Riyakârlığın sonu yok.
Kimsenin kişiliğine, özel yaşamına, değerlerine
vb. dokunmamaya, bu açılardan rencide edici olmamaya dikkat ederim, böyle bir mumeleye maruz kaldığımda bile bundan kaçınmaya çalışırım.
Üç sene önce bir satıcı vasıfsız malını ucuza bile yutturup satamamış, ikide bir kimden aldın, kaça aldın, pahalı aldın diye sorar durur. Zılgıtı yiyince hezayanlarını yazmış. Tarih 2009 Haziran. Ondan fiyat ve spek sorduğum tarih 2009 Ocak. O zamana kadar ondan almayıp kimden ve kaça aldığımı öğrenememiş.
Hazret, önünü ardını atlayıp bundan medet ummuş. Bunun ustası da yine fi tarihinde bir dökümanı para ile sahibinden satın aldığımı yazdığımdan dem vurarak, aslında böyle söyleyerek yalan söylemiş olduğumu ima edip bundan medet umuyordu.
İyi de, bunlardan ne diye medet umulur? Neyin mededi umulur? Ne elde edilmek istenir? Maksat nedir? Nedir o çirkef karınlardan çıkarılmak istenen? Kuru bir aferin yetmez herhalde.
Daha üç ay önce 10 ton leonardit aldım. Hangi speklerde olduğunu çok kişi biliyor ama nereden aldığımı kim biliyor? Hoş, yazabilirdim, ama aynı speklerde birden fazla marka var.
Muratlı deresinde bu kadar çok yazmamışım, dertlenmiş. Yazdım aslında, o yazışmaların bir kısmı forumun başka bir bölümünde.
Aynı kumpanya o zaman da başka bir seviyesiz yardakçısını üzerime salarak, diğerleri bir ürünü satan şirkete saldırırken bu da bana kişisel olarak saldırıp savunmada bırakmaya çalışıyordu.
Bir kaç ay önce bir vesile ile o firmaya sordum, yahu şu Muratlı meselesinde kaç para "götürdünüz", neydi şartnameniz, sonra ne oldu diye. Anlattılar. "
Götürülen" para da yalan olmasın tam rakamı hatırlamıyorum, iki bin liranın altındaydı. Bakıyorum milyar(lara) çıkmış. Eh, bu duruma göre o firma Yunanistana sponsor da olabilir, iflastan kurtulur belki komşu.
Neyse, Muratlı deresi kokuyor, hem de fena halde! Uzak bahçeler filan demişiz ya, zehirsiz doğal tarımla gıda ürünleri üretilsin, herkes yakın çevresiyle bu ürünleri paylaşsın, tüketenle üreten doğrudan temas ederek aracı olmadan sağlıklı gıdaya ulaşsın.
Yok, öyle değilmiş. Kumpanya toplanmış bir rakı sofrasında. Biz gıdayı filan boşverip bu dalgadan yararlanıp çiftçinin kullanacağı ürün satalım diye. "
Ee, ne satacağız? Kaolin (duydular ya), tamam, uydururuz bir şeyler ama yetmez. Şu EM iyi bir ürün ama bir distibütörü var zaten. Olsun, biz varız ya, bir şekilde ele geçiririz, fırsat yaratıp saldıralım o şirkete, zaten sipariş verildiğinde de doğru düzgün gönderemiyorlar. ne olur ne olmaz, hazırlık olsun diye internet alan adını da alalım, haydi kardeşler, vurun gözüne gözüne".
Ha, bu arada kantarın topuzunu kaçıranlar da oldu. Maksat ürünü ele geçirmekti ama endazeyi ayarlayıp ayrımı iyi yapamayanlar ürüne de saldırdı. Bindikleri dalı da kesmeye çalıştılar.
Sonuçta derenin dibi bulanık, hem de kokuyor. Ama en kötüsü ne biliyormusunuz? İnsanları, iyi niyetleri, forumu, yazıları okuyanları kullanmaya çalışmak. En zavallılar da yardakçılar. Kumpanya ağabeylerince pek
seviliyorlar, sevildikçe de delikanlılık sanıyorlar bunu, zevzeklik yaptıkça da daha çok sevileceklerini sanıyorlar.
Kumpanya kaoline de el attı ya (
keşke doğru dürüst el atsalardı), tıynet arızalı olunca sonuç da ona göre oluyor. Bir marka, bir ürün çıktı ortaya. İyi, çıksın, ama arızalı çıkmış. ürünün spekleri uyar uymaz ikinci derecede. Birinci derecede olan ise bir şey gösterip başka şey satma çabası. Bunu yaparken yine alet etme girişimi.
