Merhaba.
Alıntı:
Ama, daha da vahimi, biz de o süt, domates, üzüm gibi oluyoruz. Neye ağlayıp neye güleceğimizi birileri bize anlatıyor. Kimi sevip kimden nefret edeceğimizi de. İnsan ilişkilerini artık klavye ve monitor üzerinden kuruyoruz. Tanışmadığımız insanlarla klavyelerle kavga ediyoruz. Gün geliyor, öldürüyoruz. Adına “bilgi” dedikleri rafine verilerle zihnimizi doldurup enselerinde barkod yapıştırılmış mamül ürünler oluyoruz. Bir an önce çıkmak lazım bu marketten, hadi durmayın, acele edin. Çıkın dışarı, “Ben sütçümü, yoğurtçumu istiyorum” deyin. “Eciş bücüş mısırları, yamuk yumuk pembe domatesleri de istiyorum” deyin. “Adını, sanını, derdini tasasını bildiğim manavımı da istiyorum” deyin. Hele bir başlayın istemeye, arkası gelir mutlaka. Benden söylemesi, yoksa yapıştıracaklar barkodu ensenize.
|
Sn. imgelem,
Alıntı yazınız çok anlamlı. Barkodu ensemize yapıştırmalarına az kaldı. Daha vahimi önce hastalığı bulaştırıp sonra aşısını satmaya çalışanların kurnazlığına ve acımasızlığına benziyor.
Önce, bozuk tohumlar ile zehirleyip topraklarımızı verimsizleştirdiler. Sonra toprağımızı iyileştireceğini iddia ettikleri toprak düzenleyicileri ve katkıları pazarladılar. Daha sonra organik tohumdan üretildiğini iddia ettikleri besinleri on katına sattılar. Daha daha sonra da organik gıdalar yememiz gerektiğine inandırarak pis tohumlarını pazarladılar.
Şimdi bazı firmalar türedi. Çevreci malzemeler pazarlamak için artık akrabalarınızı veya arkadaşlarınızı kullanmaya başladı. Çünkü siz onlara güveniyorsunuz.
Bir etrafınıza bakın, birşey pazarlamayan yakınınız kaldı mı?
İnsaf bir koyundan bir post çıkar. Bunlar bakalım daha kaç post çıkaracaklar?.
Saygılar