View Single Post
Eski 30-03-2007, 09:05   #33
Sebahattin
Ağaç Dostu
 
Sebahattin's Avatar
 
Giriş Tarihi: 26-04-2006
Şehir: Türkiye
Mesajlar: 365
Türkiye artık su fakiri

DOĞAL HAYATI KORUMA VAKFI GENEL MÜDÜRÜ DR. FİLİZ DEMİRAYAK:
Türkiye artık su fakiri

Türkiye'de 20 yıl önce kişi başına 4 bin metreküp su düştüğünü anımsatan Dr. Demirayak, 'Bugün 1430 metreküp su düşüyor ve su fakiri ülkeler arasına girmiş durumdayız!' diyor

SOHBET ODASI
DERYA SAZAK




DERYA SAZAK: Küresel ısınma sonucu, ani mevsim değişiklikleri, aşırı sıcaklar, fırtına ve sellerin neden olduğu yıkımlarla karşı karşıyayız. Nâzım Hikmet'in dizeleriyle başlayalım, 'Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm, ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz ya dünyamıza inecek ölüm... '
FİLİZ DEMİRAYAK: Dünyayı süratle tüketiyoruz. Sürdürebilir kalkınma konusunda bazı adımlar atılıyor olsa da bunlar vahşi kaynak kullanımının yoğunluğu karşısında çok küçük ölçekte kalıyor. Eskiden bir gölün kuruması gibi yerel çevre sorunları artık küresel olarak ele alınmaya başladı. Dünyanın en büyük sorunu olarak küresel ısınma gösteriliyor.

Suyun yönetimi sorunlu
Isının 1 derece yükselmesi bile tarım alanlarının yüzde 10'unun kaybı gibi bir sonuç doğuruyor.
Böyle giderse daha trajik sonuçları olacak. Endüstri Devrimi öncesindeki iklim, sıcaklık değerleriyle karşılaştırılıyor ve 2 derecelik bir artışın yol açacağı olumsuzluklardan bahsediliyor. Günümüzde bazı bölgelerde 0. 7 derecelik bir artış söz konusu. Bu tablo 'Yazlar eskisinden daha sıcak, baharı yaşayamaz olduk' gibi sözlerle konuşmalarımıza yansıdı. Ağustos aşırı sıcak geçti. Akdeniz'deki yağış miktarında son on yılda yüzde 20 azalma görüldü. 'Sıcak hava dalgası geldi' dediğimiz şey 0. 7 derecelik ısınmanın gösterdiği etkiler.

Kuraklığın Anadolu'da somut göstergeleri var. Konya Havzası'nda göller kurudu. Akşehir Gölü yok oldu. Türkiye çölleşiyor.
İç Anadolu, Konya Havzası dediğimiz çevre dünyanın sayılı kapalı alanlarından. Suyun zaten az olduğu, kuraklık çeken bölgede su talebinin yüzde 70'inin üzerindeki miktar tarımsal kullanıma gidiyor. Dolayısıyla Türkiye'de var olan suyun yönetimi de sorunlu.
İç Anadolu'da su az, talep büyük ama o suyu kullanma biçimlerimiz, sulama yöntemlerimiz yanlış. Tarımda kullanılan suyun yüzde 80'i salma sulama yöntemleriyle toprağa gidiyor. Tarlaya ulaşmadan buharlaşıyor. Son derece ilkel yöntemlerde ısrar ediyoruz. Oysa kurak bölgelerde bir an önce damla sulama, yağmurlama yöntemlerine geçmek lazım.

İsrail'in uyguladığı...
Türkiye'de de var ama çok sınırlı ölçekte örneğin Konya Havzası'nda damla sulamaya geçme yöntemini çiftçilere sunduk ve başarılı sonuçlar aldık. Borulama sistemiyle suyu ürüne göre yeterli olacak miktarlarda veriyorsunuz. Vahşi sulama dediğimiz açılmış kapakları kaldırıp suyun bırakılması dışında bir sulama sistemi. Çok verimli sonuçlar aldık.

