Biz sığla ekosistemini koruma ve tanıtma çalışmalarına başladığımızda bir çok kurumdan ve üniversite öğretim üyelerinden tepki aldık. Bilgi almak için gittiğimiz hocaların bazıları neden sığla, ekonomik değeri olan fıstık çamlarını çeksenize dediler bazı resmi kurum görevlileri de ne gereği var ortada sığla ormanı mı kalmış eskidendi o, keçiboynuzu, kızıl çam vs.çalışın bizde destek verelim şeklinde görüş beyan ettiler.
Karşımıza olmadık engeller çıkardılar.

En sonunda yok olan sığla ormanlarının hikayesiyle Kültür Bakanlığını ikna edip belgeseli çekmeye başladık. Bakanlık desteğiyle ormanlar bize, çekim ekibine açıldı. Sırlarına vakıf olunca bu güzelliğe aşık olduk, rüyalarımızı süslemeye başladılar. Evimizden çocuklarımızdan 2 yıl ayrı kalıp bu ormanların 4 mevsimini çekmeye başladık.
Sığla ormanları su basar orman, yoğun nem var, iki dakikada üzerinizdeki kıyafet sırılsıklam olup sular akmaya başlıyor. Ayrıca flora ve fauna çok zengin.
Hoş bir anımı sizlerle paylaşayım.Bir bölgede çekime eşlik etmek üzere bize katılan yönetici telaşla kolumdan çekti ve hayretle yüzüme bakarak siz de mi içeri gireceksiniz, dışarıda kalsanız daha iyi dedi. Neden diye sorduğumda ormana has zehirli yılanların aktif ve tehlikeli olduğundan söz etti. Yüzümüzde gülümseme ayağımızda sandaletlerle ormanın derinliklerine girip çalışmaya devam ettik. Neredeyse belime kadar yükselen at kuyruklarının arasında çoğu alanda zemin görünmüyordu.
Bana hiç görünmediler ama eşim ve diğer arkadaşlar görmüş. Hatta yaslandığım bir ağacın kovuğunda kocaman kıvrılmış bir halde. Doğa, belki korkarım diye o an için gözümü perdeledi sanırım. Sessizce bizi izlediler, zarar vermeden çalışmamıza izin verdiler.
"İnsanın insana ettiğini doğada başka hiç bir canlı yapmıyor. "
Daha neler yapabiliriz düşüncesiyle Uluslararası sığla çalıştayını organize ettik. Biz kendi yolumuzda ısrarcı olunca bazı resmi kurumlarda konunun dışında kalmamak için olaya müdahil olarak katıldılar. Tebliğ sundular, koruma eylem planı hazırladılar vs.
Ve maalesef ülkemizde her şeyi kişisel ranta çeviren bazı kişi ve gruplar aslında bizim alın terimizle yıllardır yaptığımız çalışmaların taklitleriyle binlerce dolar fonları afiyetle sindirmenin yöntemleriyle meşgul olmaktalar.
Bize gelince ısrarla yok olan relikt endemik sığla ekosistemine dikkat çekmek üzere farkındalık projeleri oluşturmaya ve çalışmaya devam ediyoruz.
Uluslararası 2. nadir ve endemik bitki türleri biyolojisi sempozyumuna az kaldı...
Karşılığı ne mi oldu derseniz, uzun yıllar krizlerle beni perişan eden allerjik astımım bu güzel ormanlarda şifa buldu.
Ülserim iyileşti. Bazı dostlarım ve bir şekilde bana ulaşanlar reflü, boğazdaki kronik bazı rahatsızlıklar, akciğer rahatsızlıkları, yara, kesik, her türlü iyileşmeyen yaralar ve kitleler için gönderdiğim doğal katkısız sığla yağını kullandılar ve şifa buldular. Bu konuda araştırmalar sürmekte. Hipokrat ve ibni-sina'nın şifa reçetelerinde yer aldığını söyleyerek bu konuyu şimdilik noktalıyoruz.
Sığla ormanları şifa deposu. Zaman zaman bahçemizde sizlerle paylaşacağız. :-)
Ve çekim alanına, "Size,
Sığla Ana diyorlar " diye röportaja gelen bir derginin objektifine hüzünle gülümsüyoruz.
http://webdeyim.net/tr/e_dergi/mugla...m-dergisi/1/52