir. Hipotezlerin tutarlılık oranı eskiye göre kıyaslanamaz derecede yüksektir.
İhtiyatlılık kısmına gelince... FDA'in Talidomid faciası gibi olaylar sonrasında gösterdiği aşırı ihtiyatlılık, Avrupa'da yıllardır kullanılan ve binlerce kalp krizi hastasını yaşama döndüren streptokinaz gibi ilaçların kullanımını engellemiş, ABD'de kardiyologlar "hastaları boşuna kaybediyoruz" diyerek isyan noktasına gelmiştir.
Kısacası, her şey kararınca iyidir.. ihtiyat bile...
Ben ihtiyatsız olmamızı savunmuyorum.. elbette çok dikkatli olalım. Ama önyargı ile hareket etmeyelim.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
.. GDO'larda ilk salınımı takiben yaşayan organizmalar salınıma kontrolsüz ve başka türlere de atlayarak devam edecekler. Bu durum daha da ihtiyatlı olmayı gerektirmiyor mu?
Sağlık dışında, özellikle çevre etkilerinde şu ana kadar görülen ve geri dönüşü olmayan etkiler hakkında ne düşünürsünüz?
..
|
Bu söylediklerinizin ciddi risk olduğunu gösterir hangi çalışmalar var? Evet, teorik olarak bu riskler var. Ancak unutmamalı ki, gen aşılanan organizmalar doğal yapılarını kaybetmiştir. Çoğu yapısal olarak kısırdır. Özürlüdür. Terminatör genler olmasa dahi aşılanan genleri çoğaltma, saçma becerisine sahip olamazlar.
Kaldı ki bunu yapsalar dahi, aşılanan genler de doğaldır. Yani bir başka organizmadan alınmış, doğada bulunan genlerdir.
Bunları bir yana bırakalım. İnsan DNA'sında bile çok sayıda onkogen denilen, çoğunluğu bazı virüslere ait olduğu düşünülen "yabancı" genler mevcuttur.
Gen dediğimiz şey öcü de değildir, bedenimizin yabancı olduğu bir şey de değildir. Her gün yediğimiz içtiğimiz gıdalarla, veya soluduğumuz havayla bedenimize milyarlarca yabancı gen girer. Biz de bunları gayet güzel hazmederiz.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
.İnsanların doğrudan ya da dolaylı GDO yediklerini bilme hakkı konusunda ne düşünürsünüz?
.
|
Buna itiraz ettiğimi sanmıyorum. Hatta mesajımın en başında insanların bu tercihi yapmalarının en doğal hakları olduğunu ifade etmiştim.
Ama bir tercihte bulunmakla suçlama yapmak arasında fark vardır. Benim itirazım bu konudadır. Ben kimseye zorla GDO'lu gıdaları yiyin demiyorum. "Kimse yemesin... GDO çok fena birşey" denilmesini eleştiriyorum.
Alıntı:
Orijinal Mesaj Sahibi MeyveliTepe
Tarım ilaçları kullanımı ve GDO riskleriyle ilgili son cümleniz sanki iki konunun biribirine alternatifmiş gibi anlaşılmasına sebep oluyor. Böyle düşündüğünüzü sanmamakla birlikte her ikisi de çok önemli ama farklı konular olduğunu ifade etmeliyim.
Belki de böyle yazmanıza sebep, GDO tohumların pestisit kullanımını azalttığı iddiasıdır, bilemiyorum. Fakat bu güne kadarki pratikte görülen pestisit kullanımının arttığı olmuş. Bunu da bir not olarak belirtmeliyim.
|
Tam tersine...
Ben GDO ile melezlenmiş tohumların birbirine karıştırılmamasını, ayrıca tarım ilaçlarından kaynaklanan risklerin GDO'dan bile fazla olduğunu söyledim. Çünkü GDO'lu ürünler belli ülkeler ve belli ürünlerle sınırlı... Kimin nerede, ne kadar kullandığı belli. Kullanımı ve güvenilirlikleriyle ilgili katı kısıtlamalar var. Pek çok ulusal ajans tarafından yakından takip ediliyor.
Tarım ilaçları ise neredeyse kontrolsüz denecek şekilde kullanılıyor.
Bu konuya mesaj yazan çoğu arkadaş yediği şeyin GDO'lu olup olmadığını bilmek istiyor. Çok da haklılar. Ama kaç kişi yediği "doğal" elmanın veya salatalığın üstündeki zehirli kalıntı miktarını merak ediyor?
Belki de GDO'dan çok daha riskli olan şey sanayi bölgeleri yakınında yapılan tarımla elde edilen ürünler. Bunların -tarım ilaçları bir yana- yetiştirilirken maruz kaldıkları kimyasal etkileri ne kadar biliyoruz?
*******************
Biraz uzun olduğunun farkındayım. Vurgulamaya çalıştığım şey GDO'nun iy olduğu veya kötü olduğu değil, konuya objektif yaklaşılması gerektiğidir. Her toplumsal konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi bilgi kirliliği mevcuttur. Özellikle internette bu kirlilik had safhadadır.
Önyargılarla hareket etmek yerine bu bilgilerin muteber olmayanlarını ayıklayıp objektif kriterlerle değerlendirmemiz gerekir. Aksi halde pek çok teknolojik gelişme bugün bulunduğu noktada olmazdı.
Son olarak, gen teknolojisinin insanlarda uygulanmasına pek çok kişi sıcak bakarken bitkilerde uygulanmasından korkuyor. Halbuki insanlarda uygulanması çok daha dikkat gerektiren bir şeydir. Bitkilerde 20 yıllık deneyim olmasına rağmen insanlarda hala yaygın kullanılmaya başlamış gen tedavisi yoktur.