Hatanın bedelini ödüyoruz
Konya Havzası'nda gerçekleştirdik. Şekerpancarında bile damla sulama örneği yaptık, Başarılı sonuç aldık. Tarımdaki yanlışların ötesinde bir de sulak alanları kurutma politikası var ki, bu hatanın bedelini ödüyoruz. Son 40 yılda 1 milyon 300 bin hektar sulak alan ekolojik ve ekonomik önemini kaybetti. Kayıp alan üç Van Gölü büyüklüğündedir.

Göletleri, bataklıkları kurutup tarım alanı açma politikasının amacı köylüye toprak kazandırmak.
Evet çıkış noktası buydu, çiftçiye tarım alanı kazandırmak. Sonunda iş siyasileşti. Ranta dönüştü. Amik Ovası'nı kuruttuk ama başarılı olmadık. İklim değişti. Tuzlanma başladı, göl tabanının kotta düşüklük göstermesi nedeniyle her yağışlı dönemin sonunda orada su birikti ve ürünün mahvolmasına sebep oldu.

Siyaset nerede hata yaptı?
Daha fazla tarım alanına, toprağa sahip olmak gibi bir eğilim var Türk toplumunda. Siyaset buna uygun çözümler üretiyor. Genlerimizin bir tarafı buna itiyor, çünkü suyla da aramız çok iyi değil. Sulak alanlara bataklık diyoruz. Ömrümüz bataklıkları kurutmakla geçti!
Ama bataklık dediğimiz yerde insanların balıkçılık yaptığı, sebze ve meyve yetiştirdiği, buradaki sazların kesilerek yurtdışına gönderildiği ve bunun muazzam bir ekonomi olduğu önemsenmedi. Çünkü orada tarım toprağı olarak açılıp dağıtılan rantın siyasete dönüşü daha büyük oldu. Siyaset burada hata yaptı. Amik Ovası'nda ve benzeri yerlerde görüldü ki bu sistem işlemiyor. Ama devam edildi.
Sulak alan diye geçiştirdiğimiz yerlerin taşkını kontrol etmekten yeraltı su seviyesini beslemeye kadar bir dizi işlevi var. Doğanın kurduğu dengeyi kaldırdığınız zaman bütün sistemi bozmaya başlıyorsunuz. Konya Havzası'nda 50 bin kuyudan bahsediliyor ki, bunların yüzde 50'si kaçaktır. Buralardan su çekmek için her yıl 2 - 3 metre daha derine inmek zorundasınız. Konya milletvekilleri de yakınıyor. Köylüden 'yeşil hat' çek talebi var. İşte elektrik gelecek, kuyu açılacak ve daha derine inilecek. Konya'nın yeraltı sularını böyle bitirdik!

Afrika gibi olabiliriz
Her yıl 7 milyon insan susuzluk nedeniyle ölüyor. İç Anadolu da giderek Afrika'ya mı benzeyecek?
Öyle olacak. Dünyanın su fakiri iki ülkesi Ürdün ve İsrail'de kişi başına düşen su miktarı 200 metreküp. Türkiye'de 20 sene önce kişi başına 4 bin metreküp su düşüyordu. Türkiye su zengini ülkeler arasındaydı. Bugün 1430 metreküp su düşüyor ve su fakiri ülkeler arasına girmiş durumdayız. Nüfus öngörüleriyle de önümüzdeki 10 yıl içinde 1000 metreküpe düşecek kişi başına. Avrupa'nın en su yoksulu ülkesi olmuş olacağız. Afrika'ya da dönebiliriz.
Afrika'da su krizinin iki boyutu var: Bir tanesi kuraklık, ikincisi suyu yönetememek. Nil Nehri'nin kat ettiği ülkelerde açlık, yoksulluk gibi sorunlar var. Dünya büyük nehirleri de kaybediyor. Önemli kısmı kuruyor. Amacına uygun olmayan barajlar nehirleri yok ediyor. Sulama barajları kadar sel önleme barajlarının işlevi de tartışılıyor dünyada.