Bu nedir demişiz, bir spek görüntüye gelmiş, özel mesajla parlak özellikler, tumturaklı laflarla gönderilmiş. Ne güzel, parasıylan gönderin şundan biraz demişiz, yok. O esnada da bir manevra ile forumu alet etme çabası var, zaman kazanmaya çalışmışlar. Bir şekilde satın alıp bakmışız, arızalı, söylendiği gibi değil. Kimilerine göre göz yummalıymışız, yutmalıymışız, işpiyonlamamalıymışız. Şak şak etmeliymişiz ki, delikanlı olalım.
Ha, bu yardakçılar arızayı bilirmiş zaten. Kullanmaya kalkıştığında yakın dostlarını gizliden uyaracaklarmıştı arıza hakkında, bir yamuk olmasın diye. Kendi kendilerine, yahu bu kumpanyanın başı bizi kandırdımıydı yoksa diye de söylenirlermiş. Ama haaaşa, delikanlılık var, sevilmeye devam.
Aslında bu da iyi bir şey, hiç olmazsa dostlarını uyaracakmıştı. Demek ki en azından bu forumu okuyanlar dostu değilmiş, onlara itelenebilirmiş.
Bu mubarek kaolin kili de neymiş, kalpler kırılmış değer miymiş, ne olmuş yani, alt tarafı iki liralık (!) bir şeyin
bokunda boncuk mu varmış.
Bana göre evet. Hâla bokunda boncuk var. Tek başına ülkedeki zehir kullanımını önemli ölçüde azaltacak potansiyele sahip tek malzeme. Hatırlayan hatırlar, sulandırmaya, sabote etmeye, fırsatçılıklara, zehir lobisi yararına güven kırmaya yönelik çabalar olacağını üç yıl önce de söyledim.
Bundan sonra da olacak böyle çabalar. İyi olan şey ise, bilinirliği arttı. Sonuç alıp zehirlere göre değerlendirebilenler var. Duydular ya, hala her toz olur diyenler olsa da, speklerin ne olması gerektiği insanların kafasında belirgin hale gelmeye başladı. Speklere uygun faklı markalardaki malzemelerin elde edilebilirliği arttı. Öylesine bir tozu torbaya doldurup iteleme olasılığı azaldı. Uygun alternatifler farklı maliyetlerle ortaya çıkıyor. Kumpanya bile gizliden imana gelip torbaya yamuk malzeme değil de kabul edilebilir malzeme koydu,
(ama söylemeye çekiniyor). Tıynet bozuk olunca onu bile doğru yapamıyorlar. Resmi yayınlarında aylarca (ekim 2011 - şubat 2012) mallarının omri olduğunu ilan ettiler (
5 ay sonra şimdi değiştirmişler). Torbadakinin esas analizini değil de bir üst şey gösteriyorlar. Müdürün ayakkabıları da hala orada ama kovadaki hiç sevmedikleri bir şey.
Halbuki başkasının sattığı bir mal söz konusu olduğunda kaplan olup,
"
Bu yüzden almış ve kullanmış olduğunuz her üründe ürünün içeriğini sorgulamak her tüketicinin en doğal hakkıdır.
...
Hangi ağır metaller var ve bunların ppm cinsinden değeri nedir? Açıkçası bunları size söylemeyen üreticilerden uzak durunuz. Amerika'da her derde deva diye satış yapanlara verilen güzel bir isim var: "Snake-oil" salesmen. (Snake-oil aslında yılan yağı anlamına geliyor. Çinlilerin bu türden ürünleri var. Ancak argoda bu deyim "hileli satıcılar" veya "umut taciri" anlamında kullanılıyor.)"
Diye tumturaklı laflar ediyorlardı. İş kendilerine gelince, değil başkalarından istedikleri bilgileri vermek, sorana, alıp da arızalı olduğunu görene, yardıkçılarına "
belgen var mı abijim", "mahkemeye git, bir şey söylemeye hakkın yok" dedirtiyorlar.
Ha, belge mi? Belge kolay. İstedim ki, ilgili herkes, başta yardakçılar üretsin belgeyi, basit yolunu gösterdim. Belki içlerinde bir nebze bir şeyler kalmıştır da ortaya çıkmasına vesile olur diye. Yoksa elimde Tübitak analiz raporu da var (
hoş o da muteber değildir herhalde 
. Hadi, çok geriye gitmeyelim, kimin ne kullandığı belli. Başlık da kaolin. Herkes son bir takvim yılı içinde kullandığı kaolinlerin faturasını yayınlasın burada.