Hasankeyf yaşayabilir

Ilısu Barajı ve Hasankeyf konusunda ne düşünüyorsunuz?
Dicle ve Fırat Türkiye'nin güvenliği ve ulusal öncelikleri açısından çok önemli iki nehir. Burada yapılan barajlar bir anlamda stratejik savaşlara dönüşmüş durumda. Katıldığımız uluslararası toplantılarda bunu görüyoruz. Stockholm'de Irak delegasyonu 'Türkiye bizi açlığa mahkûm ediyor' diye lobi yaptı. Suriyeliler de şikâyetçi.
Hükümet adına bu toplantılara katılıp savunma yapan kimseyi göremiyoruz. Sivil toplum kuruluşları olarak konuşuyoruz. Vakıf olarak Irak'taki sivil toplum kuruluşlarıyla iletişime geçtik. Deneyimleri aktaracağız. Bölgesel bir misyon üstlenebiliriz. Hasankeyf'in baraj altında kalmasına doğal bir şeymiş gibi bakılıyor ya da etnik bir mesele gibi tepki gösteriliyor. Ilısu Barajı'nın kotunda yapılacak değişiklikle Hasankeyf kurtarılabilir.

Kene nasıl yaygınlaştı?
Doğayı tahrip etmeye devam edersek yakında ne işlenecek toprak kalacak ne de su... Küresel ısınmayla birlikte hastalık türleri de değişiyor. Kuş gribi ve kene çıktı...
Hastalık kaygısıyla doğal hayata yönelik tacizlerden kaçınmalıyız. Ancak şunu da görmeliyiz. Doğal yaşamın içine giren, sulak alanlarda yerleşen insanlar. Manyas'ta bile büyük konut projelerinden bahsediliyor. Kuş gribine önlem diye açıkta gezen tavukları Anadolu'dan kaldırdık, kenede müthiş bir yaygınlaşma oldu. İnsanlar basit anlamda bu zinciri görebiliyor. Yılanları öldürüyoruz, farede artış başlıyor. Doğanın dengesiyle çok fazla oynadık. Göllerimizi, ormanlarımızı korumayı ulusal sorun haline getiremedik. Her şeyi alıp büyütüp Türklüğe dokunan bir boyuta getirebiliyoruz da...

Bir romandan çıkarak aşağılandığımızı düşünüyoruz.
Elif Şafak'ın romanı kanımıza dokunabiliyor, ulusal sorun olabiliyor ama hepimize ait olan ormanlarımızın yanması, göllerimizin kuruması umurumuzda olmuyor! Türkiye'de boru hatları gelişiyor, buna bağlı yeni çevre koruma programları oluşturmalıyız. Boru hatlarının gelip bittiği yer Akdeniz. İskenderun'dan ayrılan bir tankerin kaza yapması halinde kıyılarımızı kim koruyacak. Deniz yönetimiyle ilgili ciddi sorunlarımız var. Boğaz'daki tanker trafiği kirlenmeye yol açıyor. Kentlerin büyük çoğunluğunda atık sistemi kurulmamış. Konya'nın atıkları Tuz Gölü'ne boşalıyor. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin tuzunun geldiği bir yere en büyük kentin evsel atıkları boşaltılıyor!

Alışkanlıklar değişmeli
Kendi sonumuzu işte böyle hazırlıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek zorundayız. Çok fazla ayak izi bırakıyoruz bu dünyada. Tasarruf etme konusunu da pek demode hale getirdik. 1 litrelik gazlı içecek üretiminde 2 litreyi aşan miktarda su kullanılıyor. Kakao, kahve üretiminde muazzam su kullanılıyor. ABD, Kanada gibi ülkelerde bir kişinin su tüketimi 150-200 litre civarında, Afrika'da 10 litre. Modern bir tuvaletin bir seferlik suya basma miktarı kadar!
Bir golf sahası 12 bin nüfuslu bir kasabanın bir yılda tükettiği kadar su tüketiyor. Bunları konuşmak zorundayız. Dünyayı işte böyle tükettik. Geçmişte bu uyarılar yapılınca 'Komünistler gelişmenin önünde duruyor' denirdi.
'Yeşiller karpuz gibidir keserseniz içleri kırmızı çıkar' denirmiş. Gülermişiz ağlanacak halimize. Daha fazla geç kalmadan yaşadığımız çevreyi korumalıyız. Bu böyle gitmeyecek.

Beyşehir Gölü nasıl tükeniyor?

Dünyanın tarım ve su açısından kendi kendisine yeten 7 ülkesinden biri Türkiye denirdi. O günler geride kaldı. Tarım çöktü.
1960'larda ABD'de tahılda bir hastalık beliriyor. Türkiye'den giden bir buğday geniyle hasadı kurtarıyorlar. Bugün yoksullukla mücadele ediyoruz.

Bunca deneyimden sonra çevre bilincine sahip olabildik mi?
Çevrecilik artık marjinal olmaktan çıktı. Biyolojik çeşitliliğe sahipseniz zenginsiniz artık bu çağda. Konya Ovası'nda şekerpancarı yetiştiriyoruz. Konya Havzası'ndaki suyun önemli kısmı şekerpancarı sulamasına gitti. Oysa artık şekerpancarı yetiştiren çiftçinin mağdur olmaksızın başka bir ürüne geçmesi konusunda birilerinin çalışması lazım. Şekerpancarı için Beyşehir Gölü'nden Çumra Ovası'na su alınıyor. Gölün su seviyesi bu yüzden düşüyor. Bunu önlemek için Göksu Havzası'nın suyunu milyar dolarlık projeyle Çumra Ovası'na akıtmaya çalışıyoruz. Bunun ekonomik maliyetini düşünebiliyor musunuz? Dünyada şekerle ilgili ekonomik değerler değişmiş durumda, siz şekerpancarını sulamak üzere milyar dolar harcıyorsunuz.

Tarımımızı değiştirmeliyiz

Köylü ne diyor? Siyasetçi bu değişime ikna edebilir mi?
Benim çiftçim, benim köylüm diyerek köylüyü şekerpancarının içinde tutamazsınız. Bu ülkede çiftçisiyle, siyasetçisiyle hep birlikte bir değişim yaratmak zorundayız . Şekerpancarı tarımımızı da değiştirmek zorundayız. Türkiye değişiyor, sivil toplum örgütlenmesi gelişiyor. 30 yıl önce Doğal Hayatı Koruma Derneği olarak kuşlarla başlamıştık, oradan sulak alanlara geçtik ama bugün su kaynakları programı üzerinde çalışıyoruz.
Sahada çözüm üretiyoruz. Konya'da bir tarlada bir çiftçiyle birlikte damla sulamanın şekerpancarında olabileceğini gösteriyorsak bu çağın gereği olan katılımcılığı sergiliyoruz. Geliştirdiğimiz projeyi köyde uyguluyoruz. Konya Havzası'nda 3 yıldır, suyu yönetenlerle suyu kullananları buluşturduk.

Kimdir?
1984 - 88 arasında TÜBİTAK'ta çalıştı. 1991'den bu yana Doğal Hayatı Koruma Derneği'nde çalışıyor. Belek - Çıralı turizm projelerinde görev aldı. 1998 - 2004 arasında Çevre ve Orman Bakanlığı, Dünya Bankası ve BM'nin sürdürülebilir kalkınmayla ilgili çeşitli organizasyonlarında görev aldı. Deniz kaplumbağalarını koruma programlarına katıldı. 2006'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde 'Türkiye'de Korunan Alanlar için Yeni bir Yaklaşım' teziyle doktorasını tamamladı. Eylül 2004 itibariyle WWW - Türkiye'nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü olarak çalışmaktadır.

KAYNAK:

Sebahattin Çevrimdışı   Alıntı Yaparak Cevapla Başa Dön